mektubunu okudu: “Onun için, bir müddet daha saltanatta kalmak vardır. Mektubum yanlarındabulundukça, onların saltanatı devam edecektir” buyurdu.Heraklius, mektubunda Peygamberimize iman ettiğini yazmış ise de, Resulullah efendimiz; “Yalansöylüyor. Dininden dönmemiştir” buyurdular.Heraklius, sevgili Peygamberimizin mektubunu ipekten bir atlasa sarıp, altın yuvarlak bir kutununiçerisinde muhafaza etti.Heraklius ailesi bu mektubu saklamışlar ve bunu da herkesten gizli tutmuşlardı. Bu mektupellerinde bulunduğu müddetçe, saltanatlarının devam edeceğini söyler ve buna inanırlardı. Hakikaten deöyle olmuştur.Resu-i ekrem efendimiz, Hatib bin Ebi beltea’yı , Mısır hükümdarına göndermeden önce; “EyEshabım! Mukafatı Allahü teâlâdan beklemek üzere şu mektubu, Mısır hükümdarına hanginizgötürür?” diye sorunca, hazret-i Hatib, yerinden fırlayıp ayağa kalktı ve; “Ya Resulallah! Ben götürürüm!”dedi. Peygamberimiz de; “Ey Hatib! Bu vazifeni, Allahü teâlâ senin hakkında mübarek eylesin?”buyurdu.Hatib bin Ebi Beltea hazretleri, mektubu sevgili Peygamberimizden aldı. Veda edip, evine gitti.Hayvanını hazırladı. Ailesi ile de vedalaştıktan sonra, yola çıktı.Mısır hükümdarı Mukavkıs’ın İskenderiyye’de olduğunu öğrendi ve sarayına ulaştı. İçeriye almadanönce, maksadını öğrenen kapıcı, Hatib’e çok hürmet etti. Onu hiç bekletmedi. Mukavkıs, o sırada denizüzerinde bir gemide adamlarıyla konuşuyordu. Hazret-i Hatib, bir sandala binip, Mukavkıs’ın bulunduğuyere geldi. Peygamberimizin mektubunu verdi. Mektubu Hatib’den alan Mukavkıs, okumaya başladı:“Bismillahirrahmanirrahim!Allahü teâlânın kulu ve resulü Muhammed’den, Kıbt’ın (eski Mısır halkının) büyüğüMukavkıs’a!Selam, hidayete uyanların üzerine olsun. Seni, selamet bulman için İslâm’a davet ederim.Müslüman ol ki, selamet bulasın ve Allahü teâlânın iki kat ecrine nail olasın. Eğer yüz çevirirsenbütün Kıbt’ın günahı senin üzerinedir. “Ey ehl-i kitab olan (Yahudi ve hıristiyanlar)! Aramızda ortakolan kelimeye geliniz. O da, Allahü teâlâdan başka hiçbir şeye tapınmayız ve O’na hiçbir şeyi ortaketmeyiz. Allahü teâlâyı bırakıp, içimizden hiç kimseyi yaratıcı Rab tanımayız. Eğer bu sözden yüzçevirirlerse; “Şahit olunuz. Biz Müslümanız” deyiniz!” (Al-i İmran suresi: 64)“Evet, O bir peygamberdir”Kâinatın sultanının mektubu okununca, Mukavkıs, Efendimizin elçisi Hatib’e “Hayırlısı olsun!” dedi.Mısır hükümdarı, kumandanlarını, devlet adamlarını toplayıp, Hatib ile konuşmaya başladı:“Anlamak istediğim bazı şeyleri soracak, bu hususta seninle konuşacağım.” Hazret-i Hatib; “Buyur,konuşalım!” deyince, Mukavkıs; “Sizi gönderen zattan bana haber veriniz. O bir peygamber midir? Birazbahset!” diye sordu.Hazret-i Hatib de; “Evet, O bir peygamberdir” dedi. Mukavkıs; “O, böyle gerçekten peygamberise, niçin kendisini öz yurdundan çıkarıp başka bir yere sığınmak zorunda bırakan kavminin aleyhindebeddua etmedi?”Hazret-i Hatib; “Sen, İsa bin Meryem aleyhisselamın peygamber olduğuna inanıyorsun değilmi? O, kavmi kendisini yakalayıp, öldürmek istediğinde, buna rağmen onlara beddua etmedi vecenab-ı Hak, onu, dünya semasına kaldırdı. Mükafatlandırdı. Halbuki, kavminin helâkı için Allahüteâlâya beddua etmesi gerekmez miydi? O böyle yapmadı” deyince, Mukavkıs; “Çok güzel cevapverdin. Gerçekten sen, hikmet sahibi zatın yanından gelen bir hakimsin. Bu gece yanımızda kal, yarınsana cevabımı vereyim” dedi.Hz. Hatib , hazret-i Musa zamanındaki Fir’avn’ı kasdederek Mukavkıs’a dedi ki: “Senden önce,burada bir hükümdar vardı. O halkına karşı; “En büyük ilah benim!” diyerek Rab olduğunu iddia etmişti.Allah da, onu, dünya ve ahiret azablarıyla cezalandırdı ve ondan intikam aldı. Sen bundan ibret al da,başkasına ibret olma!”Mukavkıs şöyle cevap verdi:“Bizim için bir din vardır. Biz bu dinimizi, ondan daha hayırlısı olmadıkça bırakmayız” dedi. Hatibşöyle devam etti:“Senin bağlı olduğun ve daha hayırlısı olmadıkça bırakmayacağını söylediğin dininden daha hayırlıolan din, hiç şüphesiz İslamiyettir. Biz, seni Allahü teâlânın bu son dinine, İslâmiyet’e davet ediyoruz.Allahü teâlâ dinini O’nunla tamamlamış, O’nu insanlara yeterli kılmıştır ve bu kat’idir. Bu Peygamberyalnız seni değil, bütün insanları İslâm dinine davet etti.O zaman Kureyş, O’na, insanların en fazla tepki gösterip, kaba davrananı; Yahudiler, en çokdüşmanlık edenleri; hıristiyanlar da en yakın olanları oldu. Allahü talaya yemin ederim ki, Musaaleyhisselamın, İsa aleyhisselamı müjdelemesi, ancak İsa aleyhisselamın Muhammed aleyhisselamımüjdelemesi gibidir.
Binaenaleyh, bizim seni Kur’an-ı kerime davet etmemiz, senin Yahudileri İncil’e davet etmen gibidir.Şüphesiz malumundur ki, her peygamber kendisini anlayıp idrak edecek bir kavme gönderilmiştir. Ve okavmin, bu peygambere itaat etmesi üzerine vacib olmuştur. İşte sen de bu peygambere yetişenlerdenbirisin. Biz, seni bu yeni dine davet ediyoruz”Mukavkıs kararsızdı:“Ben bu peygamberin haline baktım. Emirlerinde ve yasaklarında asla akla uygun olmayan bir şeybulamadım. Anladığım kadarıyla O, sihirbaz, kahin ve bir yalancı değildir. Peygamberlik alametlerindenbazı halleri kendinde buldum. Gizli olan şeyleri meydana çıkarmak, bu alametlerdendir. Bazı sırlardanhaber vermek, bu zattan ortaya çıktı. Hele biraz düşüneyim!” diyerek mühlet istedi.Mukavkıs saltanatını tercih ettiMısır hükümdarı Mukavkıs, gece Resulullahın elçisi Hatib hazretlerini uyandırıp, Peygamberefendimiz hakkında birçok sorular daha sormak istediğini bildirdi.Sonra; “O’nun hakkında soracağım şeylere doğru cevap verirsen, üç şey sormak istiyorum” dedi.Hatib; “İstediğini sor! Ben sana daima doğruyu söyleyeceğim” diye cevap verdi.Mukavkıs; “Muhammed, insanları neye davet ediyor?” Hazret-i Hatib; “Yalnız Allahü teâlâyaibadet etmeye davet ediyor. Gece ve gündüzde beş vakit namazı kılmayı, Ramazan orucunututmayı, verilen sözde durmayı emrediyor. Ölmüş hayvan eti yemeği men ediyor” buyurdu.Mukavkıs; “O’nun şekil ve şemailini (görünüşünü) bana tarif et!” diye sorunca da; kısaca tarif etti.Bir çoğunu saymamıştı.Mukavkıs; “Anlatmadığın daha bazı şeyler kaldı. Öyle ki, gözlerinde azıcık kırmızılık, arkasındapeygamberlik mührü vardır. Kendisi merkebe biner, hurma ve az etli yemekle geçinir. Amcaları veyaamcaoğulları tarafından korunur” dediğinde, hazret-i Hatib; “Bunlar da onun sıfatıdır” dedi.Mukavkıs, Hatib hazretlerine, Peygamberimiz hakkında; “Sürme kullanır mı?” diye sordu. O da;“Evet! Aynaya bakar, saçını tarar, seferde, hazarda, aynayı, sürmedanlığı, tarağı, misvağı yanındanayırmaz!” dedi.Mukavkıs kararını şöyle bildirdi:“Ben, gelecek bir peygamber kaldığını biliyor ve Şam’dan çıkacağını sanıyordum. Çünkü dahaönceki peygamberin Arabistan’da, sertlik, darlık, yokluk ülkesinde çıkacağını da kitaplarda görmüştüm.Kitaplarda sıfatlarını yazılı bulduğumuz peygamberin ortaya çıkma zamanı da, şüphesiz bu zamandır. Biz,O’nun vasfını; iki kız kardeşi bir nikah altında birleştirmez, hediyeyi kabul eder, sadakayı kabul etmez.Fakirlerle, yoksullarla oturur, kalkar! diye kitapta yazılı bulmuştuk. O’na uymak hususunda Kıbtiler benidinlemezler. Ben saltanatımdan da ayrılamayacağım. Bu hususta çok cimriyim. O peygamber, ülkelerehakim olacak, kendisinden sonra da sahabileri, bu topraklarıma kadar gelip konacaklar. En sonundaşuradakilere galib geleceklerdir. Ben Kıbtilere bundan ne bir kelime anarım, ne de hiçbir kimseye, bukonuşmamı bildirmek isterim!”Mukavkıs, Arabca yazan katibini çağırdı. Peygamberimizin mektubuna şöyle cevap yazdırdı:“Abdullah’ın oğlu Muhammed’e, Kıbtilerin büyüğü Mukavkıs’tan!Selam, senin üzerine olsun. Gönderdiğin mektubunu okudum. Orada zikrettiğin şeyi ve yaptığındaveti anladım. Ben de bir peygamberin geleceğini biliyordum. Ama onun Şam’dan çıkacağınızannediyordum. Elçine ikramda bulundum. Sana Kıbtilerin yanında büyük değeri bulunan iki cariye ile,giyecek elbise gönderdim. Bir de binmen için dişi bir katır hediye ettim.”Mukavkıs, bundan başka bir şey yapmadı, Müslüman da olmadı. Hazret-i Hatib’i, Mısır’da beş günmisafir etti. Çok hürmet gösterip, ikramlarda bulundu. Sonra; “Hemen memleketine, sahibinin yanına dön!O’nun için iki cariye, iki binek hayvanı, bin miskal (Bir miskal 4,8 gr.) altın, yirmi takım Mısır işi ince elbiseve daha başka hediyeler gönderilmesini emrettim. Senin için de, yüz dinar ve beş takım elbise verilmesinisöyledim. Yanımdan ayrılıp git! Sakın, Kıbtiler, senin ağzından tek kelime bile işitmesinler!” dedi.“Saltanatı kendisine de kalmayacak!”Mısır Hükümdarı Mukavkıs, Peygamber efendimize, ayrıca billur bir kadeh, kokulu bal, sarık,Mısır’a mahsus keten kumaşı, öd, misk gibi güzel kokular, baston, bir kutu içinde sürmelik, gül yağı,tarak, makas, misvak, ayna, iğne ve iplik de hediye etti.Mukavkıs, İslâm elçisi Hatib bin Ebi Beltea hazretlerinin yanına, muhafız askerler katarak gönderdi.Arabistan topraklarına ayak bastıklarında Medine’ye giden bir kafileye rastladılar.Hatib, Mukavkıs’ın askerlerini geri çevirip, o kafileye katıldı. Hatib bin Ebi Beltea, hediyelerleMedine’ye gelip, Resulullah’ın huzuruna çıktı. Sevgili Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem,Mukavkıs’ın hediyelerini kabul etti. Hatib , Mukavkıs’ın mektubunu verip, sözlerini nakledince, Peygamberefendimiz; “Ne kötü adam! Saltanatına kıyamadı. Halbuki, iman etmesine mani olan saltanatı ise,kendisinde kalmayacak!” buyurdular.Mukavkıs’ın, Peygamberimize, hediye olarak gönderdiği iki cariye, Mariye ve kardeşi Sirin’di. Hatib
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5:
Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7:
İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9:
ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10:
Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15:
cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17:
adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19:
duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21:
Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23:
- Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25:
dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27:
- Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29:
Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31:
Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33:
kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35:
yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37:
Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39:
saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41:
gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43:
O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45:
ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47:
Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49:
Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51:
zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53:
Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55:
gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57:
yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59:
- Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61:
Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63:
Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65:
saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67:
üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69:
fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71:
“Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73:
Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75:
kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77:
çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79:
- Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81:
sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83:
O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85: Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87: orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89: ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91: Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93: azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95: ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97: etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99: çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101: Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103: Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105: “Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107: aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109: Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111: “Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113: olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115: ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117: Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119: Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121: ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123: Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125: Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127: Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129: İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131: nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133: ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 136 and 137: in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139: Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141: vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143: geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145: ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147: Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149: etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151: Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153: esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155: çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157: Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159: Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161: yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163: “Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165: hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167: ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169: “Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171: ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173: Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175: İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177: Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179: şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181: ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183: ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185:
unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187:
Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189:
unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195:
elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197:
Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199:
Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde