- Burada annen var, söylediğimi işitir- Ondan sana bir zarar gelmez, sırrını yaymaz.- Hayattadır, hali iyidir. Erkam’ın evindedir.Hazret-i Ebu Bekir rahatlamamıştı;- Vallahi, Resulullah’ı gidip görmedikçe, ne yemek yer, ne de bir şey içerim!Herkes uyuyup, ortalık tenhalaşınca, hazret-i Ebu Bekir, annesine ve Ümmü Cemil’e dayanarak,yavaş yavaş Resulullah’ın yanına vardı. Ebu Bekir’in bu hali, Peygamber efendimizi çok üzdü. Hazret-iEbu Bekir; Annesinin Müslüman olması için dua talep etti. Bu duanın bereketi ile Ümm-ül-Hayr dahidayete kavuşup, Müslüman oldu ve ilk Müslümanlar arasında olmak şerefine kavuştu.“Ebu Leheb’in elleri kurusun!..”Peygamber efendimizin evi, Ebu Leheb ile Ukbe bin Ebi Mu’ayt denilen iki azılı müşrikin evleriarasında... Bunun için her fırsatta sevgili Peygamberimize eziyet etmeye, sıkıntı vermeye çalışırdı bu ikinasipsiz...Geceleri hayvan işkembelerini Resulullah efendimizin kapısının önüne atarlardı. Amcası EbuLeheb, bununla yetinmez, komşusu Adiy’in evinden, O’na taş atarak eziyet ederdi. Karısı Ümmü Cemilondan aşağı kalmaz, topladığı dikenli ağaç dallarını Resulullah’ın mübarek ayaklarına batması içingeçeceği yollara dökerdi.Ebu Leheb bir gün, getirdiği pisliği, Peygamber efendimizin kapısı önüne dökerken, hazret-i Hamzagördü. Hemen koşup kardeşi Ebu Leheb’i yakaladı ve getirdiği pisliği başına döktü.Ebu Leheb ve karısının bu eziyetlerinden sonra, onlar hakkında mealen; “Ebu Leheb’in ellerikurusun, zaten kurudu...” diye başlayan Tebbet suresi nazil oldu.Ebu Leheb’in karısı Ümmü Cemil, kendileri hakkında sure indiğini işitince, Peygamber efendimiziaramaya başladı. Kabe’de olduğunu öğrenince, eline koca bir taş alıp oraya gitti. Hazret-i Ebu Bekir, oanda Peygamberimizin sohbetiyle şerefleniyordu. Ümmü Cemil’i elinde taş olduğu halde görünce;- Ya Resulallah! Ümmü Cemil geliyor. Çok şerli bir kadın, size zarar vermesinden korkuyorum. Birköşeye çekilseydiniz de eziyete maruz kalmasaydınız, dedi. Resulullah efendimiz;- O beni göremez! buyurdu. Ümmü Cemil, hazret-i Ebu Bekir’in başına dikilip;- Ey Ebu Bekir! Çabuk söyle, o arkadaşın nerede? Beni ve kocamı hicv edip, kötülemiş. O şairseben de, kocam da şairiz. İşte ben de O’nu hicv ediyorum. Biz O’na isyan ediyor, peygamberliğini kabuletmiyor ve dininden de hoşlanmıyoruz. Yemin ederim ki, eğer O’nu bir görseydim, şu taşı başınavuracaktım... diyerek alçakca sözler söyledi.Ebu Bekir, “Benim sahibim şair değildir ve seni hicv etmemiştir” deyince, Ümmü Cemil çekip gitti.Peygamber efendimiz;- Beni görmedi. Allahü teâlâ, onun gözünü, beni göremez hale getirdi, buyurdu.Peygamber efendimizin, mübarek kızlarından hazret-i Ümmü Gülsüm, Ebu Leheb’in oğlu Uteybeile; hazret-i Rukayye de öteki oğlu Utbe ile nişanlı olup, henüz evlenmemişlerdi.Tebbet suresi nazil olunca, Cehennemlik Ebu Leheb, karısı ve Kureyş’in ileri gelenleri Utbe veUteybe’ye; “O’nun kızlarını alıp, yükünü hafiflettiniz. Kızlarını boşayın ki, zahmete düşsün. Size Kureyş’tenistediğiniz kızı alalım” diye teklif ettiler.Uteybe denilen alçak, Peygamberimizin huzur-ı şerifine gelip; “Ey Muhammed! Ben, seni ve dininitanımıyorum. Kızını da boşadım. Artık ne sen beni sev, ne de ben seni! Ne sen bana gel, ne de ben sanagelirim!..” diye hakaret etti.Sonra, sevgili Peygamberimize saldırıp, mübarek yakasına yapıştı. Gömleğini yırttı ve hakarettebulundu. Bunun üzerine sevgili Peygamberimiz; “Ya Rabbi! Buna canavarlarından birini musallat et!”diye beddua buyurdu.Birkaç gün sonra Uteybe ticaret için sefere çıktı. Kafile, Zerka denilen yerde yatmak üzerekonaklamıştı. Uteybe, yüksekçe bir yere yattı. Gece, bir aslan geldi. Kafiledekileri birer birer koklayarakUteybe’nin yanına vardı. Üzerine sıçrayıp karnını yardı, başını koparttı ve feci bir şekilde Cehennemegönderdi...“La ilahe illallah deyiniz!”Sevgili Peygamberimiz, her türlü sıkıntıya rağmen insanları ebedi saadete çağırıyor... Onları, Allahüteâlânın varlığına, birliğine davet ediyor...Onların Cehennemde yanmamaları için çırpınıyor...Fakat, müşrikler, “Biz babalarımızın dininden vazgeçmeyiz!” diyerek putperestlikte ısrar ediyorlar...Peygamber efendimiz, onları insanca yaşamaya, haysiyetli ve şerefli olmaya, kıymetsizliktenkurtulup, yüksek, yüce makamlara çıkarmaya davet ediyor. Onlar ise inadlarında diretiyorlar ve eziyettebulunuyorlardı.Hakaret ve eziyet edenlerin başında da amca Ebu Leheb...Bu nasipsiz, Resulullah’ı devamlı takib ediyor, insanları, O’nu dinlemekten vazgeçirmeye,
zihinlerinde şüphe meydana getirmeye uğraşıyordu. Toplantı yerlerinde, panayırlarda, Resulullahefendimiz;- Ey insanlar! La ilahe illallah deyiniz ki kurtulasınız! buyurdukça, o hemen arkasından yetişip;- Ey insanlar! Bu konuşan benim yeğenimdir. Sakın O’nun sözüne inanmayın, O’ndan uzak durun!diyordu.Muhammed aleyhisselam bir gün Kabe-i şerifte namaz kılıyordu. Kureyş’in ileri gelenlerinden EbuCehil, Şeybe bin Rebia, Utbe bin Rebia, Ukbe bin Ebi Mu’ayt’ın bulunduğu yedi kişilik bir müşrik grubugelip, Resulullaha yakın bir yere oturdular.O civarda bir gün önce kesilmiş bir devenin işkembesi ve artıkları vardı. Alçak Ebu Cehil,yanındakilere döndü ve; “İçinizden kim, şu deve işkembesini alıp, Muhammed secdeye varınca iki omuzuarasına kor” diye, çirkin bir teklifte bulundu.Oradakilerin en zalimi, en gaddarı, en merhametsizi, en bedbahtı olan Ukbe bin Ebi Mu’ayt; “Benyaparım” diyerek hemen kalktı. İşkembeyi içindekilerle birlikte, secdede iken Peygamberimizin mübarekomuzlarına koydu.Bunu seyreden müşrikler, katıla katıla gülmeye başladılar. Peygamber efendimiz, secdesiniuzatıyor, mübarek başını kaldırmıyordu. O sırada Eshab-ı kiramdan Abdullah bin Mes’ud vaziyeti gördü.O, bu hadiseyi şöyle anlatıyor:“Resulullahı o halde görünce kan beynime sıçradı. Fakat, beni müşriklerin elinden koruyacak birkavmim, kabilem yoktu. Kimsesizdim, zayıftım. O anda konuşmaya bile gücüm yetmiyordu. Ayaktabekleyip duruyor, Resulullahı büyük bir üzüntü içinde seyrediyordum.Ne olurdu, o zaman kendimi müşriklerden koruyabilecek bir gücüm veya koruyucum olsaydı da,Resul aleyhisselamın mübarek omuzuna koyduklarını kaldırıp atsaydım.Ben böyle beklerken, Resulullah’ın kızı hazret-i Fatıma’ya haber verdiler.O zaman Hz. Fatıma küçüktü. Koşarak geldi, babasının üzerindekileri attı. Bunu yapanlara bedduaetti, ağır sözler söyledi. Resulullah efendimiz, hiçbir şey olmamış gibi namazını tamamladıktan sonra üçdefa; isim isim sayıp hepsini Allah’a havale etti.Resulullah efendimiz, Ebu Cehil’e; “Vallahi sen, ya bundan vazgeçersin veya Allahü teâlâbaşına bir felaket indirecektir” buyurdu.Allah’a yemin ederim ki, Resulullah’ın isimlerini söylediği bu kimselerin herbirinin, Bedirmuharebesinde öldürülüp yerlere serildiklerini, sıcaktan kokmuş bir leş halinde Bedir çukurunadoldurulduklarını gördüm.”“Alay edenlerin hakkından geliriz!”Kureyş müşrikleri çıldırıyorlar... Çünkü ne yapsalar kâr etmiyor... İslâmiyet çığ gibi büyüyor. Önüneatılan, çalı-çırpı, taş, kaya, kütük vs. de kâr etmiyor...Yürüyen dağ gibi ilerliyor.Bu hali gören müşriklerin başı Ebu Cehil üzüntüsünden ne yapacağını şaşırmış halde... Tertipüzerine tertip kuruyor. Bir gün, Beytullah’da, Kureyşli müşriklere hain emelini şöyle açıklıyor:- Ey Kureyş topluluğu! Görüyorsunuz ki, Muhammed, dinimizi ayıplamak, putlarımıza ve ona tapanbabalarımıza dil uzatmak, bizlere akılsız gözüyle bakmaktan geri durmuyor. Huzurunuzda yemin edereksöylüyorum ki, yarın kolay kolay taşıyamıyacağım bir taşı, buraya gelip namaz kılarken secdeyekapandığında, başına hızla vuracağım. O zaman siz beni, Abdülmuttalib oğullarına karşı ister koruyun,ister korumayın. Ben O’nu öldürdükten sonra, akrabaları bana istediğini yapsın...Müşrikler arka çıktılar:- Yemin ederiz ki, biz seni hem koruruz, hem de hiç kimseye teslim etmeyiz. Yeter ki, sen O’nuöldür! diyerek kışkırttılar.Sabahleyin Ebu Cehil, elinde kocaman bir taş olduğu halde Kabe’ye geldi. Müşriklerin yanınaoturup beklemeye başladı. Efendimiz her zamanki gibi Beytullah’a gelip namaz kılmaya başladı.Ebu Cehil, yerinden kalkıp, elindeki kocaman taşı vurmak üzere, Resulullah’a doğru yürüdü. Bütünmüşrikler hadiseyi heyecanla takib ediyorlardı. Ebu Cehil, Resulullah’ın yanına yaklaşınca, birdentitremeye başladı. Koca taş elinden yere düştü. Benzi kül gibi olup, büyük bir korku ile geri çekildi.Müşrikler hayretle Ebu Cehil’in yanına varıp;- Ey Amr bin Hişam! Söyle, ne oldu? diye sordular. Ebu Cehil de;- Tam O’nu öldürmek için taşı kaldırdığımda, önüme hırçın bir deve çıktı. Yemin ederim ki,ömrümde; öyle yüksek ayaklı, keskin dişli, heybetli bir deve ne gördüm ne de işittim. Eğer biraz dahayaklaşsaydım, muhakkak beni öldürürdü, dedi...Bir gün de Kâinatın efendisi, Kabe’de namaza durmuştu. Ebu Cehil de arkadaşları ile oturuyordu.Yerinden kalkarak, Resulullah doğru yürüdü. İyice yaklaştı. Fakat birden bire eliyle yüzünü silerekkaçmaya başladı. Müşrikler yanına gidip;- Ne oldu, nedir bu halin? dediler. Ebu Cehil- Aramızda bir ateş kuyusu meydana geldi. Bazı kimselerin üzerime hücum ettiğini görünce, geridöndüm, diye cevap verdi.
- Page 1: Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5: Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7: İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9: ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10: Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15: cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17: adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19: duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21: Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23: - Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25: dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 28 and 29: Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31: Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33: kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35: yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37: Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39: saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41: gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43: O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45: ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47: Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49: Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51: zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53: Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55: gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57: yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59: - Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61: Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63: Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65: saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67: üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69: fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71: “Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73: Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75: kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77:
çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79:
- Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81:
sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83:
O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85:
Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87:
orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89:
ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91:
Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93:
azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95:
ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97:
etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99:
çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101:
Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103:
Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105:
“Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107:
aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109:
Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111:
“Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113:
olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115:
ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117:
Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119:
Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121:
ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123:
Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125:
Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127:
Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129:
İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131:
nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133:
ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135:
mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137:
in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139:
Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141:
vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143:
geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145:
ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147:
Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149:
etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151:
Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153:
esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155:
çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157:
Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159:
Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161:
yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163:
“Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165:
hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167:
ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169:
“Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171:
ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173:
Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175:
İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177:
Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179:
şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181:
ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183:
ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185:
unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187:
Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189:
unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195:
elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197:
Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199:
Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde