yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fennin esası olan tecribeye güvenmeği emir buyurdu. Kendisi melekden anlar veyamübarek kalbine elbette doğar idi. Fakat, dünyanın her tarafında, kıyamete kadar gelecek Müslümanların,tecribeye, fenne güvenmelerini işaret buyurdu.İslâmiyet, bütün fen kollarında, ilim ve ahlak üzerinde, her çeşit çalışmayı önemle emir etmektedir.Bunlara çalışmak, farz-ı kifaye olduğu, kitablarda yazılıdır. Hatta, bir İslâm şehrinde, fennin yeni bulduğubir alet, bir vasıta yapılmayıp, bu yüzden bir müsliman zarar görürse, o şehrin idarecilerini, amirlerini,İslâmiyet mesul tutmaktadır.Peygamberimiz,"Oğullarınıza yüzmek ve ok atmak öğretiniz! Kadınların, evinde iplik iğirmesi negüzel eğlencedir" buyuruldu. Bu hadis-i şerif, harp için lazım olan her çeşid bilgi ve aleti edinmeği, hiç boşdurmamağı ve faydalı eğlenceleri, meşguliyetleri emir etmektedir.Esirüddin-i Ebheri, Batlemyus'un astronomi kitabını okuturdu. Bunu okutmasını hoş görmiyen biri,müsliman çocuklarına böyle ne okutuyorsun diye sorunca, meali "Yerleri, gökleri, yıldızları, bitkileri negüzel yarattığımızı görmiyorlar mı?" olan Kaf suresinin altıncı ayetini tefsir ediyorum diyerek, cevabvermiştir. İmam-ı Razi, Ebherinin bu cevabının doğru olduğunu, tefsirinde yazmakda ve Allahü teâlânınmahluklarını inceliyen fen adamları, Onun büyüklüğünü, iyi anlar demekdedir.Her türlü sıkıntıya sabrederdiResulullah efendimiz, Arabistan yarım adasındaki, sert, inatçı insanları, çok güzel idare ederek vecefalarına sabrederek, onları yumuşaklıkla ve itaate getirdi. Çoğu dinlerini bırakıp Müslüman oldu. Onunuğrunda mallarını, yurtlarını feda ettiler. Herkese karşı yumuşak olmasaydı, Peygamberlik heybetinden,büyüklük hallerinden, kimse yanında oturmaya ve sözünü dinlemeye takat getiremezdi.Resulullah efendimizin kısa zamanda İslâmiyeti geniş bir alana yaymasının, kabul ettirmesininçeşitli sebepleri vardır. Bunların başında, bizzat kendisinin, davet ettiği dine samimiyetle bağlanması vebu dinin emirlerini kendi hayatına uygulamış olması gelmektedir. Gerçekten o, İslâmın insanlara emrettiğigüzel ahlakı en iyi şekilde yaşamıştır. Farzları önce kendisi en güzel uygulamış, yasaklara önce kendisiuymuş ve en yakınlarına tatbik etmiştir.Resulullah efendimizin başarıya ulaşmasının sebeplerinden biri de ümitsizliğe ve karamsarlığakapılmaksızın çalışmalarını daima sabır, azim, inanç ve kararlılıkla sürdürmüş olmasıdır. O, davetesnasında sosyal ilişkilerini aralıksız bir şekilde sürdürmüş ve bu ilişkilerden büyük ölçüde istifadeetmiştir. Mesela, Müslüman olanların yanında, henüz İslâma girmemiş bulunan akraba ve çevresiyleilgisini ısrarla devam ettirmiştir. Toplum üzerindeki tesirlerini göz önüne alarak, kabile reislerine özel ilgigöstermiştir. Peygamberliğini bildirmek üzere toplantılar düzenlemiş, çarşı, pazar, panayır gibi, insanlarıntoplu olarak bulunduğu her yerde tebliğ faaliyetini sürdürmüştür. İslâma davet için hiç kimseyi, hiçbirmeslek sahibini hakir görmemiştir.Resulullah efendimiz muhataplarını tanımaya büyük önem verir, onların duygularını, isteklerini vefert olarak özelliklerini dikkate alır, kendilerine değer verir, ilgi gösterir, yakınlaşma teminine gayret ederdi.Muhataplarıyla ortak noktalarda birleşme esasından hareket ederdi. Faaliyetlerinde af, hoşgörüyü,saygıyı, yumuşaklığı, şefkat ve merhameti esas alır; kinden, öfkeden, sertlikten kaçınırdı. Kur’an-ıKerimde Resulullah efendimizin İlahi bir lütuf sayesinde insanlara yumuşak davrandığı belirtilir; kaba vekatı kalpli olduğu takdirde insanların, çevresinden dağılıp gidecekleri kendisine bildirilir.Resulullah efendimiz İnsanların kusurlarını yüzüne vurmazdı; yanlışları isim vermeden bildirirdi.Çünkü kişinin hatasını yüzüne vurmak, mahcup olmasına ve toplumdan uzaklaşmasına yol açar.Muhataplarının farklı tepkileri karşısında daima azim ve ümitle davetine devam etmiştir. Özellikle Mekkedöneminde daveti kabul etmeyen kabilelerden kimisi kaba, kimisi kibar, kimisi kaçamak bir şekildeolumsuz cevap vermiştir. Fakat o, sebatla, ümitsizliğe kapılmadan, azimle gayret göstermiş, her fırsattadavetini tekrar etmiştir.“Hainlik fakrilik getirir”Resulullah efendimiz, gençliğinden itibaren güvenilir, itimat edilir bir kimse olarak tanınmıştır. Yirmibeş yaşlarında iken Mekke’de sadece “el-Emin” diye anılıyordu. Mekkeliler kendisine kıymetli eşyalarınıteslim ederlerdi. Peygamber efendimiz bu emanetleri sağlam bir şekilde iade ederdi. Emanetlere en zoranında sahip çıkardı.Medine’ye hicret edeceği gece müşrikler, öldürmek maksadıyla onun evini kuşatmışlardı. Eviniterketmeden önce, yanında bulunan emanetleri Hz. Ali’ye teslim etmiş ertesi gün sahiplerine vermesiniistemiştir. En sıkıntılı zamanda bile emanetleri sahiplerine ulaştırdı.İslâm dininin kısa zamanda kabul görmesi Resulullah efendimizin güvenilir oluşunun payı büyüktür.Şayet davranışlarıyla güven vermeyen birisi olsaydı insanlar onun etrafında toplanmazdı.Resulullah efendimiz Eshabına daima güvenilir olmayı telkin ederdi. Emanetin zıddı olan hiyanetinçirkin bir davranış olduğunu söylerdi. Sahabiler de Resulullah efendimizi emin olarak tanımışlar ve sonsuz
ir güvenle kendisine bağlanmışlardır.Her Müslüman Resulullah gibi, güven vermesi, her kesiminde ve her alanda bunu sürdürmesigerekir. Anne babanın çocuğa, çocuğun anne babasına; eşlerin birbirine; amirin memura, memurunamire; işçinin işverene; işverenin işçiye; satıcının müşteriye; müşterinin satıcıya güven duyduğu bircemiyet, sağlıklı bir yapıya kavuşmuş olur.Resulullah efendimiz, alışverişte güvenin bolluğa, berekete vesile olacağını bildirir. “Emaneteriayet rızık, hainlik ise fakirlik getirir” buyurur. Burada emanet, sözde ve işte güven demektir. İnsanlar,sözüne ve işine güvenilmeyen kimselerle irtibat kurmaktan çekinirler.Şayet bu kişi ticaretle uğraşıyorsa insanlar onunla alışveriş yapmaktan, müşteri ise ona malvermekten, sanatkar ise iş sipariş etmekten kaçınırlar. Dolayısıyla bu tür kişilerin mallarına veçalışmalarına rağbet azalır, kazançları artmaz. İşte Resulullah efendimiz’in “hainlik fakrilik getirir”sözündeki incelik burada yatmaktadır. Ama tersi olursa, yani herkes birbirine güvenirse kazanç, üretim vetüketim artar. Bu da bolluğa ve zenginliğe vesile olur.“Öfkeniz, sizi adaletsizliğe sürüklemesin!”Adalet dinin esasındandır. Bunun için, Kur’an-ı kerim’de adalet üzerinde çok durulmuş, Resulullahefendimize insanlar arasında adaleti gerçekleştirmesi emrolunmuştur. Bir hak konusunda hükümverilirken, hakkın kendi lehine hükmedilmesi halinde bundan memnun olan, fakat aleyhine hükmedilmesihalinde bu hükmü tanımayan insanların zalim oldukları bildirilmiştir.Dinimiz, kişisel çıkar, akrabalık, zenginlik, fakirlik, kin, düşmanlık, taraflardan birinin soylu veyaaşağı tabakadan olması, bedeni ve ruhi bakımdan kusurlu olması gibi durumların bir hakkın ihlalini,örtbas edilmesini, adil davranmamayı, adalet ilkesinden sapmayı mazur göstermeyeceğini bildirmiştir.Resulullah efendimiz, faaliyetlerinde daima adaleti esas almıştır. İnsanlar arasında farkgözetmemiştir. Başkalarının gelişi güzel istek ve telkinlerinden etkilenmeden ilahi emirlerin gösterdiğidoğrultuda hareket etmiştir. Kitaplarda onun adaletle ilgili çok sayıda sözü mevcuttur. İnsanlar arasındaadaleti sağlamanın aynı zamanda bir sadaka olduğunu söylemiştir.Peygamberimiz hak hususunda titiz davranır, kimsenin canına ve malına zarar vermeyi ve üzerinekul hakkı geçmesini istemezdi. İstemeden zarar verdiği olursa, bir özür dilemekle halledilebilecek veyabuna gerek duyulmayacak durumda bile, şayet kendisinden bir kısas talebinde bulunulursa seve seve buisteği yerine getirirdi.Resulullah efendimiz adaletin zıddı olan zulmü her vesile ile kötülemiştir. Kitaplarda onun buhususla ilgili çok sayıda ikazı yer almaktadır. Bunların en meşhurlarından birisi şudur: “MüslümanMüslümanın kardeşidir, ona zulmetmez...”Bu sözüyle o, Müslümanların kardeş olduğunu dile getirdikten sonra, Müslümanın en başta gelenvasfının kardeşine zulmetmemek, haksızlık yapmamak olduğunu bildirmiştir. Müslümanların birbirinehaksızlık yapmamasını istediği gibi, aynı zamanda başkalarına da zulüm yapılmamasını emretmiştir.Kendisi haksızlığa uğrayanı daima korumuş, mazlumun korunmasını ve ona yardım edilmesini istemiştir.Allahü teâlâ, adaleti emretmiş, adaletin zıttı olan zulmü haram kılmıştır. Bu hususta birçok ayet-ikerimeler vardır. Birkaçı mealen şöyle:“Allah, insanlar arasında, adaletle hükmetmenizi emreder.”“Allah, adalet yapmanızı, ihsan etmenizi ve (muhtaç olan) akrabaya vermenizi emredip,fuhştan, münkerden (her çeşit kötüleklerden) ve zulüm yapmaktan da nehyeder.”“Ey iman edenler, bir millete olan öfkeniz, sizi adaletsizliğe sürüklemesin, adil olun!””Kadınlarınıza eziyyet etmeyiniz!”Peygamber efendimiz, aileye çok önem verirdi. Aileyi, sağlıklı toplumun esası kabul eder, bununiçin, evliliği kolaylaştırıp özendirrdi. Peygamber efendimizin hicretin onuncu yılı, son hacının hutbesindekisözlerinden, son nasihatlarından biri,”Kadınlarınıza eziyyet etmeyiniz! Onlar, Allahü teâlânın sizlereemanetidir. Onlara yumuşak olunuz, iyilik ediniz!” olmuşturGayri meşru evlilikler yasaklanmıştır. Eskiden kadın ancak çocuk doğurduktan sonra aileye dahiledilirdi. Bu âdet kaldırılmış, kadın nikahla aileye dahil edilmiştir. Anne-baba hakları ve anne-babanınçocukla ilgili hak ve görevleri bildirilmiştir.İslâmın ilk yıllarında örfün devamı olarak bir süre varlığını koruyan evlatlık kurumu Medinedöneminde nazil olan ayetle kaldırılmıştır. Devamındaki ayetle de evlatlıkların asıl babalarına nisbetedilmeleri emredilmiştir.Evlatlık kurumunu yaşatan sebeplerden birisi olan kimsesiz çocukların bakım ve gözetimi için,devlet gelirlerinden yetimlere pay ayrılmış, devletin yanında bu çocukların bakımı ve gözetimi konusundaakrabalara da görevler yüklenmiştir. Resulullah efendimiz ailenin dağılmaması, aile fertlerinin perişanolmaması üzerinde çok dururdu.Ailede kadın, ekonomik yönden bağımsızdır. Resulullah efendimiz kadınları erkeklerin mülkiyetinde
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5:
Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7:
İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9:
ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10:
Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15:
cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17:
adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19:
duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21:
Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23:
- Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25:
dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27:
- Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29:
Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31:
Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33:
kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35:
yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37:
Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39:
saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41:
gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43:
O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45:
ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47:
Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49:
Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51:
zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53:
Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55:
gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57:
yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59:
- Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61:
Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63:
Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65:
saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67:
üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69:
fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71:
“Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73:
Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75:
kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77:
çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79:
- Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81:
sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83:
O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85:
Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87:
orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89:
ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91:
Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93:
azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95:
ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97:
etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99:
çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101:
Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103:
Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105:
“Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107:
aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109:
Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111:
“Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113:
olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115:
ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117:
Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119:
Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121:
ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123:
Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125:
Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127:
Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129:
İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131:
nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133:
ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135:
mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137:
in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139:
Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141:
vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143:
geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145:
ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147:
Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149:
etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151:
Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153:
esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155:
çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157:
Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159:
Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161:
yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163:
“Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165:
hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167:
ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169:
“Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171:
ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173: Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175: İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177: Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179: şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181: ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183: ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185: unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187: Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189: unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191: Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193: Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195: elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197: Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199: Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201: Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203: Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205: “Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207: * * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209: Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211: Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213: Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215: mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217: Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219: sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221: afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 224 and 225: olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227: Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229: zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231: ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233: yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235: “Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237: Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239: ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241: Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243: iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245: Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247: Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249: çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251: ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253: taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255: Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257: “Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259: Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260: Târîhde hep böyle oldu; küfrde