kültürün merkezi istanbul'dan ekonomik - Sosyal Bilimler Enstitüsü

kültürün merkezi istanbul'dan ekonomik - Sosyal Bilimler Enstitüsü kültürün merkezi istanbul'dan ekonomik - Sosyal Bilimler Enstitüsü

sbe.balikesir.edu.tr
from sbe.balikesir.edu.tr More from this publisher
12.07.2015 Views

dışlanmışlığı da akla getirmektedir. Bu anlamda şehirden dışlanan mekân ve bumekânı paylaşan insanlar, şehrin kültürel bağlamından farklı ve tamamen şehregetirdikleri kendi yaşama biçimleriyle oluşmuş ve değişime karşı direnen korunaklıbir yapı oluşturmuştur. Şehirde devam ettirdikleri yaşama biçimi bir kabuk gibi,şehrin bu biçimleri değiştirmesini de imkânsız kılmaktadır. Her ne kadargecekondu etrafında değişim ve gelişim süreci devam etse de bu değişim vegelişim kendi içerisinde ve dışarıyı reddeten bir yapı arz eder. Böylesine bir yapıiçerisinde, öteki olarak değerlendirilen şehirle ilişki kurmayı reddeden yeniyapılanmanın sakinleri, inanışlarıyla, gelenek ve görenekleriyle, yerel özellikleriylebu mekânın içerisinde ötekinden ayrı kolektif bir kimlik geliştirirler ve aynızamanda şehir için de kendileri öteki olur. Bu durum sosyal, ekonomik ve kültürelyönden ötekiyle çatışmayı da beraberinde getirir. Elbette dünden akıp gelenzamana bağlı olarak yüzyıllar içerisinde olgunlaştırdığı kültür unsurlarıyladonanmış şehirle, bir gecede kurularak mekânlaştırılan bir alanın çatışmamasımümkün değildir. Yazar, gecekondunun kuruluşundan şöyle söz eder: “Bir kışgecesinde, gündüzleri kocaman tenekelerin şehrin çöpünü getirip boşalttıkları birtepenin üstüne, çöp yığınlarından az uzağa, fener ışığında, sekiz kondu kuruldu.…….Sabah naylon leğenden çatıları, eski kilimlerden kapıları, muşambadancamları, ıslak briketlerden duvarlarıyla çöp yığınlarının çevresinde, ampul ve ilaçfabrikalarının alt yanında, tabak fabrikasının karşısında, ilaç artıklarının veçamurun kucağına bir mahalle doğdu”(Tekin, 1995:7-8)Bir gece önce şehrin çöplerinin döküldüğü bir yer, o gecenin sabahı,insanların yaşamaya başladığı bir hayat alanı/mekân haline gelir. Ancak,öncesi/hafızası olmayan bir mekânın şehre katacağı artı bir değer yoktur.Yukarıdaki satırlarda “çamurun kucağına doğan mahalle” tanımlaması da dikkatçekicidir. Bir bebeğin, bir eserin, bir mekânın doğumu belli bir süreci veolgunlaşmayı gerektirir. Bu sürecin, ihtiyaç duyulan zamandan önce tamamlanmasıbir takım problemleri de beraberinde getirir. İşte böylesine sıkıntılı ve problemli birhayat alanında insanlar kendi kabuklarına çekilerek, öteki olarak gördükleri şehrinkarşısında ya da şehrin hemen yanı başında kendi kendilerine kurdukları özeldünyalarında yaşamaya devam ederler. Bu yaşantı şehrin, yüzyılların birikimiylemeydana gelmiş değerlerine de sirayet eder ve bir süre sonra bu değerleri ortadankaldırır. İstanbul’un kültürel bir başkent olarak değerlendirildiği İbrahim EfendiKonağı adlı hatıra kitabı ve Huzur romanlarıyla karşılaştırıldığında aslındabahsedilen bu üç eserde de modernizmin bir problem olarak var olduğugörülmektedir. Huzur ve İbrahim Efendi Konağı’nda modernizm romanlarda dilegelen bütünlüklü yapıyı bozan ve dejenere eden bir kavram olarak karşımızaçıkarken, Latife Tekin’de modernizmin bozduğundan daha çok yeniden yaptığışeylerle karşılaşırız. Huzur’da, İbrahim Efendi Konağı’nda eski, eski kültür bütüncanlılığıyla dile gelir. Berci Kristin Çöp Masalları’nda ise eski bir problem alanıdeğildir.Bir gecede mahalle olan Çiçektepe daha önce de ifade edildiği gibi kendiiçerisinde kolektif bir kimliğin yeşerdiği ve kolektif ilişkilerin yaşandığı bir yerdir.Ancak bütünlüklü bir yapı arz etmez. Hemen yanı başındaki şehirle kolektiflikanlamında bağ kurmayı reddeden bu yeni mekân, bulunduğu yerin şartlarıylamücadele edebilmek için kendine has bir kültür de meydana getirir. Minaresitenekeden bir cami yapılması, gündelik ihtiyaçlara göre şekillenen ve dönüştürülengeleneksel kültür, caminin arkasındaki Fabrikadibi’nde bulunan yazılı bir taşın aynıgün Su Baba yatırı olarak adlandırılması ve yatırın etrafında çeşitli inanışlarınşekillenmesi, adları unutulan insanların çeşitli işaretlerle tanımlanması veyaçağırılması, yaşanılan mekânı dillendirecek yeni türkülerin yakılması, yeni adet vegeleneklerin yerleşmeye başlaması vb. Gecekonduların kurulmasıyla meydanaBAÜSBED11 (19)155BalıkesirÜniversitesi SosyalBilimler EnstitüsüDergisiCilt 11 Sayı 19Haziran 2008ss.138-159

KültürünMerkeziİstanbul’dan156gelen ve bu yerleşim tarzına bağlı olarak gelişmeye başlayan kültürel birikim,ötekinin meydana getirmiş olduğu değerlerle hiçbir bağlantısı olmayan, sadecekendine has ama aynı zamanda gecekonducuların buraya gelmeden önce içerisindeşekillendikleri kültürle de ilişkilendiremeyeceğimiz bir yapı özelliği gösterir. Biranlamda geleneğin veya geleneksel değerlerin tamamıyla değişimi söz konusudur.Bu değişimin en güzel örneği, “Berci kız” teriminin anlatıldığı satırlarda gizlidir.Köyde yazıda yaylayan, gece dışarıda kalan koyunları sağmaya giden kızlar “Bercikız” olarak adlandırılır. Bu, çok kıymetli bir iş olarak görülür. Çiçektepe’de iseyalnız çöp ayıklayan ve çöp toplayan kızlar bu sıfata layık görülmüş, bir kızınÇiçektepe’deki terbiyesi, çöp toplayıp toplayamadığıyla, çöp toplamaya gidipgelirkenki haliyle ve tavrıyla ölçülmeye başlanmıştır(Tekin, 1995:20). BöyleceÇiçektepe, ötekinin ya da eskinin birikimini kullanmaktansa, kendi birikiminiyaratarak, diğerini reddeder. Bu reddediş, şehrin bilincini oluşturan kültürelbirikimine sahip olmayan Çiçektepeli’lerin, bu birikime sahip olma konusundaherhangi bir çabalarının olmadığını da göstermektedir.Her ne kadar şehirle gecekondu arasında birbirlerini reddediş söz konusuolsa da, kimi zaman şehirden gelen etkilerin Çiçektepe’yi etkisi altına aldığı dagözlenir. Çiçektepe’nin sakinlerinden Çöp Bakkal’ın, kondusunun kapısının yerineüzerinde arslan kabartması olan bir kapıyı takmasıyla birlikte, kısa süre sonraherkes yıkılan konakların ve eski binaların kapılarını kendi kondularına takmakiçin birbirleriyle yarış etmeye başlarlar: “Şehrin eski konaklarının, orda buradayıkılan büyük taş binaların arslanlı, pirinç tokmaklı dış kapıları, renkli buzlu camlıbanyo ve oda kapıları kamyona binip Çiçektepe’ye geldi. Herkes kondusunakabartmalı renkli camlı kapı beğendi. Çiçektepe kondularının kapıları söküldü.Çiçektepe tarihlik bir görüntüye büründü. Sokaklar süs ve ihtişam içindekaldı”(Tekin, 1995:48).Bu satırlar, şehrin kültürünün, yılların içinde incelmiş zevkini yansıtanbirikiminin yeni yerlerinde ne kadar eğreti durduğunu da göstermekte ve aynızamanda kültürün somut ürünlerinin kendi bağlamından kopartılarak, temel işlevinikaybedip ekonomik ve dekoratif bir malzemeye dönüştürüldüğünün de ifadesiolmaktadır. Aslında Çiçektepe’deki insan, bilinç üstüne çıkaramasa da hemen yanıbaşında duran kültürün kendisinden üstün olduğunu idrak etmekte ve bu üstünlüğühayatının her alanında duyumsamaktadır. Evinin kapısında veya penceresindedeğerlendirdiği bu kültürün somut ürünleri de taklit bir malzeme gibi durmakta vebu durum hem hayatı hem de hayatın geçirildiği mekânları arabeskleştirmektedir.Öyle ki, arabesk sadece müzikte değil hayatın her alanında dejenere olmaya gidişinadı olmuştur: “Arabesk 70’lerde doğdu; 80’lerdeki sürece damgasını vuran isearabeskin adının konmasıydı. 80’lerde arabesk, büyük şehre sızmaya çalışantaşralı kalabalığın sesini duyurma, kendini kabul ettirme, görüntüler piyasasındakendine bir yer edinme, girdiği yabancı kültür içinde yönünü bulma, onu bozma vekendine benzetme isteğinin adı olduğu kadar, büyük şehrin “asıl” sahiplerinin buyabancılar akınını geri püskürtme, öncelikle de adlandırma çabasının da adıydı.Bir müddet sonra da, bazı aydınların ayaktakımı ve taşra düşmanı seçkinlere karşıkamuoyunda yaptıkları jestin adı oldu arabesk”(Gürbilek, 1992:20).Berci Kristin Çöp Masalları, roman kişileri arasındaki ilişkilerde de, incelmişbir kültürün geleneksel yansımalarını göstermez. Eski İstanbul’da merkezileşmişmahalle yapısı, bu merkez etrafında yaşayan insanların birbirlerine sevgi, saygı vegüven duymalarını zorunlu kılar. Ancak yeni yerleşimlerle birlikte dejenere olmayabaşlayan kültürel yapı, bu incelmiş ve nezaketle örülmüş yapının kırılmasına sebepolmuştur. Böylece, kabalık, insan hayatına müdahale, terbiye yoksunluğu vb.egemen unsurlar olmaya başlar.

KültürünMerkeziİstanbul’dan156gelen ve bu yerleşim tarzına bağlı olarak gelişmeye başlayan kültürel birikim,ötekinin meydana getirmiş olduğu değerlerle hiçbir bağlantısı olmayan, sadecekendine has ama aynı zamanda gecekonducuların buraya gelmeden önce içerisindeşekillendikleri kültürle de ilişkilendiremeyeceğimiz bir yapı özelliği gösterir. Biranlamda geleneğin veya geleneksel değerlerin tamamıyla değişimi söz konusudur.Bu değişimin en güzel örneği, “Berci kız” teriminin anlatıldığı satırlarda gizlidir.Köyde yazıda yaylayan, gece dışarıda kalan koyunları sağmaya giden kızlar “Bercikız” olarak adlandırılır. Bu, çok kıymetli bir iş olarak görülür. Çiçektepe’de iseyalnız çöp ayıklayan ve çöp toplayan kızlar bu sıfata layık görülmüş, bir kızınÇiçektepe’deki terbiyesi, çöp toplayıp toplayamadığıyla, çöp toplamaya gidipgelirkenki haliyle ve tavrıyla ölçülmeye başlanmıştır(Tekin, 1995:20). BöyleceÇiçektepe, ötekinin ya da eskinin birikimini kullanmaktansa, kendi birikiminiyaratarak, diğerini reddeder. Bu reddediş, şehrin bilincini oluşturan kültürelbirikimine sahip olmayan Çiçektepeli’lerin, bu birikime sahip olma konusundaherhangi bir çabalarının olmadığını da göstermektedir.Her ne kadar şehirle gecekondu arasında birbirlerini reddediş söz konusuolsa da, kimi zaman şehirden gelen etkilerin Çiçektepe’yi etkisi altına aldığı dagözlenir. Çiçektepe’nin sakinlerinden Çöp Bakkal’ın, kondusunun kapısının yerineüzerinde arslan kabartması olan bir kapıyı takmasıyla birlikte, kısa süre sonraherkes yıkılan konakların ve eski binaların kapılarını kendi kondularına takmakiçin birbirleriyle yarış etmeye başlarlar: “Şehrin eski konaklarının, orda buradayıkılan büyük taş binaların arslanlı, pirinç tokmaklı dış kapıları, renkli buzlu camlıbanyo ve oda kapıları kamyona binip Çiçektepe’ye geldi. Herkes kondusunakabartmalı renkli camlı kapı beğendi. Çiçektepe kondularının kapıları söküldü.Çiçektepe tarihlik bir görüntüye büründü. Sokaklar süs ve ihtişam içindekaldı”(Tekin, 1995:48).Bu satırlar, şehrin kültürünün, yılların içinde incelmiş zevkini yansıtanbirikiminin yeni yerlerinde ne kadar eğreti durduğunu da göstermekte ve aynızamanda kültürün somut ürünlerinin kendi bağlamından kopartılarak, temel işlevinikaybedip <strong>ekonomik</strong> ve dekoratif bir malzemeye dönüştürüldüğünün de ifadesiolmaktadır. Aslında Çiçektepe’deki insan, bilinç üstüne çıkaramasa da hemen yanıbaşında duran kültürün kendisinden üstün olduğunu idrak etmekte ve bu üstünlüğühayatının her alanında duyumsamaktadır. Evinin kapısında veya penceresindedeğerlendirdiği bu kültürün somut ürünleri de taklit bir malzeme gibi durmakta vebu durum hem hayatı hem de hayatın geçirildiği mekânları arabeskleştirmektedir.Öyle ki, arabesk sadece müzikte değil hayatın her alanında dejenere olmaya gidişinadı olmuştur: “Arabesk 70’lerde doğdu; 80’lerdeki sürece damgasını vuran isearabeskin adının konmasıydı. 80’lerde arabesk, büyük şehre sızmaya çalışantaşralı kalabalığın sesini duyurma, kendini kabul ettirme, görüntüler piyasasındakendine bir yer edinme, girdiği yabancı kültür içinde yönünü bulma, onu bozma vekendine benzetme isteğinin adı olduğu kadar, büyük şehrin “asıl” sahiplerinin buyabancılar akınını geri püskürtme, öncelikle de adlandırma çabasının da adıydı.Bir müddet sonra da, bazı aydınların ayaktakımı ve taşra düşmanı seçkinlere karşıkamuoyunda yaptıkları jestin adı oldu arabesk”(Gürbilek, 1992:20).Berci Kristin Çöp Masalları, roman kişileri arasındaki ilişkilerde de, incelmişbir kültürün geleneksel yansımalarını göstermez. Eski İstanbul’da <strong>merkezi</strong>leşmişmahalle yapısı, bu merkez etrafında yaşayan insanların birbirlerine sevgi, saygı vegüven duymalarını zorunlu kılar. Ancak yeni yerleşimlerle birlikte dejenere olmayabaşlayan kültürel yapı, bu incelmiş ve nezaketle örülmüş yapının kırılmasına sebepolmuştur. Böylece, kabalık, insan hayatına müdahale, terbiye yoksunluğu vb.egemen unsurlar olmaya başlar.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!