12.07.2015 Views

imam mâturîdî'nin - Yeni Ümit

imam mâturîdî'nin - Yeni Ümit

imam mâturîdî'nin - Yeni Ümit

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

YENi ÜMiTDoç. Dr. Ayhan Tekİneş*Temmuz / Ağustos / Eylül - 2010 / 89Ruh ve MânâMedeniyetine DoğruMedeniyet, Arapçada şehir anlamına gelen ‘medine’kelimesinden alınmış yeni bir isimdir.Me-de-ne fiil kökünden gelen medine, ikametetmek mânâsındadır. Sınırları belirli yerleşimyerlerine veya düşmanlardan korunmak maksadıyla yüksekyerlere inşa edilen kalelere ‘medine’ denmiştir. Arapçadayerleşim yerlerinin küçükleri ‘belde’, büyükleri ise‘medine’ diye adlandırılır. Yesrib şehri, Allah Resûlü’nün(sallallâhu aleyhi ve sellem), hicretinden sonra ‘Medine’ismiyle anılmıştır. Ayrıca İslâm dünyasında zamaniçinde Medine-i İsfahan, Medine-i Mansûr (Bağdad) veKisra’nın şehri Medâin (şehirler) gibi on altı farklı şehirMedine adıyla anılmıştır.Bazı dilciler, Medine’nin “dâne” fiil kökünden isimolduğunu söylemişlerdir. Bu kök, itaat, mülk, hükümve sultan gibi mânâlara sahiptir. Bu durumda ‘medine’kelimesi, dîn ile aynı kökten gelmektedir ve belirlibir idare gücünü kabul edip ona itaat eden insanlarınyaşadığı yer anlamını ifade etmektedir. Nitekim Arapçadabelirli bir idare gücünü kabul ettiği için şehirdeyaşayanlara ‘medenî’, çölde yaşayanlara ise ‘bedevî’ denilmiştir.‘Bedevî’ kelimesi aynı zamanda ‘hadarî’ (yerleşik)kelimesinin zıt anlamlısıdır. Ayrıca yine ‘dâne’fiilinden gelen ‘deyn’ (borç) kelimesi ile de ‘medine’arasında sorumluluk açısından bir alâka kurulmasımümkün görünmektir.Medine kelimesinin ifade ettiği olumlu çağrışımlar,Müslüman ilim adamlarını şehirde yaşamanınfaziletleri üzerine düşünmeye sevk etmiştir. Hattâünlü filozof Farabi (ö. 339/950), felsefî sistemininbir özetini yaptığı ve son kısmında siyaset felsefesinedâir fikirlerini ele aldığı eserine Mebâdiu ârâi ehli’lmedîneti’l-fâzıla(Faziletli şehir halkının görüşlerininilkeleri) adını koymuştur. O, Medine kelimesi ile belirlibir şehri kastetmemiş; kelimeyi kök anlamına uygunolarak hem ‘şehir’ hem de ‘yönetim/devlet’ mânâlarınıçağrıştıracak şekilde kullanmıştır. İdeal devlet ve yönetimmodelini ise şehirde yaşamanın erdemlerindenhareketle belirlemeye çalışmıştır. Ona göre her insanyaratılıştan birçok şeye muhtaçtır. İhtiyaçlarını karşılamakve mükemmel bir insan olabilmek için başkainsanların yardımına ihtiyaç duyar. İnsanlar arasındakiyardımlaşma ve iş bölümü şehirlerde daha kolaymümkün olduğundan, en üstün iyiliğe ve tammükemmelliğe ancak şehirlerde ulaşılır. İnsanlarınmutluluğu elde edebilmek için birbirine yardımcı olduğuşehirler, ‘el-medînetu’l-fâzıla’dır; yani erdemli vemükemmeldir. Erdemli şehirdeki insanlar, iyiliği eldeetmek için iradelerini kullanır ve birbirine yardımcıolurlar. İyilik ortak paydasında birbiriyle yardımlaşaninsanlar, erdemli şehirleri, mutluluğu gerçekleştirmekiçin şehirleri birbiriyle yardımlaşan milletler, erdemlimilletleri, ortak özelliklere sahip milletler de evrenselfaziletli yönetimi meydana getirirler. Böylece Farabi,faziletli şehir kavramından hareketle evrensel bir medeniyettelâkkisi ortaya koymaya çalışır.Medeniyet kelimesi ile ifade etmemiş olsa da ‘medeniyet’kavramını sistemli bir şekilde ilk ele alan tarihçiİbn Haldun’dur (ö.808/1405). O da Farabî gibiinsanların bir arada yaşamalarının fıtrî olduğu düşüncesindenhareket eder. Filozofların “İnsan, yaratılışitibarıyla medenîdir” (Medeniyyün bi’t-tab’) sözündebelirttiği gibi insanların kendilerini korumak ve ihtiyaçlarınıkarşılamak için toplum hâlinde yaşamalarınınzarurî olduğunu söyler. Ona göre, toplum hayatınındevamı için gerekli bir başka unsur ise ‘egemenlik’kavramıdır. Zîrâ insanların bir arada yaşayabilmeleribelirli kurallara uymalarına bağlıdır. İnsanların birbirinezarar vermemesi için kuralların uygulanmasınıtemin edecek bir idare etme gücüne (mülk) ve toplumubir arada tutan ortak bir dayanışma duygusunaihtiyaç vardır. İşte bu dayanışma duygusu bedevilerde‘asabiye’ yani kan bağıdır. Ancak asabiye yalnızca kanbağından ibaret değildir. Bir topluluğu belirli bir gayedebirleştiren onları topluluk kılan her bağ asabiyekavramı içinde değerlendirilebilir. Bu durumda asabiyeyi‘içtimâî dayanışma duygusu veya şuuru’ şeklindetanımlamak mümkündür.İçtimâî dayanışma duygusu (asabiyye) bütün insantopluluklarında ortaktır. İbn Haldun, toplumsal dayanışmaduygusu ile hareket eden toplulukların hadarî/şehirli, bedevî/göçebe olmak üzere iki ayrı ekonomiktoplumsalörgütlenme biçimine sahip olduklarını öne58

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!