Resulullahın en büyük mucizesiResulullah efendimizin en büyük mucizesi Kur’an-ı kerimdir. Kıyamete kadar baki kalacaktır.İnsanların dilinde okunacak ve sahifelerde yazılı duracaktır. Hatta Kur’an-ı kerim bir değil binlercemu’cizedir. Onun en kısa bir suresinde, mesela Kevser suresinde sayısız mu’cizeler vardır.Bütün insanlar birleşseler, edebiyatçılar bir araya gelip yardımlaşsalar, bir ayet-i kerimesinisöylemekten acizdirler. Kur’an-ı kerim, fesahat ve belagatta o kadar yüksektir ki, arab kabilelerinin bütünfasihleri ve beligleri onun benzerini söylemeğe güç yetiremediler. Kur’an-ı kerimin şaşırtıcı nazmı vehayrete düşürücü üslubu arabların bütün üslub ve terkiblerinden mümtazdır.Hiçbiri ona benzemez. Arabların sözleri arasında ona benzer bir söz ne nazil olmadan önce, ne denazil oldukdan sonra asla vaki’ olmamıştır.Resulullah bir gün Kur’an-ı kerim okuyordu. Arabların fasihlerinden olan Velid bin Mugire işitti verikkate geldi. Ebu Cehil onun bu halini görünce sitem etti.Bunun üzerine Velid bin Mugire şöyle dedi: Vallahi sizden hiçbiriniz arabların sözlerini ve şiirlerinibenden iyi bilmezsiniz. Muhammedin okuduğu hiçbirine benzemez!Arabların merasimlerinden birinde, arab kabileleri toplanmışlardı. Velid bin Mugire onlaraMuhammed hakkında söyliyeceğiniz bir söz üzerinde birleşin. Söyledikleriniz birbirinizi yalanlamasın.Böylece arab kabilelerini Ondan soğutalım ve sakındıralım, dedi.Bir kısmı Ona kahin diyelim dediler. Velid bin Mugire, yok vallahi o kahin değildir. Çünki, Onunsözlerinde kahinlerin sözlerindeki secie benzer bir söz yokdur, dedi. Mecnundur diyelim diye teklif ettiler.Velid bin Mugire, o da olmaz, zira Onda hiç cünun ve vesvese yoktur. Şairdir diyelim, dediklerindeise, ben şiirin her çeşidini gayet iyi bilirim. Onun sözleri şiire hiç benzemiyor, dediSihirbaz diyelim, dediler. Velid bin Mugire, hayır sihirbaz da değildir. Çünkü onda sihirbazlar gibiüfürmek ve düğüm yapmak yoktur.Bunun üzerine Kureyş müşrikleri bunların hiçbiri olmaz diyorsun, o halde ne diyelim, dediler. Velidbin Mugire, Muhammed karı ile koca arasını, kardeşlerin ve akrabaların arasını açan bir sihirbazdırdiyelim, dedi.Doğruluğuna kendileri bile inanmadıkları bu söz üzerinde anlaşdılar. Yol başlarına oturup, halkı busözle Resulullahdan soğutmağa çalışdılar. Ama nafile; güneş balçıkla sıvanamaz!Kur’an-ı kerimin icazından biri de nazmının şamil olduğu haberlerdir. Geçmiş asırlarda vebeldelerde, geçmiş ümmetlerin vakalarını ve dinlerini bildirmesidir. Ehl-i kitabın alimleri, ömürlerini bunlarıaraştırmak ve öğrenmek için harcamışlar ve tam olarak öğrenmemişlerdir.Ehl-i kitab alimlerinin Resulullaha gelerek görüşüp, konuştukları ma’lumdur. Çokkere ehl-i kitabalimleri, Resulullaha süal sorarlardı ve süallerini cevaplandıran ayet-i kerimeler nazil olurdu. Hepsi tasdikederler, inkar etmeğe mecalleri kalmazdı.“Kur’anı kerimi sadece Resulullah anladı!”Resulullaha gönderilen, Kur’an-ı kerimin mu’cize olması yönlerinden biri de şudur: Onu okuyan vedinleyen, okumaktan ve dinlemekden asla usanmaz. Ne kadar çok okursa ve dinlerse, okudukcave dinledikce muhabbeti ve tat alması artar.Halbuki, insanların sözleri ne kadar edebi, fasih ve belig olursa olsun, birkaç defa okunupdinlendikden sonra tat alınmaz olur ve usanç ve sıkıntı vermeğe başlar.Kur’an-ı kerimin bir mu’cize yönü de, ihtiva ettiği ilim ve manaların çok derin olmasıdır. Arab dilikaidelerine göre ve arab lisanıyla nazil olduğu halde, temamını arablar ve hiç kimse anlayamaz. Ondakiilmleri ve ma’rifetleri ancak Resulullah peygamberliği bildirildikden ve Kur’an-ı kerim nazil oldukdan sonrabilmiş ve anlamıştır.Mesela hazret- i Ömer, bir yerden geçerken, Resulullahın, Ebu Bekir-i Sıddika birşey anlattığınıgördü. Yanlarına gidip dinledi. Sonra, başkaları da, gördü ise de, gelip dinlemeye çekindiler.Ertesi gün, Hz. Ömeri görünce, “Ya Ömer, Resulullah, dün size bir şey anlatıyordu. Bize de söyle,öğrenelim” dediler. Çünkü, daima, “Benden duyduklarınızı, din kardeşlerinize de anlatınız! Birbirinizeduyurunuz!” buyururdu.Hz. Ömer, “Dün Ebu Bekir, Kur'an-ı kerimden anlıyamadığı bir ayetin ma'nasını sormuş,Resulullah, ona anlatıyordu. Bir saat dinledim, birşey anlıyamadım” dedi.Çünkü, Ebu Bekirin yüksek derecesine göre anlatıyordu. Hz. Ömer, o kadar yüksek idi ki,Resulullah, “Ben, Peygamberlerin sonuncusuyum. Benden sonra Peygamber gelmiyecektir. Eğer,benden sonra Peygamber gelseydi, Ömer Peygamber olurdu” buyurdu.Böyle yüksek olduğu halde ve arabiyi çok iyi bildiği halde, Kur'an-ı kerimin tefsirini bile anlıyamadı.Çünkü, Resulullah, herkese, derecesine göre anlatıyordu.Ebu Bekirin derecesi, ondan çok daha yüksekti. Fakat, bu da, hatta Cebrail dahi, Kur'an-ı keriminma'nasını, esrarını, Resulullaha sorardı. Resulullah efendimiz, Kur'an-ı kerimin hepsinin tefsirini Eshabınabildirdi.
Bunun için, Kur'an-ı kerimin hakiki manasını anlamak, öğrenmek istiyen bir kimse, dinalimlerinin kelam ve fıkıh ve ahlak kitablarını (İlmihal kitaplarını) okumalıdır. Bu kitabların hepsi,Kur'an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden alınmış ve yazılmıştır. Kur'an tercümesi, meali diye yazılankitablar, doğru mana veremez. Okuyanları, bunları yazanların fikrlerine, düşüncelerine vemaksadlarına esir eder ve dinden ayrılmalarına sebep olur.Kur’an-ı kerimin hakikatının nihayeti yoktur. İnsan ne kadar yüksek derecelere ulaşırsa ulaşsın,Kur’an-ı kerimde bildirilen ma’rifetleri kısaca anlamaktan da acizdir. Nerede kaldı ki, tafsilatıyla anlamayakadir olabilsin. Ondaki ilahi sırlar, ilimler ve ma’rifetler nihayetsizdir. O apaçık bir nur ve öyle sağlam birdayanakdır ki, geçmişte ve gelecekte onu batıl kılacak yoktur.Nasihat ve tavsiyeleriHazret-i Ali’ye nasihatlarıYa Ali! Bil ki mü’minin üç alameti olur. Namaz kılmak, oruc tutmak ve sadaka vermek. Münafıkın daüç alameti olur. Başkalarının yanında namazın rüku’unu ve secdesini tam yapar. Tenhada hiçbir rüknüyerine getirmez. Medh ettikleri zaman seve seve yapar. Allahü teâlâ hazretlerini açıkta çok zikreder.Yalnız kalınca Allahü teâlâyı unutur.Ya Ali! Zalimde de üç alamet olur: Kendinden aşağı olana kahr eder, baskı yapar. Gücü yettiğizaman halkın malını zor ile alır. Nereden yeyip, giyindiğini hiç incelemez.Ya Ali! Kıskançlarda da üç alamet olur: Herkesin huzurunda, karşısındakine yaltaklanır. Gıyabındaonu gıybet eder. Her kime musibet erişirse, sevinir.Ya Ali! Münafıkda da üç alamet olur: Söz söylese yalan söyler. Bir şey va’d etse, va’dinde durmaz.Yanına emanet koysalar, hıyanet eyler.Ya Ali! Tenbeller içinde üç alamet olur. Allahü teâlâya itaatte tenbellik eder. Kusurlu amel eder.Ameli zayi olur, boşa gider. Namazı tehir eder. Hatta vaktini de geçirir.Ya Ali! Hakiki tevbe eden kimsede üç alamet olur: Haramlardan kaçınır.. İlim öğrenmekte gayretliolur. Nasıl ki, göğüsden, memeden çıkan sütün geri girme ihtimali olmadığı gibi, günaha bir daha geridönmez.Ya Ali! Akllı kimsede üç alamet olur. Dünyayı hor, zelil tutar. Cefalar çeker. Kıtlık vaktinde sabreder.Ya Ali! Sabr edende de üç alamet olur: Kendini ziyaret etmiyenleri kendisi ziyaret eder. Onumahrum edenlere bağışda bulunur. Kendine zulmedenlere karşı durmaz; karşı koymaz.Ya Ali! Ahmak olanın üç nişanı vardır: Allahü teâlâ hazretlerinin farzlarında tenbellik eder. Abes,boş sözleri çok söyler. Allahü teâlâ hazretlerinin mahluklarına eziyyet eder.Ya Ali! İyi insan olanın üç nişanı vardır: Halal yer. Kendi şehrindeki ilim toplantılarında hazır olur.Beş vakt namazı cemaat ile kılar. Bedbaht olanda da üç nişan vardır: Haram yer. Ulemadan uzak olur.Namazını özrsüz yalnız kılar.İyi kimselerin üç alametiYa Ali! İyi işleri olanın üç alameti vardır: Allahü teâlâya taatte acele eder. Haram ettiklerindensakınır. Kendine kötülük eden kimseye iyilik eder.Ya Ali! Kötü amelli olanın üç alameti vardır: Allahü teâlânın emirlerini yapmakta tenbellik eder,gevşek davranır. Herkese ziyanı dokunur. Kendisine iyilik edene, kötülük eder.Ya Ali! Salih olan kulun üç alameti vardır: Allahü teâlâya iyi amel işler. Kendi dinini ilmi ilekuvvetlendirir. Kendisi için istediğini başkası için de ister.Ya Ali! Mütteki olanın üç nişanı vardır: Kötüler ile beraber olmaktan kaçınır. Harama düşmekkorkusundan halalden sakınır ve yalandan kaçınır.Ya Ali! Günahkarların da üç alameti vardır: İşlerinde yanılır ve hata eder. Lehv ve la’b ile yani,oyunve çalgı ile meşgul olur. Unutkan olur.Ya Ali! Kalbi katı olan kimsenin üç nişanı olur: Za’iflere acımaz. Az nesneye kana’at etmez. Va’z venasihat ona faide vermez.Ya Ali! Fasıkda, kötü kimse de üç nişan vardır: Fitne ve fesadı sever. Halka hastalık ve musibetister. İyi amelden kaçar.Ya Ali! Süfli, aşağı olanın üç nişanı vardır: Akrabasını azarlar. Komşularına eziyyet eder. Günahişlemeyi sever.Ya Ali! Allahü teâlânın red ettiği kimsenin üç alameti vardır: Yalanı çok söyler. Yalan yere çokyemin eder. Halka sıkıntı verir, ihtiyacını halk üzerine yükler.Ya Ali! Abidin, çok ibadet edenin üç nişanı vardır: Allahü teâlâ hazretlerinin taziminden kendi nefsinizelil tutar, Şehvetlerini terk eder. Allahü teâlânın rızası için huzurunda çok durmağı adet eder.Ya Ali! Muhlis olanın üç nişanı vardır: Gücü yeterse affeder. Malının zekatını verir. Sadaka vermeği
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5:
Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7:
İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9:
ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10:
Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15:
cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17:
adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19:
duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21:
Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23:
- Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25:
dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27:
- Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29:
Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31:
Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33:
kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35:
yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37:
Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39:
saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41:
gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43:
O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45:
ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47:
Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49:
Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51:
zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53:
Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55:
gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57:
yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59:
- Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61:
Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63:
Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65:
saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67:
üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69:
fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71:
“Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73:
Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75:
kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77:
çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79:
- Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81:
sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83:
O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85:
Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87:
orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89:
ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91:
Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93:
azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95:
ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97:
etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99:
çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101:
Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103:
Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105:
“Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107:
aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109:
Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111:
“Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113:
olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115:
ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117:
Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119:
Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121:
ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123:
Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125:
Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127:
Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129:
İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131:
nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133:
ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135:
mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137:
in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139:
Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141:
vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143:
geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145:
ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147:
Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149:
etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151:
Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153:
esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155:
çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157:
Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159:
Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161:
yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163:
“Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165:
hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167: ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169: “Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171: ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173: Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175: İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177: Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179: şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181: ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183: ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185: unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187: Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189: unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191: Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193: Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195: elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197: Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199: Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201: Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203: Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205: “Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207: * * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209: Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211: Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213: Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215: mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 218 and 219: sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221: afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223: yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225: olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227: Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229: zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231: ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233: yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235: “Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237: Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239: ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241: Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243: iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245: Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247: Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249: çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251: ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253: taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255: Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257: “Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259: Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260: Târîhde hep böyle oldu; küfrde