üzerine bastırdık ki, bir damla bile alt kata damlamasın...Resulullah efendimize daima akşam yemeği yapıp, gönderirdik. Yine bir gece, yapıp gönderdiğimizsoğanlı veya sarmısaklı yemeği Resulullah geri çevirmişti. Onda elinin izini göremeyince, feryad ederekyanına gidip üzüntümü arz ettim:- Bu sebzede bir koku hissettim. Ondan yemedim. Ben, melekle konuşan bir kişiyim,buyurdu.- O yemek haram mıdır? diye sordum.- Hayır! Fakat ben kokusundan dolayı ondan hoşlanmadım, buyurunca;- Sizin hoşlanmadığınız şeyden ben de hoşlanmam! dedim.- Siz onu yiyiniz, buyurdular.Bunun üzerine biz de ondan yedik ve bir daha o sebzeden Resulullaha yemek yapmadık.Yine bir defasında Resulullah efendimizle Ebu Bekir’e yetecek kadar yemek hazırlayıp, huzurlarınagötürdüm. Resulullah;- Ya Eba Eyyüb! Ensar’ın eşrafından otuz kişiyi davet et, buyurdu.Ben, yemeğin azlığını ve belki Resul-i ekrem bu yemeği çok zannettiler diye düşünürken, tekrar;- Ya Eba Eyyüb! Ensarın eşrafından otuz kişiyi davet et, buyurdular.Binlerce düşünce içinde Ensar’dan otuz kişi davet ettim, geldiler. O yemekten yediler, doydular. Birmucize olduğunu anlayıp, gelenlerin imanları kuvvetlendi ve bir daha bi’at ettiler. Gittiler. Sonra; “Altmışkişi davet et” buyurdular.Ben, mucize olarak yemeğin azalmadığını gördüğümden, daha ziyade sevinerek altmış kişiyiResulullah’ın huzuruna davet ettim.Geldiler, o yemeklerden yediler. Hepsi, Resulullah’ın mucizesini tasdik ederek döndüler.Ardından; “Ensardan doksan kişi çağır” buyurdular. Çağırdım, geldiler. Resulullah’ın emriüzerine onar onar sofraya oturup, yediler; hepsi de bu büyük mucizeyi görüp, gittiler.Böylece yüz seksen kişi yemek yedi. Yemek ise benim götürdüğüm kadardı ve hiç el sürülmemişgibi duruyordu.”El ele, gönül gönüle...Medine’ye hicret eden Muhacirlerden bazıları hastalanmıştı. Medine’nin havasına, suyunaalışamamışlardı. Mekke’nin özlemini çekiyorlardı.Efendimiz dua buyurdu:“Ya Rabbi, Mekke’yi sevdirdiğin gibi, bize Medine’yi de sevdir. Daha çok sevdir... Bereketver... Medine’yi bize sağlık yatağı eyle!”Resulullahın bu duasından sonra, muhacirlere yeni bir hayat geldi. Kısa zamanda Medine’yeısındılar. İslâmiyeti yaymak için her şeye katlandılar, hatta sıkıntılardan zevk alır hale geldiler.Peygamber efendimiz, Medine-i münevverede daha sıkı bir bağlılığın tesisi için, hicret edenMuhacirleri ve onları evlerinde barındıran Ensarı birbirlerine kardeş yaptılar.Hazret-i Ali en sona kalınca;-Ya Resulallah! Beni unuttunuz mu? diye sormuştu. O zaman Âlemlerin efendisi;- Sen, dünyada ve ahirette benim kardeşimsin buyurmuştu.Bu kardeşlik maddi ve manevi yardımlaşma esasına dayanıyordu. Böylece yurtlarından,yuvalarından ve akrabalarından ayrı kalmanın mahzunluğu bir mikdar da olsa giderilmiş olacaktı.Zaten Medineli Müslümanlar, Allahü teâlânın dinini yaşayabilmek ve yayabilmek için memleketleriniterk eden muhacir kardeşlerine bağırlarını açmışlar, evlerine buyur etmişler, onlara her türlü yardımıyapmak için canla başla çalışmışlardı.Bu kardeşlik tesisi ile birbirlerine daha candan sarıldılar. Resulullah efendimiz, her muhaciri,mizacına uygun olan bir ensar ile kardeş yapmıştı. Öyle ki bu kardeşlik, babalarından kalan malıpaylaşacak seviyede idi.Her Medineli; arazisini, bağını, bahçesini, evini, mallarını... nesi varsa ikiye ayırıyor, böylece yarısınıMuhacir kardeşine seve seve veriyordu.Böyle bir fedakarlık, ancak İslâm kardeşliğiyle mümkün oluyordu. Âdem aleyhisselamdan buzamana kadar pek çok göç olmuştu. Fakat böylesine manalı ve yüce bir hicret; dışardan gelenler ile yerlihalk arasında bu kadar muhabbetli bir kaynaşma ve samimi bir kucaklaşma olmamıştı. Nitekim Allahüteâlâ mealen; “Mü’minler ancak kardeştirler” buyurdu. (Hucurat suresi: 10)Bununla, gerçek sevgi ve samimiyetin maddi menfaatle değil, iman ve inançla olabileceğine işaretbuyuruluyordu. Eshab-ı kiramdaki bu hal, Resulullah efendimizin bir sohbetiyle ele geçiyordu.Sevgili Peygamberimizin, mübarek kalbinden fışkıran deryalar misali feyz ve bereketler, Eshab-ıkiramın kalblerine akıyor, bunun neticesinde, görülmemiş bir fedakarlıkla birbirlerini seviyorlar vekardeşlerini kendilerine tercih ediyorlardı.Ensar ve Muhacirin, bu yeni İslâm merkezinde el ele, gönül gönüle vererek İslâm dininin
kuvvetlenmesi için her fedakarlığa katlanmak ve sonunda şehadet mertebesine kavuşmak üzere sözverdiler.Bu şekilde Resulullahın etrafında toplanıp, İslâm dininin esaslarına uyarak, yeni bir nizam vemes’ud bir hayat kuruyorlardı. Artık İslâmiyet, Hicret hadisesi ile; “Devlet” olma yolunda ilk adımınıatmıştı. Medine-i münevvere de İslâm dininin beşiği ve merkezi haline geliyordu.“Ne derse güzeldir!”Mekkeli müşrikler, Peygamber efendimizin Medine’de, Eshabını birbirlerine kardeş yapmaksuretiyle kaynaştırmasını, kendileri için büyük bir tehlike gördüler.Kısa zamanda bu işin üstesinden gelemezlerse, Müslümanlar güçlenip Mekke’ye saldırabilir,bıraktıkları arazilerini, evlerini, yurtlarını ellerinden alabilirlerdi...Bu düşünceler içinde bulunan Mekkeli müşriklerden Medineli Müslümanlara tehdit mektuplarıgeliyordu. Bu mektupların birinde;“Şüphesiz ki aramızda düşmanlık bulunan hiçbir Arap kabilesinde, bizi, sizler kadar öfkelendirenolmamıştır. Çünkü, bizden olan bir adamı bize teslim etmeniz gerekirken, O’na yardımcı olup, kucakaçarak korudunuz. Bu, sizin için çok büyük bir kusurdur. Lütfen, O’nunla bizim aramızdan çıkınız ve O’nubize bırakınız. Eğer O’nun gidişatı iyi olursa, buna en çok sevinecek olan biziz. Aksi olursa, O’nu çekipçevirmek de yine bize düşer!..” deniliyordu.Bu mektuba; Hazret-i Ka’b bin Malik, Peygamberimizi medh eden çok güzel bir cevap yazdı.Mekkeli müşrikler, Medineli müşriklere de aynı şekilde tehdit mektupları yazdılar. Onlara da;“Eğer bizim düşmanımızı şehrinizden çıkarmaz veya öldürmezseniz, üzerine yürür, sizleri öldürür,kadınlarınızı hizmetimize alırız!..” diyerek tehditlerde bulundular.Bunun üzerine Medineli müşrikler, Abdullah bin Übey münafığının etrafında toplanıp, fırsatınıbuldukları an Resulullah efendimize zarar vermek üzere karar aldılar.Müslümanlar bu durumu öğrenince; sevgili Peygamberimizi korumak için ellerinden gelen bütüngayreti gösterip, O’nun etrafında kenetlendiler. Geceleri sokağa çıkamaz, evlerinde uyuyamaz halegeldiler.Übey bin Ka’b bu hali şöyle ifade eder:“Resulullah efendimiz ile Eshabı, Medine-i münevvereye teşrif ettiklerinde Müslümanlar,müşrik Arap kabilelerinin düşmanlıklarına hedef oldular. Eshab, silahlı olarak sabahlara kadarnöbet bekledi.”Eshab-ı kiram yekvücut olmuşlar, tehlikeli hallerde bütün güçleri ile Müslüman kardeşlerineyardıma koşuyorlardı.Bunların başında sevgili Peygamberimiz geliyordu. Resulullah efendimiz, her güzel haslette öndeolduğu gibi, cesarette de Eshabının en önünde yer alırdı.Gecenin hangi saatinde olursa olsun, bir feryad işitilince, Peygamberimiz, hiç kimse varmadan atıile oraya yıldırım gibi yetişir, korkulacak bir şeyin olmadığını Eshabına bildirir ve onları teskin ederdi.Mescid-i Nebi’nin inşasıPeygamber efendimiz Medine’yi teşrif ettiklerinde ilk iş olarak Eshabını yetiştirecek, cemaatlenamaz kılacak bir mescidin yapılmasını arzu ediyorlardı.Bu sırada Cebrail aleyhisselam gelip;“Ya Resulallah! Allahü teâlâ sana, kendisi için taştan ve kerpiçten bir mescid yapmanıemrediyor” dedi.Habib-i ekrem efendimiz, hemen devesi Kusva’nın Medine’ye geldiklerinde çöktüğü yerisahiplerinden satın almak istediler.Sahipleri; “Ya Resulallah! Biz, onun bedelini ancak cenab-ı Hak’tan bekleriz. Orayı size, Allah rızasıiçin hediye ederiz” diyerek bağışlamayı çok arzu ettiler.Buna rağmen Efendimiz kabul buyurmayıp, fazlasıyla ücretini ödediler. Bir taraftan arsanın tesviyesiyapılıp düzeltilirken, diğer yandan kerpiçler kesiliyor ve taşlar çekiliyordu.Nihayet her hazırlık yapıldıktan sonra temel atılmak üzere toplanıldı. Temele ilk taşı, Efendimiz,mübarek elleriyle koydular. Sonra sıra ile; “Ebu Bekir, taşını, benim taşımın yanına koysun! Ömer,taşını Ebu Bekir’in taşının yanına koysun! Osman, taşını Ömer’in taşının yanına koysun! Ali, taşınıOsman’ın taşının yanına koysun” buyurdular.Emirleri yerine geldikten sonra oradaki Eshab-ı kiramına; “Siz de taşlarınızı koyunuz” buyurdular.Onlar da koymaya başladılar.Mescidin yapılmasında, başta sevgili Peygamberimiz olmak üzere bütün Eshab-ı kiram durmadandinlenmeden çalıştılar. Mübarek sırtlarında taş ve kerpiç taşıdılar. Taş ile temeli bir buçuk metre yükseltip,üzerini kerpiçle ördüler.Resulullah efendimiz bir gün, kerpiç yüklenmiş götürüyordu. Eshabından biri huzur-ı şerifine varıp,
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5:
Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7:
İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9:
ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10:
Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15:
cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17: adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19: duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21: Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23: - Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25: dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27: - Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29: Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31: Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33: kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35: yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37: Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39: saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41: gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43: O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45: ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47: Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49: Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51: zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53: Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55: gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57: yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59: - Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61: Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63: Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65: saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 68 and 69: fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71: “Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73: Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75: kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77: çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79: - Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81: sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83: O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85: Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87: orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89: ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91: Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93: azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95: ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97: etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99: çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101: Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103: Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105: “Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107: aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109: Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111: “Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113: olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115: ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117:
Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119:
Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121:
ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123:
Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125:
Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127:
Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129:
İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131:
nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133:
ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135:
mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137:
in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139:
Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141:
vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143:
geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145:
ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147:
Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149:
etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151:
Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153:
esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155:
çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157:
Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159:
Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161:
yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163:
“Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165:
hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167:
ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169:
“Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171:
ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173:
Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175:
İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177:
Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179:
şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181:
ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183:
ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185:
unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187:
Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189:
unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195:
elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197:
Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199:
Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde