12.07.2015 Views

imam mâturîdî'nin - Yeni Ümit

imam mâturîdî'nin - Yeni Ümit

imam mâturîdî'nin - Yeni Ümit

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

vetten önceki dirayet, ilim ve imanıyla nübüvvettensonraki dirayet, ilim ve imanı arasında büyük bir farkvardı. Zîrâ Allah Rasulü vahye mazhariyeti sonrasındabu üç hususta da derin bir ufka/mertebeye ulaşmıştı.2- ‘Rabbin seni dalâlet ehli bir kavim içinde buldu vesana doğru yolu gösterdi’ şeklindeki diğer cümleye gelince:Bu müfessirimizin ikincil dereceden قيِلَ‏ kaydıylaaktardığı bir cümledir. Esasında dikkatli bir nazar ve iyibir niyetle bakıldığında bu cümlenin de ilk cümledenbir farkının olmadığı görülecektir. Zîrâ Peygamberimizdalâlet ehli bir kavim içinde neş’et etmişti. Ve vahiygelmezden önce de hak dinin/şer-i şerifin tafsilatındanhabersiz idi. Allah O’na indirdiği kitapla bilmediklerinibildirerek yürümesi gereken yolu göstermişti.3- Tefsirde Süddî’ye atfen ‘(Nebi), kırk yıl kavmininemri üzere oldu’ şeklindeki söze gelince: Öncelikliolarak burada Taberî’nin metoduyla ilgili bir hususuhatırlatmakta yarar görüyoruz. Erbabı bilir ki Taberî,tefsirinde işlemekte olduğu mevzuyla alâkalı yakındanveya uzaktan ilişkili ne tür haber/bilgi varsa onları sıralar.Bu, Taberî’nin bunları olduğu gibi kabul ettiğianlamına gelmez. Çoğu kere onları kritik de etmez.Nitekim burada da ne senet ne de metin kritiği yapmıştır.O bilgi kabîlinden böyle bir sözün de mevcutolduğunu hatırlatmakla yetinmiştir. Cümlenin ifadeettiği muhtevanın kritiğine gelince: Eğer Süddî kendisineatfolunan bu sözle, ‘Allah Rasulü bi’set öncesindekavminin içinde bir şekilde varlığını sürdüren bir kısımdinî/tevhidî esaslar üzere yaşadı’ gibi bir anlamı düşünmüşsebuna ‘evet’ deriz. Ancak bu sözle ‘Hz. Peygamber,nübüvvet öncesinde kırk yıl kavminde hâkim olanşirk anlayışı üzerine bulundu’ gibi bir mânâyı kastetmişsebuna evet demenin mümkün olamayacağı açıktır.Zemahşerî, ‘böyle bir iddiadan Allah’a sığınırız’ der veşunu ilâve eder: Bu olamaz, çünkü peygamberler –şirkve inkâr bir yana- gerek nübüvvet sonrasında gerekseöncesinde büyük günahlardan olduğu gibi konumlarınızedeleyici küçük günahlardan da korunmuşlardır.’O, bunun imkânsızlığına Hz. Yusuf ’un ağzından sâdırolan “(Ben) atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinineuydum. Allah’a bir şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz.”(Yusuf, 12/38) âyetini delil olarak serd eder. AyrıcaZemahşerî, ‘bir peygamberin geçmişinde şirkin/inkârınbulunması, ona, kâfir muhatapları karşısında, bir kusur/eksiklik olarak yeter’ şeklinde bir hatırlatmada daha bulunur.20 Zemahşerî burada oldukça mühim bir noktayadikkatleri çekmiş olmaktadır. Zîrâ bu durumda Hakk’adavet edilen inkârcı toplum, onun geçmişini yüzünevurma ve onunla alay etme fırsatı yakalamış olacaktır.İşte bunun içindir ki, Allah (c.c) enbiya-ı izamın hayatında-inkârcıların diline dolayabilecekleri- bir falsoya/olumsuzluğa imkân vermemiştir.Şimdi buraya kadar arz etmeye çalıştığımız bilgilerinışığında Duhâ Sûresi’nin yedinci âyetine nasılbir anlam verilmesi gerektiği hususunu toparlayacakolursak; burada dalâl kelimesinin ‘kaybolma’ ve ‘habersiz/bilgisizolma’ mânâlarından hareketle yapabileceğimizmuhtemel iki tefsir söz konusudur. Birincisi:Bu yaklaşım pek fazla öne çıkarılmamıştır. FahruddinRazî gibi bazı müfessirlerimizin tevcihlerinden birisiolup şöyledir: Araplar çölde tek olan, âdeta, çöldekaybolmuş ağaca “dâlle” derler. Buna göre Hak Teâlâsanki ‘o beldeler, sen hâriç, içinde Allah’a iman vemârifetullah meyvesi taşıyan bir ağacı bulunmayan çölgibidir. Binaenaleyh sen bu cehalet çölünde yetişen birağaç gibisin. Ben seni böylece tek, âdeta yitmiş olarakbuldum ve seninle insanları hidayete erdirdim’ muradedilmiştir. 21 İkinci olarak ise, bu fiilin ‘kaybolma’ anlamındanhareketle şöyle bir mânâya da tefsirlerimizdeyer verilmiştir: Allah (c.c.), Peygamberimiz’i, çocuklukyıllarında amcasıyla beraber çıktığı Şam yolundageceleyin yolunu şaşırıp kaybolduğunda, bir vesileyletakip etmesi gereken yola koymuştur. 22Müfessir ve kelâmcıların çoğunluğu bu âyeti, ilgilifiilin ‘habersiz/bilgisiz olma ve yitik kalma’ anlamlarıylabirlikte ele alarak tefsir etmişlerdir. 23 Şimdi HamdiYazır’ın, Cumhur-u ulemanın görüşlerini de hulâsaeden enfes yorumuna kısmî bir sadeleştirmeyle yervermek istiyoruz:Allah Rasulü Allah’ın birliğine inanarak yetişmiş,hiçbir puta secde etmemişti. Ahlâkı temizdi, hiçbirkötü fiil işlememişti. Her hususta güvenilir olarak tanınmıştı.Dolayısıyla gerek şirk dalâleti, gerekse hevâve hevese göre amelde bulunma dalâleti O’nun kerim(asil) zatından uzak idi. Yüce Allah O’nu ta başındano gibi sapıklıklardan münezzeh kılmış ve O’na sağlambir nazar (bakış ve görüş) bahşetmişti… O nübüvvetindenönce de kavminin, Arap müşriklerinin dinlerindekibozulmayı görmüştü. Karşısında bulunanYahudîlik ve Hıristiyanlık gibi iki dinin çığırındançıkmış olduğunu da sezmişti. Fakat girilmesi gerekenyolun ve mücerret akıl ile idrak edilip kavranmasımümkün olmayan Hak dinin ne olması lâzım geleceğinive dünyayı sarmış olan bunalım içinden nasılçıkılıp da Hakk’a erileceğini belirlemede mütehayyiridi. Kitap okumasını bilmez, cihana ruh verecek iman39

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!