gelenlerle görüşülmeden bize teslim edilmelerini temin için çalışınız. Bu kimselerle en çok meşgulolabilecek olanlar, onların, öz ana-babaları ve komşularıdır. Onlar, bunları gayet iyi bilirler” dediler.Patrikler, bu teklifi kabul ettiler. Sonra da Necaşi hediyeleri kabul edip, onları davet ederek birmüddet görüştü. Elçiler, Necaşi’ye maksatlarını sinsice anlattılar:“Ey Melik! İçimizden bir takım kimseler sizin memleketinize iltica etmişlerdir. Bu gelenler, kendimilletlerinin dinini terkettikleri gibi, sizin dininize de girmemişlerdir. Kendi kafalarına uygun, uydurma birdinleri vardır. Ne biz, ne de siz, bu dini bilmiyoruz. Bizi size, bunların mensup oldukları milletin eşrafıgönderdi. Bu eşraf, sizin memleketinize iltica eden adamların babaları ve kendi öz akrabalarıdır. İstekleri,gelenlerin iade edilmesidir. Çünkü onlar, bunların hallerini daha yakından bilir.”“Onları size teslim etmem!”Mekkeli müşriklerin elçileri olan gerek Amr bin As, gerekse Abdullah bin Ebi Rebia’nın en çok arzuettikleri şey, Hükümdar Necaşi’nin arzularına uygun hareket etmesiydi...Bu arada elçilerin rüşvet verdikleri patrikleri söz alıp, müşriklere destek verdiler:- Elçiler çok doğru söylediler. Bunların milletleri, onlarla daha iyi meşgul olabilir, onların neyibeğenip beğenmediklerini daha iyi takdir ederler. Onun için siz bu adamları teslim ediniz de, bunlar onlarımemleketlerine ve milletlerine götürsünler.Melik Necaşi bu sözlere çok kızdı:- Hayır! Ben bu adamları dinlemeden teslim etmem... Bana iltica eden, memleketime gelenadamlara hıyanet edemem. Bunlar, beni başkasına tercih etmiş ve benim ülkeme gelmişlerdir.Onun için, gelen muhacirleri sarayıma davet eder, onlara bu adamların söyledikleri sözlere karşıne diyeceklerini sorar, cevaplarını dinlerim. Eğer muhacirler, bunların dedikleri gibi iseler, onlarıgelenlere verip, kendi milletlerine iade ederim. Öyle değilse onları korur, üklemde kaldıkça iyilikederim...Olayın seyri böylece Müslümanların tarafına dönmüş oldu...Hükümdar Necaşi, boş insan değildi. Daha önceleri semavi kitapları incelemişti. Muhammedaleyhisselamın gelme zamanının yakın olduğunu, kavminin O’na yalancı deyip inanmayacaklarını veMekke’den çıkaracaklarını biliyordu.Necaşi, Mekkeli elçilere sordu:- İnandıkları kimdir?-Muhammed’dir.- O’nun dini ve mezhebi nedir ve neye davet eder?- O’nun mezhebi yoktur.- Mezhebini ve dinini bilmediğim, bana sığınan bir topluluğu nasıl teslim ederim? Mecliskuralım. Onları da getirelim. Sizlerle yüzleştirelim. Hepinizin durumu belli olsun. Onların da dininibileyim...Necaşi, Müslümanları saraya davet etti. Huzura girerken selam verdiler secde de etmediler. Necaşionlara sordu:- Neden secde etmediniz?- Biz, Allahü teâlâdan başkasına secde etmeyiz. Peygamber efendimiz bizi, Allahü teâlâdanbaşkasına secde etmekten men edip; “Secde, yalnız Allahü teâlâya mahsustur” buyurdu.- Ey huzuruma getirilmiş olan topluluk! Bana söyleyiniz. Ülkeme ne için geldiniz? Haliniz nedir?Hz. Ca’fer cevap verdi:- Ey Hükümdar! Ben önce üç soru soracağım. Sorularıma doğru cevap versinler... Biz,yakalanıp efendilerimize iade edilecek köleler miyiz?- Hayır! Sizler köle değil, hürsünüz.- Acaba biz haksız yere bir kimsenin kanını mı döktük de, kanı dükülenlere iade edileceğiz- Hayır, bir damla bile kan dökmediniz.- Başkasının mallarından haksız yere aldığımız, üzerimizde ödemekle mükellef olduğumuz mallarmı vardı?- Hayır.Bu sözler üzerine Necaşi dayanamayıp elçilere sordu:- O halde siz bunlardan ne istiyorsunuz?- Onlar ile biz, bir dinde ve bir yolda idik. Onlar, bunları bıraktılar. Muhammed’e ve dinine uydular.“O, Allah’ın Resulüdür!”Hükümdar Necaşi, İslâmiyet hakkında bilgi sahibi olmak istiyordu. Hz. Ca’fer’e sordu:- Siz, bulunduğunuz dini bırakıp, ne diye başkasına uydunuz? Kavminizin dinindenayrıldığınıza; benim dinimde de olmadığınıza göre, sizin inandığınız bu din nasıldır? Hakkındabilgi veriniz?
- Ey Hükümdar! Biz cahil bir millet idik. Putlara tapardık. Leş yer, her türlü kötülüğü işlerdik.Akrabalarımızla münasebetlerimizi keser, komşularımıza iyi davranmazdık. Kuvvetlilerimiz, zayıflarazulmeder ve merhamet nedir bilmezlerdi. Allahü teâlâ bize, kendimizden; doğruluğunu, eminliğini, iffet vetemizliğini, soyunun düzgünlüğünü bildiğimiz bir peygamber gönderinceye kadar bu vaziyette kaldık. Opeygamber bizi; Allahü teâlânın varlığına ve birliğine inanmaya, O’na ibadete, bizim ve atalarımızıntapındığı taşları ve putları bırakmaya davet etti. Doğru sözlü olmayı, emanete hıyanet etmemeyi,akrabalık haklarını gözetmeyi, komşularla güzel geçinmeyi, günahlardan ve kan dökmekten sakınmayıemretti. Her türlü ahlaksızlıklardan, yalan söylemekten, yetimlerin malına el uzatmaktan, namuslukadınlara iftira etmekten bizi sakındırdı. Bize, Allahü teâlâya eş, ortak koşmaksızın ibadet etmeyi emretti.Biz de kabul ettik ve Allahü teâlâdan ne getirmişse hepsine inandık ve söylediklerini yerine getirdik. Allahüteâlâya ibadet ettik. O’nun bize haram kıldığını haram, helal kıldığını helal bildik ve öyle amel ettik. Buyüzden kavmimiz, bize düşman olup, zulmetti. Bizi dinimizden döndürüp, Allahü teâlâya ibadettenvazgeçirip, tekrar putlara tapmak için türlü işkencelere ve mihnetlere uğrattılar. Bize zulmettiler. Bizisıkıştırdıkça sıkıştırdılar. Bizimle dinimizin arasına girdiler ve dinimizden ayırmak istediler. Biz deyurdumuzu, yuvamızı bırakarak senin ülkene sığındık. Seni, başkalarına tercih ettik. Senin himayene,komşuluğuna can attık. Senin yanında zulme, haksızlığa uğramayacağımızı ummaktayız..Bütün bu söylenenleri dikkatle dinleyen Necaşi sordu:- Sen, Allah’ın bildirdiklerinden biraz biliyor musun?- Evet, biliyorum.Hazret-i Ca’fer de Meryem suresinin ilk ayetlerini okudu... Necaşi kendisini tutamayarak;-Vallahi, bu aynı kandilden fışkıran bir nurdur, dedi. Kureyş elçilerine dönerek;- Gidiniz, vallahi, ben ne onları size teslim eder, ne de bunlar hakkında bir kötülük düşünürüm, dedi.Sonra Müslümanlardan Resulullah ve dini hakkında bilgi aldı. Anlatılanları büyük bir sükunet içindedinleyen Necaşi muhacirlere dönerek dedi ki:- Sizi ve yanından geldiğiniz zatı tebrik ederim! Ben şuna inandım ki, O, Allah’ın resulüdür.Zaten biz, O’nu İncil’de görmüştük. O Resulü, Meryem oğlu İsa da haber verdi. Vallahi eğer O,buralarda olsaydı, gidip onun eşyalarını taşır, ayaklarını yıkardım! Gidiniz! Ülkemin el değmemişkısmında, her türlü tecavüzden uzak, emniyet ve huzur içinde yaşayınız. Size kötülük edeni helakederim. Bana dağ kadar altın verseler sizlerden birini üzüntüye sokmam,dedi.Hükümdar Necaşi, bundan sonra, Kureyş elçilerinin hediye kılıfında getirdikleri rüşvet için;-Benim bunlara ihtiyacım yoktur, diyerek hediyelerini iade etti.Kureyş elçileri, Necaşi’nin huzurundan elleri boş ve perişan halde döndüler. Bahtiyar Necaşi deİslâmiyeti seçmiş, Eshab-ı kiramı da ziyadesiyle sevindirmişti...Hüzünlü yıllar...Müşrikler, İslâmın kalblere nüfuzunu ve yayılmasını önlemek için durmadan çabalıyorlar... Bunarağmen, her geçen gün Müslümanlar biraz daha çoğalıyor...Müslümanlara yapılan işkence ve zulümler, onları yollarından döndürmüyor, aksine birbirlerinedaha çok sarılmalarına, kenetlenmelerine sebeb oluyor... Hiçbirisi dininden dönmüyor... Resulullahefendimizin uğrunda canlarını feda etmekten çekinmiyorlar...Bu bağlılığı işiten Mekke dışındaki kabilelerin merakları artıyor ve İslâmın nuru daha uzak yerlereulaşıyordu...Müşrikler, Habeşistan’a gönderdikleri kimselerin isteklerine kavuşamadıklarını, hatta Necaşi’ninMüslüman olduğunu ve Müslümanları koruyup onlara güzel muamelede bulunduğunu öğrenince, çılgınadöndüler.Bunların acısını fazlasıyla çıkarmak, İslâm’ın kökünü kurutmak için toplanarak, şu korkunç kararıaldılar:“Her nerede olursa olsun, her nerede görülürse görülsün, Muhammed mutlakaöldürülecektir!..”Kâfirler bunun için yemin üstüne yeminler ettiler...Müşriklerin bu kararını öğrenen Ebu Talib, çok üzüldü. Çiğerparesi, mübarek yeğeninin hayatıhakkında endişeye düştü. Kabilesini toplayıp onlara, “Kâinatın sultanı”nı Kureyşli müşriklere karşıkorumaları için emir verdi. Haşimoğulları akrabalık gayretiyle bu emri yerine getirmek üzere birleştiler.Bunun için de Peygamber efendimizi ve O’na inanan bütün Eshabını Mekke’nin kuzey tarafında,Beytullah’a üç km. kadar uzaklıktaki tepe üzerinde bulunan Şı’b-ı Ebu Talib’e yani “Ebu TalibMahallesi”ne davet ettiler.Resulullah efendimiz, Eshabını toplayarak, Ebu Talib Mahallesi’nde ikamet etmeye başladı.Haşimoğullarından sadece Ebu Leheb, Peygamber efendimizi korumak kararına karşı çıktı, “Ebu TalibMahallesi”ne gitmedi.
- Page 1: Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5: Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7: İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9: ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10: Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15: cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17: adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19: duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21: Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23: - Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25: dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27: - Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29: Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31: Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33: kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35: yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37: Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39: saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 42 and 43: O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45: ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47: Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49: Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51: zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53: Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55: gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57: yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59: - Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61: Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63: Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65: saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67: üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69: fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71: “Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73: Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75: kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77: çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79: - Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81: sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83: O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85: Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87: orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89: ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91:
Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93:
azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95:
ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97:
etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99:
çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101:
Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103:
Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105:
“Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107:
aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109:
Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111:
“Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113:
olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115:
ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117:
Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119:
Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121:
ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123:
Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125:
Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127:
Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129:
İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131:
nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133:
ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135:
mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137:
in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139:
Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141:
vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143:
geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145:
ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147:
Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149:
etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151:
Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153:
esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155:
çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157:
Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159:
Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161:
yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163:
“Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165:
hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167:
ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169:
“Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171:
ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173:
Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175:
İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177:
Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179:
şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181:
ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183:
ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185:
unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187:
Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189:
unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195:
elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197:
Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199:
Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde