saflarında yer almıştı.Bu beklenmedik hadise, müşrikleri, büsbütün çileden çıkardı. Bu sebeple Hattab oğlu Ömer,(henüz Müslüman olmamıştı) bir gün, Resulullah efendimizi, gördüğü yerde öldürmek niyetiyle evindençıktı.Sevgili Peygamberimizi Mescid-i Haram’da namaz kılarken buldu ve namazın bitmesini isteyerek,dinlemeye başladı. Efendimiz, El-Hakka sure-i şerifini okuyordu. Mealen;“O meydana geleceği hak olan kıyamet!.. Nedir o hak olan kıyamet? O geleceği hak olankıyameti, sana hangi şey bildirdi? Semud ve Ad kavimleri, dehşetinden kalblerin titreyeceğikıyameti tekzib ettiler, yalanladılar. Semud kavmi, azgınlıkları sebebiyle helak edildiler...Hazret-i Ömer, Peygamber efendimizin okuduklarını hayranlıkla dinliyordu. Ömründe böyle güzelsözler duymamıştı. Dinlediği bu sözlerin belagatına, düzgünlüğüne, derli topluluğuna hayran olmuştu.Resulullah, surenin tamamını okuduktan sonra, Hazret-i Ömer’in kalbinde İslâm’a karşı bir meylhasıl oldu. İslâmdan bir kıvılcım geçmişti kalbine artık...Sıra hazret-i Ömer’de...Hazret-i Hamza’nın Müslüman olmasından sonra müşriklerde huzur kalmamıştı artık... Neyapacaklarını bilemez haldeydiler... Üç gün sonra, ancak kendilerine gelebildiler... Ebu Cehil, müşrikleritoplayıp seslendi:-Ey Kureyşliler! Muhammed, putlarımıza dil uzattı. Bizden önce gelen atalarımızın Cehennem’deazab gördüklerini, bizim de oraya gideceğimizi söyledi!.. O’nu öldürmekten başka çare yoktur!.. O’nuöldürecek kimseye yüz kızıl deve ve sayısız altın vereceğim!..Hattaboğlu Ömer yerinden fırladı;- Bu işi Hattaboğlu’ndan başka yapacak kimse yoktur, diyerek kılıcını kuşanıp yola düştü.Giderken rastladığı Nu’aym bin Abdullah sordu:- Bu şiddet ve hiddetle nereye ya Ömer?- Milletin arasına ikilik sokan, kardeşi kardeşe düşman eden Muhammed’i öldürmeye gidiyorum.- Ya Ömer! Bu zor bir iş. Eshabı, çevresinde pervane kesilmiş. O’na bir şey olmasın diyetitriyorlar. Yanlarına yaklaşmak çok zordur. O’nu öldürsen bile Abdülmuttalib oğullarının elindenyakanı kurtaramazsın!- Yoksa, sen de mi onlardansın? Önce senin işini bitireyim!..- Ya Ömer! Beni bırak! Kardeşin Fatıma ile kocası Sa’id bin Zeyd’e git! Onlar da Müslüman oldu.Eğer inanmazsan, git sor! Anlarsın.Hazret-i Ömer bunu duyunca, hemen kız kardeşinin evine gitti. O sıralarda Taha suresi yeni gelmiş,Sa’id ile Fatıma bunu yazdırıp, hazret-i Habbab bin Eret adındaki sahabiyi evlerine getirmiş, okuyorlardı.Hazret-i Ömer bunların sesini duydu. Kapıyı çok sert çaldı. O’nu, kılıcı belinde kızgın görünce,yazıyı saklayıp, hazret-i Habbab’ı gizlediler. Sonra kapıyı açtılar. İçeri girince;-İşittiğim doğru imiş, siz de O’nun sihrine aldanmışsınız, diye çıkıştı.Hazret-i Sa’id’i yakasından tutup, yere attı. Kardeşi, efendisini kurtarayım derken, onun yüzüne deöfkeli bir tokat indirdi. Yüzünden kan akmaya başladığını görünce, kardeşine acıdı. Fatıma’nın canıyanmış, kana boyanmış idi. Fakat iman kuvveti, kendisini harekete geçirip, Allahü teâlâya sığınırak;- Ya Ömer! Niçin Allahtan utanmaz, ayetler ve mucizeler ile gönderdiği Peygamberineinanmazsın? İşte ben ve zevcim, Müslüman olmakla şereflendik. Başımızı kessen, bundandönmeyiz, diye bağırdı ve Kelime-i şehadeti söyledi...Hazret-i Ömer, kız kardeşinin bu imanı karşısında birden yumuşadı ve yere oturdu. Yumuşaksesle,”Hele şu okuduğunuz şeyleri çıkarın” dedi. Hazret-i Ömer güzel okurdu. Taha suresini okumayabaşladı. Kur’an-ı kerimin fesahatı, belagatı, manaları ve üstünlükleri kalbini git gide yumuşattı. “Göklerdeve yeryüzünde ve bunların arasında ve (yedi kat) toprağın altındaki şeyler hep O’nundur” (Tahasuresi: 6) mealindeki ayet-i kerimeyi okuyunca, derin derin düşünceye daldı.- Ya Fatıma! Bu bitmez tükenmez varlıklar, hep sizin inandığınız Allah’ın mıdır? diye sordu.- Evet, öyle ya! Şüphe mi var? diye cevap verdi.-Ya Fatıma! Bizim bin beş yüz kadar altından, gümüşten, tunçtan, taştan oymalı, süslüheykellerimiz var. Hiçbirinin, yeryüzünde bir şeyi yok... diyerek şaşkınlığı arttı.Biraz daha okudu:”Allahü telâlâdan başka ibadet edilecek,tapılacak hak bir ilâh yoktur. Engüzel isimler O’nundur. “ (Tâhâ suresi:8) mealindeki ayet-i kerimeyi düşündü. “Hakikaten ne kadardoğru” dedi. Habbab bu sözü işitince, gizlendiği yerden fırladı ve;-Müjde ya Ömer! Resulullah, Allahü teâlâya, “Ya Rabbi! Bu dini, Ebu Cehil ile yahut Hattab oğluÖmer ile kuvvetlendir” diye dua etmişti. İşte bu devlet, bu saadet sana nasib oldu, dedi.Hazret-i Ömer’in kızgınlığı geçti, kalbindeki düşmanlık silindi. İlk sözü:- Resulullah şimdi nerede? oldu.Kalbi, Resulullah’a tutulmuştu. O gün, Efendimiz, hazret-i Erkam’ın evinde, Eshabına nasihat
ediyordu. Eshab-ı kiram toplanmış, O’nun nurlu cemalini görmekle, tatlı, te’sirli sözlerini işitmeklekalblerini cilalıyor; sonsuz lezzet, zevk ve neş’e içinde halden hale dönerek ruhlarını ferahlatıyorlardı.Hazret-i Ömer’in geldiği, Erkam’ın evinden görüldü. Kılıcı da yanında idi. Heybetli, kuvvetliolduğundan, Eshab-ı kiram, Resulullah’ın etrafını sardı. Hazret-i Hamza,”Ömer’den çekinecek ne var,iyilik ile geldi ise, hoş geldi. Yoksa o kılıcını çekmeden başını uçururum” dedi.Resulullah efendimiz sakindi; “Yol verin, içeri gelsin!” buyurdu.Cebrail aleyhisselam, daha önce, hazret-i Ömer’in iman etmek için geldiğini ve yolda olduğunuhaber vermişti. Resulullah hazret-i Ömer’i tebessüm buyurarak karşıladı,“Bırakınız, yanından ayrılınız!”buyurdu.Hz.Ömer, Resulullah’ın önünde diz çöktü. Resulullah, hazret-i Ömer’i kolundan tutup; “İmana gel,ya Ömer!” buyurdu. O da temiz kalb ile Kelime-i şehadeti söyledi. Eshab-ı kiram, sevinçlerinden tekbirseslerini göklere yükselttiler...Hazret-i Ömer, Müslüman olduktan sonraki halini şöyle anlatır:“Müslüman olduğum zaman, Eshab-ı kiram, müşriklerden gizlenir ve ibadetlerini gizli yaparlardı. Buduruma çok üzüldüm ve;-Ya Resulallah! Biz hak üzereyiz? Artık açığa çıkalım. Kavmimiz bize karşı insaflı davranırsane ala, yok taşkınlık etmek isterlerse, kendileriyle çarpışırız, dedim.Kabul buyurulunca, iki saf halinde dışarı çıkıp, Harem-i şerife doğru yürüdük. Safların birininbaşında Hamza, diğerinin başında da ben vardım. Sert adımlarla, toprağı un edercesine, tozuta tozutaMescid-i Haram’a girdik. Kureyşli müşrikler, bir bana, bir Hamza’ya bakıyorlardı. Öyle bir hüzün ve kedereuğradılar ki, belki hayatlarında böyle bir yeise hiç düşmemişlerdi.Hazret-i Ömer’in bu gelişi üzerine, Ebu Cehil ileri çıkıp;- Ya Ömer! Bu ne haldir? deyince, hazret-i Ömer hiç aldırış etmeden;“Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resulüh” dedi. EbuCehil ne diyeceğini şaşırdı. Donakaldı. Hazret-i Ömer bu müşrik güruhuna dönerek;- Ey Kureyş!.. Beni bilen bilir! Bilmeyen bilsin ki, ben Hattaboğlu Ömer’im... Karısını dul,çocuklarını yetim bırakmak isteyen yerinden kıpırdasın! Kımıldayanı, kılıcımla doğrayıp yeresererim!.. deyince, Kureyşli müşrikler bir anda dağılıp, oradan uzaklaştılar. Resulullah ve yüce Eshabı,saf tutup, yüksek sesle tekbir getirdiler. Mekke semaları, Eshab-ı kiramın; “Allahü ekber!... Allahüekber!..” nidaları ile çınladı. İlk defa Harem-i şerifte açıktan namaz kılındı.Hazret-i Ömer Müslüman olunca, Enfal suresinin 64. ayet-i kerimesi indi. Mealen;“Ey Peygamberim! Sana yardımcı olarak, Allahü teâlâ ve mü’minlerden senin izinde gidenleryetişir” buyuruldu. Artık Müslümanların sayısı gün geçtikçe çığ gibi büyümeye başlamıştı.Habeşistan’a ikinci hicretHabeşistan’daki Müslümanlara, “Müslümanlar müşriklerle anlaşma yapmışlar!” diye yanlış bir habergeldi... Bu sebeple muhacirler, Habeş hükümdarından izin alarak Mekke’ye geri döndüler...Peygamber efendimizin huzuruna gelip, Habeşistan’da çok rahat ettiklerini uzun uzun anlatıp,hükümdardan memnuniyetlerini bildirdiler... Fakat Mekke’ye gelince, müşrikler yine eza ve cefayabaşladılar. Zulümleri gittikçe arttı. Her türlü işkenceyi hiç çekinmeden yapıyorlardı...Bir gün hazret-i Osman, Resulullaha gelip tekrar Habeşistan’a gitmeleri için izin istedi. Bununüzerine Peygamber efendimiz buyurdu ki:-Tekrar Habeşistan’a dönün ki, Allahü teâlânın ismiyle mahfuz olasınız!- Ya Resulallah! Eğer siz, orayı teşrif etseniz, onlar belki Müslüman olurlar. Ehl-i kitapolduklarından, çabuk İslâm’a gelirler ve yardımlarını esirgemezler.- Ben, huzur ve rahata memur olmadım. Hicret hususunda Allahü teâlânın emr-i şerifinibekliyorum. Nasıl emrolunur ise öyle amel ederim!..Yüzbir kişilik bir kafile ikinci defa Habeşistan’a doğru yola çıktı. Bu kafilenin başına, Ca’fer bin EbiTalib hazretleri tayin edilmişti. Sağ salim Necaşi’nin ülkesine vardılar.Mekkeli müşrikler bu durumdan haberdar olunca, Habeşistan hükümdarına iki elçi göndermeyekarar verdiler. Necaşi’ye son derece kıymetli hediyeler hazırladılar. Necaşi’nin çok sevdiği çokça Mekkemeşini (deri) hazırlandı. Necaşi’nin din adamlarına, devlet erkanına hediyeler ayrıldı. Bu işe, Abdullah binEbi Rebia ile Amr bin As vazifelendirildi. Bu iki elçiye, Necaşi’nin huzurunda neler söyleyecekleri öğretildi.Onlara;“Hükümdar ile konuşmadan evvel, onun patriklerine ve kumandanlarının her birine hediyeleriniveriniz. Sonra Necaşi’ninkini takdim ediniz. Bu işi yaptıktan sonra, oradaki Müslümanların size tesliminiisteyiniz. Necaşi’nin Müslümanlar ile görüşüp konuşmasına meydan vermeyiniz” denildi.Elçiler, Habeşistan’a geldiler. Devlet erkanını görüp hediyelerini verdikten sonra, her birine;“İçimizde bir takım insanlar türedi. Bunlar, bizim ve sizin bilmediğimiz yeni bir din uydurdular. Bugelenleri, kendi yurtlarına geri götürmek istiyoruz. Hükümdarınızla, onlar hakkında görüştüğünüz zaman,
- Page 1: Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5: Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7: İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9: ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10: Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15: cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17: adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19: duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21: Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23: - Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25: dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27: - Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29: Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31: Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33: kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35: yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37: Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 40 and 41: gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43: O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45: ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47: Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49: Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51: zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53: Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55: gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57: yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59: - Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61: Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63: Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65: saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67: üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69: fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71: “Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73: Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75: kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77: çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79: - Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81: sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83: O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85: Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87: orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89:
ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91:
Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93:
azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95:
ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97:
etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99:
çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101:
Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103:
Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105:
“Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107:
aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109:
Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111:
“Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113:
olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115:
ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117:
Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119:
Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121:
ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123:
Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125:
Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127:
Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129:
İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131:
nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133:
ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135:
mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137:
in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139:
Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141:
vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143:
geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145:
ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147:
Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149:
etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151:
Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153:
esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155:
çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157:
Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159:
Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161:
yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163:
“Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165:
hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167:
ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169:
“Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171:
ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173:
Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175:
İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177:
Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179:
şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181:
ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183:
ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185:
unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187:
Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189:
unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195:
elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197:
Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199:
Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde