13.07.2015 Views

iskandinavya

iskandinavya

iskandinavya

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

22 DÜNYA22- 28 ARALIK 2010 ZA MAN'İsrail'le anlaşan Rum KesimiSuriye ile de ortaklık peşinde'DIŞ hABERLER SERVİSİKıbrıs Rum yönetiminin önceki1gün Türkiye ile gergin ilişkilere sahipİsrail'le münhasır ekonomik alananlaşması imzalamasının ardındanbenzer bir anlaşmanın da Suriye ile yapılacağıiddia edildi. Rum gazetesi Politishaberinde Rum makamlarının Şamile yürütülen görüşmelerin olumlu sonuçlanacağınadair umutlu olduklarınıaktardı.İsrail'in Kıbrıs Rum Kesimi ile Akdeniz'deyeraltı zenginliklerinin paylaşımınıöngören "münhasır ekonomikalan" anlaşmasının önceki gün imzalanmasınınardından, Kıbrıs Rum Yönetimi'ninTürkiye'nin iyi ilişkilere sahipolduğu Suriye ile de benzer bir anlaşmaimzalayacağı ileri sürüldü.Rum kesiminde yayımlanan Politisgazetesi, Rum hükümetinin İsrail'inardından Suriye ile de benzer bir anlaşmaimzalamaya çok yakın olduğunuiddia etti. Gazete, Rum makamların Suriyeile konuya ilişkin yürütülen görüşmelerdenumutlu olduklarını ve yakınzamanda anlaşma imzalanması ümidinitaşıdıklarını belirtti. Şam yönetimi Türkiyeile ilişkilerin gelişmesine büyükönem verirken, bu tutumun SuriyeRum kesimi ilişkilerinin ilerlemesinemani olmadığı belirtiliyor. Kıbrıs'ta kapsamlıçözüm sağlanmadan bu anlaşmalaraşiddetle karşı çıkan ve Rum kesimiile anlaşma imzalayan İsrail'e serttepki veren Ankara'nın, anlaşmanınimzalanması halinde, Suriye karşısındakitutum merak ediliyor. İsrail'in AnkaraBüyükelçisi Gaby Levy, anlaşmanınimzalanmasının ardından öncekigün Dışişleri Bakanlığı'na çağrılarakdurumdan duyulan rahatsızlık aktarılmıştı.Rum kesimi daha önce Mısır veLübnan ile de benzer anlaşmalar imzalamıştı.Bu arada İsrail Ulusal Altyapı BakanıUzi Landau, İsrail'in Kıbrıs Rum Kesimiile dün imzaladığı, "Doğu Akdeniz'dekimünhasır ekonomik bölgelerinin sınırlarınıve buralardaki haklarını belirleyen''anlaşmaya, "herkesin saygı göstermesigerektiğini'' savundu. AnlaşmayaRum Yönetimi Dışişleri BakanıMarkos Kiprianu ile birlikte imza koyanLandau, Rum Simerini Gazetesi'ne verdiğidemeçte, ''anlaşmanın iki ülke arasındakideniz sınırlarını belirlemiş olmasındanötürü büyük önem taşıdığını,her zaman iyi ilişkiler içerisinde olduklarıGüney Kıbrıs'la bu anlaşma sonrasındailişkilerinin daha da gelişeceğini''kaydetti. "Herkesi anlaşmaya saygıgöstermeye'' çağıran Landau, "Türkiye'ninsöz konusu anlaşmaya saygıgöstereceğine inanıp inanmadığının''sorulması üzerine, "uluslararası kurallarave anlaşmalara uyan her anlaşmayatüm ülkelerin saygı göstermesinin gerekliolduğunu, böyle anlaşmaların ihlaledilmelerinin ne uluslararası toplumne de İsrail tarafından kabul görmeyeceğini''söyledi.'Anlaşma Lübnan'ı alarma geçirdi'Landau, "İsrail'in Güney Kıbrıs'ındayanabileceği iyi bir dost, komşu ve ortakolduğunu, bunun Türkiye ile alakasıolmadığını, her iki ülkeyle olan ilişkilerininbir diğerini etkilememesi gerektiğini''savundu.Öte yandan Rum basını, Rum Yönetimiile İsrail arasındaki anlaşmanınLübnan'ı alarma geçirdiğini yazdı. Anlaşmaylabirlikte İsrail'in, "münhasırekonomik bölgesi" içerisinde kalan,ancak Lübnan'ın da hak iddia ettiği"Leviathan'' isimli parselde bulunanbüyük doğalgaz yataklarının Lübnan ileİsrail arasında anlaşmazlık doğurduğubelirtilen haberlerde, Hizbullah'ın İsrail'isöz konusu parseldeki kaynaklaradokunmaması yönünde tehdit ettiğihatırlatıldı. Münhasır ekonomik alananlaşmaları denize kıyısı olan ülkelerinhak sahibi olacağı ekonomik bölgeleribelirleyip, özellikle doğalgaz ve petrolgibi yeraltı zenginliklerinin paylaşımınıiçeriyor.Joost Lagendijkyavaşlamanın kabahati hemAB'de hem türkiye'deNeredeyse kimsenin dikkatini çekmedi. Geçen hafta ABdışişleri bakanları devam eden genişleme sürecine dair yıllıkdeğerlendirme toplantısını yaptı.Türkiye 12 Eylül'de anayasal reform paketinin kabul edilmesindendolayı methedildi ve bakanlar AB ile Türkiye arasındaBalkanlar ve Ortadoğu gibi ortak çıkara dayalı dış politikameselelerinde süregiden diyaloğu derinleştirme önerisindebulundu. Haliyle AB, Türkiye'nin havaalanları ve limanlarınıKıbrıs uçaklarına ve gemilerine açmayı kabul etmemesindenduyduğu rahatsızlığı bir kez daha ifade etti veAnkara'ya mevcut müzakereleri faal şekilde destekleme çağrısındabulundu. Bana anlaşılmaz gelen sebeplerden dolayıTürk Dışişleri Bakanlığı, AB bildirgesinin üslubu önceki açıklamalardanfarklı olmamasına rağmen, Kıbrıs'la ilgili eleştiridenmemnuniyetsizliğini dile getirdi. Ve mesele bu kadarlakaldı. Türk basınında, 2005'te müzakerelerin başlamasındanbu yana ilk kez hiç yeni fasıl açılmaması karşısında yaygarakoparan, öfkeli yorumlar döşenen kimse olmadı.Bu heyecan noksanlığının sebepleri aşikâr. Medyanın büyükkısmı pes etmiş durumda ve artık müzakere sürecini yakındantakip etmiyor. Türk memurlarla Avrupalı bürokratlararasında, Türkiye hukukunu Avrupa yasaları ve uygulamalarınaadapte etmek yönünde yapılan müzakereler, zatenhiçbir zaman üzerinde yazılıp çizilecek kadar cazip birkonu olmadı. Teknik ve karmaşık meseleler bunlar, gerek gazetecilergerek vatandaşlar için takip etmesi hayli zor. Fakaten azından altı ayda bir gıda güvenliği ve çevre gibi konulardabirkaç yeni faslın açılması AB üyeliğine giden uzunyolda ufak, ama sembolik bir yeni adım olarak sunulurdu.Bu yavaş ilerleyen süreç tümüyle durma noktasına gelmişgibi görünürken acaba artık kimse ne olup bittiğini umursamıyormu? Sanırım Türklerin büyük çoğunluğu fark edenbir şey olmayacağını düşünüyor. AB üyeliğinin geleceğinedair büyük resim bu kadar bulanıklaşmışken yeni fasıllarınaçılması gibi ayrıntılara kafa yormanın ne âlemi var? Bununda ötesinde, görünüşe göre Türkiye'de herkes, müzakerelerdene zaman sorun çıksa, müsebbibi mutlaka AB'dir diyedüşünüyor.Bu yaklaşımın neden hem yanlış hem de faydasız olduğunuizah etmek isterim. Evet, müzakere edilmesi gerekenfasılların yarısının AB, Fransa ve Kıbrıs tarafından bloke edildiğidoğru. Bilhassa adı geçen iki üye ülke engelleme politikasındandolayı eleştirilmeli, zira tümüyle siyasi argümanlarave ülke içi hesaplara dayanıyorlar, böylece bir bütünolarak genişleme sürecinin itibarına ve kestirilebilirliğinezarar veriyorlar. Fakat mevcut tıkanmadan Paris ve Lefkoşasorumlu tutulamaz. Bunun sorumlusu Ankara.Türk hükümeti rekabet politikası, sosyal politika vekamu alımlarına dair kalan üç fasıl üzerinde müzakereleribaşlatmak istediği takdirde ne yapması gerektiğini uzun zamandırbiliyordu. Bugüne kadar bu yönde gereken adımlarıatmaya hiç yanaşmadı. Ve bu gönülsüzlüğün ardındaki sebeplerbüyük oranda siyasi. Rekabet faslını açmak için Türkiye'ninkendi devlet yardımı politikasını yerli yerine oturtmasıgerekiyor. Genelde AB, adil rekabeti zedelememek içinüye ülkelerin şirketlere para vermesine pek iyi gözle bakmaz.Bunun ne zaman ve nasıl yapılacağına dair katı kurallar vardır.Birçok bakımdan aynısı kamu alımları için; yollar yapmak,köprüler inşa etmek ve diğer kamusal işleri kotarmakkonusunda ihaleleri hangi şirketlerin alacağını belirlemektekullanılan kurallar ve prosedürler için de geçerli. Şu anki hükümetve AKP'den önceki bütün iktidarların yaptığı gibikendi yandaşı şirketlere iltimas geçilmesine imkan verebilecekşekilde bir sis perdesi ardında dağıtılan milyarlarca liralıkbir sistemden söz ediyoruz. Bu noktada daha fazla şeffaflıkoluşturmak hiçbir iktidar partisinin çıkarına değil, heleseçimler yaklaşırken hiç değil. Bu yüzden hükümetin kısa vadede,bütün Türk girişimleri için adil bir yarış ortamı yaratacakve vergi mükelleflerinin parasını hakkıyla değerlendirecekdaha sarih kurallar ve bu kuralların adilane uygulanmasıyönünde AB'den gelen taleplere icabet etmesini beklemiyorum.Sorun şu ki, AB'nin bitkinliğinden, kamuoyunda bilgiyedayalı tartışmanın eksikliğinden ve bütün ertelemelerdenAB'nin suçlanması gerektiği algısından dolayı atı alan Üsküdar'ıgeçebilir. j.lagendijk@zaman.com.tr

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!