Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber efendimize gittiğim de, kendisini bağdaş kurup oturmuşgördüm.” demiştir.Hz.Cabir bin Semüre de, Peygamber efendimizin, sabah nmazını kıldığı zaman, güneş doğuncayakadar namazgahında bağdaş kurup oturduğunu bildirir.Peygamber efendimizin hiçbir zaman, ayaklarını, meclisinde bulunanların önüne doğru uzattığıgörülmemiştir.Hz.Şerid bin Süveyd der ki “Kâinatın efendisi, bana uğramıştı. O sırada, ben, şöylece, sol elimiarkama koymuş, elimin yarı avucu üzerine dayanmış bir halde oturuyordum. Kâinatın efendisi “Sen,gazaba uğrayanların oturuşu ile mi oturuyorsun?!” buyurdu.” Gazaba uğrayanlar, Yahudilerdir.Hz.Kayle bint-i Mahreme anlatır: “Peygamber efendimizı, Kurfusa otururken gördüm. Peygamberefendimizı, böyle, huşu içinde oturur gördüm”Kurfusa: Kalçalar, yere konulmak, dizler, dikilip karna yapıştırılmak ve eller, bacaklar üzerindebağlanmak suretile oturuluş biçimine denir.Peygamber efendimizin yemek yerken oturması da çok sadeydi. Ne kapalı kapılar ardına çekilir, neperdeler arkasında dikilir, ne de, kendisinin önüne tabaklarla yemekler taşınırdı.Peygamber efendimiz, toprak, üzerinde oturur, yemeğini de, yerde yerdi. “Ben, kulun oturduğugibi oturur, kulun yediği gibi yerim. Ben, ancak, bir kulum! Sünnetimden yüz çeviren, bendendeğildir!” buyururdu.Peygamber efendimiz, bir yere dayanmış olarak, yemek yediği sırada, Cebrail aleyhisselam gelip“Ya Muhammed! Demek sen, kırallar gibi yiyorsun?!” deyince, Peygamber efendimiz, yere oturuvermiştir.Peygamber efendimize, bir gün, Cebrail aleyhisselamla birlikte bir melek gelmişti ki, daha önce o,hiç gelmemişti.Melek, Peygamber efendimize “Rabbin, sana selam ediyor ve seni, ya bir Peygamber-Sultanlıkveya bir Peygamber-Kulluk arasında serbet kılıyor; bunlardan birisini seçmekte serbest bırakıyor.“İstersen, senin için, Peygamber-Sultan, istersen Peygamber-Kul olma var!” buyuruyor.” dedi.Cebrail aleyhisselam “Tevazu’ göster!” diye işaret edince, Peygamber efendimiz “Peygamber-Kulolayım!” cevabını vermiştir. Bundan sonra, Peygamber efendimiz, ne ayak üzerinde, ne de, bir yeredayanarak, yaslanarak yemek yemiştir. “Ben, bir şeye dayandığım halde, yemek yemem.” buyurdu.Resullahın yemek yemesiResulullah efendimiz, yemeği üç parmakla, şehadet parmağı ile onun iki yanındaki parmaklar ileyerdi.Peygamber efendimiz, buyururlar ki:“Yemeğin bereketi: Yemekten önce abdest almakta, yemekten sonra da, abdest almak, elyıkamaktadır!”“Kim, elindeki et, yağ, kokusunu, bulaşığını yıkamadan uyur da, kendisinin başına bir şeygelecek olursa, kendisinden başkasını suçlamasın!"Peygamber efendimizin Garra diye anılan bir Karavanası vardı. Kuşluk vakti, kuşluk namazınıkıldıktan sonra içinde Serid (Tirid) bulunan bu karavana getirilip ortaya konulurdu. (Tirid, Ufak ufakdoğranmış ekmek ve çokça etle birlikte yapılan yemeği denir.)Müslümanlar, Tirid Karavanasının başına toplandıkları zaman, Peygamber efendimizin, iki dizininüzerine çöküp oturduğnu gören Bedevi (Çöl köylüsü) “Bu, ne biçim oturuş?!” demekten kendini alamadı.Peygamber efendimiz “Şüphe yok ki, Allah, beni kerem sahibi bir kul kıldı, bir zorlayıcı veinadçı kılmadı! Haydi, kıyısından yemeğe başlayınız! Tepesinden, ortasından yemeyibırakınız.Yemeğin bereketi, tepesinde, ortasındadır! Sizden biriniz, yemek yiyeceği zaman,çanağın orta tarafından yemesin. Fakat, alt tarafından yesin. Çünkü, bereket, onun orta tarafındaniner!” buyurdu.Ömer bin Ebi Seleme der ki: Ben, Kâinatın efendisiın terbiyesi altında bulunan bir çocuktum.Yemek yerken, elim, yemek kabının içinde dolaşırdı. Kâinatın efendisi, bana “Ey oğul! Besmeleçek. Sağ elinle ye! Önünden ye!” buyurdu.Bundan sonra, hep böyle yemeğe devam ettim.Peygamber efendimiz “Biriniz için hizmetçisi, yemeğini, hazırlayıp getirdiği zaman ki, ohizmetçi, yemeğin sıcağına, dumanına katlanmıştır onu da, sofraya kendisiyle birlikte oturtsun, oda, yesin. Eğer, kaçınır, böyle yapmazsa, veya yemek az olursa eline, ondan, bir iki lokma koysun.”buyurmuştur.Peygamber efendimiz, hiçbir yemeği hor görmemiş, yermemiştir.Bir yemeği, arzu ederse, yer, arzu etmezse, bırakır, susardı.En ufak nimete bile saygı gösterir, hiçbir nimeti yermezdi.Hiçbir nimeti, ne hoşuna gittiği için över, ne de, hoşlanmadığı için yererdi.
Yemeğe Besmele ile başlardıYemek, ortaya konulduğu zaman, Peygamber efendimiz:“Allahümme barik lena fima rezaktena vekına azabennar. Bismillah!” diyerek dua ettikten sonrayemeğe başlardı.Hz. Aişe validemiz bildirir: Kâinatın efendisi “Sizden biriniz, yemek yiyeceği zaman, Bismillah!desin, yüce Allah’ın ismini ansın.Yemeğe başlamadan önce, bunu söylemeyi unutursa, “Yemeğinevveli ahiri için Bismillah!” desin.” buyurdu.Ümeyye bin Mahşi’nin bildirdiğine göre adamın biri, besmele çekmeksizin yemek yiyor, Peygamberefendimiz de, oturmuş, ona bakıyordu. Yemeğin sonunda bir tek lokma kaldığı ve onu da, kaldırıp ağzınagötürdüğü sırada, adam “Yemeğin evveli ve ahiri için Bismillah!” dedi.Peygamber efendimiz, güldü. Sonra da “Şeytan, onunla birlikte yemeye devam ediyordu.Adam, yüce Allah’ın ismini anınca, şeytan, karnında, bir şey bırakmayıp kustu!” buyurdu.Peygamber efendimiz; abdest ve gusülde, ayakkabısını giymekte ve taranmakta, mümkin oldukça,hep sağdan başlamayı sever, bir şey alacağı zaman, sağ eli ile alır, bir şey vereceği zaman, sağ eli ileverir ve başlayacağı her şeye sağdan başlardı.“Sizden biriniz, ayakkabısını giyeceği zaman, giymeğe sağdan başlasın!Ayakkabısınıçıkaracağı zaman da, çıkarmağa soldan başlasın! Ayakkabı giyilirken, sağ ayak, ayakların evveli,ayakkabı çıkarılırken de, sağ ayak, ayakların ahiri olsun!” buyururdu.Abdullah bin Ömer’in bildirdiğine göre: Peygamber efendimiz “Sizden biriniz, yemek yiyeceğizaman, sağ eli ile yesin. Bir şey içeceği zaman da, yine sağ eli ile içsin. Çünkü, şeytan, sol eli ileyer ve sol eli ile içer!” buyurmuştur.“Bir gün tok bir güç aç olayım!”Peygamber efendimiz “Aziz ve Celil olan Allah, yenilecek bir şeyi yeyip veya içilecek bir şeyiiçip te, bundan dolayı kendisine hamd eden kulundan, muhakkak, razı olur!” buyururdu.Ebu Said’ül’hudri der ki, Peygamber efendimiz, yeyip içtiği zaman, şöyle dua ederdi:“Elhamdü lillahillezi at’amena ve sekana ve caalna Müslimin = Bize yediren, içiren ve biziMüslümanlar zümresinden kılan Allah’a hamd olsun.”Ebu Ümametülbahili’nin bildirdiğine göre: Peygamber efendimiz, yemeğini yeyip sofra kaldırılacağısırada şöyle de, dua ederdi:“Elhamdü lillahi kesiren tayyiben mübareken fihi gayre mekfiyyin vela müveddain velamüstağnen anhu Rabbena = Hamd, Allah’a mahsustur.Ey Rabbımız! Biz, sana pek çok, her pürüzdenpak, içi feyzü bereket dolu, red ve terk olunmayan, kendisinden müstağni kalınmayan hamd ile hamdederiz!”“Elhamdü lillahillezi kefana ve ervana gayre mekfiyyin vela mekfurin = Bize yeterince yediren, içiren,bizi red etmeyen ve nankörlerden kılmayan Allah’a hamd ederiz.”Kitaplarda bildirilen bir sofra duası da şöyle:“El-hamdülillâhillezî eşbe'anâ ve ervânâ min-gayri-havlin minnâ ve lâ kuvveh. Allahümmeat'im-hüm kemâ at'amûnâ! Allahümmerzuknâ kalben takıyyen, mineşşirki beriyyen lâ kâfiren veşakıyyen.”Ebu Hüreyre’nin bildirdiğine göre: Peygamber efendimiz, yemekten sonra ellerini yıkardı.Peygamber efendimiz dünyaya ve dünyadaki şeylere ehemmiyet vermezdi.Abdullah bin Mes’ud anlatır: Kâinatın efendisi, bir hasırın üzerinde yatıp uyumuş ve hasır, böğründeiz yapmıştı. yanınca, böğrünü oğuşturdum.“Babam, anam, sana feda olsun ya Resulallah! Keşki bize bildirseydin de, hasırın üzerine, ondankoruyacak senin için bir şey serseydik?” dedim. “Sana, yumuşak bir döşek temin etsek!” dedik.Kâinatın efendisi “Dünyaya aid şeyler, benim neme gerek? Benim, dünya ile olan misalim,halim: bir ağacın altında biraz gölgelendikten sonra onu bırakarak yoluna devam eden birsüvarinin misali, hali gibidir!” buyurdu.Ebu Ümametülbahili’nin bildirdiğine göre: Peygamber efendimiz “Aziz ve Celil olan Rabbim, banaMekke vadisini altın yapmayı teklif buyurdu.“Hayır! Ya Rab! Ben, bir gün tok olayım, bir gün de, açolayım. Aç olduğum zaman, sana niyazda bulunayım ve seni, zikr edeyim. Tok olduğum zaman da,sana hamd edeyim, şükredeyim! dedim.” buyurmuştur.“İşte, beni ağlatan da, budur!”Hz. Aişe validemiz anlatır: Peygamber efendimizin Medine’ye gelişinden vefatına kadar Ev halkı,üç gece ard arda buğday ekmeğinden karınlarını doyurmamıştır.
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5:
Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7:
İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9:
ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10:
Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15:
cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17:
adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19:
duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21:
Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23:
- Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25:
dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27:
- Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29:
Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31:
Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33:
kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35:
yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37:
Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39:
saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41:
gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43:
O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45:
ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47:
Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49:
Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51:
zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53:
Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55:
gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57:
yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59:
- Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61:
Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63:
Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65:
saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67:
üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69:
fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71:
“Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73:
Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75:
kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77:
çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79:
- Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81:
sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83:
O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85:
Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87:
orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89:
ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91:
Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93:
azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95:
ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97:
etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99:
çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101:
Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103:
Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105:
“Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107:
aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109:
Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111:
“Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113:
olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115:
ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117:
Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119:
Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121:
ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123:
Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125:
Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127:
Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129:
İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131:
nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133:
ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135:
mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137:
in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139:
Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141:
vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143:
geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145:
ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147:
Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149:
etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151:
Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153:
esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155:
çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157:
Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159:
Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161:
yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163:
“Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165:
hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167:
ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169:
“Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171:
ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173:
Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175:
İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177:
Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179:
şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181:
ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183:
ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185:
unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187:
Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189:
unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195: elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197: Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199: Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201: Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203: Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205: “Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207: * * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209: Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211: Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213: Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215: mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217: Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219: sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221: afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223: yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225: olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227: Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229: zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231: ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233: yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235: “Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237: Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239: ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241: Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243: iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 246 and 247: Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249: çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251: ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253: taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255: Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257: “Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259: Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260: Târîhde hep böyle oldu; küfrde