Hicretten bu yana, doğup büyüdükleri, acı tatlı hatıralarla dolu, o güzel yurtları olan Mekke’ye gideceklerdi.Beş vakit namazda yönlerini döndükleri ve hasretini çektikleri mukaddes Kabe’yi ziyaret edip tavaftabulunacaklardı. Bu ne güzel bir müjde idi...Eshab-ı kiram, sevgili Peygamberimizin; “Siz, muhakkak Mescid-i Haram’a gireceksiniz!”müjdesini alır almaz, hemen hazırlıklara başladı.Habib-i ekrem efendimiz, hazırlıklarını bitirdikten sonra, Abdullah bin Ümm-i Mektum’u, Medine’devekil bıraktı. Zilkade ayının birinci Pazartesi günü, Kusva ismindeki devesine bindi.Hazırlanan bin dört yüz Eshabı ile birlikte, Medine’de kalanlarla vedalaştılar. Umreye niyet ederek,mukaddes belde Mekke’ye doğru yürüdüler. Yanlarına yolcu silahı olan kılıçlarını ve kesmek üzere deyetmiş deve almışlardı.Kafileye iki yüz atlı ve dört hanım sahabi katılmıştı. Hanımlardan biri, sevgili Peygamberimizinmübarek, mutahhar zevcesi hazret-i Ümmü Seleme idi.Zü’l-Huleyfe denilen mikat yerine geldiklerinde, ihrama girdiler.Öğle namazını kıldılar. Sonra,kesilecek develerin kulaklarını işaretleyip, boyunlarına ip bağladılar.Naciye-tübnü Cündüb Eslemi’ye, yardımcılar verilerek, develerin başında vazifelendirildi. Abbad binBişr, yirmi kişilik bir süvari birliğine kumandan tayin edilerek ileri keşfe gönderildi. Büşr bin Süfyan,Mekke’ye haberci gönderildi.İhram elbisesini giyen sevgili Peygamberimiz ve kahraman Eshabı, beyazlara bürünmüş bir halde,Allahü teâlâya hamd ve şanının yüceliğini tasdik etmeye ve yalvarmaya başladılar;“Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk! Lebbeyk! La şerike leke Lebbeyk! İnnel hamde ven-ni’mete lekevel-mülke la şerike lek!”Bu mübarek telbiye ile yer gök inliyor, Zü’l-Huleyfe, nurani bir havaya bürünüyordu. Herkesheyecanlanmış, bir an önce Mekke’ye varmak için Zü’l-Huleyfe’den ayrılmışlardı.Yolda, hazret-i Ömer ile Sa’d bin Ubade hazretleri, Habib-i ekrem efendimize yaklaşıp;“Ya Resulallah! Seninle harp halinde bulunan kimselerin üzerine silahsız olarak mı gideceğiz?Kureyşlilerin size saldırıp, mübarek vücudunuza bir zarar eriştirmelerinden korkarız!..” diyerek,endişelerini belirttiler.İki cihanın serveri, onlara; “Ben, umreye niyet ettim. Bu halde iken silah taşımak istemem”buyurdular.Yolculuk sakin geçiyordu. Yol üzerindeki çeşitli kabilelere uğranıyor, Peygamber efendimiz, onlarıİslâm’a davet ediyordu. Bir kısmı kabul etmekten çekiniyor, bir kısmı hediyeler gönderiyorlardı.Bu şekilde yolun yarısını geçmişler, Usfan’ın arkasında Gadir-ül-Eştat denilen mevkie gelmişlerdi.Burada, daha önce Mekkelilere haber gönderilmek üzere vazifelendirilen Büşr bin Süfyan hazretleri,Kureyşlilerle görüşüp geri döndü.Müşriklerin kötü niyetleri bildirildiBüşr bin Süfyan hazretleri geri dönünce Peygamber efendimize, gördüklerini şöyle anlattı:“Ya Resulallah! Kureyşliler, senin geldiğini haber almışlar. Korkularından etraftaki kabilelereziyafetler çekerek, onların yardımlarını istemişler. İki yüz kişilik bir süvari birliğini keşf için size doğru yolaçıkardılar. Etraftaki kabileler, bu isteği kabul edip Belden mevkiinde birleştiler. Pek çok askeri yığınakyaptılar ve sizi Mekke’ye sokmamak üzere yemin ettiler.”Bu habere, Âlemlerin efendisi çok müteessir oldular :“Kureyş helak oldu. Zaten harp onları yiyip bitirmiştir... Kureyş müşrikleri, kendilerinde birkuvvet mi var, zannediyor? Vallahi Allahü teâlânın, yaymak için beni gönderdiği bu dini, hakim veüstün kılıncaya, başım gövdemden ayrılıncaya kadar onlarla çarpışmaktan asla geridurmayacağım!” buyurdu.Sonra kahraman Eshabına dönerek, bu konudaki rey ve görüşlerini sordu. Bütün benliği ileResulullah’a kendilerini adamış olan şanlı Eshab;“Allahü teâlâ ve Resulü daha iyi bilir. Canımız sana feda olsun ya Resulallah! Biz,Beytullah’ı tavaf etmek niyetiyle yola çıkmış bulunuyoruz. Ne bir kimseyi öldürmek, ne deçarpışmak için geldik. Ancak, Kabe’yi ziyaret etmemizi engellemek isterlerse, muhakkak onlarlaçarpışır, hedefimize ulaşırız!..” dediler.Eshab-ı kiramın bu kararlı hali, sevgili Peygamberimizin hoşuna gitti. Buyurdular ki; “Haydi, öyleise Allahü teâlânın ism-i şerifi ile yürüyünüz!..”Sahabiler, Peygamber efendimizin etrafında; “Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk!..” diyerek telbiyeve; “Allahü ekber! Allahü ekber!..” diye tekbir getirerek Mekke’ye doğru ilerlemeye başladılar.Bir öğle vaktinde Bilal-i Habeşi, sesinin bütün güzelliği ile ezan-ı şerifi okuyarak, namaz vaktiningirdiğini bildirmişti. Bu sırada, iki yüz kişilik Kureyş süvari birliği oraya yetişmiş, Mekke ile sahabilerinarasına girerek, hücuma hazır vaziyette durmuştu.
Buna rağmen, Âlemlerin efendisi yüce Eshabı ile saf olup namaza durdular. Sevgili Peygamberimizarkasında bin beş yüz civarındaki Sahabının saf halinde hareketsiz kıyamda duruşları, rükuya eğilmeleri,görülmeğe değer bir manzaraydı...Hele, hep birlikte secdeye gitmeleri, heybetli bir dağın eğilip, doğrulmasına benziyordu. Onların,Allahü teâlânın huzurunda şerefli alınlarını toprağa sürererek tevazu göstermeleri, Kureyş süvarilerindenbazılarının kalblerine İslâmın muhabbetini düşürdü.Eshab, selam verip namazdan çıktıklarında, Kureyş süvari komutanı; “Müslümanların buhallerinden istifade ederek baskın yapsaydık, onların çoğunu öldürürdük!.. Onlar namazda iken niçinsaldırmadık?” diye hayıflandı, sonra da;“Merak etmeyiniz. Nasıl olsa, canlarından ve çocuklarından da sevgili olan bir namaza dahaduracaklardır!..” diyerek, bu defa fırsatı kaçırmayacaklarını arkadaşlarına bildirdi.Onların bu sözlerini Allahü teâlâ, Cebrail aleyhisselam ile vahiy göndererek Peygamber efendimizemüşriklerin niyetlerini bildirdi.Ayrıca ayet-i kerime gelerek, bunların bu niyetlerine karşı nasıl tedbir almaları icab ettiği bildirildi.Müşriklerin hilesine karşı tedbirPeygamberimizin nasıl tedbir alması lazım geldiği mealen şöyle bildiriliyordu:“Ey Habibim! Sen de içlerinde bulunup, düşman karşısında onlara (Eshabına) namazkıldıracağın zaman onları iki kısma ayır, bir kısmı seninle birlikte namazda, diğeri de düşmankarşısında dursun. Silahlarını yanlarına alsınlar. Seninle namazda olup, bir rekat kılanlar namazıbozacak amellerden sakınarak düşman karşısına gitsinler. Bundan sonra, henüz namazınıkılmamış olan diğer kısmı gelip, ikinci rekatı seninle kılsınlar ve onlar da zırhlarını, koruyucualetlerini ve silahlarını yanlarına alsınlar. Teşehhüdü seninle okusunlar. Sen selam verince, onlarselam vermeden düşman karşısına gitsinler. Önce bir rekat kılmış olanlar geri gelip, kendibaşlarına bir rekat daha kılarak selam versinler. İkinci rekatı imamla kılmış olanlar da tekrar gelip,bir rekat daha kılarak namazı tamamlayıp selam versinler. Kâfirler arzu ederler ki, silah veeşyalarınızdan gafil bulunasınız da size ansızın bir baskın yapalar... Eğer size, yağmurdan bireziyet olursa, yahut hasta bulunursanız, silahlarınızı koymanızda üzerinize bir vebal yoktur. Fakatyine bütün ihtiyat tedbirlerini alın. Şüphe yok ki, Allahü teâlâ kâfirlere, hor ve hakir edici bir azabhazırlamıştır.” (Nisa suresi: 102)İkindi vaktinde, hazret-i Bilal ezan okuduğunda, Kureyş süvarileri yine Mekke ile Eshab-ı kiramınarasında hücuma hazır olarak durdular. Peygamber efendimiz, Eshabına ayet-i kerimede belirtildiği gibinamazlarını kıldırdı.Müslümanların bu tedbirli namaz kılışlarına, müşrikler hayret ettiler. Allahü teâlâ, onların kalblerinekorku verdi. Herhangi bir harekette bulunmaya cesaret edemediler. Mekke’ye haber götürmek üzereoradan ayrıldılar. Peygamber efendimiz ve Eshabı da buradan Hudeybiye denilen mevkie doğru hareketegeçtiler.Mukaddes Mekke hududuna geldiklerinde, Resulullah efendimizin devesi Kusva, görünüşte hiçbirsebep yok iken çöküverdi. Kaldırmak için çok uğraştılar fakat kalkmadı.Bunun üzerine Kâinatın sultanı efendimiz buyurdular ki: “Onun böyle bir çökme huyu yoktur.Fakat, bir zamanlar Ebrehe’nin filini Mekke’ye girmekten tutup alıkoyan Allahü teâlâ, şimdi deKusva’yı tutup alıkoydu. Varlığım yed-i kudretinde olan Allahü teâlâya yemin ederim ki, Kureyş,Allahü teâlânın, Harem dahilinde yapılmasını haram ettiği çarpışmayı ve kan akıtmayı terk etmekgibi şeylerden hangisini benden isterlerse istesinler, onların bu isteklerini muhakkak yerinegetireceğim!”Bundan sonra Kusva’yı kaldırmak istediler. Deve sıçrayıp kalktı. Harem hududlarından içerigirmedi. Tam hudud üzerinde bulunan Hudeybiye mevkiinde durdu. Peygamber efendimiz Eshab-ıkiramla, suyu az olan bu yerde konakladılar.Resul-i ekrem, çadırını mübarek Mekke hududunun dışına kurdurdu. Eshabıyla burada beklemeyebaşladılar.Vakit girince, namazları, Mekke-i mükerreme hududu içinde kılıyorlardı. Kuyularda içecek vekullanacak su kalmamıştı. Sadece Peygamber efendimizin ibriğinde vardı.Güç durumda kalan sahabiler; “Canımız sana feda olsun ya Resulallah! Yanımızda, yalnızsizin ibriğinizde su var. Mahvolduk!..” dediler.“Aranızda iken mahvolmaszınız!”Âlemlerin efendisi; “Ben, sizin aranızda iken, siz mahvolmazsınız” buyurdular.Sonra “Bismillah” diyerek, mübarek elini ibriğin üzerine koydular. Sonra kaldırıp; “Alınız!..”buyurduğunda, çeşme gibi, sular akmaya başladı.
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5:
Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7:
İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9:
ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10:
Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15:
cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17:
adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19:
duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21:
Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23:
- Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25:
dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27:
- Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29:
Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31:
Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33:
kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35:
yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37:
Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39:
saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41:
gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43:
O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45:
ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47:
Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49:
Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51:
zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53:
Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55:
gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57:
yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59:
- Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61:
Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63:
Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65:
saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67:
üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69:
fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71:
“Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73:
Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75: kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77: çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79: - Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81: sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83: O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85: Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87: orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89: ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91: Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93: azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95: ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97: etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99: çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101: Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103: Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105: “Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107: aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109: Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111: “Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113: olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115: ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117: Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119: Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121: ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123: Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 126 and 127: Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129: İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131: nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133: ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135: mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137: in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139: Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141: vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143: geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145: ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147: Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149: etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151: Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153: esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155: çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157: Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159: Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161: yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163: “Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165: hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167: ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169: “Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171: ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173: Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175:
İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177:
Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179:
şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181:
ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183:
ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185:
unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187:
Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189:
unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195:
elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197:
Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199:
Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde