orada bulunan hazret-i Abbas’ın hanımı Ümmü Fadl dayanamadı. Çünkü kendisi de önceden Müslümanolmuştu.Ümmü Fadl, odadaki direklerden birini alıp; “Kimsesi yok diye onu güçsüz gördün değil mi?”diyerek, şiddetle Ebu Leheb’e vurdu.Ebu Leheb’in başı yarıldı. Kanlar akarak zelil, hakir ve horlanmış bir vaziyette dönüp gitti. Yedi günsonra, Allahü teâlâ ona, kara kızıl denen bir hastalık verdi. Bu hastalıktan öldü. Oğulları iki veya üç gecedefnetmeden bıraktılar.Nihayet kokmaya başladı. Herkes, Ebu Leheb’in yakalandığı hastalıktan, ta’undan kaçar gibikaçıyor ve iğreniyordu. Bunun üzerine Kureyş’ten biri, Ebu Leheb’in oğullarına; “yazık size, utanmıyormusunuz? Babanızı, kokuncaya kadar evde bıraktınız. Hiç olmazsa onu bir yere gömüp kaybedin” dedi.Oğulları o şahsa; “Biz ondaki hastalıktan korkuyoruz!” diye cevap verdiler. Bu defa adam onlara;“Siz gidiniz, ben geliyorum, size yardımcı olacağım” dedi.Sonra, üçü bir araya geldiler. Yüklenip, ücra bir yere bıraktılar. Görünmeyinceye kadar, üzerine taşattılar. Ebu Leheb böylece sonsuz azab ve ateşler içerisinde kalacağı yurduna, karanlık ve Cehennemçukur olan kabrine girdi.Bedir’de esir edilen Kureyşliler arasında Velid bin Velid de vardı. Onu Hz. Abdullah bin Cahş esiralmıştı. Velid’in kardeşleri Hişam ile henüz Müslüman olmayan Halid bin Velid Medine’ye geldiler.Abdullah bin Cahş fidye-i necat yani kurtuluş akçesi verilmedikçe bırakmak istemedi.Kardeşlerinden Halid razı olduysa da, babası bir, annesi ayrı kardeşi Hişam kabul etmedi. Resulullahefendimiz, babalarının silah ve techizatının verilmesini teklif etti.Buna Hişam razı olduysa da Halid kabul etmedi. Fakat sonunda babalarının yüz dinar kıymetindekikılıcı, zırhı ve miğferi karşılığında anlaştılar. Velid’i esaretten kurtarıp, Mekke’ye yola çıktılar. Fakat Velid,Mekke yolu üzerinde Medine’ye dört mil mesafedeki Zü’l-Huleyfe’de onlardan ayrılıp, Peygamberefendimizin yanına geldi. İman edip, Eshab-ı kiramdan oldu.“Ya Rabbi, onları kurtar!”Bedir’de esir alınıp daha sonra da Müslüman olan Hz. Velid bin Velid bir müddet sonra, Mekke’yekardeşlerinin yanına gitti. O zaman Halid bin Velid;“MÂdem, Müslüman olacaktın. Kurtuluş fidyesi ödemeden olsaydın? Babamızdan kalan hatırayıelimizden çıkardın. Niçin böyle yaptın?” diye sorunca; Kureyşlilerin; “Esarete dayanamadığı içinMüslüman oldu” demelerinden korktum” cevabını verdi.Bu cevaba çok sinirlenen kardeşleri onu, Mahzum oğullarından bazı Müslümanlarla, Iyaş bin EbiRebia ve Seleme bin Hişam’ın yanına hapsettiler.Hz.Velid bin Velid, iman ettiği için senelerce hapis yattı. İslâmiyet’in azılı düşmanlarından amcasıHişam ile müşrik akrabalarından çok zulüm ve işkence gördü.Resul-i ekrem efendimiz, müşriklerin zulmüne uğrayan Iyaş bin Ebi Rebia ile Ebu Seleme binHişam ve Velid için şöyle dua ettiler: “İlahi! Velid bin Velid’i, Seleme bin Hişam’ı, Iyaş bin Rebia’yı vediğer mü’minleri kurtar. İlahi, Mudar’ı (Kureyş’i) daha beter eyle!. Bu yılları onlara Yusuf’unyıllarına benzet.”Hz.Velid, Resulullah efendimizin duası bereketiyle bir fırsatını bulup, bağlı bulunduğu yerden kaçtı.Medine-i münevvereye gelip, sevgili Peygamberimize kavuştu. Habibullah efendimiz, Iyaş bin Rebia ileSeleme bin Hişam’ın halini sorunca, onların ayaklarından birbirlerine bağlı olduklarını, şiddetli azab veişkenceler altında kıvrandıklarını haber verdi.Kâinatın sultanı, onların haline çok üzülüp, kurtarılma çarelerini aradı. Kimin kurtarabileceğinisorunca, senelerce işkence altında kalmasına rağmen, Velid, büyük bir cesaret ve aşkla; “Ya Resulallah!Onları ben kurtarırım, sana getiririm” diye cevap verdi.Tekrar Mekke’ye gelip, işkence gören Müslümanların yerini, onlara yiyecek götüren bir kadını takibederek öğrendi. İkisi de tavansız bir binada hapisti. Hz.Velid gece, ölümü göze alarak büyük bir cesaretleduvardan inip, arkadaşlarının yanına vardı.İman etmekten başka bir suçları olmayan iki mazlum, müşriklerce bir taşa bağlanıp; Arabistan’ınçöl havasındaki yakıcı sıcağında, her türlü zulme uğratılıyordu.Velid, bu mübarek kardeşlerini kurtarıp, devesine bindirdi. Kendisi de yayan, yalın ayak Medine-imünevvereye, çok sevdiği Resulullah’ın yanına bir an önce varmak için yola çıktı. Onu çölün kavurucusıcağı değil, Âlemlerin efendisine kavuşmak aşkı yakıyordu.Medine’ye aç, susuz, yalın ayak, üç günde geldi. Parmakları, taşların tahribatından param parçaolmuştu. Hz. Velid bin Velid, kan revan içinde çok sevdiği Habibullah’a kavuştu.Bedir zaferi, Müslümanları büyük bir sevince garketti. Müşrikler ise büyük bir üzüntü ve hüsranadüşmüşlerdi.Habeşistan meliki Necaşi de Resulullah efendimizin muzaffer olduğunu işitince, hemenülkesindeki Eshab-ı kiramın yanına gidip; “Allahü teâlâya hamdolsun ki, Resulünü Bedir’de muzafferedip, zafer ihsan eyledi” diyerek müjde verdi. Hepsine hediye ve ikramlarda bulundu.
Hazret-i Fatıma’nın evlenmesiHicretin ikinci senesi idi. Fahr-i kâinat efendimizin kızı hazret-i Fatıma, artık evlenme çağınagelmişti.Fatıma-tüz-Zehra validemizi pek çok kimse istedi. Resul aleyhisselam, bunlara, “Onun işi, Hakteâlânın emrine bağlıdır” buyurdu.Bir gün Hz.Ebu Bekir, Ömer ve Sa’d bin Mu’az mescidde oturup; “Hazret-i Fatıma’yı, hazret-iAli’den gayri herkes istedi. Kimseye iltifat olunmadı” diye konuştular.Hazret-i Sıddik; “Zannederim ki, Ali’ye nasip olur. Gelin ziyaretine gidelim ve bu mes’eleyi açalım.Eğer fakirliği ileri sürerse yardımda bulunalım” dedi. Sa’d da; “Ya Eba Bekir! Sen, hep hayır yaparsın.Kalk, biz de sana arkadaş olalım” dedi.Üçü birden mescidden çıkıp, hazret-i Ali’nin evine gittiler. Hz. Ali devesini alıp gitmiş, Ensardanbirinin hurmalığına su veriyordu. Onları görünce, karşılayıp hal ve hatırlarını sordu.Hz. Ebu Bekir, “Ya Ali! Her hayırlı işte sen öndersin ve Resul-i ekrem katında hiç kimseye nasibolmamış bir mertebedesin. Fatıma’yı herkes taleb etti. Hiç kimseye iltifat olunmadı. Sana nasib olacağınızannediyoruz. Niçin teşebbüs etmezsin?” diye sordu.Hazret-i Ali bunu işitince, mübarek gözleri yaşla doldu ve; “Ya Eba Bekir! Beni ziyadesiyle yaktın.Ona benden başka rağbet eden yoktur. Lakin elimin darlığı buna manidir” dedi. Hz. Ebu Bekir, “Böylesöyleme. Allahü teâlâ ve Resulünün yanında, dünya bir şey değildir. Buna fakirlik mani olamaz. Var, talepeyle” dedi.Hazret-i Ali buyuruyor ki: “Resulullah’ın huzuruna utanarak ve sıkılarak girdim. Resulullah’ın bütünheybet ve vakarı üzerinde idi. Huzurunda oturdum ve konuşmaya kadir olamadım. Resulullah efendimiz;“Niçin geldin, bir ihtiyacın mı var?” buyurdu. Sustum. “Her halde Fatıma’yı istemeye geldin”buyurunca; “Evet” diyebildim. Peygamber efendimiz, hazret-i Fatıma’ya hazret-i Ali’nin kendisini istediğiniduyurdu. O da sustu.Peygamber efendimiz; “Fatıma’ya mihr olarak verecek neyin var?” buyurdular. “Yanımda onaverilecek bir şeyim yok ya Resulallah” dedim. “Sana vermiş olduğum Hutami zırhlı gömleğinnerededir, ne oldu?” buyurdular. “Yanımdadır” deyince; “Onu sat ve parasını bana getir. Mihr olarako kafidir” buyurdular.”Başka bir rivayette de; “Resulullah efendimiz, hazret-i Ali’ye; “Yanında neyin var” buyurduğunda;“Atım ve zırhlı gömleğim var” diye cevap vermiş, Resulullah efendimiz de; “Atın sana lazım olur, fakatzırhını sat” buyurmuştu. Başka bir rivayette de; “Ya Ali, git kendine bir ev kirala” buyurdu.Hazret-i Ali, evleninceye kadar Peygamber efendimizle beraber oturuyordu. Efendimizin emirleriüzerine, Mescid-i Nebevi yakınında, hazret-i Aişe’nin odasının karşısında bulunan Harise bin Nu’man’ınevini kiraladı. Zırhını da, hazret-i Osman efendimize 480 dirheme sattı. Hazret-i Osman, zırhı satınaldıktan sonra hediye olarak geri verdi.Hazreti Ali, zırh ve dirhemlerle Peygamberimizin yanına gelince, Peygamber efendimiz, hazret-iOsman’a çok hayr dua ettiler ve; “Osman, Cennet’te benim refikimdir” buyurdular. Sonra Bilal-iHabeşi’yi çağırdı ve paranın bir kısmını vererek; “Bu parayı al, çarşıya çık! Biraz gül suyu, geri kalanpara ile de bal al ve Mescid’in bir kenarında temiz bir kab içinde su ile eziniz. Bal şerbeti yapınız ki,nikah kıyıldıktan sonra içelim. Ensar ve Muhacirlerden mevcut bulunan Eshabımı mescide davetet ve Fatıma ile Ali’nin nikahlarının kıyılacağını halka ilan et” diye emretti.Sana müjdeler olsun ki...Bilal-i Habeşi, Efendimizin emri üzerine dışarı çıkıp hazret-i Ali ile hazret-i Fatıma’nın nikahlarınınkıyılacağını halka ilan etti. Eshab-ı kiram, Mescid-i Nebevi’ye gelerek, içini dışını doldurdular.Peygamber efendimiz ayağa kalkarak şu hutbeyi okudular:“Bütün hamd ve şükür, âlemlerin Rabbine mahsustur. O, verdiği nimetlerle öğülen, sonsuzkudretinden ve kuvvetinden dolayı ibadet edilen, azab ve hesabından korkulan, hüküm ve fermanıyeryüzünde ve göklerde hakim olandır. Mahlukatı kudretiyle yaratan, adaletli hükümleriyle bunlarıbirbirinden ayıran, insanları (İslâm) dini ve peygamberi Muhammed (aleyhisselam) ileşereflendiren O’dur...Allahü teâlâ bana, kızım Fatıma’yı Ali bin Ebi Talib’e nikahlamamı emretti. Şimdi sizi şahidtutuyorum ki, (Allahü teâlânın emriyle) 400 miskal gümüş mihr ile Fatıma’yı, Ali bin Ebi Talib’enikahladım. Rabbim kendilerinin varlıklarını bir araya getirsin ve bunu kendilerine mübarek kılsın.Nesillerini temiz ve rahmete anahtar, hikmete maden, ümmet-i Muhammed’e emin kılsın.Söyleyeceğim bundan ibarettir. Rabbimden kendim ve sizin için mağfiret dilerim.”Hazret-i Ali de kalkarak şu kısa hutbeyi okudu: “... Huzurunda bulunduğumuz Muhammedaleyhisselama salat ve selam ederim ki, mübarek kerimeleri Fatıma’yı 400 miskal gümüş mihrle
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5:
Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7:
İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9:
ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10:
Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15:
cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17:
adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19:
duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21:
Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23:
- Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25:
dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27:
- Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29:
Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31:
Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33:
kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35:
yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37: Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39: saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41: gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43: O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45: ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47: Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49: Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51: zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53: Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55: gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57: yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59: - Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61: Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63: Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65: saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67: üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69: fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71: “Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73: Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75: kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77: çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79: - Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81: sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83: O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85: Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 88 and 89: ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91: Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93: azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95: ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97: etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99: çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101: Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103: Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105: “Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107: aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109: Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111: “Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113: olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115: ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117: Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119: Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121: ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123: Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125: Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127: Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129: İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131: nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133: ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135: mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137:
in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139:
Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141:
vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143:
geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145:
ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147:
Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149:
etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151:
Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153:
esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155:
çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157:
Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159:
Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161:
yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163:
“Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165:
hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167:
ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169:
“Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171:
ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173:
Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175:
İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177:
Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179:
şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181:
ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183:
ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185:
unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187:
Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189:
unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195:
elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197:
Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199:
Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde