- Hele biraz otur, sözümüzü dinle! Maksadımızı anla, beğenirsen kabul edersin. Yoksa engelolursun... diyerek, gayet yumuşak ve nazik cevap verdi.Üseyd yumuşak davranılınca sakinleşip mızrağını yere saplayarak oturdu. Hazret-i Mus’ab’ın tatlıkonuşması ile insanın kalbine işleyen sözlerini ve hoş sesiyle okuduğu Kur’an-ı kerim ayetlerini dinledi.Kendinden geçip;- Bu ne güzel şey! diye söylendi. Bu dine girmek için ne yapmak lazımdır? dedi.Anlattılar ve Üseyd bin Hudayr Kelime-i şehadet söyleyerek Müslüman oldu. Sevincinden yerindeduramayan hazret-i Üseyd;- Ben gidip size birini göndereyim. Eğer o Müslüman olursa, Medine’de onun kavmindeniman etmedik hiç kimse kalmaz, dedi.Doğruca Sa’d bin Mu’az’ın yanına vardı. Sa’d bin Mu’az, onu görünce; “Yemin ederim ki, Üseydburadan gittiği yüzle gelmiyor” dedi. Sonra da;- Ne yaptın ya Üseyd? diye sordu.Hazret-i Üseyd bin Hudayr, Sa’d bin Mu’az’ın Müslüman olmasını çok arzu ettiğinden;- Mus’ab bin Ümeyr ile konuştum, onların bir fenalığını görmedim. Yalnız; duyduk ki, Beni Hariseoğulları, teyzeoğlun Es’ad’ın böyle bir kimseyi evinde barındırmasından kuşkulanarak, onu öldürmek içinharekete geçmişler, dedi.Bu sözler, Sa’d bin Mu’az’a çok dokundu. Çünkü birkaç sene önce yapılan bir savaşta, Beni Hariseoğullarını yenip, Hayber’e sığınmaya mecbur etmişlerdi. Bir sene sonra da affedip, memleketlerinedönmelerine izin vermişlerdi.Buna rağmen onların böyle bir tavır takınmaları düşüncesi, Sa’d bin Mu’az’ı çok kızdırmıştı.Halbuki, aslında böyle bir durum yoktu. Bu bir hile idi.Üseyd bin Hudayr, bu hileye başvurarak, Sa’d bin Mu’az’ın teyzesine ve oğlu Es’ad bin Zürare’yedolayısıyla Mus’ab bin Umeyr’e zarar vermesini önlemek istemişti.Böylece, onların tarafına geçmesine ve nihayet Müslüman olmasına zemin hazırladı.Herkese tatlı dil, güler yüz!Sa’d bin Mu’az, teyzeoğlu Es’adın öldürüleceği haberi üzerine akrabalık tarafı ağır basıp yerindenfırladı. Doğruca, hazret-i Es’ad bin Zürare’nin yanına gitti. Oraya varınca, Es’ad ile Mus’ab bin Umeyr’inson derece huzur ve sükun içerisinde oturup, sohbet ettiklerini gördü. Yanlarına yaklaşıp;- Ey Es’ad! Aramızda akrabalık olmasaydı, sen bunları yapamazdın, dedi. Bu sözlere, hazret-iMus’ab bin Umeyr;- Ey Sa’d! Biraz dur, otur ve bizi dinle; anla, sözlerimiz hoşuna giderse ne ala, yokbeğenmezsen, bunu sana teklif etmeyiz. Sen de kalkıp gidersin! diye cevap verdi.Sa’d bin Mu’az, bu mülayim ve tatlı sözler karşısında sakinleşip, bir kenara oturdu ve onlarıdinlemeye başladı.Mus’ab bin Umeyr hazretleri, Sa’d bin Mu’az’a önce İslâmiyet’in esaslarını açıkladı. Sonra tatlı vegüzel sesiyle Kur’an-ı kerimden bir mikdar okudu. Okudukça, Sa’d bin Mu’az’ın hali değişiyor, kendindengeçiyordu. Kur’an-ı kerimin eşsiz belagatı karşısında kalbi yumuşadı ve büyük bir tesir altında kaldı.Kendini tutamayıp;- Siz bu dine girmek için ne yapıyorsunuz? dedi.Mus’ab bin Umeyr, hemen Kelime-i şehadeti öğretti. O da;“Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resulüh” diyerekMüslüman oldu.Sa’d bin Mu’az Müslüman olmaktan duyduğu huzur ve sevinçten yerinde duramıyordu. Derhalevine gidip, öğrendiği gibi gusül abdesti aldı. Sonra kavminin toplanmasını istedi. Üseyd bin Hudayr’ıyanına alıp, halkın bulunduğu yere vardı. Abdüleşhel oğullarına hitaben;- Ey Abdüleşhel oğulları! Siz beni nasıl tanırsınız? dedi.Onlar hep bir ağızdan;- Sen bizim reisimiz ve büyüğümüzsün, biz sana tabiyiz! diye cevap verdiler. Sa’d bin Mu’az,onların bu sözleri üzerine;- O halde hepinize haber veriyorum. Ben Müslüman olmakla şereflendim. Sizin de Allahüteâlâya ve O’nun resulüne iman etmenizi istiyorum. Eğer iman etmezseniz, sizin hiçbirinizlekonuşup görüşmeyeceğim!.. dedi.Abdüleşhel oğulları, reisleri Sa’d bin Mu’az’ın Müslüman olduğunu ve kendilerini de İslâm’a davetettiğini duyar-duymaz, hep birlikte Müslüman oldular.O gün akşama kadar Medine semalarını Kelime-i şehadet ve tekbir sedalarıyla çınlattılar. Buhadiseden kısa bir müddet sonra, bütün Medine halkı, Evs ve Hazrec kabileleri İslâmiyet’i kabul ettiler.Her ev İslâm nuruyla aydınlandı. Sa’d bin Mu’az ve Üseyd bin Hudayr, kabilelerine ait bütün putlarıkırdılar.
Bu durum sevgili Peygamberimize bildirilince, çok memnun oldular. Mekkeli Müslümanlar sevinçiçinde idiler. Bu sebeple o seneye senet-üs-sürur (sevinç yılı) denildi.Bütün bu hızlı gelişmeler, İslâmın süratle yayılması bu hadiselerde açıkça görüldüğü gibi,yumuşaklıkla, tatlı dille olmuştu. Eshabı, Resulullahtan ne gördülerse aynen tatbik ettiler.Efendimizin güzel huyu, yumuşaklığı, affı, sabrı, ihsanı, ikramı, o kadar çoktu ki, herkesi hayranbırakırdı.“Bütün kalbimizle kabul ettik”Resulullah efendimize, peygamberlik vazifesi tebliğ edileli 13 sene olmuştu... Mekkeli müşriklerin,Müslümanlara zulmü son haddine varmış ve dayanılmaz bir hal almıştı.Medine’de ise, Es’ad bin Zürare ile Mus’ab bin Umeyr’in hizmetleri sayesinde, Evs ve Hazrecliler,Müslümanlara kucak açacak, onları bağırlarına basıp uğrunda her fedakarlığı yapacak aşk ve şevkiniçindeydiler.Resulullah efendimizin de bir an önce Medine’yi teşriflerini arzuluyorlar, O’nun uğrunda, mallarını vecanlarını esirgemeyeceklerine dair söz veriyorlardı.Hac mevsimi gelmişti... Mus’ab bin Umeyr ile beraber, Medineli 73 erkek ve 2 kadın Müslüman,Mekke’ye girdiler. Hacdan sonra, hepsi yine Akabe’de Peygamber efendimiz ile buluştular.Es’ad bin Zürare ve 12 temsilci, kabileleri adına Peygamberimizin Medine’ye hicret etmelerini ricave teklif ettiler. Resulullah efendimiz onlara Kur’an-ı kerimden bazı ayet-i kerimeleri okuduktan sonra,kendi canlarını, çoluk ve çocuklarını nasıl koruyup gözetirlerse, kendisini de öyle koruyacaklarını teminetmek üzere onlardan kesin söz istedi.Henüz Müslüman olmayan Resulullah efendimizin amcası hazret-i Abbas da orada bulunuyordu.Bi’at için gelen bu topluluğa şöyle hitab etti;“Ey Medineliler! Bu, kardeşimin oğludur. İnsanlar içinde en çok sevdiğim de O’dur. Eğer,O’nu tasdik edip, Allah’tan getirdiklerine inanıyor ve beraberinizde alıp götürmek istiyorsanız, benitatmin edecek sağlam bir söz vermeniz lazımdır. Biz O’nu, O’na inanmıyan kimselerden koruduk.O, bizim aramızda izzet ve şerefiyle korunmuş olarak yaşamaktadır. O, bütün bunlara rağmen,herkesten yüz çevirmiş, size katılıp, sizinle beraber gitmeğe karar vermiştir. Eğer siz, bütün Arapkabileleri birleşip üzerinize hücum ettiğinde, onlara karşı koyacak kadar savaş gücüne sahipsenizbu işe girişiniz. Bu hususu da aranızda iyice görüşüp konuşunuz, sonradan ayrılığa düşmeyiniz.Verdiğiniz sözde durup, O’nu düşmanlarından koruyabilecek misiniz? Bunu layıkıylayapabilirseniz ne ala. Yok, Mekke’den çıktıktan sonra O’nu yalnız bırakacaksanız, şimdidenvazgeçiniz ki, yurdunda şerefiyle korunmuş olarak yaşasın!”Hazret-i Abbas’ın bu konuşmasına Medineli Müslümanlar üzüldüler. Sanki, Resulullah efendimizimemleketlerine götürdüklerinde, O’nu müşriklere karşı koruyamayacak, sıkışınca terkedeceklermiş gibibir sözle karşılaşmışlardı.Medineli sahabilerden Es’ad bin Zürare hazretleri, Peygamber efendimize dönerek;“Ya Resulallah! İzin verirseniz birkaç sözüm vardır. Onu Hazretinize arz edeyim” dedi.Peygamber efendimiz izin verince, Hz. Es’ad;“Anam-babam sana feda olsun ya Resulallah! Her davetin yumuşak veya sert bir yolu, usulüvardır. Şimdi siz, bizi öyle bir şeye davet ediyorsunuz ki, onu insanların kabul etmesi gayet zordur.Zira insanların öteden beri tapınageldikleri putları bırakıp, İslâm’ı kabul etmesi çok güçtür. Bunarağmen biz, İslâm’ı bütün kalbimizle kabul ettik. Bundan sonra, ne emir buyurursanız, canla başlayerine getirmeye hazırız, size söz veriyoruz” dedi.İkinci Akabe biatıMedineliler, Peygamber efendimize söz verdiler: Kendi çoluk-çocuğumuzu nasıl muhafazaediyorsak, mübarek vücudunuzu da, kanımızın son damlasına kadar, koruyacağımıza yemin ediyoruz.Eğer bu ahdimizi bozarsak, Allahü teâlâya verdiğimiz sözde durmayıp şakiler zümresine dahil olalım! YaResulallah! Biz bu sözümüzde sadıkız. Allahü teâlâ muvaffak eylesin!Sonra da sordular: “Bizden kendiniz için istediğiniz bir şart var mıdır?”Peygamber efendimiz buyurdu ki: “Sizden Rabbim için olan şartım, Allahü teâlâya ibadetetmeniz ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmamanız; kendim ve Eshabım için olan şartım, bizibarındırmanız, bana ve Eshabıma yardımcı olmanız, kendinizi savunduğunuz, koruduğunuzşeylerden bizleri de korumanızdır.”Bera bin Ma’rur; “Seni hak din ve kitap ile peygamber olarak gönderen Allahü teâlâya and olsunki; çoluk-çocuğumuzu savunup, koruduğumuz gibi seni de koruyacağız! ya Resulallah” dedi.Medineli Müslümanlardan Abbas bin Ubade, Peygamber efendimizle yapılacak anlaşmayıpekiştirmek için, arkadaşlarına; “Ey Hazrecliler! Muhammed aleyhisselamı niçin kabul ettiğinizi biliyormusunuz?” dedi. Onlar da; “Evet” cevabını verdiler.
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5:
Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7:
İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9: ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10: Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15: cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17: adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19: duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21: Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23: - Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25: dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27: - Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29: Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31: Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33: kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35: yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37: Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39: saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41: gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43: O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45: ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47: Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49: Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51: zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53: Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55: gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57: yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 60 and 61: Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63: Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65: saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67: üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69: fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71: “Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73: Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75: kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77: çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79: - Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81: sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83: O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85: Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87: orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89: ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91: Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93: azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95: ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97: etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99: çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101: Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103: Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105: “Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107: aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109:
Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111:
“Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113:
olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115:
ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117:
Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119:
Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121:
ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123:
Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125:
Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127:
Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129:
İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131:
nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133:
ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135:
mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137:
in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139:
Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141:
vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143:
geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145:
ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147:
Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149:
etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151:
Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153:
esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155:
çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157:
Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159:
Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161:
yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163:
“Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165:
hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167:
ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169:
“Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171:
ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173:
Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175:
İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177:
Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179:
şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181:
ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183:
ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185:
unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187:
Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189:
unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195:
elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197:
Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199:
Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde