12.07.2015 Views

imam mâturîdî'nin - Yeni Ümit

imam mâturîdî'nin - Yeni Ümit

imam mâturîdî'nin - Yeni Ümit

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

sun. ‘Allah’ deyince fikirler araştırabilecekleri sonnoktaya varmış, mantıklar durmuş, bütün duygular,ümitler ve korkular son merciine dayanmış olur. Gönüller,Allah’tan başka yöneldikleri hangi şeye ulaşsahepsinin ötesi bulunduğundan hiç birinde kararkılamaz, tatmin olamaz, hiç birisi ruhun iştiyakınıteskin, heyecanını tatmin edemez; dolayısıyla lezzetve gıptada daha yükseğine ulaşmak ister. Fakat ilâhimarifetten zevk almaya başladı mı bütün istek ve arzularınAllah’a raci olduğunu anlar ve artık O’ndanyüksek bir merci ve maksude geçmek mümkün olmaz.Onun içindir ki Allah’ı tanımayan ve Allah’ızikretmeyen gafil kalpler hiç bir zaman ıstıraptankurtulamaz, kalb huzuru denilen saadeti ve itminanıbulamaz, çırpınır durur. Hem bu çırpınış bir aşkneşvesinin uyandırdığı visal heyecanı değil, fani sebeplerin,emellerin sarsılıp sarsılıp yıkılışından hâsılolan bir hicran ve ıstırabıdır ki “Allah” demeyinceyekadar sürüp gider.” 6Evet, ebedlere namzet olarak yaratılmış olan insan,varlık deryasında öyle bir mahiyete sahiptir ki,Yaratıcı’sından başka bir şeyle tatmin olması mümkündeğildir. Bu hakikati şu sözler ne güzel ifade etmektedir:“Sadece nefse hitap eden maddî hayatı bırak;kalb, ruh ve sırrın hayat derecelerine çık, bak, ne kadargeniş bir daire-i hayatları var! Senin için ölü olan geçmiş,müstakbel, onlar için canlıdır, hayat sahibidir vemevcuttur. Ey nefsim! Madem öyledir, sen dahi kalbimgibi ağla, bağır ve de ki:Fâniyim, fâni olanı istemem.Âcizim, âciz olanı istemem.Ruhumu Rahmân’a teslim eyledim; gayr istemem.İsterim, fakat bir yâr-ı bâki isterim.Zerreyim, fakat bir Şems-i Sermed isterim.Hiç ender hiçim; fakat bu mevcudatı birden isterim!” 7Zikir hem dil, hem kalb, hem bedenle yerine getirilenbir kulluk borcudur. Cenâbı Hakk’ı güzel isimleriyleyâd etmek, tesbihatlar, Kur’ân okumalar, dualardil ile yapılan zikirdir. Allah’ın varlığına dair delillerinmülâhazasıyla oturup kalkmak, enfüsî ve âfâkî yollarlavarlık ve varlığın perde arkası sırlarını araştırmak ve düşünmek;basiret yoluyla uhrevî güzellikleri temâşâ etmekkalbî zikirdir. İlâhî emir ve yasakları, kulluk adınayapılan teklifleri vicdanında hissederek, iştiyakla emirlerinifâsına koşmak ve yasaklardan kaçınmak da bedenîzikirdir. Öyleyse, bütün ibadetlerimiz de birer zikirdirlerve ancak bunları yapmakla huzur bulabiliriz.Huzursuzluk ve tatminsizliğin temel sebeplerindenbirisi de binlerce tecrübe ve olayla ispatlandığı gibi, arzuve isteklerde gayr-i meşru yollara tevessül edilmesidir.Zîrâ her günah fıtrata terstir ve bu terslik er veya geçkişiyi huzursuz eder. Oysa helâl dairesi geniştir, keyfekâfidir; harama girmeye lüzum yoktur ve bu disiplinher alanda geçerlidir. Yeme-içme, dinlenme gibi ihtiyaçların,diğer beşerî arzuların ve cismânî iştihaların hepsiAllah’ın meşru kıldığı dairede tatmin edilebilir. Haramşeytanın işidir; o, insandaki iştihayı kabartır, meşrunundışında başka şeylere karşı insanın içinde arzu uyarır. Arzularınınesiri olan insanlar da âyette ifade buyrulduğugibi (A’raf, 7/179) maddî gözleri gördüğü hâlde kör gibiyaşarlar; kulakları vardır; ama hakikatleri duyamazlar;akıllı gibi görünseler de eşya ve hâdiseleri değerlendiremezler.Dolayısıyla da insanlık onur ve haysiyetiyle aslabağdaşmayacak işler yaparlar.Ayrıca nefsin bütün arzularını yerine getirmekmümkün olmadığına göre, zîrâ hem imkânlar veömür sınırlıdır hem de insan ebed için yaratılmış veancak orada bütün arzuları tatmin olacaktır, bu arzularabir sınır konulması kaçınılmazdır. O da Kitap veSünnet tarafından çizilen sınırdır ki “helâl dairesi geniştir,keyfe kâfidir; harama girmeye lüzum yoktur.” 8ifadesiyle özetlenmiştir. Burada dikkat çeken bir noktada helâl dairesinin sadece ihtiyaçları karşılamakla sınırlıolmayıp bütün meşru zevk ve keyiflere de yeterliolacak kadar geniş olmasıdır.NeticeYukarıda geçen satırlarda kısaca Hz. Âdem’le (as)başlayan ve Efendimiz’le (sallallahu aleyhi ve sellem)kemâl derecesine ulaşan dinin kıyamete kadar, hangikültür ve ortamda olurlarsa olsunlar (son din ve evrensellikilkeleri gereği), bütün insanların her türlü manevîihtiyaçlarını karşılamaya yeter yegâne yol olduğu; bunundışında kalan yol ve yöntemlerin mutlaka bir taraftaneksik kaldığı özetle ifade edilmiş oldu. Durum böyleolunca da hiçbir mümin İslâm’ın dışında başka bir yolaihtiyaç duymaz ve onlarla tatmin olamayacağını bilir.*Y.Y.Ü. İlâhiyat Fak. Öğretim Üyesiayuce@yeniumit.com.trDipnotlar1. Guru, Yogizmi bir tarikata benzetecek olursak, tabir yerinde ise mürşidianlamında kullanılmaktadır.2. James Hewitt, Meditasyon, İst. 2000, 46.3. Akif Manaf, Yoga, http://www.gizlibilimler.com/amanaf.htm’den alınmıştır.4. Aksiyon, 30 Mart 2002, s. 382.5. Bak. Ömer Faruk Harman, DİA, Firavun maddesi, 13/118.6. Elmalılı, 4/2982.7. Yirmi Altıncı Söz, 210.8. On Birinci Şua, 951.48

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!