ara, müşrik ordusunun kumandanı Ebu Süfyan ayağa kalkıp; “İçinizde gözcüler ve casuslar bulunabilir,dikkat ediniz, herkes yanındakinin kim olduğuna baksın! Herkes yanında oturanın elini tutsun” dedi.Hemen ellerimi uzatıp, sağımda ve solunda bulunan iki kişinin ellerinden tutup, onlardan önceisimlerini sordum. Böylece tanınmamı engelledim.Kasırganın etkisi ile perişan haldeydiler. Ne yapacaklarını şaşırmış haldeyken Ebu Süfyan,ordusuna şöyle hitab etti:“Ey Kureyşliler! Siz, durulacak bir yerde değilsiniz. Atlar, develer kırılmağa başladı. Kıtlık her tarafısardı. Rüzgardan başımıza gelenleri görüyorsunuz. Hemen göç edip gidiniz! İşte ben gidiyorum!” diyerekdevesine bindi.Müşrik ordusu perişan bir halde toplanıp, Mekke’ye doğru hareket etti. Üzerlerine kum ve çakılyağıyordu.Müşrik ordusu çekip gidince, ben de Resulullah efendimizin yanına doğru yürüdüm. Yolun yarısınageldiğimde karşıma yirmi kadar beyaz sarıklı süvari (melekler) çıktı. Bana; “Resulullah’a haber ver.Allahü teâlâ düşmanı perişan etti...” dediler. Resulullah efendimizin yanına döndüğümde, bir kilimüzerinde namaz kılıyordu. Fakat ben döner dönmez, gitmeden önceki üşüme ve titreme halim tekrarbaşlamıştı.Resulullah efendimiz, namazdan sonra, ne haber getirdiğimi sordu. Ben de, müşriklerin içinedüştükleri perişan hali ve çekip gittiklerini haber verdim.Resulullah bu habere çok sevindiler ve gülümsediler. Günlerdir uykusuzduk. Peygamberimiz, benide yanına alıp, üzerindeki kilimin bir ucunu üzerime örttü. O gece bu şekilde sabahladık.Seher vaktinde Resululah beni uyandırdı. Sabah olunca, müşrik ordusundan eser kalmamıştı.Onlar, Mekke’ye yaklaşıncaya kadar peşlerinden şiddetli bir rüzgar esti ve arkalarından da hep tekbirsesleri işittiler.Kureyş müşrikleri, karargahlarını terkedip kaçınca, onlara uyup gelen diğer müşrik kabileler deMedine’yi terkettiler. Unutamayacakları çok büyük bir mağlubiyetin keder ve üzüntüsüne boğuldalar.Onlar bu hezimete uğrarken, Kâinatın efendisi ve şanlı Eshabı, Allahü teâlâya şükür secdesinekapanıyorlar, hamd edip, şükranlarını arzediyorlardı. Mücahidler; “Allahü ekber! Allahü ekber!..”sadaları arasında, nurlu Medine’nin yolunu ttular.Medine sokakları, bir anda çocukların istilasına uğramış, Kâinatın sultanını ve mübarek babalarını,amcalarını, dayılarını, ağabeylerini karşılamaya çıkmışlardı. Peygamber efendimiz de, tebessümbuyurarak onlara karşılık veriyordu...Hendek gazasında altı şehid verilmişti...Bu gaza hakkında Allahü teâlâ, ayet-i kerimelerde mealen buyuruyor ki: “Allahü teâlâ (Hendeksavaşındaki) o kâfirleri, hiçbir hayra, zafere kavuşamadıkları halde, öfkeleriyle geri çevirdi.Böylece Allahü teâlâ, (melekler ve rüzgar ile) muharebede (muvaffak olmaları için), mü’minlere kafioldu. Allahü teâlânın her şeye gücü yeter. O, her şeye galiptir” (Ahzab suresi: 25)“Ey iman edenler! Allahü teâlânın üzerinizdeki nimetlerini hatırlayınız. Hani size (Hendeksavaşında) ordular saldırmıştı da, biz onların üzerine bir rüzgar ve sizin görmediğiniz(meleklerden) ordular göndermiştik...” (Ahzab suresi: 9)Bu savaştan sonra sevgili Peygamberimiz; “Artık nöbet sizindir. Bundan sonra Kureyş sizinüzerinize gelemez” buyurdular.Beni Kureyza YahudileriResul-i ekrem efendimiz, Hendek savaşından Medine-i münevvereye dönünce, hazret-i Aişevalidemizin evine geldi. Silahlarını ve zırhını çıkardı. Mübarek vücudu tozlanmıştı. Yıkandı. O andahazret-i Dıhye suretinde, üzerinde zırhı ve silahları olduğu halde bir süvari geldi.Bu, Cebrail aleyhisselamdı. Peygamber efendimiz yanına vardığında; “Ey Allahü teâlânın Resulü!Cenab-ı Hak, Kureyza oğullarının üzerine hemen yürümeni sana emrediyor!” diyerek emri tebliğ etti.Kâinatın sultanı, hazret-i Bilal’i çağırtarak, Eshab-ı kirama duyurmak üzere şu emrini verdi: “EyEshabım! Kalkınız, atlarınıza, develerinize bininiz! İtaat edenler, ikindi namazını Kureyzaoğullarının yurdunda kılsınlar!”Habib-i ekrem efendimiz, hemen zırhını giyip kılıcını kuşandı. Miğferini mübarek başlarına geçirip,kalkanını sırtına, mızrağını eline aldı. Sonra atına bindi. Eshabının arasına varıp, hazret-i Ali’ye İslâmsancağını vererek, öncü kuvvet olarak Kureyza Yahudilerinin kalesine gönderdiler. Her zaman olduğu gibiAbdullah ibni Ümmi Mektum’u Medine’de vekil bıraktılar.Şanlı Eshab, sevgili Peygamberimizi ortalarına alarak, Medine’den; “Allahü ekber! Allahü ekber!”tekbirleri arasında ayrıldılar. Yolda Ganmoğulları ile karşılaştılar. Silahlarını kuşanmış olarak, Resulullahefendimizi bekliyorlardı.Peygamber efendimiz onlara; “Size kimse rastladı mı?” buyurdu. Onlar da; “Ya Resulallah! BizeDıhley-i Kelbi rastladı. Eğerli beyaz bir katır üzerine binmişti. O katırın üzerinde atlastan bir kadife vardı”
dediler.Sevgili Peygamberimiz, onlara; “O Cebrail’dir. Beni Kureyza’ya gönderildi. Onların kalelerinisarssın ve kalblerine korku atsın diye...” buyurdular.Kureyza Yahudilerinin kalesine varıncaya kadar, İslâm ordusunun sayısı üç bini bulmuştu.Hazret-i Ali, İslâm sancağını Kureyza Yahudilerinin kalesi önüne dikti. Bunu gören Yahudiler,Peygamber efendimiz aleyhinde sözler sarfettiler. Hazret-i Ali gidip durumu efendimize anlattı.Resul-i ekrem üç bin asker ile orayı teşrif ettikten sonra, merhametlerinden onları İslâm’a davetettiler. Yahudiler, bu güzel teklifi kabul etmediler.Sevgili Peygamberimizin; “Öyle ise, Allahü teâlâ ve Resulünün emrine boyun eğerek kaledeninip teslim olunuz” emr-i şerifini de reddettiler.Bunun üzerine Âlemlerin efendisi, okçuların üstadı Sa’d ve diğer okçular, sadaklarındaki okları,tekbir sadaları arasında Yahudi kalesine atmaya başladılar. Onlar da ok ve taş atışlarıyla cevap vererek,çarpışmayı başlattılar.Müslümanların zayıf durumlarında, arkadan vuran ve hasedlerinden Muhammed aleyhisselamınpeygamberliğini kabul etmeyen bu Yahudi güruhunun kale kapısını açıp da meydana çıkacak cesaretleriyoktu.Harp, muhasara halinde devam ediyordu. İslâm askeri arasında bulunan münafıklar da kaleyegizlice haber göndererek; “Sakın teslim olmayınız! Medine’den gitmenizi isterlerse bile kabul etmeyiniz!Eğer çarpışmaya devam edecek olursanız, biz size bütün gücümüzle yardım eder, hiçbir şeyimizi sizdenesirgemeyiz. Şayet sizi Medine’den çıkarırlarsa, biz de sizinle beraber çıkıp gideriz!..” diyorlardı.Bu haber ile münafıkların yardımını bekleyen Yahudiler, müdafaya yeni bir azim ve ümidle devamettiler. Muhasara uzadı, bir aya yaklaştığı halde münafıklardan yardım gelmedi. Kalblerine korku düşüp,antlaşmaya razı oldular.Kayıtsız şartsız teslim oldularAntlaşmayı yapmak üzere de, Nebbaş bin Kays ismindeki Yahudi, Resulullah efendimizin huzurunagelip;“Ya Muhammed! Nadiroğullarına gösterdiğiniz merhameti bize de gösteriniz. Malımız vesilahlarımız senin olsun! Yeter ki kanımızı dökmeyiniz. Çocuklarımız ve kadınlarımızla beraberyurdumuzdan çıkmamıza müsade ediniz. Silah haricinde her aile için bir deve yükü götürmemize de izinveriniz!...” dedi.Âlemlerin efendisi; “Hayır. Bu teklifi kabul edemem!” buyurdular. Bu defa da; “Malı götürmektenvaz geçtik. Kanımızı dökmeyin! Kadınları ve çocuklarımızı götürmeye izin verin!” dedi.Sevgili Peygamberimiz; “Hayır! Kayıtsız ve şartsız hükmüme boyun eğmekten, itaat edipteslim olmaktan başka çareniz yoktur!” buyurdu.Nebbaş Yahudisi, perişan bir halde kaleye dönüp konuşmaları nakletti. Kureyzaoğulları, bu defabüyük bir ye’s ve üzüntüye gark oldular.Liderlerinden Ka’b bin Esed, insafa gelip kavmine şu itirafta ve teklifte bulundu:“Ey kavmim! Gördüğünüz gibi, başımıza büyük bir felaket gelip çatmış bulunuyor. Bu durumda size,üç nasihatım olacak. Bunlardan istediğinizi seçip, ona göre hareket edebilirsiniz!Birincisi; Şu Zat’a tabi olup, peygamberliğini kabul edelim! Vallahi O’nun, Allah tarafındangönderilen ve kitaplarımızda vasıflarını gördüğümüz peygamber olduğunu hepimiz biliyoruz. EğerO’na iman edecek olursak, kanlarımız, çocuklarımız, kadınlarımız ve mallarımız kurtulmuş olur.Bizim O’na tabi olmamamızın tek sebebi, Arablara karşı duyduğumuz kıskançlık ve O’nunİsrailoğullarından olmayışıdır. Halbuki bu, Allah’ın bileceği bir iştir. Geliniz, O’na tabi olalım!..”Yahudiler hep birden karşı çıktılar ve; “Hayır! Biz, bunu kabul etmeyiz ve bizden başkasına tabiolmayız!” dediler.Bu sefer Ka’b, ikinci teklifini yaptı: “Hepimiz çocuklarımızı ve hanımlarımızı öldürüp arkamızdadüşüneceğimiz bir kimse kalmayınca, Müslümanların üzerine yürüyelim. Ölünceye kadar çarpışalım!..”Yahudiler, bunu da reddettiler. Ka’b, üçüncü teklifinde; “Bu gece, Cumartesi gecesidir.Müslümanlar, bizim bu gecede çarpışmayacağımızı bildikleri için, emin ve gafil olabilirler. Kılıçlarımızısıyırıp, kapıdan hep birlikte çıkalım. Böyle bir baskın ile belki galip gelebiliriz!..” dedi.Yahudiler; “Biz, Cumartesi günü, çalışma yasağını kaldıramayız!” diyerek, bu teklifi de reddettiler.Sadece, içlerinden Esid ve Sa’lebe kardeşler, bir de amcalarının oğlu Esed, ilk teklifi kabul edip,Müslüman olmakla şereflendiler. Kaleden çıkıp Eshab-ı kiramın arasına girdiler.Yahudiler, kendi aralarında uzun süre münakaşa ettiler. Neticede teslim bayrağını çekerek,Peygamber efendimizden haklarında hüküm vermek üzere bir kimseyi hakem tayin etmesini istediler.Resulullah efendimiz de; “Eshabımdan istediğiniz kimseyi hakem seçiniz” buyurdu. Onlar da;“Biz, Sa’d bin Mu’az’ın vereceği hükme razı oluruz” dediler.Peygamber efendimiz, kabul buyurup Sa’d bin Mu’az hazretlerinin getirilmesini emrettiler.
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5:
Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7:
İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9:
ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10:
Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15:
cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17:
adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19:
duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21:
Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23:
- Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25:
dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27:
- Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29:
Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31:
Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33:
kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35:
yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37:
Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39:
saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41:
gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43:
O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45:
ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47:
Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49:
Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51:
zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53:
Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55:
gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57:
yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59:
- Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61:
Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63:
Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65:
saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67:
üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69:
fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71: “Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73: Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75: kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77: çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79: - Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81: sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83: O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85: Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87: orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89: ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91: Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93: azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95: ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97: etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99: çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101: Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103: Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105: “Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107: aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109: Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111: “Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113: olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115: ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117: Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119: Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 122 and 123: Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125: Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127: Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129: İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131: nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133: ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135: mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137: in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139: Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141: vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143: geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145: ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147: Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149: etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151: Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153: esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155: çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157: Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159: Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161: yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163: “Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165: hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167: ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169: “Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171:
ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173:
Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175:
İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177:
Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179:
şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181:
ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183:
ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185:
unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187:
Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189:
unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195:
elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197:
Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199:
Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde