nimetini ve yardımlarını tamamlayacağını müjdeledi.Kâinatın sultanı, muzaffer olarak nurlu Medine’yi teşrif ettiği günlerde, Kureyş’in Sakif kabilesindenEbu Basir, Müslüman olmakla şereflenmişti. Müşriklerin arasında yaşamayacağını anlayan Ebu Basir ,yaya olarak Medine’ye geldi.Hudeybiye antlaşmasının gereği olarak da Medine’den ayrılıp, Kızıldeniz sahilindeki “İs” denilenyere yerleşti. Burası, Kureyş müşriklerinin Şam’a gittikleri ticaret yolu üzerinde bulunuyordu. Bundansonra, Kureyş’ten Müslüman olanlar Mekke’yi terkedip, Medine’ye değil, Ebu Basir’in yanına gittiler.Bunlardan ilki Ebu Cendel hazretleriydi. Artık bunun arkası devam etti. Elli kişi, yüz kişi, iki yüz, üçyüz kişi oldular. Kureyş kervanı Şam’a giderken buradan geçmek mecburiyetinde kalıyorlardı.Ebu Basir hazretleri yanındaki Müslümanlarla, buradan geçen müşrikleri yakalıyor ve Müslümanolmalarını istiyorlardı. Müslüman olmayanlarla çarpışıp, onları güç durumda bırakıyorlardı.Mekkeli müşrikler, artık Şam ticaret yollarının kesildiğini görüp, Medine’ye bir heyet gönderdiler.Hudeybiye sulh-namesinin “Kureyşlilerden Müslüman olan bir kimse velisinden izinsiz Medine’ye giderseiade edilecek!..” maddesinin kaldırılması için yalvardılar.Peygamber efendimiz merhamet buyurup, onların bu isteklerini kabul ettiler. Böylece KureyşlilerinŞam ticaret yolları açılmış oldu. Müslümanlar da sabretmelerinin karşılığında Medine’ye Peygamberefendimizin yanına geldiler.Davet MektuplarıNebiyy-i muhterem, Hudaybiye’den döndükten sonra, İslâm’ın bütün dünyaya yayılmasını,insanların Cehennem azabından kurtulup, hakiki saadete kavuşmasını arzu ediyordu. Zira O, bütünâleme, rahmet olarak gönderilmişti.Bu sebeple, çevredeki hükümdarlara elçiler gönderip, İslâm’a davet etmeyi düşündüler. Dıhye-iKelbi’yi , Rum; Amr bin Ümeyye’yi , Habeş; Hatib bin Ebi Beltea’yı , Mısır hükümdarına sefir olarakvazifelendirdi. Ayrıca aynı vazife ile Salit bin Amr’ı , Yemame’ye; Şüca’bin Vehb’i , İran hükümdarınagönderdiler.Bu elçiler, Eshab-ı kiramın en güzideleriydi. Suretleri ve sözleri en güzel olanlarıydı. Her birhükümdara, ayrı ayrı İslâm’a davet mektupları yazıldıSevgili Peygamberimiz mektupların altını, gümüş yüzüğünün kaşında üç satır halinde yazılı olan,“Allahü teâlânın Resulü Muhammed aleyhisselam” mührü ile mühürledi.Hükümdarlara gönderilecek elçiler, sabah, Peygamber efendimizin bir mucizesi olarak, gidecekleridevletin lisanının öğrenmiş olarak kalktılar.İlk mektup Habeşistan’aHabeşistan’a elçi olarak giden Amr bin Ümeyye hazretleri, Necaşi Eshame’den, daha önce orayahicret etmiş bulunan Eshab-ı kiramın, Medine’ye gönderilmesini de isteyecekti.Amr bin Ümeyye kısa zamanda Habeşistan’a varıp, melik Necaşi Eshame’nin huzuruna çıktı.Necaşi, tahtından aşağı indi; Resulullahın mektubunu pek büyük bir hürmet ve muhabbetle aldı. Öptü,yüzüne ve gözüne sürdükten sonra açıp okutturdu:“Bismillahirrahmanirrahim!Allahü teâlânın resulü Muhammed (aleyhisselam)dan, Habeş meliki Necaşi Eshame’ye!..Hidayete tabi olana selam olsun!... Ey Hükümdar! Selamette olmanı diler, sana olannimetlerinden dolayı, Allahü teâlâya hamd ederim. Ondan başka ilah yoktur. O Melik’tir; bütünkâinatta tasarruf sahibi yalnız O’dur. Kuddus’tür; her türlü ayıp ve kusurlardan beridirSelam’dır;kullarını bütün tehlikelerden selamette bulundurucudur. Mü’min’dir ;emniyet verendir.Müheymin’dir ;her şeyi gözetip koruyandır.Ben şehadet ederim ki, İsa (aleyhisselam), Allahü teâlânın, çok temiz, iffet sahibi, her türlüdünya hayatından tamamiyle çekilmiş bulunan Meryem’e ilka ettiği, ruhu ve kelimesidir. Allahüteâlâ, Âdem’i, kudreti ile nasıl yarattı ise, İsa’yı da öyle yaratmıştır.Ey Hükümdar! Ben, seni, eşi ortağı olmayan Allahü teâlâya imana, O’na ibadet etmeye vebana tabi olmaya, Allahü teâlânın bana gönderdiklerine inanmaya davet ediyorum. Çünkü, ben,Allahü teâlânın bunları tebliğ etmeye memur resulüyüm.Şimdi ben, sana lazım olan tebligatı yapmış, dünya ve ahiret saadetini sağlayacak nasihatıetmiş bulunuyorum. Nasihatımı kabul ediniz! Hidayete eren, doğru yola kavuşanlara selam olsun.”Resul-i ekrem efendimizin mektubunu, büyük bir edeb ve tevazu ile dinleyen hükümdar Eshame,derhal; “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resulüh” diyerekKelime-i şehadet getirdi ve Müslüman olduğunu herkese ilan ettikten sonra;“Yemin ederim ki, O, kitap ehli olan Yahudi ve hıristiyanların gelmesini beklediği, öncekipeygamberlerin geleceğini müjdelediği peygamberdir.Eğer yanına gitmeye imkanım olsaydı, muhakkak gider, hizmetiyle şereflenirdim!” dedi. Mektubuhürmetle güzel bir kutuya koyup; “Bu mektuplar, burada olduğu müddetçe, Habeş’ten hayır ve bereket
gitmez” dedi.Resulullah efendimiz Necaşi’ye iki mektup göndermişti. Necaşi Eshame, diğer mektupta bildirilenemirleri yerine getirip, sevgili Peygamberimizin mübarek zevcesi Ümmü Habibe validemizi ve oradabulunan Eshab-ı kiramı gemilere bindirip, pek çok hediyelerle Medine’ye gönderdi. Gönderdiği mektuptaiman ettiğini bildiriyordu.“ Kul, kula secde etmez!”Resulü ekrem efendimiz, hazret-i Dıhye-i Kelbi’yi de, Rum imparatorunu İslâm’a davet etmek içinvazifelendirmişti. Mektubu, Busra’daki Gassan hükümdarı Harise’e verecek, o da Rum imparatoruHeraklius’a gönderecekti.Peygamber efendimizin davet mektubunu büyük bir hürmetle alan hazret-i Dıhye, sür’atle Busra’yageldi. Haris ile görüşüp durumu anlattı. Haris, Dıhye’nin yanına, henüz Müslüman olmayan Adiy binHatem’i vererek, o sırada Kudüs’de bulunan Heraklius’a gönderdi.İkisi birlikte Kudüs’e gelip, imparatorla görüşmek üzere temaslarda bulundular. İmparatorunadamları, kendisine; “Kayser’in huzuruna çıktığın zaman, başını eğip yürüyecek, yaklaşınca da yerekapanıp secde edeceksin. Secdeden kalkmana izin vermedikçe asla yerden başını kaldırmayacaksın”dediler.Bu sözler, Dıhye’ye ağır geldi ve onlara; “Biz Müslümanlar, Allahü teâlâdan başka hiçbirkimseye secde etmeyiz. Kul kula secde etmez. Hem insanın insana secde etmesi onun yaratılışınaterstir” buyurdu.Bunun üzerine Kayser’in adamları; “O, halde Kayser, getirdiğin mektubu hiçbir zaman kabul etmezve seni huzurundan kovar” dediler.Hz.Dıhye ; “Bizim peygamberimiz Muhammed aleyhisselam, başkasının, kendisine, değilsecde etmesine, önünde hafif eğilmesine bile müsade etmez. Kendisiyle görüşmek isteyen, kölebile olsa, ona ilgi gösterir. Huzuruna kabul buyurur, derdini dinler, sıkıntısını giderir, gönlünü alır.Bunun için O’na tabi olanların hepsi hürdür, şereflidir” buyurdu.Bu sözleri dinleyenlerden biri; “Madem ki Kayser’e secde etmeyeceksin, o halde üzerine aldığınvazifeyi yerine getirebilmen için, sana başka yol göstereyim. Kayser’in, sarayın önünde, dinlendiği bir yervar. Her gün öğleden sonra bu avluya çıkar, oralarda dolaşır. Orada bir minber vardır. Onun üzerindeherhangi bir yazı varsa önce onu alır okur, sonra istirahat eder. Sen de şimdi git, mektubu o minbere koyve dışarda bekle. Mektubu görünce seni çağırtır. O zaman vazifeni yerine getirirsin” dedi.Bunun üzerine hazret-i Dıhye, mektubu söylenilen yere bıraktı. Heraklius mektubu aldı ve Arapçabilen bir tercüman istedi. Tercüman Resulullah efendimizin mektubunu okumaya başladı. Mektubun enüstünde; “Bismillahirrahmanirrahim! Allahü teâlânın Resulü Muhammed’den (aleyhisselam)Rumların büyüğü Herakl’e” diye yazıyordu.Heraklius’un kardeşinin oğlu Yennak, mektubun böyle başlamasına çok kızdı ve tercümanıngöğsüne şiddetli bir yumruk vurdu. Tercüman, yumruğun şiddeti ile yere yıkıldı ve mübarek mektup elindedüştü.Heraklius, Yennak’a; “Niçin böyle yaptın!” diye sorunca, o da; “Mektubu görmüyor musun?Mektuba hem senin isminden önce kendi ismi ile başlamış, hem de senin hükümdar olduğunusöylemeyip; “Rumların büyüğü Herakl’e” demiş. Niçin; “Rumların hükümdarı” diye yazmamış ve öncesenin isminle başlamamış? Onun mektubu bu gün okunmaz” dedi.Bunun üzerine Heraklius: “Vallahi sen ya çok akılsızsın veya koca bir delisin. Senin böyle olduğunubilmiyordum. Ben daha mektubun içinde ne olduğuna bakmadan, yırtıp atmak mı istiyorsun? Hayatımayemin ederim ki; eğer O, söylediği gibi Resulullah ise, mektubuna benim ismimden önce kendi isminiyazmakta ve beni Rumların büyüğü diye anmakta haklıdır. Ben, ancak onların sahibiyim. Hükümdarlarıdeğilim” dedi ve Yennak’ı huzurundan kovdu.“Kabul et ki selamet bulasın!”Heraklius sonra hıristiyanların en alimi, reisi ve kendisinin müşaviri olan Uskuf adındaki kimseyiçağırttı. Resulullahın mektubunu okuttu. Mektubun devamında şöyle buyuruluyordu:“Allahü teâlânın hidayetine tabi olanlara, doğru yola kavuşanlara selam olsun!” Bundansonra; Seni İslâm’a davet ediyorum. İslâm’ı kabul et ki, selamet bulasın. Müslüman ol ki, Allahüteâlâ sana iki kat ecir versin. Eğer yüz çevirirsen, bütün hıristiyanların vebali senin üzerinedir!...”(Al-i İmran suresi: 64)Resul-i ekrem efendimizin mektubu okunurken, Heraklius’un alnından ter taneleri dökülüyordu.Mektup bitince; “Süleyman aleyhisselamdan sonra, ben böyle; “Bismillahirrahmanirrahim” diyebaşlayan bir mektup görmemiştim” dedi.Heraklius, Uskuf’a bu mes’eledeki fikrini sorunca; “Vallahi O, Musa ve İsa’nın (aleyhimüsselam),
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5:
Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7:
İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9:
ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10:
Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15:
cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17:
adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19:
duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21:
Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23:
- Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25:
dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27:
- Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29:
Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31:
Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33:
kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35:
yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37:
Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39:
saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41:
gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43:
O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45:
ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47:
Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49:
Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51:
zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53:
Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55:
gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57:
yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59:
- Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61:
Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63:
Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65:
saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67:
üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69:
fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71:
“Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73:
Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75:
kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77:
çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79:
- Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81: sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83: O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85: Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87: orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89: ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91: Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93: azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95: ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97: etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99: çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101: Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103: Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105: “Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107: aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109: Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111: “Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113: olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115: ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117: Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119: Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121: ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123: Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125: Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127: Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129: İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 132 and 133: ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135: mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137: in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139: Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141: vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143: geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145: ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147: Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149: etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151: Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153: esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155: çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157: Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159: Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161: yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163: “Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165: hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167: ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169: “Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171: ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173: Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175: İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177: Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179: şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181:
ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183:
ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185:
unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187:
Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189:
unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195:
elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197:
Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199:
Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde