Âlemlerin efendisinin mübarek eliyle teslim ettiği sancağı, büyük bir hürmet ve edeb ile alıp öptü. Atınaatlayıp düşmana bütün haşmet ve heybetiyle saldırdı.Kahraman sahabiler yeni kumandanlarının peşinde tekrar hücuma geçtiler. Hazret-i Halidgörülmemiş bir cesaret ve maharetle çarpışıyordu. Önüne geleni devirip düşürüyordu.Bir ara Kutbe bin Katade hazretleri, düşman kumandanlarından Malik bin Zafile’nin başınıgövdesinden ayırdı. Rumların maneviyatları bozulmuştu. Fakat vakit daralmış, akşam olmuş ve havakararmaya başlamıştı. Karanlıkta savaşmak oldukça tehlikeliydi. Çünkü yanlışlıkla kendi arkadaşlarınıvurabilirlerdi...Bu sebeple her iki taraf da karargahlarına çekildi. Yaralılar tedavi altına alındı. Hazret-i Halid, harpsan’atında dâhi idi. Sabahleyin düşmanın karşısına yeni bir taktikle çıkmak ve onları şaşırtmak istiyordu.O gece, askerlerin yerlerini değiştirdi. Sağ taraftakileri sola, soldakileri sağa, öndekileri arkaya,arkadakileri de öne aldı.Sabahleyin tekrar hücuma kalkan kahraman mücahidler, “Allahü ekber” nidaları arasındaçarpışmaya başladı. Düşman askerleri, kendilerine saldıran askerleri ilk defa görüyordu.Bunlar dünkü çarpıştıkları kimseler değildi. Herhalde, Müslümanlara yeni bir ordu yardımagelmişti!.. Bunları büyük bir korku içinde düşünen Rum askerlerinin maneviyatları bozuldu. Paniğekapıldılar.Bunu fırsat bilen hazret-i Halid ve kahraman sahabiler, o gün çok daha güzel çarpışarak düşmanakılıç vurdular ve binlercesinin canını Cehennem’e gönderdiler.O gün Halid bin Velid hazretlerinin elinde dokuz kılıç kırılmıştı. Allahü teâlânın ihsanı, Resul-i ekremefendimizin duaları bereketiyle üç bin mücahid gazi, yüz bin düşman askerini bozguna uğratmıştı.Bu büyük meydan muharebesinde on beş şehid verilmişti. Böylece, Bizans imparatorluğuna, haddibildirilmiş, daha güneye akınlar düzenlemelerine engel olunmuştu...Resul-i ekrem ve Nebiyyi muhterem efendimiz, kendisine harp meydanından bir haber gelmedenönce, Mute’de olanları bildirmek üzere Eshabını mescide toplamıştı.Sevgili Peygamberimizin mübarek yüzlerinden çok üzüntülü olduğu anlaşılıyor, daha çok üzülürkorkusu ile kimse bir şey soramıyordu.Nihayet Eshab-ı kiramdan biri; “Canımız sana feda olsun Ya Resulallah! Sizde olan üzüntüyügördüğümüzden beri içimiz kan ağlıyor, üzüntümüzün derecesini ancak cenab-ı Hak bilir!” dedi.Sevgili Peygamberimizin mübarek gözlerinden yaşlar boşandı...Resulullahın üzüntüsünün sebebiEfendimiz, üzüntüsünü şöyle ifade buyurdu:“Bende gördüğünüz üzüntü, beni hüzün içinde bırakan şey, Eshabımın şehid olmaları idi.Bu hal, onları Cennet’te karşılıklı tahtlar üzerinde oturmuş kardeşler olarak görünceye kadardevam etti.Zeyd bin Harise, sancağı eline aldı. Nihayet şehid edildi. O şimdi Cennet’e girdi. Oradakoşup duruyor. Sonra sancağı Ca’fer bin Ebi Talib aldı. Düşman ordularına saldırdı. Çarpıştı venihayet o da şehid oldu. O, şehid olarak Cennet’e girdi ve yakuttan iki kanat ile dilediği gibi uçupduruyor.Ca’fer’den sonra sancağı, Abdullah bin Revaha aldı. Elinde sancak olduğu haldedüşmanlarla çarpıştı ve şehid oldu ve Cennet’e girdi.Onlar, Cennet’te altından tahtlar üzerinde bana gösterildi. Ey Allah’ım! Zeyd’i magfiret eyle!..Ey Allah’ım! Ca’fer’i magfiret eyle! Ey Allah’ım Abdullah bin Revaha’yı magfiret eyle!”Âlemlerin efendisinin mübarek gözlerinden hâlâ yaşlar boşanıyordu. Göz yaşları arasında şöyledevam ettiler:“Abdullah bin Revaha’dan sonra sancağı Halid bin Velid aldı. İşte şimdi harp şiddetlendi. EyAllah’ım! O (Halid bin Velid), senin kılıçlarından bir kılıçtır. Ona yardım eyle!..” buyurdular.Ca’fer bin Ebi Talib hazretlerinin şehid düştüğü gün bu hadiseyi anlattıktan sonra kalktılar, hazret-iCa’fer’in evine gittiler.Hanımı Esma evinin işlerini bitirmiş, çocuklarını yıkayıp saçlarını taramıştı. Sevgili Peygamberimiz;“Ey Esma! Ca’fer’in oğulları nerede? Onları bana getir!” buyurdular.Esma Hatun çocukları getirince, Resulullah efendimiz onları bağrına bastı ve doya doya öpüpkokladı. Mübarek kalbleri dayanamadı, mübarek gözlerinden yaşlar sicim gibi akmaya başladı.Bunu gören hazret-i Ca’fer’in hanımı; “Anam- babam, canım sana feda olsun Ya Resulallah!Niçin oğullarıma yetimlere yaptığınız merhameti gösteriyorsunuz? Yoksa Ca’fer vearkadaşlarından acı bir haber mi aldınız?!” diye yalvararak sordu.Âlemlerin efendisi, çok müteessir olmuştu: “Evet!.. Onlar, bu gün şehid oldular!..” buyurdu.Hazret-i Esma validemiz de yetim yavrularını bağrına basarak ağlamaya başladı. Bu manzarayasevgili Peygamberimiz fazla dayanamamış, oradan ayrılmışlardı.
Seadethanelerine dönen Habib-i ekrem efendimiz, zevce-i mutahharalarına, “Ca’fer’in ailesi içinyemek hazırlamayı ihmal etmeyiniz!” buyurdu. Üç gün şehid ailelerine yemekler gönderildi.Birkaç gün sonra haberciler, İslâm ordusunun Medine’ye yaklaştığını, bildirdiler. Peygamberefendimiz, Eshabı ile kalktılar, Medine’nin dışına karşılamaya çıktılar.Uzaklardan bir toz bulutu kalkıyor, mukaddes İslâm sancağı dalgalanıyordu. Kılıç, kalkan parıltıları,etrafı ayna gibi ışıldatıyordu. Herkesde, derin bir heyecan göze çarpıyordu. Biraz sonra başlarında Halidbin Velid hazretleri olduğu halde, mücahid gaziler Medine’ye girdiler.Mekke’nin fethi...Hicretin sekizinci senesi idi... Hudeybiye antlaşmasının bir maddesi de; “Her iki tarafın dışındakalan Arab kabileleri, istedikleri tarafın himayesine girebilecekler, Müslümanlar veya müşriklerlebirleşmekte serbest olacaklar” idi.Buna göre; Peygamber efendimizin müttefiki olan Huzaa kabilesi, Müslümanlar; Beni Bekir kabileside müşrikler tarafında yer almışlardı. Huzaa kabilesi ile Beni Bekirler eskiden beri düşman olup, fırsatbuldukça birbirlerine saldırırlardı. Hudeybiye barışına göre, onlar da bir müddet için saldırılarınıdurdurmuşlardı. Fakat, buna Beni Bekir kabilesi iki sene uyabilmişti.Bekiroğullarından biri, sevgili Peygamberimize hakaret eden bir şiir söylemiş, bunu işiten Huzaakabilesinden bir genç, dayanamamış ve başını yarmıştı.Bekiroğulları, bunu fırsat bilip antlaşma gereği tehlikeden emin olan Huzaa kabilesinesaldırmışlardı. Bu saldırıya, Kureyşli müşrikler, silah vererek ve gizli adam göndererek yardım etmişler,Harem-i şerifde Huzaa kabilesinden yirmiden fazla kimseyi öldürmüşlerdi.Çarpışma esnasında Huzaa kabilesinden bazı Müslümanlar, Peygamber efendimizden yardımistemişlerdi. Huzaa kabilesinden gece yapılan bu baskınlarda, Bekiroğulları arasında, Kureyşli müşriklerinde bulunduğunu görenler olmuştu.O gece, Medine’de, hazret-i Meymune validemizin evinde bulunan sevgili peygamberimiz, namazkılmak için kalkıp abdest alırken; Allahü teâlânın izni ile bir mucize olarak, Mekke’deki Müslümanlarınkendisinden yardım taleb ettiklerini işitmişti. Onlara cevab olarak; “Lebbeyk! = Davetinize icabetediyorum!” buyurdu.Meymune validemiz, Peygamber efendimizin yanında kimse olmadığı halde böyle konuştuğunugörünce; “Ya Resulallah! Yanınızda bir kimse var mı?” diye sordu. Sevgili Peygamberimiz ona, Mekke’demeydana gelen hadiseyi ve Kureyşlilerin bu işe ortak olduklarını haber verdi.Kureyş müşrikleri Beni Bekirlere yardım ederek, Huzaa kabilesine baskın yapıp onları öldürmekle,Hudeybiye antlaşmasının maddelerine aykırı hareket etmiş, böylece antlaşmayı bozmuş oluyorlardı.Fakat, bu hadiseden, o sırada Şam’a ticaret için giden Kureyş lideri Ebu Süfyan’ın haberiolmamıştı. Şam’dan dönünce hadiseyi ona anlattılar ve; “Bu, mutlaka düzeltilmesi lazım olan bir iştir.Gizlenmesi mümkün değildir. Eğer düzeltilmezse, Muhammed bizi Mekke’den sürer!” dediler.Ebu Süfyan ise; “Her ne kadar bu hadiseden benim haberim olmadıysa da, yapılan kıtal haberiMedine’ye ulaşmadan, barışı yenileyip uzatmak üzere acele gitmem lazım” dedi.Halbuki, sevgili Peygamberimiz, haberi anında öğrenmişti. Ayrıca hadiseden üç gün sonra, Huzaakabilesinden Amr bin Salim, yanında kırk süvari ile gelip, durumu Resul-i ekrem efendimize anlattı.Habibullah efendimiz de; “Huzaa oğullarına yardım etmezsem, bana da yardım olunmasın!”buyurarak bir mektup yazdırdı.Kureyş müşriklerine gönderilen bu mektupda, sevgili peygamberimiz; “... Siz, ya Bekir oğulları ileolan ittifakınızdan vaz geçip geri durursunuz, yahut da Huzaa oğullarından öldürülenlerindiyetlerini ödersiniz! Şayet bu söylediklerimden birini yerine getirmeyecek olursanız, sizinle harbedeceğimi bildiririm!..” buyuruyorlardı.“Geldiği gibi geri döner!..”Kureyşliler, Efendimizin mektuptaki tekliflerini ve gösterdikleri merhameti anlayamadılar. “Hemittifakımızı kesmeyiz, hem de diyeti ödemeyiz! Ancak harbedebiliriz” diye haber gönderdiler.Fakat, böyle yaptıklarına bin defa pişman olup, korkularından antlaşmayı yenilemek üzere EbuSüfyan’ı Medine’ye doğru hemen yola çıkardılar.Daha Ebu Süfyan Medine’ye gelmeden, sevgili Peygamberimiz, onun geleceğini Eshab-ı kiramınabildirdi ve; “Şöyle anlarım ki, Ebu Süfyan, barışı yenileyip, müddetini de uzatmak üzere geliyor.Lakin, muradı hasıl olmayıp geldiği gibi geri döner!..” buyurdu.Henüz Müslüman olmayan Ebu Süfyan, Medine-i münevvereye geldi. Kızı ve Peygamberefendimizin mübarek hanımı, müminlerin annesi olan Ümmü Habibe’nin evine gitti.Sevgili Peygamberimizin döşeği üzerine oturmak istedi. Hazret-i Ümmü Habibe validemiz,oturmadan yetişip döşeği kaldırdı. Babası buna çok üzülüp; “Ey kızım! Bu döşeği benden mi
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5:
Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7:
İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9:
ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10:
Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15:
cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17:
adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19:
duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21:
Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23:
- Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25:
dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27:
- Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29:
Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31:
Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33:
kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35:
yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37:
Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39:
saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41:
gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43:
O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45:
ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47:
Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49:
Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51:
zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53:
Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55:
gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57:
yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59:
- Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61:
Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63:
Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65:
saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67:
üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69:
fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71:
“Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73:
Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75:
kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77:
çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79:
- Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81:
sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83:
O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85:
Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87:
orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89:
ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91:
Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93:
azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95:
ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97:
etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99:
çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101: Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103: Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105: “Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107: aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109: Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111: “Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113: olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115: ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117: Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119: Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121: ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123: Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125: Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127: Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129: İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131: nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133: ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135: mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137: in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139: Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141: vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143: geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145: ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147: Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149: etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 152 and 153: esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155: çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157: Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159: Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161: yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163: “Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165: hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167: ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169: “Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171: ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173: Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175: İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177: Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179: şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181: ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183: ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185: unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187: Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189: unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191: Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193: Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195: elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197: Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199: Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde