gördün. Ümmetine de mescidler verdim ki, kıyamet günü gemilere biner gibi ümmetin o mescidlere binip,Sırat’ı göz açıp yumacak kadar zamanda geçip Cehennem’den halas olurlar.”Dedim ki: “Ya Rabbi! İsrail oğullarına kudret helvası ile bıldırcına benzer kuş eti indirdin.”Hak teâlâ buyurdu ki:“Sana ve ümmetine, dünya ve ahiret nimetini ihsan ettim. Ya Habibim! Sana bir sure verdim ki, onabenzer bir sure Tevrat’ta ve İncil’de yoktur. O sure Fatiha’dır. Her kim o sureyi okusa, vücudu Cehnnem’eharam olur. O okuyan kimsenin ana ve babasının azabını hafifletirim.Ya Habibim! Ben, senden ekrem (kıymetli, üstün, şerefli) kimse yaratmadım.Ya Habibim! Her kim benim birliğimi kabul ederse ve bana ortak koşmaz ise Cennet onlarındır.Böyle olan ümmetine Cehennem’i haram ettim. Ümmetine karşı rahmetim, gadabımı aşmıştır.Ya Habibim! Benim katımda cümle kalktan ekremsin, şereflisin. Kıyamet günü sana o kadarikramlar yaparım ki, cümle âlem hayret eder.Ey Habibim! Sen Cennet’e girmeyince, diğer enbiya giremez. Senin ümmetin girmeyince, gayriümmet giremez.Ya Habibim! İster misin ki, senin ve ümmetin için neler hazırladım göresin?”“İsterim ya Rabbi!” dedim. İsrafil’e hitab edip; “Ey İsrafil! Kulum ve eminim ve resulüm Cebrail’ede ki, Habibimi Cennet’e iletip, Habibim ve ümmeti için Cennet’te neler hazırladım ise göstersin.Ta ki, mübarek hatırı endişeden halas ola” buyurdu.”Cennette gördükleri...Âlemlerin efendisi olan sevgili Peygamberimiz, İsrafil aleyhisselam ile birlikte Cebrailaleyhisselamın yanına geldiler. Allahü teâlânın emrini yerine getirmek için Cebrail aleyhisselam,Peygamber efendimizi Cennet’e götürdü.Melekler, ellerinde nur dolu tabaklarla bekliyorlardı. Cebrail aleyhisselam;“Ya Resulallah! Bunlar, Âdem aleyhisselamdan seksen bin yıl önce yaratıldı. Bu makamda,tabaktakileri sana ve ümmetine saçmak için sabırsızlanırlar. Kıyamet günü Hazretin ve ümmetin, Allahüteâlânın emriyle Cennet’in eşiğine ayak basınca, bu melekler tabaklardaki cevahiri üzerinizesaçacaklardır” dedi.Cennet’te vazifeli olan Rıdvan ismindeki melek, onları karşıladı. Peygamber efendimize müjdelerverdi ve; “Hak teâlâ, ikisini senin ümmetine, birini de diğer ümmetlere vermek için Cennet’i üçkısım etti” dedi ve Cennet’in her tarafını gezdirdi.Habib-i ekrem efendimiz buyurdular ki:“Cennet ortasında bir ırmak gördüm. Arş’ın yukarısında akar. Bir yerden su, süt ve bal çıkar. Aslabirbirine karışmaz. O ırmağın kenarı zebercedden idi. İçindeki taşlar cevahir, balçığı anber, otları za’feranidi. Etrafına gümüş bardaklar koymuşlar, sayıları gökteki yıldızlardan ziyade idi. Çevresinde kuşlar olup,boyunları deve boynu gibi idi. Her kim onların etinden yese ve o ırmaktan içse, Hak teâlânın rızasınamazhar olur.Cebrail’e; “Bu ırmak nedir?” diye sordum. “Kevser’dir. Hak teâlâ, onu sana vermiştir. SekizCennette olan bostanlara bu Kevserden akar” dedi.Irmağın kenarında çadırlar gördüm. Cümlesi inci ve yakuttan idi. O çadırlarda huriler gördüm.Yüzleri güneş gibi parlar idi. Derlerdi ki:“Biz sevinçli ve neş’eliyiz. Bize hiç üzüntü gelmez. Biz gençleriz, hiç yaşlanmayız. Biz iyi huyluyuz,hiç kızmayız. Biz hep böyleyiz, hiç ölmeyiz.”Saadet köşklerine ve ağaçlarına erişip, onların nağme ve sedaları her yeri kaplar. Öyle hoş seslerivardı ki, o nağmeler dünyaya gelseydi, ölüm ve mihnet dünyada olmazdı.Cebrail “Bunların yüzlerini görmek ister misin?” dedi. “İsterim” dedim.Bir çadırın kapısını açtı. Baktım. Öyle güzel suretler gördüm ki, eğer bütün ömrümce onlarıngüzelliğini anlatsam, bitiremem. Yüzleri sütten beyaz, yanakları yakuttan kırmızı ve güneşten parlaktı.Derileri ipekten yumuşak ve ay gibi ışıklı, kokuları miskten daha güzeldi.Saçları gayet siyah, kimi örülmüş, kimi toplanmış, kimi salıverilmiş, otursa, etrafında çadır gibi olur,kalksa, ayağına kadar uzanırdı. Her birinin önünde bir hizmetçi dururdu.Peygamber efendimiz buyurdu ki:“Sekiz Cennet’in bağ ve bostanını ve türlü nimetlerini gördüm. Cehennem’i ve derecelerinide görsem diye hatırıma geldi.”Cebrail elimi tutup, Cehennem’in en büyük meleği Malik’e götürdü:“Ey Malik! Muhammed aleyhisselam, asilerin Cehennem’deki yerlerini görmek ister O’naCehennem’i göster” dediMalik, Cehennem’in tabakalarını açtı. Yedi tabakanın hepsini gördüm.Efendimiz, Cehennemdekilerin halini görünce çok üzüldü. Merhametinden çok ağladı. Bütünmelekler de ağlaştılar.
“O söyledi ise doğrudur”Âlemlerin efendisi Cehennemdekilerin halini görünce ağlamaya başladı. Allahü teâlâya yalvardı.Ümmetinin zayıflığını ve böyle azaba takat getiremeyeceklerini söyleyerek, o kadar çok ağladı ki, Cebrailaleyhisselam ve cümle melekler de beraber ağlaştılar.Allahü teâlâdan hitap geldi ki:“Ey Habibim! Senin hürmetin ve kıymetin benim katımda büyüktür, duan kabul olunmuştur.Hatırını hoş tut. Seni, muradına eriştiririm. Sana öyle bir makam veririm ki, pek çok sayıda asileri,senin şefaatin ile bağışlarım. Ta ki, sen yeter diyene kadar.”Peygamber efendimiz gördüklerini anlatmaya devam ederek buyurdu ki:“Daha sonra, Semavattan geçip, Musa’nın (aleyhisselam) bulunduğu makama geldim.Bana; “Hak teâlâ, sana ve ümmetine ne farz eyledi” dedi. Ben de; “Her gün ve gece için elli vakitnamaz kılınmasını bana farz kıldı” dedim. “Rabbine dön, biraz hafifletmesini dile. Çünkü ümmetin bununaltından kalkamaz”, dedi.Bunun üzerine, Rabbime döndüm ve dedim ki: “Ya Rabbi! Ümmetimden bu emri biraz hafif eyle.”Bunun üzerine elli vakitten sadece beş vakit indirdi.Musa’ya (aleyhisselam) döndüm ve beş vakit indirdi dedim. Dedi ki: “Rabbine dön! Biraz dahahafifletmesini dile. Çünkü ümmetin bunun altından da kalkamaz.” Böylece Musa (aleyhisselam) ileRabbimin arasında gidip geldim ve nihayet Allahü teâlâ şöyle buyurdu:“Bu namazı beş vakte indirdim. Her namaz için on sevab vardır. Bu bakımdan sonunda yineelli namaz olur. Zira her kim bir sevabı kastedip de yapamazsa, onun için bir sevab yazılır. Fakatyaparsa, bire karşılık tam on sevab yazılır. Fakat bir günaha kasdedip de yapmazsa, hiçbir şeyyazılmaz. Yaparsa, ancak o bir günah olarak kayda geçer.”Allahü teâlâ böylece, sevgili Peygamberimizin çektiği sıkıntılarla yaralanan mübarek kalbini, tesellieyledi. Hiçbir mahlukuna vermediği, kimsenin bilemiyeceği, anlayamıyacağı nimetleri, O’na ihsan eyledi.Âlemlerin efendisi, sonra bir anda Kudüs’e ve oradan Mekke-i mükerremeye, Ümm-i Hani’nin evinegeldiler. Yattığı yer henüz soğumamış, leğendeki abdest suyunun hareketi durmamış idi.Dışarda dolaşan Ümm-i Hani uyuklamış, bir şeyden haberi olmamıştı. Peygamber efendimiz,Kudüs’ten Mekke’ye gelirken, Kureyş’in kervanına rastladı. Kervandaki bir deve ürktü, yıkıldı. Sabaholunca, Kabe yanına gidip Miracını anlattı.Kâfirler, alay ettiler. Müslüman olmaya niyetli olanlar da tereddüde düştüler. Müşriklerden bazılarısevinerek, Ebu Bekir’in evine geldiler. Çünkü onun akıllı, tecrübeli, hesaplı bir tüccar olduğunu gayet iyibiliyorlardı.Kapıya çıkınca;-Ey Ebu Bekir! İyi bilirsin. Mekke’den Kudüs’e gidip gelmek, ne kadar zaman sürer? diye sordular.Hazret-i Ebu Bekir;-İyi biliyorum. Bir aydan fazla sürer, dedi.Bu söze sevinen kâfir güruhu;-Akıllı, tecrübeli adamın sözü böyle olur, dediler. Gülüp, alay ederek ve hazret-i Ebu Bekir’in dekendileri gibi düşüneceğini umarak;-Senin efendin, Kudüs’e bir gecede gidip geldiğini söylüyor, artık iyice sapıttı, dediler. Hazret-i EbuBekir’e sevgi, saygı gösterip bel bağladılar.Hazret-i Ebu Bekir, Resulullah efendimizin mübarek adını işitince;-Eğer O söyledi ise doğrudur. Bir anda gidip geldiğine ben de inandım, deyip içeri girdi.“Canım feda olsun!”Resulullahın Miraca çıktığını öğrenen, hazret-i Ebu Bekir, hemen Resulullah efendimizin yanınageldi. Büyük kalabalık arasında, yüksek sesle;“Ya Resulallah! Miracınız mübarek olsun! Bizleri, senin gibi büyük Peygambere hizmetçiyapmakla şereflendirdiği ve mübarek yüzünü görmekle, kalbleri alan, ruhları çeken tatlı sözleriniişitmekle nimetlendirdiği için Allahü teâlâya sonsuz şükürler ederim. Ya Resulallah! Senin hersözün doğrudur. İnandım. Canım sana feda olsun!” dedi.Hazret-i Ebu Bekir’in sözleri kâfirleri şaşırttı. Diyecek şey bulamayıp dağıldılar. Şüpheye düşen,imanı zayıf birkaç kişinin de kalbine kuvvet geldi. Resulullah efendimiz o gün, Ebu Bekir’e “Sıddik” dedi.Bu adı almakla, derecesi bir kat daha yükseldi.Bu hale çok kızan kâfirler, mü’minlerin kuvvetli imanına, Peygamberimizin her sözüne hemeninanmalarına, O’nun çevresinde pervane gibi dönmelerinle dayanamadılar. Resulullah efendimizi mahcupve mağlub etmek için, imtihan etmeğe Mescid-ı Aksa hakkında sorular sormaya başladılar.Resulullah efendimiz hepsine birer birer cevap verdiler. Efendimiz cevap verirken, hazret-i EbuBekir; “Öyledir ya Resulallah” derdi. Halbuki, Resulullah efendimiz edebinden, hayasından karşısındakinin
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5: Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7: İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9: ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10: Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15: cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17: adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19: duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21: Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23: - Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25: dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27: - Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29: Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31: Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33: kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35: yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37: Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39: saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41: gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43: O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45: ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47: Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49: Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51: zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53: Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 56 and 57: yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59: - Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61: Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63: Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65: saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67: üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69: fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71: “Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73: Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75: kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77: çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79: - Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81: sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83: O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85: Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87: orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89: ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91: Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93: azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95: ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97: etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99: çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101: Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103: Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105:
“Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107:
aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109:
Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111:
“Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113:
olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115:
ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117:
Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119:
Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121:
ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123:
Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125:
Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127:
Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129:
İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131:
nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133:
ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135:
mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137:
in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139:
Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141:
vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143:
geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145:
ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147:
Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149:
etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151:
Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153:
esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155:
çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157:
Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159:
Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161:
yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163:
“Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165:
hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167:
ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169:
“Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171:
ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173:
Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175:
İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177:
Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179:
şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181:
ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183:
ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185:
unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187:
Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189:
unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195:
elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197:
Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199:
Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde