13.07.2015 Views

iskandinavya

iskandinavya

iskandinavya

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

28YORUM22- 28 ARALIK 2010 ZA MANEtme-bulma dünyası derlerbuna çetin PaşamÇetin Paşa'nın, kendisini korumaklagörevli askerlere emredip, ayakkabılarınınçamurunu sildirmesi 28 Şubat günlerinihatırlattı.Hani, Milli Görüş gençlerinden birisi ibriklesu döküyor, Erbakan Hoca da abdestalıyordu. Postmodern darbe günlerinin televizyonlarıo görüntüleri evire çevire vermişti.Şimdi aynı hadiseyi Çetin Paşa yaşıyor.'Erbakan Hoca'nın abdestiyle Çetin Paşa'nınayakkabıları arasında ne alaka var?'diyebilirsiniz. Önce bir kaideyi hatırlatalım."El-Ceza min cinsi'l-amel" derler. Yani"Ne yaparsan karşılığını da o cinsten görürsün."Çetin Paşa da yapılanların karşılığınıneredeyse bire bir aynı cinstengörüyor şimdi. Hafızalarımızışöyle bir tazeleyelim. Çokuzak olmayan bir zamanda, BÇGdenilen kanunsuz bir yapılanmavardı. Genelkurmay bünyesindefaaliyet gösterir, Gölcük'teki Donanma'yıda önemli bir üs olarakkullanırdı. Adı üstünde Batı ÇalışmaGrubu, "Doğulu" vatandaşıadım adım takip eder, takip altındaki"Doğulu" vatandaş dakendisini "Anadolu insanı" olarakisimlendirirdi.Trabzon doğumlu ÇetinPaşa, normalde Anadolu insanlarınınarasından geldiği haldeBÇG'nin başına geçirilmişti.Malumunuz, Osman Pamukoğlu'nunardından askerlerimizinkitap yazması moda oldu.Çetin Doğan da o modaya katıldı.Kitabının önsözünde BÇG'de geçen günlerineserenatlar yaptı. Balyoz'un acısınıBÇG nostaljisiyle bastırmaya çalışıyor. Birazdaha geriye gidebilse ve geldiği yeri hatırlayabilseydiBÇG'li günleriyle övünebilirmiydi?Mesela çeşmelerin henüz evlerin içinealınmadığı, ibrikli leğenli çocukluk günlerinegidebilseydi, Erbakan Hoca'nın abdestini,psikolojik harekât adına evirip-çevirip verenBugün bileBçG'deyaptıklarıylaövünen bir insan,Balyoz planlarınıbaşarıylauygulayabilseydineler yapmazdı?Belki deheykellerinidiktirir, hersabahheykellerininönünde saygıduruşuyla günebaşlamamızı şartkoşardı.Hamdullah Öztürktelevizyon yayınlarına razı olabilir miydi?Leğenin başında abdest alan büyüklerineline, ibrikle su döken gençleri kim bilirkaç kere görmüştür? Belki de babasının,dedesinin ya da babaannesinin abdest suyunudefalarca dökmüştür. Konu psikolojikharekât olunca, geçmişini de, büyükleresaygı ve hizmette kusur etmemenin kültürümüzaçısından önemini de unutup geçebildi.Bugün bile BÇG'de yaptıklarıyla övünenbir insan, Balyoz planlarını başarıyla uygulayabilseydineler yapmazdı? Belki de heykellerinidiktirir, her sabah heykellerininönünde saygı duruşuyla güne başlamamızışart koşardı.Bakın, on beş senede nelerdeğişti? Kameraların, yani tümdünyanın önünde emredip, postallarınısildirmekten sıkılmayanlarıngünüydü o günler. Ve onlargençlerin saygı ve hürmetindenkaynaklanan davranışlarını, içlerindengelerek büyüklerinin elineabdest suyu dökmelerini utanılacakbir şey gibi sunarlardı. Şimdiherkes milletin evladına emirleayakkabı sildiren kafayı sorguluyor.Büyüklerin küçüklere sevgiyleyaklaşması, küçüklerin de büyüklerinehürmet ve hizmettekusur etmeme ahlakı bugün deyarın da yükselmeye devam edecek.Elindeki kuvveti düşmanısindirmekte değil, millete emredip,ayakkabı sildirmekte kullananlarınyarın hayırla yâd edileceğinihiç zannetmiyorum.Etme-bulma dünyası burası. Ne yaparsakyapalım, aynı cinsten karşılık göreceğimizibilerek yapmakta fayda var. Ya da şöylesöyleyelim: Ne görmek istiyorsak, ona göredavranalım. Zira sadece Gölcük Donanması'ndadeğil, bu dünyanın ötesinde dekayıtlar tutuluyor. Kayıtlar açılmaya başlanıncakim bilir hangi yüzler kızaracak?h.ozturk@zaman.com.trRaydan çıkanlar ve rayda kalanlarHayat bir tren gibi hiç durmadan geçmiştengeleceğe ilerlerken biz de onunla yolalıyoruz. Tren zaman zaman duruyor; biz deonunla birlikte duruyoruz.Yaz tatili geliyor; bir işten ayrılıyoruz, birdüğün yapıyoruz ya da sevdiklerimizden birinikaybediyoruz. Olumlu ya da olumsuz neolursa olsun, bazen bir süre için tren duruyor;ama tren tekrar bir sonraki istasyona doğrudevam ediyor.Tren yolu sabit, birnoktadan öbür noktayadoğru hiçbir değişim olmadangidiyor. Tren vevagonlar için yol değişmiyor;belirli bir monotonluğasahip. İlkokula dahasonra liseye, daha sonraüniversiteye gideceğiz. Askerdensonra evleneceğiz.Toplumun normlarıyla, rutinlerininiçinde ilerliyoruz.Bazen bir yol ayrımına,ray makasına geliyorve yön değiştirebiliyoruz.Ancak o yön değiştirmedebir iş değişikliği, bir okuldeğişikliği gibi mütevazıbir değişiklik oluyor. Dolayısıylatrenin içinde yolalanların bir kısmı da buBazılarımız da içinde bulunduğutreni ve gittiği yolu beğenmiyor.Ailesinden ya da doğduğuşehirden, bulunduğu yerden,okuduğu okuldan, çalıştığı iştenmemnun değil. trenden inmekistiyor; bazısı trenden inmeyecesaret buluyor; bazısı dabulamıyor. trenle giderken heriki yöndeki camdan dabaktığımızda yolunu kaybetmişgibi ortalarda duran ve dolaşanyüzlerce insan görüyoruz. trenebinmek isteseler de binemeyen,ne yapacağını bilemeyeninsanlar bunlar.monotonluğun içindekendilerini boşlukta vemutsuz hissedebilirler.Bazılarımız da içindebulunduğu treni ve gittiğiyolu beğenmiyor. Ailesinden ya da doğduğuşehirden, bulunduğu yerden, okuduğu okuldan,çalıştığı işten memnun değil. Trenden inmekistiyor; bazısı trenden inmeye cesaret buluyor;bazısı da bulamıyor. Trenle giderken heriki yöndeki camdan da baktığımızda yolunukaybetmiş gibi ortalarda duran ve dolaşanyüzlerce insan görüyoruz. Trene binmek isteselerde binemeyen, ne yapacağını bilemeyeninsanlar bunlar. Bir taraftan bulunduklarınoktada onları istedikleri yöne gitmekten alıkoyanbir ray olmadığı için alabildiğine özgürdürler;ama ne yapacaklarını bilmedikleriiçin bu özgürlüklerini anlayamazlar.Melih AratGeniş bir çimenliğin ortasında aylak aylakgezinen ya da boş boş duran bu insanlarıgören trendekiler özenerek "ben de" onlargibi olsaydım diyebilir. Televizyondaki paparazziprogramlarında gece kulüplerinde eğlenenlerebakıp onlara öykünmek gibi bir şeydirbu. Çalışan insanlar, tatil hasretiyle hiçbirşey yapmayan insanlara öykünebilirler. Ne varki, hiçbir şey yapmadan zaman geçiren insanlarkendilerinden derinden hissettiği büyükbir boşluğun içindedir.İster raydan kalanlar içinolsun, ister raydan çıkmışolanlar için olsun bu insanlaramutluluk ve huzur yokgibi görünüyor. MihalyCsikszentmihalyi, "Flow-Akış" isimli kitabında sevdikleriişi yapan insanlarınzaman algısını yitirdiğini belirtiyor.Öyleyse, kendi yaşamlarıiçin doğru trendeolanlar zamanın nasıl geçtiğinibile bilmeden, mutlulukve huzurla ilerliyorlar. O zamanyapmamız gereken şeyyanlış trendeysek, kendimiziçin doğru treni bulmak.Eğer raydan çıkmış grubuniçindeysek de kaybolmuşluğumuzason verip bir tren istasyonunaulaşmamız gerekiyor.İstediğimiz tren gelmesebile, ilk trene binip birmerkez istasyonuna ulaşmalıyız.Merkez istasyonlarındanher yöne giden trenler bulunur.İçinde gittiği treni beğenmeyip trenden atlamışve raydan çıkmış olanlar, eğer hiçbirtreni ve gittiği yönü beğenmezse, azimle yenibir tren rayı döşemeyi düşünmelidir. Çünkübu benzetmedeki en değerli insanlar, netrende gidenler ne trenden atlamış olanlardır.En değerli insanlar yeni yerlere giden tren raylarınıdöşeyenlerdir. Geçmişte bu insanlar olmasaydı,bugün ne yollarımız ne de yeni şehirlerimizolurdu. Onun için üçüncü yol, yenibir yol yapmaktır. Bunun sorumluluğu dagücü yetenlerdedir.m.arat@zaman.com.tr'yeni' medya?Alper Görmüş, 26 Kasım tarihli Taraf gazetesindekimakalesinde, CHP etrafında oluşananti-AKP odaklanma ile medyanın stratejisiarasındaki yakın ilişkiyi anlatan bir yazıkaleme aldı: "Nasıl ki Baykal 'laiklik' üzerindenbir husumet yaratıpbunun siyasi rantınıtoplamak gibi birpolitik strateji benimsedi,medya da aynı heyecandalgası üzerindesörf yaparak kendinesadık bir okur kitlesiyaratmaya çalıştı.EtyenMahçupyanBuradaki sihirli kelime'hayat tarzı'ydı:Milyonlarca insan, hayattarzlarının tehdit vetehlike altında olduğuna;medyanın da bu 'hayat tarzı'nın güvencelerindenbirini oluşturduğuna ikna edilirse,kemik bir okur kitlesi yaratılabilirdi. Bununille de her yönüyle planlanıp uygulanmışbir strateji olduğunu öne sürmüyorum. Belkiel yordamıyla ulaşılmıştır bu sonuca, amamedyanın, varoluşunun bir noktasında buradakibüyük rantın farkına varıp gereğini yaptığıhususunda hiçbir kuşku duymuyorum."Görmüş'ün söz konusu tespiti bugün deaynen geçerli. AKP iktidarlarının sürekliliği,dindar kesimin kalıcı bir biçimde kamusalalana dönmüş olduğunu gösteriyor. Bununanlamı bugüne kadar orantısız güç sahibi olan'merkez' medyanın artık savunmada olduğu,altındaki zeminin kaydığıdır. Ayakta kalmanınyolu gerçek anlamda gazetecilik yapmaktangeçiyor, ama bu da epeyce radikal birdönüşüm. Öte yandan önümüzde seçimler vedolayısıyla az da olsa bir 'umut' var. Yani Kılıçdaroğluetrafında 'yeni' bir CHP'nin kotarılabileceğive laik kesimin duygu dünyasınıparsellemiş olan medyanın da değişmedengücünü koruyabileceği umudu...Dolayısıyla bugün söz konusu medya ileCHP arasında hedefler açısından doğal bir geçişlilikbulunuyor ve bu geçişliliğin derinleşmesiiçin de özel çaba harcanıyor. Meselenintemelinde hâlâ 'hayat tarzı' ve ona yöneliktehditler var. Ancak bu zemin giderek dahakaba bir siyasi dili ve daha kişiliksiz bir siyasikonumu ifade etmekte. Bu nedenle kimlikalanındaki savunmacı yaklaşımın terk edilerek,proaktif bir 'değer savunuculuğuna' geçildiğinigörüyoruz. Kısacası 'laik hassasiyete'oynayan medya artık bize evrensel değerlerden,insan haklarından söz ediyor vehükümetin asıl bunları ihlal ettiğini göstermekistiyor. AKP'nin büyük meselelerde reformunbaşını çekmesi ve CHP'nin buna ayak uyduramamasınedeniyle de, bu medyanın enerjisi'mikro' konulara, sosyal ve kültürel alandakiçatışmalara yoğunlaşıyor.'Yeni' medyanın niteliğini yakalamak açısından'yeni' Radikal iyi bir örnek. Çünkü diğergazeteler ve televizyon kanalları çok dahadeneyimli oldukları için yürüttükleri stratejiyidengelemeyi, sürece yaymayı biliyorlar. OysaRadikal henüz çok 'çiğ'... 'Yenilenmiş' olmanınverdiği heyecanla biraz fazla eforik. Dolayısıylakendisini açık eden ve yeni köşe yazarlarıyüzünden bunu engelleyemeyen birtarzı var.Yürütülen stratejinin karmaşık bir tarafıbulunmuyor. Birinci hedef AKP'nin ülkeyikötü yönettiği fikrinin olabildiğince ve her fırsattaişlenmesi. Ancak makro siyasi konularbuna çok da uygun değil. Kürt meselesindebile hükümetin muhalefetten daha geriyedüşme ihtimali pek gözükmüyor. DolayısıylaAKP'nin kötü yönetiminin doğrudansosyal ve kültürel meselelere dokunması lazım.Bu yaklaşımın mizahi bir uzantısı olarakörneğin Türkiye'deki boşanmaların bile bu iktidarınyönetiminden kaynaklandığını önesürmeyi hayal edebiliriz. Ne var ki bu büyükbir hayalcilik de olmaz, çünkü Radikal'inyeni yazarlarından biri tam da bunu savunabilmişti...Anlaşılan AKP ile toplumu evrensel değerlerüzerinden karşı karşıya getirmenin,olayı bir 'laik kesim siyaseti' görünümündençıkarıp meşrulaştıracağı düşünülüyor. Böylecelaik kesimin 'endişesi' de kendi hayat tarzınınhegemonik yapısını idame ettiremeyeceğiiçin değil, sanki Türkiye antidemokratik birmecraya kayıyor olmasından kaynaklanıyormuşgibi sunuluyor. Ancak temelde asıl rahatsızlığın,bugüne kadar kontrol altında tutulanbir kamusal alanın elden kaçması olduğuda gizlenemiyor. Tabii bu 'analiz' de laiklerüzerinden değil, dindarlar üzerindenyapılıyor ve kamusal alanın muhafazakârlartarafından işgali olarak anlatılıyor.Buna AKP'nin Kürt meselesi gibi temelalanlarda bile 'aslında' çözümü engellediği türündenpatetik argümanları da eklersenizmesaj belirginleşiyor: CHP'nin yolunun açılması,bu yolun temizlenmesi lazım. CHP'ninövülecek bir tarafı olmadığı için de, AKP'nin'aslında' topluma karşı olduğunun işlenmesilazım... 'Yeni' medya aslında pek de yeni değil:Anlamaya yönelik bir analiz kaygısı yok.Aktörleşme ve araçsallaşma arzusu bir türlügizlenemiyor. e.mahcupyan@zaman.com.tr

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!