ekrem efendimiz, bu geçide Abdullah bin Cübeyr kumandasında, elli okçu koydu. Okçular geçitteyerlerini aldılar. Sevgili Peygamberimiz, yanlarına gelerek şu kesin emrini verdi;“Bizi arkamızdan koruyunuz. Yerinizde durunuz ve buradan hiç ayrılmayınız. Düşmanıyendiğimizi görseniz de size haber vermedikçe, adam göndermedikçe yerlerinizden aslaayrılmayınız. Düşmanın bizi öldüreceklerini, öldürdüklerini görseniz de, gelip bize yardımcıolmayınız. Onlardan bizi korumaya çalışmayınız. Size yöneldikçe, düşman süvarilerini okatutunuz. Çünkü süvariler, atılan oklara doğru gelemezler. Allah’ım! Bunları onlara tebliğ ettiğimeseni şahid tutarım!”Bu emirlerini birkaç defa tekrarlayan sevgili Peygamberimiz ısrarla; “Kuşların, cesedlerimizikapıştıklarını görseniz dahi, ben size adam göndermedikçe kesinlikle yerinizden ayrılmayınız. Eğerbizim, kâfirleri kırıp, ayaklarınız altında çiğnediğimizi görseniz bile, yine ben size habergöndermedikçe asla yerinizi terk etmeyiniz!..” buyurdular.Sonra oradan ayrılıp, ordunun başına geçtiler.İtaat edenin mükafâtı...Hazırlıklar tamamlandı. Her an savaşa başlanabilir hale gelinmişti. Efendimiz, sancağı Mus’ab binUmeyr’e verdiler. Hazret-i Mus’ab, elinde sancak olduğu halde Peygamber efendimizin önünde yerini aldı.Bu sırada yeni evlenen hazret-i Hanzala, Medine’den sür’atle Uhud’a gelip, mücahid saflarınakatıldı.Uhud’a üç gün önce gelen müşrik ordusuna Ebu Süfyan kumanda ediyordu. Onlar Medine’yiarkalarına alacak şekilde yerleştiler. Sağ kanattaki süvarilere Halid bin Velid, sol kanattaki süvarilere deİkrime kumanda edecekti. Saffan bin Ümeyye’nin de süvari birliklerinin başında vazife aldığı rivayetedilmiştir. Müşrik sancağını Talha bin Ebi Talha taşıyordu.İki ordu arasındaki güç dengesi çok farklıydı. Kureyş ordusu; sayı, silah ve techizat yönünden,İslâm ordusunun dört mislinden fazlaydı.Kureyş ordusunda; gürültü ve şamatadan geçilmiyor, intikam hırslarıyla gözleri dönen kadınlar tef,dümbelek çalıyor, şarkılar söyleyerek askeri savaşa teşvik ediyor, taptıkları putlardan yardım istiyorlardı.Mücahidlerin tarafında ise, dualar ediliyor; “Allahü ekber! Allahü ekber!..” diye tekbirler getiriliyor,“Din-i İslâm”ın korunması ve yayılması için Allahü teâlâdan yardım talep ediliyordu.Sevgili Peygamberimiz de, kahraman Eshabını, cihada, cenab-ı Hakk’ın yolunda çarpışmaya teşvikediyor, bu uğurda kazanacakları sevapları anlatarak; “Ey Eshabım! Sayıları az olan kişilere, düşmanlaçarpışmak güç gelir. Eğer onlar, sebat ve gayret gösterirlerse, Allahü teâlâ onları ferahlığa erdirir.Çünkü Allahü teâlâ, kendisine itaat edenlerle beraberdir... Allahü teâlânın size vaad ettiği mükafatıisteyiniz...” buyuruyordu.Uhud gazasıyla ilgili ayet-i kerimelerde de mealen; “(Ey mü’minler!) Allahü teâlâya ve Resulüneitaat edin ki, merhamet olunasınız. Rabbinizden mağfiret istemeye ve Cennet’e girmeye koşunuz.Bunun için çalışınız! Cennet’in büyüklüğü, gökler ve yer küresi kadardır. Cennet, Allahü teâlâdankorkanlar için hazırlandı. Bunlar, az bulunsa da, çok bulunsa da, mallarını Allah yolunda verirler.Öfkelerini belli etmezler. Herkesi affederler. Allahü teâlâ ihsan edenleri sever” (Al-i İmran suresi:132-134) “İşte onların mükafatı, Rablerinden bir magfiret ve ağaçları altından ırmaklar akanCennet’lerdir. Onlar, orada ebediyyen kalacaklardır. Böyle yapanların, Allahü teâlâya ve Resulüneitaat edenlerin mükafatı ne güzeldir!” buyuruluyordu. (Al-i İmran suresi: 136)Gönülleri imanla dolu, gözlerinden cesaret kıvılcımları sıçrayan, şehid olmak arzusuyla yananEshab-ı kiram yerlerinde duramıyor, bir an önce düşmana atılmak için emir bekliyordu.Bedir gazasında olduğu gibi hazret-i Ali beyaz, Zübeyr bin Avvam sarı, Ebu Dücane de kırmızırenkteki sarıklarını başlarına bağladılar. Hazret-i Hamza da deve kuşu kanadından yapılmış tuğunu taktı.İki ordu birbirlerine iyice yaklaştı. Artık heyecan son noktaya gelmişti. Biraz sonra; bir tarafta, Allahüteâlânın dinini yaymak için en yakınları ile savaşmaktan bile tereddüt etmeyen İslâm mücahidleri, diğertarafta, batıl yollarında ısrar eden İslâm düşmanları arasında büyük bir meydan savaşı başlayacaktı.“Bunun hakkını kim verir?”İki ordu birbirlerine iyice yaklaşmışlardı... Bir ok atımı yaklaştıklarında, düşman saflarındandevesini ileri süren zırhlı bir müşrik, mücahidlerden çarpışmak üzere er talebinde bulundu. Herkesinkendisinden çekindiğini zannederek, dileğini üç defa tekrarladı. Bunun üzerine İslâm ordusundan, uzunboylu, sarı sarıklı bir kahraman mücahidin, yaya olarak meydana yürüdüğü görüldü.Bu, Peygamber efendimizin halasının oğlu Zübeyr bin Avvam idi. İslâm ordusundan; “Allahüekber!..” nidaları yükseliyor, hazret-i Zübeyr’in muzaffer olması için dua ediliyordu. Zübeyr bin Avvam’ın
müşrike yaklaşır yaklaşmaz, devesi üzerine sıçradığı görüldü. Deve üzerinde müthiş bir mücadelebaşladı.Bu sırada sevgili Peygamberimizin; “Onu yere düşür!” buyurduğu işitildi. Hazret-i Zübeyr, bu emrialır almaz, rakibini aşağı itti. Arkasından kendi de atlayıp, kılıcını boynuna çaldı. Müşrikin tolgalı başı zırhlıgövdesinden ayrıldı. Efendimiz, Zübeyr hazretlerine dua ettiler.Sonra, müşriklerin sancaktarı Talha bin Ebi Talha meydana fırladı; “İçinizde karşıma çıkacak birkimse var mıdır?” diye bağırdı.Karşısına Allahü teâlânın arslanı hazret-i Ali çıktı. Bir vuruşta, baştan ayağa zırhlara bürünmüşmüşrik sancaktarının başını çenesine kadar yardı. Bunu gören sevgili Peygamberimiz; “Allahü ekber!..Allahü ekber!..” diye tekbir getirdi. Buna Eshab-ı kiram da katılınca tekbir sadaları yeri göğü inletti.Müşrik sancağının yere düştüğünü gören Talha’nın kardeşi Osman bin Ebi Talha, meydana koştu.Sancaklarını kaldırıp, er diledi. Ona da hazret-i Hamza çıktı; “Ya Allah!” diyerek Osman’ın omuzuna öylebir kılıç indirdi ki, sancak tutan kolu kopan müşrik yere düşüp can verdi.Yine müşriklerden, Ebu Sa’d bin Ebi Talha yaya olarak meydana yürüdü. O da baştan ayağa zırhlıidi. Küfür sancağını yerden kaldırdı ve İslâm ordusuna dönüp; “Ben, Kusam’ın babasıyım. Benim karşımakim çıkabilir?!.” diyerek bağırmaya başladı.Peygamber efendimiz, onun karşısına yine hazret-i Ali’yi çıkardı. Hz.Ali , o müşriki de öldürüpsancaklarını yere düşürdükten sonra, mücahidlerin safları arasında yerini aldı.Bundan sonra pek çok müşrik sıra ile meydana çıkıp yere düşen sancaklarını kaldırarak,mücahidlerden, karşılarına çıkacak yiğit taleb ettiler. Fakat, her defasında kahraman sahabiler, Allahüteâlânın izniyle galip geldi. Her sancaktar öldürüldüğünde, İslâm askerinden tekbir sadaları yükseliyor,düşman saflarına büyük bir üzüntü ve yeis çöküyordu.Hatta şamataları ayyuka çıkan müşrik kadınlar bile; “Yazıklar olsun size!..” diyerek, kendiaskerlerine bir taraftan hakaret ediyorlar, bir taraftan da; “Daha ne duruyorsunuz?..” diyerek savaşa teşvikediyorlardı.Her iki tarafın yerinde duramadığı bir anda, sevgili Peygamberimizin, elinde tuttuğu ve üzerinde;“Korkaklıkta ar, ilerlemekte şeref ve itibar var. İnsan korkmakla kaderden kurtulamaz” beyti yazılıolan kılıcını göstererek; “Bu kılıcı benden kim alır?” buyurduğu işitildi.Bunu duyan Eshab-ı kiramdan birçokları hep birden almak için, ellerini uzattılar. Peygamberimiztekrar; “Bunun hakkını vermek üzere kim alır?” deyince, Eshab-ı kiram sustular ve geri durdular.“Ben, Allah’ın arslanıyım!”Kılıcı hararetle isteyenlerden Zübeyr bin Avvam; “Ben alırım ya Resulallah” dedi. Peygamberimizkılıcı hazret-i Zübeyr’e vermedi. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali’nin istekleri de Peygamberimiztarafından kabul edilmedi. Ebu Dücane; “Ya Resulallah! Bu kılıcın hakkı nedir?” diye sordu.Sevgili Peygamberimiz; “Onun hakkı; eğilip bükülünceye kadar, onu düşmana vurmaktır.Onun hakkı, Müslüman öldürmemen, onunla kâfirlerin önünden kaçmamandır. Onunla Allahü teâlâsana zafer yahut şehidlik nasib edinceye kadar, Allah yolunda çarpışmandır” buyurdu.Ebu Dücane; “Ya Resulallah! Ben onun hakkını yerine getirmek üzere alıyorum” dedi.Peygamberimiz de elindeki kılıcı ona teslim etti. Hz. Ebu Dücane çok cesur, kahraman olduğu halde,harp meydanlarında çok kurnaz davranır; “Harp hiledir” hadis-i şerifine eksiksiz riayet ederdi.Ebu Dücane hazretleri kılıcı alınca, harp meydanına doğru çalımlı, vakarlı ve gururlu bir şekilde,beytler söyleyerek yürümeye başladı. Üzerinde, bir gömleği ve başında kırmızı sarığından başka bir şeyiyoktu.Ebu Dücane hazretlerinin bu yürüyüşü, Eshab-ı kiram arasında pek hoş karşılanmadı. Bununüzerine Peygamber efendimiz; “Bu bir yürüyüştür ki, bu yerler (harp meydanları) dışında Allahüteâlânın gadabına sebeptir” buyurarak, yalnız düşmana karşı çalımlı yürümenin caiz olduğunubildirdiler.Daha fazla bekleyemeyen müşrik saflarından Halid bin Velid, emrindeki kuvvetlerle hücuma kalktı.Yerinde duramayan Eshab-ı kirama, sevgili Peygamberimiz de hücum emrini verdiler.Bir anda; “Allahü ekber” sadaları harp meydanını doldurmuştu. En önde hazret-i Hamza ellerindekikılıçlarıyla, zırhsız kuvvetlerin başında olduğu halde her gelen kâfire kılıç sallamaya başladı. Büyük birhırsla gelen Halid bin Velid’in kuvvetleri, derhal geriye püskürtüldü. Halid bin Velid, bu defa dağgeçidindeki yerden dolaşıp, arkadan vurmak üzere geniş bir kavis çizerek Ayneyn tepesine vardı. Fakathazret-i Abdullah bin Cübeyr ve emrindeki elli yiğit, onları şiddetli bir ok atışıyla püskürttü.Artık savaş kızışmıştı. Her iki taraf olanca güçleriyle çarpışıyordu. Bir sahabi, en az dört müşrik ilemücadele ederek, ilerlemeye çalışıyorlardı.Hazret-i Hamza, bir taraftan; “Allahü ekber! Allahü ekber!” nidalarıyla sesleniyor, bir taraftan da;“Ben, Allahü teâlânın arslanıyım!” diyor ve düşmanı kıra kıra, ilerliyordu. Safvan bin Ümeyye,
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5:
Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7:
İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9:
ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10:
Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15:
cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17:
adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19:
duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21:
Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23:
- Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25:
dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27:
- Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29:
Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31:
Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33:
kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35:
yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37:
Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39:
saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41:
gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43:
O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45: ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47: Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49: Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51: zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53: Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55: gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57: yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59: - Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61: Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63: Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65: saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67: üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69: fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71: “Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73: Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75: kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77: çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79: - Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81: sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83: O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85: Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87: orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89: ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91: Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93: azılarının şehid düşeceğine
- Page 96 and 97: etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99: çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101: Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103: Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105: “Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107: aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109: Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111: “Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113: olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115: ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117: Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119: Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121: ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123: Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125: Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127: Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129: İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131: nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133: ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135: mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137: in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139: Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141: vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143: geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145:
ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147:
Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149:
etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151:
Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153:
esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155:
çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157:
Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159:
Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161:
yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163:
“Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165:
hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167:
ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169:
“Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171:
ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173:
Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175:
İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177:
Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179:
şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181:
ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183:
ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185:
unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187:
Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189:
unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195:
elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197:
Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199:
Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde