Onlar bu hazırlıkları yaparken, Âlemlerin efendisi Yahudilerin durumlarından haberdar oldu.Abdullah bin Revaha hazretlerinin yanına üç sahabi verip, derhal Hayber’de olup bitenleri öğrenmek üzeregönderdi.Abdullah bin Revaha ve üç arkadaşı sür’atle Hayber’e geldiler. Burası, sekiz muhkem kalesi,verimli arazileri, bol mikdarda bağ ve bahçeleri bulunan zengin bir şehirdi.Hazret-i Abdullah, arkadaşlarından birini Şıkk, birini Ketibe, diğerini Natat kalesine gönderdi.Kendisi de başka bir kaleye girip, üç gün Yahudilerin durumlarını, harbe hazırlıklarını yakından incelediler.Üç günden sonra buluşma yerinde birleşip, sür’atle Medine’ye varıp, yaptıkları hazırlıkları Peygamberefendimize tek tek anlattılar.Sevgili Peygamberimiz, Eshabının acele hazırlanmasını emretti. Yahudilerin, Medine-imünevvereye saldırmalarını önlemek için, Hayber üzerine gitmeye karar verdiler.Bu kararı duyan Medine’de bulunan Yahudiler telaşa düştüler. Müslümanların maneviyatlarınıbozmak için; “Yemin ederiz ki, eğer siz, Hayber’deki kaleleri, oraya birikmiş yiğit savaşçıları görmüşolsaydınız, hiçbir zaman oraya adım atmazdınız!.. Dağların tepesindeki yüksek burçlu kaleleri, zırhlıyiğitler korumaktadır. Çevreden binlerce asker onlara yardıma gelmişlerdir!.. Sizin, Hayber’i fethetmenizmümkün müdür?!...” diyorlardı.Bunlara karşı kahraman sahabiler; “Allahü teâlâ, Habibine, Hayber’i fethedeceğini vadbuyurmuştur” diyerek, Yahudilerden hiçbir zaman korkmayacaklarını belirtiyorlardı. Eshabın bu kararlıhali, Yahudileri daha çok üzüyor, endişeye düşürüyordu.Münafıkların başı Abdullah bin Übeyy; “Muhammed, az bir kuvvetle üzerinize geliyor. Korkacak birdurum yok, fakat tedbirli olup, mallarınızı kalelerinize doldurun. Onları, kaleden çıkarak karşılayın!”diyerek, Hayber’e acele haber gönderdi.“Herşeyin hayrını ve iyiliğini dileriz”Eshab-ı kiram Hayber’i fetih hazırlıklarını tamamladı, evdekilerle helallaşıp, Peygamber efendimizinetrafında toplandı. İki yüz süvari ve bin dört yüz piyade olmuşlardı.Allahü teâlânın dinini yaymak, cihad etmek ve şehidlik mertebesine kavuşmak için sevgiliPeygamberlerinin emrine hazır oldular. Bu sırada bazı kadınların, harpde, Eshab-ı kiramın yiyeceklerinihazırlamak, yaralıları sarmak ve daha başka yapabilecekleri işleri yapmak üzere, Peygamberefendimizden vazife istedikleri görüldü.Resulullah efendimiz merhamet buyurup, onları bu sevaptan mahrum etmediler. Böylecemücahidlere, başta sevgili Peygamberimizin mübarek hanımı Ümmü Seleme hazretleri olmak üzere,yirmi hanım mücahide de katılmış oldu.Resul-i ekrem, Medine’de yerine vekil olarak, Gıfar kabilesinden Siba’ hazretlerini bıraktılar veHayber’e hareket emrini verdiler. Nümeyle bin Abdullah’ın bırakıldığı da bildirilmiştir.Yolculuk tekbirlerle başladı. Mazeretleri sebebiyle savaşa katılamayan, yaşları küçük olduğu içinizin verilmeyen sahabiler, Peygamber efendimize ve kahraman babalarına, dedelerine, amcalarına,dayılarına ve ağabeylerine gıbta ile bakıyorlar, onları tekbir ve dualar ile uğurluyorlardı...Takvim, hicretin yedinci yılını gösteriyordu. Peygamber efendimizin mukaddes sancağını hazret-iAli taşıyor; sağ kol kumandanlığını da hazret-i Ömer yapıyordu. Yolculuk neşeli bir şekilde geçiyordu.Şairler, şiirleriyle, Allahü teâlâya, verdiği nimetlerinden dolayı hamdediyorlar, sevgiliPeygamberimize salevat söylüyor ve şanlı Eshabı medhediyorlardı. Sahabiler de, bayrama gider gibi hepbirlikte; “Allahü ekber! Allahü ekber! La ilahe illallahü vallahü ekber!” diyerek her tarafı inletiyorlardı.Her konak yerinde Kâinatın sultanı; “Allah’ım! İstikbale endişelenmekten, geçmişe tasaetmekten, güçsüzlük ve gevşeklikten, cimrilik, korkaklık ve bel büken borçtan, zalim ve haksızkimselerin musallatından sana sığınırım!” diyerek dua buyuruyordu.Hayber’e yaklaşıldığı zaman, sevgili Peygamberimizin, Eshabını durdurduğu görüldü. El açarak;“Ey göklerin ve gölgelediklerinin Rabbi olan Allah’ım! Ey yerlerin ve üzerindekilerin Rabbiolan Allah’ım! Ey şeytanların ve saptırdıklarının Rabbi olan Allah’ım! Ey rüzgarların vesavurduklarının Rabbi olan Allah’ım! Biz senden, bu beldenin hayrını ve iyiliğini, bu beldedeyaşayan insanların hayrını ve iyiliğini, yine bu beldede bulunan herşeyin hayrını ve iyiliğini dileriz.Bu beldenin şerrinden, insanların şerrinden ve içindeki her şeyin şerrinden de sana sığınırız!” diyemünacata başladılar.Sahabelerin dudaklarından; “Amin, amin” sesleri dökülüyordu. Bundan sonra Eshabına;“Bismillahirrahmanirrahim diyerek ilerleyiniz” buyurdular.“Canım sana feda olsun ya Resulallah!”Hayber’in en güçlü kalelerinden Natat kalesi yakınına gelip, karargahlarını kurdular. Vakit akşamdı.Resulullah efendimiz, adet-i şerifesi, sabah olmadıkça baskın yapmaz ve önce İslâm’a davet ederdi.Tekliflerini kabul etmedikleri takdirde harbe başlarlardı. Bu sebeple Eshab-ı kiram sabahı
eklediler. Yahudilerin hiçbiri, İslâm ordusunun geldiğini anlamamıştı.Kâinatın efendisi, sabah namazını kıldırdıktan sonra hazırlıklarını bitirdi ve mücahidleri hareketegeçirdi. İki yüz süvari ve bin dört yüz piyade, düzenli hareketlerle Natat kalesi önlerine yaklaştılar.Bu sırada, bağ, bahçe, tarla işleriyle uğraşmak üzere kaleden çıkan Yahudiler, bir anda İslâmaskerleriyle karşılaşınca şaşkına döndüler ve; “Yemin ederiz ki, bunlar Muhammed ve düzenliordusudur!..” diyerek, gerisin geri kaçmaya başladılar.Onların bu halini gören sevgili Peygamberimiz; “Allahü ekber! Allahü ekber! Hayber, harab olupgitti” buyurdular ve bu mübarek sözünü üç defa tekrar ettiler.Peygamber efendimiz, Yahudilere; ya Müslüman olmalarını, ya teslim olup haraç ve cizyevermelerini, yoksa harb edilip kan döküleceğini bildirdiler.Yahudiler, ileri gelenlerinden Sellam bin Mişken’e gidip, durumu bildirdiler. Sellam; “Daha önceMuhammed’in üzerine yürüyünüz demiştim, kabul etmemiştiniz. Hiç olmazsa şimdi, onunla çarpışmaktagevşek davranmayınız. Müslümanlarla çarpışa çarpışa ölmeniz, hayatta kimsesiz kalmanızdan dahahayırlıdır!..” diyerek onları harbe teşvik etti.Yahudiler, sür’atle çocuk ve kadınlarını Ketibe kalesine, erzaklarını Naim’e, askerlerini de Natatkalesine yığdılar.İslâm ordusunun bu teklifine, Yahudiler ok atmakla karşılık verdiler. Mücahidler, okları kalkanlarıylakarşıladılar. Sevgili Peygamberimizin emri ile yaylar gerildi. Hep birden kale burçlarında bulunanYahudilerin üzerine; “Allahü ekber!..” sadaları arasında oklar fırlatıldı.Artık harb başlamıştı. Bir tarafta Kâinatın sultanı ve kahraman Eshabı, İslâmiyet’i yaymak, onlarınMüslüman olup Cehennem’den kurtulmalarına sebeb olmak için çarpışıyorlardı.Diğer yanda ise, nasihatten anlamayan, her fırsatta Müslümanları arkadan vurmak isteyen, hakikatıgörmemekte direten Yahudiler vardı. Hatem-ül-enbiyanın (son Peygamberin), kendi kavimlerindengelmediğini görünce, kıskançlıklarından, O’nu kabul etmemişler, Peygamber efendimizi, çocukluğundanberi ortadan kaldırmak için, akıllarına gelen her kurnazlığa başvurmuşlar, fakat Allahü teâlânın korumasıile hiçbir şey yapamamışlardı.Bin altı yüz şanlı mücahidin üzerine, on binden ziyade Yahudi askeri ok atıyordu. Eshab-ı kiram,peşpeşe gelen bu oklara karşı kalkanlarıyla korunuyorlar, fırsat buldukça da, yere düşen oklarıYahudilerin üzerine fırlatıyorlardı.Fakat bazı sahabiler yaralanmışlardı. Bir ara Habibullah efendimizin huzuruna, Habbab bin Münzirhazretlerinin büyük bir edeb ile yanaştığı görüldü ve; “Canım sana feda olsun ya Resulallah!Karargahımızı, başka bir yere kursak olmaz mı?” diye sual edince, Peygamber efendimiz; “İnşaallahüteâlâ akşam olunca değiştiririz!” buyurdular.Karargahın yeri değiştirildiHayber kuşatması bütün şiddetiyle devam ediyordu. Mücahidler, ok menzili içine girmişlerdi.Yahudilerin kaleden attığı oklar, İslâm karargahının arkalarına kadar ulaşabiliyordu.Akşama kadar, çarpışma ok ile devam etti. Elli kadar sahabi, atılan oklarla yaralanmışlardı. Akşamolunca, yeni bir karargah keşfi için Muhammed bin Mesleme hazretlerine vazife verildi.O da, Reci’ denilen mevkiin müsaid olduğunu belirtince, İslâm karargahı, buraya nakledildi.Yaralılar da tedavi görmeye başladı.Ertesi gün Natat önlerine gelen kahraman Eshab, akşama kadar çarpıştı. Üçüncü, dördüncü vebeşinci günlerde de kuşatma devam etti. Yahudiler hep müdafaada kaldılar.O günlerde sevgili Peygamberimiz, şiddetli bir baş ağrısına tutulduklarından, iki gün mücahidlerinarasında bulunamadılar. İlk gün sancağı hazret-i Ebu Bekir’e, ikinci gün hazret-i Ömer’e verdiler. Her ikiside, Eshab-ı kiramın başında, Yahudilere karşı pek şiddetli çarpıştılar, fakat kaleyi fethetmek mümkünolmadı.Bu arada cesaretleri artan Yahudilerin, kale kapılarını açıp hücuma geçtikleri görüldü. Artık göğüsgöğüse çarpışmaya başlamışlardı. Savaş pek ziyade kızışmıştı. Peygamber efendimiz, Eshabına;“Allahü ekber! Allahü ekber!.. diyerek tekbir getiriniz” buyurdukça, tekbir sadaları arasında aşk veşevk ile düşmana kılıç çalıyorlardı.Bir ara Muhammed bin Mesleme’nin kardeşi Mahmud şehid edildi. Çarpışmalar da, şiddetli birşekilde, akşama kadar devam etti.Ertesi gün Hayber’in en ünlü kumandanlarından Merhab, zırhlara bürünmüş olduğu halde kaledendışarı çıktı. Güçlü kuvvetli dev gibi bir adamdı. Şimdiye kadar, karşısına, bir pehlivan çıkmamıştı.Mücahidlere dönüp; “Ben, cesareti, kahramanlığı ile tanınmış Merhab’ım!” diyerek övünmeyebaşladı. Böyle övünürken, sahabilerin arasında bir mücahidin ileri atıldığı görüldü. Merhab’a karşı; “Bende, dehşetli ve şiddetli savaşların ortasına atılmaktan korkmayan Amir’im!..” diye nara attı ve derhalkarşısına dikildi.Dev Merhab, üzerinde; “Kime değerse helak eder!..” yazılı kılıcını, hazret-i Amir’e olanca gücü ile
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5:
Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7:
İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9:
ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10:
Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15:
cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17:
adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19:
duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21:
Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23:
- Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25:
dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27:
- Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29:
Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31:
Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33:
kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35:
yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37:
Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39:
saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41:
gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43:
O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45:
ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47:
Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49:
Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51:
zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53:
Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55:
gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57:
yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59:
- Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61:
Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63:
Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65:
saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67:
üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69:
fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71:
“Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73:
Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75:
kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77:
çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79:
- Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81:
sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83:
O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85:
Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87:
orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89: ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91: Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93: azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95: ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97: etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99: çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101: Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103: Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105: “Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107: aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109: Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111: “Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113: olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115: ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117: Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119: Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121: ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123: Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125: Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127: Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129: İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131: nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133: ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135: mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137: in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 140 and 141: vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143: geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145: ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147: Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149: etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151: Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153: esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155: çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157: Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159: Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161: yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163: “Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165: hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167: ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169: “Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171: ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173: Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175: İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177: Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179: şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181: ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183: ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185: unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187: Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189:
unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195:
elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197:
Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199:
Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde