azılarının şehid düşeceğine işarettir. Onun arkasından bir koçun getirilmesine gelince, koç,askeri bir birliğe işarettir ki, inşaallah zafer bizim olacaktır!” Başka bir rivayette de; “Rüyamdakılıcımı yere çarptım, ağzı kırıldı. Bu Uhud günü Eshabımdan bazılarının şehid düşeceklerine işarettir.Kılıcımı tekrar yere çarptım, eski düzgün haline döndü. Bu da, Allahü teâlâdan bir feth geleceğine,mü’minlerin toplanacağına işarettir” buyurdu.Resulullah kendisine vahiyle bildirilmeyen hususlarda, Eshabıyla istişare yapar, ona göre hareketederdi. Düşmanı nerede karşılamak lazım geldiği üzerinde, Eshabdan bazıları; “Medine’de kalarakmüdafaa savaşı yapalım” dediler.Bu teklif, Peygamber efendimizin arzularına da uygundu. Hazret-i Ebu Bekir, Ömer, Sa’d bin Mu’azgibi Eshabın büyükleri, Peygamber efendimiz gibi düşünüyorlardı.Ancak Bedir gazasında bulunamayan kahraman ve genç sahabiler; Bedir gazasına katılansahabilerin kazandığı ecir ve sevabı, Bedir şehidlerinin ulaştığı yüksek dereceleri Peygamberefendimizden işittikçe, o harpde bulunamadıklarına son derece üzülmüşlerdi.Bunun için düşmanı Medine dışında karşılamak ve göğüs göğüse çarpışmak istiyorlardı. Hazret-iHamza, Nu’man bin Malik, Sa’d bin Ubade bunlardan idi.“Sabır ve sebat edin!”Peygamber efendimizin huzurunda savaş taktikleri üzerine istişare yapılıyordu: Hazret-i Haysemeizin alarak;“Ya Resulallah! Kureyşli müşrikler, çeşitli Arap kabilelerinden asker topladılar. Develerine, atlarınabinip topraklarımıza girdiler. Bizi evlerimizde ve kalelerimizde kuşatacak, sonra da dönüp gidecekler.Arkamızdan pek çok laflar edecekler. Bu hal onların cesaretlerinin artmasına sebep olacak, yeni baskınlardüzenleyeceklerdir. Şimdi onların karşısına çıkmazsak, diğer Arap kabileleri bize göz dikecekler. Allahüteâlânın bize, müşriklerin karşısında zafer ihsan edeceğini umarım.Şayet ikincisi olursa ki şehidliktir; Bedir beni ondan mahrum eyledi. Halbuki ben onu peközlemiştim. Oğlum Bedir gazasına katılmayı istediğimi işittiğinde, benimle kur’a çekmişti. O benden dahatalihli imiş, şehidlik şerefine ulaştı.Ya Resulallah! Şehidliği çok özledim. Dün gece rüyada oğlumu güzel bir surette gördüm. Cennetbahçeleri ve ırmakları arasında dolaşıyor ve bana; “Cennet eshabına katıl! Ben, Allahü teâlânın vaad ettiğigerçeğe kavuştum!” diyordu.Ya Resulallah! Vallahi, sabahleyin, oğluma Cennet arkadaşı olmayı ziyadesiyle arzu etmeğebaşladım. Artık yaşım da ilerledi. Rabbime kavuşmaktan başka muradım kalmadı.Canım sana feda olsun ya Resulallah! Şehid olup, oğluma Cennet’te arkadaş olmaklaşereflenebilmem için, Allahü teâlâya dua et!..” diyerek yalvardı.Onun bu isteğini, kırmadılar ve şehid olması için dua buyurdular.Çoğunluğun bu fikirde, yani şehir dışına çıkmayı arzu ettiklerini gören sevgili Peygamberimiz,düşmanı Medine dışında karşılamak üzere karar verdiler. Sonra; “Ey Eshabım! Sabır ve sebatederseniz, bu sefer de cenab-ı Hak, size yardımını ihsan eder. Bize düşen, azim ve gayretgöstermektir!” buyurdular.İkindi namazını kıldıran Kâinatın sultanı, saadetli ve mübarek evine vardılar. Arkalarından hazret-iEbu Bekir ve Ömer, izin alarak girdiler. Resul-i ekrem efendimizin sarığını sarmasına, zırhını giymesineyardım ettiler. Efendimiz, kılıcını kuşandı, kalkanını sırtına yerleştirdi.Bu sırada dışarda Eshab-ı kiram toplanmış, Peygamber efendimizi bekliyorlardı. Medine’de kalmakve müdafaa savaşı yapmak isteyenler, diğerlerine; “Resulullah, Medine dışına çıkmak fikrinde değildi.Sizin sözünüzle bunu kabul etti. Halbuki Resulullah, emri Allahü teâlâdan alır. Siz, bu işi O’na bırakınız.O’nun emrettiği şeyi işleyiniz” dediler.Diğerleri de yaptıklarına pişman oldular ve; “Resul-i ekreme muhalefet etmiş olmayalım” diyerek,bu fikirlerinden vaz geçtiler.Sevgili Peygamberimiz, saadethanelerinden çıkınca, huzur-i şerifine varıp; “Canımız sana fedaolsun ya Resulallah! Sen nasıl istiyorsan öyle yap. Medine’de kalmak istiyorsan, kalalım. Biz senin emrinemuhalefet etmekten cenab-ı Hakk’a sığınırız” diye özür dilediler.Habib-i ekrem efendimiz de; “Bir peygamber, giymiş olduğu zırhını harbetmeden çıkarmaz. Taki, cenab-ı Allah onunla düşmanı arasında hükmedinceye kadar. Size nasihatım şudur ki,emrettiğim şeyleri yapar, Allahü teâlânın ismini anarak sabredip sebat gösterirseniz, Allahü teâlâsize yardım edecektir...” buyurdular.Herkes şehidlik için yarışıyorduEshab-ı kiramın hepsi, yaşlısı, genci savaşa katılmak için birbirleri ile yarış yapıyorlardı. Amr bin
Cemuh hazretleri, evinde dört oğluna; “Evladlarım! Beni de bu gazaya götürünüz!” diyor, oğulları da;“Babacığım! Ayağının arızalı olması sebebiyle, Allahü teâlâ seni mazeretli saydı. Resulullah, senin seferegitmene müsaade etmedi. Cihada çıkmakla mükellef değilsin. Senin yerine biz gidiyoruz!” diyerekbabalarını iknaya çalışıyorlardı.Fakat hazret-i Amr; “Yazıklar olsun sizin gibi evlada! Bedir gazasında da böyle diyerek, Cennet’ikazanmaktan beni alıkoymuştunuz. Bu seferden de mi mahrum edeceksiniz?..” dedi.Sonra sevgili Peygamberimizin huzuruna çıktı ve; “Canım sana feda olsun ya Resulallah!Oğullarım, bazı özürler ileri sürerek, beni bu gazadan mahrum etmek istiyorlar. Vallahi ben, seninleberaber sefere çıkıp, Cennet’e girmekle şereflenmek istiyorum. Ya Resulallah! Sen, benim Allah yolundaçarpışmamı ve şehid düşerek şu topal ayaklarımla Cennet’te gezmemi uygun görmez misin?” dedi.Fahr-i âlem efendimiz de; “Evet, uygun görürüm” buyurdular.Buna çok sevinen Amr bin Cemuh hazretleri, hazırlanarak orduya katıldı.Medine’de namaz kıldırmak üzere, Abdullah bin Ümmi Mektum bırakıldı. Resullerin sultanı, üçsancak bağladılar. Birini Habbab bin Münzir’e, birini Üseyd bin Hudayr’a, diğerini de Mus’ab bin Umeyr’everdiler. Bin kişi civarında olan orduda; iki atlı, yüz de zırhlı bulunuyordu.Zırhlarını giyen Sa’d bin Ubade ile Sa’d bin Mu’az hazretleri önde, sağında Muhacirin, solda Ensarolmak üzere yola çıkan sevgili Peygamberimiz, Cuma günü ikindiden sonra; tekbir sesleri arasındabayrama gider gibi, Uhud’a doğru yola çıktılar.Yolda, Yahudilerden meydana gelen altı yüz kişilik askeri bir birlikle karşılaştılar. Bunlar,münafıkların başı Abdullah bin Übey bin Selul’ün müttefikleri olup, İslâm ordusuna katılmak istiyorlardı.Peygamber efendimiz; “Onlar, Müslüman olmuşlar mıdır?” diyerek sordular. “Hayır, ya Resulallah”diyerek cevap verdiler. Efendimiz bu defa; “Onlara gidip söyleyiniz, geri dönsünler. Çünkü bizmüşriklere karşı, kâfirlerin yardımını istemeyiz” buyurdular.Nebi-i muhterem efendimiz, Medine ile Uhud arasındaki Şeyhayn denilen yere geldiler. Burada,geceyi geçirmek üzere konakladılar. Henüz güneş batmamıştı. Ordu içinde, düşmanla çarpışmak veşehidlik mertebesine kavuşmak isteyen çocuk yaşta sahabiler de vardı.Sevgili Peygamberimiz, burada orduyu teftiş edince, on yedi kadar çocuğun bulunduğunu gördüler.İçlerinden Rafi’ bin Hadic, ayaklarının ucuna basarak yüksek görünmeye çalışıyordu.Hazret-i Zübeyr’in; “Ya Resulallah! Rafi’ iyi ok atar” sözü üzerine, onu orduya aldılar. Bunu görenSemüre bin Cündüp; “Ben, güreşte Rafi’i yenebilirim. Onun için ben de gazada bulunmak isterim” dedi.Peygamber efendimiz tebessüm buyurup, ikisini güreştirdi. Hazret-i Semüre, Rafi’i yenince, onu damücahidler arasına aldılar. Diğer çocuklar, Medine’ye orada bulunanları korumak üzere gönderildiler.“Asla yerinizi terk etmeyin!..”Resulullah efendimiz ordusunu savaşa hazırlarken akşam oldu. Akşam ve yatsı ezanını, Hz. Bilal-iHabeşi yanık sesiyle okudu. Sevgili Peygamberimiz, namazı kıldırdıktan sonra, Muhammed binMesleme’yi elli kişilik bir birliğin başına verdiler ve sabaha kadar nöbet tutmalarını emir buyurdular.Eshab-ı kiram istirahata çekildi. O gece, Peygamber efendimizin başucunda nöbet tutma şerefi hazret-iZekvan’a nasib olmuştu.Bu arada düşman ordusu, İslâm ordusunun Şeyhayn’da istirahate çekildiğini öğrenip, İkrimekumandasında bir süvari birliğini devriye kolu olarak vazifelendirdi. Henüz Müslüman olmayan İkrime,birliğiyle Harre mevkiine kadar İslâm ordusuna sokulduysa da mücahid devriyesinden korkarak, geriçekildi.Fecirden sonra âlemlerin efendisi, Eshabını uyandırdı. Uhud dağına geldiler. Burada iki ordubirbirini görebiliyordu. Bilal-i Habeşi, ruhları coşturan, içleri eriten yanık sesiyle sabah ezanını okudu.Mücahidler, silahlı olarak sevgili Peygamberimizin arkasında namazlarını kıldılar, dualarını yaptılar.Kâinatın sultanı, üzerlerine ikinci bir zırh ve mübarek başlarına da miğferini giydiler.Bu sırada, münafıkların başı Abdullah bin Übey; “Biz, buraya kendimizi öldürtmeye mi geldik? Bunubaştan niye anlayamadık” diyerek, 300 kadar münafıkla birlikte İslâm ordusunu terk ederek Medine’yegeri döndü.İnanan, gönül birliği yapan, canlarını, başlarını bu yola koyan ve gözünü kırpmayan, şehadetrütbesine ulaşmak için can atanların sayısı yedi yüz kadardı. Hepsi de, sevgili Peygamberimizi, kanlarınınson damlasına kadar korumak üzere söz verdiler.Peygamberlerin efendisi, mücahidleri nizama soktu. Orduyu, arkası Uhud dağına, önleri Medine’yegelecek şekilde yerleştirdi. Sağ kanada Ukaşe bin Mihsan’ı, sol kanada Ebu Seleme bin Abdülesed’ikumandan tayin etti. Sa’d bin Ebi Vakkas ile Ebu Ubeyde bin Cerrah önde, okçu birliklerinin başında yeraldılar. Zırhlı kuvvetlerin başına Zübeyr bin Avvam, öndeki zırhsız kuvvetlerin başına hazret-i Hamzageçtiler. Mikdad bin Amr’a, arkadaki kuvvetlerin başında vazife verildi .İslâm ordusunun sol tarafında Ayneyn tepesi vardı. Bu tepede dar bir geçit bulunuyordu. Resul-i
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5:
Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7:
İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9:
ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10:
Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15:
cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17:
adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19:
duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21:
Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23:
- Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25:
dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27:
- Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29:
Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31:
Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33:
kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35:
yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37:
Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39:
saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41:
gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43: O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45: ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47: Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49: Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51: zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53: Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55: gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57: yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59: - Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61: Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63: Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65: saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67: üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69: fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71: “Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73: Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75: kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77: çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79: - Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81: sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83: O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85: Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87: orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89: ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91: Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 94 and 95: ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97: etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99: çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101: Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103: Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105: “Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107: aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109: Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111: “Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113: olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115: ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117: Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119: Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121: ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123: Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125: Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127: Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129: İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131: nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133: ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135: mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137: in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139: Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141: vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143:
geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145:
ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147:
Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149:
etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151:
Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153:
esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155:
çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157:
Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159:
Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161:
yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163:
“Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165:
hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167:
ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169:
“Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171:
ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173:
Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175:
İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177:
Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179:
şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181:
ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183:
ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185:
unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187:
Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189:
unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195:
elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197:
Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199:
Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde