vurdu. Kahraman Amir anında kalkanını kaldırdı. Enli kılıç, kalkana çarpıtığında şiddetli bir ses ortalığıçınlattı ve kalkana saplandı. Hazret-i Amir, yaradana sığınıp; “Ya Allah!” diyerek kılıcını Merhab’ın zırhlıbacaklarına çaldı.Kılıç, çelik zırha değer değmez, geri tepti ve birden sahabinin bacağına değiverdi. Kılıcın, şiddetlibir şekilde geri tepişi hazret-i Amir’in bacağındaki atar damarının kesilmesine sebeb oldu. Eshab-ı kiram,koşarak Amir’i kucakladılar ve tedavi için karargaha götürdüler. Fakat Amir orada şehadete kavuştu.Çarpışmalar bütün şiddeti ile devam ediyordu. Akşama doğru sevgili Peygamberimiz, Yahudileredört bin askerle yardıma gelen ve harbe katılan müşrik Gatafanlılara, ayrılıp memleketlerine dönmeleriniteklif etti. Bunu yaptıkları takdirde, Hayber’in bir senelik hurma mahsulünü kendilerine vereceğini devadetti.“Sancağı öyle birine vereceğim ki...”Fakat Gatafanlılar, bu teklifi reddettiler.Bunun üzerine Âlemlerin efendisi, Eshabına, Gatafanlıların bulunduğu kalenin etrafındasabahlamalarını emretti. Gatafanlılar, gece mücahidlerin saldırmasından çok korktular, bir türlüuyuyamadılar.O gece, nereden geldiği belli olmayan bir ses; “Gatafan ülkesine baskın yapıldığını,çoluk-çocuklarının ve mallarının teslim alındığını” bildiriyordu. Bu ses, üç defa tekrar edilmiş ve bunubütün Gatafanlılar, büyük bir korku içinde dinlemişlerdi.Kumandanları Uyeyne de aynı sesi üç defa duymuş, şafak sökmek üzereyken askerini alarakHayber’den acele uzaklaşıp memleketlerinin yolunu tutmuştu. Sabahleyin Yahudiler, Gatafanlılarınsebepsiz yere Hayber’i terketmelerine şaşırdılar ve ümidsizliğe düştüler. Onları yardıma çağırdıklarına daçok pişman oldular.O gün de Hayber önlerinde şiddetli çarpışmalar oldu. Fakat kale fethedilemedi. Akşam, Kâinatınsultanı; “Yarın sancağı öyle bir yiğide vereceğim ki, o, Allahü teâlâyı ve Resulünü sever. Allahüteâlâ ve Resulü de onu severler. Allahü teâlâ, onun eli ile fethi gerçekleştirecektir!” buyurarakmüjde verdi.O gece Eshab-ı kiram, heyecanla sabahı bekledi. Her biri sancağın kendisine verilmesini umuyor,bu yolda, Allahü teâlâya dualar ediyordu.Bilal-i Habeşi hazretleri, sabah ezanını yanık ve güzel sesi ile okudu. Ezan okunurken herkeste ayrıbir heyecan, ayrı bir zevk hasıl olur, o ilahi zevkin tadına doyulmazdı.Sevgili Peygamberimiz, Eshabına sabah namazını kıldırdıktan sonra ayağa kalktılar. Mübarekİslâm sancağının getirilmesini emrettiler. Mukaddes sancak getirilirken, Eshab-ı kiram ayakta bekliyor,merakla, Resul-i ekrem efendimizin mübarek dudaklarından çıkacak sözleri dinlemek için, dikkatkesiliyorlardı.Nihayet Âlemlerin efendisi; “Muhammed’in zatını peygamberlikle şereflendiren Allahü teâlâyaand olsun ki, ben, bu sancağı kaçmak nedir bilmeyen bir yiğide vereceğim” buyurduktan sonra,mübarek gözlerini Eshabı arasında gezdirip; “Ali nerededir?” buyurdu.Sahabiler; “Ya Resulallah! Onun gözleri ağrıyor” deyince, Efendimiz; “Onu bana çağırınız”buyurdu.O günlerde hazret-i Ali göz ağrısına tutulmuş ve gözlerini açamaz olmuştu. Yanına giderek, durumubildirdiler ve mübarek koluna girip, Resulullah efendimizin huzuruna getirdiler.Kâinatın sultanı, hazret-i Ali’nin şifa bulması için, Allahü teâlâya dua etti ve mübarek parmaklarınıağzında ıslatıp gözlerine sürdüler.O anda, hazret-i Ali’nin gözlerinde hiçbir ağrı kalmadı. Ayrıca; “Ya Rabbi! Sıcağın ve soğuğunsıkıntısını bundan gider” diyerek, onun için dua buyurdular.Sancak hazret-i Ali’dePeygamber efendimiz, hazret-i Ali’nin üzerine, mübarek elleriyle bir zırh giydirip beline kendi kılıcınıkuşatarak, eline beyaz İslâm sancağını verdiler ve; “Allahü teâlâ, sana zafer nasib edinceye kadarçarpış. Sakın arkana dönme!” buyurdular.Hazret-i Ali de; “Canım sana feda olsun ya Resulallah! Onlarla, din-i İslâm’a girdikleri zamanakadar çarpışacağım” dedi.Sevgili Peygamberimiz de; “Vallahi, senin sebebinle Allahü teâlânın, onlardan tek bir kişiyihidayete kavuşturması, senin için, birçok kızıl (iyi) develere sahib olup, onları Allahü teâlânınyolunda sadaka vermenden daha hayırlıdır” buyurdu.Hazret-i Ali, elinde sancak ile Yahudi kalesine ilerlerken, şanlı sahabiler de peşinden yürüdüler.Kaleye iyice yaklaşıp, sancağın bir taşın dibine dikildiği sırada, Natat kalesinin kapısının açıldığı görüldü.Yahudilerin hücum birlikleri dışarı çıktılar. Bunlar, Hayber’in en seçme kahramanları idi. Her biri, çift
zırhlarla kaplı, demir muhafazalara bürünmüşlerdi.İçlerinden birinin, hazret-i Ali’ye doğru yürüyüp, çarpışmak için karşısına geçtiği görüldü. Bu,Merhab’ın cesarette bir benzeri olmayan kardeşi Haris idi.Sür’atle saldırdı... İki çeliğin çıkardığı ses meydanı doldururken, Zülfikar’ın şimşek gibi indiği veHaris’in başını gövdesinden ayırdığı görüldü.Bu anda, “Allahü ekber! Allahü ekber!” sesleri göklere yükseliyordu. Kardeşinin öldürüldüğünü işitenMerhab, emrindeki askerlerle dolu dizgin meydana yürüdü. Hazret-i Ali’nin karşısına dikildi.Onun da üzerinde çift zırh vardı. Çift kılıç kuşanmış olduğu halde, iri cüssesi ile sanki bir deviandırıyordu. Bütün hiddeti ile; “Ben ki, harplerin en şiddetli olduğu zamanlarda ortaya atılıp, kahramancaçarpışan Merhab’ım! Ben, kükreyen aslanları bile mızrak veya kılıcımla delik deşik ederim!..” diyerek,kendini övmeye başladı.Hazret-i Ali de; “Ben ki, anam bana Haydar (Aslan) ismi vermiştir. Ben, heybetli bir aslan gibiyimdir!Seni bir hamlede yere serecek bir yiğit kişiyimdir!” diyerek, karşılık verdi.Merhab, hazret-i Ali’den, Haydar kelimesini işitince, kalbine bir korku düştü. Çünkü gece rüyasındabir aslan kendisini parçalamıştı. Rüyada gördüğü aslan bu mu idi?Derken dev Merhab’ın hamle ettiği ve hazret-i Ali’nin onu kalkanıyla karşıladığı görüldü. SonraAllahü teâlâya sığınıp, Zülfikar’ı, kâfirin başına öyle bir indirdi ki; koca Merhab’ın, Zülfikar’a karşı tuttuğukalın çelik kalkanını ve çelikten yapılmış miğferini ikiye biçip, kafasını tepesinden ensesine kadar bölüpayırdığı görüldü.Zülfikar’ın çıkardığı korkunç ses, Hayber’in her tarafında işitilmişti. Peygamber efendimiz;“Sevininiz! Hayber’in fethi artık rahatlaştı, kolaylaştı” buyurdular.Eshab-ı kiram, hazret-i Ali’nin bu bahadırlığına hayran kalmışlar; “Allahü ekber!” tekbirleri ilesemayı çınlatmışlardı.Çarpışma bütün şiddeti ile devam ediyordu. Eshab-ı kiram, çarpışa çarpışa kale kapısının yanınageldikleri bir sırada, bir Yahudi, kılıcıyla hazret-i Ali’nin kalkanına vurdu. Kalkan yere düştü.Bir darbede kale kapısı yıkıldıFakat eğilip alacak zaman yoktu. Fırsatı kaçırmak istemeyen Yahudi, kalkanı kaptığı gibi geriyekaçtı.Buna çok üzülen Allahü teâlânın aslanı, Zülfikar ile etrafındaki düşmanları dağıttıktan sonra,kalenin kapısını kalkan yapmaya niyetlendi.“Bismillahirrahmanirrahim!” Diyerek, kocaman demir kapının halkalarına asıldı. Resulullahınduası bereketiyle kapının kancalarını duvarından sarstı çıkardı...Hazret-i Ali kapıyı sökerken, kale yerinden sarsıldı. Sekiz on pehlivanın yerinden kıpırdatamayacağıbu kapıyı, tek eliyle kalkan yapıp, çarpışmağa başladı.Karşısına peşpeşe, Yahudilerin en yiğit altı pehlivanı daha çıktı. Onları da Allahü teâlânın izni ile alteden hazret-i Ali, kahraman arkadaşları ile kaleye girdiler.Artık kalenin içinde çarpışılıyordu. Kısa zamanda, karşılarına çıkacak kimse kalmadı. İslâmsancağını kaleye diktiler. Böylece en muhkem kaleleri olan Natat, fethedildi.Sevgili Peygamberimiz, hazret-i Ali’nin gözlerinden öptükten sonra; “Gösterdiğin kahramanlıktandolayı, Allahü teâlâ ve Resulü senden razı oldu” buyurdular. Bu mübarek kelamı işiten Ali ,sevincinden ağladı.Peygamber efendimiz; “niçin ağlıyorsun?” buyurduğunda; “Canım sana feda olsun ya Resulallah!Sevincimden ağlıyorum. Zira Allahü teâlâ ve Resulü benden razı oldu” dedi.Bunun üzerine sevgili peygamberimiz; “Yalnız ben değil, Cebrail, Mikail ve cümle meleklersenden razı oldular” buyurdu.Bu sırada Devs kabilesinden dört yüz Müslüman, Peygamber efendimize yardıma geldi. Bundansonra, diğer kaleleri fethetmek için çarpışmalara şiddetli bir şekilde devam edildi.Hayber’in geri kalan yedi kalesi teker teker düşürülünce, çaresiz kalan Yahudiler, hey’et gönderereksulh isteğinde bulundular. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, bu teklifi kabul ederek şu maddelerüzerinde anlaştılar:1- Bu gazada Müslümanlarla çarpışan Yahudilerin kanları dökülmeyecek.2- Hayber’i terkeden Yahudiler, yanlarında sadece çocuklarını ve bir deve yükü lüzumlu ev eşyasınıgötürebilecekler.3- Geri kalan taşınan ve taşınmayan malların hepsi; zırh, kılıç, kalkan, yay, ok gibi bütün silahlar,üzerlerindeki elbiseden başka giyeceklerin tamamı; kumaşlar, altınlar ve ayrıca hazineler, at, deve, koyungibi bütün hayvanlar... ne varsa hepsi Müslümanlara kalacak.4- Müslümanlara bırakılması gereken herhangi bir şey, hiçbir suretle gizlenmeyecek. Gizleyenler,Allahü teâlâ ve Resulünün emanından ve himayesinden dışarda bırakılacak...Bu şartlara uymayan, hazinelerini tulumlarla toprağa gömen Kinane bin Rebi’ cezalandırıldı. Ele
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5:
Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7:
İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9:
ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10:
Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15:
cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17:
adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19:
duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21:
Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23:
- Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25:
dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27:
- Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29:
Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31:
Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33:
kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35:
yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37:
Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39:
saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41:
gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43:
O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45:
ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47:
Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49:
Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51:
zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53:
Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55:
gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57:
yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59:
- Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61:
Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63:
Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65:
saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67:
üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69:
fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71:
“Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73:
Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75:
kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77:
çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79:
- Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81:
sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83:
O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85:
Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87:
orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89:
ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91: Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93: azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95: ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97: etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99: çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101: Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103: Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105: “Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107: aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109: Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111: “Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113: olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115: ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117: Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119: Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121: ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123: Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125: Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127: Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129: İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131: nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133: ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135: mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137: in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139: Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 142 and 143: geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145: ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147: Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149: etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151: Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153: esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155: çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157: Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159: Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161: yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163: “Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165: hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167: ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169: “Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171: ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173: Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175: İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177: Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179: şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181: ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183: ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185: unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187: Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189: unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195:
elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197:
Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199:
Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde