Amir’in kazdığı derin çukura yanı üzere düştüler.Sevgili Peygamberimiz, hain İbn-i Kamia için; “Allahü teâlâ seni zelil ve perişan etsin!” diye duaettiler.İbn-i Kamia pek ziyade sevinip; “Muhammed’i öldürdüm! Muhammed’i öldürdüm!..” diye bağırarak,Ebu Süfyan’ın yanına gitti.Müşrikler hedeflerine ulaşmışlardı! Artık Peygamberimizle ilgilenmiyorlardı. Peygamber efendimizinbulunduğu çukurun etrafından çekilmişler, Eshab-ı kiram ile çarpışmaya koyulmuşlardı.Ya Rabbi! Kavmimi affet!Resul-i ekrem efendimiz, müşriklerin saldırıları ile çukura düştüğünde, mübarek yanaklarıkanıyordu. Mübarek ellerini yüzüne sürünce, ellerinin ve sakal-ı şerifinin kana boyandığını gördüler.Bir damla yere düşmeden Cebrail aleyhisselam yetişip, o mübarek kanı kaptı ve dedi ki: “YaHabiballah! Allahü teâlânın hakkı için, eğer bu kandan bir damla yere düşse, kıyamete kadar yerde otbitmezdi.”Fahri âlem efendimiz de; “Eğer benden bir damla kan yere düşerse, gökten azab nazil olur.Ya Rabbi! Kavmimi affet! Çünkü onlar bilmiyorlar” buyurarak, kendisini öldürmeğe kalkan, mübarekvücuduna kılıç vurup, mübarek dişlerini kıran ve mübarek yüzünü kana boyayan kimselerin hidayetegelmesi için dua ediyorlardı.Bu esnada, Ka’b bin Malik hazretleri; “Ey Müslümanlar! Müjde! İşte Resulullah burada!..” diyeyüksek sesle bağırıyordu. Bu sesi işiten şanlı Eshab yeniden hayat bulmuş gibi sevinçle oraya koştu.Hazret-i Ali ile Talha bin Ubeydullah derhal oraya gelerek çukurdan çıkardılar. Hazret-i Ebu Ubeydebin Cerrah, sevgili Peygamberimizin mübarek şakaklarına batan miğferin halkalarını dişleriyle çekerekçıkardı. Bu demir parçalarını çıkarırken iki ön dişi de çıktı.Eshab-ı kiramdan Malik bin Sinan hazretleri, Resulullah efendimizin mübarek yüzlerinden sızankanı emdi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz; “Kanım kanına karışan kimseye Cehennem ateşidokunmaz” buyurdular.Müşrikler, tekrar üstlerine gelmeye başladılar. Eshab-ı kiram, Peygamber efendimize yenidenkavuşmanın sevinci ile bir anda Resulullah efendimizin etrafında halka olup; hiçbir müşriki bırakmadılar.Peygamber efendimize artık bir şey yapamayacaklarını anlayan müşrikler, dağın tepesine çıkmayabaşladılar. İki cihanın sultanı, yanında bulunan Sa’d bin Ebi Vakkas hazretlerine; “Onları geri çevir”buyurdu.Hazret-i Sa’d; “Ya Resulallah! Yanımda sadece bir okum var. Bununla nasıl geri çevireyim?” diyesual eyleyince, Resul-i ekrem efendimiz, tekrar aynı emri verdiler.Bunun üzerine okçuların piri Sa’d bin Ebi Vakkas hazretleri, elini çantasına götürüp, okunu attı.Hedefini bulan ok bir müşriki devirdi. Elini tekrar ok çantasına uzattığında, bir ok daha olduğunu gördü.Dikkat etti, bu ok, biraz önceki oktu. Bir müşrik daha öldü. Bu hal, defalarca sürdü. SevgiliPeygamberimizin bir mucizesi olarak, hazreti Sa’d, her defasında ok çantasında bir evvelki attığı okubulmuştu. Peşpeşe adamlarının öldürüldüğünü gören Kureyşliler, dağa çıkmaktan vazgeçtiler. Aşağı inipgeriye çekildiler.İçlerinden Übey bin Halef, atını, Peygamber efendimize doğru sürerek; “Nerededir, o peygamberolduğunu iddia eden kişi? Karşıma çıksın da, benimle çarpışsın!” diye bağırmaya başladı.Eshab-ı kiram, ona karşı çıkmak istediyse de, sevgili Peygamberimiz müsade etmedi. Haris binSimme hazretlerinin mızrağını alıp ileri çıktılar. Übey alçağı atını mahmuzlayıp; “Ey Muhammed! Senkurtulursan, ben kurtulmamayım!” diyerek yaklaştı.Tepeden tırnağa zırhlara bürünmüştü. Âlemlerin efendisi, elindeki mızrağı Übey’in boynuna fırlattı.Mızrak uçarak, miğferi ile zırh yakası arasından boynuna saplandı. Übey, sığır gibi böğürerek atındanyere yuvarlandı. Kaburga kemikleri kırıldı. Müşrikler, onu kaldırıp, götürdüler. Yolda; “Muhammed beniöldürdü!..” diyerek bağıra bağıra can verdi.Cennet O’na vacib oldu!Resulullah efendimiz, yanındaki Eshabı ile Uhud kayalıklarına doğru çıkmaya başladılar. Kayalarınyanına varınca, yukarı çıkmak istediler. Ziyadesiyle yorulduğu, üst üste iki zırh giydiği ve mübarekvücuduna yetmişten ziyade kılıç vurulduğu için takat getiremediler.Bunun üzerine, Hz.Talha , Peygamber efendimizi sırtına alarak kayaların üzerine çıkardı. SevgiliPeygamberimiz; “Talha, Resulullah’a yardım ettiği zaman Cennet ona vacib oldu” buyurdular. Hiçmecalleri kalmadığından, öğle namazını oturarak eda ettiler.Dağın eteklerinde sahabiler, her biri bir aslan kesilmiş, müşriklerin üzerine atılıyorlardı.Peygamberimize kılıç vuranlara, dünyayı zindan yapmışlardı.Bir ara Hatib bin Beltea, sevgili Peygamberimizin yanına geldi ve; “Canım sana feda olsun yaResulallah! Sana bunu kim yaptı!” diye sual eyledi.
Efendimiz; “Utbe bin Ebi vakkas, bana taş atıp yüzüme vurdu ve rebaiyye dişimi kırdı”buyurunca, hazret-i Hatib; “Ya Resulallah! O, ne tarafa gitti!” diye tekrar sorduPeygamber efendimiz, işaretle gittiği tarafı gösterdiler. Hazret-i Hatib, derhal o tarafa koştu. Arayaaraya Utbe’yi buldu. Atından düşürüp, bir vuruşta öldürdü ve Resulullah’ın huzuruna gelip müjde verdi.Peygamber efendimiz de; “Allahü teâlâ senden razı olsun. Allahü teâlâ senden razı olsun” buyurarak,ona dua ettiler.Müşrikler, derlenip toparlanan ve yeniden hücuma geçen Eshab-ı kiram karşısında tutunamadılar.Yetmiş ölü vererek, harp meydanını terk edip Mekkeye doğru yola koyuldular.Peygamber efendimizin şehid olduğu şayiası Medine’ye ulaşmıştı. Hazret-i Fatıma, hazret-i Aişe,Ümmü Süleym, Ümmü Eymen, Hamne binti Cahş, Küaybe gibi hanımlar Uhud’a koştular.Hazret-i Fatıma, babası Peygamber efendimizi yaralı görünce ağladı. Resulullah efendimiz, onuteselli ettiler. Hazret-i Ali kalkanı ile su getirdi. Fatıma validemiz, o su ile Peygamber efendimizin mübarekyüzünü ve kanları yıkadı. Fakat yüzünün kanı dinmiyordu. Hazret-i Fatıma bir hasır parçasını yakıp,külünü yaraya basınca, kan durdu.Sonra harp meydanına indiler. Önce yaralılar tespit edilerek, yaraları sarıldı. Müşrikler, bazışehidleri tanınmaz hale getirmişlerdi. Kulak, burun ve diğer azalarını kesmiş, karınlarını yarmışlardı.Abdullah bin Cahş hazretleri bunlar arasında idi.Bu hali gören sevgili Peygamberimiz ve Eshabı çok üzüldüler. En güzide sahabileri şehadetşerbetini içmiş, Uhud topraklarını kanlarıyla sulayarak Cennet’e uçmuşlardı.Fakat şehidlere yapılan bu muamele, dayanılacak gibi değildi. Peygamber efendimizin yanısırabütün sahabilerin hüzünle içleri burkuluyordu. Bu manzara karşısında, Âlemlerin efendisi ağladı.Mübarek gözlerinden yaşlar akdığı halde;“Ben, şu şehidlerin, Allahü teâlânın yolunda canlarını feda ettiklerine, kıyamet günü şahidlikedeceğim. Onları kanlarıyla gömünüz. Vallahi, kıyamet günü mahşere yaraları kanayarakgelecekler. Kanlarının rengi kan rengi, kokuları da misk kokusu olacaktır” buyurdu.Öyle yiğitler vardır ki...Sevgili Peygamberimiz savaş sonrası Uhud’ta dolaşırken ; “Hamza’yı göremiyorum. Onun halinice oldu” buyurdular. Hazret-i Ali, arayıp buldu.Peygamberimiz oraya varıp akla gelmedik bir manzara ile karşılaşınca, dayanamadılar. Hazret-iHamza’nın kulakları, burnu ve sair azaları kesilmiş, yüzü tanınmaz hale getirilmiş, karnı yarılmış, ciğerleriçıkarılmıştı.Peygamber efendimiz mübarek gözlerinden yaşlar aktığı halde hazret-i Hamza’ya hitaben; “EyHamza! Hiçbir zaman, hiçbir kimse, senin kadar musibete uğramamış ve uğramayacaktır. EyResulullah’ın amcası! Ey Allahü teâlânın ve Resulünün aslanı Hamza! Ey hayırlar işleyen Hamza!Ey Resulullah’a koruyucu olan Hamza! Allahü teâlâ sana rahmet eylesin!..” buyurdu.Bu sırada, karşıdan telaş içinde gelen bir kadın görüldü. Bu, sevgili Peygamberimizin halası hazret-iSafiyye validemizdi. O da, diğer hanımlar gibi, Resulullah efendimizin şehid olduğu şayiasını işitince,herşeyi unutmuş, koşa koşa Uhud’a gelmişti.Resul-i ekrem efendimiz, halasını görünce, şehidlerin haline dayanamaz düşüncesi ile, oğluZübeyr bin Avvam hazretlerine; “Anneni geri çevir, kardeşinin cesedini görmesin” buyurdu.Hazret-i Zübeyr, koşarak annesinin yanına vardı. Mübarek Hatun heyecanla; “Oğlum!Resulullah’dan haber ver!..” dedi. Yanlarına hazret-i Ali de gelmişti. O; “Resulullah hamdolsun iyidir”deyince, ferahladı, fakat; “O’nu bana gösterin” demekten kendini alamadı.Hazret-i Ali, Âlemlerin efendisini işaretle gösterdi. Hazret-i Safiyye validemiz, iki cihanın güneşinisağ olarak görünce, çok sevindi ve Allahü teâlâya hamd eyledi. Bu defa, kardeşi hazret-i Hamza’nındurumunu görmek için ileri yürümek istedi.Oğlu Zübeyr ; “Anneciğim! Resulullah, geri dönmenizi emrediyor” deyince, hazret-i Safiyye; “Eğerona yapılanı bana göstermemek için geri döneceksem, zaten ben kardeşimin cesedinin kesilip biçildiğiniöğrenmiş bulunuyorum. O, bu hale Allahü teâlâ yolunda uğramış bulunuyor. Biz, bu yolda daha beterlerinede razıyız. Sevabını Allahü teâlâdan bekleyeceğiz. İnşaallah sabredip, katlanacağız” dedi.Zübeyr bin Avvam hazreleri gelip bunu bildirince, Peygamber efendimiz; “Öyle ise bırak görsün”buyurdu. Safiyye validemiz, hazret-i Hamza’nın cesedinin yanına oturdu ve sessizce ağladı.Gelirken yanında iki hırka getirmişti. Onları çıkarıp; “Bunları kardeşim Hamza için getirdim, onasarınız” dedi. Seyyid-üş-Şüheda yani şehidlerin efendisi olan hazret-i Hamza’yı bu hırkalardan biri ilekefenlediler.Habibullah efendimiz, sancakdar Mus’ab bin Umeyr’in baş ucuna geldiler, hazret-i Mus’ab’ın ellerikesilmiş, pek çok yerinden yara almıştı. Etrafı kan gölü halindeydi. Peygamber efendimiz, burada da çokhüzünlendiler ve bu aziz şehidlere hitaben, Ahzab suresinden 23. Ayet-i kerimeyi okudular. Mealen;
- Page 1:
Kâinatın Efendisi( Peygamberimiz
- Page 4 and 5:
Dede Abdülmuttalib’e, bir gün r
- Page 6 and 7:
İsa aleyhisselamın getirdiği Hı
- Page 8 and 9:
ayağını yıkayıp, ipeğe sardı
- Page 10:
Abdülmuttalib idi. İsteklerini ö
- Page 14 and 15:
cevaplar önceden okuduğu kitaplar
- Page 16 and 17:
adındaki putlara yemin et de inana
- Page 18 and 19:
duyar oldu. Otuz sekiz yaşına gir
- Page 20 and 21:
Yine Kur’an-ı kerimde mealen ş
- Page 22 and 23:
- Bu nedir? diye sordu.Resul-i ekre
- Page 24 and 25:
dinlemeyiniz, diye küfürde direte
- Page 26 and 27:
- Burada annen var, söylediğimi i
- Page 28 and 29:
Velid bin Mugire, Ebu Cehil (Amr bi
- Page 30 and 31:
Sonra sırtındaki ve başındaki y
- Page 32 and 33:
kabiledendir. Bir daha oradan nası
- Page 34 and 35:
yayılmıştır. Arab kabileleri ya
- Page 36 and 37:
Hazret-i Halid, babasının hak din
- Page 38 and 39:
saflarında yer almıştı.Bu bekle
- Page 40 and 41:
gelenlerle görüşülmeden bize te
- Page 42 and 43:
O da dahil olmak üzere müşrikler
- Page 44 and 45:
ibret almak isteyenlerin seyretmesi
- Page 46 and 47:
Sevgili Peygamberimizi evde görün
- Page 48 and 49:
Peygamber efendimiz Taif’ten Mekk
- Page 50 and 51:
zaman henüz iman etmemişti. “Ki
- Page 52 and 53: Çok melek gördüm. Saf halinde, c
- Page 54 and 55: gördün. Ümmetine de mescidler ve
- Page 56 and 57: yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki
- Page 58 and 59: - Hele biraz otur, sözümüzü din
- Page 60 and 61: Bunun üzerine; “Siz O’nu, hem
- Page 62 and 63: Bekir, Resulullah’ın çevresinde
- Page 64 and 65: saldırmaya teşebbüs edince, atı
- Page 66 and 67: üzerine bastırdık ki, bir damla
- Page 68 and 69: fevkalade bir edeble;“Ya Resulall
- Page 70 and 71: “Muhammed “aleyhisselam” Alla
- Page 72 and 73: Bu sırada Yahudiler, Resulullah ef
- Page 74 and 75: kapının önünde bekliyordum. Muh
- Page 76 and 77: çekirdekleri gördü ve; “Bunlar
- Page 78 and 79: - Bilmeyiz.- Günde kaç deve kesiy
- Page 80 and 81: sana ibadet eden bulunmayacaktır!.
- Page 82 and 83: O sırada Resulullah efendimiz, haz
- Page 84 and 85: Muhacirlerden altı, Ensardan sekiz
- Page 86 and 87: orada bulunan hazret-i Abbas’ın
- Page 88 and 89: ana nikahlamıştır. Ey din karde
- Page 90 and 91: Naile, Abbas bin Bişr, Haris bin E
- Page 92 and 93: azılarının şehid düşeceğine
- Page 94 and 95: ekrem efendimiz, bu geçide Abdulla
- Page 96 and 97: etrafındakilere; “Hamza nerededi
- Page 98 and 99: çarpışıyor, diğer taraftan da
- Page 100 and 101: Beşincisi on dört yerinden yarala
- Page 104 and 105: “Mü’minlerden öyle yiğitler
- Page 106 and 107: aşladı. Vura vura İbn-i Kamia’
- Page 108 and 109: Koşup çocuğa baktım. Hubeyb , g
- Page 110 and 111: “Hissesine düştüğüm sahibiml
- Page 112 and 113: olmuştu. Bu vuruş esnasında, sev
- Page 114 and 115: ordu halinde getirmiş bulunuyorum.
- Page 116 and 117: Amr, bütün teklifleri ret etti. V
- Page 118 and 119: Yahudiler, derhal yirmi deve yükü
- Page 120 and 121: ara, müşrik ordusunun kumandanı
- Page 122 and 123: Hazret-i Sa’d bin Mu’az hükmü
- Page 124 and 125: Hicretten bu yana, doğup büyüdü
- Page 126 and 127: Eshab-ı kiram; kana kana su içtil
- Page 128 and 129: İslâm ordusunun, gece-gündüz sa
- Page 130 and 131: nimetini ve yardımlarını tamamla
- Page 132 and 133: ize geleceğini müjdelediği peyga
- Page 134 and 135: mektubunu okudu: “Onun için, bir
- Page 136 and 137: in Ebi Beltea , yolda bunlara Müsl
- Page 138 and 139: Onlar bu hazırlıkları yaparken,
- Page 140 and 141: vurdu. Kahraman Amir anında kalkan
- Page 142 and 143: geçen ganimetin, haddi hesabı yok
- Page 144 and 145: ki, biz antlaşmaya bağlı kaldık
- Page 146 and 147: Âlemlere rahmet olarak gönderilen
- Page 148 and 149: etmeyiniz. Ahde vefasızlık göste
- Page 150 and 151: Âlemlerin efendisinin mübarek eli
- Page 152 and 153:
esirgiyorsun?” diyerek hayretini
- Page 154 and 155:
çok merak ediyor, diğerlerinden f
- Page 156 and 157:
Sevgili Peygamberimiz, peygamberli
- Page 158 and 159:
Merhamet deryası olan Sevgili Peyg
- Page 160 and 161:
yerdir. Kimse bu sudan içmesin ve
- Page 162 and 163:
“Peygamber aleyhisselam, Veda hac
- Page 164 and 165:
hafifçe dövüp sakındırabilirsi
- Page 166 and 167:
ulunan sahabiler; “Biz de, şimdi
- Page 168 and 169:
“Dünya malı ile gitmek istemem!
- Page 170 and 171:
ve gönülleri yaralayan bir sesle;
- Page 172 and 173:
Peygamberimizin vefatından hemen s
- Page 174 and 175:
İkisi de, Cennettedir. Yalandan sa
- Page 176 and 177:
Bunun için, İmam-ı Nevevi hazret
- Page 178 and 179:
şekilde, Resulullah efendimize, ha
- Page 180 and 181:
ala alihi ve sahbihi ecmain”, “
- Page 182 and 183:
ziyadelesiyle kötüleşir. Meşakk
- Page 184 and 185:
unlar, ona hizmetçi oldu ve hazret
- Page 186 and 187:
Ebü’l-As, önce iman etmedi. Bed
- Page 188 and 189:
unlar için, Cennetler hazırladı.
- Page 190 and 191:
Peygamber efendimizin tevazu haslet
- Page 192 and 193:
Peygamberimizden bir şey istenildi
- Page 194 and 195:
elbise giydiği de olurdu. Cuma ve
- Page 196 and 197:
Nesep ve sebep bakımından, yani k
- Page 198 and 199:
Hazreti Peygamber, ancak yapılan i
- Page 200 and 201:
Gümüş gibi görünürdü, ayân.
- Page 202 and 203:
Uzun kimseyle yürüseydi.Ne kadar,
- Page 204 and 205:
“Dördüncüsünü de kabul ettim
- Page 206 and 207:
* * *Resulullah efendimiz hicret s
- Page 208 and 209:
Haris bin Ebi Dırar, Bedir savaş
- Page 210 and 211:
Acem padişahı Hüsrev’den Medin
- Page 212 and 213:
Resulullahın Peygamberliğinin ilk
- Page 214 and 215:
mübarek eline verdiler. Resulullah
- Page 216 and 217:
Resulullahın en büyük mucizesiRe
- Page 218 and 219:
sever.Ya Ali! Bahilde, cimride üç
- Page 220 and 221:
afve vel âfiyete fiddînî veddün
- Page 222 and 223:
yapın!" buyurdu.Yani tecribeyi, fe
- Page 224 and 225:
olan bir mal veya köle değil, hak
- Page 226 and 227:
Resulullah efendimiz ticari bir mal
- Page 228 and 229:
zulüm ile hareket edenlerdir. Üç
- Page 230 and 231:
ki, mahşerde yolun aydınlık olsu
- Page 232 and 233:
yumuşak idi. Mübarek teni miskten
- Page 234 and 235:
“Kişi sevdiği ile beraberdir”
- Page 236 and 237:
Allahın emir ve yasaklarının hep
- Page 238 and 239:
ismi vardır. Bunların içinden te
- Page 240 and 241:
Peygamberimiz, namazın sonunda, ü
- Page 242 and 243:
iki ölçeği, tüylü bir örtüs
- Page 244 and 245:
Hz.Hanzala bin Hızyem “Peygamber
- Page 246 and 247:
Peygamber efendimizin ve Ev halkın
- Page 248 and 249:
çok yisin!.” buyurmuştur. Önce
- Page 250 and 251:
ayağının altında dürülürdü!
- Page 252 and 253:
taktı. Bunu görünce, “Niçin s
- Page 254 and 255:
Halife Abdulmelik’in, Peygamberim
- Page 256 and 257:
“Hastalıkların başı, çok yim
- Page 258 and 259:
Sonsuz derdden sakınmalı; hattâ,
- Page 260:
Târîhde hep böyle oldu; küfrde