13.07.2015 Views

Download (1138Kb) - Süleyman Demirel Üniversitesi

Download (1138Kb) - Süleyman Demirel Üniversitesi

Download (1138Kb) - Süleyman Demirel Üniversitesi

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

viiII. BÖLÜMYUSUF AKÇURA VE DÖNEMĠN ÖNE ÇIKAN FĠKĠR AKIMLARIA. Osmanlıcılık ve Yusuf Akçura‟nın Osmanlıcılığa BakıĢı………...……..33B. Ġslamcılık ve Yusuf Akçura‟nın Ġslamcılığa BakıĢı…………...………..39C. Türkçülük ve Yusuf Akçura‟nın Türkçülük AnlayıĢı..…..……………..46D. Batıcılık ve Yusuf Akçura‟nın Batıcılığa BakıĢı...…..…………………55III. BÖLÜMYUSUF AKÇURA’NIN TOPLUM VE DĠN ÜZERĠNE GÖRÜġLERĠA. Yusuf Akçura‟nın Toplum AnlayıĢı1. Milliyetçilik ve Milli Egemenlik……………………………...…652. ÇağdaĢ Uygarlık……………………………………………..…..703. Eğitim……………………………………………………..……..734. Ekonomi…………………………………………………………785. Tarihsel ġuur ve Milli Tarih…………………………….……….83B. Yusuf Akçura‟nın Din AnlayıĢı1. Dinin Sosyal Hayattaki Yeri…………………………………............87a. Din ve Sosyal DeğiĢme……………………………………...88b. Din ve Sosyal BütünleĢme…………………………..………922. Milliyet ġuurunun GeliĢimi ve Din…………………...………..........963. Din-Devlet ĠliĢkileri ve Laiklik……………………….………..........98SONUÇ……………………………………………………………………101KAYNAKÇA.……………………………………...……………………...104ÖZGEÇMĠġ.................................................................................................112


viiiKISALTMALARa.g.e.a.g.m.Bkz.: Adı geçen eser: Adı geçen makale: BakınızC. : CiltÇev.Der.Haz.KrĢ.MEBNr.: Çeviren: Derleyen: Hazırlayan: KarĢılaĢtırınız: Milli Eğitim Bakanlığı: Numaras. : SayfaS. : Sayıvb.: Ve benzeriYay. Haz.: Yayına Hazırlayan


1GĠRĠġA. AraĢtırmanın Konusu ve Problemi19. yy.ın ikinci yarısı ile 20. yy.ın baĢları, Osmanlı Ġmparatorluğu‟nda siyasi,fikri, iktisadi ve kültürel anlamda en hareketli dönemdir. Türk milletinin tarihsahnesindeki en zor süreçlerinden birini yaĢadığı bu dönemde, siyasi, iktisadi vekültürel alanlarda yaĢanan buhranın aĢılması için çeĢitli fikirler ortaya atılmıĢ veçıkıĢ yolları aranmıĢtır.Osmanlı Ġmparatorluğu yükselme döneminde elde ettiği Batı karĢısındakiüstünlüğünü, duraklama ve gerileme dönemlerinde geliĢmelerin yeterince takipedilememesi neticesinde kaybetmiĢ, 18. yüzyıla gelindiğinde, OsmanlıĠmparatorluğu‟nun Batı karĢısındaki geri kalıĢı açıkça kendini göstermiĢtir. Siyasal,kültürel ve iktisadi sıkıntıların yanı sıra, Fransız ihtilalinin ortaya çıkardığı“milliyetçilik” akımının etkisiyle azınlıkların kendi milli devletlerini kurmakistemeleri ve bağımsızlık ideali ile hareket etmeleri neticesinde OsmanlıĠmparatorluğu dağılma sürecine girmiĢtir. Dönemin aydınları, olumsuz iĢleyen busüreci durdurup Osmanlı Devleti‟nin bekasını sağlamak amacıyla farklı fikir vegörüĢler ileri sürmüĢlerdir. Bunların öne çıkanları, Osmanlıcılık, Ġslamcılık,Türkçülük ve Batıcılıktır. 1Dönemin aydınlarının temel felsefesi, devletin nasıl kurtulacağı sorusuetrafında toplanmaktadır. Osmanlıcılık düĢüncesiyle hareket eden Osmanlı aydınları,Osmanlı Ġmparatorluğu‟nu teĢkil eden bütün kavim, cemaat ve milletlerin, din,mezhep, ırk, milliyet farkı gözetmeden adalet, hürriyet, eĢitlik havası içinde bir aradatutulmalarını ve yaĢamalarını temin etmek gerekir anlayıĢı etrafında toplanmıĢlardır. 2Fakat meydana gelen siyasi olaylar, özellikle Hıristiyan azınlıkların bağımsızlıkçabaları ve Türklere husumetleri, Müslüman ve Türk toplumunda Hıristiyanlarla birarada yaĢanılamayacağı fikrinin uyanmasına sebep olmuĢtur. Osmanlılık idealiningerçekleĢmesini ve bu çabalarla Osmanlı Devleti‟nin bekasını mümkün görmeyen1 Hamza EROĞLU, Türk Devrim Tarihi, BeĢinci Baskı, Ankara, 1981, s. 38-392 Bayram KODAMAN, “1876-1920 Arası Osmanlı Siyasi Tarihi”, DoğuĢtan Günümüze BüyükĠslam Tarihi, c. 12, Çağ Yay., Ġstanbul, 1993, s. 58


4önem arz etmektedir. ÇalıĢmamız dönemin fikir hareketleri hakkında kısa da olsabilgi vermesi nedeniyle önemlidir.Dünya Türklüğünü birleĢtirmek, tanıtmak, yükseltmek ve Ģanlı geçmiĢindekidurumuna kavuĢturmak ülküsüne gönül vermiĢ olan Yusuf Akçura, kökü tarihinderinliklerine kadar uzanan Türkçülük fikrine ilk defa siyasi bir hüviyet kazandıranfikir adamımızdır. Akçura, Türk milletinin o buhranlı döneminden çıkmasındaTürkiye‟nin liderliğine ve Türklüğün bir bütün teĢkil ettiğine inanmıĢtır. Bu, onuniçin, yalnız duygusal bir düĢünce değil, ilmi kanaat derecesine ulaĢmıĢ bir davadır.O, son nefesine kadar milletinin savunucusu olmuĢtur. Pantürkizm‟in babası kabuledilen Yusuf Akçura‟nın fikirlerinin tespiti ve tahlili, geçmiĢimizi daha iyi kavrayıp,bu günümüzü daha iyi anlamamız ve geleceğimi daha iyi planlamamız açısındanoldukça önemlidir.Akçura, Rusya ve Osmanlı gibi iki farklı kültür ve coğrafyada hayatını devamettirip faaliyette bulunmuĢ bir aydındır. O, aynı zamanda Paris‟te eğitim almıĢ,Tunus‟ta bulunmuĢ, farklı coğrafyalarda farklı atmosferleri teneffüs etmiĢ bir fikiradamıdır. Dolayısıyla onun fikirlerini araĢtırıp ortaya koymak, bize o dönemdekifarklı kültürdeki toplumların sosyal, siyasal ve fikri yapısı hakkında da bilgiverecektir. ÇalıĢmamız bu çerçevede ayrı bir önem arz etmektedir.C. AraĢtırmanın YöntemiDin Sosyolojisi, kendine has metotlarıyla din-toplum iliĢkilerini inceleyen birbilim dalıdır. Kendine toplumun ortaklaĢa dini hayatını, din ve toplummünasebetlerini ve bu münasebetlerden doğan etki ve tepkileri ve dini gruplarınincelenmesini konu edinen Din Sosyolojisi, genç bir bilim olmasına rağmen kısazamanda metodolojisini belirlemiĢ ve sosyal ilimler içinde hak ettiği yeri almıĢtır.Din Sosyolojisinin amacı, sosyal olaylar olarak din olaylarını ele almaksuretiyle, toplumun kolektif dini hayatını, din ve toplumun karĢılıklı münasebetlerinive dini grupları vasıflamak, karĢılaĢtırmak, açıklamak ve böylece dinin toplumhayatındaki yeri ve önemini ortaya çıkarmaktır. Din Sosyolojisi normatif bir bilimdeğil, objektif bir realiteler ilmidir ve bu vasfından dolayı tüm bunları yaparkenobjektiflik ilkesinden taviz vermez.


5Sosyal olayların araĢtırılması ve gözlemlenmesinde genel olarak iki metodkullanılabilir. Bunlardan birincisi, sosyal olayların izini taĢıyan belgelerinçözümlenmesi; ikincisi ise anketler, mülakatlar ve soru cetvelleriyle sosyal realitenindoğrudan doğruya gözlemlenmesidir. 6 AraĢtırmamız, Yusuf Akçura‟nın din vetoplum görüĢlerini ihtiva ettiği için bir dökümantasyon araĢtırması özelliğitaĢımaktadır. Dolayısıyla araĢtırmamızda dolaylı gözlem metodu kullanılarak YusufAkçura‟nın fikirleri tespit edilmeye çalıĢılmıĢtır.AraĢtırmamızda öncelikle Yusuf Akçura‟nın eserlerine baĢvurulmuĢ ve dahasonra Yusuf Akçura ve fikirleriyle direkt ya da dolaylı olarak alakası olan, onu konuedinen eserler tespit edilmiĢ ve araĢtırma safhasına geçilmiĢtir.AraĢtırmamızda öncelikle Yusuf Akçura‟nın eserleri titizlikle tetkikedilmiĢtir. Daha sonra Yusuf Akçura ve fikirlerini konu alan çalıĢmalar vedökümanlar aynı titizlikle değerlendirilmiĢtir. Akçura‟nın fikirlerinin vefaaliyetlerinin daha iyi anlaĢılması için, Akçuranın hayatı, dönemin fikri ve siyasiyapısı ve dönemin öne çıkan fikir hareketleri hakkında kısa bilgiler verilmiĢtir.AraĢtırmamızda Yusuf Akçura‟nın fikirleri olduğu gibi yansıtılıp objektif bir bakıĢaçısıyla değerlendirilmeye çalıĢılmıĢtır.6 Zeki ARSLANTÜRK, Sosyal Bilimciler Ġçin AraĢtırma Metod ve Teknikleri, Çamlıca Yayınları,Ġstanbul, 2004, s. 80-81


6I. BÖLÜMYUSUF AKÇURA’NIN HAYATI, ESERLERĠ VE KĠġĠLĠĞĠA. Yusuf Akçura’nın Hayatı ve Eserleri1. HayatıYusuf Akçura (Akçuraoğlu Yusuf), Kazan Türk (Tatar) lerinden olup, birrivayete göre 2 Aralık 1876, diğer rivayetlere göre 1872 veya 79‟da Ġdil (Volga)nehri üzerindeki Simbir (bugünkü adı: Ul‟yanovsk) Ģehrinde dünyaya gelmiĢtir. 7“Akçura” kelimesi iki Türkçe kelimeden müteĢekkil olup, Altınordudevrindeki hanedanlardan birini ifade etmektedir. Çağatay lehçesi ile „arkadaĢ‟ ve„eĢ‟ demektir. „Kul‟ manasına da gelir. 8Akçura‟nın mensup olduğu Volga Tatarları, 19. yy‟da Rusya Türkleriarasında özel bir yer tutuyordu. Nüfus olarak Özbeklerden sonra ikinci sıradaydılar.Ancak Rusların politikaları nedeniyle diğer Türk toplulukları arasında dağınıkyaĢıyorlardı. Ekonomik ve kültürel düzey açısından ele alındığında RusyaMüslümanları arasında en geliĢmiĢ durumdaydılar. II. Katerina‟ya kadar Rus politikbaskıları birbirini izlemiĢ ancak II. Katerina döneminde durum değiĢmiĢtir. Tatarlar,Rusların giremediği Orta Asya pazarı ile Batı arasında ticarete aracılık etmeyebaĢlamıĢlardır. Bunun neticesinde Tatar toplumunda zengin bir tüccar sınıf ortayaçıkmıĢ, Kazan‟da, Orenburg‟da, Simbirsk‟te çeĢitli sanayi birimleri oluĢmuĢtur. 9Yusuf Akçura‟nın babasının adı Hasan, onun babası Süleyman Bay‟dır.Süleyman Bay, büyük sanayici ve tüccarlardandı, Simbir ve Kazan vilayetlerininçeĢitli yerlerinde birçok tekstil fabrikası vardı. Ölümünden sonra oğlu Hasan‟a üç7 Ahmet TEMĠR, Yusuf Akçura, Türk Kültürünü AraĢtırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1997, s. 98 M. Feyzi TOGAY, Yusuf Akçura’nın Hayatı, Hüsnütabiat Basımevi, Ġstanbul, 1944, s. 199 Françoıs GEORGEON, Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri Yusuf AKÇURA, Çev.: Alev ER, TarihVakfı Yurt Yayınları, Ġstanbul, 1996, s. 8


7kumaĢ fabrikası miras olarak kalmıĢtır. 10Hasan Bay, iki kez evlenmiĢtir. Ġkincihanımı Kazanlı Banu‟dur. Hasan ile Bibi Kamer Banu‟nun Yusuf‟un haricinde diğerçocuklarının hepsi ölmüĢ, sadece Yusuf sağ kalmıĢtır. Annesinin babası da çaytüccarıdır. Aynı zamanda Kazan‟da keçi derisi iĢleyen bir de dükkanı vardır. 11 YusufAkçura hem baba tarafından hem de anne tarafından aristokrat bir aileye mensuptur.Yusuf‟un doğumundan sonra 1877‟de baĢlayan Türk-Rus harbi (93 harbi)neticesinde Rusya‟da baĢ gösteren iktisadi buhran nedeniyle babasının iĢleri debozulmuĢtur. 12 Yusuf‟un babası Hasan 1878 kıĢında beklenmedik bir Ģekilde vefatetmiĢtir. Bundan sonra iĢlerin de bozulması sonucu Yusuf ve annesi sıkıntıyadüĢmüĢler, Sibir‟den ayrılarak Ġstanbul‟a yerleĢmiĢlerdir. 13 Ġstanbul‟ayerleĢmelerinde, annesinin kızaktan düĢmesi sonucu geçirdiği ruhi sarsıntı nedeniyledoktorların sıcak memlekette oturmalarını tavsiye etmesi de etkili olmuĢtur. Diğer birneden de Ģirketlerinin pek çok alacaklısının olması ve bu alacaklılardan uzaklaĢmaisteğidir. 141883 yılının yaz aylarında annesiyle Ġstanbul‟a gelen Yusuf Akçura,Ġstanbul‟da Mahmut PaĢa Camii yanındaki ilkokula yazdırılmıĢtır. Fakat hastaannesinin Bursa‟daki kaplıcalara gitmek zorunda kalmasından dolayı Ġstanbul‟a herdönüĢte evleri ve Yusuf‟un okulu değiĢmiĢtir. Yusuf PaĢa mahallesinde ev almalarıve oraya yerleĢmelerinden sonra Yusuf, Askeri rüĢtiyeye geçinceye kadar Yusuf PaĢailk mektebinde tahsiline devam etmiĢtir. 15Annesi Dağıstanlı Osman namında biriyle evlenmek istemiĢ ve durumuYusuf‟a açmıĢtır. Yusuf bu duruma pek olumlu bakmasa da ses çıkarmamıĢ, üveybaba Osman Bey de Yusuf‟a öz evladı gibi muamele yapmıĢtır. Yusuf Akçura,kendisine esas milli ve dini terbiyeyi verenin Dağıstanlı Osman Bey olduğunuanlatmaktadır. Osman Bey‟in Yusuf‟a karĢı ihtimam ve dikkati o dereceyi bulmuĢturki Yusuf Türkiye‟de “Dağıstanlı Yusuf” diye tanınmıĢtır. 1610 TEMĠR, a.g.e., s. 911 Yusuf AKÇURA, Hatıralarım, Yay. Haz.: Erdoğan MURA, Hece Yayınları, Ankara, 2005, s. 2112 TEMĠR, a.g.e., s. 1013 GEORGEON, a.g.e., s. 1614 TEMĠR, a.g.e., s. 1015 TEMĠR, a.g.e., s. 1116 TEMĠR, a.g.e., s. 12


8Yusuf Akçura 1887 yılında Koca Mustafa PaĢa Askeri RüĢtiyesi‟neyazılmıĢtır. 17 Akçura, Koca Mustafa PaĢa Askeri RüĢtiyesi‟ne gittiği yıllarda (11-12yaĢ dönemi), Türkiye‟yi ziyaret eden veya sığınmıĢ bazı Kazanlı ailelerle görüĢmüĢ,Rusların Müslümanlara yaptıkları zulüm ve adaletsizlikleri duyarak üzülmüĢ ve hattaRuslara beddualar okumuĢtur. 18Yusuf ve annesi 1889 yılının baharında baba yurdu Kazan ülkesine seyahatetmiĢlerdir. KıĢı Kazan‟da geçirmiĢler ve 1890 yazında Ġstanbul‟a dönmüĢlerdir. 19Akçura 1892 sonbaharında Harbiye‟ye kabul edilmiĢtir. Ġkinci sınıftayken GençTürklerin fikirlerine katılmak ve hizmet ile suçlanarak tutuklanmıĢ ve cezayaçarptırılmıĢtır. Cezası bittikten sonra tahsiline devam etmiĢtir. 20Akçura kendi hayatından bahsederken Ģuurlu Türkçülüğünün HarbiyeMektebi sıralarında baĢladığını beyan etmiĢtir. Akçura‟nın baba yurduna yaptığıseyahatler ( Harbiye talebesi iken birkaç defa tekrarlanmıĢ) sırasında yol üzerindeeniĢtesi Ġsmail Gaspıralı‟yı ziyaretinde ondan feyzalmıĢ; Kazan TatarlarınınyenileĢme hareketinin öncülerinden ġehabeddin Mercani ile Alimcan Barudi‟yi veKayyum Nasıri‟yi ziyaret etmiĢtir. Amcası Ġbrahim Akçura ile onun zenginkütüphanesinde yaptığı görüĢme ve tartıĢmalar onda çok faydalı ve derin izlerbırakmıĢtır. 211897‟de Erkanı Harbiye Mülâzımî Sanisi (üsteğmen) rütbesi ile tevkifolunduğunda onunla beraber seksen dört kiĢi Fizan‟a sürülmek üzere Trablusgarb‟agönderilmiĢtir. Fakat Fizan‟a sevk için yeterli para olmadığından Ģehrin eski kalesinehapsolunmuĢlardır. Avrupa‟daki “Genç Türkler” ile Sultan arasında yapılananlaĢmayla kurtulabilmiĢlerdir ve Akçura askeri rütbesini de geri almıĢtır. 221899‟da Akçura ve iki arkadaĢı, Ahmet Ferid ve Zühtü, anlaĢarak BinbaĢıġevket Bey‟in yardımıyla Tunus‟a kaçmıĢlar ve Avrupa‟ya geçerek Paris‟eulaĢmıĢlardır. Akçura ile Ahmet Ferid “Siyasi Bilimler Serbest Okulu” na kaydolarak17 GEORGEON, a.g.e., s. 1818 Nadir DEVLET, “Yusuf Akçura‟nın Hayatı”, Ölümünün 50. Yılında Yusuf AkçuraSempozyumu, Ankara, 1987, s. 1919 TEMĠR, a.g.e., s. 17-1820 Nuri YÜCE, “Yusuf AKÇURA”, Ġslam Ansiklopedisi, C. 2, s.228-22921 TEMĠR, a.g.e., s. 2722 TEMĠR, a.g.e., s. 28


9dönemin tanınmıĢ hocaların derslerine devam etmiĢlerdir. Akçura siyaset dıĢındafelsefe, sosyoloji, tarih ve filoloji konuları ile de yakından ilgilenmiĢ ve Sorbonne‟daöğleden sonraki dersleri de takip etmiĢtir. 23Paris‟te ilk görüĢtüğü Türk mültecilerinden Doktor ġerafeddin Mağmumi,kendisine Osmanlılık fikrinin çürüklüğünden, çeĢitli unsurların anlaĢmasınısağlamanın imkansızlığından, tek kurtuluĢ yolunun Türk milliyetçiliği olduğundan,Batılıların Doğu ve Türk düĢmanlıklarından bahsetmiĢtir. ġerafeddin Mağmumi‟ninbu sözleri, milliyetçilik izleri içinde mevcut olan Akçura‟yı derinden etkilemiĢtir. 24Akçura‟nın, güney ve kuzey Türklüğü muhitinden aldığı bilgi ve görgülere,Türk kültür tarihine ait eserlerden öğrendiklerine Avrupa ilim çevresindenkazandıkları da eklenince, siyasi ve içtimai fikir ve muhakemesi daha da açıklıkkazanmıĢ ve milliyetçiliği ve Türkçülüğü siyasi sahada da uygulamaya koymakdüĢüncesiyle çalıĢmalara baĢlamıĢtır. 25Paris‟te tahsiline davam ederken Genç Türklerin yanına da gidip gelmiĢtir.Bu arada Ali Rıza Bey tarafından neĢrolunan Türkçe ġura-yı Ümmet Gazetesi‟nebirkaç makale ve Fransızca MeĢveret Gazetesi‟ne de bir makale verip neĢretmiĢtir. 26Akçura 1903‟te Paris‟teki tahsilini, hazırlamıĢ olduğu “Osmanlı Saltanatı KurumlarıTarihi‟ne Ait Bir Deneyim” adlı tezle, üçüncülükle tamamlamıĢtır. 271904‟te Yusuf Akçura Kazan‟a, akrabalarının yanına dönmüĢtür. Bu yıllarda,Tatar-Türk dünyasındaki yenileĢmeler oldukça ilerlemiĢ, birçok matbaa açılmıĢolduğu halde, Rus hükümeti siyasi gazetelerin çıkarılmasına izin vermemiĢtir. Budönemde Akçura makalelerini Türkiye ve Rusya dıĢındaki gazetelere yollamakzorunda kalmıĢtır. 281904‟te Kahire‟de çıkan “Türk” gazetesine “Üç Tarz-ı Siyaset” adlımakalesini göndermiĢtir. “Türk” gazetesinin baĢyazarı Ali Kemal de “Cevabımız”23 TEMĠR, a.g.e., s. 2824 Yusuf AKÇURA, Yeni Türk Devleti’nin Öncüleri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1981, s.139; AKÇURA, Hatıralarım, s. 10525 TEMĠR, a.g.e., s. 28; AKÇURA, Hatıralarım, s. 10626 AKÇURA, Hatıralarım, s. 106; GEORGEON, a.g.e., s. 21-2227 AKÇURA, Hatıralarım, s. 10828 TEMĠR, a.g.e., s. 30


10baĢlıklı yazısıyla Akçura‟nın makalesine saldırgan ifadelerle mukabele etmiĢtir. 29Ahmet Ferit (TEK) de gönderdiği bir mektupla tartıĢmaya dahil olmuĢtur. Ferit, AliKemal‟in eleĢtirilerine cevap verdiği yazısında, Akçura‟nın fikirlerinin bir kısmınakatılmakla birlikte bazı düĢüncelerini de eleĢtirmiĢtir. 30Akçura‟nın en önemli eseri olan “ Üç Tarz-ı Siyaset”te Türkçülük meselesiilk defa bütün açıklığıyla ele alınmıĢ ve Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun takip ettiği üçyolun (Osmanlıcılık, Ġslamcılık, Türkçülük) müspet ve menfi yönleri incelenerekaçıklanmıĢtır. 31Üç tarz-ı Siyasetteki düĢünceleri ve daha sonra bu doğrultudakiyazdıkları onu “pantürkist” ve “pantürkizmin babası” olarak tanıtmıĢtır. 32Bazı Batılı yazarlar, Üç Tarz-ı Siyasetin Türkçülük tarihinde oynadığı rolüanlatmak için Ģöyle demiĢlerdir: “Marksistler için Komünist Manifestosu ne ise,Pantürkistler için de bu makale odur.” Bu nedenle Akçura‟ya Türk birliği fikrininkurucularından biri olarak bakılmıĢtır. 33Akçura, 1905‟te Türk-Tatar taleplerinin Rus hükümetine bildirilmesi içinseçilen dört kiĢilik komisyonda görev almıĢtır. Komisyon tarafından hazırlanan oniki sayfalık Rusça muhtıra Rusya BaĢbakanına sunulmuĢtur. 34Muhtıranın iki bölümden oluĢtuğu vurgulanır. Esas arzu ve temenniler on üçmadde halinde ikinci bölümde dile getirilmiĢtir. Bu on üç maddeden dokuzu dinimeselelerle ilgilidir. Akçura‟nın Müslüman Türk-Tatar dünyasının milli kültür veyenileĢme hareketlerinin yürütülmesinde önemli katkıları mevcuttur. 35 Oradaki bazısiyasi ve kültürel hareketlere katılarak “cedîdciler” arasında yer almıĢtır. 36Osmanlı Ġmparatorluğu‟nda meĢrutiyetin ilanıyla Yusuf Akçura tekrarTürkiye‟ye geri dönmüĢtür. 1908‟de Ġstanbul‟a gelen Yusuf Akçura, siyasi görüĢleri29 Bkz. Yusuf AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset, Lotus Yayınevi, Ankara, 2005, s. 63-7430 Bkz. AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset, s. 75-9231 TEMĠR, a.g.e., s. 3132 YÜCE, a.g.m., s. 22833 TEMĠR, a.g.e., s. 33-3434 TEMĠR, a.g.e., s. 3435 TEMĠR, a.g.e., s. 35-39; Ahmet TEMĠR, “Yusuf Akçura ve DıĢ Türkler”, Ölümünün 50. YılındaYusuf Akçura Sempozyumu, Ankara, 1987, s. 10036 YÜCE, a.g.m., s. 228


12yöneltti; öyle ki, cemiyetin üyesi bile olmadığı halde, genellikle Ġttihatçı olaraktanınıyordu.” 41MeĢrutiyet devri, Türkçülüğün teĢkilatlanmasına ve Türkçü cemiyetlerinkurulmasına imkan vermiĢtir. 19. yy.‟ın ortasından itibaren Osmanlı Devleti‟nde“ilmi Türkçülük” hareketi kuvvet kazanmaya baĢlamıĢtır. 42 1908 ile 1912 yıllarıarasında kurulan Türkçülükle ilgili derneklerin ( Türk Derneği Cemiyeti, Türk YurduCemiyeti, Türk Ocağı Cemiyeti, Türk Bilgi Derneği gibi) hemen hepsinde YusufAkçura‟yı kurucular arasında görürüz.Bu dernekler arasında en faal çalıĢması “ Türk Yurdu Cemiyeti”nde olmuĢtur.“Türk Yurdu” dergisinde 1911‟den 1917‟ye kadar müdür olarak görev yapmıĢtır. 43O, Türkçülüğün hararetli bir savunucusuydu. Bir zamanlar Türk Yurdu ve Ocakdemek Akçura demekti. 44Yusuf Akçura, 1917 yılında Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti (KızılayDerneği) murahhası olarak, Rusya‟daki esir düĢmüĢ Türkler ile haberleĢme veyardım maksadıyla Ġskandinavya‟ya gönderilmiĢtir. Bu görevi esnasında birkaç defahayati tehlike geçirmiĢtir. Akçura, vazifesini, BolĢeviklerin çıkardıkları birçokzorluklara rağmen muvaffakiyetle tamamlayarak 1919‟da Ġstanbul‟a dönmüĢtür. 45Milli mücadele yıllarında Akçura, bir taraftan Türk Ocağı‟nda çalıĢmıĢ, diğertaraftan Anadolu‟ya geçerek KurtuluĢ SavaĢı‟na katılma planları yapmıĢtır. AhmedFerid‟in kurduğu Milli Türk Fırkası‟na katılmıĢtır. 1919 yılında tevkif edilen Akçura,hapisten çıkınca 1920‟de Ġstanbul‟da ġevket Bey‟in kızı Selma Hanım‟la evlenmiĢtir.9 Mart 1920‟de Yusuf Akçura, eĢi Selma Hanım ve Ģair Mehmet Emin, birlikteAnadolu‟ya geçerek milli mücadele hareketine katılmıĢlardır. 46Akçura, milli mücadele hareketine katılmasından sonra 1925‟lere kadar sürendönemde milli mücadele hareketinin bütün siyasal mücadelelerinde etkin bir biçimde41 Ahmet AĞAOĞLU, “Yusuf Akçura”, Cumhuriyet, 13 Mart 1935 (GEORGEON, a.g.e., s. 65‟dennaklen)42 TEMĠR, a.g.e., s. 4043 YÜCE, a.g.m., s. 22844 Hilmi Ziya ÜLKEN, Türkiye’de ÇağdaĢ DüĢünce Tarihi, Ülken Yayınları, 8. Baskı, 2005, s. 38845 TOGAY, a.g.e., s. 66-6846 TEMĠR, a.g.e., s. 63-64


13yer almıĢtır. Cumhuriyet Halk Fırkası‟na girmiĢ, Türkiye Büyük Millet Meclisi‟neseçilmiĢtir. DıĢ politikanın belirlenmesinde katkıları olmuĢtur. Akçura, Jön Türkiktidarı döneminde bağımsız kalmıĢtı. Bağımsız fikirleri nedeniyle Akçura‟ya büyükdeğer veren Mustafa Kemal, kültürel sorunlarda onu bir danıĢman olarakdeğerlendirmiĢtir. 47Cumhuriyet döneminin temel taĢlarından olan „Milliyetçilik‟ ve „Halkçılık‟fikrinin oluĢmasında ve bu fikirlerin olgunlaĢmasında Akçura‟nın büyük katkısıolmuĢtur. Akçura, tam bağımsız bir devlet olabilmenin yolunun ekonomik güçtengeçtiğini ifade etmiĢ, ülke ekonomisinin geliĢmesi için yapılması gerekenlerhakkında yazılar yayınlamıĢ ve önerilerde bulunmuĢtur. 48Akçura, Cumhuriyet Halk Fırkası‟nın milliyetçilik ve halkçılık gibi iki temelilkesini benimseyerek halk fırkasına girmiĢ olmakla birlikte onun halkçılık anlayıĢıCumhuriyet Halk Fırkası ile aynı değildir. Onun savunduğu düĢünce, MustafaKemal‟in BMM‟de ifade ettiği halk egemenliği fikridir. Fakat halk=milletdenklemini reddetmiĢtir. Akçura‟nın halkçılıktan söz ettiğinde bunu Fransızca‟daki„populisme‟ değil, „democratisme‟ anlamında kullanıyor olması da manidardır. 491925‟ten sonra Akçura, hocalık, tarihçilik çalıĢmalarına, milletvekilliğigörevine ve Türk Ocaklarındaki faaliyetlerine devam etmiĢtir. 1931‟de Türk TarihTetkik Cemiyeti (Türk Tarih Kurumu)‟nun kuruluĢuna katılmıĢ ve ertesi yıl kurumunbaĢkanlığına getirilmiĢtir. 1932‟de toplanan ilk Türk Tarih Kongresi‟ne baĢkanlıketmiĢtir. 50Akçura‟nın iki çocuğu olmuĢtur. 1924 doğumlu kızı Ülken ve 1927 doğumluoğlu Tuğrul. 51 Akçura 11 Mart 1935 Pazartesi günü vefat etmiĢtir. Cenaze töreni 13Mart ÇarĢamba günü yapılmıĢ, Edirnekapı kabristanlığına defnedilmiĢtir. Kabrininüzerinde Kazan Hanlığı devrinden kalan son abide ve milli heyecan timsali olan“Süyüm Bike” kulesinin maketi bulunmaktadır. 5247 TEMĠR, a.g.e., s. 6548 ÇAKMAK- YÜCEL, a.g.e., s. 3649 GEORGEON, a.g.e, s. 13250 GEORGEON, a.g.e., s. 127-12851 TEMĠR, a.g.e., s. 7252 TEMĠR, a.g.e., s. 76-77


142. EserleriTürk dilinin bütün lehçeleri ile Fransızca‟yı çok iyi bilen Akçura, Rusça‟yada aĢina idi. Ġlk yazı hayatı Harbiye öğrencisiyken 1897‟de Mutasavver Malumatgazetesinde yayınlanan bir yazısı ile baĢlar. Paris‟te öğrenci olduğu yıllarda ġurâ-yıÜmmet ve MeĢveret gazetelerinde yazılar yazmıĢtır. 53Yusuf Akçura‟nın yaĢamı boyunca yayınlamıĢ olduğu makale ve yazıları üçbölümde ele alınmaktadır:1- Genel Türk Tarihi, özellikle Türkçülüğe iliĢkin yapıtlar2- Osmanlı Tarihi konusundaki yapıtlar3- Avrupa‟nın Yakın Çağ tarihinin siyasal, sosyal ve ekonomikkonularıyla ilgili yazılar. 54Akçura‟nın yayınladığı ilk eser Tatarlar arasında modernleĢme sorununu ilkele alan ġehabettin Mercani‟nin bibliyografyasıdır. 55 Akçura‟nın kitap halindeyayımlanan eserlerini Türkçe ve Fransızca olmak üzere iki gruptadeğerlendirilmektedir. Türkçe yayımlanan bazı eserleri:1- Üç Tarz-ı Siyaset2- Ulum ve Tarih3- ġûra-yı Ümmet‟te Çıkan Makalelerim4- Mevkufiyet Hatıraları5- Türk, Cermen ve Slavların Münasebat-ı Tarihiyeleri6- Tarih-i Siyasi Notları7- ġark Meselesine Dair Tarih-i Siyasi Notları8- Muasır Avrupa‟da Siyasi ve Ġçtimai Fikirler ve Fikri Cereyanlar9- Siyaset ve Ġktisat Hakkında Birkaç Hitabe53 AKÇURA, Yeni Türk Devletinin Öncüleri, s. XIII.54 Enver Ziya KARAL, “Üç Tarz-ı Siyaset‟e Önsöz”, Yusuf Akçura, Üç Tarz-ı Siyaset, LotusYayınevi, Ankara, 2005, s. 1055 MARDĠN, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 1895- 1908, s. 277


1510- Tarih-i Siyasi11- Zamanımızın Avrupa Siyasi Tarihi12- Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun Dağılma Devri13- Osmanlı Devletinin KuruluĢu ve Bu Vakaya Dair BaĢlıca Menba‟lar14- Türkçülük “ Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi”Akçura‟nın Fransızca olarak hazırladığı baĢlıca iki eseri vardır: 1- OsmanlıSaltanatı Müessesatı Tarihine Dair Bir Tecrübe (Mezuniyet ÇalıĢması) 2- Rusya‟dakiTürk-Tatar Müslümanlarının ġimdiki Vaziyeti ve Emelleri. 56Akçura baĢlıca fikirlerini Üç Tarz-ı Siyaset, Siyaset ve Ġktisat, MuasırAvrupa‟da Siyasi ve Ġçtimai Fikirler ve Fikri Cereyanlar adlı kitaplarındatoplamıĢtır. 57Akçura‟nın Rusya‟da Simbir yakınlarındaki ZöyebaĢı‟nda, amcası YusufBay‟ın evinde, 1904‟te yazdığı “Üç Tarz-ı Siyaset” adlı makalesi, Kahire‟deki “TürkGazetesi”nde 58 Nisan-Mayıs 1904‟te üç cüz halinde yayınlanmıĢtır. 59Üç Tarz-ı Siyaset‟te Yusuf Akçura‟nın üzerinde durmuĢ olduğu ana konularĢöyle sıralanabilir:1- Bir Osmanlı milleti meydana getirmek2- Ġslamcılığa dayanan bir devlet yapısı kurmak3- Irka dayalı bir Türk siyasal milliyetçiliği meydana getirmekAkçura, bu üç akıma, Osmanlılık, Ġslamcılık ve Türkçülük adını verdiği gibibazen de üç meslek-i siyasi adını vermektedir. Bunlardan her birinin nitelik, geliĢme56 AKÇURA, Yeni Türk Devletinin Öncüleri, s. XIX-XXI.57 ÜLKEN, a.g.e., s.38958 Türk Gazetesi, Ali Kemal‟in etrafında toplanan liberaller tarafından kurulmuĢtur. Mısır‟dayayımlanan ilk Türkçe gazetelerden biri olup, siyasi yelpazede ılımlı bir yaklaĢım tarzına sahipti.Abdülhamit idaresine doğrudan saldırmaktan kaçınıyorlardı. Avrupalının zihnindeki yanlıĢ Türkimajını düzeltmek, her yerde Türklerin hakkını müdafaa etmek, zihinlerini aydınlatmak, Türklerefikri bir hareketlilik kazandırmak istiyorlardı. Gazetelerinin adını Türk koymalarının sebebi, kabave köylü manasına indirgenmiĢ olan Türk kelimesine asli manasını kazandırmak düĢüncesiydi. Bugazetede toplanmıĢ olan gazeteciler grubu, dıĢ Türklerle değil, Osmanlı Ġmparatorluğu dahilindekiTürklerle ilgileniyorlardı. (Ölümünün 50. Yılında Yusuf Akçura Sempozyumu, Ankara, 1987, s.83-84)59 GEORGEON, a.g.e., s. 37


16ve yararları üzerinde durmuĢ, hangisinin izlenmekte olduğunu, izlenebileceğiniincelemiĢtir. 60Akçura makalede, öncelikle Osmanlı Devleti‟ne “kuvvet ve terakki”kazandırmak amacıyla izlenen politika türlerini tarihsel bir bakıĢ açısıylaçözümlemiĢtir. Osmanlıcılığın genel olarak Tanzimat dönemine tekabül ettiğini,Panislamizmin 70‟li yıllarda ortaya çıkmıĢ olduğunu ve özellikle Abdülhamittarafından savunulduğunu söylemiĢtir. Son olarak da kısa bir süre önce ortaya çıkanPantürkizmi ele almıĢtır. 61Ali Kemal, „Cevabımız‟ adlı yazısında “… Bizim için Türk‟ü Ġslam‟dan,Ġslam‟ı Türk‟ten, Türk ve Ġslam‟ı Osmanlılıktan, Osmanlılığı Türk‟ten, Ġslam‟danayırmak, tekliği üçe bölmek olamaz. Hayalimize gelse bile fikrimize yerleĢemez.”diyerek Akçura‟yı eleĢtirmiĢtir. 62Akçura eserinde Osmanlının son dönemindeki siyaset biçimlerini açık ve netortaya koymuĢ ve fayda ve zararlarını, uygulanabilirliklerini tartıĢmıĢtır. “Üç Tarz-ıSiyaset” adlı makaleden önce Osmanlı Saltanatının son devresindeki siyasettarzlarını tasnif ve tayin eden, her tarza belirli bir isim vererek ana çizgilerini buderece açıklık ve kesinlikle ortaya koyan bir eser yazılmıĢ değildir. 63Kahire‟de yapılan ilk baskı Rusya Müslümanları tarafından hararetlebenimsenmiĢtir. Orenburg‟da yayımlanan ġura‟da makaleyi değerlendiren birgazeteci Üç Tarz-ı Siyaset‟in seksen cilt değerinde bir yapıt olduğunu söylemiĢtir. 64Enver Ziya Karal, Üç Tarz-ı Siyaset adlı esere yazdığı önsözde, Üç Tarz-ıSiyaset‟i laik düĢüncenin tam ve mükemmel bir yapıtı olarak görmektedir.Gerekçesi, bu yapıtta, hiçbir sorunun ortaya konulması ve eleĢtirilmesinde Ģeriattanfaydalanılmaya gidilmemiĢ olması nedeniyle siyasal düĢüncenin dinsel düĢüncedenayrılmıĢ olmasıdır. 65 Fakat eser iyi tahlil edildiğinde görülür ki, Türk Milleti‟nin60 KARAL, a.g.e., s. 1561 AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset, Lotus Yayınevi, Ankara, 2005, s. 35-4462 AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset, s. 6363 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, Türk Kültür Yayınları, Ġstanbul, 1978, s.174; AKÇURA, Hatıralarım, s. 11764 GEORGEON, a.g.e., s. 4865 KARAL, a.g.e., s. 23


17içine düĢtüğü sıkıntıdan kurtulabilmesi için çizilen yol haritalarından ne Ġslamcılık nede Türkçülük dinden ayrı sistemler değildir. Aksine Akçura‟nın hararetle savunduğuTürkçülükte bile dinin yardımı, takviyesi ve bu noktadaki hizmeti gerekligörülmüĢtür. 66Yusuf Akçura, “Türkçülük” ve “ Hatıralarım” adlı eserlerinde kendi Üç TarzıSiyaset‟ini tahlil ederken önemli bir noktaya, bir tahlil eksikliği yaptığına, temasetmiĢtir. „Türklük Siyaseti‟ ile „Türk Birliği‟nin, „Ġslam Siyaseti‟ ile „ĠslamBirliği‟nin birbirine karıĢtırıldığını söyleyen Akçura, Osmanlı Devleti‟nin içteTürklük ya da Ġslam siyaseti takip etmesinin dıĢta da „Pantürkist‟ veya „Panislamist‟olmasını mutlaka gerektirmeyeceğini ifade etmiĢtir. 67Yusuf Akçura‟nın “Siyaset ve Ġktisat” adlı eseri, 1919-1924 yılları arasındadeğiĢik gazete ve dergilerde yayınlanan makaleleri ile farklı yerlerde verdiğinutuklarını içermektedir. On yedi yazıdan oluĢan bu eserde, Türk Milletinin ĠstiklalHarbi sırasında verdiği mücadeleler, çektiği sıkıntılar ve takip edilmesi gerekenyollar yazar tarafından ele alınmıĢtır. Akçura bu eserinde siyaset, iktisat, tarih,sosyoloji ve felsefeye ne denli hakim olduğunu göstermiĢtir.Akçura, “Muasır Avrupa‟da Siyasi ve Ġçtimai Fikirler ve Fikri Cereyanlar”adlı eserinde millet ve milliyet kavramını tarif etmiĢ ve Avrupa‟da milliyetkavramının ortaya çıkmasından en çok zarar gören devletin Osmanlı Devletiolduğunu belirtmiĢtir. Osmanlı hukukçu ve siyasetçilerinin milliyet fikrinin Osmanlıbirliğine zarar vermeyecek Ģekilde anlamak gibi bir büyük hata yaptıklarınıanlatmıĢtır. Eserinde ayrıca Slav ittihadını tahlil etmiĢtir.Eserinde ortaya koyduğu en önemli sonuçlar Ģunlardır: Hürriyet, Müsavat veAdalet Ġslam‟ın esaslarıdır. Sosyalizm de yeni bir Ģey değildir. 68 Bununla birlikteSosyalizm konusunda Marksizmin bütün sosyalizme hakim olduğunu söylemiĢ vebütün sosyalistlerin birer Marksist olduklarını ifade etmiĢtir. 6966 AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset, s. 56-6267 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 173; AKÇURA, Hatıralarım, s. 11768 TOGAY, Yusuf Akçura’nın Hayatı, s.75-7669 Yusuf AKÇURA, Muâsır Avrupa’da Siyasî ve Ġçtimaî Fikirler ve Fikri Cereyanlar, YayınaHazırlayan: Adem EFE, Yeni Zamanlar Yayınları, 2. Baskı, Ġstanbul, 2004, s.165-166


18B. Yusuf Akçura’nın KiĢiliği ve DüĢünce SistemiAkçura, farklı coğrafyalarda, farklı kültürlerde bulunmuĢ bir fikir adamıdır.Rusya‟da doğmuĢ, Osmanlı‟da büyüyüp eğitim almıĢ, ilk önceleri Osmanlı ve Rusyaarasında karĢılaĢtırma yaparken, Avrupa‟ya gidip orada eğitim almasıyla birlikte üçboyutlu bir değerlendirme yapmaya baĢlamıĢtır. O, aynı zamanda Mısır veTrablusgarp gibi Akdeniz ülkelerini de görmüĢ bir kiĢidir ki onun bu seyahatleri,fikri oluĢum sürecinde önemli katkılar yapmıĢtır.Akçura‟nın fikri olarak etkilendiği kiĢilerin baĢında, üvey babası DağıstanlıOsman Bey, amcası Ġbrahim Bey, eniĢtesi Ġsmail Gaspıralı gelir. Dağıstanlı OsmanBey ve amcası Ġbrahim Bey‟den kültür, ahlak, din ve terbiye dersleri alarak bukonularda genel bilgi sahibi olmuĢtur. Özellikle amcası Ġbrahim Bey‟in bilgili vekültürlü bir kiĢi olmasının yanında zengin kütüphanesinden istifade etmiĢtir. ĠsmailGaspıralı‟nın „dilde, fikirde ve iĢte birlik‟ söyleminden etkilenmiĢ ve onun TercümanGazetesi‟nden de istifade etmiĢtir. 70Akçura, Türklerin birliğini sağlama, ılımlı politika yapma, siyasal alandançok kültürel alanda mücadele verme, toplumsal ilerleme sürecinde kadının yerininönemi konusundaki fikirlerini Gaspıralı‟ya borçludur. Doğayı gözlemleme,gerçekliğin incelenmesini temel alma ve tarihsel çözümlemeye önem verme gibiyöntemsel alıĢkanlıkları edinmesinde ve laik bir düĢünce yapısına ulaĢmasındaGaspıralı‟nın etkisi büyüktür. 71Akçura‟nın etkilendiği diğer bir fikir grubu, Kazan Tatarlarının YenileĢmeHareketinin (Cedidciler) öncülerinden ġehabeddin Mercani, Alimcan Barudi veKayyum Nasıri‟dir. Akçura, bütün bu hocalardan birçok temel fikir edinmiĢtir.Cedidci hareketten edindiği fikir, Türk toplumunun din anlayıĢında değiĢimingerekliliği üzerinedir. 72Tatar toplumunda olduğu gibi, dinsel reformla kültürelmodernleĢme hareketleri birbirinin vazgeçilmezi olarak ele alınması gerekiyordu veĠslamiyet ve geliĢme birbirlerine uyum sağlayarak birlikte yürümeliydiler.Georgeon‟un ifadesine göre, Akçura, Ġslamiyet‟e karĢı olan, dinsel kurumları70 ÇAKMAK- YÜCEL, a.g.e., s. 2771 GEORGEON, a.g.e., s. 26-2772 ÇAKMAK- YÜCEL, a.g.e., s. 28


19dıĢarıda bırakan tüm reform giriĢimlerine cephe almıĢtır. Örneğin; Tanzimat‟ıeleĢtirmesinin bir nedeni de bu hareketin siyasi önderlerinin Ġslami kurumları hesabakatmadan, Ġslam‟ın dıĢında bir geliĢme ve devleti modernleĢtirme tutumu içindeolduklarını düĢünmesidir. 73Yusuf Akçura‟yı etkileyen diğer önemli bir akım da kültürel anlamdaTürkçülüktür. Bu, kültür, dil, tarih alanlarıyla sınırlı bir milliyetçilik anlayıĢıdır. 19.yy.‟ın ikinci yarısında hem Rus hem de Osmanlı Türkleri arasında geçmiĢe özelliklede Türk kültürüne yönelik bir ilgi uyanmıĢtır ve bu ilgi yüzyılın sonuna doğrugiderek artmıĢtır. 74Akçura, Türkolojiye aĢinalığını amcası Ġbrahim Akçurin‟e borçludur.Türkiye‟de ise Veled Çelebi, Necib Asım, Bursalı Mehmet Tahir gibi ilk Türkçülerinyapıt ve makaleleri etkili olmuĢtur. 75 Ayrıca 1894‟te Ahmet Cevdet tarafındanyayımlanmaya baĢlayan “Ġkdam” gazetesi de Akçura‟nın milliyetçi bir yaklaĢım tarzıkazanmasına önemli katkılar sağlamıĢtır. 76Akçura‟nın etkilendiği bir baĢka grup ise, Fransa‟da eğitimi sırasında dersaldığı hocalarıdır. Paris‟te, Emile Boutmy, Albert Sorel, Funck Brentano, Leroy-Beaulieu gibi döneminin önemli düĢünürlerinden ders almıĢtır. Yusuf Akçura‟yagöre bunların ortak niteliği, “ciddi bir milliyetçilik”tir. 77Avrupa‟da aldığı dersler, hocaları ve çevresi, onun Ģahsiyeti üzerinde vegeliĢmesinde önemli etkiler yapmıĢtır. O, Avrupa‟da geleneksel inançlarını devamettirmiĢ (sabahleyin namazı kılıp, semaverinde çay demlemesi…), aynı zamanda dabatı toplumuna haiz müzik ve bunun gibi sosyal faaliyetlere de katılmıĢtır. (Akçurabir Beethoven hayranıdır.) 78ÇalıĢkan bir kiĢiliği olan Akçura, bu çalıĢkanlığını, hem fikri eser olarak, hemde cemiyetçilik olarak ortaya koymuĢtur. Paris‟te tanıĢtığı Kazanlı Tatar hemĢerisi73 GEORGEON, a.g.e., s. 2574 GEORGEON, a.g.e., s. 2775 AKÇURA, Hatıralarım, s. 10176 GEORGEON, a.g.e., s. 2877 MARDĠN, a.g.e., s. 27878 Emel ESĠN, “Akçuraoğlu Yusuf Bey‟e Dair Hatıralar”, Ölümünün Ellinci Yılında Yusuf AkçuraSempozyumu, Ankara, 1987, s. 36


20Sadri Maksudi Arsal‟a göre Akçura, “Olgun, ciddi düĢünen, kültürlü, dengeli, sevgive hürmete layık bir Türk münevveridir.” 79Azimli ve kararlı bir hayat tarzına sahip Akçura‟nın iki büyük özelliğimevcuttur: Cemiyetçilik ve hatiplik. Etkileyici bir konuĢma üslubuna sahip olanAkçura, aynı zamanda iyi bir teĢkilatçıdır. Bunu verdiği konferanslar ve kurduğuteĢkilatlarla ortaya koymuĢtur. 80Akçura‟nın düĢünce sistemi üç temel görüĢ üzerine kuruludur:1. Türk Milliyetçiliği2. Ekonomi3. Faydacılıktır. 81Akçura‟nın Türk milliyetçiliği anlayıĢı, milliyetçilik ve halkçılık anlayıĢıüzerine kuruludur. Akçura‟nın milliyetçilik ve halkçılık anlayıĢı birbirinden farklıdır.Onun halkçılık anlayıĢı milliyetçiliğe ulaĢmak için kullandığı bir araçtır. O,milliyetçilikle ilgili fikirlerin sadece üst tabakada kalmaması gerektiğini, diğerkesimlere de aktarılması gerektiğini düĢünmüĢ ve hatta bunun için „Halka Doğru‟adında bir dergi çıkarmaya baĢlamıĢtır. 82Akçura, Son yüz-yüz elli yıllık cihan tarihinde göze çarpan geliĢme yolununilkelerinin, milliyetçilik ve halkçılık olduğunu, muasır milliyetçilik ve halkçılıkcereyanının Garp‟tan baĢlayarak ġark‟ı, hatta uzak doğuyu kapladığını ifade etmiĢ,“Milliyetçilik ve halkçılığın temel hedefi kayıtsız ve Ģartsız milli egemenliktir.” 83demiĢtir.Akçura, “Ġki esaslı fikir vardır ki, onların doğruluğuna ta gençliğimden berikani ve mü‟min idim ve elimden geldiği kadar da bu iki fikrin hizmetçisi olmayaçalıĢtım. Bu iki fikirden birincisi milliyetçilik, diğeri halkçılıktır” 84 demiĢ,milliyetçilik ve halkçılığa karĢı olanlarla ilgili olarak da “…Milliyetçilik ve halkçılık79 ÇAKMAK- YÜCEL, a.g.e., s. 3980 ÇAKMAK- YÜCEL, a.g.e., s. 3981 Ercümend KURAN, “Yusuf Akçura‟nın Tarihçiliği”, Ölümünün Ellinci Yılında Yusuf AkçuraSempozyumu, Ankara, 1987, s. 45-4882 ÇAKMAK- YÜCEL, a.g.e., s. 45-4783 AKÇURA, “Milliyetçilik, Halkçılık”, Siyaset ve Ġktisat, Ġstanbul, 1924, Yay. Haz.: ErdoğanMURA, Sinemis Yayınları, Ankara, 2006, s. 113-11584 AKÇURA, “Umdelerimize Dair”, Siyaset ve Ġktisat, Ġstanbul 1924, Yay. Haz.: Erdoğan MURA,Sinemis Yayınları, Ankara, 2006, s. 141-162


21aleyhinde bulunanların nihayet mağlup ve kahrolacaklarına bir an tereddütedilmemelidir” 85 demiĢtir.Akçura‟nın sosyal hadiseleri değerlendirirken dikkat çektiği bir husus daekonomidir. Akçura Paris‟te aldığı derslerin etkisi altında, fikir ve ideallerinarkasında maddi ve ekonomik güçlerin karanlık oyununu arama çabası içindedir.Nitekim 1902‟de ġura-yı Ümmet‟te yayımlanan “Mesele-i ġarkiyye‟ye Dair” adlımakalesinde ġark meselesinin diplomatik ve dinsel yönlerini bir yana bırakarakekonomik boyutu üzerine yoğunlaĢmıĢtır. Bu o dönem için özgün bir yaklaĢımdır.GörüĢlerinin doğruluğunu kanıtlamak için de Marx‟a atıfta bulunmuĢtur. 86 Onunekonomiye bu derece önem vermesinden dolayı, onun Marksist olduğunu iddiaedenler bile olmuĢtur. 87Akçura‟nın ilk yazılarında kendini gösteren diğer bir fikir de “yaĢamak içinmücadele” temasıdır. Akçura bu konuda Darwin‟in fikirlerinden ve daha çok da varolma mücadelesi temasını toplum ve tarih alanında da geçerli kabul eden Spencer veTaine‟nin yapıtlarından etkilenmiĢtir. Darwinci ġema, Akçura‟nın, Rusya‟dakiTürklerin Ruslar arasındaki konumunu daha iyi kavramasını sağlamıĢtır. YaĢammücadelesi bir tarih anahtarıydı, bu nedenle “Doğu Sorunu” nu açıklarkenbaĢvurduğu tezlerden biri de bu olmuĢtur. 88Güç teması, Akçura‟da egemen bir tema olmuĢtur. Var olma mücadelesindegeçerli olan doğal ayıklama olgusunun, gücün ele geçirilmesini zorunlu kıldığınıdüĢünen Akçura‟nın en önemli ideali Türklere Avrupa‟nın her türlü hegemonyasınakarĢı direnme gücü verecek siyasal sistemi bulmaktı. Bu anlamda o, Jön Türklerinünlü “Birlik ve Ġlerleme” (Ġttihat ve Terakki) sloganını değil, “Güç ve Ġlerleme”(Kuvvet ve Terakki) formülünü kullanmıĢtır. 89Akçura‟nın fikrî alt yapısını oluĢturan üçüncü faktör de “faydacılık”tır. O, herĢeyden önce milletlerin kendi menfaatleri için mücadele edeceğini belirtmektedir. 90“Üç Tarz-ı Siyaset” çözümlendiğinde bu üç politikanın faydacı bir bakıĢ açısıyla ele85 AKÇURA, “Milliyetçilik, Halkçılık”, Siyaset ve Ġktisat, s. 113-11586 Yusuf AKÇURA, “Mesele-i ġarkiyyeye Dair”, ġura-yı Ümmet, N: 17, s. 1-3, 1 Aralık 1902 (LA)87 ÇAKMAK- YÜCEL, a.g.e., s. 45-4688 Yusuf AKÇURA, “ġark Meselesine Dair”, ġura-yı Ümmet, N: 19, s. 1-2, 31 Aralık 1902 (LA);GEORGEON, a.g.e., s. 32-3389 AKÇURA, “ġark Meselesine Dair”, ġura-yı Ümmet, s. 1-290 ÇAKMAK- YÜCEL, a.g.e, s. 46


22alındığı anlaĢılmaktadır. Akçura, Osmanlıcılık, Panislamizm ve Pantürkizm‟i,Osmanlı Ġmparatorluğu‟na yararı ve uygulanabilirliği olmak üzere iki temel ölçütünıĢığında incelemiĢtir. 91Yusuf Akçura‟nın düĢünce sistemi diğer bazı Türkçülerden farklıdır. NiyaziBerkes, “Unutulan Adam” adlı makalesinde, Ziya Gökalp‟le Yusuf Akçura‟nın fikirdünyasındaki yol alıĢlarını mukayese ederken Ģunları ifade etmektedir: “ZiyaGökalp‟in düĢün yolu yalın kattır. Boyuna suyun üstünde yüzen bir yüzücününgörünen düzeyinde gider. Akçura‟nın düĢün denizindeki yeri ise bu kadar kolaygörünür türden değildir. Kimi kez su yüzüne çıkan, çoğu zaman suyun altına dalarakyol aldıktan sonra gene gözüken bir yüzücüye benzer. Tek düzeye alıĢanlar, onun sualtında gittiği çizgiyi göremezler…” 92Akçura, baĢta ailesi olmak üzere yaĢadığı ve etkilendiği çevrelerden aldığıbilgi ve kültürle, ileri görüĢlü, mücadeleci ve çalıĢkan bir kiĢiliğe sahip Türkmilliyetçisi olarak yetiĢmiĢ ve hayatı boyunca faaliyetlerine bu çizgide devametmiĢtir. O, her durumda milletinin çıkarlarını düĢünüp ona göre hareket eden birTürk aydınıdır.C. Yusuf Akçura’nın Rusya Türkleri Arasındaki YeriMilliyetçilik akımının etkisiyle özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısındanitibaren imparatorluklar yıkılmaya, yerlerine milli-devletler kurulmaya baĢlamıĢtı.Rusya da Osmanlı Ġmparatorluğu gibi hem geniĢ bir coğrafyaya hem de farklımilletlerden oluĢan sosyal bir yapıya sahipti. Ġç kargaĢaların yaĢanmaya baĢladığıdönemde Rusya‟da yaĢayan Türkler de tedirgin olmaya baĢlamıĢlardı. ÇarlıkRusya‟sı ülke içindeki kargaĢayı önlemek ve aykırı sesleri susturmak amacıylaRuslaĢtırma politikası uygulamıĢtır. Rusların Kırım‟ı ele geçirmeleri buuygulamalarına katkıda bulunmuĢtur. Kırımlı Tatar Türklerinin ekonomik bakımdangüçlü olması Ruslar tarafından tasvip edilmemiĢtir. Ruslar 1865‟ten itibaren KırımTatarlarını ekonomik ve kültürel yönden baskı altına almıĢlardır. Tatarlar bu baskıya91 GEORGEON, a.g.e., s. 3492 Niyazi BERKES, “Unutulan Adam”, Sosyoloji Konferansları, 14. Kitaptan Ayrı Basım ĠstanbulMatbaası, 1976, s. 194-203


23karĢı koyabilmek için direnseler de birçok Tatar aydını Türkiye‟ye göç etmekzorunda kalmıĢtır.Rusya Türkleri 1904-1905 Rusya-Japonya savaĢı sonrası rahat bir nefes alıpbazı sosyal ve hukuki haklar elde etseler de (bu hak arama faaliyetlerinde YusufAkçura‟yı ön saflarda görürüz) 1917 BolĢevik devrimi ile birlikte baskıcı ve tek tipçibir dönem baĢlamıĢtır. Rusya Türkleri üzerinde ciddi baskılar, sınırlamalar veyasaklar oluĢmuĢtur. Bunun üzerine okumuĢ, kültürlü ve seçkin pek çok kiĢiyaĢamını ve mücadelesini Türkiye‟de devam ettirmiĢtir. 93Yusuf Akçura, yaĢamı boyunca, yeryüzündeki bütün Türklerin haklarınıarama faaliyetlerinde olduğu gibi, Rusya Türkleri için de elinden geldiğincemücadele eden bir Türk aydınıdır. Akçura, Paris‟teki eğitimini tamamladıktan sonraRusya‟ya gitmiĢ ve “Rusya Müslüman Hareketini” baĢlatmıĢtır. Akçura‟nınRusya‟daki çalıĢmaları, matbuat, politika ve kültür alanlarında olmak üzere üçkategoride toplanabilir.Akçura, Kazan‟a gelir gelmez buradaki zenginleri teĢkilatlandırarak 1905yılında Kazan‟da ilk Türkçe gazete olan „Kazan Muhbiri‟ni çıkarmıĢtır. Aynızamanda Türk Gazetesi, Vakit Gazetesi ve Tercüman‟da da siyasi yazılar yazmıĢtır. 94Kültür alanında Kazan‟da, Muhammediye Medresesi‟nde, Tarih, Coğrafya,Osmanlı-Türk Edebiyatı Tarihi öğretmenliği yapmıĢtır. Diğer taraftan çağa uygunokul programları ve öğretim iĢlerine dair kanun taslağı hazırlama çalıĢmalarınakatılmıĢtır. 951906-1907 yılları Kuzey Türkleri arasında milliyetçilik, Türkçülükhareketinin en canlı devresidir. Bu dönemde Rusya Müslümanları önemli merhalelerkat etmiĢlerdir. Fakat 1907 yılında Rusya‟da tekrar baskıcı ve yasakçı siyasete geridönülmüĢtür. 96Akçura, siyasi baskılar nedeniyle mücadele güçleri azalan KuzeyTürklerini destekleyip gayretlendirmek için bir risale kaleme almıĢtır. O risalesinde;93 ÇAKMAK- YÜCEL, a.g.e, s. 19-2094 Nadir DEVLET, Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1905-1917), Ankara, 1999, s. 68-70;AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 1995 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 1996 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 177-180


24“19. Yüzyılda dünya medeniyet tarihine en çok etki eden fikir milliyetfikridir. Milliyet fikrine, bu azim kuvvete hiçbir Ģey galip gelmedi. Yüz binlerlemuntazam ordular, bu fikir karĢısında yenildi. Bugün milliyet fikrini yenebilecekkuvvet, Ģiddet, zulüm, top, tüfek değildir; belki milliyet fikrinin ana ve babası olanhürriyet ve eĢitlik fikirleri onu yenebilir… Sosyal ve siyasi inkılapların en kuvvetlisebebi, sosyal sınıflar, hakim-mahkum milletler arasındaki hakiki kuvvet dengesiolup, zahiri ve önemsiz olayların etkileri çok azdır. Müslümanlar yahut genelliklegayr-ı Rus halklar, Ruslarla olan münasebetlerinde ne kadar kuvvet gösterebilirlerse,ancak o kadar hukuka sahip olabilirler. Bu yüzden gayr-ı Ruslar ve demokrasialeyhine kanunun değiĢtirilmesi, bu iki çeĢit sosyal kuvvetlerin zaafındandır. Yani,Rusya Müslümanlarının kusurları, cezayı gerektiren suçları, kuvvetsizlikleridir…Müslümanlar evvelden beri alıĢtıkları boyun eğmek, yalvarma ve yüze gülme siyasetiile darbelerden korunacaklarını tasavvur ediyorlarsa çok yanılıyorlar…” 97 Ģeklindekisözleriyle Kuzey Türklerini motive etmeye çalıĢmıĢtır.Akçura, Rusya‟da, Rusya Türklerini ve Türkçe konuĢmayan diğer Müslümanunsurları içine alacak bir parti meydana getirmek gerektiğine inanmıĢtır. Rusya‟dakiTürk ve Müslüman halkı aydınlatmaya ve doğru yolu göstermeye çalıĢan millethadimleriyle iĢbirliği yaparak, Rusya‟daki Türk ve Müslümanları içine alan “RusyaMüslümanları Ġttifakı” adında siyasi bir fırka meydana getirmiĢtir. Bu partininbaĢlıca siyasi gayeleri ve programı;1. Vicdan hürriyetini,2. Rusya‟daki umum insanlar arasındaki hukuk müsavatını ve3. Kültür sahasında milli inkiĢafa kanunen müsaade verilmesini teminetmekti.Bu esaslar Türkler için hayati önem taĢıyordu. Çünkü vicdan hürriyetiverildiği taktirde Türklerin zorla HıristiyanlaĢtırılmasının önüne geçilecekti. Yinehukuk eĢitliğinin verilmesi buradaki kırk milyon Türk‟ün inkiĢaf ve bekası içinelzemdi. 9897 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 18098 TOGAY, Yusuf Akçura’nın Hayatı, s. 48-49


25Akçura‟nın kuruluĢunda rol aldığı, “Rusya‟daki Müslüman Türk-TatarlarınHaklarını Koruma Komitesi” adlı cemiyetin Ġsviçre‟de toplanacak olan Milletlerkonferansına katılması kararlaĢtırılmıĢ; bu toplantıya katılmadan önce ilgilileresunulmak üzere Almanca iki metin hazırlanmıĢtır. Yusuf Akçura tarafındanhazırlanan on iki sayfalık birinci metinde, Rusya Türklerinin nüfusu, içtimai sınıflar,iktisadi durumları, eğitim ve ıslahat, edebiyat, Rusların baskısı, Tatarların siyasimücadeleleri ve Türk-Tatarların arzuları gibi konular ele alınmıĢtır. 99Akçura, I. Dünya SavaĢı yıllarında Rusya‟daki Türklerin haklarını elde etmekiçin pek çok diplomatik giriĢimde bulunmuĢtur. Akçura‟nın savaĢın baĢlarında vesonunda ortaya koyduğu strateji birbirinden farklıdır. BaĢlangıçta Almanya‟dandestek arayan, Rusya Türkleri için bağımsızlık ya da özgürleĢme öngören anti-Rusbir strateji izlemiĢtir. SavaĢ bittiğinde ortaya koyduğu strateji ise BolĢeviklerdendestek arayan, Rusya Türkleri için kültürel özerklik öneren anti-emperyalist birstratejiydi. Fakat Akçura‟nın bu uygulamaları ne yaptığını bilmezlik, bir çeliĢki ya daoportünizm olarak değerlendirilmemelidir. Georgeon, Akçura‟nın birinci tavrınınRusya Türklerinin bağımsızlık kazanması ve „Türklük‟ün oluĢmasını amaçlayanuzun vadeli bir eylem anlayıĢı olduğunu; ikinci tavrının ise, Rusya‟daki milletlerinhaklarının tanınması gibi daha sınırlı amaçları olan kısa vadeli bir eylem olduğunuifade etmektedir. 100D. Türkçülüğün GeliĢimi ve Yusuf AkçuraMutlakıyet devrinde her çeĢit cemiyet kurmak zordu, hele milliyet esasıüzerine bir cemiyet kurulmasına asla izin verilmezdi. Bununla beraber Müslüman veTürk olmayan tebaanın milliyet esasına dayalı, hayri ve edebi maskelerle örtülü birhayli cemiyetleri de vardı. 1908 Osmanlı Ġnkılâbından sonra Türk milliyetçiliğihareketi çok geniĢlemiĢ, derinleĢmiĢ ve dal budak salmıĢtır. MeĢrutiyet devri,99 Nadir DEVLET, Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1905-1917), Türk Tarih KurumuYayını, Ankara, 1999, s. 227-228; Filiz DENĠZ, Yusuf Akçura, Hayatı, Eserleri ve Fikirleri,(BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1996), s.78-79100 GEORGEON, a.g.e, s. 123


26Türkçülüğün teĢkilatlanmasına ve Türk cemiyetlerinin kurulmasına imkânsağlamıĢtır. 101II. MeĢrutiyet ilan edildikten sonra Osmanlı Devleti, çeĢitli iç ve dıĢ olaylarınsebep olduğu bunalım içine düĢmüĢtü. Bu dönemde Avusturya‟nın Bosna Hersek‟iilhakı, Bulgaristan‟ın bağımsızlığını ilan etmesi, Girit meselesi, 31 Mart Vakası,Trablusgarp SavaĢı gibi olaylar imparatorlukta derin yaralar açmıĢtı. Fakat daha daönemlisi kaybedilen Balkan SavaĢları sonucu binlerce Türk‟ün göçe zorlanması vekatliama tabi tutulması gibi olaylar Türkler arasında büyük bir Ģok yaratmıĢ veOsmanlıcılık ideolojisinin fiilen iflasını hazırlamıĢtır. 102Ġmparatorluktaki Türkler dıĢındaki unsurlar arasında milliyetçilik akımları vemilli bağımsızlık hareketleri büyük boyutlara ulaĢmıĢtır. Bu dönemde Türkler halamilli Ģuur ve milliyetçilikten mahrum bulunuyorlardı. II. MeĢrutiyete paralel olarakçeĢitli cemiyet ve dergiler etrafında toplanmaya baĢlayan Türkçü aydınlar, Türkleribir arada, millet denilen bütün halinde toplama lüzumu üzerinde durmaktaydılar. 103Türk milliyetçiliğinin geliĢtirilmesi, Türklük bilincinin toplum içindeyaygınlaĢtırılması ve Türkçülüğün teĢkilatlanması gibi faaliyetlerde Yusuf Akçura‟yıhep ön saflarda görmek mümkündür.Türkiye‟de Türk milliyetçiliğini esas alarak kurulan ilk cemiyet „TürkDerneği‟ cemiyetidir. 1908‟de Ġstanbul‟a gelen Akçura, mektep hayatındanhatırladığı bazı Türkçüleri ziyaret etmiĢ ve bir Türk cemiyeti kurulmasını teklifetmiĢtir. Bu çalıĢmalar neticesinde, Yusuf Akçura, Necip Asım, Veled Çelebi‟ninöncülüğünde “Türk Derneği” adıyla bir cemiyet kurulmuĢtur. 104Kurulan Türk Derneği cemiyetinin amacını açıklayan nizamnamenin ikincimaddesinde Ģöyle denilmiĢtir:“Cemiyetin amacı, Türk diye anılan bütün Türk kavimlerinin mazi ve haldekieserlerini, iĢlerini, durumlarını ve muhitini öğrenmeye ve öğretmeye çalıĢmak. YaniTürklerin eski eserlerini, tarihini, dillerini, avam ve havas (halk ve aydın)101 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 208-209102 Yusuf SARINAY, Türk Milliyetçiliğinin Tarihi GeliĢimi ve Türk Ocakları, Ötüken NeĢriyat,Ġstanbul, 2004, s. 131103 SARINAY, a.g.e., s. 131-132104 SARINAY, a.g.e., s. 104


27edebiyatını, etnografya ve etnolojisini, sosyal durumlarını ve mevcutmedeniyetlerini, Türk memleketlerinin eski ve yeni coğrafyasını araĢtırıp ortayaçıkararak bütün dünyaya yayıp dağıtmak ve dilimizin açık, sade, güzel, ilim diliolabilecek Ģekilde geniĢ ve medeniyete elveriĢli bir dereceye gelmesine çalıĢmak veimlasını ona göre incelemektir.” 105Amaç ve faaliyetleri topluca değerlendirildiğinde derneğin ağırlıklı olarakTürkoloji çalıĢmaları yapmak üzere kurulduğunu görülür. Ġdeolojik açıdan TürkDerneği mensupları kültürel manada Türkçü olmakla beraber siyasi açıdanOsmanlıcılık geleneğini ağırlıklı olarak taĢımaktadırlar. Nizamname, beyanname vedergideki yazılar bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Dernek içinde yer alanYusuf Akçura gibi siyasi manada Türkçülüğü savunan bir kiĢinin fikirlerinin dernekfaaliyetleri üzerinde fazla etkili olmadığı görülmektedir. 106Türk Derneği, kendi adıyla yayınlanan bir risale çıkarmaktaydı. Bir müddetsonra derneğin en faal üyelerinden Raif Fuad, Necib Asım Beylerin kıt‟alarınınbaĢlarına gitmeleri, Veled Çelebi Efendi‟nin Konya büyük çelebiliğine tayin olması,Yusuf Akçura‟nın Ġstanbul‟dan ayrılması mecmuanın kapanmasına sebepolmuĢtur. 107Türk Derneği mecmuasının son nüshasının yayınlanmasından kısa bir süresonra “Türk Yurdu” adlı, daha geniĢ programlı bir Türkçülük dergisi yayınlanmıĢtır.Türk Yurdu mecmuasını yayınlayan Türk Yurdu Cemiyeti idi. Türk Yurdu Cemiyeti,Mehmet Emin (Yurdakul), Ahmet Hikmet (Müftüoğlu), Ahmet Ağaoğlu,Hüseyinzade Ali, Dr. Âkil Muhtar (Özden), Yusuf Akçuraoğlu gibi Türkçülükhareketinin önde gelen kiĢileri tarafından kurulmuĢtur. Cemiyet Türk Ocaklarınınkurulma hazırlıklarının yapıldığı bir zamanda ortaya çıktığı için fazla varlıkgösterememiĢ, kurucuları Türk Ocaklarının içinde yer almıĢlardır. Fakat cemiyetin enbüyük hizmeti, daha sonra Türk Ocaklarının yayın organı haline gelen Türk YurduDergisi‟ni çıkarmıĢ olmasıdır. Bu dergi, Türk milliyetçilik fikirlerinin oluĢmasında,sistemleĢmesinde ve yaygınlaĢmasında çok önemli bir rol oynamıĢtır. 108105 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 209-210106 SARINAY, a.g.e., s. 111107 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 211-212108 SARINAY, a.g.e., s. 124


28Türk Yurdu Cemiyeti murahhaslığına Yusuf Akçura seçilmiĢ ve TürkYurdu‟nu ilk nüshasından itibaren Yusuf Akçura çıkarmıĢtır. 109Türk YurduDergisi‟nin amacı ilk sayısında Ģöyle açıklanmıĢtır: “Türklüğe hizmet etmek,Türklere faide dokundurmak istiyoruz. Maksadımız iĢte budur. Maksada eriĢmek içinhangi yollardan yürüyeceğimizi mecmuamızın münderecatı göstereceğindenmesleğimizin teĢrihini fazla buluyoruz, Tanrı yardımcımız olsun.” 110Türk yurdu yazı ve tertip tarzına dair Yusuf Akçura tarafından ileri sürülüpbazı değiĢikliklerle kabul edilen programın muhteviyatından önemli hususlarĢunlardır:“1- Risale Türk ırkının mümkün olduğu kadar çoğunluğu tarafından okunupanlanarak istifade olunacak bir tarzda yazılacaktır.Bundan dolayı, a- Dili sade olacaktır.b- Kavmin çoğunluğuna faydalıkonular seçilecektir.c- Çetin konular bile kolay ifade olunmaya çalıĢılacaktır.Bununla beraber aydın düĢünce sahiplerinin zevki, çıkarı gözden kaçırılmayacaktır.2- Risale, bütün Türklerce makbul olabilecek bir ideal icadına çalıĢacaktır.3- Risalede Türklerin tanıĢmalarına, iktisat ve ahlakça yükselmelerine vefenni bilgilerce zenginleĢmelerine hizmet eden konular en ziyade yer alacak, siyasetbunlardan sonra gelecektir.4- Türklerin birbirleriyle tanıĢmaları için Türk dünyasının her tarafında olupgeçen ve özellikle kardeĢler arasında sevinç veya kederi gerektirecek olaylar ile Türkdünyasının ötesinde berisinde ortaya çıkan fikir akımları kaydolunacak ve Türkırkının çeĢitli kavimlerinde doğan edebiyatı ırkın bütün fertlerine bildirmek içinçalıĢılacaktır.5- Risale, Osmanlı Devleti‟nin iç politikasından bahsederken, hiçbir siyasifırkaya taraftarlık etmeyecek, ancak Türklüğün, Türk unsurunun siyasi ve iktisadimenfaatlerini savunacaktır. Türk unsurunun menfaatlerini savunurken, muhtelifunsurlar arasında anlaĢmazlıklar doğmasından kaçınılacaktır.109 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 212-213110 SARINAY, a.g.e., s. 125


296- Risale, Osmanlı Türkleri arasında Türk milli ruhunun geliĢmesi vetakviyesine, idealsizlikten doğan tembellik ve kötümserliğin kaldırılmasına çokçalıĢılacak ve çoğunlukla hiçbir Ģeye dayanmaksızın ortaya çıkan mübalağalı Batıkorkusundan da bu milleti kurtarmaya elinden geldiği kadar uğraĢacaktır.7- Risalenin devletlerarası siyasette esas fikri, Türk aleminin menfaatlerinisavunmaktır.” 111Türk Yurdu Mecmuası, bazı küçük aralıklarla beraber genelde YusufAkçura‟nın idare ettiği altı yıllık zaman zarfında bu programa mümkün olduğu kadaruymuĢtur.Türk Yurdu dergisi, baĢta Türk Ocağı çevresinde toplananlar olmak üzere,özellikle 1911-1931 yılları arasındaki okuyan nesiller üzerinde derin bir tesir icraetmiĢ, çıktığı süre içerisinde tebliğ ettiği fikir ve hislerle bir mektep olma özelliğigöstermiĢtir. Çetin savaĢ yıllarında Türk Milletinin varlık-yokluk mücadelesi verdiği,canını diĢine taktığı en buhranlı dönemlerde bir destek mihrakı olmuĢtur. Türkmilletine kendisine güven duygusunu kazandırmıĢ, Türklük ruhunu ĢahlandırmıĢ,Türklerin faydasına çalıĢmıĢ, Türk düĢünce ve sanat dünyasına hizmet etmiĢ ve ıĢıktutmuĢtur. Türk Yurdu yayın hayatı boyunca ferdi değil, milli davaların takipçisiolmuĢtur. Milli birlik ve beraberlik ülküsünde birleĢtirici ve kaynaĢtırıcı olmuĢtur. 112Türk Yurdu, Osmanlıcılık, Ġslamcılık, Türkçülük ve Batıcılık gibi fikirakımlarının ateĢli taraftar bulduğu dönemlerde, meselelere Türkçü (milliyetçi) biranlayıĢla yaklaĢmıĢtır. 113Türk Yurdu çevresindeki Türkçüler, dıĢ Türklerin dil ve edebiyatları ile deyakından ilgilenmiĢlerdir. Gaspıralı Ġsmail Bey‟in dilde birlik anlayıĢını ilkeedinmiĢlerdir. Tasfiyecilikten sonra Ġstanbul Türkçesini esas kabul etmiĢlerdir. 114Türkçülük hareketi, yeryüzündeki bütün Türkleri kültür ve siyasetbakımından birleĢtirmek ve kaynaĢtırmak amacına yöneliktir. Bu bakımdan aynı111 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 213-214112 Hüseyin TUNCER, Türk Yurdu (1911-1931) Üzerine Bir Ġnceleme, Kültür Bakanlığı Yayınları,1990, s. 497113 TUNCER, a.g.e., s. 497114 TUNCER, a.g.e., s. 509


30kültürle yoğrulmuĢ Türklerin ortak bir medeniyete sahip olması arzu edilmiĢ, dıĢTürklerle olan irtibat kesilmemiĢtir. 115Yusuf Akçura‟nın Türkçülük faaliyetleri çerçevesinde aktif olarak rol aldığıdiğer bir dernek de Türk Ocaklarıdır. Türk Ocakları, milli varlığı tehlikede görerek,imparatorluktan çok Türkleri kurtarmak gerektiğine inanan Türk gençleri veaydınlarının bir hayat hamlesiyle ortaya koydukları cemiyettir. Cemiyetin ilk nüveside, Ġttihat ve Terakkinin, takip ettiği Osmanlıcılık politikasının gereği içine düĢtüğübaĢarısızlık karĢısında duyulan hayal kırıklığı ve Türk olmayan öğrenciler arasındakimilliyetçilik hareketine karĢı endiĢeye düĢen Askeri Tıbbiyeliler arasında, birdüĢünce hareketi olarak doğmuĢtur. Öğrenciler tarafından fikri temelleri atılan TürkOcakları, Balkan hezimetinin yarattığı Ģok ile beraber gerçek ümit ve ihtiyaçlarınmerkezi haline gelmiĢtir. 116Fiili kuruluĢundan birkaç ay sonra 25 Mart 1912‟de Türk Ocağı resmenkurulmuĢtur. Türk Ocakları‟nın yönetim kurulu Ģu kiĢilerden oluĢmaktaydı: AhmetFerit (Tek) (reis), Yusuf Akçura (II.reis), M. Ali Tevfik (umumi katip), Dr. FuatSabit (veznedar)‟tir. 117Nizamnamesinde cemiyetin amacı Ģöyle açıklanmıĢtır:“Ġslam kavimlerinin baĢlıca mühimi olan Türklerin milli terbiye ve ilmi,sosyal, iktisadi seviyelerinin ilerleme ve yükselmesiyle Türk ırk ve dilinin kemalineçalıĢmaktır.” 118Cemiyetin çalıĢma ilkeleri nizamnamenin üçüncü ve dördüncü maddelerindeĢöyle belirtilmiĢtir:“Üçüncü Madde: Cemiyet amacını elde etmek için Türk ocağı adlı kulüpleraçarak dersler verecek, konferanslar, müsamereler düzenleyecek, kitap ve risaleleryayınlayacak ve mektepler açmaya çalıĢacaktır.115 TUNCER, a.g.e., s. 511116 SARINAY, a.g.e., s. 133-134117 SARINAY, a.g.e., s. 141118 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 214


31Milli serveti korumak ve çoğaltmak için her türlü meslek ve sanat erbabı ilegörüĢerek iktisadi ve zirai teĢvik ve uyarlamalarda bulunacak ve bu gibimüesseselerin doğup yaĢamasına elden geldiği kadar yardım edecektir.Dördüncü Madde: Ocak, amacını elde etmeye çalıĢırken sırf milli ve sosyalbir vaziyette kalacak, asla siyaset ile uğraĢmayacak ve hiçbir vakit siyasi fırkalarahizmet etmeyecektir.” 119Yusuf Akçura, Türk Yurdu ve Türk Ocağı‟nın Ġttihat ve Terakki‟nindenetimine girmemesi için yoğun çaba harcamıĢtır. Ġlerleyen zaman içerisinde Ġttihatve Terakki‟nin Türkçülüğe önem vermesine paralel olarak aralarında ideolojik birkaynaĢma gerçekleĢmiĢtir. Ġdeolojik ve organik manada bir kaynaĢma olsa da, Ocak,iliĢkileri oldukça esnek tutmuĢ ve özerk yapısını muhafaza etmeye çalıĢmıĢtır. 120Türk Ocakları‟nın faaliyetlerinin odak noktasını, devrin Ģartları gereği,temelde milli duygulardan kaynaklanan Türkçülük-Milliyetçilik fikrini heyecan vetelkin yoluyla uyandırmak ve canlı tutmak oluĢturur. Bu yoğun canlı faaliyetlersonucu ülkede, milliyetçilik Ģuuruna sahip genç nesillerin yetiĢmesi mümkünolabilmiĢtir. 121Türk Ocakları bünyesinde kurulan Türk Bilgi Derneği‟nin Türkiyat,Ġslamiyat, Hayatiyat, Felsefe ve Ġçtimaiyat, Riyaziyat ve Maddiyat, Türkçülük gibiĢubeleri oluĢturulmuĢtur. Bu Ģubelerden birinin Ġslamiyat oluĢu Türkçü aydınlarınĠslam‟a da değer verdiklerinin bir göstergesidir. Bu Türk Bilgi Derneğinde görevalan aydınlardan birisi de Yusuf Akçura‟dır. 122Türk Ocakları Derneği üyelerinden, Ziya Gökalp baĢta olmak üzere, birçokOsmanlı Türkçüsü, kültürel manada Türkçülüğü savunurken, siyasi manadaOsmanlılık geleneğini belirli bir süre aĢamamıĢlardır. Çünkü onların asıl davası yenibir devlet kurmak değil, Türk-Müslüman benliğini muhafaza eden ve halen ayakta119 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 215120 SARINAY, a.g.e., s. 157-161121 SARINAY, a.g.e., s. 170122 SARINAY, a.g.e., s. 179


32duran Osmanlı Devleti‟ni milli bir devlet haline getirmekti. Nitekim Türkçülükleilgili fikirlerini ve faaliyetlerini Ġslami unsurlarla da desteklemiĢlerdir. 123Buna karĢılık Osmanlı Ġmparatorluğu‟na Rusya‟dan gelen Türk aydınları,Türk milliyetçiliğinin siyasi düĢünce bilincine daha çabuk varmıĢlardır. Hiç Ģüphesizbunda, Osmanlı Türklerine nazaran onların içinde bulundukları siyasi, sosyal,kültürel ve ekonomik faktörler birinci derecede etkili olmuĢtur. Bu aydınların içindeen önemlilerinden biri de Yusuf Akçura‟dır. 124Siyasi manada Türklüğü bir bütün olarak düĢünen Akçura, Üç Tarz-ı Siyasetadlı eserinde Türklük siyasetinin de Ġslamcılık siyaseti gibi umumi olduğunu,Osmanlı hudutları ile sınırlı olmadığını ve doğabilecek Türk birliğinin dünyadakijeopolitik önemine iĢaret etmiĢtir. 125 GeçmiĢte büyük Türk birliğinin Cengiz HanĠmparatorluğu‟yla 126 gerçekleĢtiğini dile getiren ve yeni oluĢacak Türk dünyasınınmerkezine Osmanlı Devleti‟ni yerleĢtiren Akçura, Türk birliği ile OsmanlıDevleti‟ne yeni bir misyon yüklemiĢtir. Akçura bunu Ģöyle ifade etmiĢtir:“Son vakaların fikre getirdiği uzakça bir istikbalde, meydana gelecekbeyazlar ve sarılar alemi arasında bir Türklük cihanı husule gelecek ve bu ortadünyada Osmanlı Devleti, Ģimdi Japonya‟nın sarılar aleminde yapmak istediğivazifeyi üzerine alacaktı.” 127Yusuf Akçura, Türkçülüğü siyasi manada ilk ortaya atan Türk aydınıolmasının yanında, Türk toplumunda milli Ģuurun oluĢması ve Türkçülüğün yayılıpgeliĢmesi için çeĢitli faaliyetlerde bulunmuĢ ve Türkçülerin teĢkilatlanmasındaönemli hizmetler ifa etmiĢtir. Yine Akçura, kurulan bu Türkçü teĢkilatlarda değiĢikgörevler almıĢ ve hayatı boyunca Türk milletine hizmet etmiĢtir.123 SARINAY, a.g.e., s. 187124 SARINAY, a.g.e., s. 188125 AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset, s. 43126 Bkz. Yusuf AKÇURA, “Cengiz Han”, Türk Yurdu, C. I, S: 11, (Nisan 1328), s. 326-330127 AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset, s. 59


33II.BÖLÜMYUSUF AKÇURA VE DÖNEMĠN ÖNE ÇIKAN FĠKĠR AKIMLARIA. Osmanlıcılık ve Yusuf Akçura’nın Osmanlıcılığa BakıĢıOsmanlıcılık, Osmanlı Ġmparatorluğu‟nu teĢkil eden bütün kavim, cemaat vemilletlerin, din, mezhep, ırk, milliyet farkı gözetilmeden adalet, hürriyet, eĢitlikhavası içinde, tam bir kaynaĢma ve dayanıĢma ile bir arada tutulmalarını veyaĢamalarını temin etmek isteyen bir fikir hareketidir. 128Fransız Ġhtilali ve Napolyon SavaĢları sonrasında yaygınlık kazanan tarihi vesosyolojik verilere göre, çağdaĢ anlamda millet tanımına giren halkların yaĢadıklarıtopraklar üzerinde kendi devletlerini kurmak istemeleriyle ilgili faaliyetler, özellikleimparatorlukları milli devletlere ayrıĢma tehdidi altına sokmuĢtur. ĠĢte Osmanlıcılık19. Yüzyılın baĢlarında böyle bir geliĢmeyi önlemek amacıyla ortaya çıkan siyasi birakımdır. 129 Ġlk ortaya çıktığında bir Avrupa meselesi olarak değerlendirilmiĢ; Sırpisyanı, Yunanistan‟ın bağımsızlıkla sonuçlanan isyanı ve diğer Hıristiyan milletlerinyoğunlaĢan ayrılıkçı temayülleri karĢısında bunun Osmanlı toplum yapısının mevcuthali içinde korunamayacağı anlaĢılmıĢtır. Böylece daha geniĢ muhtevalı bir Osmanlıkimliği oluĢturulması kaçınılmaz olmuĢtur. 130Ortak bir Osmanlı kimliği oluĢturmanın zorunlu olduğu fikri neredeyse bütünTanzimatçıların ortak fikridir. II. Mahmut‟un 1826 da ifade ettiği “Ben tebaamınMüslüman‟ını camide, Hıristiyan‟ını kilisede, Musevi‟sini havrada fark ederim,aralarında baĢka bir fark yoktur” Ģeklindeki sözleri Osmanlıcılık kavramının anailkesini teĢkil eder. Burada belirtilmesi gereken husus Osmanlıcılığın tek baĢına birkurtarıcı siyaset olmaktan çok, devletin bekası için eski sistemin değiĢtirilmesini veyenilenmesini öngören Tanzimat projesinin toplum modeli olmasıdır. Tanzimatdevlet adamlarının din ve devletin bekası için tek yol olarak niteledikleri bu değiĢim,128 KODAMAN, a.g.e., s. 58; EROĞLU, a.g.e., s. 40129 Ġlhan YERLĠKAYA, XIX. Yüzyıl Osmanlı Siyasi Hayatında Basiret Gazetesi, Yüzüncü YılÜniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Yay., Van, 1994, s. 110130 Azmi ÖZCAN, “Osmanlıcılık”, Ġslam Ansiklopedisi, c. 33, s. 485-487


34tıpkı Avrupa‟da olduğu gibi eski usullerden vazgeçilerek ilim ve fende geliĢmeklekanun ve nizama dayalı hürriyet ve meĢvereti esas alan yeni bir devlet ve toplumyapılanmasını gerekli kılıyordu. 131 Bu yeni oluĢum ve Osmanlıcılık Ģuuru üç temelunsur etrafında meydana getirilecekti: Osmanlı Hanedanı, Osmanlı Vatanı veMüĢterek menfaat. Osmanlı Tebaası da bu üç temel ilkenin Ģuuruna vararak, eĢit, hürve adil bir sistem içinde “Osmanlı Milleti”ni meydana getirecekti. 132UygulanıĢı itibariyle Osmanlıcılık hareketi, I. MeĢrutiyet‟e kadar olan dönem,II. Abdülhamit dönemi, Ġttihat ve Terakki Dönemi olmak üzere üç dönemdedeğerlendirilebilir. 133Avrupa siyasetindeki geliĢme ve tehditlere karĢı Osmanlı Devleti‟niparçalanmaktan kurtarmaya yönelik siyasal ve pratik bir tedbir olarak düĢünülen ilkdönem Osmanlıcılığı, devletin meĢruiyetini dayandırdığı din esaslı gelenekselyapılanmadan siyasi eĢitlik ve hukuk temelli yeni bir yapılanmaya intikali gündemegetiren bir özellik taĢımaktadır. 134Osmanlı Ġmparatorluğu‟nu meydana getiren unsurların mutluluğu, bütünĠmparatorlukta uygulama alanına konacak bir ıslahat politikasınıngerçekleĢtirilmesine bağlıydı. Bu milletlerin sayısı ne olursa olsun vatanları birdi. 1351839‟da ilan edilen ve Osmanlı Ġnsan Hakları Beyannamesi olarak kabuledilen Tanzimat Fermanı, devletin idari, mali, hukuki vb. kurumlarınınyapılanmasında esaslı değiĢimlere yol açmıĢtır. Önceki dönemlerde eyaletlerdekimeseleleri geleneksel millet yapılanması içinde adil hükümdar ve devlet anlayıĢıylahalletmeye çalıĢan idare, yeni dönemde bunlara ilaveten devletin can, mal, ırz venamusunu koruma taahhüdünde bulunduğu vatandaĢları ortak bir kimliktebirleĢtirmeye engel görülen aidiyetleri en azından resmi planda göz ardı edecek idarive hukuki değiĢiklikleri uygulamaya koymuĢtur. Bu değiĢimle birlikte hakim devlet131 ÖZCAN, a.g.m., s. 485; Bkz. Selçuk AĢkin SOMEL, “Osmanlı Reform Çağında OsmanlıcılıkDüĢüncesi (1839-1913)”, Modern Türkiye’de Siyasi DüĢünce, C.1, ĠletiĢim Yay., Ġstanbul, 2001,s. 88-116132 KODAMAN, a.g.e., s. 58; Hasan KAYALI, Jön Türkler ve Araplar (Osmanlıcılık, Erken ArapMilliyetçiliği ve Ġslamcılık), Çev.: Türkan YÖNEY, Tarih Vakfı Yurt Yay., 1998, s. 26133 ÖZCAN, a.g.m., s. 485134 ÖZCAN, a.g.m., s. 485; Bkz. Kemal H. KARPAT, Ġslam’ın SiyasallaĢması, Çev.: ġiar YALÇIN,Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yay., Ġstanbul, 2005, s. 11135 MARDĠN, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 1895-1908, s. 266


35anlayıĢı yerini hadim devlet, millet-i hakime de yerini milletlerin eĢitliği anlayıĢınabırakmıĢtır. 1856 Islahat Fermanıyla birlikte Müslüman ve gayr-i Müslim eĢitliği ilkdefa kabul edilmiĢtir. Bu düzenleme ile Ģer‟i anayasal uygulamada tam bir kırılmanoktası yaĢanmıĢtır. Ġdarede eyalet meclislerine gayr-i Müslimlerin de katılması, dindeğiĢtirmenin önündeki yasaklar, Müslümanlar dahil kaldırılması, misyonerlikfaaliyetlerinin serbest bırakılması, din ve vicdan hürriyetinin teminat altına alınması,cizyenin terk edilmesi, gayr-i Müslimlerin de askerliğe kabulü, askeri ve mülkimekteplerin herkese açık olması, karma mahkemelerin kurulması gibi değiĢikliklerbu anlayıĢın sonuçlarıdır. Fakat ilgili tarafların çoğunluğu bu geliĢmelerden memnunkalmamıĢ 136 ve bu geliĢmeleri benimsememiĢtir. Gayr-i Müslimler bunu Türklerindevletlerini kurtarmak için baĢvurdukları bir siyaset olarak gördükleri gibi, baĢtaaskerlik muafiyeti olmak üzere eski imtiyazlarını kaybetmiĢ olmaktan; din adamlarıda cemaat içinde eski mevkilerini yitirmekten endiĢe ettikleri için soğuk dururken,Müslüman halk ise ecdat kanıyla elde edilmiĢ olan hakim millet olma hakkınınkaybedildiğini söyleyerek buna karĢı çıkmıĢtır. 137Fermanın uygulamaya geçilmesiyle MaraĢ, Cidde, Balkanlar, ġam ve Giritgibi yerlerde patlak veren kanlı olaylar, beklenen kaynaĢmanın kolaygerçekleĢmeyeceğinin göstergesiydi. Bu isyanları Osmanlı Devleti‟nin kendi gücüylebastıramayıp Ġngiltere ve Fransa gibi Batılı devletlerin yardımıyla bastırabilmesi,içerdeki gayr-i Müslim unsurları daha da cesaretlendirmiĢtir. 138Tanzimat‟la birlikte devletin uygulamaya çalıĢtığı eĢitlik politikaları,kaçınılmaz olarak tebaadan vatandaĢlığa geçiĢi de baĢlattı. Müslüman halk tarafındankolay kabullenilmeyen bu durum 139 Ġslam açısından zaruretle açıklanmayaçalıĢılmıĢtır. Böylece nesepte, dinde, vatanda ve insanlıkta olmak üzere dört türbirliktelik belirlenmiĢ, gayr-ı Müslimlerle birlikteliğin üçüncü ve dördüncüderecelerde olduğu savunulmuĢtur. 140136 Mümtaz TURHAN, Kültür Değişmeleri, Çamlıca Yayınları, Ġstanbul, 2006, s. 179137 ÖZCAN, a.g.m., s. 485; Bkz. ġerif MARDĠN, Yeni Osmanlı DüĢüncesinin DoğuĢu, Çev.:Mümtaz‟er TÜRKÖNE, Fahri UNAN, Ġrfan ERDOĞAN, Yay. Haz.: Ömer LAÇĠNER, ĠletiĢimYay., Ġstanbul, 2006, s. 21-26138 ÖZCAN, a.g.m., s. 486139 Fazlı ARABACI, Yeni Osmanlıların Dini ve Siyasi GörüĢleri, Platin Yay., Ankara, 2004, s. 126-130140 ÖZCAN, a.g.m., s. 486


36Tanzimat fikri, çağdaĢ eğitimiyle farklı dini ve etnik gruplara mensupgençlere Osmanlılık ülküsünü aĢılaması ve bir Osmanlı milleti oluĢturması beklenenGalatasaray Mektebi Sultanisi gibi okullarda ve basının kamuoyu oluĢturma aracıolarak geliĢtiği 1860‟lardan itibaren Basiret 141 ve Ġttihat gibi gazetelerde devletdestekli olarak yoğun bir biçimde iĢlenmiĢ, bazen Osmanlı milletinin oluĢturduğubirlik anlamında “Ġttihad-ı Osmani” , bazen de Osmanlı kavramını bütün OsmanlıvatandaĢlarının kaynaĢmasıyla oluĢtuğu anlamında “Ġmtizac-ı Akvam” tabiriylezikredilmiĢ; nihayet 1876 Anayasası‟nın 8. Maddesinde resmi ifadesini bularak“Devlet-i Osmaniye tabiiyetinde bulunan efradın cümlesine hangi din ve mezhepteolursa olsun bila istisna Osmanlı tabir olunur.” denilmiĢtir. Bu dönemdeOsmanlıcılık ideali devleti korumak amacıyla Müslüman-Türk unsur tarafındansavunulurken gayr-i Müslim unsurlar özellikle Avrupa‟nın müdahalesinden aldıklarıcesaretle bu siyaseti benimsememiĢler ve milli emellerini takip etmiĢlerdir. 1870‟liyılların ortalarına gelindiğinde Balkanlardaki geliĢmeler Osmanlıcılığın beklenenkaynaĢmayı sağlayamayacağını göstermiĢtir. 142Osmanlıcılık fikrini, Osmanlı memleketindeki Müslim ve gayr-ı Müslimhalka aynı siyasi hakları tanımak ve vazifeleri yüklemekle, aralarında eĢitliksağlamak; fikirlerce ve dince serbestlik vermek ve bu eĢitlik ve serbestliktenfaydalanarak Amerikan milleti gibi bir Osmanlı milleti meydana getirmek veOsmanlı Devletini muhafaza etmek 143 olarak tanımlayan Yusuf Akçura, “Millet-iOsmaniye” tabirini hiçbir zaman yazılarında kullanmamıĢ, bunun yerine, “Heyet-iOsmaniye”, “Heyet-i Müctemiai Osmaniye”, “Osmanlı ülkesinde oturan muhtelifakvam” tabirlerini kullanarak bu camiaya dahil milletler arasında, Türk milletininayrı ve hakim bir varlık olmadığını göstermeye çalıĢmıĢtır. 144Akçura, Türklerin güçlü dönemlerinde diğer milletlerden bazılarınıMüslümanlaĢtırdıklarını, bu vasıtayla da TürkleĢtirdiklerini ifade ediyor. Fakat diyor,Rumlar da Ortodoks mezhebindeki kavimleri RumlaĢtırmıĢtı. Ancak milliyetçilikakımının etkisiyle bu kavimler asıl köklerine, bağlı bulundukları kavimlerine geri141 Bkz. YERLĠKAYA, a.g.e., s. 110142 Ejder OKUMUġ, Türkiye’nin LaikleĢme Serüveninde Tanzimat, Ġnsan Yay., Ġstanbul, 1999, s.371-372; ÖZCAN, a.g.m., s. 486143 AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset, s. 36144 TOGAY, Yusuf Akçura’nın Hayatı, s. 77


37döndüler. Hatta bazıları milliyetlerini kuvvetlendirmek için dinlerinden döndü.Osmanlı Devleti içerisindeki diğer kavimlerin de bağımsızlık peĢinde koĢtuklarınıifade eden Akçura, bu kavimlerin uzlaĢmasını mümkün görmemektedir. Hıristiyanlıkve Ġslam‟ın iki farklı medeniyet olduğunu, bu iki farklı hayat tarzının uzlaĢmasınınmümkün olmadığını söylemiĢ ve Ģöyle demiĢtir: “(Bu) mümkün değilse, hangisidiğerinin üstünlüğüne uygunluk gösterir?” 145Akçura, Üç Tarz-ı Siyaset‟inde Osmanlılık fikrinin uygulanamayacağınıĢöyle ortaya koymuĢtur:1. “Bu karıĢma ve uyuĢmayı Müslümanlar ve bilhassa Osmanlı Türkleriistemiyordu. Zira altı yüzyıllık hâkimiyetleri hukuken bitecek ve buncayıllar hükümleri altında görmeye alıĢtıkları reaya ile müsavat derecesineineceklerdi...2. Ġslam istemiyordu. Zira, katılanların hakiki menfaatlerini pek maddive beĢeri bir nokta-i nazardan gözeten bu kuvvetli din, Müslim ve gayr-ıMüslim‟in hukuken tam müsavatını kabul etmiyordu…3. Gayr-ı Müslim tebaa da istemiyordu. Zira, cümlesinin sonzamanlardaki terakkileri ile ĢaĢalandırılan mazileri, istiklalleri,hükümetleri vardı. Müslümanlar ve bilhassa Türkler o istiklali bitirmiĢ, ohükümetleri mahvetmiĢti. Osmanlı hakimiyeti altında ise, iddialarınanazaran, ekseriye adalet değil zulüm; müsavat değil hakaret; rahat değilazap görmüĢlerdi… Hiçbirisi geçmiĢ istiklalleriyle harp eden bir kavimile beraber, onunla karıĢarak, eriyerek yeni bir millet husule getirmeyerazı değildi.4. Osmanlıların büyük düĢmanı Rusya ile onu köle ve piĢdarları olanküçük Balkan hükümetleri istemiyordu. Zira, Rusya, boğazlara, Anadoluve Irak‟a, Ġstanbul ve Balkanlara, mukaddes topraklara malik olmak;böylece siyasi, iktisadi, milli, ve dini maksadına eriĢmek peĢinde idi…Bu maksatlarının kolaylıkla elde edilmesi, Osmanlı Devleti‟ninkuvvetsizliğine, Osmanlı tebaasının devamlı nifak ve kavga halinde145 Yusuf AKÇURA, “Ġttihad-ı Anasır Meselesi”, Sırat-ı Müstakim, V/121, s. 280-283 (29 Aralık1910)


38bulunmasına bağlı idi. Binaenaleyh Rusya, asla bir Osmanlı milletiteĢekkülüne razı olmazdı…5. Avrupa kamuoyunun bir kısmı da istemiyordu. Zira Avrupakamuoyunu ihdas edenlerden bazıları hâlâ Müslümanlık-Hıristiyanlık dinkavgasından, ehl-i Salip muharebesi ananelerinden kurtulamamıĢolduklarından, Hıristiyanları Ġslam hakimiyetinden kurtarmak, Haç‟ınhatta ufak bir köĢesini bile hilal altında bulundurmamak gayr-imü‟minleri Avrupa toprağından, Nasara ülkesinden sürüp çıkarmakarzusunda idi. …Avrupalı milletleri, arı barbar, zulümkar, harp vekavgadan baĢka maharetleri görünmeyen Turâniler boyunduruğundankurtarmak ve bu Asyalıları geldikleri Asya sahrasına kovmak isterlerdive onların yaĢadıkları toprakları, kutsal yerleri Türklerin elindenkurtarmak ve Türkleri geldikleri Asya sahrasına sürmek istiyorlardı…”Akçura maddeler halinde Osmanlılık fikrine karĢı olanları sıraladıktan sonrabu kadar engel karĢısında “Osmanlı milleti meydana getirmekle uğraĢmanın beyhudebir yorgunluk” olacağını ifade etmiĢtir. 146Osmanlı-Rus Harbi ve neticeleri, Osmanlılık fikrini zayıflatan ilk sert darbeolmuĢtur. Harp esnasında cereyan eden olaylar, Müslüman halkta Hıristiyanlara karĢısert bir tepki oluĢturmuĢ, 147 1912-1913 Balkan SavaĢları‟ndan sonra yaĢanan millifelaket ve ilk fethedilen son Rumeli topraklarının da elden çıkması Osmanlıcılıksöylemini sona erdirmiĢtir. Bununla birlikte Tanzimat‟ın Osmanlı milleti tanımı, yenikurulan Türkiye Cumhuriyeti‟nin sınırları dahilinde yaĢayan herkesi içine alan “TürkMilleti” tanımıyla yeni döneme intikal etmiĢtir. 148 Günümüzde de “Türk Milleti”tabiri yerine “Türkiyelilik” tabirinin ön plana çıkarılmaya çalıĢılması, bu akımınetkisinin devam ettirilmeye çalıĢıldığının göstergesi olarak görülebilir.Osmanlıcılık fikri, bir arzu olarak ortaya atıldığı zaman Osmanlı birliği fiilendağılma ve yok olma safhasına girmiĢti. Bu sebeple bu fikir akımının hiçbir146 AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset, s. 50-54147 Enver Ziya KARAL, Osmanlı Tarihi, VIII. Cilt, TTK Basımevi Ankara, 2000, s. 498148 ToktamıĢ ATEġ, Türk Devrim Tarihi, Der Yayınları, Ġstanbul, 1997, s. 69; ÖZCAN, a.g.m., s.486-487


39uygulama Ģansının ve zemininin kalmadığı bir devirde ortaya çıktığı düĢünülebilir.Bu Ģartlarda Osmanlılık ideali bir temenniden baĢka bir Ģey de ifade etmemektedir. 149Osmancılık siyasetinin bir hareket ve program olarak baĢarıya ulaĢamaması,toplumsal tabanını ve cazibesini kaybetmesi sonucu Ġslamcılık ve Türkçülük akımlarıöne çıkmaya baĢlamıĢtır.B. Ġslamcılık ve Yusuf Akçura’nın Ġslamcılığa BakıĢıĠslamcılık, Ġslam‟ı inanç, düĢünce, ahlak, siyaset, idare ve hukukta hakimkılmayı, Müslümanlar arasında birlik ve dayanıĢmayı tesis ederek Ġslam ülkeleriniBatı karĢısında geri kalmıĢlıktan kurtarmayı amaçlayan, 19. Yüzyılın ikinciyarısından itibaren Osmanlı aydınları tarafından savunulmaya baĢlayan siyasi birfikir hareketidir. 15019. Yüzyılın ikinci yarısında doğarak, muhtelif görüntülerle günümüze kadaruzanan Ġslamcılık cereyanı, dini olmaktan öte siyasi bir nitelik taĢımaktadır. 151Müslümanların bir buhran devrinde Ġslam‟a daha sıkı sarılmalarını öğütlemektenziyade, bütün Müslümanların birlikte hareket etmeleri, hatta daha ileri seviyedesiyasi bir ittihat kurmaları fikri üzerine yoğunlaĢan Ġslamcılık hareketini bu nedenle“Panislamizm” olarak vasıflandıranlar mevcuttur. 152Osmanlı Devleti‟nde Ġslamcılık fikir hareketi, Osmanlıcılık hareketinindevamı, Türkçülük hareketinin öncesi bir kalkınma ve kurtuluĢ ideolojisi olarakdeğerlendirilmektedir. 1531878 Berlin AnlaĢması‟ndan sonra Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun yeni çizilensınırları içerisinde Müslümanlar, ekserisine oranla daha büyük yüzde oluĢturuyordu.Avrupa‟da beliren milliyetçilik seslerine karĢı Osmanlı Ġmparatorluğu‟nda birliğisağlayacak fikrin Müslümanlık olduğu inancı, güçlü bir düĢünce akımı olarak149 Ramazan UÇAR, Abdullah Cevdet’te Din ve BatılılaĢma, (BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi,Ankara, 1997), s. 53150 TÜRKÖNE, a.g.m., s. 60151 KARAL, a.g.e., s. 540152 KODAMAN, a.g.e., s. 60153 Ġsmail KARA, Türkiye’de Ġslamcılık DüĢüncesi, Kitabevi Yayınları, Ġstanbul, 1997, s. 27


40belirmeye baĢlamıĢtır. 154Osmanlı milleti oluĢturma fikrinin pratikte mümkünolmadığını anlayan Osmanlı aydınları, ittihadın sınırlarını biraz daha daraltarak busayede devleti toparlamak için bir adım geri attılar ve ittihad-ı anasırdan ittihad-ıĠslam‟a çekilmiĢlerdir. 155Ġslamcılık fikrinin oluĢumunu hazırlayan sebepler Ģu Ģekilde özetlenebilir:1. 19. Yüzyılda Müslümanlar eğitim, ilim ve kültür alanında gerikalmıĢlıktan kurtulmak için Batı‟dan ilim ve teknolojinin alınmasını gerekligörürken, Batı‟nın pozitivist ve materyalist kültürüne karĢı kendi inanç vegeleneklerini koruma eğilimine girmiĢlerdi. Bunun sonucu ortaya çıkan kültürelcanlanma ve hareketlilik Ġslamcılığın entelektüel zeminini oluĢturmuĢtur.2. Tanzimat dönemi, özellikle de Islahat Fermanı‟yla hem eĢitlikpolitikaları hem de yenileĢme çabalarının gereği olarak hukuk düzeninde yapılandeğiĢiklikler ve Avrupa‟dan iktibas edilen kanunlar halkta dini hassasiyetingeliĢmesine ve Ġslamcı tepkilere kaynaklık etmiĢtir.3. 19. Yüzyılın ortalarında Avrupa devletlerinin sömürgeci politikalarıve Ġslam ülkelerini iĢgal etmeleri üzerine Ġslam devletleri Osmanlı Devleti‟ndenyardım istediler. Hilafet terakkisinden güç ve ilham alan bu yöneliĢ, Osmanlıaydınlarının dikkatini sınır ötesi Ġslam dünyasına yöneltti. Bu yöndeki geliĢmelergiderek dünya Ġslam dayanıĢması fikrinin olgunlaĢmasını sağladı. Ġslam milletleribirleĢip Avrupa‟nın ilerleyiĢini durdurabileceklerdi. BirleĢmenin nasıl gerçekleĢeceğimeselesi dinin milli ve milletlerarası siyasette aktif rol üstlenmesiyle dinin ideolojiyedönüĢmesiyle halledilecekti. Ġslamcılık ilk defa bu süreci ve dönüĢümü temsil edenve siyasi niteliği ağır basan bir tez olarak ortaya çıkmıĢtır. 156Ġslamcılığın ideolojik yapısı doğuĢ devresinde iki farklı boyutta geliĢmiĢtir.Ġlk boyutta Ġslam‟ın genel prensiplerini ve evrensel tebliğini 19. yüzyılın yeni154 ġerif MARDĠN, Türkiye’de Toplum ve Siyaset, Derleyen: Mümtaz‟er TÜRKÖNE, TuncayÖNDER, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 1992, s. 217-218155 KARA, a.g.e., s.28156 TÜRKÖNE, a.g.m., s. 60


41modellerine göre yorumlayıp formüle eden tezler yer almaktadır. Ġkinci boyut,ittihad-ı Ġslam düĢüncesidir. 157Ġslamcıların fikirlerinin odak noktasını, Osmanlıların Tanzimat‟la birliktekültür benliklerini kaybetmeye baĢlamaları oluĢturmaktadır. Bunun karĢısınageçmekte en uygun yol, Tanzimat‟ın gizli olarak inkar ettiği Ģeriatın değerlerinitekrar Osmanlı toplumuna getirmekti. 158Ġslamcılar, Ģekilcilik ve kaidecilik bakımından çok sert bir duruĢsergiliyorlardı. Onlara göre; Ģeriata uygun olmayan kanunlar kaldırılmalıydı.Kadınların örtünmesi dini kanun gereğiydi, çok eĢlilik de nesil üretme ve iffetkaidelerine uygun olarak caiz ve lazımdı. Ġslamcılar batılılaĢma hareketinindoğurduğu birçok yeni iktisadi, bedii ve fikri harekete hücum ettiler, bu husustafetvalar yayınladılar. Güzel Sanatlar Akademisi‟nde modelli resim ve heykelyapılmasına karĢı çıktılar, “Ġslam dini kumar gibi sigortayı da kabul etmez” diyefetva verdiler. “Tiyatro ahlaksızlık yuvasıdır ve kadınlar sahneye çıkamaz” dediler,ilk sahneye çıkan Türk kadını Afife Hanım‟ı tevkife kalktılar, fakat birkaç ay sonraaynı hanım TepebaĢı Tiyatrosu‟nda oynadı. Kızların erkeklerle birlikte aynı sınıftaoturamayacaklarına dair fetva verdikleri halde, 1921‟de Edebiyat Fakültesimüderrisleri reisi Ġsmail Hakkı (Baltacıoğlu) üniversitede kızların erkeklerle dersyapmaları kararını verdi. Banka aleyhinde fetvalar verdikleri halde, daha Abdülazizzamanında Mithat PaĢa Ziraat Bankasını ve Emniyet Sandığını kurmuĢ bulunuyordu.Bütün bunlar bize gösteriyor ki, Ġslamcılar sert kaideci hareketlerinde direnmelerinerağmen, toplumsal zorunluluklar geliĢmeden geri kalmıyordu. 159Ġttihad-ı Ġslam fikrini ilk ortaya atan kiĢinin Cemaleddin Afgani olduğu kabuledilir. 160 Fakat Efgani, bütün Ġslam ülkeleri tek tek milli kurtuluĢ hareketlerinigerçekleĢtirdikten sonra Ġttihad-ı Ġslam‟ın vücut bulma Ģansına sahip olacağını ifade157 TÜRKÖNE, a.g.m., s. 61; Bkz. Tarık Zafer TUNAYA, Ġslamcılık Akımı, Ġstanbul BilgiÜniversitesi Yay., Ġstanbul, 2003, s. 77-81158 ġerif MARDĠN, Türk ModernleĢmesi, Derleyen: Mümtaz‟er TÜRKÖNE, Tuncay ÖNDER,ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 2000, s. 91-92159 ÜLKEN, a.g.e.., s. 203-204; Bkz. TUNAYA, a.g.e., s. 92-98160 Bkz. Mümtaz‟er TÜRKÖNE, Siyasi Ġdeoloji Olarak Ġslamcılığın DoğuĢu, ĠletiĢim Yay., Ġstanbul,1994, s. 34-36


43Avrupa‟da beliren Pan ideolojilerine karĢı bir tepki olarak kabul edilebilir. 165Abdülhamit devri Panislamizm‟inin iki ekseni vardır. Bunlardan biri, OsmanlıMüslüman tebaasını “Ġslam” bayrağı altında toplama çabasıdır. Diğer eksen ise, dıĢülke Müslümanlarının halifelik makamı etrafında toplanmasıdır. 166Abdülhamit‟inĠslamcılığı, Ġslam‟ın ideolojik kavramlarıyla donatılmıĢ bir Osmanlıcılık siyasetiolarak da tanımlanmıĢtır. 167Ġttihad-ı Ġslam devlet politikası haline II. Abdülhamit döneminde gelse deĠslamcılık fikriyatı Abdülhamit tahttan uzaklaĢtıktan sonra yapılabilmiĢtir. Ġslamcılıkbir fikir hareketi olarak, II. MeĢrutiyet sonrasında „Sırat-ı Müstakim‟in yayınhayatına giriĢiyle baĢlatılmaktadır. 168 Ġslamcılar bundan sonraki dönemde, „Sırat-ıMüstakim‟ ve „SebilürreĢad‟ adlı dergilerde seslerini duyurmaya ve fikirlerinisavunmaya çalıĢmıĢlardır. 169Ġslamcılara göre, terakkiye engel olan Ġslamiyet değil, gelenekselMüslümanlıktır. 170 17. Yüzyıldan bu yana içtihat kapısının kapatıldığı ve taklide belbağlanıldığı için Ġslam dünyası geliĢmelerin dıĢında kalmıĢ, dinamizmini kaybedipgerilemiĢtir. Ġslam‟ın geliĢmesi ve ilerlemesi isteniyorsa içtihat kapısı mutlakaaçılmalıdır.Ġslamcılar, siyasi ve fikri inkılâpların gerçekleĢebilmesi için bazı prensiplerortaya koymuĢlardır. Bunları Ģöyle sıralamak mümkündür:1. Müslümanları saf bir inanç sahibi kılmak. Bunu sağlamak için yeni veselefi bir tevhid anlayıĢı benimsemek, batıl inançlardan ve hurafelerden uzaklaĢmak,gelenek bağından büyük ölçüde kurtulmak,2. Eğitim-öğretimin ıslahı ve cehaletle, bilgisizlikle ve taklitle mücadeleetmek. Medreselerin eğitim-öğretim sistemini değiĢtirmek, ıslah etmek, hiçbir pratikfaydası olmayan devri geçmiĢ dersler yerine ihtiyaçlara cevap verebilecek ilimlerokutmak, felsefe ve müspet ilimlerin tahsiline önem vermek,165 Bkz. TÜRKÖNE; Siyasi Ġdeoloji Olarak Ġslamcılığın DoğuĢu, s. 33166 MARDĠN, Türk ModernleĢmesi, s. 92-93; Bkz. KARPAT, a.g.e., s. 22-30167 KAYALI, a.g.e., s.34168 KARA, a.g.e., s. 29169 ÜLKEN, a.g.e., s. 201170 TURHAN, a.g.e., s. 196


45dünyasının büyük kısmının Osmanlı Türkleri hakanını Ġslam‟ın halifesi olaraktanıdığını ve Ġslam‟ın henüz pek kuvvetli olduğunu ifade ediyor. Akçura‟ya göre busiyasetin karĢısında dahili maniler az güçlüdür, fakat harici maniler ise pekkuvvetlidir. Ġslam devletlerinin hepsi Hıristiyan devletlerin nüfuzu altındadır. Diğeryandan çoğu Hıristiyan Devlet Müslüman tebaaya sahiptir ve bu siyasetin tatbikiilerde sıkıntı oluĢturabilir. Bu nedenle Panislamizm siyasetinin tatbikine kolay razıolmazlar. 173Akçura, Ġslamcılık siyasetinin açıkça karĢısında yer almamıĢ ve Üç Tarz-ıSiyaset‟ini Ġslamcılık ve Türkçülük siyasetlerinden hangisinin Osmanlı Devleti‟nedaha yararlı olabileceği ve uygulanabileceği sualiyle bitirmiĢtir. 174 Bununla birlikteeserlerine genel olarak bakıldığında Akçura‟nın Türkçülük siyasetinden yana olduğuaçıkça görülür.MeĢrutiyetten hemen sonra Mısır ve Suriye baĢta olmak üzere, Arap-Ġslamdünyasında, Hıristiyan Arapların da etkin bir rol aldığı Arap milliyetçiliği davasıgüden ve Osmanlı hilafetine karĢı Batılı devletlerle anlaĢan çokça grup ve cemiyetortaya çıkmıĢtır. Böylece ittihad-ı Ġslam, realitede tahakkuk etmesi imkansız birduruma düĢmüĢtür. 175Diğer yandan Arnavut isyanı ve bu isyanda Arnavut Müslümanlarınmilliyetçi Arnavutları desteklemeleri, ardından Trablusgarp ve Balkan SavaĢları‟ndaTürk olmayan Müslüman unsurların da Osmanlı Devleti‟nin karĢısında yer almalarıĠslamcıları büyük bir sarsıntıya uğratmıĢtır. Birinci Dünya SavaĢı bittiğinde ise birĠslam birliği fikri bütün maddi dayanaklarını artık kaybetmiĢti. Ve Ġslamcılıktangeriye Ġslam‟la takviye edilmiĢ bir milliyetçilik miras olarak kalmıĢtır. 176173 AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset, s. 55-58174 AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset, s. 62175 KARA, a.g.e., s. 30176 KARA, a.g.e., s. 30


46C. Türkçülük ve Yusuf Akçura’nın Türkçülük AnlayıĢıOsmanlı toplumu geri kalmıĢlığın farkına vardığında, hem kendi varlığınıkorumak, hem de Batının geliĢmiĢlik düzeyine ulaĢmak için bir dizi yöntemdenemiĢtir. Türkçülük de bu modernleĢme ideolojilerinden biridir. 177Türkçü-milliyetçi modernleĢme projesi, sosyal niteliğini sanayi toplumu vedeğiĢme sürecinden, siyasal niteliğini Fransız Ġhtilali ile birlikte siyasal hayattaetkinliği giderek artan birey, özgürlük, milli devlet kavramından, kültürelbeslenmesini de gelenekten alan bir ideolojik inĢadır. 178Batı Avrupa‟da 18. Yüzyılın baĢlarından itibaren geliĢmeye baĢlayan batımilliyetçiliğinin kuramcıları her milletin kendi devletine sahip olması gerektiğifikriyle taraftar topluyorlardı. Muhtelif etnik, dil, din gruplarından teĢekkül edenOsmanlı‟nın ise bu ideale yaklaĢması söz konusu olamazdı. 179GeliĢen olaylar çok milletli bir yapıya sahip Osmanlı Ġmparatorluğu‟nunmilliyetçilik akımının etkisinden uzak kalamadığını göstermektedir. Bu aĢamadaTanzimatçılar ve Yeni Osmanlılar, Ġmparatorluğun dağılmasına mani olmakamacıyla, Osmanlı tebaasının bütününü bir millet olarak tasavvur ederek, millettabirini de o gerçeği ifade etmek üzere kullanmıĢlardır. 180 Yani Tanzimatçılar veYeni Osmanlılar „Osmanlıcı‟ idiler. 181 Osmanlı vatanına bağlı, OsmanlıvatandaĢlarının vatanseverliği idealine dayanan Osmanlıcılık akımınınĠmparatorluğun çöküĢünü durduramadığı anlaĢılınca Ġslamcılık, Ġslamcılık fikrinin deyaraya merhem olmayacağı anlaĢılınca, Türkçülük fikri, Osmanlı aydınları için yeniufuklar vadeden bir ideoloji olarak görülmüĢtür. 182Türkçülük akımının doğmasında etkisi olan önemli unsurlardan biri,Avrupa‟da ortaya çıkan Türkoloji bilimidir. 18. yüzyılda bir kısım Ģarkiyatçı, Çin veĠslam kaynakları üzerinde çalıĢarak Ġslam öncesi Türklerin tarihini ve diliniincelemiĢlerdir. Türk tarihinin unutulmuĢ ve reddedilmiĢ bölümüne ait yeni bilgiler177 AKGÜL, a.g.e., s. 274178 AKGÜL, a.g.e., s. 283179 MARDĠN, Türk ModernleĢmesi, s. 94-95180 OKUMUġ, a.g.e., s. 374181 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 45-46182 KODAMAN, a.g.e., s. 62


47zamanla Türklerin kendisine de ulaĢmıĢtır. 183 Bu yeni fikirlerin Türklere ulaĢtığıkanallardan biri dıĢarıya gönderilen öğrencilerdir. Diğer bir kanal 1848 devrimindensonra Türkiye‟ye yerleĢen Macar ve Polonyalı sürgünlerdir. Rus panislavizmine karĢıTatarların ayaklanması ve Avrupa milliyetçiliğinin ortaya koyduğu fikirlerden Türkve Tatar aydınlarının etkilenmeleri Türkçülüğün büyümesini teĢvik etmiĢtir. 184Tanzimat devresinde „Türk‟, „Türklük‟, „Türk Milleti‟, „Türk Milliyeti‟ gibiifadelere rastlanmaz. Ancak milli duygu ve düĢüncenin büsbütün yok olmadığınadair dil, edebiyat, filoloji ve tarih sahasında bazı belirtiler de yok değildir. 185Akçura, Türkçülük fikrinin ilk izleriyle ilgili Ģunları ortaya koymaktadır:“Dil sahasında Türkçülük fikrinin ilk Ģuurlu izleri Ġbrahim ġinasi Efendi‟nineserlerinde görülür. ġinasi‟nin Türkçülük fikri, dilin edebiyat Ģubesinde Ziya PaĢa,lügat Ģubesinde Ahmet Vefik PaĢa, filolocya(filoloji) tetkiklerinde MustafaCelaleddin PaĢa tarafından iĢlenir. Ahmet Vefik PaĢa‟da „Bütün Türkçülük‟(Panturquisme) temayülünün bazı izleri görülmektedir. Celaleddin PaĢa ise Türkfilolocyasından baĢka, Türk (yalnız Osmanlı Türkü değil, umum Türk) etnolocya vetarihi ile de uğraĢır. Osmanlı ülkesinde ilk defa batı kaynaklarından alınarak Türktarihine, Türk etnolocyasına dair yazılan eser, Celaleddin PaĢa‟nın „Eski ve YeniTürkler‟ adlı filolocya, etnolocya, tarih ve siyasetten bahseden kitabıdır. Bu eserTürk ruhuyla, Türk menfaatlerini savunmak amacıyla yazılmıĢ olmakla beraber,Fransızca‟dır.” 186Ġlmi Türkçülüğün önderleri olarak bilinen Ahmet Vefik, Süleyman Hüsnü veAli Süavi‟nin dil ve tarih çalıĢmalarıyla imparatorlukta Türklük Ģuurununuyanmasında önemli rolleri olmuĢtur. 187 Onların çalıĢmalarıyla Osmanlı tarihi yavaĢyavaĢ Türk atmosferi içine yerleĢtirilmeye ve Osmanlı resmi edebiyatında „kaba,cahil, göçebe‟ olarak horlayıcı bir üslupla kullanılan Türk kavramı da artık geçmiĢte183 Ziya GÖKALP, Türkçülüğün Esasları, Haz.: Yalçın Toker, Toker Yay., 1990, s. 10184 Bernard LEWIS, Modern Türkiye’nin DoğuĢu, Çev. Prof. Dr. Metin KIRATLI, Türk TarihKurumu Basımevi, Ankara, 2004, s.341-347185 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 46186 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 58-59187 GÖKALP, Türkçülüğün Esasları, s. 11-14


48Ģanlı medeniyetlerin kurucusu olan, gurur duyulacak bir millet anlamını kazanmayabaĢlamıĢtır. 188Batı Türklerinde Türklük ve Türkçülük fikrinin yaygınlaĢmaya baĢlamasında,Doğu alemini, özellikle de Türkleri her yönden inceleyen müsteĢriklerin eserleri deetkili olmuĢtur. 189Batı Türklerinde Türkçülüğün, Türk milliyetçiliği fikrinin ikinci faal devresi,1877 Türk-Rus savaĢından önce baĢlayıp 1880‟e kadar devam eden dönemdir. Budevrenin en belirgin Türkçüleri; Süleyman PaĢa, Özbekler ġeyhi Süleyman Efendi,Rumelili Ahmed Midhat Efendi ile Ahmed Cevdet PaĢa‟dır. Bu devreTürkçülüğünün dil, tarih, eğitim ve siyaset cepheleri vardır. 190Türk milliyeti fikrinin Osmanlı Türkleri arasında ikinci defa önem kazandığıdönemde bu fikrin, Kafkas, Kırım ve Kazan Türkleri içinde de ortaya çıktığıgörülmektedir. Kafkas, Kırım ve Kazan‟da milliyet fikri, kendi çevre Ģartlarının, yanibulundukları çevredeki siyasi, sosyal ve iktisadi Ģartların ve aynı zamanda Osmanlıve Rusya‟daki fikri sebeplerin etkisi altında ortaya çıkmıĢtır. 191Batı Türklüğünün, milliyet fikrinin geliĢmesinde Azerbaycan, Kırım veKazan Türklüğüne etkisi olduğu gibi, sonraları Azerbaycan, Kırım ve KazanTürklüğünün bu sahada geliĢen çalıĢması da Batı Türklüğüne etkili olmuĢtur. YaniTürk aleminin en geliĢmiĢ kısmında fikir alıĢ veriĢleri ola ola Türklük fikir akımıgeniĢlemiĢ ve derinleĢmiĢtir. 192Türkçülüğün üçüncü faal evresi 1897-1900 tarihleri arasına rastlamaktadır.Bu tarihlerde ġemseddin Sami Bey, Necip Asım Bey, Veled Çelebi Efendi, BursalıTahir Bey, Mehmed Fuad Bey, Ahmed Hikmet Bey, ġair Emin Bey, Tunalı HilmiBey, Ahmed Cevdet Bey, Emrullah Efendi, Necip Bey gibi Türkçüler bu aradahazırlanmıĢlar ve bir miktar eser yayınını da baĢarmıĢlardır. 193188 SARINAY, a.g.e., s. 78; Yusuf BAYRAKTUTAN, Türk Fikir Tarihinde ModernleĢme,Milliyetçilik ve Türk Ocakları, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1996, s. 56-61189 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 59-60190 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 68191 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 87192 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 108193 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 108-109


49Jön Türklerin liderlerinden Mizancı Murat Tarih-i Umumi adlı eserindeTürklerin Ġslamiyet‟in doğuĢundan önceki tarihlerine dikkat çekmiĢtir. Ayrıcaçıkardığı „Mizan‟ gazetesinde, Osmanlılık ve Ġslamcılık akımlarının yanı baĢındaTürklüğe değer verme çabası içinde olduğu gibi milli kültürün de korunmasındanyanadır. 194Türk milliyetçiliğinin II. MeĢrutiyet öncesinde dil, tarih ve edebiyatsahalarındaki temellerinin atılmasına ve milletin hayatında din kadar önemli ikincifaktör olan milliyet duygusunun önem kazanmasına rağmen ırka dayalı milliyetçiliktakip etmenin imparatorluğun dağılıĢını hızlandıracağı endiĢesi, II. MeĢrutiyetöncesinde Türklüğün siyasi bir akım haline getirilememesine sebep olmuĢtur. Fakatbir taraftan Rusya‟dan gelen Türk aydınlarının savunduğu siyasi Türkçülük, diğertaraftan temelleri atılan kültürel Türkçülük, Türk milliyetçiliğini sistemli halegetirmede ihtiyaç duyulan unsurları kısmen hazırlamıĢtı. II. MeĢrutiyetin getirdiğihürriyet ortamı içinde Türk milliyetçiliği fikri belli cemiyetler ve dergiler etrafındacanlanıp teĢkilatlanmaya baĢlamıĢtır. 195Türkçülük hareketinin amaçları Ģöyle özetlenebilir:1. Tüm Türklere bir milliyet bilinci ve milli ülküler aĢılanmalıdır. Bunlarolmadan baĢarı olasılığı yoktur.2. ModernleĢmek gereklidir. Ancak bu körü körüne bir Batı taklitçiliğibiçiminde olmayacaktır.3. Ġslam dünyası ile iyi iliĢkiler kurulmalıdır. Türkçülük Ġslama aykırı birdüĢünce değildir.4. Siyasal amaçlara ulaĢabilmek için, ulusal bir ekonomi politikasıizlenmeli ve özellikle kapitülasyonlardan kurtulunmalıdır.5. Türkçüler, Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun bütünlüğünün korunmasıkonusunda umutsuzdurlar.6. Siyasal bağımsızlığın sağlanabilmesi için gerekli bir diğer aĢamakültürel bağımsızlığın sağlanmasıdır.194 SARINAY, a.g.e., s. 79195 SARINAY, a.g.e., s. 103-104


507. Tüm Türkleri bir araya toplayacak bir devlet oluĢturulması konusundaöncülüğü, Osmanlı Ġmparatorluğu yapacaktır. 196Türk aleminin içine düĢtüğü sıkıntıların idrakinde olan ve kuĢatılmıĢlıknoktasında Türkiye‟nin son kale olduğuna ve Türkçülüğün bir bütün teĢkil ettiğineinanmıĢ 197 fikir adamı Yusuf Akçura‟nın Türklük anlayıĢı ve Türkçülüğü üç farklıortamda geliĢmiĢtir: Ġstanbul, Rusya ve Fransa. 198Akçura‟nın Türkçülük konusunda geliĢip olgunlaĢması Paris ortamındagerçekleĢmiĢtir. Onun Paris‟e geldiği yıllarda Paris bir fikir harmanı halindeydi.Milliyetçilik bakımından Avrupa yeni bir aĢamaya girmiĢti. Akçura‟ya bu noktadarehberlik eden bir Türk milliyetçisi Dr. ġerafettin Mağmumi idi. Ona göre,Osmanlılık fikri çürümüĢtü ve Türk milliyetçiliği dıĢında hiçbir kurtarıcı fikir yoktu.Akçura‟nın Siyasal Bilgiler Fakültesinde almıĢ olduğu dersler ve öğretim üyeleri debu fikri destekliyordu. 199Yusuf Akçura, Paris‟te Albert Sorel ve Emile Boutmy gibi ciddi alimlerdenaldığı derslerle, milliyetçiliği ve Türkçülüğü siyaset alanında düĢünmeyebaĢlamıĢtır. 200 Akçura, „Osmanlı Devleti Müesseseleri Tarihi Üzerine Bir Deneme‟adlı bitirme tezinin sonunda pratik bir sonuca varmıĢtır: “Genç Türklerin uğrundaçalıĢtıkları Osmanlı milleti oluĢturma hareketi, boĢ bir giriĢimdir. Tek çıkar yolmilliyetçiliktir.” 201Akçura milliyet fikrinin ortaya çıkıĢını Ģöyle açıklamaktadır: “Her kavimhatta her kabile, diğer kavim ve kabilelere karĢı daima kendi hususiyetini duymuĢ veçoğunlukla kendi üstünlüğünü iddia etmiĢtir. Bu duygu ve iddia, sanırım ki, milliyetfikrinin içgüdü ile meydana gelen ilk baĢlangıcıdır.” 202Akçura‟ya göre milliyet fikrinin muhtevası Ģudur: “Bir millet meydanagetirmiĢ olan insan toplulukları, bağımsız bir devlet halinde teĢkilatlanarak yaĢamak196 ToktamıĢ ATEġ, a.g.e., s. 78-79197 Hamit Z. KOġAY, “Yusuf Akçura”, Belleten, Cilt XLI, sayı 162, Türk Tarih Kurumu Basımevi,Ankara, 1977, s. 398198 AKÇURA, Hatıralarım, s. 101199 KARAL, “Üç Tarz-ı Siyaset‟e Önsöz”, Üç Tarz-ı Siyaset, s. 13200 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 17-18201 KARAL, “Üç Tarz-ı Siyaset‟e Önsöz”, Üç Tarz-ı Siyaset, s. 15202 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 34


51hakkına sahiptir.” 203 O, „millet‟in tarifini de Ģöyle yapmıĢtır: “Millet, ırk ve dilinesasen birliğinden dolayı sosyal vicdanında birlik ve beraberlik meydana gelmiĢinsan toplumudur.” 204Akçura, Türk‟ün tarifini yaparken; “Türkler dediğimiz zaman, etnografya,filolocya(filoloji) ve tarih ilimleriyle ilgilenenlerin bazen „Türk-Tatar‟, bazen „Türk-Tatar-Moğol‟ diye bahsettikleri bir ırktan gelme, adetleri, dilleri birbirine pek yakın,tarihi hayatları birbirine karıĢmıĢ olan kavim ve kabilelerin bütününü muradediyoruz.” demektedir. 205Akçura, kabile ve kavmiyet duygusunun, milliyet fikri derecesineyükselmesinin Doğu‟da değil, Batı‟da meydana gelmiĢ olduğunu ifade etmektedir.Milliyet fikri, Avrupa‟dan çıkmıĢ olduğuna göre, Batı ile en çok teması bulunan Türkkavimlerinin diğerlerinden evvel bu fikirle tanıĢmıĢ olmalarının muhtemeldir. 206Akçura‟ya göre, toplumların Ģekillenmesinde din ve milliyet fikirleri enönemli etkenlerdir. Milliyet fikri 19. yüzyılda dünya medeniyet tarihine en çok tesireden amildir. Bu fikrini;“Milliyet fikrine, bu azim kuvvete hiçbir Ģey galebe edemedi. Yüz binlercemevcutlu ordular bu fikir karĢısında yenildi. Bugün milliyet kuvvetini yenebilecekkuvvet artık cebir ve Ģiddet, top ve tüfek değildir. Ġçtimai ve siyasi inkılapların enkuvvetli amili, içtimai sınıflar ve hakim ve mahkum milletler arasındaki kuvve-yihakikiyenin muvazenesi olup, zahiri ve ehemmiyetsiz vakıaların tesiri pek azdır.” 207ifadeleri ile açıklamıĢtır.Türkçülüğün baĢarılı olabilmesi için maddi bir temele oturtulmasını da Ģartgören Akçura, insanlığın hayatında maddi ihtiyacın büyük bir önem taĢıdığını,milliyetin arzuya bağlı olmayıp tabii bir hal olduğunu, kandan ve nesilden neĢetettiğini belirtir. 208203 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 34204 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 34; Ayrıca bkz. AKÇURA, MuasırAvrupa’da Siyasi ve Ġçtimai Fikirler ve Fikri Cereyanlar, s. 29-30205 Yusuf AKÇURAOĞLU, Türkçülük ve DıĢ Türkler, Toker Yayınları, 1990, s. 11; AKÇURA,Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 33206 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 34-35207 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 24208 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 24


52“Ben Müslüman ve Türküm” diyerek Türkçülük anlayıĢının maddi ve manevitemellerini ortaya koyan Akçura, Ġslam medeniyetinin Arapların malı değil, bizzatTürklerin iĢtirakiyle vücuda gelmiĢ bir medeniyet olduğuna kanidir. Türklerin Ġslammedeniyeti içinde oynadıkları rolün yalnız kültür alanındaki baĢarılarla izahedilemeyeceğini, Türklerin aynı zamanda askeri fütuhatıyla bu medeniyeti düĢmanhücumlarından koruyarak devamlılığını sağladığını belirtir. Aynı Ģekilde TürklerinRusya‟da da Rus kültürünün geliĢmesinde mühim bir rol oynadıklarıgörüĢündedir. 209Akçura, Üç Tarz-ı Siyaset‟inde Türk Birliği siyasetini, bu siyasetinfaydalarını ve önündeki engellerini tartıĢmıĢtır. Akçura Ģöyle demiĢtir:“Türk Birliği siyasetiyle Osmanlı ülkesindeki Türkler, hem dini hem ırkibağlar ile pek sıkı, yalnız dini olmaktan sıkı, birleĢecekler ve esasen Türk olmadığıhalde bir dereceye kadar TürkleĢmiĢ sair Müslim unsurlar Türklüğü benimseyecek vehenüz hiç benimsememiĢ unsurlar da TürkleĢtirilebilecekti. Lakin asıl büyük fayda;dilleri, ırkları, adetleri ve hatta ekseriyetinin dinleri bile bir olan ve Asya kıtasınınbüyük bir kısmıyla Avrupa‟nın Ģarkına yayılmıĢ bulunan Türklerin birleĢmesine veböylece diğer büyük milletler arasında varlığını muhafaza edebilecek büyük birsiyasi milliyet teĢkil eylemelerine hizmet edecek ve iĢ bu büyük toplulukta Türktoplumlarının en güçlü ve en medenileĢmiĢi olduğu için Osmanlı Devleti en mühimrolü oynayacaktı… Bu faydalara mukabil, Osmanlı ülkesinde meskun, Müslim olupda Türk olmayan ve TürkleĢtirilmesi de mümkün bulunmayan kavimlerin OsmanlıDevleti elinden çıkması ve Ġslamiyet‟in Türk ve Türk olmayan kısımlara ayrılarak,artık Osmanlı Devleti‟nin Türk olmayan Müslümanlar ile ciddi bir münasebetikalmaması mahzurları vardır.Türkleri birleĢtirmek politikasının tatbikindeki dahili müĢkülat Ġslamsiyasetine nazaran ziyadedir. Her ne kadar, garbın tesiriyle Türkler arasına milliyetfikirleri girmeye baĢlamıĢ ise de, bu vaka henüz pek yenidir. Türklük fikirleri, Türkedebiyatı, Türkleri birleĢtirmek hayali henüz yeni doğmuĢ bir çocuktur. Ġslamiyet‟tegördüğümüz o kuvvetli teĢkilattan, o pür hayat ve pür heyecan hissiyattan, hülasasağlam bir ittihadı meydana getirebilecek madde ve hazırlıktan hemen hiçbirisi209 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 24-25


53Türklükte yoktur. Bugün ekseri Türkler mazilerini unutmuĢ bir halde bulunuyorlar.Fakat Ģu da unutulmamalıdır ki, zamanımızda birleĢmesi muhtemel Türklerin büyükbir kısmı Müslüman‟dır. Bu cihetle Ġslam dini, büyük Türk milliyetinin teĢekkülündemühim bir unsur olabilir…” 210Akçura, “Zamanımız tarihinde görülen umumi cereyan ırklardır. Dinler, dinolmak bakımından, gittikçe siyasi ehemmiyetlerini kaybediyorlar, içtimai olmaktandaha ziyade ĢahsileĢiyorlar. Cemiyetlerde vicdan serbestliği, din birliğinin yerinialıyor… Dolayısıyla dinler ancak ırklarla birleĢerek, ırklara yardımcı ve hatta hizmetedici olarak, siyasi ve içtimai ehemmiyetini muhafaza edebiliyorlar” demiĢ veRusya‟da Ortodoksluğu, Almanya‟da Protestanlığı, Ġngiltere‟de Anglikanlığı,muhtelif memleketlerde Katolikliği örnek göstermiĢtir. 211Akçura, Türklerin birleĢmelerine dıĢ engel olarak sadece menfaati gereğiRusya‟nın karĢı çıkacağını, diğer bazı devletlerin ise Rusya‟nın aleyhine olmasıdolayısıyla bunu destekleyeceklerini ifade etmektedir. 212Yusuf Akçura, yukarıda da zikrettiğimiz gibi, Türk Birliği siyasetinin,uygulanabilmesi halinde “Osmanlı ülkesindeki Türklerin hem dini hem ırkî bağlar ilepek sıkı, yalnız dini olmaktan sıkı” birleĢmesine hizmet edeceği kanaatindedir. 213Birinci Dünya SavaĢı yıllarında Doğu Ġslami kavimlerinin milliyetlerinigerçekleĢtirmeye çalıĢtıklarını ifade eden Akçura, Türk milletinin amacının da “Türkmilliyetini gerçekleĢtirmek” olduğunu söylemiĢ ve “yalnız bu gayeye hizmet edenkimselerin gayreti semere verebilecektir.” demiĢtir. 214Türk milliyetini gerçekleĢtirmek için çalıĢan ve hayatını Türk milletineadayan Akçura, bu gayeye hizmet amacıyla Türk Ocakları‟nda verilen serbest yüksekderslerin hedefini de üç kelime ile özetlemiĢtir: Milliyetçilik, Halkçılık veAydınlık! 215210 AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset, s. 58-60211 AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset, s. 60212 AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset, s. 61213 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 172214 AKÇURA, “Ġkinci Öğretim Yılı BaĢında”, Siyaset ve Ġktisat, Yeni Matbaa, Ġstanbul, 1924, YayınaHaz.: Erdoğan MURA, Sinemis Yayınları, Ankara, 2006, s. 88-89215 AKÇURA, “Ġkinci Öğretim Yılı BaĢında”, Siyaset ve Ġktisat, s. 91


55derler, fakat biz öyle bir milliyetçiyiz ki, bizimle iĢbirliği eden bütün milletlerehürmet ve riayet ederiz. Bizim milliyetçiliğimiz bencil ve mağrurane milliyetçilikdeğildir.” 221 demektedir.Akçura, “Milletimizin ilim sahasında ve diğer sahalarda yükselmesi için, herĢeyden evvel milletimizi tanımaya ve öğrenmeye çalıĢmalıyız. Ve unutmamalıyız ki,hakikaten tanımak ve bilmek, bütün ilmi usullere hakim olan ruhi bir kuvvetsayesinde kabildir: Sevmek!... Milletimizi yükseltmek için, ilk önce, Türk milletinisonsuz ve fedakar bir muhabbetle, bir aĢk ile sevmeliyiz.” 222 demektedir. Akçura,çağdaĢ, bağımsız, geliĢmiĢ ve güçlü bir Türk milleti için yaĢamı boyunca çalıĢmıĢ,kendini Türk milletine adamıĢtır.D. Batıcılık ve Yusuf Akçura’nın Batıcılığa BakıĢıBatılılaĢma tabiri genel olarak Batı ülkeleri dıĢında kalan toplumlarda, özelolarak da Osmanlı Devleti ile Cumhuriyet Türkiyesi‟nde Batı‟nın geliĢmiĢlikseviyesine ulaĢabilmek için gerçekleĢtirilen siyasi, sosyal ve kültürel hareketleriifade etmek üzere kullanılmaktadır. 223Osmanlı Devleti‟nin yükselme döneminde, Osmanlılar kendilerini Batı‟nınüstünde saymıĢlardır. Bu dönemde Batı‟nın bir model olarak izlenmesi bir sorunolarak ortaya çıkmamıĢtır. Devletin gerilemeye baĢlamasıyla birlikte, bununsebepleri ve çareleri aranmaya baĢlamıĢtır. 18. Yüzyılın baĢlarına gelindiğinde artıkBatı‟nın özellikle askeri güç bakımından üstünlüğü kabul edilmiĢ ve Batı‟nın silahgücünün Osmanlı Devleti‟ne nasıl getirileceği tartıĢılmaya baĢlanmıĢtır. Denilebilirki Batıcılığın ilk devresinde Batı‟nın silah gücünün savaĢtaki rolü ve savaĢınsonucunu kısmen Tanrı‟ya bırakma Ģeklindeki köklü inanç tartıĢılmıĢtır. 224221 KAT, a.g.e., s. 124222 AKÇURA, “Bir Makalat”, Siyaset ve Ġktisat, Yeni Matbaa, Ġstanbul, 1924, Yayına Haz.: ErdoğanMURA, Sinemis Yayınları, Ankara, 2006, s. 24-25223 HANĠOĞLU, a.g.m., s. 148224 MARDĠN, Türk ModernleĢmesi, s. 10


56Kaybedilen savaĢların neticesinde, özellikle askeri alanda Batı‟nın gerisindekalındığı kabullenilmiĢ ve III. Selim döneminde Batı ile temas artırılmıĢ, özellikleaskeri alanda batılılaĢma çalıĢmalarına hız verilmiĢtir. 225Batı ile temasın artması neticesinde Batı kültürünü tanıyıp üstün kabul eden,kendisini bu yapıyı tanıması sebebiyle diğer toplum unsurlarının önünde görüp diğerkesimleri, eğitme, değiĢtirme ve yönlendirme vazifesini kendine atfeden bir seçkinlergrubu ortaya çıkmıĢtır. Batı ile temasa geçenlerin hemen hepsi Batı‟yı taklit etmekdıĢında bir çarenin kalmamıĢ olduğu noktasında birleĢmiĢlerdir. 226III. Ahmet devrinden itibaren Batı‟dan gelen Ġbrahim Müteferrika gibimültecilerin yanı sıra Avrupa‟nın durumunu öğrenmek için çeĢitli baĢkentlere elçilergönderilmiĢtir. Diğer yandan Batı‟nın kiĢinin refahına yönelik değerleri Osmanlıidareci sınıfına sızmıĢtır. Bu yaĢayıĢ tarzını bir üst sınıfın imtiyazı, aynı zamandamahalli kültürün kösteklenmesi olarak algılayan Ġstanbul‟un alt ve orta sınıfıYeniçerilerle ve sadrazamın düĢmanlarıyla birleĢerek ayaklanmıĢlardır (PatronaĠsyanı). Batı ile kurulan iliĢkileri halkın yararlarının unutulması olarak değerlendiren,Osmanlı toplumunun içinden kaynaklanan bu itiĢ, Cumhuriyet devrine kadar sürecekolan BatılılaĢma ile gelen bir etki-tepki mekanizmasının ilk örneğini teĢkiletmektedir. 227Tanzimat‟ın ilanıyla BatılılaĢma çabalarına hız verilmiĢtir. Fakat Tanzimat‟ınilanında baĢı çekenler, Batı‟yı anlamadıkları, sömürü olayını anlamadıkları, kendikültürlerini köstekledikleri ve ancak yüzeysel anlamda Batılı oldukları ileri sürülereközellikle Yeni Osmanlılar tarafından eleĢtirilmiĢlerdir. Bu tepkiler özellikle IslahatFermanı‟ndan sonra daha da artmıĢtır. 228 Bu aĢamadan sonra toplumda her alandaBatılılaĢma faaliyetleri baĢlamıĢ, bunun karĢısında bir kesimin de oluĢmasıylatoplumda modern-gelenekçi, dinsiz-gerici tartıĢmaları baĢlamıĢtır. Batıcıların bir225 HANĠOĞLU, a.g.m., s. 149226 HANĠOĞLU, a.g.m., s. 149227 MARDĠN, Türk ModernleĢmesi, s. 11; KrĢ. Enver Ziya KARAL, “Tanzimattan EvvelGarplılaĢma Hareketleri”, Tanzimat, C.1, MEB Yay., No: 3273, Ġstanbul, 1999, s. 16-20228 MARDĠN, Türk ModernleĢmesi, s. 13-15


57kısmı Batı‟ya duydukları hayranlıkla Doğu‟dan gelen her Ģeyi „geri‟, Batı‟dangelecek her Ģeyi „ileri‟ bulmaktaydılar. 229BatlılaĢma faaliyetleri, kültürel alanda en önemli sonuçlarını eğitimsisteminde Batı tipi eğitim müesseselerin ortaya çıkmasıyla kendinigöstermektedir. 230Batıcıların bir kısmı memlekette en önemli meseleyi sosyal kuruluĢunyetmezliğinde görmüĢlerdir. Onlara göre Türkiye üretici ve müteĢebbis insanyetiĢtirmediği, yalnız umumi iĢlere koĢan memur sınıfı ve Ģahsi giriĢimden yoksunçiftçi yetiĢtirdiği için bütün batılılaĢma hareketleri neticesiz kalmıĢtır. Bu aydınzümre, önce bu sosyal yapının tetkikini, sonra onu Batı medeniyetini kuran ileritoplumsal yapıya ulaĢtıracak radikal bir eğitim sisteminin kabulünü ilerisürmüĢlerdir. 231Batıcıların düĢünceleri Ģu Ģekilde özetlenebilir:1. Bütün Ģehzadelere, veliahtların tedris ve terbiyelerine son derecedikkat edilecek, zencilerin ve haremağalarının aptalca telkinlerine son verilecek,genç Ģehzadeler umumiyetle orduya sokulup orada telakki edeceklerdir.2. PadiĢah tek eĢli olacak.3. Fes terk edilip yerine yeni bir serpuĢ kabul olunacaktır.4. Mevcut kumaĢ fabrikaları geniĢletilecek ve yenileri açılacaktır.5. Kadınlar diledikleri tarzda giyinecekler, ancak israf etmeyeceklerdir.Polisler, softalar ve arabacı makulesi kimselerle külhan beyler kadınlarıngiyinmelerine katiyen müdahale etmeyeceklerdir. Polisler kadınların iĢlerine ancakmünasebetsiz ve adabı umumiyeyi ihlal eden durumda müdahale edecekler ve buvazifelerini büyük bir nezaketle ifa edeceklerdir.6. Kadınlar ve genç kızlar Müslüman BoĢnak ve Çerkezlerde olduğu gibierkekten kaçınmayacaklar ve her erkek beğendiği, seçtiği kızla evlenecektir.229 ÜLKEN, a.g.e., s. 207; Bkz. Seçil DEREN, “Kültürel BatılılaĢma”, Modern Türkiye’de SiyasiDüĢünce, C. 3, ĠletiĢim Yay., Ġstanbul, 2001, s. 382-402230 HANĠOĞLU, a.g.m., s. 149-150231 ÜLKEN, a.g.e., s. 206


587. Kızlar için diğer mekteplerden baĢka bir de tıbbiye mektebiaçılacaktır.8. Bir tembellik yuvası olan bütün tekkeler ve zaviyeler ilga olunacaktır.9. Bütün medreseler ilga edilecektir.10. Sarık sarmak ve cübbe giymek yalnız ulemayı kirama tahsisedilecektir.11. Evliyaya adaklar yasak edilecek, bu gibi teberrular donanma veMüdafaai Milliye Cemiyetleri kasalarına girecektir.12. Üfürükçüler, okuyucular, sıtma bağcılar…vb. ile mücadele edilecektir.13. Ahalinin Ģeri Ģerife aykırı bazı itikatları tashih olunacaktır.14. Her mahallede mektebe gitmemiĢ yaĢlılar için ameli mektepleraçılacaktır.15. Bir ilin heyeti tarafından büyük bir Osmanlı lügatı telif edilecektir.16. Osmanlılar hükümetten ve ecnebilerden hiçbir Ģey beklemeyecekler,yollarını, köprülerini, limanlarını, kanallarını, vapurlarını, fabrikalarını kenditeĢebbüs ve faaliyetleriyle vücuda getireceklerdir.17. Arazi ve evkaf kanunlarından baĢlanarak bütün kanunlar ıslahedilecektir.18. ġer‟i mahkemeler ilga ve nizami mahkemeler ıslah edilecektir.19. Mecelle ilga veya o derece tadil edilecektir.20. Mevcut elifba-yı Osmani atılarak yerine Latin harfleri kabuledilecektir.21. Avrupa medeni kanunu kabul edilerek bugünkü evlenme ve boĢanmaĢartları tamamıyla değiĢtirilecektir. Birden fazla kadınla evlenmek ve bir sözle kadınboĢamak usulleri kalkacaktır. 232232 Peyami SAFA, Türk Ġnkılabına BakıĢlar, Atatürk AraĢtırma Merkezi, Ankara, 1988, s. 33-35


59Yusuf Akçura, BatılılaĢma faaliyetlerinde Avrupa fikirlerinin iyi tetkik edilipOsmanlı sosyal hayatıyla mukayese edilmemesini eleĢtirmekte ve bu konuda Ģunlarısöylemektedir:“…Avrupa fikirleri, esasından incelenip, o esaslara göre Osmanlı sosyalhayatının incelenmesi ile elde edilecek asli sonuç düĢünülmeksizin, bazı teori vedüĢünce vadisinde zihin yorulmaksızın, yüzeyden öğrenilen bazı Avrupa fikirlerininAvrupa‟ca kesinleĢmiĢ bazı pratik sonuçları, Osmanlı sosyal hayatına, yukarıdan veaĢağıdan hükümetin idaresini elinde tutan devletin yöneticileri ile hükümetinidaresini beğenmeyen aydınlar tarafından uygulanmaya çalıĢıldı ki, bunun yukarıdanbaĢlayanı „Tanzimat‟, aĢağıdan geleni „Yeni Osmanlılık‟ adını almıĢtır. Her ikihareket de iĢ ve düĢünceden çok uzaktır; her iki hareketin düĢünce yapısına dair ciddieserler arayıp bulmak zordur.” 233Akçura, Tanzimat döneminin sistematik eleĢtirisine giriĢen ilk Türkçülerdenbiridir. Akçura‟ya göre, Tanzimat dönemi, siyasal, toplumsal-kültürel ve ekonomikolmak üzere üç ayrı alanda yenilgiye uğramıĢtır. Siyasal alanda, Tanzimat dönemiyöneticileri, Osmanlı tebaasına eĢitlik ve özgürlük sağlayarak milliyetlerin birliğinigerçekleĢtirmeye çalıĢmıĢlar, fakat baĢaramamıĢlardır. 234Toplumsal-kültürel alanda, Tanzimatçılar eğitimi modernleĢtirmek, Batı‟nıneğitim sistemini okullarda yaygınlaĢtırmak istemiĢler, fakat bu da Osmanlılardabölünmeye yol açmıĢtır. Bir tarafta ortaçağ anlayıĢıyla baĢ baĢa bırakılan medreseler,diğer yanda Avrupa modeli okullar. Medreselerden yetiĢen geleneksel düĢünceliinsanlarla, yeni okullardan yetiĢenler arasında önemli bir çatıĢma doğmuĢtur. Yeniokulların kendi içlerinde bile öğretim birliği yoktu. Buralarda görev yapan çok farklıyerlerden gelmiĢ öğretim elemanlarının her biri kendi dünya görüĢünü benimsetmeyeçalıĢıyordu. Öğrenciler “dalgalar arasında kalmıĢ, yelkensiz, dümensiz bir tekneye”dönüĢmüĢlerdi. Yani, Tanzimat hareketi gençliğe ortak bir ülkü kazandırmayıbaĢaramamıĢtır. 235233 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 40234 Yusuf AKÇURA, “Tanzimatçılık Aleyhine”, Türk Yurdu, C. III, S: 11, (Mart 1329), s. 349-352235 Yusuf AKÇURA, “Emel”, Türk Yurdu, C. 2, 16, s. 484-491, 14 Haziran 1328/27 Haziran 1912


60Son olarak Tanzimatçılar, ekonomik alanda da yenilgiye uğramıĢlardı. Budönemde Avrupa sermayesi Osmanlı Devleti‟ne oluk oluk akmıĢ, Osmanlı pazarıAvrupa mamulleriyle dolmuĢ, yerel zanaatçılar ve sanayi ezilmiĢtir. 236Akçura, Tanzimat dönemi batılılaĢma faaliyetlerindeki yanlıĢlara iĢaretetmekle birlikte Osmanlı toplumunun mutlaka batılılaĢması gerektiğinivurgulamaktadır. BatılılaĢma konusunda en büyük tartıĢma batılılaĢmanın ne ölçüdeolacağı konusunda olmuĢtur. Ġslamcılar ve Türkçülerin çoğunluğu, BatılılaĢmanın birhududunun olması gerektiği noktasında birleĢmekteydiler. 2371905‟te Japonların Rusları yenilgiye uğratmaları, geleneksel değerlerinmodern bir medeniyette saklanılabilirliği konusunu ön plana çıkarmıĢtır. AcabaOsmanlı, Japonların yaptığı gibi, Batı‟nın yalnızca tekniğini alıp kendi değerlerinisaklı tutabilir miydi? 238Türkçü aydınlar, Türklerin çağdaĢ bir millet olabilmeleri için Batımedeniyetinin kabulünü gerekli görüyorlardı. Ancak Batı medeniyetinden sadeceteknik ve bilgi gibi beynelmilel olan maddi yönlerin alınmasını, toplumun diğerdeğerlerinde milli unsurlara dayanılmasını istiyorlardı. Yani bir taraftan Türkkültürü, diğer taraftan Batı medeniyeti esasına dayanan çağdaĢ bir millet yaratmayıarzu ediyorlardı. 239Türkçü aydınların çağdaĢlaĢma anlayıĢını, bu yolda formüle eden, ZiyaGökalp olmuĢtur. Onun çağdaĢlaĢma modeli hars ve medeniyet ayrımınadayanmaktadır. Gökalp‟e göre hars yani kültür, bir milletin dini, ahlaki, hukuki,iktisadi ve fenni hayatlarının ahenkli bir mecmuu olduğu için millidir. Medeniyet ise,teknoloji ve bilgi, maddi Ģeylerdir ve beynelmileldir. Ve bu kavramlar çatıĢmahalinde değildir. 240236 Yusuf AKÇURA, „Vaziyetimiz ve Vazifelerimizden Birisi‟, Siyaset ve Ġktisat, Yeni Matbaa,Ġstanbul 1924, Yayına Haz.: Erdoğan MURA, Sinemis Yayınları, Ankara 2006, s. 46-47237 TURHAN, a.g.e., s. 197238 ġerif MARDĠN, Türk ModernleĢmesi, s. 16-17239 SARINAY, a.g.e., s. 235-236240 GÖKALP, Türkçülüğün Esasları, s. 106-112


61Gökalp‟e göre her millet kendi istiklalini muhafaza edebilmek içinmilletlerarası medeniyeti benimsemek zorundadır. Bu nedenle muasır bir milletolabilmek için Batı medeniyeti kabul edilmelidir. Ona göre muasırlaĢmak,Avrupa‟nın bütün müesseselerini taklit etmek değildir. MuasırlaĢmak demek,Avrupalılar gibi, otomobiller, tayyareler yapıp kullanabilmektir. MuasırlaĢmak,Ģekilce ve maiĢetçe Avrupalılara benzemek değildir. Türklük ve Ġslamlıkduygusunun böyle bir muasırlaĢma anlayıĢı ile çatıĢmayacağını belirten Gökalp‟egöre, asra uyma ihtiyacı bize Avrupa‟dan ilmin, teknik aletlerin ve fennin alınmasınıemretmektedir. 241 Bununla birlikte Gökalp, bir kültür birikiminde, yabancıkültürlerden alınan elemanlar arasında bir memleketin, kültür yığını, bir kültürçöplüğü haline gelmesinin karĢısında idi. Münevverlerin, her neyi görür ve her neyibulurlarsa memlekete getirmemeleri gerektiğini, çöplüğe atar gibi baĢka kültürelemanlarını, hele de onların eskimiĢ kısımlarını memlekete getirip yığmamalarıgerektiğini anlatmaya çalıĢmıĢtır. Bunun için de yegane çare, münevverlerin harsainmeleri, harsı tanımaları ve halkı anlamaları gerektiğini defalarca dile getirmiĢtir. 242Gökalp bu fikirlerini, „TürkleĢmek, ĠslamlaĢmak, MuasırlaĢmak‟ Ģeklinde formüleetmiĢtir. BaĢka bir söyleyiĢle, „Türk milletindenim, Ġslam ümmetindenim, Garpmedeniyetindenim‟ Ģeklinde ifade etmiĢtir. 243Gökalp‟e göre, Tanzimatçılar milli kültürü teĢkile çalıĢmadan Avrupamedeniyetini, her Ģeyi ile almaya çalıĢtıkları için baĢarılı olamamıĢlardır. Ona göre,bir toplum öncelikle kültürel Ģuurunu yani milli kültürünü kazanmadıkçamedenileĢemez. Ona göre, medeniyet ancak milli hars üzerine aĢılandıktan sonrayemiĢ verebilir. Bu sebeple özellikle milli kültürün güçlendirilmesi ve Türklerinsağlam bir millet haline gelmeleri gerekliydi. Böylece güçlenen Türk milleti, Garpmedeniyetine girmekle bir Ģey kaybetmeyecekti. Gökalp bu konuda Japonya‟yı örnekgöstermiĢ, milli kültürüne bağlı kalarak batının ilim ve tekniğini almanınçağdaĢlaĢmada takip edilecek en doğru yol olduğuna iĢaret etmiĢtir. 244241 SARINAY, a.g.e., s. 236-237242 Nihat NĠRUN, Sistematik Sosyoloji Açısından Ziya Gökalp, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara,1981, s. 187243 Ziya GÖKALP, TürkleĢmek, ĠslamlaĢmak, ÇağdaĢlaĢmak ve Doğru Yol, Hazırlayan: YusufÇOTUKSÖKEN, Ġnkılap ve Aka Kitabevleri, Ġstanbul, 1976, s. 28244 Ziya GÖKALP, Türkçülüğün Esasları, s. 69-70


62II. MeĢrutiyet döneminde batıcı anlayıĢı benimseyen aydınlar dıĢında oldukçarevaç bulan bu anlayıĢa Yusuf Akçura karĢı çıkmaktadır. Akçura‟ya göre,batılılaĢmak, ideolojik bir seçim değil, pratik bir mecburiyetin sonucudur. Bu sebepleçağdaĢlaĢmak, Türkler için bir hayat meselesi idi. Bu konuda izlenecek yoldaherhangi bir sınırlamanın anlamsız olduğunu belirten Akçura, “Avrupalılardandemiryolu köprüsü ve havada uçma makinesi yapmayı öğrenelim ama AvrupalılarcadüĢünmek usulünü zinhar talim etmeyelim, mezhebine bir türlü aklım ermez”diyerek bunu reddetmiĢ ve “Zeppelin ve Bleriot‟ya çırak olmak istiyorsak, mutlakaKant ve Comte‟un Ģakirdi olmak zorundayız” diyerek çağdaĢlaĢmayı bir bütün olarakele almıĢtır. Ona göre, uygarlık bir bütündü, onun maddi ve fikri yönlerini ayırmayıdüĢünmek doğru değildi. 245BatılılaĢmanın (çağdaĢlaĢmanın) maddi ve fikri yönleriyle bir bütün olduğunuifade eden Akçura‟nın bu sözlerinden Doğu‟nun terk edilip, tamamen Batı‟yayönelinmesi ve ne olursa olsun her yönde Batı‟nın taklit edilmesi anlaĢılmamalıdır.O, BatılılaĢma çalıĢmalarının dikkatli tetkikler ıĢığında ve toplumumuza uygunolarak yürütülmesini savunmaktadır. Bununla birlikte Doğu‟nun ihmal edilmesine dekarĢıdır.Türkistan‟da vuku bulan büyük bir depremin buradaki milyonlarca TürkkardeĢimizi felakete sürüklemesi karĢısında Ġstanbul‟da Kırım Talebe Cemiyeti birkonferans toplamıĢtı. Burada söylediği nutukta Akçura, TürkistandakikardeĢlerimizin baĢına gelen bu felaketin, bizim gazetelerimizin ikinci sayfasındaönemsiz telgraflar arasında verildiğini fakat hiçbir bağımız olmamasına rağmenĠtalya‟da Sicilya Adası‟nda Mesina‟da meydana gelen deprem için seferber olunup,yardım toplandığını dile getirir. Ġnsanlık namına duyarlı olup yardım toplamanıngüzel olduğunu fakat kendi kardeĢlerimiz için duyarsız kalmamızın bir gafletolduğunu dile getirir. Akçura, bunun sebepleri hakkında Ģunları ifade etmiĢtir:“…ġark memleketlerine ve bunların arasındaki, hariçteki Türk kardeĢlerimizekarĢı umumi bir ihmal ve gaflet vardır. Bu hale bais birçok sebepler görüyoruz.BaĢlıca kusur maariftedir. Mekteplerde okunan asrı hazır tarihine ait kitabın üç yüz245 Yusuf AKÇURA, “Fünun ve Felsefe Sanihaları”, Türk Yurdu, c.2, Nr. 11, s. 727-728, 20 Eylül1328/3 Ekim 1912


63elli sahifesinden ancak birkaç sahifesi Türkçenin ahvalinden kısaca bahsetmeksuretiyle Ģarka tahsis olunmuĢtur. Ne Türkistan‟ın ne de Hindistan ve Ġran‟ınahvalinden hiç bahsedilmemiĢtir. Zannedersem bir sebep de; biz Garbın gözünegirmek istiyoruz. Garbın hüsnü teveccühünü celbetmeye çalıĢıyoruz. Eğer biz ĢarkiĢleri ile fazla uğraĢacak olursak, Ģarka fazla ehemmiyet verirsek ĢarklıgörünecekmiĢiz. Mesina felaketinde garba alelacele yardıma koĢmak ile garbıngözüne iyi görünmek için her nevi medara belki de temellik yapmıĢ oluyoruz.ġarktaki kardeĢlerimize yardım edersek kimin gözüne girmiĢ olacağız?!Halbuki efendiler! Garbın gözüne hiçbir vakitte temellük ile girilemez.Garbın Ģarka nazarı bir takım muayyen esbabın neticesidir. Tabasbus ve temellüklergarbı bizim hakkımızdaki efkarını katiyen tebdil edemez.Zaten Türkiye‟ye varlık ve kuvvet verecek garp değil Ģarktır. Garbın bilcümleasarından istifade etmek bize lazımdır. Bu dahi yine Ģarklı olan kuvvetimizin ikmaliiçin olmalıdır. Vasıtalar ne olursa olsun bize kuvvet- kudret verecek kaynak yine Ģarkolacaktır.” 246Ġkinci MeĢrutiyet inkılâbının sadece hükümet düzeyinde kalmayıp halkdüzeyinde, tabana yayılması ve toplumsal bir inkılâp olması gerektiğini savunan vezorlukları eğitim yoluyla aĢmayı tavsiye eden Akçura, çağdaĢlaĢmanın da eğitim ilesıkı bir iliĢkisinin olduğunu vurgulamaktadır. 247Türk inkılâbının temelleri konusunda Mustafa Kemal ile aynı görüĢte olanAkçura, çağdaĢlaĢmanın sadece eğitimle değil, aydınların özveriyle çalıĢmalarısonucunda gerçekleĢecek olduğunu, 1913‟te kaleme aldığı „Mektep Müzesi‟ adlımakalede ve 1925 yılındaki konferansında vurgulamaktadır. 248Akçura, çağdaĢ devleti altı madde ile formüle etmiĢtir:“Birincisinde; ferdin özgür olduğunu, devletin de bu özgürlüğü kanunlarlakorumaya aldığını, ferdi temsil eden bir meclisin olduğunu ve bu meclisin reformlar246 Yusuf AKÇURA, “Asya-yı Vusta Felaketzedeganı Menfaatına Verilen Konferans”, Sırat-ıMüstakim, V/128, 16 ġubat 1911, s. 398-399; M. Feyzi TOGAY, a.g.e., s. 85-87247 Yusuf AKÇURA, “Son Ġnkılab ve Sevabıkı ile Netaici”, Ġctihad, sayı: 11, Mart 1909248 Yusuf AKÇURA, “Mektep Müzesi”, Türk Yurdu, S: 48, 5 Eylül 1329, s. 844-848


64gerçekleĢtirdiğini, dolayısıyla demokrasi adını alan bir yapının var olduğunu, çağdaĢbir devletin de demokratik olması gerektiğini,Ġkincisinde; çağdaĢ bir devletin en önemli unsuru olan ve aynı dili konuĢanmilletin, ilmi seviyesi, hukuku, siyasi fikirleri ve hisleri arasında çok belirgin farklarolmamalıdır. ÇağdaĢ bir devlette millet aynı kültürün mahsulüdür. Ekseriyeti aynıideali taĢımalıdır. Dolayısıyla çağdaĢ bir devletin milli olması gerektiğini,Üçüncüsünde; çağdaĢ bir devletin tam bağımsız olması gerektiği, diğerdevletlerin hiçbir surette müdahale, nüfuz ve hatta tesirine tahammül edemediği gibi,kendi dahilinde istiklal hareketine mani olabilecek, hiçbir müessesenin vücuduna damüsaade etmemesi gerektiğini,Dördüncüsünde; çağdaĢ bir devletin, milletin hürriyetlerini kendi istiklal vesultasına halel getirmemek üzere kanunlarla temin ettiğini,BeĢincisinde; çağdaĢ bir devletin esas vasfının halk hakimiyeti (demokrasi)olduğunu, hürriyetperverlik (liberalizm) olmadığını, çağdaĢ bir devlete hakim olanhalkın kendi menfaatini mahdut zümrelerin hürriyetine feda edemeyeceğini,Altıncısında; çağdaĢ bir devletin iktisadi olmasının zorunlu olduğunusavunmaktadır.” 249249 Yusuf AKÇURA, “Asri Türk Devleti ve Münevverlere DüĢen Vazife”, Türk Yurdu, C: III, S:13,(TeĢrin-i evvel 1341), s. 1-16


65III. BÖLÜMYUSUF AKÇURA’NIN TOPLUM VE DĠN ÜZERĠNE GÖRÜġLERĠA. Yusuf Akçura’nın Toplum AnlayıĢı1. Milliyetçilik ve Milli EgemenlikYusuf Akçura‟nın bütün fikirlerinin özünde bir milliyetçilik, Türkmilliyetçiliği mevcut olduğu gibi, toplum anlayıĢının özünde de milliyetçilik vardır.Yusuf Akçura, Avrupa‟daki fikir hareketlerini tahlil ederken önce millet vemilliyet fikrinden hareket eder. Ona göre, dil ve tarih incelemeleri milliyet fikrinidoğurmuĢ, önceleri ırk manasında geliĢen bu kavram, 19. yüzyıldan itibaren siyasi vekültürel bir anlam kazanmaya baĢlamıĢtır. Hakimiyetin millete ait olduğu düĢüncesi,milli hakimiyet ve devlet anlayıĢını doğurmuĢtur. 250Yıkılmaya yüz tutan imparatorluğun kurtarılması için çeĢitli çareler üretilmiĢ,çeĢitli fikir akımları geliĢtirilmiĢti. Akçura‟nın da savunucuları arasında yer aldığıTürkçülük fikir hareketi, o dönemde en çok tartıĢılan fikirlerden biridir. Türkmilliyetçiliğinin aldığı en büyük eleĢtiri, Osmanlıcılık ve Ġslamcılığın aleyhineolduğu, Ġslam‟ın zaten kavmiyet cereyanını reddettiği, bu sebeple milliyetperverliğinĠslam‟la bağdaĢmayacağı noktalarında toplanmıĢtır. Bu eleĢtirilere karĢı Türkçüler,Osmanlı Ġmparatorluğu‟na milliyetçilik cereyanını ilk getirenlerin Türklerolmadığını, Osmanlı milleti veya milliyeti olamayacağını ve Osmanlı kavramınınsadece bir devletin adı olduğunu belirtmektedirler. Osmanlı kelimesi bir devletinunvanından baĢka bir Ģey olmadığına göre, Osmanlı adı altında yeni bir milletyaratma gayretlerinin boĢ bir hayal olduğunu ortaya koyan Yusuf Akçura ve diğerTürkçü aydınlar, milliyet mefkuresinin de böyle bir Osmanlılığa mani olmadığınıifade etmiĢlerdir. 251250 Bkz. AKÇURA, Muâsır Avrupa’da Siyasî ve Ġçtimaî Fikirler ve Fikri Cereyanlar, s. 27-61251 AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset, s. 50-54; Yusuf AKÇURA, “Ġttihad-ı Anasır Meselesi”, Sırat-ıMüstakim, s. 280-283


66Diğer taraftan Türkçülerin ortaya koydukları milliyetçilik anlayıĢındaĠslamiyet‟in önemli bir yeri vardır. Türkçüler, Türkçülüğün ana hatlarını tayinederken, tamamıyla Müslüman-Türk vurgusu yapmaktadırlar. Milliyetçilik ileĠslamcığın çeliĢmediğini ve milliyetçiliğin Ġslamiyet‟e yeni bir canlılıkkazandıracağını ortaya koymaya çalıĢmıĢlardır. Özellikle Ahmet Ağaoğlu,Ġslamiyet‟in milliyete değil cahiliye döneminde hüküm süren asabiyete karĢıolduğunu, milliyetçiliğin asabiyet olarak anlaĢılmaması gerektiğini söylemiĢtir. 252ÇatıĢma halinde görülen bu akımları Ziya Gökalp “TürkleĢmek, ĠslamlaĢmak,MuasırlaĢmak” Ģeklinde sentezlemiĢ ve bunlar arasında çatıĢma olamayacağını ilerisürmüĢ, “Muasır bir Ġslam Türklüğü” meydana getirmeliyiz demiĢtir. 253Türkçü aydınlar, Ġslamiyet‟in milliyetçiliğe karĢı olduğu fikrine karĢı, Kur‟anve hadislere atıfta bulunarak, milliyetçiliğin Ġslamiyet‟te yerinin olduğunukanıtlamaya çalıĢmıĢlardır. Örneğin Ziya Gökalp Kur‟an‟dan deliller getirerekĠslamiyet‟in milliyetçiliğe karĢı olmadığını ispatlamaya çalıĢmıĢtır. 254FakatAkçura‟da böyle bir kaygı görülmemektedir. Ona göre, Ġslamiyet milliyetçiliği kabuletmek zorunda idi, bu tarihin bir gerekliliğiydi. Akçura bu konuda Ģunları ifadeetmiĢtir:“…Milliyeti tarif etmek isteyenlerden bazıları, dine bir amil gibibakmaktadırlar. Ġslam, Türklüğün birleĢmesinde Ģu hizmeti yerine getirebilmek için,son zamanlarda Hıristiyanlıkta da olduğu gibi, içinde milliyetlerin doğmasını kabuledecek Ģekilde değiĢmelidir. Bu değiĢme ise hemen hemen mecburidir de:Zamanımız tarihinde görülen umumi cereyan ırklardadır. Dinler, din olmakbakımından gittikçe siyasi ehemmiyetlerini, kuvvetlerini kaybediyorlar, içtimaiolmaktan ziyade ĢahsileĢiyorlar. Cemiyetlerde vicdan serbestliği, din birliğinin yerinialıyor. Dinler, cemiyetlerin ek iĢleri olmaktan vazgeçerek, kalplerin hadi vemürĢitliğini deruhte ediyor, ancak Halik ile mahluk arasındaki vicdani rabıta halinegeçiyor. Dolayısıyla dinler ancak ırklarla birleĢerek, ırklara yardımcı ve hatta hizmetedici olarak, siyasi ve içtimai ehemmiyetlerini muhafaza edebiliyorlar.” 255252 SARINAY, a.g.e., s. 193253 GÖKALP, TürkleĢmek, ĠslamlaĢmak, ÇağdaĢlaĢmak ve Doğru Yol, s. 28254 BAYRAKTUTAN, a.g.e., s. 54255 AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset, s. 60


67Bu düĢünce daha sonra milliyetçiliğin Ġslamiyet‟e yeni bir canlılık kazandırmasıdüĢüncesine de esin kaynağı olmuĢtur. Müslüman ülkelerde milliyetçiliğin geliĢmesi,Ġslamiyet‟i zayıflatmaktan çok, onun güçlenmesine hizmet edecektir. 256Akçura, Üç Tarz-ı Siyaset‟te Panislamizmi çözümlerken bir tesbittebulunmuĢtur: Panislamizm, Ġslamiyet‟in birlik ve dayanıĢmadan gelen gücünedayanarak, Osmanlı Devleti‟ne en yararlı olanıydı. Ama burada bir dıĢ engel vardı:Avrupalı güçlerin Müslüman dünyasının üçte ikisi üzerindeki hakimiyeti. O halde,Ġslamiyet‟te var olan güçten Pantürkizm yararlanmalıydı. 257Akçura, daha 1904‟te siyasi anlamda Türk birliğinin dünyadaki jeopolitikönemine iĢaret etmektedir. O yıllarda dünyada kırk beĢ-elli milyon Türk yaĢadığınıvurgulayan Akçura, daha çok Türklerin siyasi manada uyanıĢı ve birleĢmeleriüzerinde durmaktadır. Akçura, geçmiĢte Ģarkta ve garpta çok geniĢ coğrafyalarıhükmü altında tutan Türklerin bugün maarif, iktisat ve siyasi cihetlerde Avrupa‟nıngerisinde kaldığını ifade etmektedir. Bununla birlikte Türklerdeki yavaĢ yavaĢkımıldanmaların, uyanıĢların baĢladığına dikkat çeken Akçura, bunun kaynağı olarakgördüğü milliyetçilik ve Türkçülük fikirlerinin gittikçe artıp katlanacağınainanmaktadır. 258Yusuf Akçura, millet tanımını ağırlıklı olarak ırk ve dil esasına oturtmayaçalıĢır. Türklüğü bir bütün olarak gören Akçura, millet tanımını siyasi sınırlara bağlıolarak ele almamaktadır. 19. Asrı milliyetler asrı olarak gören Akçura, 18. ve 19.asırlarda iki tür milliyet fikrinin ortaya çıktığını belirtmektedir. Birincisi, Fransızmütefekkir ve ihtilalcilerinin ortaya koyduğu milliyet anlayıĢıdır ki; bu, arzu veiradeyle izah edilen bir milliyet anlayıĢıdır. Ġkincisi ise Alman milliyet anlayıĢıdır vebu, kan ve nesebe dayalı bir milliyet anlayıĢıdır. Akçura, Alman milliyet anlayıĢınınasra hakim olduğu kanaatindedir ve kendisi de milliyetin doğuĢtan kazanıldığı,kiĢinin kan ve nesep yoluyla bir millete ait olduğu anlayıĢını benimsemiĢtir. 259256 GEORGEON, a.g.e., s. 47257 AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset, s. 58-60258 AKÇURA, “Türklük”, Salname-i Servet-i Fünun, 1328, s. 187-192259 AKÇURA, “Milliyet Fikri ve Millet Muharebeleri I”, Türk Yurdu, Y: 2, S: 9 (33), (ġubat 1328),s. 260-264


68Akçura‟nın ağırlıklı olarak nesep ve dil esasına oturtmaya çalıĢtığı millettanımına karĢın Ziya Gökalp milleti Ģöyle tarif etmiĢtir: “Millet, ne ırki, ne kavmi, necoğrafi, ne siyasi, ne de iradi bir zümre değildir. Millet, lisanca, dince, ahlakça vebediiyatça müĢterek olan yani aynı terbiyeyi almıĢ fertlerden mürekkep bulunan birzümredir.” 260 Görüldüğü üzere Türkçü aydınlar arasında tam ortak bir millet tanımıyoktur. Fakat bununla birlikte genelde Türkçü aydınların millet anlayıĢı, ZiyaGökalp‟in çizgisindedir. 261Milletin temelini kültürde gören Türkçü aydınların gayesi, öncelikle millikültür yaratma ve bu yolla Türk milli uyanıĢını gerçekleĢtirerek, Ģuursuz bir haldeyaĢayan Türkleri millet haline getirmektir. Akçura, Türk milliyetçilerinin, Türkkültürünün yabancıların etkisinden kurtulup kendi asliyetini bularak geliĢmesi içinçalıĢtıklarını, fakat tam anlamıyla kültürel bağımsızlık elde edebilmek için siyasisahada tam hürriyet ve istiklalin kazanılması gerektiğini ifade etmektedir. 262Yusuf Akçura ve diğer Türkçü aydınlar, çok milletli Osmanlı Devleti‟ninyerine kurulan Milli Türk Devletini, Türkçülük politikasının somut bir ifadesi olarakgörmüĢlerdir. Akçura, “Türkçülük” adlı eserinde bunu Ģöyle ifade etmektedir:“Türkiye Cumhuriyeti‟nin baĢta Büyük Millet Meclisi namıyla, sonra hakikiadıyla kurulması, Türk milliyetçiliği açısından Türkçülük idealinin gerçekleĢmesidemektir. Çoğu Türkçülerin belki hayatlarında gerçekleĢeceğini ümit bileedemedikleri ideal, bir Türk dehasının kudretiyle gerçek olmuĢtu, milli Türk devletikurulmuĢtu.” 263Yeni rejimin ortaya koyduğu millet ve milliyetçilik anlayıĢıyla, Türkçüaydınların milliyetçilik ve millet anlayıĢı arasında bazı farklılıklar bulunmaktadır.Türkçü aydınların bütün Türklük anlayıĢı sonucu siyasi sınırların milletleribölemeyeceği fikrinden hareketle milleti belirli bir vatanla birleĢtirmemiĢlerdir.Halbuki yeni rejim milli kimlik belirlemede sınırlı bölgesel bir temel üzerinedayanması, milleti vatanla birleĢtirmesi, 1924 anayasası ile milletin tanımını,vatandaĢlık bağını esas alarak yapması ile yeni bir anlayıĢ ortaya koymuĢtur. Fakat260 GÖKALP, Türkçülüğün Esasları, s. 27261 SARINAY, a.g.e., s. 197-202262 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 230263 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 230


69zamanla yeni rejimin anlayıĢı ile Türkçü aydınların yaklaĢımı arasında ideolojik biranlayıĢ birliği sağlanmıĢtır. 264Yusuf Akçura, son yüz-yüz elli yıllık cihan tarihinde en göze çarpangeliĢmiĢlik yolunun ilkelerinin milliyetçilik ve halkçılık olduğunu ifade etmektedirve “milliyetçilik ve halkçılığın temel hedefi kayıtsız ve Ģartsız milli egemenliktir”demektedir. 265Akçura, büyük Fransa ihtilalinin ve meĢhur efalinden Hukuku BeĢer ve EhliVatan Beyannamesinin ortaya koyduğu ilkelerden bir tanesinin, insanlar hür ve eĢitdoğar, öyle yaĢarlar ve “Hakimiyet milletindir” ilkesinin olduğunu ve bu ilkeuyarınca bir milletin diğer bir millete mahkum olamayacağını ifade etmiĢtir. Akçura,“Mademki insanlar ferden hür, birbirlerine müsavidirler; fertlerin bir arayagelmesinden oluĢan cemiyetler de birbirlerine müsavidirler ve yekdiğerine karĢıhürdürler… Madem ki hakimiyet milletindir, her millet kendini idare edecekkavanini bizatihi tanzim hakkını haizdir…” demektedir. 266Akçura‟ya göre; “Milli egemenliğe tamamen sahip olan bir millet, diğermilletlere karĢı tamamen hür ve bağımsız olduğu için, kendi içinden ayrılan fertlerinve sınıfların da mahkumu olmaz. Bu mertebeye ulaĢan millet, soyut adaleti hayattatecelli ettirmiĢ demektir. Milli egemenlik ilkesine karĢı gelmek, Allah‟ın yeryüzündegörmek istediği adalete karĢı gelmek, ilahi idareye isyan etmek demek olur.Tabii kanunlara hareketleri uydurmadıkça, nasıl doğal kuvvetlerden istifadeedilemezse, tarihin tabii cereyanlarına ters hareket edilmekle de hüsrandan baĢkanetice elde edilemez. Milliyetçilik ve halkçılık aleyhinde bulunanların nihayetmağlup ve kahr olacaklarına bir an tereddüt edilmemelidir.” 267Akçura, bütün hayatı boyunca kendini adadığı, milliyetçilik ve halkçılığınneticesinde elde edileceğine inandığı milli egemenliğin, toplumda her alanda ve herkurumda gerçekleĢmesini arzu etmektedir.264 SARINAY, a.g.e., s. 312-313265 AKÇURA, “Milliyetçilik, Halkçılık”, Siyaset ve Ġktisat, s.113266 AKÇURA, “Milliyet Fikri ve Millet Muharebeleri I”, Türk Yurdu; AKÇURA, MuâsırAvrupa’da Siyasî ve Ġçtimaî Fikirler ve Fikri Cereyanlar, s. 36-37267 AKÇURA, “Milliyetçilik, Halkçılık”, Siyaset ve Ġktisat, s.113-114


71etkinlikten uzak tutulmuĢ, bütün çabalarını, toplumsal ve ekonomik durumlarınıiyileĢtirmeye yöneltmiĢlerdir. Osmanlılar ise, diplomasi ve savaĢ gibi sorunlarlaboğuĢup durmuĢlardı. Tatarlarda milliyet bilinci daha çok geliĢmiĢti, uygarlık düzeyiaçısından da ileriydiler. Türk tarihiyle daha çok ilgileniyorlardı, daha dindardılar,bayramlara ve dini geleneklere daha çok saygı gösteriyorlardı, ekonomik vetoplumsal durumları da daha iyiydi, tıpta daha çok geliĢmiĢlerdi, pedagoji veokullarda daha çok reform yapmıĢlardı, Tatar kadınları daha serbestti… vb.Akçura‟ya göre Osmanlılar Rusya‟daki kardeĢlerini örnek almalıydılar. 272ÇağdaĢlaĢmayı, Türkler için bir hayat-memat meselesi olarak ele alanAkçura, Türkçü aydınların batıdan sadece ilim ve teknik almak isteyiĢlerine karĢındaha liberal bir anlayıĢ içindedir. Akçura‟ya göre, medeniyet bir bütündür, onumaddi ve fikri yönleriyle ayırmak yanlıĢtır. Avrupalılar gibi düĢünmek ve talimetmek gerekir. MuasırlaĢmak için mekteplere büyük önem verilmelidir. 273 Yabancıkültürden yararlanabilmek için yabancı dil bilmek gerektiğini düĢünen Akçura, TürkYurdu‟nda tercüme faaliyetlerine de sayfa açmıĢtır. 274Akçura, çağdaĢlaĢmanın sembolü olarak demokratik bir devletin, halkhakimiyetine dayanması ve milli olması gerektiğini düĢünmektedir. Akçura,Türkiye‟nin çağdaĢlaĢması önünde bazı engellerin bulunduğunu, bu engellerdenbirisinin de saltanat ve hilafet müesseselerinin olduğunu ve bu müesseselereçıkarlarından dolayı taraftarlık yapanların olduğunu vurgulamıĢtır. Akçura,TBMM‟de düzenlenen gizli oturumda “Hilafet eğer Türklerin elinde bir Ġslammüessesesi olacaksa evet o vakit bütün kuvvetimizle muhafaza etmeliyiz. Fakatbizim olmalıdır. Yoksa aksi taktirde Fransa‟nın,Ġngiltere‟nin, Ġtalya‟nın,Almanya‟nın istifadesine yarar bir Ģekilde, alem-i Ġslam için bile muzır olacaktır,efendiler!” demiĢtir. Halifeliğin kaldırılması konusunda, meclisteki en büyük272 Yusuf AKÇURA, “Türk Dünyası”, Türk Yurdu, C. 1, 1327, s. 23-24; AKÇURA,“Türklük”,Salname-i Servet-i Fünun, s. 189-192; Yusuf AKÇURA, “Bayram Ġhtiyacı”, Türk Yurdu, C.5,4, 31 TeĢrin-i evvel 1329/13 Kasım 1913, s. 953-955; Yusuf AKÇURA, “Konferans”, MektepMüzesi, 7, Eylül 1329/1913, s. 197-204 (Kuzey Türklerinde Kadının Durumu Üzerine);AKÇURA, “Mektep Müzesi”, Türk Yurdu, s. 844-848273 AKÇURA, “Fünun ve Felsefe Sanihaları”, Türk Yurdu, s. 727-728274 TUNCER, a.g.e., s. 504


72destekçilerden bir tanesi de yaptığı konuĢmalar ve yazdığı yazılarla Yusuf AkçuraolmuĢtur. 275Türkçü aydınların ve Yusuf Akçura‟nın çağdaĢlaĢma anlayıĢı içinde kadınhakları konusu da önemli bir yer tutmaktadır. Türkçü aydınlar, kadın haklarıkonusunda Avrupa‟yı örnek almaktan ziyade, bu konudaki fikirlerini eski Türktoplum hayatı ile temellendirmektedirler. Fikirlerinin özünü toplum ve ailede, kadınve erkeğin eĢitliği oluĢturur. 276 “Kadının Ģimdiki hali katiyen Türklerin adabındandeğildir” diyen Akçura, eski Türk kadınlarının erkek gibi olduklarını ve toplumdakadının mevkisinin yüksek olduğunu ifade etmektedir. Akçura‟ya göre, Cengiz‟inCengiz olmasını annesi sağlamıĢtı. Cengizhan‟ın annesi at üzerinde gezen ve askerikumanda eden bir nevi padiĢah gibiydi. ġimal Türklerinde kadının içtimai mevkiinin,Osmanlı Devleti‟nde Türk kadınlarının durumundan çok daha yüksek olduğunadikkat çeken Akçura; bu çerçevede sosyal ve iktisadi açıdan Türk milletiningeliĢmesi için Türk kadınlarının haremden çıkarılarak serbestleĢtirilmesini, kızlarınokutularak eğitim seviyelerinin yükseltilmesini, kadınların iktisadi faaliyetlerekatılmalarını, çarĢaf ve peçenin kaldırılmasını savunuyordu. Kadınların sosyal,kültürel ve iktisadi açıdan seviyelerinin yükseltilmesini, aynı zamanda bir anneolarak milliyetçi nesiller yetiĢtirilmesi için de gerekli görmekteydi. 277Akçura, kadının toplum içindeki toplumsal statüsünün düĢüklüğü nedeniyleĠslam toplumlarını felç olmuĢ toplumlar olarak değerlendirmektedir. Akçura‟nınvurguladığı birinci nokta, kadının Ġslam‟dan önce Türk toplumu içinde daha yüksekkonuma sahip olduğu idi; Osmanlı toplumunda her Ģeyden önce yapılması gerekenĢey genç kadınların eğitilmesiydi. Ona göre, Türk kadınları Orta Afrika‟nın zencilerikadar cahil bırakılmıĢlardı ve acınacak haldeydiler. 278Türk toplumunun çağdaĢlaĢmasını mutlak zorunlu telakki eden Akçura,yukarda da zikrettiğimiz gibi, çağdaĢlaĢmanın eğitim ile sıkı bir iliĢki içindeolduğunu belirtmektedir.275 KAT, a.g.e., s. 52-55276 Niyazi BERKES, Türkiye’de ÇağdaĢlaĢma, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul, 2002, s. 444-450277 AKÇURA, “Konferans”, Mektep Müzesi, s. 197-204; Yusuf AKÇURA, “Türk KadınlarındaĠktisadi Terakkiyat”, Türk Yurdu, C. 6, Nr. 11, 24 Temmuz 1330, s. 2392-2393278 Yusuf AKÇURA, “Kız Sultani Mektebi”, Sırat-ı Müstakim, C. 6, 147, s. 267-268, 12 Haziran1327/25 Haziran 1911


733. EğitimToplumların geliĢmesi ve ilerlemesinde eğitim son derece önemli bir yeresahiptir. Eğitim kurumlarının kalitesi ve verilen eğitim bir toplumun diğer toplumlaragöre yerini de tayin etmektedir. Ġslam Medeniyeti tarihine baktığımızda, eğitimkurumlarında pozitif ve manevi ilimlerin birlikte ehil kiĢilerce verildiği, eğitimin heraçıdan yüksek seviyede olduğu dönemde Ġslam toplumlarının yükselmekte olduğugörülür. Bunun tersi eğitim kurumunda meydana gelen bozulmayla birliktetoplumların duraklamaya ve gerilemeye baĢladığı görülmektedir.Akçura, Osmanlı Devleti‟nin dağılma sebeplerini sıralarken mektep vemedreselerle ilgili Ģunları zikretmektedir: “ġeriat esaslarına göre tanzim olunanmektep ve medreselerin, XVII. asırdan itibaren garpta inkiĢaf eden serbest ulumubenimseyemediğinden dolayı, Müslüman Osmanlıların medeni tekâmüllerine kâfiderecede hizmet edememesi, hatta bu mektep ve medreselerin XV. ve XVI. asırlardabulunduğu seviyeden aĢağı düĢürerek ilim ve marifetçe Osmanlıların Garba nazarangeri kalmalarına sebep olmuĢtur.” 279Akçura, Garp medeniyetinin maddi olarak ilerde oluĢunun inkarolunamayacağını söylemektedir. Ġlerlemek isteyen kavimlerin de dikkatini Ģu hususaçekmektedir: “Garp medeniyeti maddiye ve maneviyesinin hususiyetlerinden birisi,maarifin neĢr ve tamimine (yaygınlaĢtırılmasına) verdiği ehemmiyettir. Garpmedeniyeti hususunda ilim ve marifet hem yayılmıĢ, hem derinleĢtirilmiĢtir. Garp,umumi, mecburi, ücretsiz eğitim ve öğretimde baĢarılı olmuĢtur.” 280Akçura, Osmanlı Devleti‟nin son döneminde yapılan hataların en büyüğününmedreselerin ihmal edilmesi olduğunu söylemektedir. Ona göre, II. Mahmut vehalefleri zamanında Osmanlı siyasi ve içtimai teĢkilatı baĢtan aĢağı yenilenipdüzenlenirken medreselere dair ciddi bir teĢebbüs olmamıĢtır. Akçura, OsmanlıDevleti‟nin maarif teĢkilatını yeni baĢtan, yeni temeller üzerine tesis ve tanzim etmekiçin, medreseleri sadece dini eğitim verilen yer haline getirdiklerini ifade etmektedir.Daha önceden medreselerin dini ve pozitif bilimlerin birlikte verildiği bir neviüniversiteler olduğunu vurgulayan Akçura, din ve dünyanın, hayat-ı faniye ve279 Yusuf AKÇURA, Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1985, s. 8280 AKÇURA, “Derslere BaĢlarken”, Siyaset ve Ġktisat, Yeni Matbaa, Ġstanbul, 1924, Yayına Haz.:Erdoğan MURA, Sinemis Yayınları, Ankara, 2006, s. 60


74ebediyenin burada öğrenildiğini ve bunlar vasıtasıyla ehli Ġslam‟a yayıldığını ifadeetmektedir. Ġslami medreselerin, Ġslami eğitimin ilerlemesinin sona ermesi, Ġslamaleminin yerinde saymasıyla sonuçlanacaktır ve öyle de oldu, demektedir. Bununlabirlikte medreseleri görmezden gelerek Avrupa‟dan taklit yoluyla getirilen yenimaarif müesseselerinden (Nizamiye Mektepleri) yetiĢmiĢ olanlarla, sadece dinieğitim veren eski medreselerden yetiĢmiĢ olanların birbirleriyle uzlaĢmalarının kolayolmadığını söylemektedir. 281Yusuf Akçura‟ya göre, milletimizin geri kalmasının sebeplerinden bir taneside eğitim ve öğretim kurumlarının ortak bir emel vermekten uzak olması vemilletimizin ortak bir emele sahip olamamasıdır. Mahalli mektepler ve medreselerlediğer mektepleri bu hususta mukayese ettiği “Emel” adlı makalesinde, Ģunları ifadeetmiĢtir:“…Hasılı mahalle mekteplerinde hiçbir Ģey öğretilmez. Mektebin Ģakirtlerineiyi terbiye verebilecek hiçbir mürebbisi yoktur. Evet, mahalle mekteplerimiz çokkusurludur. Lakin efendiler, mahalle mekteplerimizin bütün bu kusurlarıyla beraber,mühim, pek mühim bir kemalleri vardır. Mahalle mekteplerinde öteden beriyerleĢmiĢ, kökleĢmiĢ bir anane, bir fikir, bir „emel‟, bir ideal, kendiliğinden, Ģuursuz,adeta sevk-i tabii ile takip olunur. Agleb-i ihtimal (genellikle), hoca ve kalfaefendilerin böyle muayyen bir fikre hizmet ettiklerinden haberleri bile yoktur; onlar,cansız, Ģuursuz makine gibi çalıĢırlar. Fakat Ģu muhakkaktır ki, mahallemekteplerimizin cümlesi, pek cüzi bir talim, gayet nakıs bir terbiye ile beraber,muayyen bir ideale hizmet ederler. Mahalle mekteplerinin sarih, kati bir hedefi, biremeli, bir ideali vardır: Küçük çocukları Müslüman yapmak… Mahalle mektebi,Müslüman mektebidir.” Medreselerde de mahalle mekteplerinin hedefinin, idealinin,emelinin takip olunduğunu ifade etmiĢ ve “… Medreselerin de mektepler gibi idealiMüslüman yetiĢtirmektir.” demiĢtir. 282“RüĢti ve idadi mekteplerimizde, muallimin mütenakıs, mütesadim fikirlerinitanzim edecek hepsinin fevkinde vazıh ve parlak bir gaye-i emel gösterip talebeyiona doğru sevk eyleyecek muayyen ve kati bir ahlak, bir terbiye yoktur.” diyen281 Yusuf AKÇURA, “Medreselerin Islahı”, Sırat-ı Müstakim, C. 4, 79, s. 5-9, 25 ġubat 1325/7 Mart1910 (LA)282 AKÇURA, “Emel”, Türk Yurdu, s. 485-486


75Akçura‟ya göre, mahalle mektebini bitirip tali mekteplere geçen çocuklar, dalgalararasında kalmıĢ, yelkensiz, dümensiz bir tekneye dönerler; bir tarafa yürüyemez, birĢeye kuvvetle inanamaz, hatta manevi bir Ģey sevemez bile… Nizamiyemekteplerinin ne dini, ne milli ve vatani, ne de diğer bir kavi ideal veremedikleriniortaya koyan Akçura‟ya göre, okumuĢ adamlarımızın müĢterek bir idealden mahrumolmalarına bir sebep de memleketimize kök salan ecnebi mektepleridir. “… Vekayi-itarihiyenin müessirleri, tekamül-i beĢeriyenin amilleri bir taraftan esbab-ı maddiyeise, diğer taraftan da esbab-ı fikriyedir. Fikri sebeplerin tesiri, o fikirlerin kuvvetiylemütenasiptir. Bütün vakalar, Ģiddetle iman edilmiĢ fikirlerin, yani müemmenbihideallerin semereleridir.” diyen Akçura, “… Heyet-i içtimaiyemiz yaĢamak istiyorsabir sağlam ve müspet ideal sahibi olmalıdır. Evet böyle bir ideal bulmalıyız,yapmalıyız; gençlerimize, çocuklarımıza o ideal dairesinde muttarid, mütecanis vesağlam bir terbiye, bir iman vermeliyiz; yani o ideali hayata geçirmeliyiz, tahakkukettirmeliyiz.” demektedir. 283Akçura, mekteplerdeki yabancı dille eğitimin karĢısındadır. Örnek olarakGalata Lisesi‟ni ele alan Akçura, daha önce bu okulda Fransızca eğitim verildiğini, I.Dünya SavaĢı sırasında dost ve düĢmanlarımızın netleĢmesine bağlı olarak Almancaeğitime geçildiğini ifade etmektedir. Akçura, mekteplerimizde verilecek eğitiminmutlaka kendi dilimiz olan Türkçe ile verilmesi gerektiğini belirtmekte ve bu Ģekildeöğrencilere milli Ģuurun verilebileceğine inanmaktadır. 284Akçura, milletimizde, baĢta eğitim ve öğretimimizde olmak üzere hayatımızınmuhtelif tecellilerinde, bilhassa zihniyetimizde tecelli ettiğini söylediği ve„iskolastik‟ olarak adlandırdığı düĢünce yapısına tamamen karĢıydı. Bu temaya onunyapıtlarının hemen hemen tümünde rastlanılır.Akçura, iskolastik düĢünceyi, zihinsel ve ahlaki otoriteye körü körüne boyuneğmek, var olan gerçekleri eleĢtirmeden, sınamadan, olduğu gibi kabul etmek,öykünmek olarak tanımlamaktadır. Bu, doğayı ve gerçekleri gözlemleyerek belliyargılara varmak yerine istiareye yatma eğilimiydi. Avrupa, skolastik düĢüncetarzından Rönesans döneminde kurtulmuĢtu. Fakat medreselerin Orta Çağ‟da giderek283 AKÇURA, “Emel”, Türk Yurdu, s. 487-491284 Yusuf AKÇURA, “DüĢünülecek Meselelerimizden”, Türk Yurdu, C. 7, 3, s. 2460-2462, 8Kanun-ı Sani 1330/21 Ocak 1915


76bağnazlaĢması, Müslüman din bilginlerinin içtihat düĢüncesini terk etmesiyle,skolastik düĢüncenin etkisi Müslüman ve Türk aleminde sürüyordu. Fakat bu sorun,sistemin tasfiyesi ve yerlerine sivil mekteplerin getirilmesiyle çözülecek gibi değildi.1925‟te verdiği bir konferansta medreselerin kapatılmasını alkıĢlayanların kapıldığıyanılgıyı Ģiddetle reddetmiĢtir. Ona göre, Hafız ya da Sadi gibi otoritelerin yeriniDurkheim, Auguste Comte ve Büchner almıĢ, ama öğretilere boyun eğme tutumudeğiĢmemiĢtir. 285Ġskolastik anlayıĢın, Türk milletine her alanda olduğu gibi serbest hayat vehareketinde de köstek olduğunu vurgulayan Akçura, Ģöyle bir anısını nakletmiĢtir:Bir imtihan sırasında kız öğrencilerden birine çetrefilli bir sıcaklık sorususorulmuĢtur. Kız öğrenci tahtaya çizimler yaparak soruyu Ģöyle böyle cevaplamıĢtır.Bunun üzerine Akçura, kızdan, önce odanın sıcaklığını tahmin etmesini ve dahasonra termometre kullanarak sıcaklığı ölçmesini istemiĢtir. Pratiğe yönelik bu sorukarĢısında öğrenci afallamıĢ, ĢaĢırmıĢtır. Akçura, eğitim kurumlarımızdaki budurumun iskolastiğin bir neticesi olduğunu ifade etmiĢ ve iskolastikten kurtulmamızgerektiğini vurgulamıĢtır. 286Cemiyet-i Osmaniye‟nin inkılabını ve o cemiyette nurun zulmete galipgelmesini isteyenlerin, her Ģeyden evvel ulumun milletimiz arasında yayılmasına veilerlemesine hizmet etmeleri gerektiğini ifade eden Akçura 287 , ilmin hayat içinolduğunu, fakat ferdi hayattan ziyade umumi hayat için, hayat-ı içtimaiye içinolduğunu belirtmiĢtir. 288Akçura, ġark toplumlarında ve özellikle toplumumuzda mevcut olan ezbercive Ģekilci anlayıĢa karĢı çıkmıĢ ve “zannediyorum ki ġarkın içtimai hastalıklarının enmünteĢir ve en vahimi sözle iĢ arasının birleĢmeyecek kadar açılmıĢ olmasıdır”demiĢtir. Akçura, örnek olarak hadislerin asıl manasına ehemmiyet vermeden aceleceokunduğunu veya bunların sadece söz söyleyip alimlik taslamak için ezberlendiğini285 Yusuf AKÇURA, “Ġskolastik Usül Nedir”, Tedrisat Mecmuası, 66, s. 219-224, Nisan 1341/1925;AKÇURA, “Fünun ve Felsefe Sanihaları”, Türk Yurdu, s. 727-728; Yusuf AKÇURA, “Nur veZulmet”, ġura-yı Ümmet, N: 21, s. 2-3, 29 Ocak 1903 (LA)286 AKÇURA, “Ġskolastik Usül Nedir”, Tedrisat Mecmuası, s. 224287 AKÇURA, “Nur ve Zulmet”, ġura-yı Ümmet, N: 21, s. 3288 Yusuf AKÇURA, “Darül-Fünunlarda Talebe Hayatı ve Talebe Ruhu”, Türk Yurdu, seri II, c. 2, 7,s. 17-26, Nisan 1341/1925


77dile getirmiĢ ve Ģöyle demiĢtir: “Ezberimizde birçok hadis-i nebeviye vardır. Sırasıgeldikçe, hatta gelmeden bunları okuyarak alimlik satmayı pek severiz. Ama ohadislerin emir ve nehyini sözden iĢe geçirmek hatırımıza bile gelmez. Hattageçirecekler bulunsa mani olmak bile isteriz. Mesela, hepimiz ta çocukluğumuzdanberi iĢite iĢite iyice hıfz ettiğimiz „Ġlim, Müslüman erkek ve kadın, herkese farzdır.‟Hadis-i Ģerifiyle amel etmek isteyenlerin vay haline!” Akçura, bu anlayıĢınneticesinde Osmanlı toplumunda erkeklerin yüzde yetmiĢ veya sekseninin okumayazma bilmediklerini, buna mukabil kadınların ise yüzde doksan beĢ veya doksandokuzunun cahil olduğunu ve Orta Afrika zencilerinden pek az farklarının olduğunuifade etmektedir. Akçura, „Bu dünya kafire cennet, mü‟mine zindandır.‟ hadisininaklederek, bu anlayıĢ ve bu gidiĢle zindan değil, bizlerin idama mahkum edildiğisiyaset meydanı olacağını ifade etmiĢ ve toplumun geri kalmıĢlığını eğitiminyetersizliğine bağlamıĢtır. 289Akçura, Paris‟te Siyasal Bilgiler Okulu‟na sunduğu „Osmanlı SaltanatıKurumları Tarihi Üzerine Deneme‟ baĢlıklı bitirme tezinden Ġslam ilkeleri üzerinedüĢüncelerini aktarırken tarihsel dinamizmine yeniden kavuĢmanın, Ġslamiyet içingerekli olduğunda ısrar ediyordu. Ona göre, geleneklere duyulan körü körüne saygı,kiĢisel araĢtırma çabalarını (içtihat) kırmıĢ ve böylece, Ġslamiyet dinamizminiyitirmiĢti. Akçura‟ya göre, dinsel reformla kültürel modernleĢme hareketlerinibirbirine koĢut olarak ele almak gerekir. Ġslamiyet ve geliĢme, birbirine uyumsağlayarak birlikte yürümelidirler. Bu geliĢme sürecinin modeli de, zamanınkoĢullarına göre yeniden düzenlenmiĢ olan medreselerdir. Akçura, Kazan‟dakiMuhammediye Medresesi‟nde 1904-1905 yıllarında hocalık yapmıĢtır. Bumedresede adeta modern bilimlerin öğretiminin, Ġslami kurumlarla nasıl uyumlu birbiçimde kaynaĢtığını göstermiĢtir. 290Akçura, toplumdaki eğitim kurumlarının, çağın gereklerine uygun, pozitif vemanevi ilimlerin bir arada uyumlu bir Ģekilde verildiği ve Tanzimat sonrasındaolduğu gibi birbirinden çok uzak bireyler yetiĢtirmeyen, milli birlik ve toplumsalbütünleĢmeyi destekleyici, çağdaĢlaĢmaya ve ilerlemeye yardımcı kurumlar olmasıgerektiği düĢüncesindedir.289 AKÇURA, “Kız Sultani Mektebi”, Sırat-ı Müstakim, s. 267-268290 GEORGEON, a.g.e., s. 25


784. EkonomiOsmanlı Devleti‟nin son zamanlarında gittikçe beliren milliyet cereyanısadece siyasi olaylardan, fikri cereyanlardan doğmuĢ değildir. En az bunlar kadaretkili etken, iktisadi etkenlerdir. Yusuf Akçura, Türkler arasındaki milli his vefikirlerin doğup geliĢmesinde, fikri sebepler kadar maddi sebeplerin de etkiliolduğunu Ģu ifadelerle dile getirmiĢtir:“Türk Milleti‟nin kavmi yeteneklerinin oluĢmasına en ziyade tesir eden sebepfikri olmaktan ziyade maddi iktisadi olsa gerektir; zaten diğer milletlerin kavmiyetenekleri de fikri sebeplerden ziyade iktisadi sebeplerin tesiri ile sonuçlanmıĢtır…”“…Milli his cereyanlarının gerçek kaynağı, zannımca, iktisadi rekabetinduyulmasından baĢka bir Ģey değildir. ĠĢte bir taraftan fikri sebeplerin, diğer taraftanmaddi sebeplerin tesiri neticesi olarak Türk aleminde, Türklük milli his ve fikridoğmuĢ, diğer bir söyleyiĢle Türklerde kavmi yetenekler oluĢturmaya baĢlamıĢtı. Bupek tabii pek maddi bir ihtiyaca tekabül ettiği cihetle, gittikçe artacak vekuvvetlenecektir…” 291“Ġktisatça güçlü olmadan, kültürel ve siyasi bağımsızlıklar mümkün değildir.Türk‟ün yalnız dimağından değil, dimağ ve midesinden gelen bu zorunlulukanlayıĢıdır ki, milliyet fikrini, milliyet cereyanını oluĢturmuĢ, süratle ilerletmiĢ vegeliĢtirmiĢtir.” 292Akçura, tarihteki en uzun süren savaĢın bilinenlerin aksine Ġslam-Hıristiyanlık savaĢı olduğunu ve bu savaĢların son üç-dört asırlık safhasının „ġarkMeselesi‟ 293 olarak isimlendirildiğini söylemiĢtir. Akçura, bütün Haçlı Seferleri‟ndeaynı davanın görüldüğünü ve aynı gayenin takip edildiğini, bunun da “Din-i Ġslam‟ıyeryüzünden kaldırmak, Müslümanları imha etmek!...” olduğunu ifade etmiĢtir.Akçura, Tanzimatla birlikte ülkeye fazlaca sermaye ve para girdiğini, bunun daaslında bir haçlı seferi olduğunu söylemiĢtir. 294 Ülkeye çok fazla Avrupa ürünlerininve sermayesinin girmesiyle yerli esnaf ve sanayinin çöktüğünü ve bunun sonucunda291 Yusuf AKÇURA, “Türklük”, Salname-i Servet-i Fünun, s.191-192292 Yusuf AKÇURA, “Milliyet ve MaiĢet”, Siyaset ve Ġktisat, Yeni Matbaa, Ġstanbul, 1924, YayınaHaz.: Erdoğan MURA, Sinemis Yayınları, Ankara, 2006, s. 165293 Bkz. Yusuf AKÇURA, “Garp Nazarında ġark Meselesi”, Türk Yurdu, C. 2, 7, s. 3241-3246, 24TeĢrin-i Sani 1332/ 7 Aralık 1916 (Sa‟fes)294 AKÇURA, “Vaziyetimiz ve Vazifelerimizden Birisi”, Siyaset ve Ġktisat, s. 33-35


79Avrupa‟nın istediği gibi kullanabileceği, ucuz, ancak boğaz tokluğuna çalıĢtırılabilenbir nevi iĢ hayvanı yerlilerin oluĢacağını ifade etmiĢtir. 295 Akçura, bununla ilgiliolarak “…Avrupa sermayedarlığının geceli gündüzlü çalıĢtırdığı iki kölesinden birisiGarbın amelesi ise, diğeri de ġarkın bütün ahalisidir…” demiĢtir. 296Avrupa,‟nın Osmanlı‟yı akıllıca, tatlı göstererek borçlandırdığını ve Düyun-uUmumiye‟nin, Avrupa kapitalinin Türkiye ekonomisinin bağımsızlığını asmak içinhazırladığı bir sehpa olduğunu söyleyen Akçura 297 , bütün bunların baĢlangıcı olarakgördüğü Tanzimat‟ı hayırlı bir iĢ değil, aksine ülkeyi, devleti yıkıp esir edecek „yokedici‟ bir silah olarak görmüĢ ve Ģunları zikretmiĢtir:“Tanzimat efendiler, ġark Meselesi‟nin iktisadi devresinde, Avrupa‟nınOsmanlı Devleti aleyhine kullandığı, yok edici silah olmuĢtur: Sırf sermaye ile ve budevrede sermayenin iki itaat eden hizmetçisi mahiyetinde olan hars ve siyaset ileevvelleri harp ve siyasetle nail olduğundan daha çok kazanmıĢtır. Hıristiyanların bubilmem kaçıncı seferinde, Müslümanlar üzerine havale ettiği bu yeni zehirli silahyani sermaye yalnız siyasi istiklali, milli hâkimiyeti değil, yalnız dini ve milliyeti dedeğil, geçim vasıtalarını da kökünden kesiyor ve bu suretle Müslümanların hayatına,varlığına taarruz ediyordu. Tam baĢarı halinde, ġark‟ın ahalisi Avrupalıların kul vekölesi olacaktır; Avrupa ġark‟ı, ruhsuz bir ceset haline getirecek, istediği gibikullanacaktır. Müstakil geçim sebepleri olmayan insanlar, rızıklarını dağıtankimselerin her türlü emel ve düĢüncelerine boyun eğmeye, tam itaat ile itaat etmeyemecburdurlar. Aç insanlar, yumuĢak hamur gibi istenilen Ģekil ve kıyafetesokulabilirler…” 298Akçura, liberal olmamakla birlikte sosyalist iktisadi görüĢleri desavunmamaktaydı. Akçura, o günkü Ģartları da göz önünde bulundurarak, devletçilikgörüĢünden yanaydı. Akçura‟nın, milliyetçi ve halkçı yönünün ağır bastığı iktisadigörüĢünü, TBMM‟deki bütçe görüĢmelerinde yaptığı konuĢmalarda da görebiliriz. O,baĢbakana, “Damlaya damlaya göl olur, tasarruf lazım, fazla masrafları kabul etmeye295 AKÇURA, “Vaziyetimiz ve Vazifelerimizden Birisi”, Siyaset ve Ġktisat, s. 46-47296 Yusuf AKÇURA, “Alâim-i Ġnkılab” Sırat-ı Müstakim, C. 5, 112, s. 129-131, 10 TeĢrin-i Evvel1326/23 Ekim 1910 (AY)297 AKÇURA, “Vaziyetimiz ve Vazifelerimizden Birisi”, Siyaset ve Ġktisat, s. 44298 AKÇURA, “Vaziyetimiz ve Vazifelerimizden Birisi”, Siyaset ve Ġktisat, s. 47-48


80doğru gidiyoruz. Alınacak olan otomobillerle masrafların davet edilmemesini ricaederim.” diyerek yeni kurulmuĢ olan devletin lüzumsuz masraflardan kaçınmasıgerektiğini ifade etmiĢtir. 299Akçura, yapmıĢ olduğu bir konuĢmada, kazanılan savaĢın cihad-ı asgar(küçük cihad) olduğunu, asıl bundan sonra kazanılması gereken savaĢın cihad-ı ekber(büyük cihad) olduğunu söylemiĢ ve “Bu meydan muharebesi, ne top ve tüfekle, nede Lozan‟da olduğu gibi söz ve kalemle edilecektir; bu büyük meydanmuharebesinin silahı, tırpan, mala, pergel, örs, çekiç, mancınık, atölye, buhar vemakinedir. Bu büyük meydan muharebesi, ziraat, zanaat ve ticaret sahasında vukuagelecektir. ĠĢte Türk Milleti, asıl bu Ġktisat Meydan Muharebesi‟ni kazandığızamandır ki ispat-ı rüĢt edecek, hür, müstakil, müreffeh milletler arasınagirebilecektir.” demiĢtir. 300Tüm halkın ekonomik seferberliğe katılması gerektiğini düĢünen Akçura,mekteplerimizde geleceğin büyüğü olan çocuklara ve gençlere iktisadi eğitim veöğretimin de verilmesi gerektiğini söylemiĢ ve “Mekteplerimizde çocuklara, gençleredestani ve edebi talim ve terbiye telkin ediyoruz. Bu terbiye tamam değildir, eksiktir,bir taraflıdır. Milli terbiyemiz tamam olmak için, öteye iliĢkin destani ve edebieğitim ve öğretimle beraber, maddi, gerçek ve iktisadi eğitim ve öğretim deverilmelidir. Ve hatta bu son kısım, evvelkisine takdim ve tercih olunmalıdır.”demiĢtir. 301 Akçura, “Bütün Türk yurdu yoğun bir çalıĢma ve faaliyet sahası olduğuzaman cihad-ı ekber kazanılmıĢ, Türk milleti hakiki hürriyet ve istiklaline kavuĢmuĢolur.” demiĢ ve konuĢmasının sonunda herkesi cihad-ı ekbere davet etmiĢtir. 302Akçura‟ya göre; Osmanlı döneminde Türkler iktisadi geliĢmelere uyumluilerleyemediğinden bu alanı gayrimüslimler dolduruyordu. Bu ise çok tehlikeli birdurumdur. Türk milletinin, o mahalli bizzat kendisi iĢgal etmek istiyor. Millimüesseselerin, milli mütefekkirlerin hepsi buna yardım etmekle mükelleftir. 303299 KAT, a.g.e., s. 64300 Yusuf AKÇURA, “Cihad-ı Ekber‟e Dair”, Siyaset ve Ġktisat, Yeni Matbaa, Ġstanbul, 1924, YayınaHaz.: Erdoğan MURA, Sinemis Yayınları, Ankara, 2006, s. 102-103301 AKÇURA, “Cihad-ı Ekber‟e Dair”, Siyaset ve Ġktisat, s. 107302 AKÇURA, “Cihad-ı Ekber‟e Dair”, Siyaset ve Ġktisat, s. 112303 AKÇURA, “Cihad-ı Ekber‟e Dair”, Siyaset ve Ġktisat, s. 111


81Akçura, Osmanlı Devleti‟nde Türklerin iktisadiyat açısından zayıf kaldığınıve bu açığı Rum, Ermeni ve Yahudi gibi gayr-ı Müslim unsurların tamamladığınıbelirtmektedir. Bu durumun tehlikeli bir vaziyet olduğunu dile getiren Akçura 304TBMM‟deki bir konuĢmasında leĢ yiyen kargalar olarak tanımladığı Rumların,Ermenilerin ve Yahudilerin Türk‟ün etini parça parça gagalamakla kalmayıp,çıkardıkları gürültülü seslerle daha büyük ve yırtıcı akbabaların (Avrupalıların)Anadolu‟nun üzerine çökmesine sebep olduklarını belirten Akçura 305 , yerli bir Türkburjuvazisinin oluĢması gerektiğini düĢünmektedir. 306Akçura, Tatar milliyetçiliğinin geliĢmesinde Tatarların ekonomik düzeylerinidinsel ve milli benliklerini korumada burjuvazinin önemli olduğunu ortaya koymuĢve “zamanımız devletlerinin temeli burjuvazidir. Muasır büyük devletler, sanatkarlar,tüccar ve bankacı, burjuvaziye dayanarak teessür etmiĢtir” demiĢtir. 307Osmanlı Devleti‟nde bir burjuva sınıfı yoktu. Akçura, burjuvazisi esas olarakAlman ve Musevilerden oluĢan ve 18. yüzyılın sonunda paylaĢılarak bağımsızlığınıyitiren Lehistan Krallığını örnek göstermiĢ ve Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun da aynıkaderi paylaĢma tehlikesiyle karĢı karĢıya olduğunu söylemiĢtir. Bu kaderdenkaçınmak için de hiç olmazsa gayr-i Müslim Osmanlılarla rekabet edebilecekOsmanlı-Türk sanayi ve ticaret erbabının oluĢması gerektiğini ifade etmiĢtir. Böylebir sınıfın Türkiye‟de oluĢması için öncelikle “bir Osmanlı Türküne layık meĢgaleancak askerlikle memurluktur diyen hatalı ve zararlı zihniyetin değiĢmesi” 308gerektiğini söylemiĢtir. Akçura‟ya göre, eğer Türkler kendi içlerinden bir sermayedarburjuva sınıfı çıkaramayacak olurlarsa “yalnız memur ve köylüden ibaret Osmanlıheyet-i içtimaiyesinin muasır bir devlet halinde devamlı yaĢayabilmesizorlaĢacaktır.” 309Akçura “milli iktisat” fikrinin hararetli savunucularından biridir. Akçura‟nınmilli iktisat düĢüncesi, Tanzimat döneminden beri egemen olan ve Osmanlı304 Yusuf AKÇURA, “Ġktisat”, Türk Yurdu, C. XII, S. 12, (Ağustos 1333), s. 3521-3523305 KAT, a.g.e., s. 67306 AKÇURA, “Ġktisat”, Türk Yurdu, s. 3521-3523307 Yusuf AKÇURA, “1329 Senesinde Türk Dünyası”, Türk Yurdu, C. VI, S: 3 (63), (3 Nisan 1330),s. 2098-2104308 AKÇURA, “1329 Senesinde Türk Dünyası”, Türk Yurdu, s. 2102-2103309 AKÇURA, “Ġktisat”, Türk Yurdu, s. 3522


82pazarlarının Avrupa sanayi mallarıyla dolması neticesinde, Osmanlı sanayisinin veyerel zanaatkârların çökmesini beraberinde getiren liberalizm düĢüncesine tabantabana zıttı. Akçura‟nın liberal ekonomiye muhalefeti, özellikle o dönemde Avrupaile Osmanlı Devleti arasındaki ticari iliĢkileri düzenleyen serbest mücadeleye yönelikeleĢtiriler olarak ortaya çıkmıĢtır. 310Milli iktisadın amacı, ekonomik bağımsızlıktır. Akçura, “ekonomik bakımdankendi kendine yetemeyen, yani ekonomik bağımsızlığa sahip olmayan bir toplum,siyasal bağımsızlığını da yitirmeye mahkumdur” demiĢtir. Bununla birlikteAvrupa‟nın hegemonyasına birden karĢı gelinemeyeceğini, bunun ılımlı ve giderekgeliĢen bir süreçte vuku bulması gerektiğini, Jön Türklerin uyguladığı boykottüründen önlemlerin çok da doğru olmayacağını düĢünmüĢtür. 311Akçura‟ya göre, Osmanlı kuvvet ve hakimiyetinin en hakiki dayanak noktası,köylü sınıfıdır. Ġktisadi alanda Yusuf Akçura‟nın çizgisini takip eden Türk Yurdu,iktisadi makalelerinde, köylü sınıfının menfaatlerini gözetmeye çalıĢmıĢtır. Bununlabirlikte Tanzimat sonrası Osmanlı pazarları Avrupa mallarıyla dolup taĢmıĢtı veOsmanlı burjuvazisi gayr-i Müslimlerden teĢekkül ediyordu. Buna karĢı bir yerliTürk burjuvazisi oluĢturulması gerekiyordu. Her kavmin hayat ve bekasının,maddeten kuvvetli olmasına bağlı olduğu anlayıĢtan yola çıkan Akçura, Türklerin,bilhassa Ģehirlerde yaĢayan sermayesiz sınıfların kendi göbeklerini kendilerininkesmeye mecbur olduklarını ifade etmiĢtir. 312Akçura, Zamanımız Avrupa Siyasi Tarihi derslerinin sonunda, kuvvetli olmakhakkında Ģunları söylemektedir: “Efendiler, kuvvetli hayvanlar zayıf hayvanlarıyiyor, kuvvetli fertler zayıf fertleri yeniyor, kuvvetli zümreler zayıf zümrelere boyuneğdiriyor, kuvvetli devletler zayıf devletleri yutuyor; kuvvetli milletler, kuvvetliırklar, zayıf milletleri, zayıf ırkları temsil ediyor… Bu halde, eski RomalılarınmeĢhur nidasını hatırdan çıkarmayınız: „Veyl yenilenlere!‟ Tarihin ta doğduğuzamandan beri en gür sesiyle insanlara verdiği nasihat budur: „ Kuvvetli olunuz!‟ 313310 AKÇURA, “1329 Senesinde Türk Dünyası”, Türk Yurdu, s. 2098-2104; AKÇURA, “Ġktisat”,Türk Yurdu, s. 3521-3523311 GEORGEON, a.g.e., s. 95312 AKÇURA, “Ġktisat”, Türk Yurdu, s. 3522313 Yusuf AKÇURA, Zamanımız Avrupa Siyasi Tarihi, Hakimiyeti Milliye Matbaası, Ankara,1933,s. 217


83Yusuf Akçura‟nın maddiyata ve maddi sebeplere çok önem vermesi, Osmanlıtoplumunda „toplumsal sınıf‟ kavramını gündeme getirmesi ve bir yerli burjuvasınıfının oluĢmasını gerekli görmesi gibi düĢüncelerinden yola çıkan bazı düĢünürler,bundan sosyalizm adına pay çıkarmaya çalıĢmıĢlardır. Yusuf Akçura, liberalizminkötülüklerini ve Osmanlı Türkiyesi‟nde oynadığı oyunları bildiği halde, sosyalistolmamıĢtır. Çünkü o, en büyük sosyal gerçek olarak „sınıf‟ı değil, „millet‟igörmüĢtür. Hayatı boyunca milliyetçilik ve halkçılık fikirlerine gönülden bağlanmıĢolduğunu söylemesi bunun delilidir. 3145. Tarihsel ġuur ve Milli TarihAkçura‟nın yazılarında ve akademik kariyerinde tarihin çok önemli bir yerivardır. Sosyal bilimlerin felsefe, hukuk, sosyoloji gibi birçok alanıyla ilgilenmiĢolmasına karĢın, tercihini tarih, özellikle de siyasal tarihten yana kullanmıĢtır. Tarihçiolarak kariyerine 1905-1906‟da Kazan Muhammediye Medresesi‟nde baĢlamıĢtır.Ġstanbul‟a döndükten sonra, Mülkiye Mektebi, Erkan-ı Harbiye gibi çeĢitli yüksekokullarda tarih hocalığı yapmıĢtır. Ġstanbul Darülfünunu‟nda siyasal tarih derslerivermiĢtir. KurtuluĢ SavaĢı‟ndan sonra Ankara‟da Serbest Halk Dersleri adı verilenkursta, daha sonra Ankara Hukuk Mektebi‟nde çağdaĢ tarih dersleri okutmuĢtur.ÇağdaĢ tarih kürsüsü baĢkanı olarak Ġstanbul Üniversitesi‟ne Profesör olmuĢtur.Akademik ve bilimsel kariyeri, Atatürk tarafından kurulan Türk Tarih Kurumu‟nunbaĢına getirilmesiyle daha da taçlanmıĢtır. 315Türk kültürünün kaynaklarına yöneliĢ, Türk tarihine olan ilgiyi artırmıĢ,Türkçülerde milli tarih anlayıĢını doğurmuĢtur. Türk tarihinin sadece Osmanlılardanibaret olmadığı ortaya konmuĢ, Osmanlı tarihi Türklük anlayıĢına göre tekraryorumlanmıĢtır. 316314 Mehmet ERÖZ, “Yusuf Akçura‟nın Sosyal ve Ġktisadi GörüĢleri”, Ölümünün 50. Yılında YusufAkçura Sempozyumu, Ankara, 1987, s. 53-54315 GEORGEON, a.g.e., s. 72-73316 SARINAY, a.g.e., s. 246


84Akçura, “tarih, tarih içindir” fikrine karĢı çıkmıĢtır ve tarihin mücerret birilim olmadığını, tarihin hayat için olduğunu ve milletlerin, kavimlerin varlıklarınımuhafaza etmek, kuvvetlerini inkiĢaf ettirmek için olduğunu söylemiĢtir. 317Akçura, millilik vasfından uzak, yabancıların gözüyle yazılan tarih anlayıĢınakarĢı çıkmıĢ ve yabancıların taktığı gözlüğün kırılıp atılması gerektiğini söylemiĢtir.Akçura bu durumu Ģöyle eleĢtirmiĢtir: “Kendimize, kavmimize, ırkımızayabancıların gözümüze taktığı gözlük ile bakıyoruz. Eğer Türkleri, Türklerinmazisini olduğu gibi görmek istersek, yabancıların taktığı gözlüğü kırıp atarak,vakaya, öz Türk gözümüzle bakmalıyız; yani babalarımızın bıraktığı eser vevesikaları bizzat tetkik ile ona göre bir hüküm vermeye çalıĢmalıyız.” 318Akçura, Türk tarihinin, yabancıların etkisinden uzak ve siyasi, milli, sosyal veiktisadi olayların dikkate alınarak yazılması gerektiğini belirtmiĢtir. Her kavmin,dünya tarihini kendi tarihlerine göre tasnif ve tanzim ettiğini fakat Tanzimattanitibaren Türk tarihinin Fransa tarihi içinde görüldüğünü ifade eden Akçura, “…Bizimmekteplerimizde okutulan umumi tarih kitaplarında bile dünya vakıaları, Fransıztarihine, vakıalarına göre tasnif, tanzim ve hatta mütalaa olunmaktadır. Cihantarihine biz Fransız gözlüğüyle bakıyoruz, cihan tarihini Fransız gözüyle görüyoruz.ĠĢte bu hatalı bir görüĢtür.” demiĢtir. Tarihe kendi açımızdan, kendi gözümüzlebakmamız gerektiğini ifade eden Akçura, Ģark meselesi konusunda Ģu dikkat çekicitespiti yapmıĢtır: “ġark için bir Ģark meselesi mutasavver midir? Eğer vakalaragarptan bakılırsa, bir „Ģark meselesi‟ mevcut olabilir; fakat vakalara bizim taraftan,Ģarktan bakılırsa, bir „Ģark meselesi‟ değil, bir „garp meselesi‟ vardır. Ve bu mesele osuretle telakki ve tetkik edilmek icap eder.” Bir kavmin tarihi tahlil edileceğindesiyasi hareketlerle birlikte, milli, içtimai ve iktisadi hareketlerin de dikkate alınmasıgerektiğini ifade eden Akçura, tarihin hayat için, milletlerin varlıklarını muhafazaetmek kuvvetini yükseltmek için olduğunu belirtmektedir. 319317 Yusuf AKÇURA, “Tarih Yazmak ve Tarih Okutmak usullerine Dair”, Birinci Türk TarihKongresi, 1932, s. 577-629318 Yusuf AKÇURA, “Cengiz Han”, Türk Yurdu, c.1, 1327, s. 17-22319 Yusuf AKÇURA, “Tarihi GörüĢe Dair”, Türk Yurdu, C. I, S: 5, (1341), s. 349-357


85Yusuf Akçura, Türk tarihine yeni bir bakıĢ açısı getirmiĢtir. Akçura, Türktarihinin Avrupalıların taksimine göre devirlere taksim edilmesine karĢı çıkarak Türktarihini dört ana devire ayırır:1. Eski Dönem (Moğol istilasına kadar eski Türk medeniyetleri)2. Orta Dönem (Cengizhan‟ın kurduğu imparatorlukta birleĢen Türkler)3. Yeni Dönem (Cengizhan‟ın imparatorluğunun dağılmasından doğandevletler)4. ÇağdaĢ Dönem (Türklerin milli uyanıĢının gerçekleĢtiği dönem) 320Görüldüğü üzere Akçura‟nın Türk tarihini devirlere taksiminde, Cengizhandönüm noktasını oluĢturmaktadır. Türk tarihini Cengizhan‟ın birleĢtiricilik tezineoturtmaktadır. Onun bu yaklaĢımı hanedan ve dini tarih anlayıĢını da tersineçevirmekte, Ġslam öncesi Türk medeniyetlerine de dikkat çekmektedir. Akçura dahasonra Ġslam tarihi için de ayrı bir dönemleĢtirme yapmaktadır.Akçura, Ġslam tarihini devirlere taksiminde Türklerin Ġslam‟ı kabul ediphakim konuma geçmelerini dönüm noktası olarak kabul etmektedir. Buradanhareketle Türk tarihinin devirlere taksiminde de Ġslamiyet‟i kabul edip hakimkonuma geçmelerini dönüm noktası kabul edip Ģu Ģekilde bir taksim daha yapar:1. Eski Dönem (Ġslamiyet Öncesi Türkler): Tuğrul Bey‟in adınaBağdat‟ta hutbe okunmasına kadar sürer.2. Orta Dönem (Ġslam‟dan Sonra Türkler): Tuğrul Bey‟in adına hutbeokunmasından Fatih Sultan Mehmet‟in Ġstanbul‟u fethine kadar sürer.3. Yeni Dönem (Avrupa‟da Türkler): Türklerin Avrupa‟ya yerleĢipAvrupa kavimleriyle münasebet kurdukları zamandır. Osmanlı inkılabına kadardevam eder.4. Asr-ı Hazıra (Türklerde milli Ġntiba): Türklerde milliyet fikrininuyanmasından itibaren baĢlar ki bu baĢlangıç Osmanlı inkılabı sayılabilir. 321320 Yusuf AKÇURA, “Türk Tarihinin Devirlere Taksimi”, Türk Yurdu, C. VIII, S: 4, (1331), s.2561-2563321 Yusuf AKÇURA, “Akvam-ı Müslime Tarihinin Devirlere Taksimi”, Türk Yurdu, C. XIII, S: 2,(Eylül 1333), s. 3569-3573


86Akçura‟nın bu taksiminde Ġslamiyet‟in kabulünü dönüm noktası olarakgörmesi, onun Türk tarihini tamamen Ġslam‟dan ayrı olarak görmediğinin birdelilidir. Yaptığı ilk taksim, Akçura‟nın, Ġslam öncesi Türk medeniyetlerine vebüyük Türk birliğinin somut örneğine (Cengiz Han‟ın kurduğu imparatorluk) dikkatçekme eğilimi olarak anlaĢılabilir.Akçura, Türk dünyasını üç kısma ayırır:1. Müstakil Osmanlı Devleti,2. Ġran‟ın Ģimal ve Ģimal garbi tarafları,3. Rusya ile Çin‟e tabi geniĢ kıtalar.ayırır:Akçura, Rusya Çarları hükmü altında bulunan parçayı da kendi içinde ikiye1. Buhara ve Hive hanlıkları,2. Kafkaz, Mavera-yı Kafkaz, BaĢkırdlık, Kazakistan, Türkistan ve bazıSibirya vilayetleri. 322Akçura, bu tasnifleriyle Türk dünyasına bir bütün olarak bakmıĢ ve Türkdünyasının bir hayat ve saadet arayıĢı içinde olduğunu belirtmiĢtir. 323 Milli tarihgörüĢünü savunan diğer Türkçüler de, tarih anlayıĢında Türk kavramına yervermeyen ve Türk tarihini bütün olarak ele almayan zihniyeti eleĢtirmiĢlerdir. 324Akçura, I. Türk Tarih Kongresinde, tarihin milli kültürün temeli olduğunu,milletlerin dünyada mevki ve Ģereflerini tayin ettiğini söylerken, bir milletin tarihsayesinde geleceğinin parlak yollarını açacağını vurgulamıĢtır. 325Uzun müddet ümmet olarak ĢekillenmiĢ Türk toplumunda millet düĢüncesiniyerleĢtirmek için öncelikle milli Ģuuru güçlendirecek tarih Ģuuruna olan ihtiyaçsonucu “Türk Tarih Tezi” ortaya çıkmıĢtır. Avrupalıların Türkler hakkındaki yanlıĢkanaatlerini çürütüp, Türklerin gerçek ve medeni yönlerini dünyaya gösterme322 AKÇURA, “Türk Dünyası”, Türk Yurdu, s. 23323 AKÇURA, “Türk Dünyası”, Türk Yurdu, s. 23324 SARINAY, a.g.e., s. 249325 AKÇURA, “Tarih Yazmak ve Tarih Okutmak usullerine Dair”, Birinci Türk Tarih Kongresi, s.617-618


87arzusunda olan bu tez, bir taraftan Anadolu Türklüğünün Osmanlı ve Ġslam öncesiOrta Asya Türklüğü ile bağlarını ortaya koyarken, diğer yandan Anadolu‟nun Batımedeniyetinin bir parçası olduğu ve binlerce yıldır Türklerin ana yurdu olduğunuispatlamaya yöneliktir. Akçura da bu tezi desteklemiĢ ve bu davanın büyük olduğunaiĢaret etmiĢtir. 326B. Yusuf Akçura’nın Din AnlayıĢı1. Dinin Sosyal Hayattaki YeriDin-toplum iliĢkisi insanlık tarihi kadar eskidir. Yeryüzünde ilk toplumlabirlikte var olan din fenomeni, tarih boyunca toplumları çeĢitli Ģekillerde etkilemiĢtir.Ġnsanlık tarihi aynı zamanda din tarihidir. Ġnsanın mutluluğunu hedefleyen din, hembireysel, hem toplumsal, hem maddi, hem manevi açıdan, insanın her yönüyle iliĢkiiçerisindedir. Dolayısıyla din ve toplum, sosyal hayatın her alanında etkileĢimiçerisindedirler.Dinle toplum arasındaki bu iliĢki tek yönlü olmayıp karĢılıklı etkileĢim sözkonusudur. Din-toplum iliĢkilerinde, ilk bakıĢta dinin toplumu her alanda etkilediğigörülmekle birlikte, toplumun da din üzerinde etkilerinin olduğu bir gerçektir. BukarĢılıklı iliĢkinin idrakinde olan Yusuf Akçura, Türk toplumunun din anlayıĢındakieksiklik ve yanlıĢlıkların giderilerek, milletleĢme ve ilerleme sürecinde dindenfaydalanılması gerektiğini düĢünmektedir. Akçura‟ya göre, Türk toplumundadin(Ġslam) ve milliyetçilik, ilerleme yolunda birlikte hareket etmelidir. Dinin eskidinamizmine kavuĢması için de bu zorunludur. 327326 KAT, a.g.e., s. 101-104327 Bkz. AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset, s. 60; AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi,s. 172


88a. Din ve Sosyal DeğiĢmeHer toplumun kendine has bir dinamizmi mevcuttur. Her toplum daima azveya çok bir değiĢme ile karĢı karĢıyadır. DeğiĢmenin olmadığı bir toplum düĢünmekmümkün değildir. 328Zaman içerisinde bir toplumun yapısında ve bu yapının çeĢitlifonksiyonlarında ve bireylerin üstlendiği toplumsal rollerde, yani toplumdaki iliĢkilersisteminde, toplumsal kurumlarda ve bireylerin davranıĢlarında meydana gelendeğiĢimler olarak tanımlanan 329 sosyal değiĢme, sosyologlar tarafından muhtelifkriterlere göre çeĢitli tasniflere tabi tutulmuĢtur. Mesela bazıları değiĢmeyi “kalitatif”(keyfiyetle ilgili) ve “kantitatif” (kemmiyetle ilgili) değiĢme Ģeklinde ikiyeayırmıĢlardır. 330Sosyal değiĢme olgusu karmaĢık bir süreçtir ve bu bakımdan da, sosyaldeğiĢme konusunda bugüne kadar çeĢitli nazariyeler ortaya atılmıĢtır. Bununlabirlikte bütün durumlar için geçerli ve tutarlı, herkesçe paylaĢılan genel bir nazariyemevcut değildir. 331Din sosyolojisi bakımından önemli olan konu, dinin durumu ve sosyaldeğiĢme vakıası içerisinde dinin ne gibi rol aldığı meselesidir ki bu husus dinlesosyal değiĢme arasındaki karĢılıklı iliĢkiler konusunun da temel sorusunu teĢkiletmektedir. Din ile toplum arasındaki iliĢkilerin karĢılıklı olması, din ile sosyaldeğiĢme arasındaki iliĢkiler konusunda da belirleyici bir rol oynamaktadır. Din ilesosyal değiĢme arasında iki, hatta üç yönlü bir iliĢki söz konusudur. Din bir yönüylesosyal değiĢmeye engel teĢkil eden bir faktör olarak karĢımıza çıkarken, bir yönüylede sosyal değiĢmenin temel faktörü veya motor gücü olarak kendini göstermektedir.Bunların yanında sosyal değiĢmenin de din üzerindeki etkilerinden söz edilebilir. 332Hemen her dinde zamanın değiĢmesi sonucu, dinin asli safiyetini veyayaratıcı enerjisini kaybettiği bütün durumlarda, bunu düzeltmek üzere giriĢilen her328 Mustafa E. ERKAL, Sosyoloji (Toplumbilimi), Der Yayınları, Ġstanbul, 2006, s. 242329 Mehmet Ali KĠRMAN, Din Sosyolojisi Terimleri Sözlüğü, Rağbet Yayınları, Ġstanbul, 2004, s.232330 Ali COġKUN, Sosyal DeğiĢme ve Dini Normlar, Dem Yayınları, Ġstanbul, 2005, s. 57331 Sosyal değiĢme nazariyeleri için bkz. Emre KONGAR, Toplumsal DeğiĢme Kuramları veTürkiye Gerçeği, Remzi Kitapevi, Ġstanbul, 2006, s. 58332 Ünver GÜNAY, Din Sosyolojisi, Ġnsan Yayınları, Ġstanbul, 2000, s. 333


89değiĢiklik hamlesi, dinin ilk dönemlerinin orijinal safiyetine bir çeĢit dönüĢkarakterini göstermektedir. Örneğin Ġslamiyet‟te belli bir devirden itibaren Sünnilik,çeĢitli itizali hareketlere karĢılık Kur‟an-ı Kerim ve Hz. Peygamber‟in sünnetinemenĢei dini mirasına bağlılık geleneğini temsil etmeyi esas ittihaz etmiĢtir. Selefiyyeve Vahhabilik hareketi, bir ölçüde modernizmin toplumsal değiĢmeler sebebiyle aslisafiyetinden uzaklaĢan Müslümanlığı ilk dönem Ġslamiyet‟ine döndürme giriĢimlerinitemsil eden örnekler oluĢturmaktadır. 333Hemen her din sistemi, değiĢmeye karĢı oldukça dayanıklı birtakım inançlara,ritüellere ve bunları ihtiva eden birtakım kutsal metinlere dayanmaktadır. Esasendinin ayırt edici niteliği kökü mukaddes aleme uzanan kutsal kategorisinedayanmaktadır. Böyle olduğu için din, genellikle ister ilkel toplumlarda olsun, isteryüksek kültürlerde olsun karĢımıza daha çok muhafazakarlık faktörü olarakçıkmaktadır. Özellikle dinin gelenekleĢtiği ve müesseseleĢerek istikrar kazandığı hertoplumda bu böyledir. 334 Yani dinin özünde bir muhafazakarlık vardır. 335Dinlerin özündeki muhafazakarlığın yanı sıra, halk arasında dinin yanlıĢanlaĢılmasından kaynaklanan kabuller ve din olarak algılanan gelenek ve göreneklerde sosyal değiĢme ve toplumsal ilerleme önünde ciddi engeller oluĢturabilmektedir.ĠĢte bu noktada Yusuf Akçura, geleneklere duyulan körü körüne saygının ve içtihatkapısının kapandığı anlayıĢının Ġslam‟ın dinamizmini kırdığına, toplumsal geliĢme vedeğiĢme önünde engel teĢkil ettiğine inanmaktadır. Akçura, „iskolastik‟ olarakadlandırdığı bu düĢünce yapısına karĢı çıkmıĢ ve skolastik düĢünceyi, zihinsel veahlaki otoriteye körü körüne boyun eğme, var olan gerçekleri eleĢtirmeden,sınamadan olduğu gibi kabul etmek olarak tanımlamıĢtır. Avrupa skolastikdüĢünceden Rönesans döneminde kurtulmuĢtu, fakat bu düĢüncenin etkisi Müslümanve Türk aleminde sürüyordu. Müslüman-Türk aleminde de bu skolastik düĢüncekırılmalıydı ve özellikle içtihat kapısının kapandığı yönündeki düĢüncelerdeğiĢmeliydi. 336333 COġKUN, a.g.e., s. 64-65334 GÜNAY, a.g.e., s. 334-335335 Yümni SEZEN, Sosyoloji Açısından Din, M.Ü. Ġlahiyat Fak. Yayınları, Ġstanbul, 1998, s. 130336 AKÇURA, “Ġskolastik Usül Nedir”, Tedrisat Mecmuası, s. 219-224


90Akçura, Türk toplumunun değiĢip geliĢmesinin önündeki bir engelin de diniyanlıĢ yorumlamalarından kaynaklanan tutumları olduğunu ifade etmektedir.Osmanlı Devleti‟nin uçuruma doğru yuvarlandığını ifade eden Akçura, OsmanlıDevleti içinde Müslümanların ise bu durumu kadere bağladıklarını söylemektedir.Akçura, kadere imanın Ġslam‟ın akaidinden olduğunu belirttikten sonra kadermeselesinin hallolunamadığını ve çeĢitli görüĢlerin varlığından bahseder. Ve butartıĢmalar noktasında Osmanlı Devleti‟ndeki Müslümanların konumunu da Ģöyleifade etmektedir: “Osmanlı Devleti‟ndeki Müslümanların zahiri itikatları Ehl-iSünnet Ve‟l Cemaat (Maturidi) ise de gerçekte mezheb-i cebriyeye mensupturlar.”Müslümanların cüz‟i iradeyi kullanmayarak her musibetin sebebi olarak kaderigörmek ve her lütfu ondan beklemek gibi yanlıĢ bir kader anlayıĢına sahipolduklarını belirten Akçura, “musibet ve saadeti, zatımızdan hariç bir kuvvette,kaderde, padiĢahta aramamalıyız. Necat ve saadet kendimizdedir!” demektedir. 337Osmanlı toplumunda bir toplumsal değiĢmenin zorunlu olduğunu düĢünenAkçura‟nın Fransa‟da yaĢadığı yıllarda, ilk yazılarında “inkılab-ı ictimai” teriminerastlarız. Ona göre, Osmanlı Devleti‟ni kurtarmak için Jön Türklerin sözünü ettiklerisiyasal değiĢikliklerin çok daha ötesine gidilmelidir. Yusuf Akçura‟nın “toplumsaldevrim” olarak nitelediği geliĢme Osmanlı toplumunda “ağır ve emin bir devrim”yapılmasıydı. ġiddetli dönüĢümden toplumun parçalanmasına yol açabileceği içinçekiniyordu. “Toplumsal devrim, zamanın ve sabrın gücüyle elde edilmiĢ uzunsoluklu bir mücadelenin ürünü olabilirdi.” 338 Akçura, toplumsal inkılabıgerçekleĢtirmek için de kadınlı erkekli herkesin ve hükümetin bu yolda çalıĢmasıgerektiğini ifade etmektedir. 339Yusuf Akçura, dini, toplumun düzeni ve dinamiğinin sağlanması için gerekligörmektedir. Aslında, onun bu yaklaĢımı Cumhuriyet öncesi Osmanlı aydınındasıkça görülen, toplumun ve özellikle kurumların değiĢiminde, dönüĢümünde dindenyararlanma Ģeklinde beliren düĢünce ile paralellik arz etmektedir” 340 Bununla birlikte337 Yusuf AKÇURA, “Kader”, ġura-yı Ümmet, N: 3, s. 2, 9 Mayıs 1902 (LA)338 Yusuf AKÇURA, “Rusya Ġhtilaline Dair”, ġura-yı Ümmet, N: 82, s. 2-3, 15 Eylül 1905 (LA)339 AKÇURA, “ġark Meselesine Dair”, ġura-yı Ümmet, s. 2340 Fatih M. SANCAKTAR, “Yusuf Akçura ve Din”, Atatürk AraĢtırma Merkezi Dergisi, Sayı 61,Cilt: XXI, Mart 2005,http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=106 (3 Ekim 2008)


91Akçura‟ya göre, dinde de reform gereklidir ve dinsel reformla kültürel modernleĢmehareketlerini birbirine koĢut olarak ele almak gerekir. Ġslamiyet ve geliĢme, birbirineuyum sağlayarak birlikte yürümelidirler. Akçura, “Ġslamiyet‟i esasat itibariyle asr-ısaadete, tatbikat itibariyle asr-ı hazıra irca ve tevkif etmek” biçiminde dile getirilenmodernleĢme hareketi taraftarıdır. 341Din-toplum iliĢkilerinde, dinin sosyal değiĢmeyi engelleyici veya sosyaldeğiĢmede itici bir güç olmasının yanı sıra, toplumda zamanla ortaya çıkandeğiĢimler ve etkileĢimler de din üzerinde etkilidir. Yusuf Akçura, aralarında bir sürebulunduğu BaĢkurt Türklerinin Ruslardan olumsuz bazı davranıĢlar edindiklerini, buetkileĢim sonucu dini anlayıĢlarında bazı yozlaĢmalar olduğunu ve bazı cahilcedavranıĢ ve geleneklerin din olarak algılandığını ifade etmektedir. Akçura, budurumu Ģöyle anlatmıĢtır: “Ahaliyi son derece cahil buldum. Ġtikat yönünden gayetsağlam Müslüman iseler de, amelleri pek sıkı değildir. Ġçlerinde beĢ vakit namazımuntazam eda edenler enderdir. Mektep ve hoca gibi irfan vasıtaları zannedersembizim köyde yok gibi idi. Köyde bir camii vardı. Fakat kapısının açılıp içerisinecemaat girdiğini hiç görmedim, sanırım. Bilakis öteden beri sürüklenip gelen bazıgörenekler hiçbir dini esasa dayanmadığı halde bazı Ģer‟i kanunların yerini tutmuĢtur.BaĢına malum takke ve örtüyü 342 geçiren her BaĢkurt kadını serbestçe sokağaçıkar ve her erkek ile görüĢebilir. Bunun Ģer‟e dokunur yeri yoktur. Fakat bir kadın,ne gibi bir zaruretlerin zorlaması ile de olsa kaynanasına en ufak bir söz söylemektenyasaklanmıĢtır. Çünkü bununla en büyük günahı iĢlemiĢ olur.Son derece acınacak hallerdendir ki, bu derece cahil ve dininden de layıkıylahaberdar olmayan bu masum ve kalbi temiz Türklerin arasına yakın zamanlardaRuslar sokula sokula en fena adetlerini yaymıĢlardır. Köyde mektep namına bir Ģeygörmediğim halde, çok iĢlek iki meyhane bulunduğu derhal gözüme battı…” 343341 GEORGEON, a.g.e., s. 25342 Akçura „Hatıralarım‟ adlı eserinde bu takke ve örtüyü Ģöyle tarif ediyor:“ BaĢkurtların kadınları,Kazanlı kadınlar gibi giyinmektedirler. Yalnız baĢlarına, üzerine mercanla karıĢık altın ve gümüĢparalar iĢlenmiĢ tuhaf bir takke giymektedirler. Saçlarını örten örtü bu takkeye bağlıdır. BaĢkurtkadını serpuĢu bütün görünümüyle Ġstanbul‟daki itfaiye erinin giydikleri miğferi andırıyor.” Bknz.AKÇURA, Hatıralarım, s. 51343 AKÇURA, Hatıralarım, s. 50-52


92Akçura, Osmanlı toplumunda son zamanlarda, Ġslam‟ın içtimai teĢkilatınınzayıflamıĢ olduğunu ifade etmiĢtir. Ġslam‟ın içkiyi yasaklamasının insanlık vemedeniyet için çok güzel bir Ģey olduğunu, Türk toplumunda da bu doğrultudaçalıĢmaların yapılması gerektiğini söylemiĢtir. Cengiz Han Ġmparatorluğunu ve bazıeski yüksek medeniyetleri örnek gösteren Akçura, bu toplumlarda sarhoĢluk verenher türlü içkinin yasak oluĢundan bahsetmiĢtir. 344 Akçura, Ġslam‟ın bu yasağınauyulması ile toplumsal ilerleme arasında bağlantı kurmak ister gibidir. ToplumsaldeğiĢme ve ilerleme konusunda dinden istifade edilmesine taraftardır.b. Din ve Sosyal BütünleĢmeĠnsan hayatının ilim ve teknik alanındaki büyük ilerlemeler, sanayileĢme veĢehirleĢmenin beraberinde sürüklediği hızlı sosyal, ekonomik ve kültürel değiĢmeleresahne olduğu çağımızda toplumların karĢılaĢtığı en büyük problemlerden biri sosyalbütünleĢme problemidir. Sosyal bütünleĢme konusu her devirde toplumsal istikrar veahengin devamı için her toplum açısından önemli sorun olmuĢ ve bu bakımdan dadüĢünürlerin ilgisini çekmiĢtir. XIV. Yüzyılın büyük mütefekkiri Ġbn Haldun, içtimaihayatın teĢekkülü ve dinamizminin enerji kaynağı olarak telakki ettiği „asabiyet‟üzerinde önemle durmuĢ ve sosyal bütünleĢme problemine el atmada öncülüketmiĢtir. 345BirleĢme, kaynaĢma, birlik, ahenk, denge içinde bulunmak gibi manalaragelen bütünleĢme, sosyolojide, toplumdaki küçük ya da alt gruplar, cemaatler,menfaat birlikleri, müesseseler gibi sosyal yapının çeĢitli unsurları arasındakitamamlanma ve kaynaĢma durumunu ifade etmektedir. BaĢka bir deyiĢle sosyalbütünleĢme, bir toplumu meydana getiren fertlerin, farklı grupların ve daha geniĢmuhtelif ünitelerin karĢılıklı bağımlılık ve ahenk içerisinde bir düzen teĢkil edecekĢekilde birleĢmeleri 346 ve kültürel bir birlikteliğin oluĢturulması 347 sürecindenibarettir.344 Yusuf AKÇURA, “SarhoĢluğa KarĢı”, Türk Yurdu, C. 8, 8, s. 2651-2654, 18 Haziran 1331/1Temmuz 1915345 GÜNAY, a.g.e., s. 309-310346 GÜNAY, a.g.e., s. 311347 KĠRMAN, a.g.e., s. 42


93Sosyal grupların bütünleĢmesinde çeĢitli iç ve dıĢ faktörler rol alır. MeselabütünleĢmede üyelerin sayısı çok önemlidir. Mekan birliği de bütünleĢmeyi sağlayıcıfaktörlerdendir. Homojenlik de bütünleĢmede önemli bir etkendir. SosyalbütünleĢmede liderlik ve disiplin de önemlidir. Fertlerin tatmin ve güven duygularıda sosyal bütünleĢmede önemli bir yere sahiptir. BütünleĢmede kültür unsurları daönemli bir rol almaktadır. Kültürün maddi unsurlarının yanı sıra manevi unsurlarınında ahenkli bir bütün teĢkil edecek Ģekilde bir mana etrafından toplanarak birbirliktelik meydana getirmeleri halinde ortaya çıkan bütünleĢme Ģekli en uygunbütünleĢme olarak vasıflandırılmaktadır. Bir mana etrafındaki mükemmel birbütünleĢmede ise, toplumun manevi kültür unsurları arasında önemli bir yeri olan vetoplumdaki temel rollerinden biri bağlayıcılık olan din, temel faktörlerden birisiolarak karĢımıza çıkmaktadır. 348Giderek daha da karmaĢıklaĢan, iĢ bölümü ve uzmanlaĢmanın son derecearttığı toplumlarda, toplumun sosyo-kültürel yapısını oluĢturan sanat, hukuk, iktisat,siyaset, felsefe, ilim vs. de birbirinden ayrıldıkça toplumda ortaya çıkan ayrılık vefarklılıklar karĢısında toplumsal birlik ve bütünleĢmenin sağlanmasında “tevhid”yani “birlik” inancı en mükemmel ve ideal bir sosyal kaynaĢma, kenetlenme vebütünleĢme prensibidir. Kur‟an‟da ve hadislerde bu birliği emreden ayet ve hadislersayılamayacak kadar çoktur. Mesela Kur‟an‟da “Ey iman edenler!” diye hitapedilmektedir. Bu hitap belli bir zümreye toplumsal kategoriye değil, her türlü sosyal,kültürel ve sosyo-ekonomik farklılık, grup, tabaka ve çevreden kiĢilereyapılmaktadır. Ġslam dini “Mü‟minler kardeĢtirler” (Kur‟an-ı Kerim, Hucurat Sûresi10. Ayet) diyerek din kardeĢliği ilkesiyle alt-üst, kadın-erkek, genç-yaĢlı, zenginfakir,beyaz-siyah vb. her türlü sosyal farklılıkları ve zıtlıkları eritip kaynaĢtırmaktave tek bir Allah‟a kulluk inancı etrafında onları birleĢtirmektedir. Ġslam inancınınyanı sıra ibadetler de toplumsal bütünleĢmede önemli roller oynamaktadır. 349 Dua,kurban ve ayin, yalnızca ona katılanların tecrübelerini açığa vurmakla kalmaz, aynızamanda grubun teĢkilat ve zihniyetini biçimlendirme ve belirlemeye de katkıda348 GÜNAY, a.g.e., s. 311-313349 GÜNAY, a.g.e., s. 295


94bulunur. 350 Cemaatle kılınan namazlar, zekat ve sadakalar gibi mali ibadetler ve hacibadeti bu birleĢme ve bütünleĢmenin canlı tablolarıdır.Yusuf Akçura, toplumsal bütünleĢme ve kaynaĢmayı sağlama noktasındaĠslam‟ın güçlü bir unsur olduğunu ifade etmiĢtir. Akçura, “Hâlâ her Müslüman, Türkveya Ġranîyim demeden evvel, „Elhamdü-lillah Müslümanım…‟ diyor… Hâlâ bütünMüslümanlar, günde beĢ defa Mükerrem Mekke‟ye yüz çeviriyor ve Kâbe‟ye yüzsürüp Hacer-i Esved‟i öpmek için büyük bir heyecan ile kürenin (yeryüzünün) hertarafından muhtelif sıkıntıya katlanarak koĢuyorlar” diyerek Ġslam‟ın bu noktadagüçlü olduğunu belirtmiĢtir. 351Osmanlı Devleti‟nin yükselme dönemindeki toplumsal bütünleĢme, manaetrafından birleĢmenin mükemmel bir örneğini teĢkil eder. Fakat yükselme devrindeböyle mükemmel bir bütünleĢmeye imkan veren bu pekiĢtirici öz maalesef sonrakidevrede kaybedilmiĢtir.Yusuf Akçura, dinin toplumsal bütünleĢmede önemli bir faktör olduğununidrakinde olup, Osmanlı aydınlarının dini konulardaki ilgisizliğini gördüğünde çokĢaĢırmıĢ ve üzülmüĢtür. Ona göre, Osmanlı aydınları dini tören ve bayramlara hiçsaygı göstermiyorlardı. Akçura bundan yakınmıĢ ve “bayramlar, cemiyetmakinesinin yağı gibidir” diye yazmıĢtır. Ve dinin modern uygarlıkla hiçbir zamançatıĢma yaratmayacağını kanıtlamaya çalıĢmıĢ, Avrupa‟nın en ileri uygarlıkları olanAnglosakson ve Germen uygarlıklarının aynı zamanda dinin en köklü biçimdeyaĢandığı uygarlıklar olduğuna dikkat çekmiĢtir. Akçura, “Dinde laubalizannettiğimiz Avrupalıların pek parlak bayramları vardır. Bir Avrupalı, dininikaybetmiĢ olsa bile içtimaen dinli kalmıĢtır…” “ġimal Türkleri de bayramlarınıĠstanbul‟dan çok canlı ve Ģen geçirmektedirler… Birbirlerini mutlaka ziyaret ederler,büyüklerini de unutmazlar… Bayram namazlarını asla terk etmezler…” demiĢtir.Bayram ziyaretlerinin içtimai bir vazife olduğunu dile getiren Akçura, memleketininparçalanmasını istemeyenlerin bayramlara iĢtirak etmesi gerektiğini söylemiĢtir. 352350 Joachim WACH, Din Sosyolojisi, Çev.: Ünver Günay, M.Ü. Ġlahiyat Fak. Yayınları, Ġstanbul,1995, s. 72351 AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset, s. 58352 AKÇURA, “Bayram Ġhtiyacı”, Türk Yurdu, s. 953-955


95Akçura aynı zamanda, Avrupa‟dan hızla yayılan milliyetçilik hareketlerininetkisi altında ve milli bir devlet kurma hayalindeki Ġmparatorluğun farklı unsurlarıarasında dinin bu gücünü gösteremeyeceğine ve toplumsal birlikteliği tek baĢınasağlayamayacağına inanmaktadır. O, her konuda olduğu gibi din konusunda darasyonel davranmıĢ, dinin bu dönemde birleĢtirici olamayacağını, yıkılmakta olanOsmanlının sığınacak tek kapısının Türkçülüğe dayalı milliyetçilik olduğu fikrinibenimsemiĢtir. Ancak Rusya‟da olduğu dönemde ise birleĢtirici unsur olarak dinigörmüĢ ve bu Ģemsiye altında teĢkilatçılık yapmıĢtır. Bu sayede Rusya MüslümanHareketini kısmen de olsa baĢarılı kılabilmiĢtir. Rusya‟da yapılan bütün umumitoplantılar da „Türk Kurultayı‟ adına değil, „Müslümanlık‟ adına yapılmıĢtır. ÇünküAkçura‟nın da tespit ettiği gibi Rusya Türklerini bir çatı altında birleĢtiren en büyükgüç „Müslümanlık duygusu‟ idi. 353 Bu durum ilk bakıĢta bir ikilem gibi görünse de,aslında Akçura‟nın toplumların durumlarına ve konumlarına göre çeĢitli çözümlerürettiği, değiĢik ilkeler ve görüĢler benimseyip takip ettiği anlaĢılmaktadır.Akçura‟ya göre, Ġslam dini büyük Türk milliyetinin teĢekkülünde mühim birunsur olabilir ve son zamanlarda Hıristiyanlıkta olduğu gibi Ġslamiyet de içindemilliyetlerin doğmasını kabul edecek Ģekilde değiĢmelidir. Bu değiĢmeyi mecburiolarak gören Akçura, “Zamanımızın tarihinde görülen umumi cereyan ırklardadır.Dinler, din olmak bakımından gittikçe siyasi ehemmiyetlerini, kuvvetlerinikaybediyorlar, içtimai olmaktan ziyade ĢahsileĢiyorlar. Cemiyetlerde vicdanserbestliği, din birliğinin yerini alıyor… Dinler ancak ırklarla birleĢerek, ırklarayardımcı ve hatta hizmet edici olarak, siyasi ve içtimai ehemmiyetlerini muhafazaedebiliyorlar.” demektedir. 354Akçura, dinle milliyetin birbirini desteklemesi gerektiği ve toplumda ancakbu Ģekilde en güçlü sosyal bütünleĢmenin sağlanabileceği kanaatindedir. Akçura,Osmanlı Devleti‟nde Ġslam‟ın desteklediği bir Türkçülük siyasetinin uygulamayakonmasıyla “Osmanlı ülkesindeki Türklerin hem dini hem ırkî bağlar ile pek sıkı” 355bir birliktelik meydana getireceğine inanmaktadır.353 DEVLET, a.g.e., s. 271354 AKÇURA, Üç Taz-ı Siyaset, s. 60355 AKÇURA, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, s. 172


96Din, özellikle de Ġslam dini, milli birlik ve beraberliğin, toplumsalbütünleĢmenin asli unsuru olduğu gibi aynı zamanda milliyetlerin korunmasında,milliyet Ģuurunun oluĢmasında ve geliĢmesinde de önemli bir yere sahiptir.2. Milliyet ġuurunun GeliĢimi ve DinYusuf Akçura‟yı tarih, dil, iktisadi meseleler, halkçılık vb. hangi yönden elealırsak alalım hepsinin temelinde Türkçülük ve Türk milliyetçiliği ülküsününyatmakta olduğunu görürüz. Akçura‟nın öne sürdüğü ve Osmanlının öze dönüĢüolarak kabul edilebilecek olan milliyetçilik anlayıĢı, dinden uzak bir anlama sahipdeğildir. Tam aksine o, Üç Tarz-ı Siyasette ifade ettiği gibi, dini, milli duygularıpekiĢtirici ve buna hizmet eden bir araç olarak görmekteydi. 356Onun Üç Tarz-ı Siyaset‟inde ele aldığı sorunlardan biri Türk milliyetçiliği ileĠslamiyet arasındaki iliĢkiydi. Türk Milliyetçileriyle tutucu Ġslamcı çevreler arasındabir çatıĢma vardı. Türk milliyetçilerinin büyük bölümü, Kur‟an ve hadislere atıftabulunarak milliyetçiliğin Ġslamiyet‟te yeri olduğunu kanıtlamaya çalıĢıyorlardı.Müslüman ülkelerde milliyetçiliğin geliĢmesi, Ġslamiyet‟i zayıflatmaktan çok onungüçlenmesine hizmet edecekti. 357Akçura, Üç Tarz-ı Siyasette takip edilebilecek iki yol olarak ortaya koyduğuTürklük ve Ġslamlığın iç içe girdiğini ifade etmiĢ ve “…din ile milliyet arasında soyutdüĢüncelerde mevcut tezadın gerçek hayatta var olmadığını kabule mecburuz. (…)Türk cemiyetinin de diğer ġark-ı Ġslami milletleri gibi gittikçe artan bir süratle milligeliĢimini tamamlamaya çalıĢmakta olduğunu gözlem ve kabule de mecburuz”demiĢtir. 358Yusuf Akçura'nın milliyetçilik ve Ġslam dini iliĢkisi hakkındaki görüĢü ikinoktada toplanmaktadır. Birincisi: YaĢlanmıĢ ve kurumakta olan Ġslâmiyet ağacınımilliyet aĢısı yaparak ayağa kaldırmaktır. Ġkincisi: YaĢlı ağaç benzetmesinin tersinebirinci maddeye zıt olarak çocukluk devresinde bulunan Türk birliğinin sağlanması356 AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset, s. 58-60357 GEORGEON, a.g.e., s. 47358 AKÇURA, “Ġkinci Öğretim Yılı BaĢında”, Siyaset ve Ġktisat, s. 87-88


97için, teĢkilatlı “pür hayat ve pür heyecan” olan Ġslamiyet‟in, ırklara, Türkler için iseTürkçülüğe “hizmet edici” olmasını istemektedir. 359Ġslam Dini, toplumların milliyetlerini muhafaza etmelerinde önemli bir faktörolarak karĢımıza çıkmaktadır. Türklerin Ġslamiyet‟i kabul etmeleri, Türk milletinintarihteki milletler mezarlığına gömülmemesini sağlamıĢtır. Nitekim Ġslamiyet‟indıĢındaki diğer dinleri tercih eden çeĢitli Türk boylarının Türklüklerini tamamenkaybettikleri tarihi bir gerçektir.Ġslam Dininin, Türklerin milli benliklerini muhafazaları için ne kadar önemlibir yere sahip olduğunun farkında olan Akçura, Ruslar tarafından zorlaHıristiyanlaĢtırılıp, milli benlikleri yok edilmek istenen Türklerle ilgili Ģu hatırasınıaktarmaktadır: Akçura, annesinin kımız ile tedavisi için BaĢkurt Türklerininbulunduğu Ufa vilayetine giderken vapurda zorla HıristiyanlaĢtırılan bir Türkailesiyle karĢılaĢırlar. Temiz Kuzey Türk lehçesi konuĢan bu ailenin kıyafeti tammilli bir Türk elbisesidir. Dayısı bu aile ile görüĢür. Yusuf, „bizden mi?‟ diye sorarve Ģu cevabı alır:“Bunlar halis Türk ve Müslüman‟dırlar. Fakat Çarlık Rusyası bunları zorlatanassur ettirmiĢtir. Ama hiçbiri ne Türk Milliyetinden ne de Ġslam dinindenayrılmak istemiyor. Bunlara Ruslar KoĢin diyorlar. Türkler ise bunlara Mükreh yanikerhen ve cebren Hıristiyan yapılmıĢ millettaĢlar diyorlar.Bu kan kardeĢlerimiz Kuzey Türkleri gibi giyinirler, yaĢarlar, TürkçekonuĢurlar. Ekserisinin adları da „Müslümanca‟dır. Ġslamiyet‟e sıkı muhabbet vebağlılıkları vardır. Fakat hükümet, „Siz bir defa HıristiyanlaĢtırıldınız,Hıristiyanlıktan çıkılmaz.‟ diyerek onları cebren ve kerhen Hıristiyan hayatına vedini merasimine tabi tutmaktadır. En Ģiddetli cezalara rağmen gizlice namaz kılarlar,oruç tutarlar, papazlardan nefret ederler. Türkçeyi bırakmazlar.Her gün vicdan ve manevi iĢkence içinde yaĢayan bu adamlar, dünyanın enacınacak ve bedbaht insanlarıdır. Hükümet bunların büyüklerini hakiki Hıristiyan veRus yapamayacağını anlamıĢ olduğundan yeni nesli Türklükten ve Müslümanlıktan359 Ali ARSLAN, “Türkçülüğün Kurucularında Ġslâm AnlayıĢı”, Köprü Dergisi, Sayı: 66,http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=431 (3 Ekim2008)


98ayırmaya çalıĢıyor. Bu mükrehlerin çocukları cebren valide ve pederlerindenalınmakta ve Kazan‟da bunlar için kurulan muazzam yatılı mektebeyerleĢtirilmektedir. Mektebi, en koyu Ortodoks misyoner ve papazlar idare etmekteolduklarından bu halis Müslüman Türk yavrularının aileleri ve diğer MüslümanTürkler ile münasebette bulunmaları men edilmektedir.” 360“Dayımın bu sözleri Türklerin mühim bir kısmını milliyetinden ve dinindencebren ve kerhen ayırmayı iĢ edinen Rus Çarlığı Hükümeti‟ne ve genellikle RuslarakarĢı kalbimde sönmez bir kin ve düĢmanlık alevlendirdi. Göz göre göre TürklerinHıristiyanlaĢtırılmasına ve milli camialarından çıkarılmalarına son derece üzüldüm.Bu facia her ne zaman Rus adını iĢitir isem gözümün önünde canlanır.”demektedir. 361Akçura, Ġslam Dininin Türk milletinin milli benliğini muhafazada ve milliyetĢuurunun geliĢiminde çok önemli bir yeri olduğunun bilincindedir. O hayatı boyunca,dili, gelenek ve görenekleri, dini bir olan, bağımsız, güçlü bir Türk milleti içinmücadele etmiĢtir.3. Din-Devlet ĠliĢkileri ve LaiklikDin-devlet iliĢkileri tarih boyunca değiĢik tartıĢmalara sebep olmuĢ, değiĢikĢekiller almıĢtır. Kilisenin hegemonyasında Ortaçağ karanlığına gömülen Avrupa,çıkıĢ yolu olarak laikliği 362 benimsemiĢ ve kiliseyi devlet iĢlerinden uzaklaĢtırmıĢtır.Bir ucu Avrupa‟da olan Türkiye, Avrupa‟da ortaya çıkan diğer fikir akımlarındanetkilendiği gibi zamanla laiklik prensibinden de etkilenmiĢ ve laik devlet yapısınageçmiĢtir. Bu geçiĢ tabi ki bir günden diğer güne olmamıĢ, belli bir zaman dilimi vebir süreç sonunda gerçekleĢebilmiĢtir.Yusuf Akçura bu geçiĢ döneminin önemli fikir adamlarından biridir. YusufAkçura‟nın din-devlet iliĢkilerine bakıĢı hayatı boyunca aynı olmamıĢtır. Çocukluk360 AKÇURA, Hatıralarım, s. 47-48361 AKÇURA, Hatıralarım, s. 49362 Din ile dünya iĢlerinin birbirinden ayrılması anlamına gelen laiklik, hukuk ve siyaset anlayıĢındaherhangi bir dine dayalı değerler yerine dini bir özellik taĢımayan dindıĢı, seküler değerlere önemverme Ģeklinde tanımlanabilir. (Mehmet Ali KĠRMAN, Din Sosyolojisi Terimleri Sözlüğü,Rağbet Yay., Ġstanbul, 2004, s. 140)


99ve gençlik yıllarında din, Akçura‟nın fikirlerinin oluĢumunda önemli bir referansolmuĢtur. Gençlik yıllarında dini ritüelleri yerine getiren Akçura, 363Cumhuriyetdönemine kadar Ġslamiyet‟e karĢı olan, hatta dinsel kurumları dıĢarıda bırakan tümreform giriĢimlerine cephe almıĢtır. Tanzimat‟ı eleĢtirmesinin bir nedeni, buhareketin siyasal önderleri olan kiĢilerin, Ġslami kurumları hesaba katmadan, Ġslam‟ındıĢında bir geliĢme ve devleti modernleĢtirme tutumu içinde olmalarıdır. 364Akçura, Tanzimat dönemi yöneticilerini, Ġslamiyet‟i yıkılmaya terk etmekleve onu bağnaz ulemanın eline bırakmakla suçlamıĢtır. Halbuki yapılması gerekenĢey, Türk toplumunun din anlayıĢındaki yanlıĢlıkların giderilmesiydi. Ġslamiyet‟inilerleme düĢüncesine uyum sağlaması, bizzat medreselerin bünyesindegerçekleĢmeliydi. 365 Akçura‟nın Ġslamiyet‟te reform konusundaki diğer bir tezi de,Ġslamiyet‟in millileĢtirilmesinin zorunluluğuydu. Burada kastedilen milli din, Türkhalkının dini edebiyatı kendi ana diliyle öğrenmesini sağlamak, Arapça‟nın tekelinikırmak, en önemlisi de Kur‟an‟ı Türkçe‟ye çevirmekti. Bu, skolastik zihniyettenkurtulmak için de gerekliydi. 366 Bu konuda ilk giriĢim Rusya Türklerinden gelmiĢti.Kur‟an ilk kez Bakü‟de Azerice‟ye çevrilmiĢti, Tatarca‟ya çevrilmek üzereydi. 367Akçura, dini, insanları terbiye edici bir unsur olarak görmektedir. Cumhuriyetdöneminde medreselerin yenilenmesi için yazılar yazmıĢ ve önerilerde bulunmuĢtur.Akçura, dinin sosyolojik temelleri üzerinde durmuĢ, dini argümanlarını daha çokbunun üzerine inĢa etmiĢtir. Ġlerleyen zaman içinde Akçura‟nın yaklaĢım tarzınınlaikliğe kaydığını görmekteyiz. Fakat Akçura‟nın “her türlü uhrevi düĢüncedenarınmıĢ lâik bir düĢünce” yapısına sahip olduğu iddia edilemez. O, siyasi meselelerdelaik bir tutum sergilerken, sosyal meselelerde dinin önemini vurgulamıĢtır. Akçura,363 Yusuf Akçura, Paris‟te olduğu ilk yıllarda gayet dindar olup beĢ vakit namazını hiç ihmal etmezdi.(Nadir DEVLET, „Yusuf Akçura‟nın Hayatı‟, Ölümünün 50. Yılında Yusuf AkçuraSempozyumu, s. 22)Emel Esin, bu durumdan Ģöyle bahsetmektedir: “Yusuf Bey ve babam (Ahmet Ferit Tek) 1900yılında kayık ile Tunus‟a, oradan da Paris‟e giderek siyasi bilgiler mektebinde üç yıl tahsilgördüler… O yılları babam Ģöyle anlatmıĢ: … Odamızda, Yusuf sabahleyin erken kalkar,seccadesini yayarak namaz kılar, semaveri yakıp çay demler, sonra kitapları koltuğunun altındamektebe giderdi.” ( Emel ESĠN, „Akçuraoğlu Yusuf Bey‟e Dair Hatıralar‟, Ölümünün 50.Yılında Yusuf Akçura Sempozyumu, s. 36)364 GEORGEON, a.g.e., s. 25365 AKÇURA, “Medreselerin Islahı”, Sırat-ı Müstakim, s. 5-9366 AKÇURA, “Türklük”, Salname-i Servet-i Fünun, s. 190-191367 GEORGEON, a.g.e, s. 106


100dini, devlet ile ayrıĢtırmıĢ ve devletin demokratik olmasını, dinin ise bireyselolmasını tercih etmiĢtir. 368Üç Tarz-ı Siyaset makalesinde devletin Panislamizmüzerine politika üretmesinin hem iç, hem de dıĢ nedenler dolayısıyla doğru birhareket tarzı olarak görmemesi, olaylara yaklaĢımda dinî bakıĢ açısından sıyrıldığınıgöstermektedir. 369Yusuf Akçura‟nın siyasal meselelerin aksine, sosyo-kültürelmeselelerde Ġslâm dininin ana kaynaklarına baĢvurduğunu görüyoruz. Örneğin,Türkiye‟de kız mekteplerinin açılıp Müslümanların kendi eğitim kurumlarındaeğitilmesini, toplumun ilerlemesi yolunda önemli bir yol olarak gören YusufAkçura‟ya göre, Hz Peygamber‟in kadın-erkek bütün Müslümanlara ilmin farzoluĢuna dair hadisi, Müslümanlar tarafından göz ardı edilmektedir. 370 O, dinin sosyalbütünlüğü sağlamada temel rol oynadığı bir toplumda, dinî bayramlara önemverilmemesini endiĢe verici bir durum olarak görmektedir. Ona göre bayramlartoplum içerisinde bir dinamizmin ve ataletten kurtulmanın sembolüdür. Bayramlaradeta cemiyet makinesinin yağı gibidir. 371 Osmanlı Devleti‟nin dağılma sebepleriarasına Müslümanların yanlıĢ kader anlayıĢlarını da koyan 372 Yusuf Akçura, dini,toplumun düzeni ve dinamiğinin sağlanması için gerekli görmektedir.Kuzey Türklerindeki cedidcilik ( yenilikçilik) hareketinin etkilerini taĢıyanAkçura, Ġslamiyet‟i Türklüğün ayrılmaz bir parçası olarak kabul etmekle birliktelaiklik prensibine de gittikçe ağırlık vermiĢtir. Akçura, TBMM‟de milletvekilliğiyaptığı Cumhuriyet‟in ilk yıllarında, laik sisteme geçiĢ aĢamasında büyük bir engelteĢkil eden halifeliğin kaldırılması konusunda, yaptığı konuĢmalar ve yazdığıyazılarla, meclisteki en büyük destekçilerden biri olmuĢtur. 373368 ÇAKMAK- YÜCEL, a.g.e., s. 50-51369 AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset, s.33370 AKÇURA, “Kız Sultani Mektebi”, Sırat-ı Müstakim, s. 267-268371 AKÇURA, “Bayram Ġhtiyacı”, Türk Yurdu, s. 953-955372 AKÇURA, “Kader”, ġura-yı Ümmet, s. 2373 KAT, a.g.e., s. 55


101SONUÇTürk fikir tarihine Pantürkizmin babası olarak geçen Yusuf Akçura, Türktoplumunun yaĢam felsefesinin belirlenmesinde, özellikle de TürkiyeCumhuriyeti‟nin kuruluĢu ve milli devlet anlayıĢının oluĢmasında önemli fikrikatkılar yapan bir Türk aydınıdır. O, Türk milletinin içinde bulunduğu durumdaOsmanlı Devleti‟ni son kale, Türkçülüğü de tek çıkar yol olarak görmüĢ ve yaĢamıboyunca bu yolda mücadelesini vermiĢ büyük bir Türk düĢünürüdür.Yusuf Akçura, Tanzimat dönemi sonrası ortaya çıkan Osmanlıcılık veĠslamcılık gibi fikir akımlarının yanında ilk kez Türkçülük akımından bahsetmiĢ veTürkçülük fikrinin ilk defa siyasi sahada düĢünülmesini sağlamıĢtır. Akçura, hayatınımilliyetçilik ve halkçılığa adamıĢ ve bunlarla asıl gaye olan milli egemenliğeulaĢmak istemiĢtir. Yusuf Akçura, milli mücadele devresinde de önemli görevlerüstlenmiĢ, Türkiye Cumhuriyeti‟nin kurulması ve yapılanması aĢamasındaAtatürk‟ün hemen yanı baĢında mücadele etmiĢtir. Kurulan yeni TürkiyeCumhuriyeti, Türkçülük idealinin gerçekleĢmesi demekti ve Akçura‟nın fikrininisabetli olduğunun da bir göstergesiydi.Akçura‟nın öne sürdüğü ve Osmanlının öze dönüĢü olarak kabul edilebilecekolan milliyetçilik anlayıĢı, dinden uzak bir anlama sahip değildir. Tam aksine dini,milli duyguları pekiĢtirici ve buna hizmet eden bir araç olarak görmektedir.Akçura‟ya göre, Ġslam dini, büyük Türk milletinin teĢekkülünde mühim bir unsurolabilir. Son zamanlarda Hıristiyanlıkta olduğu gibi Ġslamiyet de içinde milliyetlerindoğmasını kabul edecek Ģekilde değiĢmelidir ve bu değiĢme mecburidir. Akçura,Osmanlı Devleti‟nde Türkçülük siyasetinin uygulamaya konularak Osmanlıülkesindeki Türklerin hem dini hem ırkî bağlar ile pek sıkı bir birliktelik meydanagetireceğine inanmaktadır. O, dinle milliyetin birbirini desteklemesi gerektiği vetoplumda ancak bu Ģekilde en güçlü sosyal bütünleĢmenin sağlanabileceğikanaatindedir.


102Akçura‟nın öne sürdüğü önemli fikirlerinden biri de, Türk toplumunun dinanlayıĢındaki yanlıĢlıkların giderilmesi gerektiği noktasındadır. Akçura, Paris‟teSiyasal Bilgiler Okulu‟na sunduğu „Osmanlı Saltanatı Kurumları Tarihi ÜzerineDeneme‟ baĢlıklı bitirme tezinden Ġslam ilkeleri üzerine düĢüncelerini aktarırkentarihsel dinamizmine yeniden kavuĢmanın, Ġslamiyet için gerekli olduğunda ısraretmiĢtir. Ona göre, geleneklere duyulan körü körüne saygı, kiĢisel araĢtırmaçabalarını (içtihat) kırmıĢ ve böylece, Ġslamiyet dinamizmini yitirmiĢtir. Akçura‟yagöre dinsel reformla kültürel modernleĢme hareketlerini birbirine paralel olarak elealmak gerekir. Ġslamiyet ve geliĢme, birbirine uyum sağlayarak birlikteyürümelidirler.Akçura kendini Türklüğe adamıĢ, Türk milletinin bağımsız, güçlü, çağdaĢ vediğer milletler arasında en üst noktada olması için büyük gayretler göstermiĢtir. O,cephede kazanılan savaĢın arkasından, kazanılan savaĢın cihad-ı asgar (küçük cihad)olduğunu, asıl bundan sonra kazanılması gereken savaĢın cihad-ı ekber (büyük cihad)olduğunu söylemiĢtir. Akçura, bu meydan muharebesinin ne top ve tüfekle, ne deLozan‟da olduğu gibi söz ve kalemle edileceğini; bu büyük meydan muharebesininsilahının, tırpan, mala, pergel, örs, çekiç, mancınık, atölye, buhar ve makineolduğunu ifade etmiĢtir. Yani bu büyük meydan muharebesi, ziraat, zanaat ve ticaretsahasında vukua gelecektir. ĠĢte Türk Milleti, asıl bu Ġktisat Meydan Muharebesi‟nikazandığı zamandır ki ispat-ı rüĢt edecek, hür, müstakil, müreffeh milletler arasınagirebilecektir. Akçura, “milli iktisat” fikrinin hararetli savunucularından biridir. Milliiktisadın amacı, ekonomik bağımsızlıktı. Akçura‟ya göre, ekonomik bakımdan kendikendine yetemeyen, yani ekonomik bağımsızlığa sahip olmayan bir toplum, siyasalbağımsızlığını da yitirmeye mahkumdur. O, Çarlık Rusyası‟nda var olan burjuvaanlayıĢının Osmanlı‟da olmayıĢının, Osmanlı için büyük bir kayıp olduğuinancındadır. Akçura, Türk toplumundaki milli Ģuurun geliĢmesini, milliburjuvazinin (giriĢimcilerin) varlığında görmektedir. Osmanlı‟nın fikri ve siyasisıkıntısının bir çözüm yolu olarak, bir yerli burjuvazi sınıfının oluĢması gerektiğinisöylemiĢtir.


103Yusuf Akçura, Türk toplumunda hâkim olan ve baĢta eğitim ve din olmaküzere her alanda etkisini devam ettiren skolâstik anlayıĢın kırılması gerektiğiinancındadır. Toplumda skolâstik anlayıĢın etkisi kırılarak bir ilerlemesağlanabilecektir. Türk toplumu içine girdiği buhrandan ancak çalıĢmayla, kadınerkek,genç-yaĢlı herkesin özverili çalıĢmasıyla çıkabilecektir. Akçura, mazisindebüyük imparatorluklar kuran, geniĢ coğrafyalara ve milletlere hükmeden büyük Türkmilletinin milli ve manevi değerlerine bağlı yaĢayıĢ ve çalıĢmalarla eski güçlügünlerine geri dönebileceği inancındadır.


104KAYNAKÇAAKÇURA, Y., Hatıralarım, Yayına Hazırlayan: Erdoğan MURA, HeceYayınları, Ankara, 2005.1981_____, Yeni Türk Devleti’nin Öncüleri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara_____, Üç Tarz-ı Siyaset, Lotus Yayınevi, Ankara 2005_____, Türkçülük-Türkçülüğün Tarihi GeliĢimi, Türk Kültür Yayınları,Ġstanbul 1978_____, Muâsır Avrupa’da Siyasî ve Ġçtimaî Fikirler ve Fikri Cereyanlar,Yayına Hazırlayan: Adem EFE, Yeni Zamanlar Yayınları, 2. Baskı, Ġstanbul 2004_____, Zamanımız Avrupa Siyasi Tarihi, Hakimiyeti Milliye Matbaası,Ankara 1933_____, “Türklük”, Salname-i Servet-i Fünun, 1328, s. 187-192_____, “Milliyet Fikri ve Millet Muharebeleri I”, Türk Yurdu, Y: 2, S: 9(33), (ġubat 1328), s. 260-264_____, “Ġttihad-ı Anasır Meselesi”, Sırat-ı Müstakim, V/121, s. 280-283 (29Aralık 1910)_____, “Tanzimatçılık Aleyhine”, Türk Yurdu, C. III, S: 11, (Mart 1329), s.349-352_____, “Emel”, Türk Yurdu, C. 2, 16, s. 484-491, 14 Haziran 1328/27Haziran 1912_____, “Fünun ve Felsefe Sanihaları”, Türk Yurdu, c.2, Nr. 11, s. 727-728,20 Eylül 1328/3 Ekim 1912_____, “Mektep Müzesi”, Türk Yurdu, S: 48, 5 Eylül 1329, s. 844-848_____, “Asya-yı Vusta Felaketzedeganı Menfaatına Verilen Konferans”,Sırat-ı Müstakim, V/128, 16 ġubat 1911, s. 398-399_____, “Son Ġnkılab ve Sevabıkı ile Netaici”, Ġctihad, sayı: 11, Mart 1909


105_____, “Asri Türk Devleti ve Münevverlere DüĢen Vazife”, Türk Yurdu, C:III, S:13, (TeĢrin-i evvel 1341), s. 1-16_____, “Türk Dünyası”, Türk Yurdu, c. 1, 1327, s. 23-24_____, “Bayram Ġhtiyacı”, Türk Yurdu, C.5, 4, 31 TeĢrin-i evvel 1329/13Kasım 1913, s. 953-955_____, “Konferans”, Mektep Müzesi, 7, Eylül 1329/1913, s. 197-204 (KuzeyTürklerinde Kadının Durumu Üzerine)_____, “Kız Sultani Mektebi”, Sırat-ı Müstakim, C. 6, 147, s. 267-268, 12Haziran 1327/25 Haziran 1911_____, “Türk Kadınlarında Ġktisadi Terakkiyat”, Türk Yurdu, C. 6, Nr. 11,24 Temmuz 1330, s. 2392-2393_____, “Medreselerin Islahı”, Sırat-ı Müstakim, C. 4, 79, s. 5-9, 25 ġubat1325/7 Mart 1910 (LA)_____, “Ġskolastik Usül Nedir”, Tedrisat Mecmuası, 66, s. 219-224, Nisan1341/1925_____, “Nur ve Zulmet”, ġura-yı Ümmet, N: 21, s. 2-3, 29 Ocak 1903 (LA)_____, “Ġktisat”, Türk Yurdu, C. XII, S. 12, (Ağustos 1333), s. 3521-3523_____, “1329 Senesinde Türk Dünyası”, Türk Yurdu, C. VI, S: 3 (63), (3Nisan 1330), s. 2098-2104_____, “Tarih Yazmak ve Tarih Okutmak usullerine Dair”, Birinci TürkTarih Kongresi, 1932, s.577-629_____, “Cengiz Han”, Türk Yurdu, c.1, 1327, s. 17-22_____, “Tarihi GörüĢe Dair”, Türk Yurdu, C. I, S: 5, (1341), s. 349-357_____, “Akvam-ı Müslime Tarihinin Devirlere Taksimi”, Türk Yurdu, C.XIII, S: 2, (Eylül 1333), s. 3569-3573_____, “Türk Tarihinin Devirlere Taksimi”, Türk Yurdu, C. VIII, S: 4,(1331), s. 2561-2563_____, “Cengiz Han”, Türk Yurdu, C. I, S: 11, (Nisan 1328), s. 326-330


106_____, “Kader”, ġura-yı Ümmet, N: 3, s. 2, 9 Mayıs 1902 (LA)(LA)_____, “Rusya Ġhtilaline Dair”, ġura-yı Ümmet, N: 82, s. 2-3, 15 Eylül 1905_____, “SarhoĢluğa KarĢı”, Türk Yurdu, C. 8, 8, s. 2651-2654, 18 Haziran1331/1 Temmuz 1915_____, “Mesele-i ġarkiyyeye Dair”, ġura-yı Ümmet, N: 17, s. 1-3, 1 Aralık1902 (LA)_____, “Garp Nazarında ġark Meselesi”, Türk Yurdu, C. 2, 7, s. 3241-3246,24 TeĢrin-i Sani 1332/ 7 Aralık 1916 (Sa‟fes)_____, “ġark Meselesine Dair”, ġura-yı Ümmet, N: 19, s. 1-2, 31 Aralık1902 (LA)_____, “DüĢünülecek Meselelerimizden”, Türk Yurdu, C. 7, 3, s. 2460-2462, 8 Kanun-ı Sani 1330/21 Ocak 1915_____, “Alâim-i Ġnkılab” Sırat-ı Müstakim, C. 5, 112, s. 129-131, 10 TeĢriniEvvel 1326/23 Ekim 1910 (AY)_____, “Darül-Fünunlarda Talebe Hayatı ve Talebe Ruhu”, Türk Yurdu, seriII, c. 2, 7, s. 17-26, Nisan 1341/1925_____, “Milliyetçilik, Halkçılık”, Siyaset ve Ġktisat, Yeni Matbaa, Ġstanbul1924, Yay. Haz.: Erdoğan MURA, Sinemis Yayınları, Ankara 2006_____, “Umdelerimize Dair”, Siyaset ve Ġktisat, Yeni Matbaa, Ġstanbul 1924,Yay. Haz.: Erdoğan MURA, Sinemis Yayınları, Ankara 2006_____, “Ġkinci Öğretim Yılı BaĢında”, Siyaset ve Ġktisat, Yeni Matbaa,Ġstanbul 1924, Yayına Haz.: Erdoğan MURA, Sinemis Yayınları, Ankara 2006_____, “Cihan Harbine ĠĢtirakimiz ve Ġstikbalimiz”, Siyaset ve Ġktisat, YeniMatbaa, Ġstanbul 1924, Yayına Haz.: Erdoğan MURA, Sinemis Yayınları, Ankara2006_____, “Bir Makalat”, Siyaset ve Ġktisat, Yeni Matbaa, Ġstanbul 1924,Yayına Haz.: Erdoğan MURA, Sinemis Yayınları, Ankara 2006


1071985_____, Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri, Türk Tarih Kurumu Basımevi,_____, “Derslere BaĢlarken”, Siyaset ve Ġktisat, Yeni Matbaa, Ġstanbul 1924,Yayına Haz.: Erdoğan MURA, Sinemis Yayınları, Ankara 2006_____, “Vaziyetimiz ve Vazifelerimizden Birisi”, Siyaset ve Ġktisat, YeniMatbaa, Ġstanbul 1924, Yayına Haz.: Erdoğan MURA, Sinemis Yayınları, Ankara2006_____, “Milliyet ve MaiĢet”, Siyaset ve Ġktisat, Yeni Matbaa, Ġstanbul 1924,Yayına Haz.: Erdoğan MURA, Sinemis Yayınları, Ankara 2006_____, “Cihad-ı Ekber‟e Dair”, Siyaset ve Ġktisat, s. Yeni Matbaa, Ġstanbul1924, Yayına Haz.: Erdoğan MURA, Sinemis Yayınları, Ankara 2006AKÇURAOĞLU, Y., Türkçülük ve DıĢ Türkler, Toker Yayınları, 19901999AKGÜL, M., Türk ModernleĢmesi ve Din, Çizgi Kitabevi Yayınları, KonyaARABACI, F., Yeni Osmanlıların Dini ve Siyasi GörüĢleri, Platin Yay.,Ankara, 2004.ARSLAN, A., “Türkçülüğün Kurucularında Ġslâm AnlayıĢı”, Köprü Dergisi,Sayı: 66,http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=431 (3 Ekim 2008)ARSLANTÜRK, Z., Sosyal Bilimciler Ġçin AraĢtırma Metod veTeknikleri, Çamlıca Yayınları, Ġstanbul 2004ATEġ, T., Türk Devrim Tarihi, Der Yayınları, Ġstanbul 1997BAYRAKTUTAN, Y., Türk Fikir Tarihinde ModernleĢme, Milliyetçilikve Türk Ocakları, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 19962002BERKES, N., Türkiye’de ÇağdaĢlaĢma, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul


108_____, “Unutulan Adam”, Sosyoloji Konferansları, 14. Kitaptan Ayrı BasımĠstanbul Matbaası, 1976, s. 194-20320052002COġKUN, A., Sosyal DeğiĢme ve Dini Normlar, Dem Yayınları, ĠstanbulÇAKMAK, O. – YÜCEL, A., Yusuf Akçura, Alternatif Yayınları, AnkaraDENĠZ, F., Yusuf Akçura, Hayatı, Eserleri ve Fikirleri, (BasılmamıĢYüksek Lisans Tezi, Ankara 1996)DEREN, S., “Kültürel BatılılaĢma”, Modern Türkiye’de Siyasi DüĢünce, C.3, ĠletiĢim Yay., Ġstanbul, 2001DEVLET, N., Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1905-1917),Ankara 1999_____, Yusuf Akçura’nın Hayatı, Ölümünün 50. Yılında Yusuf AkçuraSempozyumu, Ankara 1987.1992.ERASLAN, C., II. Abdülhamid ve Ġslam Birliği, Ötüken NeĢriyat, Ġstanbul,ERKAL, M. E., Sosyoloji (Toplumbilimi), Der Yayınları, Ġstanbul 2006.EROĞLU, H., Türk Devrim Tarihi, BeĢinci Baskı, Ankara, 1981ERÖZ, M., “Yusuf Akçura‟nın Sosyal ve Ġktisadi GörüĢleri”, Ölümünün 50.Yılında Yusuf Akçura Sempozyumu, Ankara 1987ESĠN, E., “Akçuraoğlu Yusuf Bey‟e Dair Hatıralar”, Ölümünün EllinciYılında Yusuf Akçura Sempozyumu, Ankara 1987FEYZĠOĞLU, T., Atatürk ve Milliyetçilik, Atatürk AraĢtırma Merkezi,Ankara 1986GEORGEON, F., Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri Yusuf AKÇURA(1876-1935), Çev.: Alev ER, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Ġstanbul 1996GÖKALP, Z., Türkçülüğün Esasları, Haz.: Yalçın Toker, Toker Yayınları,Ankara 1990


109_____, TürkleĢmek, ĠslamlaĢmak, ÇağdaĢlaĢmak ve Doğru Yol,Hazırlayan: Yusuf ÇOTUKSÖKEN, Ġnkılap ve Aka Kitabevleri, Ġstanbul 1976GÜNAY, Ü., Din Sosyolojisi, Ġnsan Yayınları, Ġstanbul 2000HANĠOĞLU, M. ġ., “BatılılaĢma”, Ġslam Ansiklopedisi, C. 5, 148-1521997KARA, Ġ., Türkiye’de Ġslamcılık DüĢüncesi, Kitabevi Yayınları, ĠstanbulKARAL, E. Z., Osmanlı Tarihi, VIII. Cilt, TTK Basımevi, Ankara 2000_____, “Tanzimattan Evvel GarplılaĢma Hareketleri”, Tanzimat, C.1, MEB Yay.,No: 3273, Ġstanbul, 1999._____, “Üç Tarz-ı Siyaset‟e Önsöz”, Yusuf Akçura, Üç Tarz-ı Siyaset, LotusYayınevi, Ankara 2005KARPAT, K. H., Ġslam’ın SiyasallaĢması, Çev.: ġiar YALÇIN, ĠstanbulBilgi Üniversitesi Yay., Ġstanbul, 2005.KAT, G., Yusuf Akçura’nın Siyasi Kimliği ve TBMM’deki ÇalıĢmaları,(BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2003)KAYALI, H., Jön Türkler ve Araplar (Osmanlıcılık, Erken ArapMilliyetçiliği ve Ġslamcılık), Çev.: Türkan YÖNEY, Tarih Vakfı Yurt Yay., 1998.KĠRMAN, M. A., Din Sosyolojisi Terimleri Sözlüğü, Rağbet Yayınları,Ġstanbul 2004KODAMAN, B., “1876-1920 Arası Osmanlı Siyasi Tarihi”, DoğuĢtan GünümüzeBüyük Ġslam Tarihi, c. 12, Çağ Yay., Ġstanbul, 1993.KONGAR, E., Toplumsal DeğiĢme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, RemziKitapevi, Ġstanbul 2006KOġAY, H. Z., “Yusuf Akçura”, Belleten, Cilt XLI, sayı 162, Türk TarihKurumu Basımevi, Ankara 1977KURAN, E., “Yusuf Akçura‟nın Tarihçiliği”, Ölümünün Ellinci YılındaYusuf Akçura Sempozyumu, Ankara 1987


110KUR’AN-I KERĠM, Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı, Kur‟an-ı Kerim Meali,Ankara 2006LEWIS, B., Modern Türkiye’nin DoğuĢu, Çev. Prof. Dr. Metin KIRATLI,Türk Tarih Kurumu Basımevi Ankara 2004MARDĠN, ġ., Türkiye’de Toplum ve Siyaset, Derleyen: Mümtaz‟erTÜRKÖNE, Tuncay ÖNDER, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul 1992_____, Türk ModernleĢmesi, Derleyen: Mümtaz‟er TÜRKÖNE, TuncayÖNDER, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul 2000_____, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 1895-1908, ĠletiĢim Yayınları,Ġstanbul 2006_____, Yeni Osmanlı DüĢüncesinin DoğuĢu, Çev.: Mümtaz‟er TÜRKÖNE,Fahri UNAN, Ġrfan ERDOĞAN, Yay. Haz.: Ömer LAÇĠNER, ĠletiĢim Yay.,Ġstanbul, 2006.NĠRUN, N., Sistematik Sosyoloji Açısından Ziya Gökalp, Kültür BakanlığıYayınları, Ankara 1981OKUMUġ, E., Türkiye’nin LaikleĢme Serüveninde Tanzimat, Ġnsan Yay.,Ġstanbul, 1999.ÖZCAN, A., “Osmanlıcılık”, Ġslam Ansiklopedisi, c. 33, s. 485-4871988SAFA, P., Türk Ġnkılabına BakıĢlar, Atatürk AraĢtırma Merkezi, Ankara,SANCAKTAR, F. M., “Yusuf Akçura ve Din” , Atatürk AraĢtırmaMerkezi Dergisi, Sayı 61, Cilt: XXI, Mart 2005;http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=106 (3Ekim 2008)SARINAY, Y., Türk Milliyetçiliğinin Tarihi GeliĢimi ve Türk Ocakları,Ötüken NeĢriyat, Ġstanbul 20041998SEZEN, Y., Sosyoloji Açısından Din, M.Ü. Ġlahiyat Fak. Yayınları, Ġstanbul


111SOMEL, S. A., “Osmanlı Reform Çağında Osmanlıcılık DüĢüncesi (1839-1913)”, Modern Türkiye’de Siyasi DüĢünce, C.1, ĠletiĢim Yay., Ġstanbul, 2001.TEMĠR, A., Yusuf Akçura, Türk Kültürünü AraĢtırma Enstitüsü Yayınları,Ankara 1997_____, “Yusuf Akçura ve DıĢ Türkler”, Ölümünün 50. Yılında YusufAkçura Sempozyumu, Ankara 198719442003TOGAY, M. F., Yusuf Akçura’nın Hayatı, Hüsnütabiat Basımevi, ĠstanbulTUNAYA, T. Z., Ġslamcılık Akımı, Ġstanbul Bilgi Üniversitesi Yay., ĠstanbulTUNCER, H., Türk Yurdu (1911-1931) Üzerine Bir Ġnceleme, KültürBakanlığı Yayınları, 1990TURHAN, M., Kültür DeğiĢmeleri, Çamlıca Yayınları, Ġstanbul 2006TÜRKÖNE, M., “Ġslamcılık”, Ġslam Ansiklopedisi, C. 23, s. 60-62_____, Siyasi Ġdeoloji Olarak Ġslamcılığın DoğuĢu, ĠletiĢim Yay., Ġstanbul, 1994.UÇAR, R., Abdullah Cevdet’te Din ve BatılılaĢma, (BasılmamıĢ YüksekLisans Tezi, Ankara 1997)ÜLKEN, H. Z., Türkiye’de ÇağdaĢ DüĢünce Tarihi, Ülken Yayınları, 8.Baskı, 2005WACH, J., Din Sosyolojisi, Çev.: Ünver Günay, M.Ü. Ġlahiyat Fak.Yayınları, Ġstanbul 1995YERLĠKAYA, Ġ., XIX. Yüzyıl Osmanlı Siyasi Hayatında BasiretGazetesi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Yay., Van, 1994YÜCE, N., “Yusuf AKÇURA”, Ġslam Ansiklopedisi, C: 2, s.228-229


112ÖZGEÇMĠġKiĢisel Bilgiler:Adı ve Soyadı: Halil Ġbrahim AKKUġDoğum Yeri : ġarkikaraağaç/ISPARTADoğum Yılı : 12.07.1982Medeni Hali : EvliEğitim Durumu:LiseLisans: 1996-1999 ġarkikaraağaç Ġmam-Hatip Lisesi: 1999-2003 Süleyman <strong>Demirel</strong> Üniversitesi Ġlahiyat FakültesiYüksek Lisans: 2005-2009 Süleyman <strong>Demirel</strong> Üniversitesi Felsefe ve DinBilimleri Anabilim Dalı (Din Sosyolojisi)

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!