Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmünü bildirdiHazret-i Sa’d, Hendek gazasında ağır yaralanmıştı. Resulullah efendimiz, onu, Mescid-i Nebi’de birçadır içinde tedavi ettiriyordu.Hakem seçilince, sedye ile hazret-i Sa’d’ı, Kureyza kalesine getirdiler. Yolda hazret-i Sa’d kendikendine; “Vallahi, Allahü teâlânın yolunda hiçbir kınayıcının kınamasına kulak asmayacağım!” diyordu.Resulullah efendimizin huzurunda sedyeden indirdiler. Peygamber efendimiz; “Ey Sa’d! Şunlar,senin hükmüne göre teslim olmayı kabul ettiler. Haydi, onlar hakkındaki hükmünü bana bildir”buyurdu.Sa’d bin Mu’az ise; “Canım sana feda olsun Ya Resulallah! Muhakkak ki, hüküm vermeğe Allühüteâlânın Resulü daha layıktır.” dedi. Resulullah efendimiz de; “Bunlar hakkında hüküm vermeyi Allahüteâlâ sana emretmiştir” buyurdu.Hazret-i Sa’d, Yahudilerden, hükmüne razı olacaklarına dair kesin söz aldı. Her iki taraf daverilecek hükmü merakla beklemeye başladılar. Bunun üzerine hazret-i Sa’d, üstünlüğünü gösteren,ilikleri donduran, şanına layık olan şu muazzam hükmü açıkladı:“Benim hükmüm odur ki, akil ve baliğ olan bütün erkeklerin boynu vurulsun! Kadınları,çocukları esir alınsın, malları da Müslümanlar arasında taksim edilsin!..”Bu kesin hüküm karşısında, Yahudiler donup kaldılar. Çünkü, kendi kitaplarında, böyle azgınlıkyapanlara verilecek ceza aynen böyle idi :“Şehrin birine harb etmek için vardığında onları sulha davet et.Bunu kabul edip, kapılarını açarlarsa, içindekilerin hepsi, sana haraç versinler ve hizmet etsinler. Şayet,harb etmeğe karar verirlerse, onları muhasara et. Allahü teâlânın ihsanı ile, onlara galib geldiğin zaman,erkeklerinin hepsini kılıçtan geçir. Kadınlarını, çocuklarını ve mallarını ganimet olarak al!..” diye yazıyordukitaplarında.Sa’d bin Mu’az hazretlerinin verdiği hükmün ilahi hükme uygun gelmesinden dolayı, âlemlerinefendisi, sevgili Peygamberimiz, onu tebrik edip; “Sen, onlar hakkında, Allahü teâlânın, yedi kat göklerüstünde, Levh-i mahfuzdaki hükmüne uygun hüküm verdin!” buyurarak takdirlerini bildirdiler.Böylece, Müslümanların en sıkışık zamanlarında arkadan vuran, yapılan bütün antlaşmaları bozan,Peygamber efendimizi, çocukluğundan bu yaşına kadar gördükçe mübarek vücud-i şerifini ortadankaldırmaya uğraşan bu kavim, Medine’de tehlike olmaktan çıkmıştı artık.Eshab-ı kiram saadetle, huzur ve sevinç içinde nurlu Medine’nin yolunu tuttular...Esirler arasında bir kadın, Müslüman olmak saadetine kavuştu. Onun bu hareketine ziyade sevinensevgili Peygamberimiz, onun da sevinmesi, Cennet’te derecesinin çok yüksek olması için, merhametbuyurarak onu zevceliğe kabul eyledi. Bu, hazret-i Reyhane validemizdi.Sa’d bin Mu’az , Beni Kureyza Yahudileri hakkındaki hükmü verdikten sonra, tekrar çadırınagötürüldü. Yarası ağırlaşıp, durumu şiddetlenmişti. Peygamber efendimiz , yanına gelip, onu kucakladı ve;“Allah’ım! Sa’d, senin rızan için, senin yolunda cihad etti. Resulünü de tasdik etti. Ona kolaylıkihsan eyle...” buyurarak dua etti.Sa’d bin Mu’az hazretleri, sevgili Peygamberimizin bu mübarek sözlerini duyunca, gözlerini açıp,“Ya Resulallah! Sana selam ve hürmetler ederim. Senin, Allahü teâlânın peygamberi olduğunaşehadet ederim” diye fısıldadı.“Sana afiyet olsun ya Eba Amr”Yahudilerle ilgili hükmü verdikten sonra, Sa’d bin Mu’az’ın yakınları, onu, kaldığı çadırdanAbdüleşhel oğullarının evine götürdüler. O gece durumu çok ağırlaşmıştı.Cebrail aleyhisselam, Peygamber efendimize gelip; “Ya Resulallah! Bu gece senin ümmetindenvefat edip de, vefatı melekler arasında müjdelenen kimdir?” dedi.Bunun üzerine Kâinatın sultanı, hemen Sa’d bin Mu’az’ın halini sordu. Evine götürüldüğünüsöylediler. Peygamber efendimiz, yanında Eshab-ı kiramdan bazıları olduğu halde Sa’d bin Mu’az’ınyanına gitti.Yolda çok sür’atli gitmeleri sebebiyle, Eshab-ı kiram; “Yorulduk ya Resulallah!” dediler.Peygamber efendimiz de; “Melekler, Hanzala’nın cenazesinde bizden önce bulundukları gibi,Sa’d’ın cenazesinde de bizden önce bulunacaklar. Biz önce yetişemiyeceğiz” buyurarak, hızlıgitmelerinin sebebini açıkladı.Peygamber efendimiz, Sa’d bin Mu’az’ın yanına gelince, onu vefat etmiş buldu. Baş ucuna durup,Sa’d bin Mu’az’ın künyesini söyleyerek; “Ey Ebu Amr! Sen reislerin en iyisi idin. Allahü teâlâ sanasaadet, bereket ve en hayırlı mükafatı versin! Allahü teâlâya verdiğin sözü yerine getirdin. Allahüteâlâ da sana vadettiğini verecektir!” buyurdu.Eslem bin Haris de şöyle anlatmıştır:“Resulullah, Sa’d bin Mu’az’ın evine geldi. Biz kapıda bekliyorduk. Resul-i ekrem içeri girdi,
adımlarını gayet geniş açarak yürüyordu. Biz de peşinden yürüdük.Resulullah durmamızı işaret edince durduk ve geriye döndük. İçerde Sa’d’ın cenazesinden başkakimse yoktu. Resululah, içerde bir müddet durduktan sonra dışarı çıktı.Merak etmiştim; “Ya Resulallah! Adımlarınızı geniş açarak yürümenizin hikmeti nedir?” diye sualeyledim.Bunun üzerine; “Böylesine kalabalık bir mecliste bulunmadım. (Melekler dolmuştu.) Meleğinbiri beni kanadı üzerine aldı da ancak öyle oturabildim” buyurdu.Sonra; “Sa’d bin Mu’az’ın künyesini söyleyerek; “Sana afiyet olsun ya Eba Amr! Sana afiyetolsun ya Eba Amr! Sana afiyet olsun ya Eba Amr” buyurdu.Onun vefatı, Resulullah ve Eshab-ı kiramı çok üzdü, gözyaşı döküp ağladılar. Cenazesinde bütünEshabı-i kiram toplandı.Sevgili Peygamberimiz, cenaze namazını kıldırdı, cenazesini taşıdı. Eshab-ı kiram, Sa’d binMu’az’ın cenazesini taşırken; “Ya Resulallah! Biz, böyle kolay taşınan cenaze görmedik!” dediler.Bunun üzerine Peygamber efendimiz; “Melekler indi, onu taşıyorlar! Sa’d’ın cenazesine yetmişbin melek indi. Şimdiye kadar yeryüzünde bu kadar kalabalık halde inmemişlerdi” buyurdu.Cenazesi kabre indirilirken, Peygamberimiz kabri başında oturup, mübarek gözleri yaşardı vemübarek sakalını eliyle tutup çok üzüldü. “Sa’d bin Mu’az’ın ölümünden dolayı arş titredi” buyurdu.Bir defasında, Peygamberimize çok kıymetli bir elbise hediye edilmişti. Eshab-ı kiram ne kadargüzel dediklerinde; “Sa’d bin Mu’az’ın Cennet’teki mendilleri, bundan daha güzeldir” buyurmuştu.“Ey Allahım! Bize yağmur ihsan eyle!..”Hendek gazasından sonra çevredeki kabileler, artık Müslümanlarla dost geçinmenin, hattaMüslüman olmanın en isabetli yol olacağını düşünmeye başladılar. Bazıları, Peygamber efendimizinhuzuruna gelip, Müslüman olmakla şereflendiler.Âlemlerin efendisi, din-i İslâm’ın yayılması için, Eshabından birlikler teşkil ederek, çevre kabileleriİslâm’a davete gönderdi. Bazı kabilelere bizzat kendileri gittiler.Dumet-ül-Cendel halkı gibi kabileler, yapılan nasihatları kabul edip Müslüman oldular. Gatafanlılar,Lihyanoğulları gibi kabileler de İslâm askeriyle karşılaşmaktan korkup kaçtılar. Böylece civar kabileleregözdağı verilmiş oldu.Olaylar böyle akıp giderken, hicretin altıncı senesinde, müthiş bir kıtlık olmuş, gökten tek damladüşmemişti. Bu sebeple yerde ot bitmemiş, insanlar ve hayvanlar açlık sıkıntısına düşmüşlerdi.Ramazan-ı şerif ayının bir Cuma günü sevgili Peygamberimize; “Ya Resulallah! Dua buyursanızda, Allahü teâlâ yağmur ihsan eylese!..” diyerek, muradlarını bildirdiler.Peygamber efendimiz, Eshabıyla sahraya çıkıp, ezan okumadan ve kamet getirmeden iki rekatnamaz kıldılar. Peygamber efendimiz, mübarek ridasını ters çevirip tekbir getirdiler.Sonra mübarek ellerini, yenlerinin arasından mübarek koltuk altları görününceye kadar kaldırıp;“Ey Allahım! Bize yağmur ihsan eyle!..” diye dua etmeye başladılar.Eshab-ı kiram da; “Amin! Amin!” diyordu.O anda gökyüzü gayet berrak olup, bir bulut yoktu. Resul-i ekrem efendimiz dua ederken, bir rüzgaresmeye başladı ve gökyüzünü bulutların kapladığı görüldü.Sonra ince ince bir yağmur başladı. Âlemlerin efendisi bu defa;“Allah’ım! Bu yağmuru bardaktan boşanırcasına yağdır ve hakkımızda hayırlı eyle!” diyerekdua ettiler.O anda bardaktan boşanırcasına, yağmur yağmaya başladı...Peygamber efendimiz ve Eshab-ı kiramın elbiselerinde, ıslanmadık yer kalmadı. Eve varıncayakadar, sular her tarafı göl haline getirdi.Herkes, sulara dalarak yüzüyordu. Yağmur devam ediyordu. O gün, ertesi gün... ertesi gün... birsonraki Cuma vaktinde Eshab-ı kiram;“Ya Resulallah! Evlerimiz yağmur sularından yıkılmaya, hayvanlarımız da boğulmaya başladı.Allahü teâlâya dua eyleseniz de yağmur kesilse!..” dediler.Sevgili Peygamberimiz, gülümsediler ve mübarek ellerin kaldırıp;“Ya Rabbi! Bu yağmuru mezralara ağaç biten yerlere, vadilere gönder!” diyerek dua ettiler.O anda, bir hafta müddetle yağan yağmur durdu ve dua edilen yerler ıslanmaya başladı...Hudeybiye AntlaşmasıHicretin altıncı senesinin Zilkade ayı idi... Bir gece Nebiy-yi muhterem efendimiz rüyasında, Eshab-ıkiram ile Mekke-i mükerremeye gidip Kabe-i muazzamayı tavaf ettiklerini, bir kısmının saçlarınıkısalttıklarını, bir kısımının da kazıttıklarını gördü.Resulullah efendimiz, bu rüyasını Eshabına anlattığında, onlar pek ziyade heyecanlandılar.
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5:
Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7:
İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9:
ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10:
Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15:
cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17:
adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19:
duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21:
Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23:
- Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25:
dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27:
- Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29:
Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31:
Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33:
kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35:
yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37:
Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39:
saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41:
gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43:
O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45:
ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47:
Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49:
Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51:
zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53:
Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55:
gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57:
yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59:
- Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61:
Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63:
Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65:
saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67:
üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69:
fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71:
“Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73: Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75: kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77: çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79: - Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81: sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83: O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85: Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87: orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89: ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91: Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93: azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95: ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97: etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99: çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101: Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103: Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105: “Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107: aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109: Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111: “Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113: olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115: ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117: Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119: Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121: ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 124 and 125: Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127: Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129: İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131: nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133: ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135: mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137: in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139: Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141: vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143: geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145: ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147: Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149: etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151: Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153: esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155: çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157: Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159: Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161: yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163: “Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165: hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167: ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169: “Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171: ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173:
Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175:
İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177:
Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179:
şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181:
ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183:
ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185:
unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187:
Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189:
unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195:
elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197:
Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199:
Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde