Amr, bütün teklifleri ret etti. Vuruşmaktan başka çare kalmamıştı artık...Hazret-i Ali, Amr’ın işini bitirdiHendek savaşı başlamak üzere... Hazret-i Ali’nin kan dökülmemesi teklifini kabul etmeyen, Amr; “Ben intikam almadıkça koku sürünmeyeceğime yemin ettim. Başka bir dileğin var mı? diye sordu.Hazret-i Ali; “Ey Allahü teâlânın düşmanı! Artık seninle çarpışmaktan başka bir şey kalmadı!” dedi.Amr, bu sözlere gülüp; “Hayret doğrusu! Arab diyarında karşıma çıkabilecek bir yiğidin olduğu,hatırımdan geçmezdi! Ey kardeşimin oğlu! Yemin ederim ki, ben seni öldürmek istemem. Zira, baban,benim dostumdu. Ben karşıma, Kureyş eşrafından Ebu Bekir gibi, Ömer gibi bir kimse isterdim” dedi.Hazret-i Ali; “Öyle olsa da, ben seni öldürmek için buraya çıktım” deyince, Amr’ın kanı başınasıçradı. Kılıcını kaldırmasi ile indirmesi bir oldu. Böyle bir şeyi bekleyen Allahü teâlânın arslanı, şimşekgibi yana sıçrayıp, hamleyi kalkanıyla karşıladı.Fakat Amr, bunun gibi nice kalkanlar parçalamıştı. Onun vuruşuna en güçlü kalkanlar biledayanamazdı. Nitekim, şimdi de öyle oldu. Hazret-i Ali’nin kalkanı parçalandı, ayrıca kılıç, başını sıyırıpyaraladı.Hamle sırası hazret-i Ali’ye gelmişti; “Ya Allah!” diyerek Zülfikar’ı, Amr’ın boynuna indirdi. İndirmesiile İslâm ordusunda; “Allahü ekber! Allahü ekber!” sadaları yeri göğü inletmeye, küffar ordusundaferyadlar yükselmeğe başladı.Evet, Nebilerin sultanı varlıkların baş tacının duası kabul olmuştu. İnsan azmanı Amr, yere serilmiş,gövdesinden oluk gibi kan boşanırken, kafası miğferiyle birlikte uçmuştu.En çok güvendikleri Amr’ın yere serildiğini gören arkadaşları, derhal hazret-i Ali’ye saldırdılar. Bunugören Eshab-ı kiram, oraya koştular. Zübeyr bin Avvam , Nevfel bin Abdullah’ı yaralayıp atıyla birliktehendeğe düşürdü.Hazret-i Ali, hendeğe inip Nevfel’in işini bitirdi. Diğerleri hendeği zor geçip geriye kaçtılar. Müşrikordusu baş kumandanı ise, daha harbin başında büyük bir ümitsizliğe düşmüştü.Artık harbin şekli tayin olmuştu. Hendek, göğüs göğüse çarpışmayı engelliyordu. Ok atışlarıylabirbirlerine zayiat vermeğe uğraştılar. Bu hareket, neticeyi uzatmaktan başka bir işe yaramıyordu.Müşrikler, bu şekilde galip gelemeyeceklerini anlayıp, hendeğin her tarafından hücuma geçmeninen uygun bir yol olacağına karar verdiler ve saldırıya geçtiler.On bin kişilik koca düşman ordusu, hendeği geçmek için uğraşıyor, üç bin kişilik şanlı İslâm ordusuise, okla, taşla onları hendekten geçirmemeğe gayret ediyordu. Müthiş bir mücadele başlamıştı. Bumücadele akşama kadar sürdü.Resul-i Ekrem efendimiz, gece, hendeğin çeşitli yerlerine nöbetçiler yerleştirdi. Kendisi de dar olanyerde nöbet tutmağa başladı. Medine’ye beş yüz kişilik bir devriye kuvveti göndererek, sokaklarda yükseksesle tekbir getirmelerini emretti. Böylece Yahudilerden veya Kureyş müşriklerinden gelecek bir tehlike,zamanında önlenecek, kadınlar ve çocuklar korunacaktı.Kureyza Yahudileri ise, Huyey bin Ahtab’ı müşriklere gönderip, gece baskınları yapmak üzere ikibin kişilik bir kuvvet istediler. Geceleri, savunmasız kalan kadın ve çocuklara saldıracaklardı.Fakat mücahidlerin sabahlara kadar devriye gezmeleri; “Allahü ekber!” nidalarıyla tekbirgetirmeleri, kalplerine büyük bir korku salmıştı. Kalelerine çekilip, fırsat beklemeğe başladılar.“Sıkıntılar muhakkak kaldırılacak”Müslümanlar, hendek boyunca müşriklerle canla başla mücadele ederken, Yahudiler arkadanvurmak için fırsat kolluyorlardı... Bir gece Kureyzaoğullarının ileri gelenlerinden Gazzal, yanına on kişilikbir birlik ile, Peygamber efendimizin halası Safiyye validemizin bulunduğu eve kadar gelmeyi başardı.İçerde kadınlar ve çocuklar vardı. Kendilerini koruyacak bir tek silahları bile yoktu. Yahudiler, önceok atmaya, sonra da içeri girmeye çalıştılar. İçlerinden biri, iç avluya geçmeyi başardı ve içeri girmek içinetrafı kontrol etmeye başladı.Bu sırada sevgili Peygamberimizin kahraman halası, yanındakilere hiç ses çıkarmamalarını tenbihettikten sonra, aşağı inip, kapının yanına geldi. Bir tülbent ile başını sıkıca sarıp, bir erkek görünümünegirdikten sonra, eline bir sırık alıp, beline bir bıçak yerleştirdi.Yavaşça kapıyı açıp o Yahudinin arkasına yaklaştı ve elindeki sırığı şiddetle başına indirdi. Hiçvakit kaybetmeden yere düşen Yahudiyi öldürdü.Sonra öldürülen Yahudinin başını dışarıda ok atmakla meşgul olan Yahudilere fırlattı.Arkadaşlarının kesik başını ayakları altında gören Yahudiler, büyük bir korkuya kapılıp, kaçmağabaşladılar.Bir taraftan da; “Bize, Müslümanlar evlerinde hiçbir erkek bırakmaksızın, hepsini harbegöndermişler, şeklinde haber verilmişti!..” diye söyleniyorlardı.Harp, sabahleyin hendek etrafında yine aynı şiddetle devam etti. Oklar havada vınlıyarakuçuşuyordu. Âlemlerin efendisi, şanlı Eshabına;
“Varlığım yed-i kudretinde bulunan Allahü teâlâya yemin ederim ki, karşılaştığımız sıkıntılar,üzerinizden muhakkak kaldırılacak ve sizler feraha çıkarılacaksınız” buyurdu.Onlara sabretmelerini tavsiye etti ve zaferin, inananlara ait olacağını müjdeledi. Bu müjdeyi alankahraman sahabiler, açlık, kıtlık gibi sıkıntıları unutup canla, başla çalıştılar. Hendekten bir müşrikin bilegeçmesine meydan vermediler.Eshab-ı kiramın önde gelenlerinden Sa’d bin Mu’az hazretleri, büyük bir kahramanlık gösterereksavaşıyordu. Savaş sırasında, Hibban bin Kays bin Araka adlı bir müşrikin attığı ok ile kolundan yaralandı.Ok, atar damara isabet edip, çok kan kaybına sebep oldu. Hazret-i Sa’d, yaralı bir halde,etrafındakilerin kanı durdurmak için uğraştıklarını görerek, durumunun ciddi olduğunu anladı.Ve; “Ya Rabbi! Kureyş harbe devam edecekse, bana ömür ihsan eyle. Çünkü ben, Resulüne eziyeteden, O’nu yalanlayan bu müşriklerle savaşmaktan hoşlandığım kadar, başka hiçbir şeydenhoşlanmıyorum. Eğer aramazdaki harb sona eriyorsa, beni şehidlik mertebesine yükselt. Fakat, BeniKureyza’nın akıbetini görmeden ruhumu kabzetme” diyerek dua etti. Duası kabul olunup, kanı kesildi.Eshab-ı kiram arasında çarpışıyor görünen Abdullah bin Übey gibi münafıklar ise, gayet ağırdanalıyor, ileri hatlara yaklaşmıyorlardı. Ayrıca, mücahidlerin morallerini bozmak için ellerinden geleni yapıyor;“Muhammed size, Kayser ve Kisra’nın hazinelerini vad edip duruyor. Halbuki, şu anda hendek içindehapsolmuşuz. Korkumuzdan abdest bozmağa bile gidemiyoruz. Allah ve Resulü, bizi aldatmaktan başkabir şey yapmıyor, vadetmiyor!..” diyerek fitne çıkarmaya çalışıyordu.Sıkıştıkları zaman, evlerine düşmanın saldırabileceğini bahane edip vazife yerlerini terkediyorlardı.Münafıkların bu hareketleri de ayrı bir dert ve ayrı bir sıkıntı oluyordu.Savaşın şiddetinden namaz kılamadılarHendek savaşında, müşrik ordusu, bir an önce neticeye varmak için bütün güçünü harcıyor... Fakatşerefli sahabilerin kahramanca müdafaları karşısında, hiçbir varlık gösteremiyorlar...En çok saldırdıkları yer, dar geçit idi. Sevgili Peygamberimiz, buradan ayrılmıyor, Eshabını savaşatevşik ediyordu. Peygamber efendimizin yanı başında harb etmek şerefine kavuşmak isteyen Eshab-ıkiram, gaza meydanında görülmemiş kahramanlıklar gösteriyorlardı.Bir ara müşriklerin, şiddetli bir ok atışına başladıkları görüldü. Bütün hedef, Kâinatın sultanınınbulunduğu çadır idi. Sevgili Peygamberimizin mübarek vücudlarını bir zırh örtüyordu. Mübarek başlarındaise miğferleri vardı.Çadırın önünde dimdik duruyorlar, harbin seyrine göre Eshabına emirler veriyorlardı. Müşrikler,bazan en zayıf görünen yere birden yükleniyorlar, mübarek sahabiler oraya koşup, din düşmanlarınıpüskürtünceye kadar, aşk ile çarpışıyorlardı.Bu görülmemiş mücadele pek şiddetli oluyor, kahraman sahabiler, çarpışmaktan, yan tarafabakacak zaman bulamıyorlardı. O gün, sabahla başlayan bu mücadele, geç saatlere kadar devam etti.Namaz vakitleri geldikçe, şanlı sahabiler; “Ya Resulallah! Namazımız kılamadık” diyorlar, âlemlerinefendisi, Kâinatın sultanı, büyük bir üzüntü içinde; “Vallahi ben de kılamadım” buyuruyorlardı.Yatsı sıralarında, ibadetlerini yaptırmayan müşrik sürüsünü, pek şiddetli bir saldırı ile geriyepüskürtüp, dağıttılar. Bu dağınıklıktan kurtulamayan Kureyşliler ve Gatafanlılar, geceyi geçirmek üzerekarargahlarına çekildiler.Mücahidler de sevgili Peygamberimizin çadırana doğru yürüdüler. O zaman, âlemlere rahmetolarak gönderilen Fahr-i âlem efendimiz, beddua etmek adet-i şerifleri değil iken, namaz içindayanamamışlar;“Onlar, nasıl güneş batıncaya kadar uğraştırıp bizi namazımızdan alıkoydular ise, Allahüteâlâ da onların evlerine, karınlarına ve kabirlerine ateş doldursun!” buyurarak, müşriklere bedduadabulundular.Kazaya kalan öğle, ikindi ve akşam namazlarını kıldıktan sonra, yatsı namazını kıldırdılar.Müşrikler, İslâm’ı tamamen ortadan kaldırmak için yaptıkları bu mücadelelerinden sonra,Müslümanların gündüz mağlub edilemeyeceğini anladılar.Onlara göre tek çare aynı şiddetle gece baskınları tertiplemekti. Müslümanlar ancak bu şekildeyenilebilirdi. Bu kararlarını hemen tatbikata koyup, Yahudi Kureyza oğullarıyla birlikte gece baskınlarıyapmaya başladılar.Askerlerini gruplara ayıran müşrikler, nöbet ve sıra ile hücuma geçiyorlardı. Bu hal günlerce devametti. Başta sevgili Peygamberimiz ve kahraman Eshab-ı kiram; aç, uykusuz, yorgun oldukları haldemüdafaya devam ettiler.Hiçbir düşman askerini hendekten bu tarafa geçirmediler. Canla başla yapılan bu müdafa, dahaönce yapılan bütün gazalardan daha korkulu, daha şiddetli, daha sıkıntılı ve daha zahmetli idi.Günlerdir çarpışmakta olan müşriklerde, yiyecek sıkıntısı baş göstermeye başladı. Bu sebeplemüşrikler, Kureyza Yahudilerinden erzak yardımı istediler.
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5:
Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7:
İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9:
ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10:
Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15:
cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17:
adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19:
duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21:
Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23:
- Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25:
dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27:
- Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29:
Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31:
Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33:
kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35:
yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37:
Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39:
saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41:
gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43:
O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45:
ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47:
Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49:
Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51:
zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53:
Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55:
gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57:
yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59:
- Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61:
Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63:
Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65:
saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67: üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69: fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71: “Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73: Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75: kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77: çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79: - Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81: sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83: O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85: Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87: orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89: ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91: Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93: azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95: ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97: etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99: çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101: Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 102 and 103: Amir’in kazdığı derin çukura
- Page 104 and 105: “Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107: aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109: Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111: “Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113: olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115: ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 118 and 119: Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121: ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123: Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125: Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127: Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129: İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131: nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133: ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135: mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137: in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139: Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141: vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143: geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145: ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147: Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149: etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151: Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153: esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155: çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157: Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159: Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161: yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163: “Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165: hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167:
ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169:
“Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171:
ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173:
Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175:
İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177:
Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179:
şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181:
ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183:
ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185:
unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187:
Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189:
unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195:
elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197:
Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199:
Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde