sünnet-i seniyyeye ittibaının zirvede olduğunun vurgulanmasıdır.Hâfî’nin, devrin sadece âlim ve sûfîleri değil, hükümdarve idarecileri üzerinde de hatırı sayılır birmânevî otoritesi vardı. Meselâ o, Şahrûh ile TebrizSultanı İskender arasındaki muhtemel bir savaşı, aracıolmak suretiyle engellemiştir. Yine kaynaklarda; devrinönde gelen idarecilerinden Kıvâmüddîn Sincanîile mektuplaştığı bilgisi yer almaktadır. O, yukarıdakimisâllerde de görüldüğü gibi, mânevî nüfuzunu kullanaraktoplumsal barış ve huzurun teminine büyük katkılarsağlamış bir gönül mimarıdır. Şahrûh gibi, ilhadve bâtıl mezheblere karşı mücadele eden hükümdarlarada desteğini esirgememiştir. Elinden gelen bütünhizmetleri yapmasına rağmen, hükümdarlar da dâhilhiç kimseden en ufak bir beklentiye girmemiştir.Tasavvuf DüşüncesiOnun beklentisiz olma ilkesi tasavvuf düşüncesininde temelini oluşturmaktadır. Ona göre, tasavvuf yolcularıhimmetlerini yüksek tutmalıdır. Ehlullah, sadecedünya nimetlerine karşı değil âhiret nimetlerine karşıda beklenti içerisine girmemelidir. Çünkü bir sûfînin,âhiret adına bile olsa, Allah rızası dışında, hiçbir gaye vetalebi olamaz. Bununla ilgili olarak sûfiler arasında hadîsolarak meşhur bir sözde:“Dünya âhiret ehline haramdır.Âhiret ise dünya ehline haramdır. Ve Ehlulllah’a bu ikiside haramdır.” buyrulmuştur (Zehebî, Mîzanu’l-Îtidal, Beyrut1995, 1/388; Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 3/544; Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, Beyrut 1997, 1/362) İşte bu zühd hayatını elde etmekçok da kolay görünmemektedir. Mürîdin, bununiçin, kanaat, kasru’l-emel, dünyaya iltifat etmemek vetevekkül gibi bazı mânevî değerleri kazanması gerekmektedir.Hâfî’nin tasavvuf düşüncesinde, önemli olan diğerbir konu da nefis terbiyesidir. O, nefsi, ibadetle dizginlemeninönemine işaret eder. Şöyle ki, insan bir günahişlediğinde nefsine ceza olarak, fazladan bir ibadetyapmalıdır. Yine günah işlediğinde, o oranda ibadetyükünü de artırmalıdır. Öyle ki, nefis, ibadet yükündendolayı günah işleyecek güç ve cesareti bulamaz birhâle gelsin. Kalbin, dünya ve dünya nimetlerini sevmesininharam olduğu kanaatinde olan Hâfî, heva vehevese uymanın yasak olduğunu; nefsi, içerisinde bulunduğuher türlü bağlılık ve esaretten kurtarmak gerektiğinisavunur. Ona göre, insanın yaşaması için zaruriolmayan her şeyi terk etmek gerekir. Çünkü ebedîhayata bağlı olmayan, insanın kalbinin bağlandığı herşey, sâlikin yolunda engel ve kalbinde hicâbdır.Hâfî, tevhîd-i hakîkiye ulaşmak için kişinin kendisiniitham etmesi gerektiğine inanmaktadır. O, kişininnefsine töhmette, uygulaması gereken çok hassas birölçü sunmaktadır. Bir sûfî, günaha düştüğünü, hizmetçisininveya üzerine bindiği hayvanının huysuzlanıpisyankâr davranmasından anlayacak kadar incedüşünceli ve nefsiyle hesaplaşma içerisinde olmalıdır.Hâfî’nin, naklettiği şu hâdise, nefsin sorumluluk çerçevesininaslında ne kadar geniş olduğunu ortaya koymaktadır:Bir gün sûfîlerden birisinin komşusununmalı çalınır. Bunun üzerine o sûfî, komşusuna giderek,dün gece sünnete muhalif bir iş yaptığını belirtip,“Çalınan malın bedelini ödemek bana düşer; o çalınanmalı ben ödeyeceğim. Zîrâ komşumun malı, benimSünnet’e muhalif hareketimin bereketsizliği sebebiyleçalındı.” der. Demek ki, Sünnet’e ait küçük bir edebibile terk etmek, Allah dostları için günah olarak yeterlidir.Ayrıca bu günâhın bedeli de kişinin kendisindedeğil, yakın çevresindeki herhangi bir kimsede de zuhuredebilir. Bu durumda, Hâfî’ye göre bu zararın tazmini,kendi nefsinden başka suçlu görmeyen o sûfîyedüşmektedir. Hâfî, tasavvuf ehli olanların hâlleriniböyle koruduklarını hatırlatıp insanların ise birbirleriyleçekişmekle uğraştıklarını söylemektedir. YüceAllah’ın, bazı kişileri, günahlarından dolayı, kişininüzerine musallat edebileceğini hatırlatarak mâneviyâtyolcularını uyarmaktadır.* Iğdır Üniv. İlâhiyat Fak. Öğretim Üyesibkole@yeniumit.com.trKaynaklar- Ali Cevdet, Reşehât Tercümesi, Matbaa-i Âmire, 1269, s.80-81, s.142.- Ali Şir Nevâî, Mecâlisü’n-Nefâyis, (haz. Hüseyin Ayan ve diğer.) Erzurum1995, s.28.- Bandırmalızâde, Ahmed Münib, Mir’âtu’t-Turûk, Dersaâdet 1306, s.29.- Hâfî, Menhecü’r-Reşâd, İsmihan Sultan Kol., kyt. no: 283, vr. 26a;Silsiletü’t-Tarîk ve Lübsü’l-Hırka ve’l-Musâfaha, İstanbul ÜniversitesiMerkez Kütüphanesi, kyt. no: 243, vr.58b; Reyhânü’l-Kulûb, vr. 12a; el-Vasâyâ’l-Kudsiyye li’t-Tâlibîne’s-Sâlikîn, Süleymaniye Ktp., Tahir EfendiKol., kyt no. 99328; Mühimmâtü’l-Vâsılîn, Süleymaniye Ktp., Şehid AliPaşa Kol., kyt no: 1391.- Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ-yı Ebrâr, haz. Mehmet Akkuş-Ali Yılmaz,yay., Seha Neşriyat, İstanbul 1391, 1/269;- Lâmiî, Nefehât, Lamiî, Mahmud Çelebi, Nefahâtü’l-Üns min Hadarâti’l-Kuds Tercümesi, Bedir yay., İstanbul 1971, s. 442, 547.- Mecdî Mehmed Efendi, Hadâikü’ş-Şekâik, Şekâik-i Nu’mâniyye ve Zeyilleri,haz. Abdülkadir Özcan, Çağrı Yay., İstanbul 1989, s. 91;- Nevâî, Nesâyimü’l-Mahabbe min Şemâyimi’l-Fütüvve, haz. Kemal Eraslan,İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul 1979, s.317-318, 398.- es-Sehavî, Şemsüddin Muhammed b. Abdurrahman, ed-Dav’ ul-Lâmi‘li-Ehli’l-Karni’t-Tâsi‘, Dâru Mektebeti’l-Hayât, Beyrut- tsz, 9/260- 262;- Sâmî, Şemseddin, Kâmusu’l-A’lâm, yay. Mihran Matbaası, İstanbul 1310-1316, 4/2444.44
YENi ÜMiTProf. Dr. Abdulhakim YÜCE*Temmuz / Ağustos / Eylül - 2010 / 89Gerçek saadet, insan zihninin dağınıklık ve perişaniyetten kurtulması,insan kalbinin itminan ve istirahata ermesinden ibarettir. Onu, denizkenarlarında, dağ başlarında, tenha koruluk ve koylarda arayanlar hepyanılmışlardır.HUZURARAYIŞI veYANLIŞ ADRESLERGünümüzde insanların büyük bir bölümü,dünyada yaşanan kargaşa, sıkıntı, samimiyetsizlik,bencillik ve koşuşturmadan uzaklaşmave huzur, güven ve barış içinde birhayat yaşamanın yollarını aramaktadır. Huzuruniçe ait, ruh dünyasını ilgilendiren, mânevî vepsikolojik bir inanç ve deneyim olduğu; maddîimkân, iktidar, fizikî güç ve güzellik, hattâ ilimve sanatla elde edilemediği anlaşıldıkça insanlar,alternatifler ve çareler aramaktadırlar. Aslında insanıböyle bir ihtiyaçla yaratan Yüce Allah, onunyanlışa düşmemesi için kitaplar göndermiş, peygamberlergörevlendirmiştir. Ancak zaman zamanİlahî Mesaj’dan uzaklaşmalar yaşanmakta vehuzur yerine huzursuzluk kaynağı olan, insanlarımaddî ve manevî açıdan sömüren, aile dramlarına,intiharlara, psikolojik hastalıklara sebep olanyanlış düşünce ve akımlar meydana çıkmaktadır.Bunların önü alınmaz ve kitlelerin ihtiyacı doğruolanla giderilmezse toplumsal felâketler kaçınılmazolacaktır.Ülkemizde son zamanlarda kulağa hoş gelen,merak uyandıran ancak geniş halk kitlelerininanlamlarını pek bilmediği bazı kavram ve uygulamalarbasına yansımaktadır. İşin enteresan tarafı,her biri din görünümlü farklı bir inanç veyaoluşuma ait bu uygulamaların sürekli huzur vemutluluk sağlayacağı iddiasında olmalarıdır.Maneviyattan uzak şekilde sadece teknolojikgelişmelerin ışığında bir toplum düzeni kurmanınçıkar yol olmadığını fark eden Batı dünyası,bunun bir neticesi olarak gençliği kurtarabilirve bozulan aile düzenini yeniden tesis edebilirümidiyle -belki fıtratın denge prensibi gereğisonzamanlarda mistik konulara ve metafizikakımlara büyük ilgi göstermektedir. Böyle birihtiyaç olmamasına rağmen, ülkemiz de maalesefbu akımlardan nasibini almış bulunmaktadır.Ülkemizde 90’lı yılların ikinci yarısından itibarenbelirginleşmeye başlayan yoga modası son birkaçyılda en yüksek seviyesine ulaştı. Yoga guruları 1ülkemize gelmekte, lüks otellerde pahalı seanslardüzenlemekte; onlarca kitap piyasaya çıkmakta,lüks semtlerde yoga salonları açılmakta,hattâ bazı kreşler çocuklara yoga ve meditasyonyaptırmakta; ünlü sanatçılar, politikacılar ve işadamları yoga ve meditasyonun faydalarına yönelikbeyanlarda bulunmaktadır. Bu arada işinhem siyasî, hem ekonomik, hem de dinî boyutugündeme gelmektedir. Kısacası sosyal ve inanççevremiz ciddi bir şekilde değişmekle kalmamakta,nereye varacağı kestirilemeyen bir kaosa doğruâdeta sürüklenmektedir.45
- Page 3: derin sırlarını açar ki, bu say
- Page 6 and 7: teşekkül etmiştir veya etmeye ka
- Page 8 and 9: YENi ÜMiTAbdulkadir İdrİsİ *Tem
- Page 10 and 11: هُ دً ى konusu olmaksız
- Page 12 and 13: minan, ne uyku, ne de rahat yüzü
- Page 14 and 15: görü, fertler arasında sevgiyi v
- Page 16 and 17: Tarihî tecrübeler de göstermişt
- Page 18 and 19: YENi ÜMiTDoç. Dr. Sıddık KORKMA
- Page 20 and 21: Mâturîdî’nin şiî mezhepleri
- Page 22 and 23: Mâturîdî’nin yaşadığı dön
- Page 24 and 25: YENi ÜMiTYüksel Çayıroğlu*Temm
- Page 26 and 27: yapılacak bir kıyas hiçbir şeki
- Page 28 and 29: YENi ÜMiTDr. Ergün ÇAPAN*Temmuz
- Page 30 and 31: sahih kitap kabul edilen kitabını
- Page 32 and 33: 2. İmam Rabbânî, Mektubat (2 cil
- Page 34 and 35: Derman SanaEy derde derman isteyen
- Page 36 and 37: YENi ÜMiTDoç. Dr. Yener Öztürk*
- Page 38 and 39: üzerinde durulması gereken diğer
- Page 40 and 41: ve İslâm’ın tafsilatlı bir su
- Page 42 and 43: nin son dönemlerine rastlar. Ayrı
- Page 46 and 47: Yazımızda, çok karmaşık olan v
- Page 48 and 49: sun. ‘Allah’ deyince fikirler a
- Page 50 and 51: konusu yapmış âyetleri açıklay
- Page 52 and 53: ir ilham eseri olduğunun delilidir
- Page 54 and 55: sahibi olan birini, duanın kabulü
- Page 56 and 57: söyleyin de sizin için Allah’a
- Page 58 and 59: YENi ÜMiTDoç. Dr. Ayhan Tekİneş
- Page 60 and 61: medeniyeti, amelî (fonksiyonel) bi
- Page 62 and 63: dinamiklere uygun, kendi doktrinine
- Page 64 and 65: nın, Kur’ân-ı Kerîm’deki eh
- Page 66 and 67: Duanın şartlarından birisi de o
- Page 68: 68Üzerinde ne rüyalar görülmü