in Ebi Beltea , yolda bunlara Müslüman olmalarını teklif edince, kabul edip, Müslüman olmuşlardı.Peygamber efendimiz, hazret-i Mariye validemizin Müslüman olmasına çok sevinip, onu nikahıylaşereflendirdiler. Ondan, İbrahim isminde bir oğlu oldu. Sirin’i de Eshabından Şair-i Nebi olan Hassan binSabit’e verdiler.En iyi cins ve beyaza çok yakın gri tüylü iki binek hayvanından, katıra Düldül, merkebe de Ufeyrveya Yafur adı takıldı. O güne kadar Arabistan’da ak tüylü katır görülmemişti. Müslümanların ilk gördüğüak tüylü katır, Düldül oldu. Peygamber efendimiz, hediye edilen billur kadehle su içerdi.Mukavkıs, Peygamberimizin mektubuna çok hürmet gösterip, fildişinden yapılmış bir kutu içinekoydu. Kutuyu mühürledi ve cariyelerinden birine teslim etti. (Adı geçen bu mektup 1267 (m. 1850)senesinde, Mısır’ın Ahmin bölgesinde eski bir manastırdaki Kıbt kitapları arasında bulunmuş ve Osmanlıpadişahı 96. Halife Sultan Abdülmecid Han tarafından satın alınarak, İstanbul Topkapı Sarayı, MukaddesEmanetler Bölümüne konmuştur.)Kisra cezasını bulduİran hükümdarına, Hz. Abdullah bin Huzafe gönderilmişti. Hazret-i Abdullah, kibirli İran Kisrası’na(şahına), Âlemlerin efendisinin kıymetli mektubunu sunduğunda, okuması için katibine verdi.“Bismillahirrahmanirrahim!Allahü teâlânın resulü Muhammed’den Farsların büyüğü Kisra’ya...”Katip, buraya kadar okumuştu ki, kibirli Şah’ın kan beynine sıçradı, öfkelendi ve mektubu alıp yırttı.Mektuba, Peygamber efendimizin kendi ism-i şerifi ile başlamış olmasına son derece hiddetlenmişti.İslâm elçisi Abdullah bin Huzafe hazretlerini de huzurundan kovmak istediğinde, hazret-i Abdullah,Kisra ve yanında toplanmış bulunan ateşperestlere şöyle dedi:“Ey Acem halkı! Siz, peygamberlere inanmıyor, kitapları kabul etmiyorsunuz. Üzerinde yaşadığınızşu topraklarda sayılı günlerinizi geçiriyor, bir düş hayatı yaşıyorsunuz!..Ey kisra! Senden önce nice hükümdarlar, bu tahta oturup hüküm sürdüler. Allahü teâlânın emirleriniyapanlar,ahiretlerini kazanmış olarak,yapmayanlar da ilahi azaba uğramış bir halde bu dünyadan göçettiler.Ey Kisra! Getirip takdim ettiğim, bu mektup, aslında senin için büyük bir devlet idi. Bunuküçümsedin. Allahü teâlâya yemin ederim ki, o küçümsediğin din, buraya gelince kaçacak yerarayacaksın!..”Sonra Kisra’nın sarayını terkedip hayvanına bindi. Sür’atle oradan uzaklaştı. Medine’ye gelipdurumu Kâinatın sultanına anlattığında; “Allah’ım! O, benim mektubumu nasıl parçaladı ise, sen deonu ve onun mülkünü parçala!..” buyurdular.Allahü teâlâ, Resulünün duasını kabul etmiş, Kisra oğlu tarafından bir gece hançerlenerek parçaparça edilmişti. Hazret-i Ömer zamanında da bütün İran toprakları zaptedilerek Müslümanların eline geçti.Şüca’ bin Vehb hazretleri de, Gassan hükümdarı Haris bin Ebi Şimr’e gönderilmişti. Şüca’ , öncehükümdarın kapıcısı ile görüştü. Onu, İslâm’a davet edince kabul edip, Resulullah efendimize hürmet veselamlarını arz etti.Hiç bekletmeden hazret-i Şüca’ı hükümdarla görüştürdü. Haris bin Ebi Şimr, mektubu okuyunca,öfkelenip yere attı. Hazret-i Şüca’, derhal Medine-i münevvereye dönüp, durumu Allahü teâlânınSevgilisine haber verdi.Sevgili Peygamberimiz, mektubunun yere atılmasına üzüldüler ve; “Saltanatı yok olsun!”buyurdular. Kısa bir süre sonra, Haris bin Ebi Şimr ölüp devleti parçalandı.Salit bin Amr, Yemame hükümdarı Hevze bin Ali’ye gönderilmişti. Hevze, hıristiyandı. Peygamberefendimiz, mektubunda şöyle buyuruyordu:“Bismillahirrahmanirrahim!Allahü teâlânın Resulü Muhamed’den, Hevze bin Ali’ye!Hidayete eren, doğru yola kavuşanlara selam olsun! (Ey Hevze!) Bilesin ki, İslâmiyet,develerin ve atların gidebileceği en uzak yerlere kadar yayılacak, bütün dinlere galip gelecektir.Sen de İslâm’ı kabul et ki, selamet bulasın. Müslüman olursan, hakimiyetin altında bulunanyerlerin idaresini yine sana bırakırım...”Yemame hükümdarı Hevze, bu mübarek daveti kabul etmekten kaçındı. Saltanat sevdası, makamhırsı gözünü bürümüştü. Bu yüzden Kâinatın sultanının duasına kavuşmak gibi, yüce bir devlettenmahrum kaldı. İslâm elçisi merhamet edip; “Ey Yemame hükümdarı olan Hevze! Sen, bu kavminbüyüğüsün! Senin büyük zannettiğin kayserler, ölüp toprak olmuşlardır.Hakiki büyükler ise, Allahü teâlânın emirlerini yapıp, yasaklarından kaçınarak, Cennet’i hak edenkimselerdir. Bir topluluk, iman etmekle şereflenmiş ise, onları kendi bozuk inanışınla, doğru yollarındansaptırmaktan sakın!..Doğrusu ben, sana Allahü teâlânın emirlerini yapmanı, yasaklarından sakınmanı tavsiye ederim.Allahü teâlâya iman edip, emirlerini yaparsan Cennet’e girersin. Şeytana uyarsan Cehennem’de kalırsın.Eğer bu nasihatlerimi kabul edersen, korktuklarından emin olur, umduklarına kavuşursun. Şayet
nasihatlerimi reddedersen, artık size yapacağım bir şey kalmamıştır. Gerisini sen düşün!..” dedi.Böylece, altı İslâm elçisi vazifelerini yapmış, zamanın büyük devletlerine İslâmiyet’in varlığınıduyurmuşlardı. Onlara hakiki saadeti haber vermişler, kıyamet gününde; “Biz duymamıştık” sözlerine yerbırakmamışlardı.Hayber’in fethiYahudilerin sinsi düşmanlığıMedine’de, görünüşte Müslüman, hakikatte münafık olan Yahudiler bulunurdu. Bunların içlerindesihir yapmakta meşhur, münafık Lebid bin A’sam isminde biri vardı. Yahudiler ona altın vererek;“Muhammed’in, kavmimizi Medine’den sürüp çıkardığını ve erkeklerimizi nasıl öldürdüğünü bilirsin. O’nasihir yapıp cezalandırmanı istiyoruz!” dediler.O da bunu kabul edip, sevgili Peygamberimizin mübarek saçlarından ve tarağının dişlerinden eldeetmeye çalıştı. Bu arzusunu, Resulullah efendimizin hizmetinde çalışan bir Yahudi çocuğu ilegerçekleştirdi.Lebid, Peygamber efendimizin mübarek saçlarına ve tarak dişlerine bir ip ile on bir düğüm bağlayıp,üfledi. Kuyuda bir taşın altına bastırıp bıraktı. Bundan sonra, Peygamber efendimizin sağlığı bozuldu.Hastalanıp yatağa düştüler ve günlerce kalkamadılar. Eshab-ı kiram, sık sık ziyarete gelip, hergeçen gün rahatsızlığın şiddetlendiğini gördükçe; ciğerleri dağlanır, gözlerinden yaş yerine kan dökerlerdi.Münafıklar ise, sevinçlerinden bayram yaparlardı.Nihayet bir gün Peygamber efendimiz, hazret-i Aişe validemize buyurdu ki: “Ey Aişe! Bilir misin?Allahü teâlâ, bana şifam olan şeyi bildirdi ki, bana iki kişi (Cebrail ve Mikail) gelip biri baş ucumda,öbürü de ayak ucumda oturdu.Ve biri öbürüne; “Bu zatın hastalığı nedir?” diye sordu. O da; “Sihir yapılmıştır” diye cevapverdi. “Kim sihir yapmıştır?” diye sorduğunda da, öbür melek; “Lebid bin A’sam” diye cevapverdi.Sonra; “Bu sihir ne ile yapılmıştır?” diye sordu. O da; “Bir tarakla saç döküntüsüne ve bir deerkek hurma tomurcuğunun içine” diye cevap verdi. “O nerededir?” sualine de; “Zervankuyusunda” diye cevap verdi.”Zervan, Medine’de Beni Züreyk kabilesinin bahçesinde bulunan bir kuyu idi. Resul-i ekremefendimiz, o kuyuya hazret-i Ali, Zübeyr, Talha ve Ammar’ı gönderdi. Kuyunun suyunu çekip, dibindekitaşı kaldırdılar. Altından on bir düğüm ile düğümlenmiş bir iplik buldular. Alıp, sevgili Peygamberimizegetirdiler.Bir hayli uğraşmalarına rağmen düğümleri çözemediler. Cebrail aleyhisselam gelip, Felak ve Nassurelerini getirdi. Resulullah efendimiz bu sureleri yani toplam onbir ayet-i kerimeden her birini okudukça,düğümün biri çözüldü. Düğümler bitince, Kâinatın efendisi rahata ve sıhhate kavuştular.Lebid Yahudisi yakalanıp, Resulullah efendimizin huzuruna getirildi. Peygamber efendimiz, ona;“Allahü teâlâ, bana, yaptığın sihri haber vererek yerini gösterdi. Sen, bunu niçin yaptın?”buyurduklarında, “Altına olan muhabbetim!..” diye cevap verdi.Eshab-ı kiramdan bazıları; “Ya Resulallah! İzin verirsen, şu Yahudinin boynunu vuralım!”dediklerinde, şahsı için hiç kimseye ceza vermeyen sevgili Peygamberimiz;“Onun, sonunda göreceği ilahi azab, daha şiddetlidir” buyurarak, öldürülmesine izinvermediler.Hayber’e sefer kararıYahudiler, Medine’den sürülünce, Arabistan’ın kuzey taraflarına gitmişlerdi. Bunlardan bir kısmı,Hayber’de kalıp yerleştiler. Bir kısmı ise kuzeyde bulunan Şam’a gittiler.Resulullah efendimize suikast tertip etmeleri sebebiyle yurtlarından çıkarılmışlardı. FakatMüslümanlara karşı içlerindeki kin, hırs ve intikam duyguları hiçbir zaman sönmedi.Hatta günden güne şiddetlendi. Bir an önce kâinatın sultanı olan Allahü teâlânın Habibinin hayatınason vermek, din-i İslâm’ı ortadan kaldırmak istiyorlardı.İleri gelenlerinden bazıları; “Gatafanlılara gidip yardım isteyelim, Müslümanlara karşı onlarla birlikteçarpışalım!” dediler. Bazıları da; “Fedek, Teyma ve Vad-il-Kura Yahudilerini de yardıma çağırıp,Müslümanlar bizim üzerimize saldırmadan, biz onların şehrine hücum edelim, olmuş olacak bütünintikamımızı alalım!..” dediler.Hayber Yahudileri bu sözü kabul edip, çevredeki Yahudi kabilelerini ve Gatafanlıları yardımaçağırdılar. Sadece Gatafanlılardan çok sayıda seçme savaşçı gelip, Hayber’de hazırlıklara başladı.
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5:
Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7:
İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9:
ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10:
Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15:
cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17:
adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19:
duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21:
Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23:
- Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25:
dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27:
- Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29:
Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31:
Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33:
kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35:
yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37:
Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39:
saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41:
gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43:
O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45:
ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47:
Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49:
Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51:
zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53:
Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55:
gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57:
yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59:
- Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61:
Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63:
Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65:
saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67:
üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69:
fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71:
“Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73:
Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75:
kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77:
çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79:
- Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81:
sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83:
O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85:
Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87: orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89: ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91: Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93: azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95: ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97: etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99: çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101: Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103: Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105: “Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107: aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109: Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111: “Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113: olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115: ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117: Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119: Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121: ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123: Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125: Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127: Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129: İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131: nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133: ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135: mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 138 and 139: Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141: vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143: geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145: ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147: Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149: etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151: Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153: esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155: çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157: Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159: Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161: yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163: “Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165: hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167: ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169: “Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171: ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173: Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175: İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177: Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179: şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181: ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183: ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185: unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187:
Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189:
unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195:
elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197:
Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199:
Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde