Yahudiler, derhal yirmi deve yükü buğday, arpa, hurma ve hayvanlar için saman yükleyip teslimettiler. Kahraman Eshab, bunu haber alınca, üzerlerine yürüdüler, kanlı bir çarpışmadan sonra, müşriklerikaçırtarak yüklü develeri Peygamber efendimize teslim ettiler ve çok duaya mazhar oldular.“Ya Rabbi! Zafer ihsan eyle!”Kâinatın sultanı efendimiz, bir aya yakın devam eden Hendek savaşındaki, bu şiddetli çarpışmada,pek güç durumlarda kalan kahraman Eshabına acıyor, onlara, babalarından kat kat fazla şefkatgösteriyordu.Şanlı Eshabının gösterdiği bu insan üstü gayretlere karşı, kendisi mübarek alnını toprağa koyuyor,onlar için Allahü teâlâya şöyle yalvarıyordu:“Ey darda kalanların imdatlarına yetişen! Ey muhtaç ve çaresiz kalmışların duasına icabeteden Allah’ım! Benim ve Eshabımın hallerini muhakkak görüyor ve biliyorsun. Ya Rabbi! Senküffarı hezimete uğrat! , içlerine tefrika düşür ve onlara karşı bize nusret ver, zafer ihsan eyle!..”Sevgili Peygamberimiz, bu duasını, son günlerde sık sık tekrarlıyordu.Müşrikler, kıtlığın da verdiği ızdıraplardan dolayı, bir an önce Müslümanları ortadan kaldırmak için,bütün güçlerini harcıyorlardı.Efendimizin duası kabul oldu... Böyle çarpıştıkları bir akşam, müşrik ordusundan, kalbine İslâm’ınsevgisi düşmüş bir kimse, Peygamber efendimizin huzuruna geldi. Bu, Gatafan kabilesinden Nu’aym binMes’ud idi.Sevgili Peygamberimize; “Ya Resulallah! Ben, Allahü teâlânın bir olduğunu ve senin hakpeygamber olduğunu tasdik etmek için geldim. Hamd olsun Müslüman olmakla şereflendim. Şimdiyekadar size karşı çarpışmıştım. Bundan sonra da küffara karşı çarpışacağım. Bana ne emredersenizyapmağa hazırım! Ya Resulallah! Benim Müslüman olduğumu kavmim dahi bilmiyor” dedi.Resul-i ekrem efendimiz; “Bu küffarın arasına girip, tefrika sokarak birbirlerinden ayırmağaçalışabilir misin?” buyurdular.O da; “Ya Resulallah! Allahü teâlânın yardımı ile onları birbirinden ayırabilirim. Yalnız, her nedilersem söylemeğe izin var mı?” diye sual etti. Efendimiz de; “Harp hiledir. İstediğini söyleyebilirsin”buyurdular.Nu’aym bin Mes’ud hazretleri, önce Kureyza Yahudilerinin yanına varıp; “Benim size karşı olansevgimi bilirsiniz. Yalnız bu konuşacaklarımız aramızda kalsın, hiç kimse bilmesin!” dedi.Yahudiler de; “Hiç kimse bilmeyecektir?” diyerek yemin ettiler. Bunun üzerine hazret-i Nu’aym; “Şuadamın (Peygamber efendimizin) işi, muhakkak bir beladır. O’nun, Nadir ve Kaynuka oğullarına yaptığınıbiliyorsunuz. Onları, yurtlarından yuvalarından sürüp çıkardığını, hepiniz de gördünüz. Şimdi, Kureyşlilerve Gatafanlılar gelip Müslümanlarla çarpışmaktalar, siz de onlara yardım etmektesiniz. Günlerceçarpıştığımız halde, daha bir neticeye varamadık. Böyle devam ederse, muhasara uzayacağabenzemektedir. Kureyşliler ve Gatafanlıların malları, mülkleri, yurtları, çocukları, sizin gibi burada değildir.Bu harpte eğer fırsat bulur da galip gelirlerse ganimetleri toplar giderler. Şayet mağlub olurlarsaçekip giderler. Sizi, onlarla başbaşa bırakırlar. Halbuki, sizin Müslümanlarla başa çıkacak ne gücünüz, nede kuvvetiniz var.Harbin şu andaki durumu ise, Müslümanların zafere kavuşacağını göstermektedir. Tahmin ettiğimgibi olursa, Müslümanlar sizi kılıçtan geçirmeden bırakmazlar. Onun için acele bir tedbir almamızlazımdır!..” dedi.Bu sözleri büyük bir heyecan ve korku ile dinleyen Yahudiler, hazret-i Nu’aym’ın, kendilerini buderece düşünmesinden dolayı çok memnun kaldılar ve;“Sen bize dostluğunu layıkıyla gösterdin. Bize, nasıl bir tedbir almak lazım geldiğini de söyle”dediler.Cenab-ı Hakkın yardımı yetiştiBunu bekleyen Nu’aym bin Mes’ud ; “Doğrusu şudur ki; Kureyş ve Gatafan eşrafından bazılarınırehin almadıkça, Müslümanlarla asla harbe girmeyin! Rehineler sizin yanınızda olduğu müddetçe,harbden kaçıp gidemezler!” dedi.Bunun da pek güzel bir tedbir olduğunu kabul eden Yahudiler, ona, teşekkür edip izzet ikramdabulundular.Hazret-i Nu’aym, Yahudilerden ayrılıp doğruca Kureyş karargahına vardı. Kumandanlarına; “BenimMuhammed’e olan düşmanlığımı ve sizleri de ne kadar çok sevdiğimi bilirsiniz. Öğrendiğim bir şeyi,dostluğumuzun icabı, size ulaştırmayı büyük bir vazife bildim. Yalnız, bu söyleyeceklerimi hiç kimseyeduyurmayacağınıza söz verip yemin etmelisiniz!” dedi.Onlar da yemin edip merakla; “Söyle, seni dinliyoruz” dediler. “Haberiniz olsun ki, KureyzaYahudileri, sizinle ittifak ettiklerine pişman olmuşlar ve Muhammed’e haber göndermişler: “Kureyş’ten veGatafanlıların ileri gelenlerinden boyunlarını vurmak üzere rehineler alıp sana teslim edelim. Sonra
seninle birlik olup müşriklerin kökünü kazıyıncaya kadar çarpışalım! Yalnız, kardeşlerimiz Nadir oğullarınıaffedip yurtlarını bağışlamalısın!” demişler.Muhammed de, Yahudilerin bu isteklerini kabul etmiş! Eğer Yahudiler, sizden rehine isterse, sakınkabul etmeyin, hepsini öldürecekler! Sakın bu söylediklerimi kimse duymasın!..” dedi. Kureyşliler, bumühim haberden dolayı hazret-i Nu’aym’a çok teşekkür edip iltifat gösterdiler.Nu’aym bin Mes’ud oradan ayrılıp, Gatafanlıların yanına geldi. Kureyşlilere anlattıklarını onlara dasöyledi.Bir gün sonra Kureyş kumandanı, Kureyza oğullarına; “Artık burada durmak bizim için çok güçleşti.Zira hava soğuk, hayvanlarımız açlıktan kırılıp gitmektedir. Bu gece iyi bir hazırlık yapıp, yarın hep birlikteşiddetli bir hücuma geçelim” diye haber gönderdi.Yahudiler de; “Biz, hem Cumartesi günü harp etmeyiz, hem de sizinle beraber savaşmayakatılabilmemiz için, ileri gelenlerinizden birçok kimseyi bize rehin olarak vermeniz lazım. Eğer muhasaramüddeti uzar ve siz aciz kalıp memleketinize gidersiniz, bizi Muhammed’e teslim etmiş olursunuz. Şayet,rehin verirseniz, bizi bırakıp gitmezsiniz!..” dediler.Bu haber, Kureyş kumandanına ulaştığı zaman; “Nu’aym bin Mes’ud’un sözü doğru imiş” dedi veYahudilere tekrar haber gönderip; “Biz size, bir tek adamımızı bile rehin olarak vermeyiz. Eğer, yarın gelipbizimle beraber harb ederseniz ne ala, yoksa biz yurdumuza gideriz. Siz de Muhammed ve Eshabı ilebaşbaşa kalırsınız!..” dediler.Bunu işiten, Kureyza Yahudileri, Nu’aym’ın sözünün doğru çıktığını düşünüp; “Bu durumda, biz desizinle birlik olup Müslümanlara karşı savaşmayız..” dediler. Böylece her iki tarafın da kalplerine korkudüştü.Peygamber efendimize, Cebrail aleyhisselam gelip; Allahü teâlânın, müşrikleri kasırga ile perişanedeceğini müjdeledi. Bunun üzerine Âlemlerin efendisi, mübarek dizleri üzerine gelip, mübarek elleriniuzatarak; “Allah’ım! Bana ve Eshabıma acıdığından dolayı sana şükrederim” diyerek, Allahü teâlâyaşükranlarını arzettiler. Sonra kahraman Eshabına müjdeyi bildirdiler...Müşrik ordusu perişan haldeydiCebrail aleyhisselamın gelip, Cenab-ı hakkın müşrikleri kasırga ile perişan edeceği müjdesinigetirdiği gece, Cumartesi gecesi idi. Ortalığı birden müthiş bir karanlık kaplamış, göz gözü görmüyordu.Şiddetli bir ayaz ve arkasından çok kuvvetli bir rüzgar esmeye başladı.Bu geceyi, Huzeyfe-tübnü Yeman hazretleri şöyle anlattı:“Öyle bir gecede bulunuyorduk ki, o zamana kadar ondan daha karanlık bir gece görmemiştik. Buzifiri karanlıkta gök gürültüsünü andıran bir gürültüyle, korkunç bir rüzgar da esmeye başlamıştı.Bu sırada, müşrik ordusunun telaşa ve korkuya kapılıp, kendi aralarında anlaşmazlığa düştükleriniPeygamber efendimiz bize haber verdi. Biz, şiddetli soğuktan, açlıktan ve gecenin dehşetinden ayağakalkamıyor, olduğumuz yerde üzerimize bir şeyler örterek bekliyorduk.Resulullah namaza durdu ve gecenin bir kısmını namaz kılarak geçirdikten sonra, bize doğrudönerek şöyle buyurdu:“İçinizden, müşrik ordusunun yanına gidip, durumlarını inceleyerek, bana haber getirecekolan var mıdır? Bu haberi getirenin, Cennet’te bana arkadaş olmasını Allahü teâlâdan dileyeyim.”Orada bulunanlar şiddetli açlık ve soğuktan ayağa kalkamadı. Sonra Resullah efendimiz, benimyanıma geldi. Soğuktan ve açlıktan iki dizim üzerine çöküp büzülerek oturuyordum.Resulullah efendimiz bana dokunarak;“Sen kimsin?” buyurdu.“Ben Huzeyfe’yim ya Resulallah” dedim.Resulullah efendimiz; “Git şu kavim ne yapıyor bir bak! Yanıma dönüp gelinceye kadaronlara, ok ve taş atma, mızrak ve kılıç vurma. Sen benim yanıma dönüp gelinceye kadar, nesoğuktan, ne sıcaktan zarar görmeyeceksin, esir edilip, işkenceye de uğramayacaksın” buyurdu.Kılıcımı ve yayımı aldım, gitmek üzere hazırlandım. Resulullah efendimiz, benim için; “Allah’ım,onu önünden-ardından, sağından-solundan, üstünden-altından koru” diyerek dua buyurdu.Müşriklere doğru yürümeye başladım. Sanki hamamda yürüyor gibiydim. Vallahi içimde ne birkorku, ne bir üşüme, ne de bir ürperti vardı. Nihayet müşriklerin ordugahına vardım.Kumandanları ve ileri gelenleri bir siperde ateş yakmışlar, ısınıyorlardı. Ebu Süfyan; “Buradan çekipgitmeli” diyordu. Hemen aklıma, onu orada öldürmek geldi. Ok çantamdan bir ok çıkarıp, yayımayerleştirdim. Ateşin ışığından faydalanarak onu vurmak istedim.Tam atacağım sırada, Resulullah’ın; “Benim yanıma dönüp gelinceye kadar, bir hadiseçıkartmayacaksın” buyurduğunu hatırladım ve öldürmekten vazgeçtim.Müşriklerin yanına sokulup ateşin başına oturdum. Görülmemiş derecedeki şiddetli rüzgar veAllahü teâlânın görülmeyen ordusu (melekler), onlara yapacağını yapıyordu.Rüzgarda, kapkacakları devriliyor, ateşleri ve ışıkları sönüyor, çadırları başlarına yıkılıyordu. Bir
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5:
Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7:
İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9:
ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10:
Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15:
cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17:
adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19:
duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21:
Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23:
- Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25:
dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27:
- Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29:
Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31:
Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33:
kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35:
yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37:
Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39:
saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41:
gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43:
O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45:
ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47:
Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49:
Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51:
zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53:
Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55:
gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57:
yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59:
- Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61:
Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63:
Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65:
saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67:
üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69: fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71: “Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73: Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75: kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77: çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79: - Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81: sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83: O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85: Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87: orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89: ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91: Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93: azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95: ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97: etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99: çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101: Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103: Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105: “Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107: aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109: Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111: “Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113: olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115: ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117: Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 120 and 121: ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123: Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125: Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127: Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129: İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131: nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133: ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135: mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137: in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139: Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141: vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143: geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145: ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147: Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149: etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151: Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153: esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155: çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157: Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159: Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161: yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163: “Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165: hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167: ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169:
“Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171:
ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173:
Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175:
İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177:
Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179:
şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181:
ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183:
ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185:
unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187:
Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189:
unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195:
elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197:
Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199:
Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde