çarpışıyor, diğer taraftan da dağılan Eshabını toparlamaya çalışarak; “Ey filan, bana doğru gel! Ey filan,bana doğru gel! Ben Resulullah’ım. Bana dönüp gelene Cennet var!” buyuruyordu.Hazret-i Ebu Bekir, Abdurrahman bin Avf, Talha bin Ubeydullah, Ali bin Ebi Talib, Zübeyr binAvvam, Ebu Dücane, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sa’d bin Mu’az, Sa’d bin Ebi Vakkas, Habbab bin Münzir,Üseyd bin Hudayr, Sehl bin Hanif, Asım bin Sabit, Haris bin Simme bir anda sevgili Peygamberimizinetrafında halkalanıp, O’nu korumak için canlı bir kale duvarı meydana getirdiler.Zülfikar gibi kılıç bulunmazUhud’a son anda dağılan, perişan hale düşen Eshab-ı kiram toplanmak, bir araya gelmek içinçalışıyordu. Abbas bin Ubade hazretlerinin, dağılan Eshab-ı kiramın toparlanması için;“Ey kardeşlerim! Bu uğradığımız musibet, Peygamberimizin emrini yerine getirmeyişimizinbir neticesidir. Dağılmayınız! Peygamberimizin etrafına geliniz! Eğer bizler, koruyucuların yanındayer almaz da, Resulullah’a bir zarar gelmesine sebep olursak, artık Rabbimizin katında bizim içinileri sürülecek bir mazeret bulunmaz” diye bağırdığı duyuldu.Hazret-i Abbas bin Ubade, yanında Harice bin Zeyd ve Evs bin Erkam olduğu halde, düşmanıniçine “Allahü ekber!” nidaları ile yalın kılıç daldılar. Resulullah’ın uğrunda, O’nu korumak içinkahramanca çarpıştılar. Harice bin Zeyd, on dokuz yerinden yara almıştı. Diğerlerininki de ondan azdeğildi. Nitekim üçü de çok özledikleri şehidlik mertebesine ulaştılar.Eshab-ı kiram, bu çok tehlikeli anda, Peygamber efendimizin, etrafında yavaş yavaş toplanmayabaşladı. Müşrikler, sevgili Peygamberimizi ve O’na gövdelerini siper eden şanlı Eshabını çember içinealdılar.Her taraftan birlik halinde ilerleyerek çemberi daraltıyorlardı. Kureyşlilerinden bir grubun ileriatıldığını gören Âlemlerin efendisi, yanında bulunan ve canlarını feda etmeye hazır olan Eshabına; “Şubirliği kim karşılar?” buyurdu.Vehb bin Kabûs hazretlerinin; “Canım sana feda olsun ya Resulallah! Ben karşılarım” deyip, ilerifırladığı görüldü. Allahü teâlânın şerefli ismini dilinden düşürmeyen bu kahraman, yalın kılıç müşriklerinarasına daldı.Peygamber efendimiz; “Seni Cennet’le müjdelerim” buyurdu. Onun düşman karşısındagösterdiği sebat ve gayretini görünce de; “Allah’ım! Ona rahmet eyle! Ona acı!” buyurdular.Müşriklerin hazret-i Vehb’i ortalarına alıp mızrakla şehid ettiklerini gören Sa’d bin Ebi Vakkas, onayardım etmek için ileri atıldı. Düşmanın ortasına girip, görülmemiş kahramanlıklar gösterdi. Birçok müşrikisaf dışı etti. Diğerlerini de geri püskürterek, sevgili Peygamberinin yanına geldi. Resul-i ekrem efendimiz,hazret-i Vehb için; “Ben senden razıyım. Allahü teâlâ da razı olsun” buyurdular.Habib-i ekrem efendimiz, mücahidlerin çemberini yarıp, kendisine doğru bir müşrik bölüğününilerlediğini görünce, hazret-i Ali’ye; “Onlara hücum et!” buyurdular.Hazret-i Ali, hücum edip, Amr bin Abdullah’ı öldürüp, diğerlerini kaçırdı. Kılıcı kırılınca,Peygamberimiz, zülfikarı ona verdi. Başka bir grup gelirken, Peygamber efendimiz; “Ya Ali! Bunlarınşerrini benden def eyle” buyurdular.Canını Resulullah’a feda eden Allahü teâlânın aslanı, derhal hücuma geçti. Şeybe bin Malik’iöldürüp, diğerlerini geri püskürttü. O anda Cebrail aleyhisselam gelip, Peygamber efendimize;“Ya Resulallah! Bu iş, Ali’den zuhur eden fevkalade bir civan mertliktir” deyince, Resulullahefendimiz;“O benden, ben de ondanım” buyurdular. Cebrail aleyhisselam da;“Ben de ikinizdenim” dedi.O esnada bir ses; “Ali gibi yiğit, zülfikar gibi kılıç bulunmaz” diyordu.“Anam babam sana feda olsun!”Uhud savaşında, müşriklerin bütün hedefi Resulullaha ulaşmaktı. Fakat buna muvaffak olamadılar.Sevgili Peygamberimizin yanına yaklaşamayacaklarını anlayınca, ok atmaya başladılar. Atılan oklar, yaüzerinden geçiyor, ya önüne, ya sağına, veya soluna düşüyordu.Düşmanı geriye püskürtmek için canlarını dişine takarak çarpışan Eshab-ı kiram, bu hali görürgörmez, Âlemlerin efendisinin etrafına toplanarak, gelen oklara mübarek vücudlarını siper etmeyebaşladılar.Peygamber efendimiz Eshabına, okla mukabele etmesini emir buyurunca, sahabiler de düşmanaok atmaya başladılar. Sevgili Peygamberimiz, Sa’d bin Ebi Vakkas hazretlerini önüne oturttular.Çok keskin nişancı olan hazret-i Sa’d, sür’atle, peşpeşe düşmana ok yağdırmaya başladı.Sadağından yani ok çantasından her ok çekişte; “Ya Rabbi! Bu senin okundur. Onunla düşmanı vur!”
diyor, Peygamber efendimiz de; “Allah’ım! Sa’d’ın duasını kabul et! Allah’ım! Sa’d’ın okunu doğrult!..Devam et, Sa’d! Devam et! Anam babam sana feda olsun!” buyuruyordu.Bu şekilde her ok atışta, Peygamber efendimiz aynı dualarını tekrar ediyorlardı. Hazret-i Sa’d’ınoku bitince, sevgili Peygamberimiz, kendi oklarını ona verip attırdı. Sa’d bin Ebi Vakkas hazretlerinin heroku ya bir düşmana, veya bindiği hayvana isabet ediyordu.Müşriklerin attığı oklara karşı, Ebu Talha hazretleri, sevgili Peygamberimizin önüne gerilerek,gelecek her oka kendi vücudu ve kalkanı ile siper oluyor, arada bir düşmanı şaşkına çeviren naralaratıyordu.Peygamber efendimiz; “Asker içinde Ebu Talha’nın sesi, yüz kişiden hayırlıdır” buyurdu. EbiTalha fırsat buldukça, müşriklere ok atmaktan geri durmuyor, sert ve çok seri ok atıyor, attığı boşagitmiyordu.Attığı okları Resul-i ekrem efendimiz, merak edip, mübarek başını yukarı kaldırdıkça, Ebu Talha,Resulullah’a bir ok isabet eder korkusuyla;“Anam-babam canım sana feda olsun ya Resulallah! Mübarek başınızı kaldırmayınız. Size birdüşman oku isabet edip zarar vermesin! Vücudum, mübarek vücuduna siper ve sana fedadır! Beniboğazlamadıkça, sana ulaşamazlar! Ben ölmedikçe, size bir şey olmaz!..” diyerek sevgili Peygamberimizikendi nefsine tercih ederdi.Eshab-ı kiram daha toparlanamamıştı. Peygamber efendimizin etrafında ancak otuz kadar sahabi,pervane gibi dönüyor, gelen oklara, mızraklara, kılıçlara kendi vücudlarını kalkan ediyorlardı.Tek arzuları; Peygamber efendimizin emrini yerine getirmek ve O’na gelecek her türlü zararıuzaklaştırmaktı. Yiğitlerin serdarı hazret-i Hamza, o hengamede Peygamber efendimizden ayrı düşmüş,bir kalabalığın ortasında iki elinde iki kılıç ile çarpışıyor; “Allahü ekber!..” nidalarıyla düşmanın kalbinekorku salıyordu.Şimdiye kadar, tek başına tam otuz bir müşrik öldürmüş, pek çoğunu da ya kolundan veyabacağından etmişti. Ortasına düştüğü müşrik sürüsünü dağıttığı bir sırada, Siba’ bin Ümmü Enmar; “Banakarşı koyabilecek bir yiğit var mı?” diyerek hazret-i Hamza’ya meydan okuyordu.Hazret-i Hamza da şehid olduUhud meydanının her tarafında amansız, müthiş bir çarpışma bütün şiddetliyle devam ediyor,bazıları atlı, bazıları da yaya olarak iman-küfür mücadelesini sürdürüyorlardı.Hazret-i Hamza, Müslümanlara meydan okuyan, Siba’ bin Ümmü Enmar’a “Yanıma gel ey sünnetçikadının oğlu! Demek sen Allah’a ve Resulüne meydan okuyorsun öyle mi?” deyip, onu göz açtırmadanbacaklarından tutup yere serdi.Üzerine çöküp öldürdükten sonra, karşı kayanın arkasında Vahşi’nin elinde mızrak ile kendisinenişan aldığını gördü. Derhal üzerine yürüdü. Önündeki, sellerin açtığı çukura gelince, ayağı kaydı vearkası üzere düştü.O anda karnından zırhı açılmıştı. Fırsatı yakalayan Vahşi, mızrağını fırlattı!.. Mızrak, uçarakhazret-i Hamza’nın mübarek vücuduna saplandı ve diğer taraftan çıktı. Kahramanların büyüğü; “Allah’ım!”diyerek oraya çöktü. Şehid olmuş, özlediği makama kavuşmuştu... Allahü teâlânın yolunda, sevgiliPeygamberinin uğrunda canını feda etmişti.Bu sırada, düşman saflarından birisi, “Ey Kureyş cemaatı! Akrabalık haklarını gözetmeyen,kavminizi bölen Muhammed ile çarpışmaktan geri durmayınız. Eğer Muhammed kurtulursa, benkurtulmayayım!..” diyerek, müşrikleri, Kâinatın efendisine saldırmaya teşvik ediyordu.Bu ses, Asım bin Ebi Avf’ın idi. Ebu Dücane hazretleri bu sesi işitmişti. Çarpışa çarpışa, Asım binEbi Avf’ı buldu ve hemen öldürdü. Fakat arkasındaki müşrik Ma’bed, bütün gücüyle kılıcını hazret-i EbuDücane’ye salladı.Allahü teâlânın bir ihsanı olarak ani ve çok çabuk bir hareketle yere çöken Ebu Dücane, öldürücüdarbeden kurtuldu. Derhal kalkıp, kılıcını Ma’bed’e vurarak öldürdü.Kureyşli müşriklerin hedefleri, Âlemlerin efendisi idi. O’na yaklaşabilmek için bütün güçleriniharcıyorlardı. Fakat, etrafında pervane gibi dönen, bir zarar olur korkusu ile canlarını feda etmekten zerrekadar kaçınmayan şanlı, şerefli Eshabı bir türlü geçemiyorlardı.Bu kahraman otuz yiğit, Resulullah efendimizin önünde; “Ya Resulallah! Yanından hiç ayrılmamaküzere yüzümüz, mübarek yüzünün önünde siper ve kalkan; vücudumuz, mübarek vücuduna fedadır; yeterki sen selamette ol” diyorlardı.Müşrikler, gruplar halinde hücum ediyorlardı. Fahr-i âlem efendimiz, yanında bulunan vevücudlarını kendisine siper eden kahraman Eshabına, bir grupu göstererek; “Allahü teâlânın yolundavücudunu bize kim feda eder?” buyurunca, Medineli beş sahabi ileri fırlamıştı.Resulullah efendimizin mübarek gözleri önünde; tekbirler alarak, döne döne çarpıştılar. Nihayetbunlardan dördü şehid oldu.
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5:
Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7:
İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9:
ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10:
Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15:
cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17:
adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19:
duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21:
Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23:
- Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25:
dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27:
- Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29:
Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31:
Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33:
kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35:
yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37:
Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39:
saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41:
gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43:
O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45:
ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47:
Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49: Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51: zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53: Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55: gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57: yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59: - Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61: Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63: Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65: saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67: üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69: fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71: “Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73: Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75: kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77: çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79: - Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81: sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83: O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85: Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87: orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89: ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91: Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93: azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95: ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97: etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 100 and 101: Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103: Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105: “Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107: aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109: Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111: “Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113: olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115: ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117: Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119: Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121: ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123: Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125: Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127: Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129: İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131: nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133: ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135: mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137: in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139: Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141: vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143: geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145: ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147: Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149:
etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151:
Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153:
esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155:
çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157:
Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159:
Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161:
yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163:
“Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165:
hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167:
ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169:
“Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171:
ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173:
Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175:
İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177:
Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179:
şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181:
ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183:
ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185:
unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187:
Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189:
unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195:
elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197:
Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199:
Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde