12.07.2015 Views

18a11066353e60e864b9f53e842ff575d16bd704

18a11066353e60e864b9f53e842ff575d16bd704

18a11066353e60e864b9f53e842ff575d16bd704

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Jean BaudrillardLes Strategies Fatales© Editions Grasset 85 Fasquelle, 1983©BOTEK A.Ş. 2010Boğaziçi Üniversitesi YayıneviBoğaziçi Üniversitesi Uçaksavar KampüsüCengiz Topel Caddesi, Garanti Kültür Merkezi, Arka GirişEtiler/İstanbulbupress@boun.edu.trwww.bupress.org,www.bupress.netTelefon ve faks: (90) 212 257 87 27Sertifika No: 10821Yayıma Hazırlayan: Ergun KocabıyıkKapak tasanmı: Kerem YeğinKapak resmi: Gustave Moreau, ‘ Leda ve Kuğu", 19. yüzyıl sonlanBaskı: G.M. Matbaacılık ve Tic. A.ş.Yüzyıl Mah. Matbaacılar Sitesi, 1. Cadde, No: 88Bağcılar/ İstanbulTelefon: 0212 629 00 24Birinci Basım: 2002Gözden Geçirilmiş İkinci Basım: Temmuz 2011Boğaziçi University Library Cataloging in Publication DataBaudrillard, Jean.Çaresiz Stratejiler / Jean Baudrillard; çeviren Oğuz Adanır90 p. ; 21 cm.ISBN 978-605-4238-60-61. Culture. I. Adanır, Oğuz. II. Les Strategies Fatales^ Turkish.III. Title.AC25.B3219


İçindekilerKENDİNDEN GEÇME VE TEPKİSİZLİK (ATALET), 7POLİTİKA-ÖTESİ(NEAİT) BİÇİMLER/POLİTİK OLMA ÖZELLİKLERİNİYİTİRMİŞ BİÇİMLER, 31Şişko, 33 # Rehine, 44 * Müstehcen, 64İRONİK STRATEJİLER, 92Toplumsalın Kötülük Meleği, 94 Nesnenin KötülükMeleği, 104 # Tutkunun Kötülük Meleği, 126NESNE VE NESNENİN ALINYAZISI HAKKINDA, 144Nesnenin Üstünlüğü Konusunda, 144 # Salt Meta, 150# Cinsel Nesneye övgü, 155 # Kaale Bile AlınmayacakTehditler, 166 * Kristal Kürenin İntikamı, 178 # Yazgısal yada Her An Tersine Döndürülebilecek Tehdit, 186# İllüzyonist ve Paracelsus’un Gülü, 213 # Törensel BirDünya Düzeni, 215BİR KÖTÜLÜK İLKESİ HAKKINDA, 232Dizin, 247


KENDİNDEN GEÇME VE TEPKİSİZLİK (ATALET)“Şeyler” canlarını sıkan diyalektik anlam üretim sürecininelinden kurtulmanın bir yolunu nihayet buldular; başkabir deyişle bundan böyle şeyler onları kendiliklerinden biramaç sahibi yapan ve bir m antıksızlık biçimi olarak nitelendirilebilecekaşın uçlar arasında gidip gelme, m üstehcenleşmemantığına uyarak sahip olduklan özü her yereyaymaya, kabul ettirmeye ve işi abartılı boyutlara vardırmayaçalışacaklardır.Bu mantık tersine çevrilerek de aynı sonuçlara ulaşılabilir;o zaman da bunun başarılı bir mantıksızlık biçimiolduğu söylenecektir. Nereden bakarsanız bakın savaşımantıksızlık kazanmaktadır. Kötülük ilkesi işte budur.Evrenin diyalektik bir açıklaması yapılamaz; zira evrendengede kalmaya değil aşırı uçlar arasında gidip gelmeyemahkûm edilmiştir. Evren bir u zlaşm aya da sentezmantığına değil radikal bir uzlaşm azlık mantığına boyuneğmeye mahkûm edilmiştir. Kötülük ilkesi için de benzerşeyler söylenebilir; çünkü bu Kötülük ilkesi kendininesnenin kötülük perisi, özneye karşı stratejik bir zaferkazanmış, kendinden geçm iş saf bir nesne şeklinde sunmaktadır.Biz burada gizli niteliklere radikal bir boyut kazandıran,herkesin kolaylıkla fark edemediği biçimler üretecekve müstehcenliğe karşı kendi silahlanyla mücadele edeceğiz.Doğrudan daha doğru olanın karşısına yanlıştandaha yanlış olanla çıkacağız. Güzelin karşısına çirkinideğil, çirkinden daha da çirkin, gudubet olanı çıkartacağız.Görünenin karşısına gizlenenle çıkmayacak, gizlidendaha da gizli “sırra” benzeyeni arayıp bulacağız.Değişimle ilgilenmeyeceğimiz gibi, değişenle değişmeyenikarşılaştırmayacağız. Devingenden daha da devingen


8 ♦ Çaresiz Stratejilerolanı, yani biçim değişikliğine uğramış ( métamorphose)olanı bulacağız. Asılla sahtesini birbirlerinden ayırm ayacağız;çünkü sahteden daha sahte olanın yani illüzyon vegörünümün neye benzediklerini bulmaya çalışacağız.Bu aşın uçlar arasında gidip gelirken radikal bir karşılaştırmayapmanın yanı sıra müstehcenlik ve ayartm aoyunlanm birlikte ele alm amız gerekebilir!İletişimden daha hızlı bir şeyler başka bir deyişlemeydan okuma, düello türünden şeyler bulm aya çalışacağız;çünkü iletişim artık çok yavaşlamış, neredeyse biryavaşlık oyununa dönüşmüştür. İletişim, ilişki kurm ak vesözden ibaret bir şeye benzemektedir. Oysa bakış iletişim ­den daha hızlıdır, “m edya”nın en hızlı Mmedium”u bakıştır.Bakış düzeyinde her şey anında olup bitmek zorundadır.Burada bir iletişim sürecinden söz edebilmek olanaksızdır.Bakanla bakılan arasında kurulduğu söylenen iletişimbakış, ışık ve ayartmanın anlık bir şey olm alan nedeniyleasla kurulamamaktadır.Keza, iletim ağı ve kapalı devre sistemlerin ulaştıklarıhız düzeyine karşın, biz yavaşlığın peşinden koşacağız;ancak bu özlemi çekilen zihinsel bir yavaşlık değil, kendindenkurtulmanın olanaksız olduğu bir devinimsizlik,yavaştan daha da yavaş bir şey, yani tepkisizlik (atalet)ve sessizlik türünden bir şey olacaktır. Tepkisizliği çabaharcayarak, sessizliği diyalog kurarak çözemezsiniz. Buhâlâ çözülmeyi bekleyen bir sırra benziyor.Aslından daha gerçek görünen modelin insan üzerindemüthiş bir gerçeklik duygusu yaratması gibi, m oda olayıda güzelden daha güzel, yani büyüleyici bir şeydir. Moda,değer yargılanyla ilgisi olmayan bir ayartma gücüne sahiptir.Sınır tanımayan bir biçimsel değişikliğe uğram asürecine dönüşerek kendinden geçen moda, estetik boyutuaşıp geçmiş durumdadır.Bu durumda modanın ahlâksız bir biçim olduğusöylenebilir; çünkü estetik bir biçim her zaman güzel ve


Kendinden Geçme ve Tepkisizlik (Atalet} * 9çirkin ayrımını içeren bir ahlâk anlayışı tarafından belirlenmiştir.Sanat ve beğeni kavram lanna özgü bir zevk anlayışınınötesine geçmiş olan bu m odaya Özgü bir sır varsao da işte bu ahlâksızlık, insanlann bu saman alevi kadarkısa süren modellere boyun eğm eyi kabul etmeleri, bu hertürlü duygusallıktan uzak ve h er şeye karşı hissedilen ancakher an vazgeçilebilecek bir tutku; arzuyla bir ilişkisiolmayan nedensiz, yapay ve bilinçli biçim değişikliğidir(arzu belki de budur).Arzu buysa, toplumsal ve politika da dahil olm ak üzeremodanın dışında kalan tüm alanlann şu her türlü değeryargısının olası yadsınmasından etkilenmiş ahlâksızcabiçimlere doğru yöneldiğini düşünmemizi yasaklayacakbir engel yoktur. Yine “şeylerin” “öznel” niteliklerine birson vererek onları daha çok tek özellikleri aşılıp geçilmişanlamlara, aşılıp geçilmiş tanımlara sahip kendilerindengeçmiş şeyler olmaya m ahkûm eden; onlann “nesnel” niteliklerinebir son vererek tam bir karmaşa içine itenin debu arzu olduğu söylenebilir.Tüm abartılmış özellikler, kendi kendilerini aşmaya -h a-kiki olandan daha hakiki, güzelden daha güzel, gerçektendaha gerçek- mahkûm edilm iş olup, her türlü içerikve nitelikten bağımsız bir şekilde kendilerinden geçmeyezorlanmakta ve günümüzde kendisine tutkuyla bağlandığımıztek alana benzemektedirler. Bu bir aşıp geçme, yükselme,egem enlik altına alm a, kendinden geçm e tutkusunabenzemektedir. Kendilerine tutkuyla bağlanabilm emiziçin bu özelliklerin karşıtıyla ilişkisi olmayan herhangibir niteliğe sahip olm alan (hakikinin sahteyle, çirkiningüzelle, düşselin gerçekle bir ilişkisinin olmaması) gerekmektedir;zira aşılıp geçilen bu özellikler olumlu anlam dayüceltilm iş ve dolayısıyla karşıtlannın anlamlarını kendihesaplanna geçirmiş olacaklardır. Çirkinin sahip olduğutüm anlamları kendi hesabına geçirmiş güzel bir şeylerdüşünün, bunun adı modadır... Sahtenin tüm anlam lan-


10 • Çaresiz Stratejilerm kendi hesabına geçirmiş bir “asıl” düşünün, bunun adısim ülasyondur...Bu açıdan bakıldığında ayartm a basit bir karşılıklıçekim oyunundan çok kendisine meydan okum a gibibir anlamın da yü/denmış olduğu ya da özünde yazgısalbir şeyler bulunan çarpıcı bir oyuna benzetilebilir. MarieDorval, "Ben güzel değilim, güzelden beterim” derdi.Bizler artık canlı birer model, canlı birer m oda bağımlısı,bir simülasyon aracına dönüştük. Başka bir deyişledoğru olan belki de Roger Caillois’nun kullandığı terminolojidir.Belki de tamamıyla yarış/rekabet ve dışavurumoyunları üstüne oturan kültürümüz, rastlantı/talih veinsanı kendinden geçiren oyunlara doğru kaymaktadır.Gerçek nedenler konusunda duyduğumuz kuşkular, biçimselnitelikleri baş döndürücü bir hızla çoğaltmamızaneden olduğundan kendinden geçme (extase) aşamasınaulaşmak kaçınılmaz hale gelmektedir. Kendinden geçmekdemek, yaşayan bir varlığın anlamını yitirinceye kadaruğraştıktan sonra sonunda anlamsız ve içeriksiz bir biçimebürünerek yeniden ortaya çıkma gibi bir özelliğe sahipolması demektir. Moda güzelin kendinden geçmiş, yanihangi yöne gittiği belli olm ayan bir estetiğin anlajnsız veiçeriksiz biçimidir. Simülasyon, gerçeğin kendinden geçmişbir biçimidir. Televizyonu izleyin ne demek istediğimianlarsınız; başka bir deyişle küçük ekrandan yansıyantüm gerçek olaylar insanın başka bir şey düşünebilmesiniengelleyecek kusursuz bir art ardalık ilişkisi içinde, yanihem görmeye hiç alışık olm adığım ız hem de birbirlerindenayırt edilemez, hem gerçek dışı, hem de kendilerinitekrarlar bir şekilde sunulmaktadırlar; bu yöntem onlarınanlam sız ve kesintisiz bir şekilde birbirlerini izlemelerinisağlamaktadır. Kendinden geçmiş bir nesne sunan reklamlarıtüketen izleyici de kendinden geçmektedir. Nereyedoğru gittikleri belli olmayan kullanım ve değişim değerleri,sonunda marka denilen anlamsız ve içeriksiz bir biçimtarafından yok edilecektir.


Kendinden Geçme ve Tepkisizlik (Atalet) *11Daha ileri gidelim ve anti-pedagojinin, pedagojinin kendindengeçmiş anlamsız biçimi; anti-tiyatronun, tiyatronunkendinden geçmiş anlam sız biçimi olduklannı söyleyelim.Anti-tiyatroda artık ne sahne vardır ne de içerik.Sokak tiyatrosu, oyuncusuz tiyatro, herkes için tiyatroolarak anılan etkinliklerin neredeyse illüzyondan yoksunyaşantımızdan hiçbir farklarının bulunmadığını görüyoruz.Gündelik yaşantımızın aynısını sunmak ve iş yerimizinçehresini değiştirmekten başka bir şey yapam ayanbir illüzyon bizi etkileyebilir mi? Zaten sanat denilen şeyde tam bu noktada kendi sım rlanm n ötesine geçmeye,kendi kendini yadsımaya çalışmaktadır. Böyle bir sanatanlayışına uydukça daha bir hipergerçekleşmekte, sahipolduğu anlamsız özün daha da anlamsızlaşmasına nedenolmaktadır. Sanat da kendinden geçmiş, gerçekle iç içegeçm iş ve sersemlemiş bir haddedir. Ama hiçbir şey bir günMarcel Ducham p’ın aniden bir resim galerisinde “boş şişea sk ılığın ı sergileyerek “yaratıcı” eylemin anlamsızlığını veyararsızlığını tüm parlaklığıyla sergilemesi kadar şaşırtıcıolmamıştır. Burada kendinden geçen, kendi kendini aşanyalnızca sıradan bir nesne değil aynı zam anda yaratıcıeylemin kendisidir. Bundan böyle nesnesini yitiren resimeylem i resim adı altında ürettiği şeylerle büyüleyici birkendi ortadan kayboluş oyununu sergileyecektir. Günümüzdebüyüleyici olan, sanatın kendi ortadan kayboluşoyununu sergilemesidir.“ Kötülüğün” sahip olduğu tüm güçlerle donanmışbir iyiliğin adı Tanrı olacaktır; ama bunun, dünyayı, birmeydan okuma sonucunda yaratan ve sonra da onu kendikendini yok etmeye zorlayan ahlâksız bir Tanrı olduğusöylenebilir...İnsanı şaşırtan bir başka şey de toplumsalın aşılıp geçilmesiyleortaya çıkan ve toplumsaldan daha toplum sal birşeye benzeyen kitledir. Burada da anti-sosyalın tepkisizlik,direniş, sessizlik gibi tüm olumsuz enerjilerini yutmuş


12 • Çaresiz Stratejilerbir toplumsal vardır. Toplum sal mantık burada varabileceğien üst noktaya, yani am açlanm tersine çevirdiği birtepkisizliğe ve kendi kendini yok ettiği bir noktaya ulaşmaktadır.Kitleler toplumsalın kendinden geçm iş hali,kendinden geçm iş biçimidir. Kitlelerin toplumsalı tümiçkinliğiyle yansıtan bir ayna olduğu söylenebilir.Burada gerçek düşsel yararına değil, gerçekten daha gerçekgörünen, yani hipergerçek yararına ortadan kaybolmaktadır.Hakikiden daha hakiki gibi görüneneyse simü-lasyon diyoruz.Varlık, yokluk yararına değil, varlık-yokluk karşıtlığınıaşıp geçen bir şey yararına ortadan kaybolmaktadır.Tamamıyla boş olan, tamamıyla dolu olan yararınadeğil, bolluk ve doyum a ulaşm a -tam am ıyla dolu olandandaha da dolu olan, tıpkı vücudun aşırı şişmanlayarak,cinselliğin müstehcenleşerek boşluktan hoşlanmadığınıgöstermesi gib i-yararın a ortadan kalkmaktadırDevinim, devinimsizlikten çok, hız ve hızlandırmayöntemiyle yok edilmektedir. Deyim yerindeyse devinimkendinden daha devingen olan bir süreç tarafından gidebileceğien uç noktaya kadar götürülüp anlamsızlaştırıla-rak yok edilmektedir.Cinsellik yüceltme, baskı ve ahlâk tarafından değilcinsellikten daha cinsel bir süreç, yani pornografi tarafındanyok edilmektedir. Hipergerçeğin çağdaşı olsa olsahipercinsel olabilir.Daha genelinde gözle görülen şeyler karanlık ve sessizliktarafından değil; görünenin çok abartılı bir biçim inebenzeyen bir “m üstehcenlik” evreni tarafından emilip yokedilmektedir.Alışıldık görünümlerini yitiren şeyler, içine girdikleri buanormal gelişme sürecinde ne yapacaklanm bilem ez birhaldedirler. Şeylerin içinde bulunduğu bu yeni durumuaçıklayabilecek güzel bir örnek varsa o da yaşadığım ız


Kendinden Geçme ve Tepkisizlik (Atalet) • 13sistemin bir anda rastlantı, belirsizlik ve göreceliğin egemenliğialtına girmiş olmasıdır. Şeylerin içine düştükleribu yeni durum karşısında eski değerler kaderlerine razıolup kendi köşelerine çekilmemişlerdir. Tam tersine birreferans olarak kullanılan, bir işlev, bir amacı olan ve birnedene bağlanan bu değerlerin sayısı inanılm az bir şekildeartmış ve her şeyi belirlemeye başlamışlardır. Doğabelki de belirsizlikten hiç hoşlanmıyor, zira tam da bunoktada hiçbir eksiği olmayan, anormal bir gelişme sürecisergileyen ve bolluk içinde yaşayan sistemlerin ortayaçıkarak o belirsizliği yadsıdıklan görülmektedir (başka birdeyişle her şeyin yitirildiği bir yerde her zaman gereksiztekrarlarla karşılaşılm aktadır).Belirginlik, belirsizlik değil bir hiperbelirsizlik, yanitamamıyla yapay, gereksiz bir belirsizlik evreni içinde yokolup gitmektedir.Amaçlılık, amaçsızlık değil, hiperamaçlılık, hiperiş-levlilik, yani işlevselden daha işlevsel, amaçlıdan dahaam açlı olan bir şeyler yararına ortadan kaybolmaktadır;buna anormal gelişme ^hypert¿Ue) deniliyor.Bizi anormal bir belirsizlik süreci içine sokan rastlantınınelinden, “nedensellik* ve “amaçlılığa” abartılı boyutlarkazandırarak kurtulmaya çalıştık. Anormal bir yapısalgelişme yalnızca birkaç hayvan türüyle sınırlı rastlantısalbir süreç değil aynı zam anda amaçlılığın giderek artan birbelirsizliğe karşı meydan okum ası demektir. Şeylerin giderekrastlantısal bir görünüm e sahip oldukları bir sistem ­de, her şeye bir amaç kazandırm a çılgınlığının yaşandığıbir sırada ortaya am açlarını aşıp geçerek tüm sistemi egemenliğialtına alabilen unsurların çıktığı görülmektedir.Bu unsurlar arasında kanserli hücrenin üreyiş biçimi(tek yönlü hipervitalite), hiperuzmanlaşmış nesnelerve insanlar, en küçük ayrıntıya bile bir işlemsellik, enküçük göstergeye bir hiperanlam kazandırma gayreti vardır;başka bir deyişle bütün bunlar bizim yalnızca günlükyaşantım ızın “leitmotiv”i değil aynı zam anda tüm şişko


14 • Çaresiz Stratejilerve kanserli, yani iletişim, haber/bilgi, üretim, yok etmeüstüne oturan sistemleri içten içe çürüten bir hastalıktır.(Zaten bunlar uzun bir süre önce işlevlerini, kullanımdeğerlerini yitirmiş olup hayali amaçlar edinmeye ve bunlarınsayılarını hızla artırmaya çalışmaktan başka bir şeyyapmam aktadır.)Amaçlı olmanın (ereklik) tersi sayılabilecek bir histeri biçimiyse;kökenler ve nedenlerin aynı anda yok edildiği birnedensellik histerisi, yani saplantı derecesine varan birköken, bir sorumluluk, bir referans araştırması yaparakolaylann tüm nedenlerini en küçük ayrıntılarına kadaraçıklama arzusudur. Bu aynı zamanda öldükten sonrayeniden yaşam a dönüşün {palingenesie) psikanalitik yanıyla(ruhsal yapının tamamı çocukluğun ilk yıllarındabelirlenir, tüm göstergeler birer semptomdur) şöyle ya daböyle ilgisi olan bir köken ve soy kompleksidir. Aynı zamandabiyogenetik (değişmeyen bir moleküler düzen sayesindetüm olasılıklann sınanması ve geriye sınanacakbir olasılık kalmaması) ve tarih araştırmalarına atfedilenanormal önem, yani her şeyi açıklama, bir yerlere atfetmeve referans değeri kazandırm a çılgınlığından söz edebiliriz...Sonunda bütün bunlar akla hayale gelmeyecek birkarmaşaya yol açmakta; başka bir deyişle birbirine göndermeyapan tüm referansların aynı zamanda birbirleriniyok etmeye çalıştıkları görülmektedir. Burada da sonuçolarak karşımıza, belirlediği amaçla ilişkisi bulunmayankanserli bir yorum lam a sistemi çıkmaktadır. Bütün bunlarınkökeninde farkında olmadan anlamsızlaştırman nesnelnedenler vardır.Tepkisizlik olayları giderek artmakta, gelişmesi durmuşbiçimler yaygınlaşm akta ve gelişme, hastalıklı (kanserlihücrelerde olduğu gibi) bir gelişme süreci tarafından durdurulmaktadır.Bu, denizden uzaklaşan bir yengecin birtürlü geriye dönemem esi gibi; amacının çok ötesine geç-


Kendinden Geçme ve Tepkisizlik (Atalet) • 15iniş olan, çok abartılı ve geriye dönüşü olmayan bir yapısalgelişme (azmanlaşma) biçimidir. Paskalya adalarındaönce küçük boyutlarda üretilen heykellerin zam an içindedevasa boyutlar kapanması gibi.Doyum noktasına ulaşm ış tepkisiz bir dünya, bir ahtapotgibi her tarafı sarmaya, hastalıklı gelişmeye, kansere,fty.manlaşmaya mahkûmdur. Zaten kanser demek, kendi(■reğini bir hiperereklik sürecini benimseyerek yadsım akdem ek değil midir? Gelişme de, intikamını kanserli gelişmeyedönüşerek almaktadır. Hız tepkisizlikten bu şekildeintikam almaktadır. Kitleler de bu muazzam tepkisizleş-lirme sürecine onu hızlandırarak ayak uydurmaktadır.Kitle her türlü gelişmeyi yok etmeye çalışan kanserli biryok etme sürecidir. Kitle, kendisine korkunç bir erekliksüreci tarafından kısa devre yaptırılmış bir devreye benzemektedir.ABD hükümeti Exxon adlı çok uluslu bir kuruluştanyoryüzündeki tüm faaliyetleri konusunda genel bir raporhazırlamasını ister. Sonuç olarak ortaya, her biri bin sayfatutan on iki ciltlik bir rapor çıkar. Bu, okuması ya daçözümlemesi bile yıllarca sürebilecek bir çalışmadır. Buradahaberden/bilgiden söz edebilmek mümkün müdür?Yoksa haberi/bilgiyi de bir zayıflama rejimine mi tabiItılm ak gerekiyor? Şişmanların, şişman sistemlerin yağlarınıeritmek için kurulmuş enstitüler gibi bu iş için dehaberdar etmeme/bilgilendirm eme enstitüleri m i kurmakgerekiyor?Stratejik silahlar akıl alm az boyutlara ulaşan bir yokctnrıe gücüne sahiptir. D ünyada yalnızca hızlı nüfus artışınınbuna eşit bir gücü vardır. İnsana ne kadar tersgelirse gelsin ikisinin de doğasında yatan m antık aynıdır.Her ikisi de aynı kanserli gelişm e ve tepkisizlik mantığınaboyun eğmektedir. Bu anorm al mantık her şeyi egem enliğialtına almıştır; başka bir deyişle bu süreçlerden biriniyn da diğerini yavaşlatabilecek bir önlem ya da bir hukukilkesi yoktur. Bunlar birbirlerine yapışmış bir vaziyette


16* Çaresiz Stratejilersürüklenip gitmektedirler. Üstelik bu ölçüsüzlüğün gururduyulacak, tutkuyla bağlanacak bir yanı olmadığı gibi, insanlığıngelişmesine yönelik bir meydan okuma arzusuylada herhangi bir ilişkisi yoktur. Dünyanın gidişatına bakıldığındainsanlık sanki geriye dönmenin, yavaşlam anın vehızını kesmenin imkânsız göründüğü gizem li bir noktayıaşıp geçmiş gibidir.Belli bir noktadan sonra sanki tarih gerçekliğini yitirmiştir.Bütün insanlık farkına bile varmadan aniden gerçeklikevrenini terk etmiştir. Bu tarihten sonra olan bitenleringerçek olup olmadıklarını anlayabilmemiz mümkündeğildir. Bundan böyle amacımız bu gerçekliğin yitiriliştarihini tespit etmek olacaktır. Bu tarihi tespit edemediğimizsürece güncel yok oluş sürecinin elinden kurtulamayız.Oysa böyle bir düşünce insanı canından bezdirmektedir.— E. CanettiBunun adı ölü noktadır (dead point) başka bir deyişle hersistem; açıklaması pek de kolay olmayan bu tersine çevrilebilirlik,çelişki ve kendi kendini sorgulama sınm nm ötesinegeçerek yaşam ına çelişkilerden anndm lm ış, kendinehayranlık duyarak kendinden geçmiş bir biçim de devamedebilir.Bu noktada devreye bir sistemler “pataüziği” (düşselçözümler bilimi) sokulabilir. Her zaman (yavaş çekim) birfelakete benzese de bu mantık ötesine geçişin, bu tırmanışınolumlu yanlan da vardır. Keza stratejik silahlanmave yok etme sistemlerinde de durum böyledir. Yok edicigüçler mantık ötesi bir boyuta ulaştığında savaş meydanıdiye bir şeyden söz edilememektedir. Zira yok etm e potansiyelive yok etmenin am acı arasında yararlı bir ilişkikurabilmek olanaksızlaştığından, böyle bir güce başvurmakanlamsızlaşmaktadır. Çünkü bu yöntem sayesindesistem kendiliğinden savaşmaktan vazgeçmektedir. İnsanasaçma gelse bile caydırma böyle olumlu bir sonuca yolaçabilmektedir; başka bir deyişle artık savaş m eydanı diye


Kendinden Geçme ve Tepkisizlik (Atalet) • 17bir yer yoktur. İnsanın tırm anışa geçen bu nükleer tehlikeve silahlanma yanşının sürüp gitmesini dileyesi geliyor,liir biçimden ibaret anlamsız, hipergerçek ve sonsuza dekcaydırıcı bir biçime sahip olacak bir savaş' için ödenmesigereken karşılık budur. Tarihte ilk kez, kendi kendini olayçıkartmaktan alıkoyan bir insanlığı gerçekten kutlayabiliriz.Bundan böyle ne gerçekten söz edebileceğiz ne desavaştan. Doğal olarak insanlar nükleer güçlerden vazgeçerekkendilerine yeni savaş alanları bulmazlarsa! İkincidereceden çok yararlı bir çılgınlık biçimine benzeyen bunükleer silahlanmadan vazgeçme sonucunda ortaya kısıtlıda olsa savaşacak bir alan ve savaşacak insanlarınçıkması durumunda silahlar yeniden bir kullanım ve birdeğişim değerine sahip olabileceklerdir. Böylelikle savaşlarısürdürebilmek mümkün olacaktır. Neyse ki, dünyaboyutlarında ve anlamını yitirm iş bir savaşın imkânsızlığıinsanlığı top yekûn savaşmaktan alıkoymaktadır."Şeylerin gerçekliği terk ettikleri”, tarihin biz farkına bilevarmadan yok olduğu -aksi taktirde bu güncel yok oluşsürecinden kurtulmamız mümkün olm ayacaktır- şu körnoktayı yeniden yakalamak isteyen Elias Canetti’nin diledikonusunda neler söylenebilir?O kör noktayı belirlemiş olmak neyi değiştirebilir ki?Tarihe yeniden gerçeklik kazandırabilecek bir m ucize varmıdır? Zaman içinde geriye doğru giderek zamanın yokolmasını engelleyebilecek bir mucize olabilir mi? Çünkühu kör nokta aynı zamanda şu çizgisel zamanın da sonudemektir. Zaman ve geçm iş diye bir şey yoksa, bilim kurcunun"zamanda yolculuk”la ilgili çektiği num aralara negerek var?Bu tarihi çöküşü, bu tarihi koma durumunu, gerçeğinbu buharlaşıp yok olm asını engelleyebilecek Önlemler(ılınabilir miydi? Biz ne gibi yanlışlar yaptık? Acaba in­* Paul Virilio'nun çalışmalanna bakabilirsiniz.


18 • Çaresiz Stratejilersanlar geriye dönüşü olanaksız yanlışlar, birtakım sırlanaçığa çıkarmak gibi tamiri imkânsız hatalar mı yaptılar?Bütün bu sorular, bir kadın tarafından terk edilmiş birerkeğe, bu kadın seni neden terk etti demek kadar anlamsızve gereksizdir. Çünkü erkek hiçbir şekilde kadını bukararından döndüremez. Bu olayda insanı rahatsız edenbir şey varsa o da geriye dönüşü olmayan o noktaya geridönmek için harcanacak tüm çabaların hiçbir işe yaramayacağıdır.Burada önseziler bir işe yaramamıştır, ziraher olay kendinden öncekini haklı çıkartmıştır. Dolayısıylaolayların gerçekleşmesini engelleyebilecek bahanelerüretmek pek de akıllıca bir iş değildir. Nedensiz bir olayıngerçekleşmesini hiçbir şey engelleyemez. Nedensiz bir olayyeniden üretilemezken, nedenli bir olay her zam an yenidenüretilebilir. Ama o zam an da bunun bir olay olmadığıileri sürülecektir.Öyleyse Canetti’nin bu varsayım ı radikal bir varsayımolarak nitelendirilebilir. Oysa dileğini tanrıdan başkagerçekleştirebilecek birileri yok. Çünkü sözünü ettiğinokta, tanımı gereği, saptanması olanaksız bir noktadır.Bu noktayı saptayabilseydik zamana da yeniden egemenolabilirdik. Zaman ve tarihin birbirlerinden kopmasınayol açan sürecin hangi noktadan yola çıkılarak tersineçevrilebileceğini bir türlü kestiremiyoruz. Bunu başaramamamızınnedeniyse bu kör noktayı farkına varmadanve istemeden aşıp geçm iş olmamızdır.Canetti’nin sözünü ettiği böyle bir nokta belki de yoktur.Çünkü bu noktanın varlığını kanıtlayabilmenin yolu tarihinvarlığının kanıtlanmasından geçmektedir. Tariheyabancılaşan bir evrende tarihin ne söyleyecek bir sözüolabilir ne de kendi varlığını kanıtlayabilir. İşte bu yüzdenbizden önceki tüm dönemleri, tüm yaşam biçimlerini, tümzihniyetleri kendi tarihlerini yazm aya ve varlıklarını belgeleredayanarak kanıtlamaya zorluyoruz (böylelikle her şeybelgelenmiş olacaktır). Başka bir deyişle içinde yaşam ak­


Kendinden Geçme ve Tepkisizlik (Atalet) *19ta olduğum uz tarihin sonunu simgeleyen evrende bütünbunlar çürütülmüş iddialara benzemektedirler.Bundan böyle, geriye dönmemiz mümkün olmadığı gibihu durumu kabul etmemiz de mümkün değildir. Oysa kimilerininbu sorunu alelacele bir şekilde çözdükleri ve biranti-Canetti noktası buldukları görülmektedir. Bu nokta,atmosfer ötesi boşlukta kaybolan bir uydunun hızı kesilerekyeniden atmosferin içine çekilmesi gibi bizi yeniden tarihin,gerçeğin ve toplumsalın içine çekebilecek bir yavaşlamanoktasıdır. Yanlış bir radikal düşünce biçimi bizi asılilgilenmemiz gereken alan ve konulardan uzaklaştırmışkenyaşamsal bir sıçramayla yeniden gerçekliğe dönüyoruz. Birkez tarihin gerçekdışı bir saplantıya benzediği, zaman vegerçekle ilgili bu ani çöküş süreci yadsındığında her şeyyeniden bir gerçeklik ve anlam a sahip olabilmektedir.Belki de onlar haklıdır. Belki de “değer” alanındaki buim lam kaybının durdurulması gerekiyordu. Belki de insanlarterör boyutlarına varan radikal bir düşünce biçim i­ne, simülakrlara, yani sağlığını giderek yitiren bir ahlâk,inanç ve anlam üretim sistem ine son verm ek istiyorlardı.Bize yeni ufuklardan söz eden çözümlemelerin cehennemekadar yolu var!Bu noktanın ötesine geçildiğinde yalnızca herhangi birsonuca yol açmayan olaylardan (kuramlar için de aynışey söylenebilir) söz edebiliriz. Çünkü anlamı olmayanolaylann sonuca ulaşmaları ya da herhangi bir öngörüüretilmesini sağlamaları olanaksızdır.Bu noktanın ötesine geçildiğinde yalnızca felâketlerlekarşılaşılmaktadır.Kendi ortadan kayboluş biçimini üreten, bunu herkesegösterebilen ve böylelikle gerçeğinin sahip olduğu bir görünümekavuşabilen her olay ya da dilyetisi kusursuzdur.Felaketler akla gelebilecek en doğal olaylardır. Üstelikbunlar bir olaydan çok olay özellikleri taşıyan bir şeye


20 • Çaresiz Stratejilerbenzemektedirler. Doğal bir olay bir sonuca yol açmamaklabirlikte herkesin meraklanmasına da neden olabilmektedir.Tarihin anlamı sona erip bir kez şu tepkisizlik noktasıaşıldığında her olay doğal bir felakete ya da saf vesonuçsuz bir olaya (gücünü bu özelliğinden almaktadır)dönüşmektedir.Bir sonuca varm ayan olay da organsız beden/ bellek-siz zaman ya da Robert Musirin niteliksiz insanı gibi birşeydir.Işık kaynağı ışık yaym ak yerine mevcut ışığı yutup, yokederek ışığın yayılm asını engellediğinde, olaysal zamankarmakarışık bir hale gelm ektedir." Bu, sözcüğün gerçek* Bkz. Deleuze-Guattari, Anti-Oidipus’taki anlamı — çeu. notu.**Paul Virilio’nun “Esthétique de la Disparition* (“Ortadan KayboluşunEstetiği”) başlıklı metnini okumadan bu ilk bölümdeBaudrillard’ın düşüncelerini kavrayabilmek biraz güçtür. Özellikle“hız” ve “ışık” kavramlarıyla ilgili açıklamalar okuyucuyuzorlayabilecek türden açıklamalardır. Çünkü Virilio, bugünözellikle teknolojiye bağlı hız kavramının gerçekte bir gelişmedeğil bir yerinde saymanın göstergesi olduğunu söylemektedir.Örneğin bilgisayar terminal ekranları ya da bizzat televizyonekranlanndan yansıyan ışık vc onun hızı bu türden bir olgudur.Bir başka deyişle, Batıda teknoloji toplumsal bir gelişmeninaracı değil, kendi kendini amaç edinmiş bir süreçtir.Oysa başka ülkeler bu teknolojik gücü bir gelişme göstergesigibi algılamaktadırlar. Onların kavrayamadıkları ya da anlamakistemedikleri şey, başka bir tarihsel ve toplumsal süreciyaşayan ülkelerde teknolojinin bir duraklama göstergesi olabileceğiolgusudur. Bu sonuncu toplumlar için böyle bir düşünceçelişkili gibi görünmektedir. Oysa Virilio, sisteme onlar gibidışardan değil içeriden bakmakta ve örneğin saniyede 24 karehızla akan film şeridi sonuç olarak sabit, durağan görüntülergöstermektedir; saatte 1.000 km. hız yapan bir uçaktan aşağıyabaktığınızda sanki hareket etmiyormuş izlenimine kapılıyorsunuzdemektedir, öte yandan ışık hızıyla bilgisayar ya da


Kendinden Geçme ve Tepkisizlik (Atalet) • 21anlam ında bir felakettir; başka bir deyişle bir şey başladığıanda bitmiş oluyorsa, bitiş noktası başlangıç noktasınınönüne konularak onu anlamsızlaştırabilmek ve böylelikleyerini nedeni ve sonucu olm ayan bir olaya -s a f bir olayabırakmasısağlanabilmektedir.Anlamın başına da böyle bir felaket gelmiştir; başkabir deyişle sonuçsuz bir olay demek her türlü nedeninhiçbir ayrım yapılmadan, kendisine rasgele bir şekildeatfedilebileceği sıradan bir olay demektir... Nedenini bilemediğinizbir felaketin sonuçlarını nasıl tahmin edebilirsinizki? Böyle bir durumda zaman ve anlam geri sanlarakbaşlangıç noktaları bulunamaz.Günümüzde herhangi bir olaydan sonuç çıkartılması olanaksızgibidir. Çünkü bu olaylar bin bir şekilde yorumla-ııabilmekte ve hepsi de bir anlama sahip olabilmektedir;başka bir deyişle tüm nedenler ve sonuçlar eşdeğerli olupher olayın pek çok nedeni ve sonucu olduğu söylenebil-mektedir.Olayın anlamı, insanın belleğinde bıraktığı iz, kapsadığızaman dilimi giderek kısalan ses ve ışık dalgalan şeklindesunulurken; olayın sonuçlarına yönelik nedenlerdenhemen hiç söz edilmiyorsa (bilindiği gibi günümüzde olaybize bir tür ses ve ışık dalgası şeklinde ulaşm akta ancakyalnızca televizyon ve radyo kanallan arasında dolaşandalgalar şeklinde değil aynı zamanda dil ve anlam ürelimine özgü terimlerle açıklanm ası olanaksız dalgalarabenzemektedir, zira böyle bir olay yalnızca renk, dokunma,ortam ya da insan üzerinde bıraktığı duygusal izlenimıerimleriyle açıklanabilir), bunun nedeni ışık kaynağındatelevizyon ckranlannda karşımıza çıkan bilgi ve görüntülerinzorunlu olarak bir gelişme göstergesi olamayacağı gerçeğini dekavramak gerekmektedir. Ekranlardan yansıyan ışık huzmelerigerçekte bir boşluğu, devinimsizliği ya da ataleti simgeliyorolabilir! — çev. notu.


22 • Çaresiz Stratejilergörülen zayıflama, olaya olay ötesi bir anlam kazandıran,onu bir m esaja dönüştüren ışık dalgalannm neredeysedurmasıdır. Keza politika ve tarihin yaydıkları varla yokarası ışık dalgalarını nasıl güçlükle algılayabiliyorsak,bedenlerin de bedenden çok beden simülakrlarına benzedikleriniaynı güçlükle algılayabiliyoruz.Yavaşlayan ışığın bizim açımızdan bir felaket anlamınageldiğini kavramamız gerek. Işık ne kadar yavaşlarsaolayın ortaya çıktığı bölge, yani olup bittiği yerden uzaklaşmasıo kadar güç olur. Keza şeyler ve olaylann muhakkakbir anlama sahip olmaya, sahip oldukları bu anlamıyitirmemeye, daha önce sahip oldukları anlamlarıysa ortadankaldırmaya çalıştıkları söylenebilir.Bilimkurguyla ilgilenenler ışık ötesi hız düşüncesini herzaman çok çekici bulmuşlardır. Oysa bundan daha ilgiçekici bir düşünce varsa o da, ışığın, ışık hızının altındakalan bir hıza sahip olup olamayacağıdır.Bir anlamda, şeylerin gerçekliğini yansıtabilecek birhıza sahip olan ışık, aynı zamanda algıladıklarımızın çağdaşimgeler olduklarına kefillik etmek durumundadır.Işık hızında görülecek belirgin bir yavaşlam a sonucunda,nedenler ve sonuçlar üstüne oturuyor görünen bir evrentamamıyla ortadan kaybolabilir. Ortaya çıkacak mutlakbir düzensizlik evrenindeyse her şey her şeyin yerini alabilecektir.Biz bu ışık hızından, yaşamın her alanındareferans olarak yararlanıyoruz. Bu ışık hızı artık bizimtanrımız, kendisinden vazgeçem eyeceğim iz bir şeydir. Buışık hızında görülecek bir yavaşlam a aşkmlığa da, tannyada bir son vererek içinde yaşamakta olduğum uz evreninbir belirsizlik içine düşmesine yol açacaktır.Elektronik iletişim araçlan sayesinde ışık hızında yerdeğiştirebilen haberler dünyasında durum budur. Artıkkendisiyle kıyaslayıp, orantılar kurabileceğimiz değişmezbir doğru yoktur. Ancak bu hızlanmanın gerisinde kesinlikleyavaşlayan bir şeyler vardır. Kesinlikle yavaşlayan o


Kendinden Geçme ve Tepkisizlik (Atalet} • 23şey ise bizleriz. Peki ya ışık “insan” kadar yavaş hareketeden bir şey olsaydı ve bizi, bizden daha da yavaş hareketeden bir imgeler denizi içine sürükleseydi ne olurdu?Ozam an bu durum gökyüzünde çoktan sönüp gitmişyıldızlardan gelen ışıklara benzetilebilirdi. Yıldızlardangelen bu ışığın bize ulaşm a hızı ışık yıllanyla ölçülmektedir.Bu ışık çok daha yavaş olsaydı, içinde yaşam aktaolduğum uz evrende yanı başımızda duran pek çok şeyinbaşına da bu sönmüş yıldızlann başına gelenler gelirdi.Başka bir deyişle oldukları yerde durur gibi yapan buşeyleri kesinlikle hem görebilir hem de onların gerçekteortadan kaybolmuş olduklarını bilirdik. Gerçek de zatenbu durumda değil m idir? Bize ışıklannı gönderen gerçeğinkendisi ortadan kaybolmuştur. Böyle bir gerçek olsa olsazihinsel nesnelere, düşsel mesajlann gönderilip alındığıdüşsel bir evrene benzetilebilir.Işığın yavaşlaması durum unda nesneler im gelerindendaha hızlı hareket ederlerse ne olur? Bu durum da yakınlaştıklarınıbile fark edemediğim iz nesneler gelip bizetoslar. Öyleyse ışık dışında kalan her şeyin bu hızın çokaltında kalan bir hızla hareket ettiği ve içinde yaşadığım ızevrenin tam tersi sayılabilecek bir evren düşleyebiliriz.Böyle bir evrende ışık çok yavaş bir şekilde hareket ederkenonun dışında kalan her şey müthiş bir hızla hareketedecektir. Dolayısıyla ekranlardan, nesnelerinden önceyansıyan ve bizim evrenim izi yönlendiren ışıklı mesajlargibi bir yönlendirme söz konusu olam ayacağından tambir kaos içine düşülecektir.Rüzgâr gibi çeşitli hızlara sahip olabilecek böyle birışık zaman zaman rüzgâr gibi kesilebilecek ve ışık kesildiğindebu bölgelerden imge gönderebilmek olanaksız halegelecektir.Bu bir parfümü andıran bir ışık olacaktır; başkabir deyişle ışık maddelere göre değişen bir kokuya sahipolacağından, yakın çevresi dışında kalanlar tarafındanalgılanamayacaktır. Bu ışıklı mesajlar ışık kaynağından


24 • Çaresiz Stratejileruzaklaştıkça zayıflayıp algılanamaz hale gelecektir. Işığınaydınlattığı belli bir bölgenin dışında kalanlar nesneyi göremeyeceklerindenonlar için böyle bir nesne olmayacaktır.Belki de kıtalar kadar yavaş hareket eden ve birbirleriüstüne bindiklerinde depremlere yol açan bu devasa kütlelergibi ürettiğimiz tüm imgeleri çarpıtan ve sahip olduğumuz mekân kavramını değiştiren bir ışıktan söz etmekgerekiyor.Bir insan yüzünün ve hareketlerinin, çok yoğun birsuda ilerlemeye çalışan bir yüzücünün hareketleri kadaryavaş yansıtıldığını düşünelim. Karşınızda durup durmadığındanbile emin olmadığınız bir inşamın gözlerininiçine bakarak onu nasıl ayartabilirsiniz? Bütün dünyayısinematografik bir yavaş çekime benzeyen bir yaşambiçiminin kapladığını düşünün. Hızlandırma sürecininanlamı parçalayarak aşıp geçmesi olsa olsa kom ik bir zaferebenzetilebilir; oysa anlamı içten içe eriterek yok edenyavaşlatma süreci şiirsel bir büyüleyiciliğe sahiptir.Günlük yaşantım ıza hızın egemen olm asıyla birlikteaskıya alma (suspense) ve yavaşlatma, güncel yaşantımızıbelirleyen sıradan trajik biçimlere dönüşmüştür. Değişkenboyutlara taşınan bir gerçeklikle birlikte, doğal za ­man sıkışı diye bir şey kalmamıştır. Artık zam an bilinçtarafından belirlenmemektedir. Tıpkı hareketin, mekânınbelirleyicisi olma özelliğini yitirmiş olması gibi. Artık biramaçtan yoksun zaman ve mekân kavramlarına, trajikbir görünüm kazandıracak bir tür ‘alın yazısı’ kavramınındevreye sokulması gerekecektir. Askıya alm a ve yavaşlatmada bu açıdan alınyazısını andırmaktadırlar. Biçimseldeğişikliği durma noktasına getiren alınyazısı işe yararbir anlam üretimini de engellemektedir. Belki de anlamlısöyleve karşı alttan alta yavaş yavaş üretilen ve için içinkaynayan başka bir söylev vardır.Ancak bu ikinci söylev öylesine yavaş bir şekilde üretilmektedirki, insan onun yerinde saydığını düşünmekteve dolayısıyla çevreye yayılam ayan ışık sanki tüm evrenin


Kendinden Geçme ve Tepkisizlik (Atalet) *25yerinde saymasına neden olmaktadır.Hu türden bir tepkisizlik (atalet) oyununu sürdürmeyeçalışan sistemler nedense simülasyonun çağdaşı sayılabilecekbir deprem felaketine benzemeye çalışm aktadırlar.Kayan toprak, oluşan faylar, çatlayan kabuklarındanfırlayan şeyler, parçalanmış ve düzensiz nesneler, birbirlerinegeçen muazzam yer kabuklan, kütlesel görüntülerinsanı ürkütmektedir. Volkanlardan gökyüzüne doğruyükselen şu cehennem ateşini andıran lavlar bizi o kadarda şaşırtmıyor; çünkü bu ateş daha düne kadar insanlancezalandıran, günahlarından arındıran ve toprağı bereketlendirenbir şey olarak görülüyordu. Tufan görünce deşaşkınlıktan dilimizi yutmuyoruz; çünkü tufanı, dünyanınyaratılışına hizmet etmiş bir tür anaç felaket gibi görüyoruz.Bunlar insanların bir türlü kurtulam adıkları önemliefsanevi ve masalsı biçimlerdir. Bunların en sonuncusupatlamayla ilgili olanıdır. Bu patlama masalı, nükleer felaketsaplantısıyla birlikte en kusursuz görünümüne sahipolmuştur (bu saplantı dünyanın sonuyla ilgili bir masalüretimine değil, tam tersine Büyük Patlama gibi evreninortaya çıkış ya da başlangıcında büyük bir patlamanınbulunduğu gibi bir efsanenin üretilmesine yol açmıştır).Daha da güncel bir felaket biçimi varsa o da depremlerdir.Zira felaketler o bölgenin kültürü tarafından biçim lendirilirler.Keza kentleri çekici kılan ve onları birbirlerindenayırmamızı sağlayan bir Özellik varsa o da bu kentlerleilgili felaket varsayımlarıdır. New York denildiğinde aklaKing Kong,' elektrik kesintisi ya da dikey bombardıman,yani Yangın Kulesi" türünden şeyler gelm ektedir. Los Angelesdenildiğindeyse aklım ıza yatay çatlaklar, kırılmalarve Pasifik Okyanusu’na doğru kayan Kaliforniya, yani* King Kong, 1933, 1976— ed. notu.**The Towering Inferno, yön. John Guillermin, 1974 — ed. notu.


26 • Çaresiz StratejilerDeprem* türünden örnekler gelmektedir. Günümüzdedepremin zincirleme tepkilere neden olan bir tür çekirdekparçalanmasıyla anında, halka halka, düzensiz ve anidalgalar şeklinde yayılan ve ani yer değiştirm eler gibi birbiçime sahip olduğu görülmektedir. Artık başım ıza yıkılacakbir dünya yoktur; çünkü toprak ayağımızın altındankayacaktır. Her şeyin param parça olduğu, bir başıboş buzuldağlan ve deprem ler evreninde yaşıyoruz. Bu deprembizde de böyle bir zihinsel ve interstitiel (kılcal dokularakadar giden) bir çöküşe yol açabilir. Bize yutturulan güzelşeylerin hepsi birer birer çatlayıp parçalanırken geride b ı­raktıkları boşlukta insanlan hâlâ heyecanlandı rabilen veetkiyebilen bir şeyler vardır. Aslında bir topraktan söz edilemez;çünkü ayağımızın altında katmanlaşmış ve yüzeyiçatlamış yer kabuğundan başka bir şey yoktur. Yer sar-smtılan altyapıyla ilgili ağıtlardır. Bundan böyle başımızaneler geleceğini yıldızlara ve gökyüzüne bakarak değil,toprağın üstüne çömelip bizi uzay boşluğuna savurmaklatehdit eden yer altı tannlannı sorgulayarak öğreneceğiz.Deprem sırasındaki enerjinin denetim altına alınabileceğinisanm ak tam bir çılgınlıktır. Bunun yerine otom o­bil kazalannı, köpeklerin ezilmesini ya da çökebilecek nevarsa onları engelleyin daha iyi (burada devreye giren yenibir varsayımdan söz edilebilir; başka bir deyişle kaza vefelaketler bizim yeni enerji kaynaklanınız! oluşturabilir;çünkü şeyler çöküp gitme, yok olm a eğilimindedirler). Nedeprem sırasında ortaya çıkan enerji denetim altına alınabilirne de deprem dalgalannın kayıt süreci yavaşlatılabi-lir; başka bir deyişle bir tür simgesel enerjiye benzetilebi-lecek depremin zihinsel büyüleme ve şaşkınlığa uğratmagücü gerçek bir yersarsıntısınm yol açtığı maddi hasarlaölçülemeyecek kadar büyüktür.Depremi denetim altına alma adlı bu çılgınca projeninya da daha kısa süre içinde gerçekleştirilebileceği* Earthquake, yön. Mark Robson, 1974 —ed. notu.


Kendinden Geçme ve Tepkisizlik (Atalet) • 27için daha gerçekçi görünen, yerleşim bölgelerini boşaltmasenaryolarıyla depremden kaçılabileceğini sanan diğerprojenin asıl amaçlan, bu sarsıntının simgesel büyülemegücüne sahip olabilmektir. İşin en komik yanıysa, uzm anların,önceden haber verilecek bir acil durum un yaratabileceğipanik sonucunda meydana gelecek maddi hasarın,gerçek depremin yapabileceği maddi hasardan çok dahabüyük olacağını söylemeleridir. (Bu müthiş kom ik bir şeydir,çünkü gerçek bir felaket yerine simülasyon yoluylaistediğiniz kadar felaket üretebilirsiniz. Üstelik bu yollagerçek felaketlere eşdeğerli bir zarara neden olabilirsiniz.İnsan kendi kendine bu türden hayalleri o uzmanlarınüretip üretmediğini sormadan edemiyor; çünkü nükleeraraştırmalar alanında da benzer hayaller üretiliyor. Nükleertehlikeleri önceden haber veren caydıncı sistemler,gerçekte bir tür gücül felaket üretim m erkezlerine benzemektedir.Felaketi önlem e adı altında, felaketin tümsonuçlarını derhal gözlerimizin önüne serebilmektedir.Bundan böyle felaket konusunda bile rastlantılara güve-nemeyiz; çünkü güvenlik önlemleri adı altında felaketinprogramlanmış bir benzeri vardır).Öyleyse depremleri önceden haber verebilecek ve tümsonuçlarını öngörebilecek kadar gelişmiş bir devlet y a daiktidar, toplum ve insanlık için depremlerden daha büyükbir tehlike oluşturacaktır. Güney İtalya’daki terremotati(depremzedeler], gösterdiği ihmalkârlık nedeniyle Italyandevletine şiddetle saldırmışlardır (çünkü olay yerine ya r­dım ekiplerinden Önce varan medya bu türden acil durumlarlailgili hiyerarşik bir gösterge gibidir). Terrem otati’ninfelaketin sorumluluğunu iktidara yüklem esinin nedeniiktidann ikide bir evrensel dayanışmadan dem vurm asıdır.Bu insanların felaketleri önceden haber verebilecekcaydırıcı bir düzenin oluşabileceğini inanm alarını beklemeksaflıktan başka bir şey değildir. Böyle bir durumdamaddi hasar öylesine büyük olacaktır ki, herkes gerçekfelaketin sonuçlanna katlanm ayı yeğleyecektir. Çünkü


28 • Çaresiz Stratejilerfelaket aniden ortadan kaybolma masalına daha uygunbir olaydır. Keza iktidarın içine düştüğü o çaresizlikle dealay edilmesini sağlayan bir olaydır. Terörizm konusundada benzer şeyler söylenebilir; başka bir deyişle terörizmidaha kuluçka aşamasında yakalayıp yok edecek caydırıcıbir devlet (Almanya) nasıl tanımlanabilir? Böyle bir devletteröristlerden daha terörist olacak ve dolayısıyla terörünher düzeyde yaygınlaşm asına neden olacaktır. Güvenlikiçin ödenmesi gereken bedel buysa, bu durumda herkesingönlünde bu güvenlik anlayışının yatıp yatmadığınınsorulması gerekir.Antik Pompei kentinde karşınıza çıkan h er şey, metafizikbir görünüm arz ediyor. Hatta bu kentin mekânsaldeğil, düşsel, labirentlerinkini andıran zihinsel bir geometrikyapıya sahip olduğu bile söylenebilir. Öğle sıcağında,bu mekânda zamanın tamamıyla durmuş olduğu gibibir hisse kapılıyorsunuz.Mekânın askıya alındığı bu harabelerde, bükülen gölgeler,bildik şeyler insanı duygusal açıdan çok etkiliyor.Sokaklarda öylesine lakayt bir şekilde gezerken aslındafelaketin gerçekleşmiş olduğu o çok özel anı simgeleyenbir başka zamansal boyutta dolaşıyorsunuz. Artık o yokedici gücünü yitirmiş görünen Vezüv yanardağı ölü sokaklardaseraplar görmenize neden oluyor. İnsan orada oanda sanki volkanın hem en patlam a anı öncesindeym işçesinebir duyguya kapılıyor ve aradan iki bin yıl geçmişolmasına karşın sokaklarda ölüp gitmiş o hayattan mucizevibir şekilde kafasında yeniden canlandırabiliyor.İnsan üzerinde boylesine tuhaf bir izlenim bırakabilenyer sayısı çok olmasa gerek (Freud ve Wilhelm Jansen’inGradiva’daki psişik olayları neden buraya taşıdıklarınıanlayabiliyoruz). İnsan burada sıradan ve fosilleşmiş nesnelerinyeniden ürettikleri o Ölüm anını tüm sıcaklığıylateninde hissediyor. Örneğin, taş bir yol üzerindeki tekerlekizleri, aşınmış kuyu taşları, yan açık taşlaşmış bir tahtakapı, küllere gömülü bir insan vücudu üstündeki kumaş


Kendinden Geçme ve Tepkisizlik (Atalet) * 29kıvrımları gibi. Bu gerçek görüntülerle bizim aram ıza abideleresaygınlık kazandıran türden bir tarihsel açıklamagiremez; çünkü biz bu şeyleri, ölümün onları yakalamışolduğu andaki halleriyle görebiliyoruz.Pompei’de güzel ya da anıtsal görünümün bir önemiyok. Burada Önemli olan, tıpkı kendi ölüm anımızın kusursuzbir simülakn gibi algılayabileceğimiz bu görüntülerve felaket ânının büyüleyiciliğidir.Pompei kenti bir tür göz yanılması ya da ilkel sahneye(scène prim itive) benziyor; başka bir deyişle insan orada,Pompeililerin yaşadığı korkuya çok benzer bir korkuhissediyor. Burada eksik olan boyut zaman, fazla gelenboyutsa yaşanılan halüsinasyon duygusudur. Örneğin,yapay bir gölde yüzerken suyun altındaki canlı ağaçlarıntüm ayrıntılarını nasıl fark ediyorsanız, PompeiMe de eninanılmaz ayrıntılan fark edebiliyorsunuz.Felaket insanın zihinsel yapısı üzerinde bu türden bir('İ kiye, yani şeyleri o ölüm anından Önceki anda yakalam akve hep bu esnada sahip oldukları o donmuş görünüm lerinimuhafaza etme gibi bir sonuca yol açmaktadır.Daha sonra yaşanan bir deprem felaketi Pom pei’yiikinci kez yok etmiştir. Harabelerin başına neden böylebir felaket gelmiştir? Pom pei neden ikinci kez yıkılıp yerinaltına göm ülmüştür? Burada sanki felaketlere özgüsadist bir alaycılık vardır; başka bir deyişle, felaket, harabeleriyeniden yıkabilm ek amacıyla onların eski anlam vegüzelliklerine kavuşm alarını beklemiş olabilir. Bu türdenfelaketler bir yandan sonsuzluk illüzyonunu yok etmeyeçalışırken, diğer yandan da aynı sonsuzluk illüzyonuylaoynamayı sürdürürler; zira şeyleri dondurarak onlaraikinci kez sonsuza dek yaşama hakkı tanıyabilirler.Pompei kentini çekici kılan da zaten bu, felaket anındadurdurulmuş, dondurulmuş/taşlaşmış yaşam ın varlığınıalgılayabilmenin yol açtığı şaşkınlıktır. Birinci Vezüv felaketibaşarılı bir felaketken, sonuncu deprem felaketiniaçıklamakta zorluk çekiyoruz. Çünkü ikinci depremin


30 • Çaresiz Stratejileruyduğu bir kural varsa o da kendini daha çok bir parodibiçiminde ikinci kez yeniden üreten olaylardır. İkincifelaket, birincinin çok zavallı bir kopyasıdır. Bu, sefil birtanrının parmaklarını şaklatarak noktaladığı çok anlamlıbir alınyazısına benzemektedir. Belki de bu olay bize büyükçökmeler, öldükten sonra dirilmeler, ölüm ve sonsuzlukoyunları gibi bambaşka şeylerden söz ediyor. Bundanböyle belki de bölük pörçük olaylar, ortadan yavaşça biçimdeğiştirerek kaybolm alar ve bir daha ortaya çıkm a şansınasahip olamama gibi şeylerden söz edilmesi gerekiyor;çünkü bize biçilen yen i alın yazım ızda bunların farkınavarmamız istenmiyor. Bütün bunlar doğruysa olaylarınherhangi bir sonuca yol açmadan yatay bir şekilde geliştiğibir döneme geçmiş olduğum uz ve bu konuda son olarakdoğanın bir parodiyi andıran olaylar ürettiği söylenebilir.


POLİTİKA-ÖTESİ(NE AİT) BİÇİMLER/POLİTİK OLMA ÖZELLİKLERİNİ YİTİRMİŞ BİÇİMLERYapısal özelliklerini yitiren bir evrende karşılaşılan yapısalşeffaflık ve müstehcenliği politika-ötesi olarak tanım lıyoruz.Tarihsel özelliklerini yitiren bir evrende karşılaşılandeğişim sürecine özgü şeffaflık ve müstehcenliği de yinepolitika-ötesi olarak tanımlıyoruz. Politika-ötesi demek,tırtık hiçbir olayın gerçekleşmediği bir evrene özgü şeffaflaşmışve müstehcenleşmiş haberler; iletişim ve başkaamaçlı ağlar (şebekeler) arasındaki suç ortaklığınınyol açtığı uzamsal şeffaflık ve müstehcenlik; toplumsalınkitleler tarafından şeffaflaştırılması ve m üstehcenleştirilmesi;politikanın terör tarafından şeffaflaştınlm ası vemüstehcenleştirilmesi; vücudun şişkolaşarak ve genetikklonlaşma aracılığıyla şeffaflaştınlm ası ve m üstehcenleştirilmesidemektir... Tarih, politika, hayal kurma ve insanbedeninin sahnelendiği mekânların ortadan kaybolmasıve yerlerini müstehcenliğin alması demektir. Sırlar dönemisona ermiş ve yerini şeffaflaşmaya bırakmıştır.Politika-ötesi bütün bu süreçlere bir son veren biçiminadıdır (bundan böyle üretim biçimleriyle değil, ortadankayboluş biçimleriyle ilgileneceğiz). Anlamlı bir evreneson veren şey işte bu politika-ötesi uğursuz sapmadır. Sistemlerbelli bir doyum noktasına ulaştıklannda artık tepkiverm emektedirler (atalet içindedirler) başka bir deyişleterör ve caydırma stratejileri arasındaki denge, devasamiktarlardaki sermaye, hidrojen bombaları, haber uyduları...ve herhangi bir gönderenden yoksun içi boşaltılmışkuramlar dünyanın çevresinde dans edip durm aktadırlar...Şişkolaşmış haber/bilgi stoklama ve bellek sistem leriylebundan böyle hiçbir şey yapılamaz. Tıpkı hedeflediğiam açlan şimdiden anormal bir şekilde aşıp geçerek, has-


32 • Çaresiz Stratejilertalik boyutlarına varan bir nükleer yok etme sistemi gibi.Politika-ötesi aynı zam anda doğal bir gelişme sürecindenhastalıklı bir gelişme sürecine, amaçlı bir yapıdan hastalıklıbir yapıya, organik dengelerden kanserli metastazaşam asına geçiş yapm ak demektir. Politika-ötesi, bir felaketlerevrenidir; bir bunalımlar evreni değil. Çevre ve ruhsağlığıyla ilgili olanlar da dahil olmak üzere bizi her türlügerçek, tarihsel ve yazgısal süreçten uzaklaştıran şeylerteknolojinin hızına ayak uydurmaya çalışmaktadır.Şeffaflaşma her geçen gün sırlan (yalnızca anlamüretiminin değil aynı zamanda görünümlerin sahip olduğuillüzyon ve ayartm a gücünün sahip olduklarını da)açığa çıkartırken, sahne görevi yapan mekânlar da hergeçen gün biraz daha m üstehcen bir görünüm e sahip olmaktadır.Am a siz hiç merak etmeyin politika-ötesininkide dahil olmak üzere ufukta henüz Sphinks’in sorduğubilmeceyi çözebilecek birileri görünmüyor.Politikanın yol açtığı düzensizlik ve dengesizlik (ano-mie) çağının bunalım, şiddet, delilik ve devrim gibi göstergelerivardır. Oysa politika-ötesinin yol açtığıysa biranormallik, yani herhangi bir sonuca yol açmayan olayınçağdaşı sayılan herhangi bir sonuca yol açmayan çarpıtmalarçağıdır.Yasama erkinin elinden kaçabilen şeye anom i denilmektedir.Anormallikse normlara uymam ak demektir.(Yasa bir sürece benzerken norm bir çarpıtma biçimine;yasa bir aşkmlık biçimine benzerken norm bir araca benzemektedir).Anormallik, her şeyin rastlantısal, istatistikveriler üstüne oturduğu, herhangi bir yasal sınır ya da* Sphinks: Mite göre yüzü bir kadına, göğsü, ayaklan ve kuyruğuaslana benzeyen kanatlı bu dişi canavar, Hera tarafındanThcbai halkını cezalandırmak için gönderilmişti. Şehrinyakınlanndaki bir dağa yerleşmiş bu canavar, civardan geçenleri,sorduğu bilmeceleri bilimedikleri için yemektedir. AncakOidipus Sphinks'in bilmecesini çözer; bunun üzerine canavarkahnndan kendini bir kayadan atıp ölür — çeu. notu.


Politika-ötesi(ne) Ait Biçimler • 33yasanın öngördüğü bir yasak çiğneme özelliği taşımayansınırsız değişikliklere izin veren işlemsel bir alana ait olup,bu alan artık istatistik ve işlem sel denklemlere indirgenmişdurumdadır. Bu öylesine normalleştirilmiş bir alandırki burada delilik ve yıkıcılık (subversion) bile anorm alliktensayılmamaktadır. Biz yine de anormallik anormalliktirdiyeceğiz.Anormalliğin gizemli bir yanı vardır; çünkü neredenkaynaklandığı belli değildir. Oysa anominin bir açıklam a­sı yapılabilir. Anomi alanında yasalar bilmezlikten gelinemez ve anomi bir çarpıtm a olarak nitelendirilemez. Ano->ııi, belli bir sistemin yasalanna karşı gelmek demektir.Oysa anormalliğin karşı geldiği ve çiğnediği bir yasa olupolm adığı bile belli değildir. Eskiden var olup olmadığınıbilmediğimiz anormallik yasası diye bir şeyden bugünsöz edemiyoruz ya da böyle bir yasal düzenlem eyle henüzkarşılaşmadığımız söylenebilir. Belki bir karşı gelme,daha doğrusu nedenler ve sonuçlar üstüne oturup oturmadığınıanlayamadığımız bir sistem karşısında yaşananşaşkınlıktan söz edilebilir.Anorm allik artık eskiden olduğu gibi trajik bir anlamasahip değildir. Hatta anom inin tehlikeli ve insanı yoldançıkmaya iten özelliğine de sahip değildir. Bir anlamdaanormallik demek anlam sızlık, anlamsız ve açıklanmasımümkün olmayan şey demektir. Anormallik, kendisiyleyalnızca görünümler evreninde karşılaşılan, bir sisteminyani bizimkinin yüzeyini oluşturan gaipten gelmiş, belkide başka bir sisteme özgü bir şeydir.Bu sistemde anormallik eleştirilmemekte ve bir türdeğişiklik gibi algılanmaktadır.ŞİŞKOAB D ’nin her yerinde karşılaşılan bir anormallikten, şuinsanı büyüleyen şişkoluktan (obezite), şu doğa yasalarınakarşı gelen boşluğa uyum lanm a biçiminden söz etmekistiyorum. Toplumsal ilişkiler ve bedenin içinde eriyip git­


34 • Çaresiz Stratejilertikleri, artık insana bıkkınlık veren ve anlam sız bir toplumsallığınulaştığı hiperboyutlan gösteren, aşın uyumluluğunneden olduğu şu biçimsel bozukluktan söz etmekistiyorum.Bu tuhaf şişkolaşma biçiminin koruyucu bir yağ tabakasıya da ruhsal bunalıma bağlı nevrotik şişkolukla birilişkisi yoktur. Bu, çok tıkınma yöntemiyle azgelişmişliğinigizlemeye çalışan bir şişkoluk değildir. Size tuhaf gelebilirama bu tür bir şişkoluk, insan vücudunu ortadan kaldırmayöntemine benziyor. Şişkoluk, normal vücut ölçülerinidüzenleyen gizli kurala bir son vermiştir. Vücut, sahipolduğu hatları vc aynadaki yansımasını denetlemektenvazgeçerek sınır tanımayan bir tombullaşma süreci içinegiren canlı bir organizmaya benzemiştir. Normal vücuthatları, kendini zorlayarak düzgün vücut hatlarına sahipolma dönemi sona ermiştir; başka bir deyişle insan vücududış dünyaya karşı direnmek yerine, dış dünyayı içinetıkmaya çalışan bir şeye benzemiştir.Ayartma sürecinin tamamen dışında kaldıklarındanbihaber olan bu şişkolar, insanı adeta büyülemektedirler.Başkalannt ayartma gibi bir sorunları olmadığı gibi, şişkoluklarındandolayı bir komplekse kapılmadan, Frcud’un o“ideal ben” kavramıyla sanki hiçbir ilişkileri yokm uşçasınaortalıkta salına salına dolaşmaktadırlar. Gülünç ol-duklan söylenemeyeceği gibi kendileri de gülünç olmadıklarınınfarkındadırlar. Sanki bu şişkoluk bir tür gerçekliğiifade ediyormuş gibi davranmaktadırlar. Gerçekten deşişkolarda sisteme özgü bir şeyler vardır. Şişkolar, içindeyaşamakta olduğum uz sistem gibi, boşlukta hiç durmadanşişen varlıklara benzemektedirler. Şişkolar, sona erenuyumlu göstergeler, fiziksel yapılar, beslenme biçimleri vekentsel biçimler döneminin nihilist bir ifadesi gibidirler.Dört bir yana doğru hızla yayılan kanserli hücre dokusunabenzemektedirler.Bu ana karnındaki beslenme ya da bir tedavi biçiminebenzeyen bir şişkoluktur; başka bir deyişle şişkolar


Politika-ötesi(ne) Ait Biçimler • 35unnki kendi "kendilerini” doğurm ak üzere olan am a bunul)ir türlü başaramayan insanlara benzemektedirler. Süreklişişen vücut bir türlü kendini doğuramıyor gibidir.1 Junun aynı zamanda ikincil bir şişkoluk, insana güncelsistemleri anımsatan sim ülatif bir şişkoluk olduğu söyle-ı ıcbilir. Bu sistemler akıl alm ayacak kadar çok haber/bil-Kİyle dolu olmalarına karşın asla doğuramamaktadırlar.Hunun her şeyi depolayan, yapay belleklere yükleyen velotal bir yararsızlık aşam asına doğru ilerleyen, dünya vebilgi konusunda kayıt altm a alınabilecek hemen her şeyin( iokümünü yaparak ortaya koyduğu korkunç boyutlardakibu bilginin yeniden sunum unu olanaksız kılan işlemselmodernliğe ait belirgin bir özellik olduğu söylenebilir. Yüzyılsonra cool ve ironiden, patafizik eleştiriden yoksun birevrende, Kral Übü’nün o koca göbeğini insanlara yenidenanımsatabilecek hiçbir şey olmayacaktır.ister düşsel çözüm ler bilimi (patafizik), isterse meta-lizik bir düşünce sisteminin ürünü olsun, bu şişkolaşmayılgınlığı Amerikan kültürüne özgü en tuhaf göstergelerdenbiridir. Her yerin hayaletlerle sanlı olduğu böylebir ortamda, şişko, kanser hastalığında olduğu gibi herhücrenin (her işlevin, h er yapının) sonsuz sayıda çoğalabildiği,dal budak salabildiği, sanal düzeyde tüm uzamıt ek başına kaplayabildiği, bilgi/haber sürecine tek başınatîl koyabildiği (bu arada feed-backy\n zaten şişkoyu andıranbir yapıya sahip olduğu, her türlü yapısal şişkoluğunanası olduğu söylenebilir) ve yararsız bir genetik yinelenmeyoluyla yaşamını sürdürüp, kendi kendine yetebildiğibir göstergeye benzemektedir.Burada üç beş kişinin şişkoluğundan değil sistemin şişkoluğundan,bir kültürün tamamıyla m üstehcenleşm e­sinden söz ediyoruz. İnsan bedeninin işleyiş düzeni bozulduğundave kendine düşen rolü oynayam ayacak halegeldiğinde müstehcen bir görünüme sahip olmakta, yanişişkolaşmaktadır. Toplum sal işleyiş düzeni bozulduğun­


36 • Çaresiz Stratejilerda, toplum kendine düşen rolü oynayamayacak hale geldiğindeve gerçekleştirme iddiasıyla tutuştuğu bahisleriyitirdiğinde m üstehcen bir görünüm kazanmaktadır. Herşeyin apaçık bir şekilde toplumsal tarafından belirleniyorgibi göründüğü, tüm m ekânlann toplumsal tarafından işgaledildiği, hiçbir şeyin toplumsalın elinden kaçamadığıbir yerde bütün bunlar bütünsel bir görünüm arz edenşeffaf ve hayaletlerden oluşan evrende herhangi bir değişikliğeyol açmamaktadır.Bu şişkoluk da aynı hayaletler dünyasına ait bir şeyeve içerikten yoksun bir toplumsal biçim olarak bir o yanabir bu yana salman balonlara benzemektedir. Şişkoluktoplumsalın güncel, biçimden yoksun görünümüne sahiptir;başka bir deyişle kendi kendisiyle uzlaşma, kendikendine yetme ve kendi kendini yönetme konularındagerçekleştirilebilecek ideal bireysel paradigm aya benzemektedir.Bunlar sözcüğün gerçek anlamında birer vücutdeğil, her an her yerde karşılaşabileceğimiz bir tür kanserliinorganik varlık örnekleridir.Yeme, içme konusuna bir son vermeden önce (bu şişkoluğunyem eye içmeye zorlanma ya da geçm işte kalan birdöneme duyulan özlemle hiçbir ilişkisi yoktur) bir Am erikanmutfağından ne kadar söz edilebilirse toplumsaldanda o kadar söz edilebilir diyebiliriz. Amerikan m utfağındakilezzet olayı devasa bir caydırma girişimine benzemektedir;başka bir deyişle asıl kokularından anndınlan besinlerlekomik ve yapay soslar üretilerek kendilerine sentetikbir yöntem le o eski tatlan yeniden kazandırılm aya çalışılırgibidir. Bu olay yeni film lere, o eski filmlerin büyüleyiciliğini(gîamour) katmaya çalışmak [flavour) gibi bir şeydir.Başka bir deyişle bu durum, stüdyoda kazandırılan yapaybir çekicilik ve büyüleyici modellere benzeme adına kişiselözelliklerden vazgeçm ek anlamına gelmektedir. Toplumsalıniçinde bulunduğu durum da bundan çok farklıdeğildir; başka bir deyişle tıpkı lezzetten yoksun bir sosgibi, toplumsal da, işlevsel açıdan, içinde yüzdüğüm üz


Politika-ötesifne} Ait Biçimler • 37sorunlara çözüm üretm ekten aciz bir konumdadır. İlişki,denetim, ikna ve caydırm adan oluşan, yasakların kitleselya da bireysel düzeyde teşhir edildiği bir toplumsal görünümünden(sodosph^re) söz ediyoruz; başka bir deyişle"Have a problem ? We solve it!”' müstehcenliğin ta kendisidir.Tüm yapılar ters yü z edilmiş, gözler önüne serilmiş,her şey herkesin gözleri önünde olup bitmeye başlamıştır,liu durumla Am erika’nın her yerinde karşılaşabilirsiniz.O salkım saçak havai hatlı elektrik ve telefon hatlarındanbaşlayarak (tüm şebeke açıktadır) ev içinde kendisine giderekdaha çok görev yüklenen insan bedenine, yiyecekkutularının üstündeki bitm ez tükenmez bilgilerden aylıkgelir (maaş) ya da zekâ katsayısının teşhirine, insanı bitapdüşüren gösterge bombardımanından beynin hangiyansının eleştiri işlevini yerine getirdiğini belirleme hırsınaeşdeğer bir güç tutkusunda bile bu müstehcenliklekarşılaşabilirsiniz...Yaşamda her an değiştirilebilen kararlar düzeni hemenher şeyi program lam a gibi bir arzuya karşı direneme-mekte; hemen her şey saplantıyı andıran bir karar sürecive töze bağlanmaya çalışılmakta; bir zamanlar sınıflar,proletarya ve çatışm anın aynası sayılan toplumsal, yeriniözürlü insanlar adlı kalıcı bir töze bırakmaktadır. Tarihiçelişkiler artık zihinsel y a da fiziksel özürlü patafizik birgörünüme sahiptir. Bu saplantısallaşmış toplumsal dönüşümsürecinde bir tuhaflık vardır. Bu tuhaflığa konabileceken doğru teşhis; geri zekâlı ya da şişko görünümlüolan gibi özürlü toplum sal da yok olmaktan korkmaktadırşeklinde olabilir. Koyduğu politik oyun kurallan geçersiz-leşen ve inandırıcılığını yitiren bir toplumsal, geride kalansağlarla birlikte kendine bir tür politika-ötesi yasallık kazandırmayaçalışmaktadır. Kriz yönetiminden sonra sırada,bile bile açık veren ve anormal boyutlara ulaşan bir*“Bir sorun mu var? Biz çözerizP —çev. notu.


38 • Çaresiz Stratejilerautogestiori dönemi vardır.Bir zamanlar “herkese yetenekleri kadar verilirdi”, sonra“herkese ihtiyacı kadar" denildi, bugünse “herkese özrükadar” verilmektedir.Bir anlam da şişko, sahip olduğu beden sayesinde cinselayrımlamanın elinden kaçıp kurtulmuştur. Şişko birvücut, cinsel eksikliğini, çevresindeki boşluğu yutarakkapatmaktadır. Bu şişkoluk, simgesel açıdan, vücudunkendilerinden ayrılmak istemediği ya da sevebilmek amacıylakendilerinden uzaklaşm ayı başaramadığı şeylerinoluşturduğu bir şişkoluktur. Burada vücut, kendine aitolanla olmayanı birbirinden ayıramamaktadır. Şişkonunvücudu, içbükey ya d a dışbükey bir ayna gibidir. Şişko,kendini olduğu gibi yansıtacak düz bir aynayı henüz bulamamışbiridir.Çocuk, şeylerin dış görüntülerinden yola çıkarakdüşsel olanla, yeniden canlandınlm ış (simgesel) görünümarasındaki ayrımın farkına varabilirken (bu aynm lam adönemine “ayna evresi”" denilmektedir) şişkonun böyle biraynm lama sorunu yoktur. Dolayısıyla kendi başına zihin­* “Açık veren” bir yönetim biçimi, toplumsalı her türlü açmazlakarşı karşıya getirmiştir. İşte size bir alegori: ABD’nin her yerindekaldırımlar, tekerlekli sandalyede oturan özürlü insanlardüşünülerek yeniden düzenlenmiştir. Bunun üzerine yönlerinikaldırım taşlanndaki çıkıntılar sayesinde bulan körler, gidecekleriyönü şaşınp trafik kazalarına kurban gitmeye başlamışlardır.Sonuçta anayolların kenarlanna körler için raylardöşenmiştir. Ancak bu kez de tekerlekli sandalyeler raylannaraşma sıkışmaya başlamıştır.**Ayna evresi: Jacques Lacan tarafından psikanalize hediye edilmişolan bu terim, çocuğa ait bir Ben'in oluşabilmesi (çocuğunaynada kendi imgesini tanıyabilmesi) ve imgesel bütünlüğünüsağlayabilmesi için 6-8. aylar arasında yaşadığı deneyim süresidir—çev. notu.


Politika-ötesi(ne) Ait Biçimler • 39sel bir bölümleme yapamadığından (aynada) yansıyan birimgeden yoksun bir vücut içinde şişinmeye devam eder.Doğada şişko ya da müstehcen hayvanlar yoktur.Bunun nedeni herhalde hayvanlann o ayna evresini yaşamamışolmaları değildir. Hayvanlann kendilerini aynadaseyretme gibi bir sorunlan olmadığından m üstehcenleşmeleride söz konusu değildir. Oysa insan aynada kendinigörmeden yaşayam ayan bir varlığa benzemektedir. Şişkoinsan bu aynaya bakm a sözleşmesini tek taraflı feshetmişbirine benzemektedir. Sanki, aynadan yansıyan birgörüntüye sahip olm ak istemeyen, baştan çıkartıcı biryansımayla gurur duymaktan vazgeçmiş, vücudunu kendiyüzü gibi görmeyen biridir. Bu şişkoluk salgı bezleriyleilgili olmaktan çok aynaya bakma ve müstehcenlikle ilgilibir rahatsızlıktır.Bedeni bir gösteri aracı haline sokan şeyin ne olduğunusöyleyebilmek kolay değildir. Ama en azından bugösteri aracı özelliği sayesinde biçimler ve hareketten ekonomiyaparak kendi kendisiyle dalga geçtiği söylenebilir.Dans vücudu tepkisizlikten kurtarırken, hareket hareketsizliktenkurtarmakta, bakışlardaki çekicilikse onunvarlığını ya da yokluğunu ifade edebilmektedir. Kısacavücut bir ayartma nesnesi olmaya çalışmaktadır. Bütünbu özelliklerden yoksun bir şişko vücudun müstehcen birgörünüme sahip olduğu söylenebilir.Gereksiz kiloların simgesi olan şişkoluk, sonundacinselliği de bir gereksiz bir şeye dönüştürm üştür. Şiş-koy ile klon (tekillik anlamında) ortak bir özelliğe sahiptir.Henüz bir klonla karşılaşmamış olmamıza karşın onu eniyi açıklayabilecek biçimin şişkoluk olduğu söylenebilir.Klon gibi şişkonun da amacı, günün birinde ikiye bölünerekbir bakıma kendine tıpatıp benzeyen ikinci bir şişkoyaratmak değil m idir? Kendince bir transseksüel olanşişkonun da amacı cinsel üretimin ötesine geçerek ikiyebölünme yoluyla (klon) üreyen canlılar dünyasında kendinebir yer edinmek değil midir? Bölünerek çoğalan bir


40 • Çaresiz Stratejilervücudun, genetik bölünm eyle çoğalan bir vücuttan pekfarkı yoktur.Klonlam a sürecindeki tersliğin kökeninde, genetikana babanın (Oidipus tipinde olmayan) sureti (tıpkısınınaynısı) sayılabilecek canlılar üretm e zorunluluğu vardır.Bu durumda klonlar bir kadına ya da bir erkeğe benzemekdurumundadırlar. Oysa klonlama sürecinde cinselilişkiye gerek yoktur. fClon gereksiz bir cinsel organa sahipolmakla birlikte bunun, Bataille’m sözünü ettiği şu herönüne gelenle birlikte olmanın yol açtığı cinsel gereksizliklebir ilişkisi yoktur; çünkü Bataille’m sözünü ettiği gereksizcinsellik, yararsız bir kalıntıya benzemektedir. Tıpkıinsanlarla hayvanlarda hangi am aca hizmet ettikleri çokiyi bilinmediği için insana anormal ve çirkin gelen organlarya da fazlalıklar gibi. Cinsellik bu haliyle artık anlamüretmekten aciz tuhaf bir aynm lama, kanserli bir gelişmesürecine benzemiştir (insanlık ve cinsellik tarihi boyuncaölüp gitmiş bir yığın aynm lam a biçimi vardır).Belki de her organda diğerine benzer bir şekilde gelişmeitkisiyle aynı çizgisel ve hücresel sürece boyun eğmeeğilimi vardır. Canlıların tamamıyla birbirlerine benzer birşekilde ve öngörülenden çok daha hızlı bir şekilde gelişmesineFreud ölüm itkisi diyordu. Bunalım ya da felaketinetkileyemediği bu sürecin sonsuz bir gelişm eden başkabir amacı yoktur.Ancak bir an gelmekte ve bir şeyler bu süreci durdurmaktadır.Oysa şişkolukta bu süreç durmamaktadır,özgü n hatlarını yitiren vücutta, doku yapısı tek düze gelişiminisürdürmektedir. Bu, daha çok kendine özgü birgörünüme sahip ancak cinselliğini yitirdiğinden sonsuzadek sürüp gidecek kanserli bir yayılm a biçiminden başkabir şeye benzemeyen bir vücuttur.Uber den B egriff der Ekstasis als Metastasis (MetastazTüründen Bir Kavram Olarak Kendinden Geçme) başlıklıyapıtında Franz von Baader, kendinden geçm eyle}/ken­


Politika-ötesi(ne) /\it Biçimler *41dini kaybetmeyle) bir tuttuğu metastaz kavramını, henüzhayattayken kendi am açlannm ötesine geçmek, peşinenfîlmek gibi bir şey olarak nitelendirmektedir. Şişkoda dabuna benzer bir şeyler vardır. Şişko da henüz hayattaykenkendine ait ölü vücudu yutmuş birine benzemektedir.Kendi vücudunu yutan biri şişmanlayacağından bu durumdaşişman vücudun kendisi bir fazlalığa dönüşecektir.13u olay yararsız bir organdaki tıkanmaya benzemektedir.Şişko, bir anlamda kendi cinsel organını yutm uş birinebenzediğinden, yutulan cinsel organ bu azm anlaşan vücudamüstehcen bir görünüm kazandırmaktadır.Yaşamı tehdit eden, onu ete kemiğe bürünm üş yararsızbir şey gibi gösteren Baader’in bu kendinden geçmiş,metastatik ölüm biçimini güncel haber sistemlerinide içine alacak şekilde genişletebiliriz. Çünkü ölü anlamıpeşinen canlı bir anlam lam a süreci içine yerleştiren güncelhaber sistemlerinin de metastaz aşamasında oLduklanve bu durumun, gereksiz bir protez örneği, bol miktardayararsız haber üretim ine yol açtığı söylenebilir. Pornografikonusunda da durum farklı değildir; başka bir deyişledüşsel bir çıplaklık evreni izlenimi yaratan şey, ölücinselliğin bile bile tüm aynntılarıyla gözlerinizin önündecereyan eden bir cinsellik süreci içine yerleştirilm esidir(ölü emeğin, canlı em ek üstündeki etkisinden daha öncesöz etmiştik). Böylelikle pornografi sayesinde cinsellik desonunda gereksiz bir şeye dönüşmektedir. İşte asıl m üstehcenolan da budur; zira burada söz konusu olan şeygörülen çok sayıdaki cinsel ilişki değil, cinsel ilişkinin arlıkgereksiz bir şeye dönüşm üş olmasıdır.Bütün bunlara ne gerek var diyebiliriz (zira buradadolaylı bir şekilde bile olsa bize anlatılmaya çalışılan birşeyler vardır). Hangi şeytan vücudun hissettiği dayanılmazcinsel arzuların böylesine çarpıtılarak sunulmasınaneden olmaktadır (zira burada gösterilen bir şey varsa oda doymak bilmeyen cinsel arzulardır).Yoksa bu da norm al çoğalma hızına karşı gelen kan-


42 * Çaresiz Stratejilerşerli hücrelerin gerçekleştirdikleri türden bir devrim midir?Eskiden devrim ler politik bir içeriğe sahipti. Bu devrimlerarzulan, enerjileri ve beyinleri baskı altına alınmışbireylerle gruplar tarafından gerçekleştiriliyordu. Artıkböyle devrimlerle karşılaşılmıyor. Çünkü, içinde yaşamaktaolduğum uz çağda devrim artık genetik bir görünümesahiptir. Bu m etastaz yapm ış kanserli hücreleringerçekleştirdiği türden bir devrimdir; başka bir deyişle engellenmesiolanaksız bir yaşam tutkusuyla, denetlenmesiolanaksız bir yayılma hızı. Bu da bir devrim sayılır ama budevrimin diyalektiği yoktur. Bu bilinçsizce gerçekleştirilendevrimi anlama ve açıklama konusunda zorlanıyoruz.Kanserli oluşumların mantıklı bir açıklaması yapılabilirmi? Kanserli oluşumlarda karşımıza çıkan bu yararsızgelişme belki de toplumsal oluşumlardaki hipergerçekliğeuygun bir biçimdir. Kansere yakalanmış bir vıicutla, buvücudun ürettiği kanserli hücreler sanki genetik kodlara,DNA komutlarına başkaidırmış gibidirler. Burada vücut“nesnel” tanımına başkaldırmaktadır. Bu, daha Önceaçıklanan antikor düzenlerindeki bozulma gibi patolojikbir eylem midir? Somatik ve psikosomatik veriler üstüneoturan geleneksel patolojiye göre insan vücudu dıştan gelenfiziksel, toplumsal ve psikolojik saldırılara karşı tepkigöstermektedir; başka bir deyişle bu dışa yönelik birtepkidir. Oysa kansere yakalanmış bir vücudun tepkisiiçe yöneliktir; başka bir deyişle vücut kendi iç örgütlenmedüzenine başkaldırmakta ve kendi yapısal düzenini bozmayaçalışmaktadır. Bu olayı sahip olduğu özgün tanımdanbıkan insanoğlunun, kendini organik bir hastalığın'* Bu hem bölünmüş, hem de duygusal açıdan baskı altına alınmışmetafizik vücut patolojisinde metastazın bir anlamı yoktur.Şişko, klon ya da kanserli vücut bir protez, bir metastaz,aşırı hastalıklı bir gelişmeye benzemektedir. Hiçbir şeyi yansıtamayanbu vücut açısından hayal kurma ya da baskı altınaalınmanın da bir anlamı yoktur. Bir anlamda bu vücudun bilinçaltıyoktur. Bilinçaltı yoksa psikanalize gerek yoktur. Bu


Poiiîika-Ötesi/ne) Ait Biçimler • 43kucağına atmasına benzetebiliriz.Şişkoluk da bir tür (deliliktir) hastalıktır! Çünkü oyalnızca normal vücut morfolojisine karşı gelen bir şişmandeğil, şişmandan daha da şişman biridir. Onu karşıtıylakarşılaştırmanın bir anlamı yoktur. Ondan olsa olsaanlamsız kilolara sahip, normal vücut ölçülerini çoktanyitirip iki, üç kat irileşmiş ve hipergerçek bir varlık olaraksöz edebiliriz.Şişmanlık patolojisiyle ilgili uyarılan um ursamayanşişko, diyet ve psikoterapi sürecine de sırtını dönerek başkabir mantıksal evrene yerleşmiştir. Bunu bir erek ya dareferanstan yoksun şeylerin bir tür iç içe geçme yöntem iylekendi ikizlerini ürettikleri katsayısal oluşum stratejisiolarak adlandırabiliriz.Şişkoluk, gelecekte başımıza gelebilecek olaylar k o­nusunda güzel bir örnek teşkil etmektedir. Belli bir oyunkuralının bulunmadığı bir yerde şeyler diyalektik mantık(Aufhebung) yerine iki y a da sonsuz sayıda çoğalabilmeleri-ni sağlayan devrimci bir olasılaştırma mantığı (Steigerung)çerçevesinde değişip dönüşebilirler.Hız, kusursuz bir devingenlik örneğidir; çünkü devidayeni bir patolojinin başlangıcı demektir; başka bir deyişlevarlıklarını itkiler ve yoğunlaşmadan çok yayılma ve boşaltmayöntemiyle sürdüren cinsellikten yoksun, sonsuza dek ikiyebölünme yöntemiyle çoğalabilecek hücrelere, normal gelişmedençok hastalıklı bir gelişme; ayartmadan çok genetik aktarımözelliğine sahip (artık bir ağa benzeyen ve ağlar gibi çalışanvücutlara) sonsuza dek ikiye bölünebilecck varlıklara özgü buklon kökenli (kronik) melankoli yabancımız değil. Bu insanave topluma özgü narsis -cinsel aynmdan yoksun ve tanımlanmasıimkânsız- melankoliyle yakından tanışıyoruz. Psikanalizinbu hastalıkla bir ilişkisi yoktur. Zaten psikanaliz ancaksimgesel (dilsel) metaforlar konusunda konuşabilir; farklı yada biçim değiştirme üstüne kurulmuş kendisiyle hiçbir ilişkisiolmayan bir düzen ya da metastaz konusunda söyleyebileceğibir şey yoktur.


44 ♦ Çaresiz Stratejilernimin tersine bir anlamı, bir amacı yoktur; dolayısıyla devinimleilişkisiz bir şeydir; başka bir deyişle hız, deviniminkendinden geçm iş biçimidir. Bu açıdan hızla, kusursuzbir çarpık vücut örneği olan şişkoluk arasında b ir benzerlikvardır. Şişkoluk, vücudun kendinden geçm iş biçimidir;çünkü şişko, aynaya bakm ak yerine kendini bir vücudasahip olduğunu inandırmaya çalışan biridir. Canetti şöyledemektedir: “Yalnızca değişik sözcüklerle tekrarlanabilentümceler kesinlikle doğrudur.”REHİNEŞiddet anomik, terörse anormal bir şeydir. Şişko Örneğindenyola çıkarak, terörün, siyaset dünyası ve düzeninideforme eden dışbükey bir aynaya benzediği söylenebilir.Bir bakıma terör dem ek siyasetin sonu demektir. Terörartık yalnızca şiddetle açıklanamayacak başka bir mantıksalevrene sanki rastlantısal, insanları oldukları yeremıhlayan, birbirlerine korku aşılamalarına yol açan birevrene aittir. Şiddetten daha şiddetli olan bir şey varsao da terörizmdir. Oyun kuralından yoksun bir evrende,politika-ötesi adlı sarmalın bu aşırı uçlara tırm anışa uygunbir biçim olduğu söylenebilir.Yaşamı belirsiz bir süre için askıya alınan rehine neölü biridir ne de diri. Bir insanın rehine olarak alınması;almyazısı, ecel gibi şeylerle değil, açıklamasını yapm aktanaciz kaldığı tamamıyla nedensiz, rastlantısal bir şanssızlıklailişkilidir. Rehine olm ak kuralsız bir ölüm kalım oyunuoynamaya benzer. İşte bu yüzden rehinenin kendineyabancılaşması söz konusu olmadığı gibi, yabancılaşm ave değiş tokuş terimleriyle açıklanması da olanaksızdır.Rehine kesinlikle istisnai konum a sahip olan bir insan,potansiyel bir ölüdür.Rehine ölmeyi göze alma olanağı elinden alınmış biriolup, yaşam ı başka bir şeyin teminatı olarak gösterilmektedir.Bu insanı çileden çıkartan bir durumdur; zirabulunduğu konum da rehinenin göze alması gereken bir


PoUtika-ötesi(ne) Ait Biçimler * 45risk yoktur. O, sözcüğün gerçek anlamında korum a altınaalınmış biridir; zira artık bir ahnyazısına bile sahipdeğildir.Kendi rızasıyla ölm eyen bir rehineye kurban denemez;çünkü yaşamının elinden alınma nedeni başka birölüdür. Rehine, bireysel özgürlüğüne yabancılaşm ış birideğil, özgürlüğü geçici olarak elinden alınmış biridir.Bu durumla savaş sırasında da karşılaşılmaktadır.Savaş dışı bir eşdeğerlik ilkesine göre, öldürülen her subayakarşılık on rehine öldürülür. Şefleri uğruna rehinolmayı kabul eden uluslar bile vardır. Örneğin Hitler,savaşı kazanamayan bir Alman halkını ölüme mahkumedecektir. Nükleer strateji alanındaysa sivil halk ve büyükmetropollerde yaşayan insanlar genel kurmay başkanlıktantarafından bir rehine gibi görülmektedirler; başkabir deyişle sivil halkın ölüm ü ve büyük metropollerin yokedilmesi caydırıcı kanıt olarak kullanılmaktadır.Hepimiz birer rehine sayılırız. Bundan böyle her birimizbirer caydıncı kanıt olarak kullanılacağız. Nesnelrehineler konumunda bulunan varlıklar olarak neyinkarşılığı olduğumuz belli değil. Yoksa ipleri kimin elindetuttuğu belli olmayan, bir tür değiştirilmiş ahnyazısınamı sahibiz? Emin olduğum uz tek şey ölüm terazisindekibize ait kefenin ipini elden kaçırmış olduğumuzdur. Bundanböyle simgesi nükleer güç olan istisnai bir bekleyişve askıya alınma sürecinde yaşayacağız. Dehşet saçan birtannnın nesnel rehineleri olarak ipimizin son kez hangiolay ya da kazadan sonra kimin tarafından çekileceğinibilemiyoruz.Hepimiz aynı zam anda birer Öznel rehine konumundayız.Kendi yaşam ım ız başka bir şeyin teminatınabenziyor. Kelle koltukta, ölüm tehlikesine bile bile ladesdiyoruz. Böyle bir kural ancak sizi tüm risklere karşı sigortalayanbir toplum da geçerli olabilir. Rehinenin içindebulunduğu durum bundan farklı değildir. Toplum biziönce hastaneye yatm p (hospitalisés) sonra da rehin al­


46 • Çaresiz Stratejilermaktadır (hostage). Güvenliğinizin sağlanmasından kasıtne ölü ne diri olmanızdır. Rehine de paradoksal bir şekildeaynı konumdadır.Terörist eylem y a da rehin almanın yol açtığı anonim,milyonlarca insanı kapsayan, biçimsel ve rastlantısal sorumlulukakla gelebilecek en abartılı ve komik sorumlulukbiçimidir. Oysa konuya biraz yoğunlaşmak, terörizmin aslında,çelişkili bir şekilde hepimizi hem her şeyden sorum ­lu hem de hiçbir şeyden sorumlu tutmayan bir sisteminyediği büyük haltlann em ir kulluğundan başka bir şeyyapmadığını görmemizi sağlamaktadır. Çünkü önüne ilkçıkanı öldüren bir terörizm, bundan böyle gerçek yaşam ­larımızda boyun eğeceğimiz anonim sistemle, anonim iktidarve anonim terör tarafından anonim bir şekilde alınmışkararı infaz etmekten başka bir iş yapmamış olacaktır. Biriniyok etmek istiyorsanız onu öldürmeyin, milyonlarcainsanın olaya duyarsız kalmasını sağlayın yeter. Terörizm,somutlaşarak kendini yadsımak, başka bir deyişle sınırsız;ve belirsiz bir sorum luluğun (herkes her an için herşeyden sorumludur) gereklerini yerine getirm ek demektir.Terörizmin, neden olduğu inanması en güç sonuçlardanyola çıkarak, liberal ve Hıristiyan insanlık anlayışına uygunbir şekilde davrandığı söylenebilir; başka bir deyişlebütün insanlar birbirleriyle dayanışma içinde olmalıdırlar,örneğin, sen şu anda burada olsan bile Kalküta’dakisefaletten sorumlu sayılırsın, türünden bir düşünceyi yaşamageçirmekten başka bir şey yapmadığı söylenebilir.Terörizmin korkunçluğundan söz ederken sormayı unuttuğumuzbir soru varsa o da terörizmin, özünde, korkunçve terörist sayılabilecek evrensel bir sorumluluk duygusundankaynaklanıp kaynaklanmadığıdır.içinde bulunduğumuz paradoksal durum şöyle özetlenebilir:Hiçbir şeyin anlamı kalmadığına göre her şey kusursuzbir şekilde yürüyüp gitmelidir. Bundan böyle hiçkimse hiçbir şeyden sorumlu tutulamayacağına göre en


PolUika-ötesi(ne) Ait Biçimler • 47ftttemsiz olayın bile m uhakkak birine ya da bir şeye atfedilmesigerekecektir. Herkesin her şeyden sorumlu olduğubir ortamdaysa herkes her an her olaydan sorumlulutulabilecektir. Günümüzde her anormalliğin nedenininçıklamak, her düzensizliğin nedenini ve suçlusunu bulmakzorundayız. Bunun da bir tür terör ya da terörizmbiçimi olduğu söylenebilir; başka bir deyişle bu büyük,küçük demeden gerçekleşecek her olaydan kendini so-tumlu tutmayı istemek gibi bir şeydir. Bu sorumlulukduyma hastalığına yol açan şeyse yalnızca sonuçlarla ilgilenenbir sistemde olayların nedenlerinin artık kimseyiilgilendirmiyor olmasıdır.Toplumlanmızı tehdit eden güvenli bir ortamda yaşamasorunu, uzun bir süre önce özgürlük sorununun yerini almıştır.Bunun nedeni felsefi y a da ahlâki düzeyde gerçekleşenbir değişimden çok sistemlerin nesnel durumlarında«ölü len değişikliktir. Bu durumu şöyle özetleyebiliriz:• bir zamanlar görece dağınık, lakayt ve aşağı yukarıher şeyi denetleyebilecek bir konumda bulunan sistemÖzgürlük üretmekteydi;• daha farklı bir konum da (kendi kendine çeki düzenverdiği, denetlediği, feed-back vs. gibi olanaklara sahip olduğubir ortamda) sistem güvenlik üretmeye başladı;• hem gelişigüzel hem de anormal boyutlarda bir gelişmegösterdiği ve doyum noktasına ulaştığı son aşam adasistem panik ve terör üretmekle meşguldür.F3unlar anlamsız, soyut düşünceler değil, sistemin içindengeçtiği nesnel durumlardır. Bu yaklaşımın sorumluluk yada trafik düzeni için de geçerli olup olmadığım sorabiliriz.Bize göre ikisi arasında bir fark yoktur. Yaşam ın tümalanlarında özgürlük, güvenlik ve terör aşamalarındangeçtik, ö n ce kişisel sorumluluk, sonra denetim (sorumluluğunnesnel bir süreç tarafından yüklenilmesi) sonra da(genelleştirilmiş sorumluluk ve sorumluluk duymazsanız


48 • Çaresiz Stratejilerfena olur, yani şantaj aşaması) terör.Ortaya büyük terör sistemlerinin çıkmasına, yanikaza sonucu gerçekleşen ölümlerden korunma adı altındasistemli ve örgütlü ölüm lere yol açan şey, (bizim özgürlük,hukuk ve verimlilik sistemimizin kabul edemediği) kazasonucu gerçekleşen ölüm skandalim telafi etm e düşüncesiydi.Biz işte böylesine dehşet verici ve mantıklı, yaniölüm üreten sistemlerin kaza sonucu ölüme son verdikleribir ortamda yaşıyoruz. Zaten terörizmin bu sistemliölümün (terör) yerine seçici bir mantık, yani rehine mantığıkoyarak hiçbir sonuç elde edemeden m ücadele etmeyisürdürdüğü şey de bu mantıktır.(Anonim bir terör yerine seçici bir terör mantığını yeğleyenPapa bile, Hıristiyanlıkta işlenmiş günahları bağışlatmakiçin kurban olmayı seçen İsa modelinde olduğugibi, M ogadişulu rehinelerin yerine kurban olmayı önermiştir.Ancak bu kendini feda etme girişiminde kendinerağmen parodiyi andıran bir şeyler vardır, zira gündemegetirdiği çözüm yöntem i güncel sistemlerin öneremeye-cekleri bir model üzerine oturtulmuştur. Çünkü güncelsistemlerde itici güç kendini kurban etme değil, yok etme;seçilmiş bir kurban değil, devasa boyutlara varan biranonimliktir). Bu, içinde bulunduktan durumdan ölerek,yani "kendilerini kurban ederek” kurtulmaya çalışan teröristlerinbağışlanmasını gerektiren bir durum değildir.Zira böyle bir davranış anonim terör örtüsünün ucunu biranlığına kaldırmaktan başka bir işe yaramamaktadır.Ortada bağışlanması gereken bir suç yoktur; çünkü rehinelergibi teröristler de bu eylem sırasında anonimleş-mekte ve bir isme sahip olmalarının bir anlam ı kalmamaktadır.Daha önce '‘terör eylemlerinin gerçekleştirildiği m e­kânlardan” söz etmiştik. Bunlar hava alanları, elçilikler,parçalanmış bölgeler, ülke sınırlan dışında kalan bölgelerdi.Yabancı bir ülkenin tümünü rehin alabileceğiniz en


Politika-ötesifne) Ait Biçimler • 49küçük mekân bir elçiliktir. Yolcularıyla birlikte havalananbir uçağı düşman toprağının havada uçan bir zerresiolarak nitelendirebiliriz. Bu durumda bir ülkeyi andıranuçak bir rehine gibi algılanabilir, çünkü bir şeyi rehin almakdemek, onu bulunduğu ortamdan, bağlamdan söküpalarak terörün belirlediği bir ortama taşım ak demektir.Mu duruma dünyanın her yerinde rastlamakla birlikte ensomut biçimiyle dünyam ızı çepeçevre saran yıldızlara aituzayda karşılaşıyoruz.Dünya artık terörün egemenliği altında bulunanbıı no m an’s land*den yönetilmektedir; başka bir deyişledünyamız sözcüğün gerçek anlamında bu coğrafi, sınırlarötesine ait, gezegen dışı bir yerlerin rehinesine dönüşmüşgibidir. Terörün belirlediği mekân denildiğinde akla gelmesigereken şey budur; başka bir deyişle herkes mevcutdünya düzeninden sorumlu tutulmaktadır. Bu düzenibozacak tehlikeli bir eylem dünyanın yok olmasına nedenalacaktır... Dünyayı uzaya yerleştirilmiş uydularla, bombalardandaha kesin bir şekilde yok edecek bir yöntembiliyor musunuz? Tüm yeryüzünü nötralize eden ve rehinalınmasını sağlayan şey işte bu kesinlikle bir mekânabenzemeyen boşluktur. Biz artık uzaya gönderm iş olduğumuzuyduların uydularına dönüştük.Uzaydan denetimle, terör eylemlerinin gerçekleştirildiğimekânlar arasında büyük bir fark yoktur. Dünyaçevresinde uçan askerî ve sivil amaçlı uydular, tıpkı içinekapatıldığı mekânda başına her an bir şeyler gelebileceğikorkusuyla yaşayan, yani önce sözcüğün gerçek anlam ındakorkudan ölen sonra da öldürülen* rehine gibi, gezegenimizeait uzay boşluğunun neresinin kime ait olduğunu* l/zaydan denetleme düşüncesi terörün olabilecek en küçükve bireysel düzeylerde ortaya çıkmasını engelleyen bir örnekdeğildir; başka bir deyişle egemenliği altında yaşadığımızdüzenden biz sorumluyuz. Bu düzen ciddi bir şekilde tehditedildiği takdirde, psikolojik açıdan hepimiz kendimizi yoketmeye programlamış durumdayız...


50 ♦ Çaresiz Stratejilerbelirlememizi olanaksız kılarak başımıza her an bir şeylergelebileceğini düşünmemize yol açmaktadırlar.Terör eylemlerinin gerçekleştirildiği bir mekândansöz edilebiliyorsa, bu durumda bu mekânda gerçekleşenrehine alış verişlerinden de söz edebilir. Bir bakım a herrehin alm a olayı, her terörist eylem sanki bir başkasındanesinlenmektedir- Bu durum insanın, dünyada birzincirleme politika-ötesi terörist eylemler gerçekleştirildiği(halbuki politikacılar üzerimizde kesinlikle bu türden izlenimlerbırakmamaktadırlar) izlenimine kapılm asına yolaçmaktadır. Tıpkı Melanezya takım adalarında hiç kesintiyeuğratılmadan sırayla her adada gerçekleştirilen kulatörenleri gibi, kutsal bir haber niteliği taşıyan teröristeylemler de dünyanın bir ucundan diğerine kesintisiz birelektrik akımı şeklinde taşınabilmektedir.Rehine alış verişinin devreye girmesiyle insan, insanolmaktan çıkarak bir başka şeyin karşılığı, gerçekleştiril-mesi-olanaksız-kusursuz-bir-değiş-tokuş biçiminin aracıhaline gelerek euro-petro-dolarla, dalgalanmaya bırakılmışparalann ikizine benzemiştir. Ülkeleriyle her türlübağlantıları kopan bu paralar altın ve ulusal para birimleriyleölçülemez bir hale gelmiş ve gerçekte bu paralarıborsa gibi bir yerde (gücül anlamda) alıp satabilm ek bileolanaksızlaşmıştır. Ancak bu paralar gökyüzüne gönderilmişsoyut bir üstünlük ve denetim çılgınlığını temsil edenuydular gibi dünya ülkeleri arasındaki yolculuklarına devametmekte ve asla gerçekleştirilemeyecek olan soyut birtotal değiş tokuş çılgınlığını temsil etmektedirler. Bu aynızamanda dünyanın yörüngesine yerleştirilen bom balanntemsil ettiği gerçekleştirilmesi olanaksız ve kusursuz birsavaş biçimidir.İnsan olarak hepimiz hem birer rehine, hem de birer teröristsayılmz. Bu değiş tokuş düzeni efendilerle köleler,egemenlerle bağımlılar, sömürenlerle söm ürülenlere aitolan diğer değiş tokuş düzeninin yerini almıştır. Köle ve


Potitika-Ötesifne} Ait Biçimler »51proleter üzerine oturtulan açıklamalar sona ermiş, bunlarınyerini rehine ve teröristle ilgili açıklamalar almıştır.Yabancılaşmayla ilgili açıklamalar sona ermiş, bunlarınyerini terörle ilgili açıklamalar almıştır. Bu açıklamalardiğerlerine oranla çok daha berbat şeyler olm akla birliktei'.n azından liberal düzenin özlemini çekmemizi v e tarihinbize oyun oynamasını engellemektedirler. Bundan böylepolitika-ötesi bir dönem e girmiş bulunuyoruz.Tüm diğerleriyle birlikte politika alanında da şantajburcuna girmiş bulunuyoruz. Yaşamın tüm alanlarındakarşımıza çıkmaya başlayan bu sorumluluk çılgınlığı birt ür caydırma görevi yapmaktadır.Bu işi sahip olduğum uz kimliğin rehinesine dönüşmeyekadar götürdük; başka bir deyişle bu kimliktenyükümlü olmak, kendi hayatımızdan sorumlu olmak zorundayız(bu güvenlik önleminin adı muhtemelen sosyalsigortadır). Kendi kendim iz olmaya, konuşmaya, haz almayamecburuz, aksi takdirde... aksi takdirde ne olur?Buna kışkırtma denir. Şeylerin olduklanndan başka birşekilde görünmelerine, kendilerini gizlemelerine, meydanokuma ve karmaşık bir görünüme izin veren ayartma sürecinintersine, kışkırtma, özgürlüğünüzü kısıtlamaklayetinmeyip bir de sizi nasıl biriyseniz öyle görünm eye zorlar.Kışkırtma asla olduğunuzdan başka türlü görünm e­nize izin verm ez (öyleyse kışkırtma simgesel bir cinayettir,çünkü siz asla o kişi olamazsınız, am a o kişi gibi görünmeyemahkûm edilebilirsiniz).Güdümleme evreninde de egemen olan mantık bu-dur. Güdümleme, tehdit yöntemiyle şiddet üreten yum u­şak bir teknolojidir. Birilerini tehdit etm ek istiyorsanız buişi ancak bir başkasına ait bir şeyleri, örneğin o kişinin birsırrını, hassas olduğu bir konuyu, en çok arzu duyduğu,en çok keyif aldığı şeylerden birini öğrenerek, ona acı çek-t irecek bir şey, yaşam a hakkını elinden nasıl alabileceğinizibilerek yapabilirsiniz. Psikolojinin tüm dallarıyla ilgilibir şey olan güdüm lem e sürecinin sahip olduğu araçlar


52 ♦ Çaresiz Stratejilerbunlardır. Biz isteklerimizi karşımızdakine işte bu zorlamayöntemiyle kabul ettiriyoruz.Bireyler böyle bir düzende birbirlerinden bir şey isterlerken(aşk, tutku y a da ayartma süreçlerinde karşılaşılanıntersine), kendilerine yapılan duygusal tehditlere,diğerinin arzularına boyun eğmek zorunda kalm aktadırlar.Örneğin, “Onu bana verm ezsen, depresyona girerimve bunun sorumlusu da sen olursun*; “beni sevmezsenölümümden sen sorum lu olursun” ve doğal olarak “senisevmeme izin vermezsen, ölümünden kendin sorumluolursun”. Kısaca herkes sanki karşısındakinden bir yanıtbekleme, onu yanıt verm eye zorlama hastalığına yakalanmışgibi davranmaktadır.Rehin alınmak istemiyorsanız, diğerlerini rehin alın.Hem de hiç tereddüt etmeden. Bu herkesin uym ası gerekentek zorunlu kural, tek koşuldur. Politika-ötesi tekkoşul kitlelerin dayattıklarıdır. Politika-ötesi tek eylem,bizim politika ötesi sefaletimizi ortaya koyarak bundan enolumsuz sonuçlan çıkartan eylem biçimiyse terörizmdir.Hangi dünya görüşüne sahip olurlarsa olsunlar teröristlerhep aynı şekilde davranmaktadırlar. Rehin almanın iletmeyeçalıştığı politik bir mesaj yoktur; çünkü politik açıdanbu anlamsız ve herhangi bir sonuca yol açmayan bireylemdir. Yol açtığı herhangi bir sonuç yoktur; çünkü olayher seferinde çıkmaz bir sokakta bitmektedir. Görünüştebir süreklilik taşıyan siyasi olaylar da aslında herhangi birsonuca yol açmıyorlar. Oysa sürekli çözüm üretilmesinisağlayacak bir süreç çok daha ilginç olurdu. Eskiden devrimolarak adlandm lan bu çözüm günüm üzde dillerdendüşürülmeyen bir aldatmacaya dönüşmüştür. Terörizmise devasa bir aldatmacadan başka bir şey değildir.Görünüşe göre terörist eylemler anlam üretiminekarşı değildirler. Hiçbir şeyin gizlenmediği bir evrende terörizmşeylere eski anlam lannı kazandırmaya çalışmaktadır.Bunu gerçekleştirebilmek içinse aklına insanlarıöldürmek ve buna karşın toplumsal aldırmazlık sürecini


Politiko-ötesifne) Ait Biçimler * 53hızlandırmaktan başka bir çözüm gelmemektedir. Teröristeylem insanlan kendine özgü bir biçimde etkilediğindenonu şeffaflık düzeninin felaket özelliklerine sahip yoğunlaşmış,saydam bir biçim i olarak bizi çepeçevre kuşatantüm diğer yaygın biçimlerden ayırıp, onlara karşı kullanabiliriz.Terör, bizim bir türlü çözemediğimiz bir bulmacayabenzemektedir; başka bir deyişle gizliden gizliye giderekyaygınlaşan bir terör sorunu ancak yoğunlaştırılıp görülebilirbir hale getirilerek çözülebilir.Günümüzde şeyler kendi kendilerini diyalektik (A ufhebung)bir şekilde aşıp geçerek devrime yol açamazlar.Terörizm, ironi ya da simülasyon gibi şeylerin bir devrimeyol açabilmelerinin yolu çok hızh bir şekilde çoğalmalan,son tanımayan, sınır tanım ayan bir artış süreci içine girmelerindengeçmektedir.Şu anda geçerli olan kendinden geçme (extase) man-I iğidir, yoksa diyalektik m antık değil. Dolayısıyla terörizmşiddetin kendinden geçm iş (extatique) biçimidir. Dolayısıyladevlet toplumun kendinden geçm iş biçimi, pornocinselliğin kendinden geçm iş biçimi, dolayısıyla m üstehcende sahnenin kendinden geçmiş biçimidir, vs. Eleştirelve diyalektik anlamlarını yitiren şeyler kendi kendileriniancak çok hızlı bir şekilde yaygınlaşıp, ortalığı sarıp sarmalayarakve görünür hale gelerek aşabilmektedirler.Keza Virilio’nun sözünü ettiği saf savaş da böyle bir şeydir;başka bir deyişle hemen her yerde her an çıkabilecekgerçek dışı bir savaşın kendinden geçm iş biçimi. Uzayaraştırmaları da dahil olm ak üzere yaşam ın her alanındaher şey birbirini tekrar etmekten başka bir şey yapm a­maktadır. Yaşamın her alanına olasılaştırma ve tekrarlarmantığı egemen olm aya başlarken bizi de umursamazlıkadlı bir kendinden geçm e biçimine mahkûm etmektedir.Baskı altında ve çaresizlik içinde yaşayan insanlar tarafındangerçekleştirildiğinde terörizm, rehin alma eylemleripolitik bir niteliğe sahip olabilirler (bazı durumlar için bu


54 ♦ Çaresiz Stratejilerhâlâ geçerli bir düşüncedir). Aslında her ulus ve grup içinterörizm ve rehin alma günümüzde kanıksanan, sıradan eylemleredönüşmüştür, örneğin, SSCB Sakharov’u öldürüpAfganistan’ı ilhak etm ek yerine, Sakharov'la Afganistan’ırehin almakta, yani “ Soğuk savaşın iplerini germ emi istemiyorsanızgüç dengelerini bozmayın” türünden bir yaklaşımsergilemektedir. ABD ise SSCB’ne karşı Olimpiyatoyunlannı rehin almakta, yani “Oyunlann sona ermesiniistemiyorsanız geri adım atın” demektedir. Petrol üretenülkelerse Batıya karşı petrolü rehin almaktadırlar. Bütünbunlan insan haklan ya da başka şeyler adına kınamakanlamsızdır. Bu evre çoktan aşılıp geçilmiştir. Bu caydıncısistem gerçeğini en iyi bilenler rehin alanlardır (zaten buyüzden sistem onlan ahlâksızlıkla suçlamaktadır).Daha genelinde hepimizin toplumsal tarafından rehinalındığı söylenebilir; başka bir deyişle “Toplum sallaşmasürecine katılıp sermayenizi, sağlığınızı, arzularınızıbu doğrultuda yönlendirmez... toplumsallaşmayı reddedersenizyok olup gidersiniz”, öyleyse insanın arzulannıgerçekleştirebilmek am acıyla kendi kendisini rehin almakzorunda kalması o kadar da tuhaf bir düşünce değildir.Örneğin, içine kapandıkları yerden ölünceye kadar çıkmayançılgınlar da bundan başka bir şey yapmamaktadırlar.Yasaktan daha beter olan bir şey varsa o da şantajdır.Cezadan daha beter olan şeyi biz caydırma olarak adlandırıyoruz.Caydırma “ bunu yapmayacaksın” değil, “bunuyapmayacak olursan” türünden bir taktik gütm ekte vedaha ileriye gitmemektedir. Burada tehdit olasılığı askıdabırakılmaktadır/ertelenmektedir. Şantaj ve güdümlem esanatının bel kemiğini bu askıya alm a/ertelem e sürecioluşturmaktadır. Ertelem e teröre özgü tipik bir özelliktir;zira rehin alm a olayında rehine ölüme m ahkûm değildir,bekletilen, yani ölümü ne kadar süreyle erteleneceği belliolmayan kişidir. Bu örnekten yola çıkarak bizim de nükleersavaş tehdidi altında yaşadığımız ancak bunu doğrudanbir tehdit şeklinde değil, sürekli ertelenen bir nükleer


Poliüka ötesi(ne) Ait Biçimler • 55savaş tehdidi şeklinde yaşadığım ız söylenebilir; böyle birşantaj sistemi dünyayı yok etmekten çok onu güdümlemeyeçalışan bir sisteme benzemektedir.Bu durum yasakların yol açtığı şiddet üstüne kurulmuşbir iktidar ve ilişki biçiminden çok başka bir iktidarve ilişki biçimini zorunlu kılmaktadır. Zira belli bir alandabelli bir konuyu kapsayan bu ilişki biçim inde yasakçiğneyebilmek mümkündür. Oysa bir zorunluluk niteliğitaşımayan y a da yasal bir dayanaktan yoksun ima yüklüşantaj sistemi (bundan böyle neye karşı misillem e yaptığıbelli olmayan ve yaptırım gücünden yoksun bir yasa üstünekurulu bir caydırm a yöntem i bulmak gerekmektedir)bilmeceyi andıran bir terör sürecine benzemektedir.Bildik yasak ve şiddet sürecine son veren terör m üstehcenbir şeydir.Karşılıklılık/değiş tokuş sürecine son veren şantajmüstehcen bir şeydir.Hatta rehine bile müstehcendir. Çünkü rehine alındığısüre içinde temsil ettiği hiçbir şey yoktur (bu m üstehcenliğintanımıdır). Rehine teşhir edilmekten başka bir işeyaramaz. Bir imgeden yoksun tamamen nesneleşmiş birvarlıktır, ölm eden ortadan kaybolan biridir. Tam ortadankaybolacağı anda yaşam asına izin verilmiş, yaşamı askıyaalınmış biridir.Aldo Moro*yu kaçıran Kızıl Tugaylannkİ (doğal olarakkendisinden bir an önce kurtulmak isteyen HıristiyanDemokratların da işbirliğiyle) bu türden bir zaferdir. KızılTugaylar Moro^u devre dışı bırakarak, onun temsil ettiğibir şey bulunmadığını ve dolayısıyla hiçleşen bir devletineşanlamlısı olduğunu göstermişlerdir. Derisi yüzülen iktidaranonim, sıradan bir cesede dönüşmüştür. İktidarın,bir arabanın bagajında, insanlık adına utanç verici birdurumda bulunabileceği gösterilmiştir! Bu müstehcen veaçıklanması olanaksız bir durumdur; çünkü gelenekselpolitik düzende bir kral ya da bir prensi rehin alm ak kim ­


56 ♦ Çaresiz Stratejilersenin aklına bile gelmezdi; bu insanlar Öldürülür ve ölübir kral ya da prensin cesedi bile insanları etkilerdi.Kendisinden kurtulamadığınız bir rehine müstehcenleşmektedir(Kızıl Tugaylar, Moro olayında bu olguyukanıtlamışlardır). Bu, bir ölünün müstehcenliğine benzemektedir;zaten bu yüzden ölü politik açıdan bir işe yara-mamaktadır. Ölerek m üstehcen bir varlığa dönüşen Moroyüzünden iktidar da müstehcenleşmiştir (M oro’yu kaçıranKızıl Tugaylar bu konuda çok başarılı olm uşlar ancakM oro’nun ölümü büyük sorunlara yol açmıştır. Zira ölmekbir işe yaramıyorsa, ortadan kaybolmayı bilmek gerekir.Öldürmek bir işe yaram ıyorsa ortadan yok etmeyi bilmekgerekir).Eli ayağı bağlanmış ve ağzı tıkanmış bir vasiyette birarabanın bagajında bulunan Yargıç UrsoVu hatırlayın. Bulunduğusırada ölü değildi. Tam tersine, başında bir kulaklık,sesi sonuna dek açılmış bir radyodan yükselen senfonikbir müzik dinlerken, yani transistorize bir halde bulundu.Kızıl Tugaylar, nedense her seferinde bu kutsal pisliklerikomünist parti binasının önüne bırakmaktadırlar.Kurban etme ve ritüel düzenindekinin tersine, terörizmeözgü bu bilinçli teşhircilik ve ahlâksızlık, onun iletişimaraçlarıyla olan yakınlığını açıklamaktadır. Çünküiletişim araçları haberin ahlâksızlık aşaması olarak nitelendirilebilir.İletişim araçlarının terörizmin varlık nedeniolduklan söylenmektedir. Gerçekten de terörizm özgünbir politik eylem olarak tek başına var olamaz; başka birdeyişle terörizm, iletişim araçlannın rehinesidir. Tıpkı iletişimaraçlarının terörizmin rehinesi olması gibi. Bu sonsuzadek sürebilecek bir şantaj oyununa benzemektedir.Burada herkes herkesin rehinesiyse o zaman “toplumsali/iş/cı” denilen şey kesinlikle ölmüş demektir. Bu kısır dön-güsel şantaj düzeninin üstüne oturduğu bir terim varsa oda kitlelerdir. Kitleler olmasaydı ne iletişim araçlan diyebir şey olurdu ne de terör.Bir rehine ya da rehin alınmış bir şey konusunda ve­


Politika-Ötesi(ne) Ait Biçimler • 57rilebilecek bir ilk örnek varsa o da kitlelerdir. Başka birdc'yişle kitleler istediği gibi davranamayan, tedavüldenU j ilkmiş artık kendisine hiçbir yerde rastlanmayan birÖzneye benzerlerken, bir nesne olarak ele alındıklarındaanlan açıklayabilmek kesinlikle olanaksız hale gelmektedir.Rehine gibi kitleler konusunda da yapılabilecek pekİnzla bir şey yoktur, yani insan kitlelerden nasıl kurtulabileceğinibilememektedir. Rehine ve rehin alınmış kitlelerkendilerini rehin alanlardan, belleklerden silinmeyecekböyle bir intikam almaktadırlar. Bir güdümleme stratejisioluşturulabileceğini ya da güdümlemenin stratejik bir işlrvesahip olabileceğini düşünenlerin içinden çıkam adıklarıkonu da budur.Eski günlere duyulan özlemin de etkisiyle günümüzdehâlâ güdümlenmiş edilgin bir varlıkla etkin bir güdümleyicidensöz edilebilmektedir. Eskiden egem enlik ve şiddetüstüne oturan ilişkiler, içinde yaşam aya başladığımız yeniyumuşak teknolojiler dönemine ancak bu şekilde yansıtılabilmektedir.Önemli güdümleme örneklerinden birindeyararlanılan karşılıklı görüşme, kamuoyu yoklam alan vediğer yönlendirici katılım biçimlerinin kullandıkları soru/yanıt adlı en küçük birimde sorunun çağrıştırdığı bir yanıtvardır. Oysa soruyu soran kişi de yanıt verenden dahaözgür bir konuma sahip değildir; çünkü soruyu yöneltenkişi ancak yanıtı önceden belli olan sorular sorabilir, ö y ­leyse güdümleyici konum unda bulunan da güdümlendiğisanılan insan da aynı kısır döngüsel sürecin bir parçasıdır.Burada bir güdüm lem e stratejisinden söz edilemez;çünkü her iki taraf birbirlerini karşılıklı olarak güdümlemektedirler.Öyleyse kazanm a ya da kaybetm e konusundaher ikisi eşit şansa sahiptir.Berabere kalma stratejisi konusunda M oro olayıgüzel bir örnektir. Bu olayda iletişim araçları kara kutugörevi yaparken; görüntüleri hiçbir tepki vermeden, büyülenmişbir şekilde izleyen kitlelerin am plifikatör göreviyaptıkları söylenebilir. Burada dört oyuncunun yer aldığı


58 • Çaresiz Stratejilerancak sorumluluğu hiç kimsenin yüklenm ediği devasa birdöngüden söz ediyoruz. Politika-ötesi bir evrende dekor veoyuncular sürekli değişmektedirler.Saydam bir kişiliğe sahip olan M oro’nun benliğinde,asıl rehin alınan şey (kendini bize algılatan am a bize ulaşamayan,bizim de ona kendimizi algılatıp kendisine ulaşamadığımız)varlığını hissedemediğimiz, ortalıkta görünmeyendevlettir, ö te yandan Moro'yu rehin alan teröristlerde yasa dışı ve ele geçirilm eleri olanaksız kişilerdir. Gerekdevlet gerekse teröristler aynı anda bir iktidar ve karşı-iktidar oyunu oynamaktadırlar. Bu durumda bir pazarlıktansöz edilemez; çünkü her sınırsız sorumluluk sistemindeolduğu gibi birbirlerini rehin alan devlet ve teröristleraçısından Moro’nun Ölümü, iki taraf arasında pazarlığıyapılacak bir şeyin kalmadığını göstermektedir. Gelenekseltoplumda sorumluluğun sınırlan vardır, zaten bu yüzdeno toplumda işler yolunda gitmektedir. Oysa insanasınırsız sorumluluk yükleyen ya da eskiden karşılıklı anlaşmayayarayan bugün içi boşaltılmış terim lerle anlam ­lı hiçbir diyalogun kurulamayıp karşılıklı konuşmaktanbaşka bir şey yapılmayan bir toplumda, sistem, her konudainsanın kanını dondurm ak ve büyülemekten başka birşey yapmamaktadır. İnsanlık tarihine Rönesans, Venedik,Kilise, göz yanılması, opera gibi nefis gösteriler armağaneden İtalya, bugün de bize tüm İtalyan toplumunun suçortaklığıyla gerçekleşen bereketli ve barok bir terrorismodelVarte (terörizm gösterisi) sunmaktadır.Yargıç Urso’nun kaçırılm asıyla birlikte bu konuda biradım daha atılmıştır. Çünkü bu olayda resm i devletlekarşı karşıya gelenler bu kez özgür ve yasa dışı teröristlerdeğil, tam tersine, kapatıldıkları hücrelerden yargıçlık taslayantutuldu teröristlerdir (oysa Yargıç Urso’nun tutukluluğununsimgesel bir anlamı vardır). Bu haber gizlilikdeğeri taşım asına karşın iletişim araçları haberi ulaştırantutukluların varlığından habersizmiş gibi davranmakta-


Politika-Cnesifne) Ait Biçimler ♦ 59i lir. Kutuplar yer değiştirmiştir; yani önce kimlikleri b i­linmiyor gibi davranılan tutuklu teröristler kim olduklarıHaklandıktan sonra politik sınıfla değil "iletişim araçları”îiınıfıyla pazarlık etmişlerdir.Gerçekteyse burada da pazarlık konusu yapılabilecekbir şey olmadığı gibi Kızıl Tugayların yayınlanm asını istediklerimetinler, politik açıdan gülünç metinler olup bumetinlerde yer alan sırlar da bir o kadar gülünçtür. Elle-f İndeki rehineleri ne yapacaklannı bilem eyen Kızıl Tugaylargibi, devlet de, özgür olduklarında bu kadar çok cansıkmayan parmaklıklar ardındaki bu tutuklularla nasılbaş edeceğini şaşırmış durumdadır.Sonuç olarak bu olaylar sırasında Kızıl Tugaylar dönüşümlübir sorumluluk sürecinin oluşmasına yol açacaklarve bu süreçte devlet, politikacılar ve iletişim araç-lan Yargıç Urso’nun ölümünden en az teröristler kadarsorumlu olacaklardır. Hiçbir işe yaram ayan sınırsız birsorumluluk düzeninin sürdürülmesi sonuç olarak genelbir sorumsuzluk düzenine yani toplumsal sözleşmeninbozulmasına yol açmaktadır. Burada politik oyun kuralınınbozulmasına yol açan şey şiddet eylemlerinden çokeylemler konusunda girişilen çılgınca karşılıklı suçlamalarlabu eylemlerin nedenleri ve sonuçlarının yanı sıradevlete özgü şiddet, sorumluluk, adalet vb. değerlerin zorladevreye sokulmasıdır.Politikacılar böyle bir baskıya karşı direnemezlerdi.Üstelik üzerlerindeki bu baskı: "Terörizmden kurtulabilmekiçin ne gibi ödünler verirsiniz?" türünden dolaylı birültimatomla ikiye katlanmaktaydı. Bu sözlerle terörizmin,polis devletinin üstesinden gelebileceği türden bir kötülükolduğu ima edilmektedir. Bizler de bu müthiş öneriyi içteniçe benimsemiş görünüyoruz; çünkü bunun için “ politik birbilince” gerek yok. İnsan kendi kendine bir terör değerlendirmesiyaptığında devletin tüm yaşamsal alanların denetlenmesineyönelik Önlemler almasından, akılcı bir şiddetuygulamasına gitmesindense zaman zaman spazm ağnlan


60 • Çaresiz Stratejilerşeklinde ortaya çıkan şiddet eylemlerini yeğleyesi geliyor.Devletin sahip olduğu sınırsız gücün bir şeyler tarafındandengelenmesi gerekir. Bu varlığı tartışm alı dengeyisağlayan aracılar politikaya özgü oyunun kuralıylaberaber ortadan kayboldularsa, hiç kimseye toplumsalbir konum a sahip olm a hakkı tanınmıyorsa, bu durumdatoplumsal sözleşmeye son verilmiş, yani kişi toplumsalçıkarlar adına sahip olduğu kişisel özgürlüğün bir kısmındanvazgeçem eyecek bir duruma düşmüş demektir;görünüşe göre bunun tek sorumlusu her konuda sorumluluğuüstlenmiş olan devlettir (burada da artık bir değiştokuş olayından söz edilemez; çünkü böyle bir durumdabirey sahip olduğu o özgürlük parseli konusunda pazarlıketme olanağını yitirdiğinden bir rehine ya da sosyal güvencealtına alınmış biri gibi görünmektedir). Böyle birdevletin ortadan kaybolm aya başlayan bu siyaset dünyasıylabirlikte, onun yerini alacak radikal ve saplantısal biryadsıma biçimi bulması gerekmektedir; başka bir deyişlebunun adı devletin kendisiyle bir tür ahlâk dışı toplumsalsözleşme imzaladığı, onunla aynı oyunun kuralına boyuneğen terörizm adlı saplantıdır.Gönderdikleri ültim atoma yanıt verilm esini isteyenteröristler devleti kendilerinden daha da terörist olmayaitmektedirler. Bu arada iletişim araçlan da sakalla bıyıkarasında bir tercih yapm ak zorunda kalmakta, yani terörizmebir son vermek istedikleri takdirde, haber yapm aktanvazgeçmeleri gerekmektedir.Rehine sorunu oldukça ilginç bir konudur; çünkü rehinedemek değiş tokuş edilmesi olanaksız bir varlık dem ektir.Oysa içinde yaşadığım ız toplumun temel yasası değiştokuş olup, değiş tokuşun kendine özgü kuralları vardır.Bizim toplumumuzda değiş tokuş giderek belirginliğiniyitirmekte, anlamını yitirm iş olan pazarlık kuralları nedeniyleher geçen gün daha az şey gerçekten pazarlık konusuedilebilmekte ya d a h er şeyin değiş tokuş alanı içine


PoUtika-ötesi(ne) Ait Biçimler *61çekilmesiyle birlikte değiş tokuşu olanaksız son nesnelergün yüzüne çıkarak pazarlık sürecinde hayati öııem e sahipkozlara dönüşmektedirler.Değiş tokuş düzeni tarihe kanşmak üzeredir. Oysayalnızca bir değiş tokuş (pazarlık) süreci yazgıya karşı çıkabilmemizisağlayabilmektedir. Değiş tokuş sürecindenyoksun bir yerde çaresizliğe, yazgıya boyun eğm ek kaçınılmazhale gelmektedir.Saf nesne, sahip olduğu güç nedeniyle elde edilmesiya da değiş tokuş edilm esi olanaksız tek şeydir. S af nesnedemek, insanın kendisinden nasıl kurtulacağını bilemediğiçok değerli bir şey demektir. Saf nesne yakılır am a pazarlıkkonusu edilmez. S af nesne yok edilir ama intikamıda alınır. Ceset her zam an böyle bir işleve sahip oLmuştur.Keza güzellik de. Fetiş de. Saf nesneye bir değer y a da fiyatbiçilemez. Hem çok değersiz, hem çok değerli, hem deyeri doldurulamayacak, neredeyse kutsal bir nesnedir.Rehine bu iki Özelliğe de sahiptir, yani o hem defterdendüşülüp, kendi haline terkedilmiş kim liksiz bir nesnehem de tamamen farklı, istisnai, bütün dikkatleri üstüneçekebilen, tehlikeli ve hayranlık duyulan bir nesnedir. Rehinede en az bir terörist kadar tehlikelidir. İnanm ıyorsanızrehineleri serbest bırakanlara sorun. Rehine, onlarüstünde en az bir terörist kadar güçlü bir etkiye sahiptir.Höyle bir durumdan kurtulmak istediklerinde rehine yada teröristin öldürülm esi arasında bir fark görm em ektedirler;başka bir deyişle hükümetler duruma göre kurbanolarak ya birini seçmektedirler ya da diğerini.İşte bütün bu nedenler yüzünden rehinenin gizlibir pazarlık nesnesine dönüştürülebilmesi olanaksızdır.Çünkü rehineye karşılık aklınıza geleni talep edebilirsiniz.Başka hiçbir olayda böylesine bir paradoksla kar-yılaşamazsınız; başka bir deyişle ait olduğu değiş tokuşdüzeninden aniden çekilip alınan rehineyle her şey değiştokuş edilebilir. İçinde bulunduğa o hem istisnai ve radikalhem de her şeyle herkesten yalıtılmış olmanın yol


62 • Çaresiz Stratejileraçtığı kutsal konum nedeniyle, rehine, dünyada var olanher şeyle değiş tokuş edilebilecek olağanüstü bir nesneyebenzemektedir.Burada tıpkı fetiş ya da tılsım gibi dünyayla bağlantısıkopartılan rehine de sanki zihin gücüyle her şeye egemenolunmasını sağlayan tuhaf bir işleme aracılık etmektedir.Buna benzer bir durumla özellikle şans, talih oyunlarındakarşılaşılmaktadır; başka bir deyişle bir değiş tokuş aracıolm a özelliğine son verilen ve kumarda kaybedilecek birşeye dönüştürülen para bir anda ancak saf b ir nesneye,yani tamamen yapay, sahte bir şey ya da bir fetişe benzediğindezihinsel bir çoğaltılm a işlemine tabi tutulmakta vehemen her şeyin karşılığı olabilmektedir.Fetişi, düşüncenin egemenliğini yadsıyan günlükyaşama iade edebilmek nasıl mümkün değilse, kumardakaybedilen paranın da ekonomik düzene iadesi m üm ­kün değildir. Kumarda kazanılan ya da kaybedilen parabaşka bir düzene ait gizli bir yasaya boyun eğer gibidir.Tıpkı rehineye ekonomik ya da politik bir değer biçebilmeolanaksızlığı gibi. Böyle bir şey yapacağını sanan teröristyanılmaktadır. Buna karşın terörist eylem ler insanların“rehine asla bir şeyle değiş tokuş edilemez, rehineyi vermekarşılığında asla bir şey alınamaz" gibi bir yanılgıya kapılmalarınayol açmaktadır. Tıpkı işkence gören bir insanınçektiği acıların politik çıkarlara hizmet edem emesi ya daişkence yapan kişinin zevk hanesine geçirilememesi gibi.Sonuç olarak, teröristlerin rehineyi başka bir şeyle değiştokuş edebilme olasılığı yok denilecek kadar azdır; çünküonu içinde yaşadığı gerçekliğin içinden öylesine ani veşiddetli bir şekilde çekip almışlardır ki aynı şekilde iadeedebilmeleri olanaksızdır.Rehin alma, kaçırm a ve gözlerden saklam a yöntemiyle(bir anlamda onu eşi nadir bulunan bir koleksiyonparçasına dönüştürerek) bir nesne ya da bir insana pahabiçilmez bir değer konulm asını isteyerek gü ç ilişkilerinitehlikeli bir hale getirmekte ve olabilecek en üst düzeyde


Politika-ötesifne) Ail Biçimler * 63bir değiş tokuş olayı gerçekleştirmeye çalışmakta ancakbu girişim paradoksal bir şekilde başarısızlığa uğram akladır;çünkü bir insanı kaçırmakla yok etm ek arasındabir fark bulunmadığından, terörist, rehinenin değişim devr in e kendi elleriyle son veren birine benzemektedir. Öteyandan kısa bir süre sonra kaçınlan kişi olm adan da işle-t in yürüdüğünü fark eden sistem (Moro örneğindeki gibi)bir anlamda onu geri almamanın kendi yararına olacağınıdüşünmeye başlamaktadır. Zira Özgür bir rehine, ölü birrehineden daha tehlikelidir; çünkü bulaşıcı bir hastalığayakalanmış bir insan gibi, onun da çevresine yalnızca kö-iıılük mikrobu yayacağı düşünülmektedir (bir devlet adamıolan Moro’nun itibarını sıfıra indirgeyen Kızıl Tugaylarartık hiç kimsenin istemediği ve tüm siyaset dünyasını«‘ikileyebilecek, hastalığını herkese bulaştırabilecek bupolitikacıyı, bu yaşayan-ölüyü iade etselerdi doğru bir şeyyapmış olurlardı; çünkü o zaman M oro’yu başlarındandefetme işini politikacıların üstüne yıkm ış olurlardı).Rehinenin başka bir şeyle değiş tokuş edilebilme olanaksızlığıkarşısında terörist sonuçta kendi yaşam ıyla rehineninkinideğiş tokuş edebilme seçeneğinden başkasınasahip olamamaktadır. İkisini kader birliği yapm aya zorlayanbu durum sayesinde aralarındaki tuhaf suç ortaklığınınnedeni de anlaşılmaktadır. Rehineyi bir değerler sistemiiçinden aniden çekip alan terörist, aynı zam anda kendikendini bir pazarlık yapm a olanağından yoksun bırakmışolmaktadır. İçinde bulunduktan istisnai durum nedeniyleyasal çerçevenin dışına çıkan bu değiş tokuş edilebilm e­leri olanaksız iki insan bir tür suç ortaklığına gitmekte,ikili bir figür oluşturmaktadırlar. Bu, insanı ayartan birfigüre benzemektedir; bu, hem modern dünyaya özgü tekÖlümü paylaşma biçim i hem de hiç kimsenin kesinlikleilgi duymadığı bir ölme biçimidir.Belki de rehin almanın kesinlikle pazarlık yapm akgibi bir amacı yoktur; çünkü rehin alm a eylem i değiştokuş sürecine bir son vermekten başka bir şey yapam a­


64 • Çaresiz Stratejilermaktadır. Teröristin sorunu “rehineden nasıl kurtulacağı”değildir. Bu içinden çıkılması olanaksız, Özgün birduruma benzemektedir. Terörizm aniden ortaya çıkan veşiddete başvurarak artık değiş tokuş süreci diye bir şeykalmadığını gösteren ütopik bir eylemdir, içinde yaşamaktaolduğumuz bu kanıksanmış tarihsel durumu, yaniartık değiş tokuş süreci ve kurallarıyla birlikte toplumsalsözleşmenin de sona erdiğini her seferinde sahneye değiştokuş sürecinin kesinlikle yürümediğini gösteren bir oyunkoyarak sergilemektedir. Karşımda muhatap olarak alabileceğimbiri olmayacaksa o zaman elimde kalan özgürlükve haklar konusunda kiminle görüşecek, kişisel haklar veözgürlükler konusunda kimin kapısını çalacak, beni kimintemsil ettiğini nereden bileceğim?Karşınızda konuşacak bir muhatap bulabildiğiniz, seveseve katlandığınız, güvendiğiniz toplumsal sözleşme veakılcı değiş tokuş, yani karlılık ve umut düzeni artık sonaermiştir. Bunların yerini meydan okuma ya da kışkırtmayadayalı akıl almaz bir istisnai spekülasyon süreci almışgibidir. Rehin alma olayında işte bu türden, yani çok kısasüren, mantık dışı, saniyelerle ifade edilebilecek bir spekülasyonsüreciyle karşılaşılmaktadır. Politik bir niteliğesahip olmayan rehin alm a eylemi daha çok insanın düş-gücünü zorlayan bir tezgâh, gerçekleştirilm esi olanaksızdüşsel bir değiş tokuş biçimi ve böyle bir değiş tokuş biçimininneden gerçekleştirilemeyeceğini bire bir gösterenbir olaydır.MÜSTEHCENÖnlenemeyen bir umursamazlık, bir boşluk duygusu, birşişkoluk ve terör düzenine ait olan bütün bu figürler aynızamanda yitirilen bir illüzyon, oyun ve sahne düzenine aitmüstehcen figürlerdir.Şişkoda artık vücut diye bir şeyin varlığından söz edi-


Politika-ötesi(ne) Ail Biçimler • 65İçmezken, rehine değiş tokuş, müstehcenlikse cinsellikdüzenine bir son vermektedir, vs. Keza toplumsal, siyasidüzen ve üstünde oyunların sergilendiği tiyatro sahnesidiye bir şey kalmamıştır. Artık sır, mesafe bilinci ve illüzyonüretme yeteneğini yitirmiş bir düzende yaşıyoruz.Simülakrlar üzerine oturtulan bir egemenlik biçimiartık tamamıyla unutulup gidilmiştir. Oysa kültür demeksimülakrlartn kolektif bir şekilde paylaşılması demekken,günümüzde bu kültür anlayışına gerçek ve anlamın zorlapaylaşılması gibi bir süreçle karşı çıkılmaya çalışılmaktadır.Eğer bir egemenlik biçiminden söz edilecekse buyalnızca görünümlere egemen olma şeklinde ifade edilebilir.Eğer bir suç ortaklığından söz edilecekse bu yalnızcaillüzyon ve sırrın kolektif paylaşımı şeklinde olabilir.Bir illüzyon üretim düzeni ve biçimi olduğunu unutarakvarsayımsal bir gerçek ve gerçekçi biçimlerin peşinetakılan herkes müstehcenlik tuzağına düşmüş demektir.f*ir illüzyondan söz edilebilmesi için sahneye, müstehcenliktensöz edilebilmesi içinse gerçeğe ihtiyaç vardır.Teröristlerin hiç durmadan birbirlerinin aynısı sayılabilecekterör eylemleri gerçekleştirmelerinde insanı hemkorkutan hem de büyüleyen bir şeyler vardır. Bu karışıkduygular doğanın eseri olup bu doğal karışıklığa son verebilecektek şey illüzyondur/kandırmacadır. Bu birbirlerininaynısı olan terör eylemlerinin birbirlerinden aynlmasmısağlayabilecek tek şey illüzyondur/kandırmacadır.Gerçekten daha gerçek kadar berbat bir şey düşünemiyorum.Bu konuda klon ve şu illüzyonist hikâyesindeyer alan otomat örneklerini verebilirim. İllüzyonisthikâyesinde insanı dehşete düşüren şey doğal varlığın,yapay bir varlık tarafından kusursuz denilebilecek birşekilde taklit edilerek geri plana düşürülmesi değil (çünküillüzyonistin imal ettiği bu otomat insana özgü tümhareketleri kusursuz bir şekilde taklit edebildiğinden otomatıillüzyonistten ayırabilmek neredeyse olanaksızdır),


66 ♦ Çaresiz Stratejilertam tersine, insanların yapay bir varlığı doğal bir varlık,olarak algılamalarıdır. Bir skandala benzeyen bu olayınacımasızca eleştirilmesi gerekir. Çünkü doğal olanla yapayolanı birbirinden ayırmamızı engelleyen bir doğa kadarkorkutucu bir şey olamaz. Seyirciler üstünde böylebir benzerliğin yol açacağı korkuyu sezinleyen illüzyonist,illüzyonun sahip olduğu etkileme ve kandırma gücündenyararlanarak otomatın yapması gereken az çok mekanikbir görünüme sahip hareketleri taklit ederek sahnede birotomat bulunduğunu kanıtlamaya çalışmaktadır.illüzyonun gücüne sahip olmayan, yani insanı baştan çıkartmayanbir şey cansız ve korkutucu bir şeydir. Ceset,klon ve daha genelde gerçeğiyle görüntüsünün birbirlerinekarıştırıldığı her şey insanı ancak korkutabilir. İllüzyonunsona erdiği yerde karşımıza ölüm çıkmaktadır.Gerçeği gerçekten, gerçeği kendisinden daha da gerçekgörünenden ayırabilmek (bu durumda gerçek anındapornografik bir niteliğe sahip olmaktadır) ve müstehcenleşengerçeğe, adına benzerlik denen şu doğal ile yapayarasındaki iğrenç suç ortaklığına karşı mücadele edebilmekiçin illüzyonu eski sağlığına ve gücüne kavuşturmakgerekir. Çünkü doğal olanın yapay olandan ayrılmasınısağlayan bu ahlâk dışı ve uğursuz güce biz ayartma diyoruz.Çünkü teröre ayartmadan başka bir şeyle karşı koyabilmekolanaksızdır.İllüzyon üretimine yönelik tüm sahneler ortadan kalkmış,illüzyon tüm gücünü yitirmiş, törensel düzen ya daoyun kuralının zorunlu kıldığı mesafe bilinci yok edilmiş,yani yaşamın tüm alanlarına kanşıklık egemen olmuştur.Bütün rollerin birbirlerine kanştınldıklannı gösteren, bukarmaşayı en güzel şekilde dışavuran süreçler erotikleştirmeve cinselleştirmedir. Özellikle, her zaman karmançorman ve mutsuz bir görünüm sunan psikolojinin ortayaçıkması birbirlerinden farklı oyun alanlan ve 030ın kurallarınınyok olmasıyla ilgili bir olaydır, illüzyon sahnesi,


Poliüka-ötesi(ne) Ait Biçimler • 67yani şu temel sahnenin yerini asla bilinçaltı ürünü hayalibir “öteki sahne” alamaz.İllüzyon sahtekârlık yapmaya çalışmaz; çünkü akıllam a n tıkla a çık lanam ayacak göstergelerden ya ra rla n ır,sahte göstergelerden değil. Kendilerinden yararlandığı bugöstergeler aracılığıyla bizi büyüleyen illüzyon, anlam talebimizekarşılık verme gereksinimi duymaz.Genelde büyüleyici bir şey olan imgenin gerçektendaha zarif bir görünüme sahip olmasının tek nedeni ikiboyutlu olmasıdır; bu da onu her zaman daha çekici kılmıştır(çünkü biz şeytanın egemen olduğu bir evrende yaşıyoruz). Keza göz yanılsaması denilen şey resme bir gerçeklikyanılsaması ekleyerek onun sahteden daha sahtebir görünüme sahip olmasına neden olur. Biz bunu ikincidereceden bir simülakr olarak adlandırıyoruz.Ayartma da sahteden daha sahte bir şeydir; çünkü oda kendilerine anlamlarını yitirttiği gerçeğe benzer göstergelerdenyararlanır. Ayartmanın hem göstergeleri, hem deinsanları aldattığı söylenebilir. Hayatında bir bakış ya dabir sözcükten hiç etkilenmemiş, tamamıyla göstergelerinürettikleri bir illüzyona teslim olmamış, anında görünümlerinegemenliği altına girmemiş; başka bir deyişle sahtebir dünyanın ötesine geçerek, tamamıyla yapay bir evreninparçası olmak istememiş kaç kişi vardır?Sahte bir şey bizim doğru bildiğimiz şeyden kuşkulanmamızaneden olurken, sahteden daha da sahte görünümlübir şey bizi başka dünyalara götürüp, kendinehayran bırakmaktadır. Gerçek dünyada terazinin kâhdoğruluk kefesi ağır çeker kâ yanlışlık kefesi. Ayartma sürecinde(burada sanat yapıtlanm göz önüne getirin) sahtesanki hakikatin tüm gücünü eline geçirmektedir. İllüzyonsanki hakikatin tüm gücünü ele geçirmektedir. Bu sürecidurdurabilmek mümkün müdür? Artık ne gerçek vardırne de doğru bir gerçek açıklaması. Mevcut enerjiden çokdaha güçlü bir enerji sayesinde ortaya bir biçim çıkıyor,


68 • Çaresiz Stratejilersahtenin enerjisi gerçeğin gücünü ele geçirebiliyorsa yada İyilik, Kötülüğün enerjisine sahip olabiliyor ve bunlarıkarşılaştırmak yerine bir tür tuhaf biçimsel çarpıtma birbiçim içinde başka bir biçimin, bir enerjinin daha güçlüters bir enerji içinde algılanmasına izin veriyorsa bu süreciengelleyebilmek mümkün müdür?Aşın uçlara tırmanma sürecini belirleyen şey ters sonuçlarınaynı anda ortaya çıkmasına neden olan mantıktır.Belki de müstehcenlik ve ayartmanın yol açtıkları sonuçlarınradikal bir şekilde karşılaştırılması gerekiyor. Belkide onları bir araya getirip içinden çıkılamayacak bir şeklesoktuktan sonra ikisini birden aynı anda incelemek gerekiyor.Keza kumar parasının sahip olduğu kesinkes müstehcengörünüm ve değer konusundaki gizli yanılsamayaçok çarpıcı bir açıklama getirilebilmektedir.Kumarda ortaya konan paranın büyüklüğü, değerkavramının anlamsızlaşarak ortadan kaybolmasına nedenolmaktadır. Bunun potlaç ve harcama düzenindekarşılaşılan değer yasağının çiğnenmesiyle bir ilişkisi yoktur.Bu Bataille’ın çok da bilinçli bir şekilde üretmediği birütopyadan başka bir şey olamaz; çünkü ekonomi politiğindüşleyebileceği en son şey budur. Kumarda paranın üretilmesiya da yok edilmesi gibi bir şeyden söz edilemez;çünkü kumar parası değerini yitirdikten/anlamsızlaştıktansonra para görünümünde yeniden ortaya çıkan birşeye benzemektedir. Kumar parası yalnızca dış görünümüparaya benzeyen, kazanç ve kayıp sözcükleriyle İfadeedilen bir şeydir.Kumar kesinlikle müstehcen bir oyundur, çünkü sahipolduğu bir anlam ya da değer yoktur; başka bir deyişlekumar parası sahip olduğu değeri tamamen yitirmiş, boşkağıdın eşdeğerlisi sayılabilecek bir şeydir. Yalnızca oynayanlararasında gidip gelebilmesi için biçimsel değişikliğeuğratılmış, yalnızca bir büyüleme, biçimsel bir tutku,


Politika-ötesi(ne) Ait Biçimler • 69insana verdiği yüzeysel zevkin hem belli edildiği hem degizlenmeye çalışıldığı bir şeydir. Kumar parası bir gösterişaıracı, değerin kendinden geçmiş anlamsız biçimindenbaşka bir şey olamaz.Kumarın hiç kimse tarafından çözülememiş bir sırrıvarsa o da kumarda para diye bir şeyin bulunmamasıdır.Bu olay iktidarın sim denilen şeye benzemektedir, ziraiktidarın sim diye bir şey yoktur. Kumarda para ne bir özne bir töz ne de bir değere sahiptir. Kumar, var olmayan,hayali bir parayla oynanan bir oyuna benzemektedir.Paranın varlığının tüm simgesel ağırlığıyla hissedildiğiekonomi politik ve değiş tokuş düzeninde bunun tamtersi bir durumla karşılaşılmaktadır. Bu düzende, para,müstehcenleşmesine İzin verilmediğinden keyfi bir oyunkuralına boyun eğen kusursuz bir simülakr paylaşımınabenzemektedirKumarda bir sır varsa o da paranın hiçbir anlamasahip olmamasıdır. Burada para bir görünümden ibarettir.Burada görünümler oyunuyla keyfi bir oyun kuralı,değerin sahip olduğu tözü yitirmesine neden olmaktadır.Zihinsel düzeyde gerçekleştirilen toplama ve çarpmaişlemleri gibi kumar esnasında da inanılmaz miktarlaravaran paralarla oyun oynanabilmesinin nedeni ortada birparanın bulunmamasıdır. Bu durum, “kim en çok terimibelleğinde tutabilir” oyununa benzemektedir; başka birdeyişle sözcüklerin anlamlan unutulduğunda, belleğe çokdaha fazla terim yerleştirilebilmektedir.Burada söz konusu olan şey tüketim ya da harcamadeğildir, zira insanın para ve değeri tüketebilmesi için onlaratutku derecesinde bağlı olması gerekmektedir. Tıpkıyasak çiğneyebilmek için yasalara tutku derecesinde bağlıolmak gerektiği gibi. Bunlar sıcak, yani somut tutkulardır.Oysa kumarda önemli olan tutkuyla bağlılık, inanç değilsırdır; tıpkı var olmayan para ya da bir görünüm kazandırmave biçimsel değişikliğe uğratma gücü (başka bir de­


70 • Çaresiz Stratejileryişle oyunun sahip olduğu mutlak simülasyon gücü) gibi.Bu, cool bir tutku, kendinden geçmenin soğuk/soyut birbiçimidir. Oyun kuralı ve görünümlere Özgü vahşi ritüelekatkıda bulunan her şey gibi soğuk kanlılık da kumaraözgü bir şeydir. Soğuk kanlı olmak bir şeylerin gizlenmesinisağlarken aynı zamanda tüm dikkatlerin oyuncununyüzü üstünde yoğunlaşmasına neden olmaktadır. Soğukkanlı olmak görünümlerin ötesinde yer alan başka birşeylere, ilahi güçlerin oyuna katılma biçimlerine ve öznelgörünümlerin gerisindeki gizli nesnelliğe çeki düzen vermektedir.Sahte, gerçeğin tüm gücüne sahip olabiliyorsa -ki biçimselaçıdan bu illüzyon ve ayartmanın ulaşabildiği en üstdüzeydir- bu durumda gerçek de sahtenin tüm gücünesahip olabilir demektir; işte bu müstehcen bir biçimdir.Gerçekten daha gerçek görünen şeye müstehcen diyoruz.Tıpkı bir film ekranının tamamını kaplayan cinselilişkiyle ilgili görüntüler gibi. Bunlar çok abartılı boyutlarasahip olup cinselliği anlamsız bir biçime indirgeyen,cinsel ilişkiyi tekrar tekrar göstermekten başka bir şeyyapmayan görüntüleridir (burada yinelemeden başka birgerçekten söz edilemez). Burada cinsel ilişkinin cinsel ilişkigörüntüsüyle çiftleştiği söylenebilir. Tıpkı şişko bir vücutve metastaz yapmış kanserli hücreler gibi cinsellik deburada kendini organlar ve orgazm görüntüleri şeklindeteşhir eden bir şeye benzemektedir. Bu cinsel işlevlerinbasit, komik ve aşağılanmış bir biçimi değil, tam tersinecinsel işlevlerin bilinçli bir şekilde abartılı boyutlara taşınmasıdır.Burada cinsel ilişkiden daha gerçekçi cinselilişki görüntüleri sunulmakta, cinsel ilişkiye cinsellik katılmayaçalışılmaktadır. Bu görüntülerde müstehcen olançiftleşen bedenler değil cinsel ilişkinin zihinsel yinelenmesi,giderek artan gerçekçi görüntülerin neden olduğupornografik boyutlara ulaşan cinsel organlardır.Ayartmanın insanı büyüleyen boyutlara ulaşması-


Pol\tika-ötes\(ne) Ait Biçimler *71ua neden olan da yine aynı süreçtir. Müstehcen olan birtıcy varsa o da ekranı kaplayan, ancak hiçbir şey ifadeetmeyen devasa cinsel organlardır (pornografik evrendekarşılaşılan en büyük eksiklik aynı oranlara ulaşmayanbir duyarlık ve zevk alma sürecidir). Bir anlama sahip olamayan,uç noktaya ulaşmış bir zevk alma anının kurgumarifetiyle yalnızca birkaç saniye gösterilmesine ayartmadenir. Her iki durumda da salt biçimsel bir cinsellik,Kürekli büyüyerek kendinden geçen biçimlerle karşılaşılmaktadır.Yalnızca nitelik değil, nitelikten yoksunluk konusundada böyle bir kendinden geçmeden söz edilebilir; başkabir deyişle nötr biçimler de kendinden geçme yöntemiyleyaygınlaşabilir, kendi kendilerini var edebilirler. O zamanda ortaya akıl almaz müstehcen şeyler çıkar. Gerçektende pornografi nötr biçimleri teşhir eden ve zorla yaygınlaştıranbir sanattır.Cinselliğe dayalı müstehcenlik hem insani nitelikleresahiptir, hem de ikiyüzlü bir şeydir; çünkü bizim müstehcenliğegenel bir biçim vermemizi engellemektedir.Cinselliğe dayalı müstehcenlik tamamen biçimsel, çokabartılmış imgeler içinde kaybolup giderek, görünmez olmanınsağladığı çekiciliği de yitirmektedir.Çünkü görünenden daha da görünür olmaya çalışanamüstehcen diyoruz.Görünmeyenden daha da görünmez olmaya çalışanaysasır diyoruz.Sahne, görülenler düzenine ait bir şeydir. Oysa müstehceneait bir sahneden söz edilemez; olsa olsa çok abartılıboyutlara ulaşan bir görselliğe sahip şeylerin ortalığı kaplamasındansöz edilebilir. Bütün sahneleri yerle bir edenşeyi müstehcen olarak adlandınyoruz. Müstehcenlik, adıüzerinde, kötü nam sahibi bir şeydir. Çünkü şeyleri hipergörünürlükboyutuna taşıyan müstehcenlik aynı zamandaonların sonunun habercisi, bir tür kıyamet göstergesidir.


72 • Çaresiz StratejilerTüm göstergeler müstehcenleşmişti^ yoksa yalnızca kabasaba bir cinsellik içeren ve cinselliği canlandırmaktan acizgöstergeler değil. Sır ölünce, müstehcenlik bizim için biralınyazısına dönüşmüştür. Tüm bilmeceler çözüldüğündeyıldızlar sönmeye başlamaktadır. Sırlan açığa çıkartıpgözler önüne sermekle yetinmez onları görünürden dahada görünür bir hale getirir, yani müstehcenleştirir, tümillüzyonları kolaylıkla anlaşılır bir hale getirirsek o zamangökyüzüyle dünya arasındaki bağlantı kopmaktadır. Bizimkültürümüzde yok olmadan önce her şey bir cinsellikaşamasından geçmektedir. Bu idoller, göstergeler, kurumlarve söylevlerin ruhuna işlemiş bir şehvet düşkünlüğüşeklindedir, yoksa kutsal bir fahişelik şeklinde değil. Söylevlerinruhuna işleyen bu müstehcen anıştırmalarla, bumüstehcen ses tonları aynı zamanda onlann ortadan kayboluşlarınında en somut göstergesidir.Cinsel yalnızca cinsel, toplumsal da yalnızca toplumsalolarak kaldığı sürece müstehcen diye bir şey olamaz. Oysagünümüzde her şey nasıl müstehcenleştiriliyorsa aynı şekildede toplumsallaştırılmaktadır; başka bir deyişle biztoplumsal ilişkiden, cinsel bir "ilişkiden” söz eder gibi sözediyoruz. Bu artık sıra dışı Özelliklere sahip masalsı birtoplumsallık değil insanları birbirlerine yakınlaştırmaya,(gözle kotak lens arasındaki gibi) birbirleriyle bağlantıkurmaya iten, bir protezi andıran, sigortacının kendi kendinisigortalaması türünden zavallı bir toplumsallıktır. Buyas tutan bir toplumsala, yani nereye doğru gideceğini bilemeyenbir grubun içine düştüğü bir türlü sona ermeyenbir yanılsamaya benzemektedir. Bireyde nasıl bir cinselliktakıntısı varsa insan gruplannda da öyle bir toplumsallıktakıntısı vardır. Cinsel anlamda her ikisinin de üreyeme-me gibi bir saplantısı vardır.Günümüzde hepimiz birer toplumsal işçi sayılırız.Oysa bir “işten” başka bir şeye benzeyemeyen bir toplumsalda neyin nesidir? Olgusal ve hukuksal varlığından çok


Politika-Ötesi(ne) Ait Biçimler • 73piyasadaki arz, tüketim ve değiş tokuş miktarıyla doğruorantılı bir varlığa sahip olabilen toplumsal, kendini pazarekonomisine ait sıradan bir eşya gibi gördüğünden yalnızcazorla yeniden üretilebileceğine inanmaktadır. Reklamabile inandığı söylenebilir; çünkü ister iletişim araçları, isterideoloji ve söylevler aracılığıyla olsun yaptığı tek şeykendi reklamıdır.Kamusal enerji, daha doğrusu masalsı ve insanıhülyalar kurmaya sürükleyen toplumsal enerjinin (enyoğun illüzyon biçimleri ütopyalardır) giderek tükendiğibir dünyada, toplumsal, akıl dışı boyutlara ulaşmakta,giderek şİşkolaşmaktadır. Böyle bir görünüme sahip olantoplumsal sizi sarıp sarmalayan anaç, memeli, hücreli,cinsel organa sahip bir bedene benzemektedir. Eskidenkahramanlara günümüzdeyse özürlü, üşütük, dejenere,geri zekâlı ve uyumsuz insanlara endekslenmiş toplumsal,artık muazzam bir “sağaltıcı analık” şirketine dönüşmüştür.Toplumsal ancak belli sınırlar içinde, yani bir efsane,oyun, alın yazısı hatta bir meydan okuma biçimi olmayısürdürebildiği ölçüde var olabilir; yoksa kesinlikle birarz talep oyunuyla saf dışı edilecek bir gerçeklik şeklindedeğil. Vücut cinsel bir arz ve talep oyunu tarafından yokedilmiş ve toplumsal gibi o da güzel bir ayartma nesnesinedönüşmesini sağlayan efsanevi gücü yitirmiştir.Günümüzde sözcüğün gerçek anlamında müstehcenleşentoplumsal, kendisinden nasıl kurtulacağımızı bilemediğimizbir cesede benzemektedir. Bundan böyle toplumsalınberbat bir çürüme evresine girdiği söylenebilir.Tamamıyla kurumadan ve ölüm kendini tüm güzelliğiylegöstermeden önce, cesedin, ne pahasına olursa olsunkesinlikle kötü ruhlardan ve şeytanlardan arındırıldığı,sözcüğün gerçek anlamında müstehcen olarak nitelendirilebilecekbir evreden geçmesi gerekmektedir; zira ne birisim ne de temsil edebileceği bir şey bulunmayan ölü birvücudun sözcüklerle ifade edebilmenin olanaksız görün­


74 • Çaresiz Stratejilerdüğü bu değişim süreci her yeri sarmaktadır.Nesnel varlığını ya da iğrençliğini zorla kabul ettirmeyeçalışan, yani ölümün sahip olduğu sır ve zarafete sahipolmayan, çürüyen bir ceset gibi yalnızca fiziksel aynşımauğrayan, hayal gücüne son verilerek her şeyin gerçekçibir görünüme sahip olduğu maske, göz fan ve bir yüzesahip olmanın mümkün olmadığı bir yerde her şey ya tamamıylacinsel bir görünüme kavuşturulmuş ya da ölmüşdemektir. Bu sayılanlann tamamı hem müstehcen hemde pornografik olarak nitelendirilebilir.Aşırı anlam yüklenen, aşırı yer kaplayan her şeymüstehcendir, dolayısıyla bunların gerçeği yeniden canlandırmasürecinde ölçüyü kaçırdıkları, yani kusursuzbirer "simülakra” benzedikleri söylenebilir.Her şey politika alanı içine çekildiğinde, politika toplumsalyazgıyı belirleyen bir süreç olmaktan çıkarak kültürelbir sürece dönüşmekte ve beraberinde ortaya bir de sefilbir politik kültürün çıkmasına neden olmaktadır.Her şey kültürel alan içine çekildiğinde, kültür toplumsalyazgıyı belirleyen bir süreç olmaktan çıkarak politikbir sürece dönüşmekte ve beraberinde ortaya bir desefil bir kültürel politikanın çıkmasına neden olmaktadır.Tarih, ekonomi, toplumsal ve cinsellik için de benzerşeyler söylenebilir. Bir zamanlar özgün ve birbirlerindenfarklı olan bu kategorileri mantıksal açıdan gidebileceklerien uç noktaya kadar götürdüğünüzde sıradanlaşarak,kendilerini yok edecek politika-ötesi bir ortamın hazırlanmasınakatkıda bulunduklarını görürsünüz- Biz bunaçaresiz stratejilerin sonu sıradan stratejilerin 'başlangıcıdiyoruz.Vücut, spor ve modanın politik anlamlara sahip olduklarıileri sürülerek yıkıcı (subversif) bir keşif yapıldığısanılmıştır. Oysa bu türden bir yaklaşım, aralanndakibenzerliğin analitik ve ideolojik açıdan sorgulanmasına yolaçmaktan başka bir işe yaramamıştır. Bu, tüm hastalık-


Politika-ötesi(ne) Ait Biçimler *75lann psikosomatik bir kökene sahip olduğunu söylemekgibi bir şeydir. Hiç kimseye bir yaran olmayan güzel birkeşif; başka bir deyişle böyle bir yaklaşım biçimi “onların”daha alt kategoriler şeklinde tanımlanmasından başka birişe yaramamaktadır.Politika, kültür, toplum, cinsellik, psikoloji alanlanndakarşılaşılan bu genel durum sonlarının gelmiş olduğunugöstermektedir. Bu genel durumu en güzel şekilde ifadeeden semptomsa akla gelebilecek her şekli alabilen çokdisiplinlibir bilim anlayışıdır. Burada her disiplin diğer disiplineait işe yaramaz kavramlardan yararlanmaktadır.Bu kavram ve kategori karmaşıklığının, birbirlerinekarışan ve birbirleriyle suç ortaklığı yapan ırklar Örneğindeolduğu gibi barok olarak nitelendirilebilecek sonuçlarayol açtıkları söylenebilir. Yeni bir müstehcenlik alanıolarak nitelendirilebilecek ABD’de toplumsal kayıtsızlık,yan yana yaşama ve suç ortaklığının ulaşmış olduğu çarpıcısonuçlar apaçık bir şekilde görülebilmektedir. Ancakburadaki müstehcenlik bedenler, göstergeler ve imgelerioluşturan maddelerin hızlandırılmasıyla biçimsel dönüşümeuğramış gibidir.Bütün modern biçimler müstehcendir. Önceleri müstehcenlikleyalnızca, sonsuza dek sürüp gideceğini düşündüğümüz,cinsellikte karşılaşacağımızı sanmıştık. Oysagünümüzde müstehcenlik gözle görülebilen her yere ulaşabilmektedir.Bakışın kendisi müstehcenleştirilmiş gibidir.Bu, perdede izlenen sadistliklerin kamera karşısındagerçek anlamda yaşandığı Latin Amerika'da çekilmiş kimihipergerçek filmlerdeki ne benzeyen Ölümcül bir fahişelikbiçimidir. Bunun öldürme arzusundan kaynaklanan birsapıklık biçimi olduğu söylenebilir mi? Hiç sanmam; zirabu hem pornografinin temel özellikleri arasında yer alanaynntının yeniden ön plana çıkartılması, gerçeğin tamamıylayansıtılması gibi bir yanılsamayla ilişkili bir şeydirhem de geçmişin görsel anlamda yeniden üretilmesi, “ger­


76 • Çaresiz Stratejilerçeklik izlenimi” ve "yaşamın gerçekliği” kısaca yaşamlailişkili bir şeydir.Pornografi cinselliğe bir gerçeklik katmaya çalışırken,retro da yaşanmış bir olaya, kültürel ayrıntıya ve tarihikişiliğe gerçeklik katmaya çalışmaktadır. Her ikisi de akılalmaz ayrıntılar ve sürekli yinelenen haddinden fazla gerçekçigöstergeler sunarak her türlü özlem duygusuna sonverebilmektedirler. Bu da bir tür sahtekârlıktır {exaction);çünkü şeylere zorla gerçeklik kazandırılmaya, gerçekçianlamlar yüklenmeye çalışılmaktadır. Belki de şeyler ancakbu şekilde, yani aşın çiğ bir ışıkla aydınlatıldıktan veinandmcı dozda gösterge kullanıldığında bir ^gerçekliğe”sahip olabilmektedirler!Bundan böyle gerçek adına ne varsa pornografininhipergerçekliği içinde yer alırken şimdiki zaman dilimiiçinde olup biten her şey “retro”nun içinde, anlamdan geriyekalanlarsa bizi çepeçevre kuşatan üç boyutlu göstergeleriçinde yer alacaktır.Bugün toplum, ahlâk ve haber adına bıkıp usanılmadanfilme çekilen, ayıklanan, gözden geçirilen ve düzeltilenher şey müstehcendir. Örneğin, televizyonda insanlarkendi yaşamları hakkında zorla konuşturulmaya çalışılırken,tüm Fransa itiraf ve günah çıkartmaya itilmekte,hatta hayvanların bile eğitim düzenine boyun eğme tehdidiylekarşı karşıya kalmaktadırlar; başka bir deyişleeskiden doğuran bir zürafa canlı olarak izlenebiliyordu.(Onlar ne müthiş görüntülerdi!) Bugün aynı olay okulataşınma, yani aynı olay çocuk gözüyle sunulmaktadır vb.Televizyonda gösterilen en sıradan filmler bile ahmakça veişe yaramaz tartışmalardan sonra izlenebilmektedir; başkabir deyişle burada sözü edilen şey zararsız bir kültürelteknoloji, kudurmuş bir toplumsallaştırma süreci ve kesintisizbir şekilde sürdürülen toplumsal hakkmdaki yorumlardagörülen artıştan kaynaklanan müstehcenliktir.Katılımı sağlama (sollicitation), duyarlı kılma, hedef


Politika-ötesifne) Ait Biçimler • 77belirleme, bağlantı kurma, ilişki kurma, aktarma yanitfzetle bunlar zararsız bir müstehcenlik terminolojisine ait,ıl ur durak tanımayan bir pislik ve iğrençlik sürecini ifade*• t meye yarayan terimlerdir. Bu, kendilerine işlemsel birl>içim kazandırılmış, tamamıyla dışa dönük davranışlar,değerler ve insanlık dışı belirsiz göstergelerden oluşan yeniliğeözgü bir müstehcenliktir... Bu kamuoyu yoklamalarıve istatistiklerden oluşan zararsız bir müstehcenliktir. Birsırlan yoksa bile kitlelere sırlan açıklatılmaya çalışılmaktadır.Bu düzende herkes sırlannı açıklamak, sessizliğinibozmak ve göz atmaya, kulak vermeye bile değmeyen iletişimsürecinin bir parçası olmak zorundadır. Kim ne dersedesin, müstehcen bir bakıştan söz edebilmek olanaksızdır.Tam tersine, müstehcen olan, bakılmaya bile değer olmadığındanayartılması da gerekmeyen bilumum canlı cansızşeylerdir; bunlar ayartıcı bakışlar atmaya değmeyecek türdenyalnızca görülüp geçilmeye mahkûm şeylerdir.Müstehcenlik demek bakılan şeyin çok aynntılı bir görünümesahip olması, bakışın o izlediği ekran içinde kaybolupgitmesi demektir. Bu, bakanla bakılanı suç ortaklığı yapmayazorlayan, en büyük boyutlarda yakın çekim görüntülerlegerçekleştirilen bir fuhuş biçimine benzemektedir.Özellikle de biz Batılılar, insan yüzlerine, kendilerinigerçeklik ve arzuyla donatıp psikolojik açıdan soyduğumuzcinsel organlara bakar gibi bakıyoruz. Bu görüntülerdetörensel bir özellik taşımayan, makyajsız ve göstergelerdenyoksun yüzlerin tüm güçleriyle müstehcen görünmeyeçalıştıkları söylenebilir. Bizlerse bu var olmayan hakikatgösterisini izliyor ve enerjimizin tamamını hiçbir işeyaramayacak açıklamalar üretmek amacıyla harcıyoruz.Yalnızca görünümler, yani haklannda anlam üretmediğimizgöstergeler her alanda karşımıza çıkan, bu bomboşhakikat evrenindeki töz yitimini engelleyebilirler.Değişik görünümlere sahip olamayan bir yüzün cinselbir organdan başka bir şeye benzemediği söylenebilir.


78 • Çaresiz StratejilerDeğişik görünümlere sahip olamayan bir vücudunsa çıplakve müstehcen (çıplaklık, vücudu örterek, onu müstehcenliktenkoruyan şeyin adıdır) olduğu söylenebilir.Değişik görünümlere sahip olması tamamıyla engellenenbir vücut ya da bir yüzü yalnızca seyrederek zevkalabilmek mümkün müdür? Bir vücut ya da bir yüzünçekiciliğini yok sayarak arzulanabileceğini düşünmek olanaksızbir şeydir. Sırdan yoksun bir vücut ya da bir yüznasıl keşfedilebilir? Buna karşın göz ardı edilmemesi gerekenbir şey varsa o da müstehcenliğin her türlü karmaşıklıkve ayartma sürecine son verebilecek bir güce sahipolduğu ve bizi yüzden yoksun bedenler, gözden yoksunyüzler ve bomboş bakan gözler tarafından büyülenmeyemahkûm edebileceğidir. Bizim ilgimizi çeken şey belki deişin yalnızca bu yanı, yani tamamıyla kendinden geçmişve müstehcen bir evrende kusursuz gerçeklik parçacıklarınabenzeyen bu bildik işlevsiz nesnelerin birbirlerini yokedecek olmalarıdır.Bu müstehcenlik süreci eskiden düşler kurmamızı sağlayaniçerik yanılsamasından arta kalan ne varsa peşisıra sürükleyip götürürken bir yandan da şu büyüsünüyitirmiş dünyaya sorulabilecek son soruyu sormayı ihmaletmemektedir: “Dünyanın gizli bir anlamı var mıdır?” Herşeye aşın miktarda anlam yüklendiğinde anlam anlaşılmazbir şeye dönüşmektedir. Hiçbir duygusal boyutasahip olmayan bir kendinden geçme sürecinde abartılantüm değerler (Fransa’daki güncel sosyalist toplum anlayışıda dahil olmak üzere) gerçekliklerini yitirmektedir.öyleyse geleneksel pornografi de bizimle dalga geçmişolabilir. Pornografi aslında gerçekten de bir yerlerdebenim gösteremediğim güzel bir cinsel ilişki biçimi var,yoksa ben onun karikatürü olamazdım demeye çalışmaktadır.Ben ölçüsüz bir cinsellik örneğiysem, bu durumdaölçülü bir cinselliğin varlığı yadsınamaz demektedir.Asıl sorun da zaten budur; başka bir deyişle bir yerlerde


Politika-ötesi(ne) Ait Biçimler • 79güzel bir cinsel ilişki biçimiyle karşılaşabilmek mümkünmüdür, vücut “arzu” adı altında özgürleştirilmeyi bekleyenideal bir cinsel ilişki aracından başka bir şey değilinidir? Cinsel ilişkiyi tüm boyutlarıyla ele alıp açıklamagirişiminde bulunanlar görünüşe göre bu som ya hayıryanıtını vermektedirler. İnsanlar hiçbir arzu duymadanve zevk almadan özgürce cinsel ilişki kurmak isteyebilir(bu mümkün) ve hiç kimseye hesap vermeden canlannınistediği kişiyle birlikte olabilirler.Ekonomi politiğe de bir zamanlar aynı, yani insanlıkdışı ve soyut bir kapitalist sistemi yaşatan değişim değerininötesine geçildiğinde, özgürleştirilmesi gereken olumlubir değer tözü, metaı kapsayan ideal bir kullanım değerivar mıdır sorusu sorulmuştu. Tabii ki hayır, zira değişimdeğerinin ortaya çıkmasıyla birlikte kullanım değeri denilenşeyin tarihe kanşarak ekonomi politik tarafından sonradanüretilen paradoksal bir düşe benzediği söylenebilir.Aynı soru toplumsal için de geçerlidir; başka bir deyişlebu terörist ve hipergerçek toplumsallaşma ve süreklitehdit altında bulunan iletişim sürecinin ötesine geçildiğindeya da berisinde kalındığında olumlu bir toplumsaltözle, özgürleştirilmeyi bekleyen hatta özgürleştirilmesigereken ideal bir toplumsal ilişki biçiminden söz edilebilirmi? Yanıtın olumsuz olduğunu hepimiz biliyoruz; başkabir deyişle belli bir toplumsal sözleşmeyle oluşturulandenge ve uyum tarihe kanştığından değişim denilen açıkseçik bir müstehcenlik sürecine mahkûm edilmiş bulunuyoruz.Sakın bundan kötü bir ütopyanın gerçekleştirilmişolduğu gibi bir sonuç çıkartılmasın; zira bizim yaptığımızaolsa olsa gerçekliğin çökmesi pahasına bir ütopyayı yaşamageçirmek denilebilir.Tiyatro ve illÜ2yon üreten sahneler için de benzer şeylerNöylenebiiir. Barok tiyatro döneminde sunulan temsillerçok abartılıdır. Şenlik, su ve havai fişek eğlenceleri, mekanikhileler (tiyatral illüzyon üretimiyle birlikte ortaya


80 • Çaresiz Stratejilerönemli mekanik buluşlar çıkmıştır) bu dönem tiyatrosununvazgeçilmez unsurlarıdır. Barok tiyatrodaki sahneillüzyonu kusursuzdur. Bu tiyatro sahnesinde sunulanillüzyon kusursuzdur. Tıpkı gerçekten daha gerçek gibigörünen ancak gerçekle karıştırılmak istenmeyen gözyanılmasının çağdaş karşılığı sayılabilecek simülakrlanntersine barok tiyatroda teknik, taklit, artefact ve makinelerinde yardımıyla gerçeğe kendi kurallarına uygunbir şekilde meydan okunmaktadır. XVI. yüzyıldan XVII.yüzyıla kadar giden mimari ve resimsel perspektif içinde benzer şeyler söylenebilir; çünkü burada kendisindenyararlanılan perspektif çoğunlukla bir sahneye koyma biçimine,bir illüzyon üretimine benzemeye çalışmaktadır.Perspektiften yararlanmak demek sahneye bir şeyler koymakdemektir. Perspektifin amacı gerçek değil,, görünümüretebilmektir. Perspektife dayalı illüzyonun insanı nasılolup da etkileyebildiğini açıklayamıyorum; çünkü ortadaaçıklanması gereken bir şey yok.Yine de illüzyona sırrını itiraf ettirebilmek amacıylabaskı yapılmış, tiyatro ise yeniden canlandırma tuzağınadüşürülmüştür. XVIII. yüzyılda “gerçekle” ilgilenmeyebaşlayan tiyatro sahnesi, mekanik simülasyon ve metafizikillüzyon üretiminden uzaklaşarak natüralist biçimeboyun eğmiştir. Bu tiyatro sahnesi başka bir dünyanıngizli çekiciliği adına biçimsel değişikliklerin sağladığıprestijden vazgeçmiştir. Toplumsal karşıtlıklar, psikolojiksorunların yaşandığı ve daha genelinde gerçekliğin sorgulandığıdönemin çağdaşı sayılabilecek eleştirel bir tiyatrodönemi başlamıştır.Oysa yeniden canlandırma sürecinde aşılması gerekenönemli bir engel vardır. Artık biçimsel değişiklikler yada tapılası illüzyon numaralan çekebilecek bir güce sahipolmayan tiyatronun eleştirel bir enerji ve bir tür kutsal çekimgücüne sahip olmayı sürdürdüğü söylenebilir. Eleştirelbir güce sahip olan tiyatronun sahne ve seyirci şeklindeikiye bölünmesi, bir üstünlük ve yargılama alanına


Politika-Ötesi(ne) Ait Biçimler *81dönüşmesi bile çekim gücünü etkileyememiştir.Artaud, hiç kuşkusuz, tiyatroyu şu çürümüş gerçeklikmasalları anlatmaktan kurtarmak isteyecek son insandır.Artaud, yeniden canlandırma sürecinin sona ermekte olduğunuilk fark eden insanlardan biri olarak illüzyon vesimülakr dönemleri öncesine kadar gidip, tiyatroya, vahşetkavramının da yardımıyla göstergenin gerçekliğe vahşicesaldırdığı ya da gerçekçi olmayan tiyatrolann (Pekin Operası,Bali tiyatrosu ve ölümcül bir illüzyon sahnesine benzeyenkurban törenleri gibi) temel özellikleri arasında yeralan gerçekle gösterge Özdeşliği enjekte etmeye çalışmıştır.Günümüzde tiyatro sahnesi sahip olduğu eleştirelgücün yanı sıra hiç kuşkusuz illüzyon gücünü de tamamentüketmek üzeredir. Tiyatronun sahip olduğu etki-Itnne gücü artık sahneyi bir illüzyon üretim alanı olarakgörmeyen insanlarla her türlü anti-tiyatro biçiminin elinegeçmiş durumdadır. Belki bir zamanlar bir biçim olarakI iyatro ve gerçek arasında diyalektik bir alış veriş olduğusöylenebilirdi. Oysa günümüzde ancak boş ve anlamsızbir gerçekten söz eden boş ve anlamsız tiyatro oyunlarıizliyoruz. Sahne ve salon arasındaki kopukluğa son veren,illüzyonu yasaklayan tiyatro sokağa, günlük yaşamın içineinerek tüm gerçekliği öyküleştirebileceğini, gerçekliğiniçinde eriyip ortadan kaybolabileceğini ve aynı zamandaela bu gerçekliği dönüştürebileceğini sanmaktadır.Bundan daha büyük bir paradoks olamaz, çünküböyle bir durumda ortalık bin bir çeşit animasyon, yaratıcılıkve dışavurum, happening ve aeting ouî gösterileriyledolup taşmaya başlamakta ve tiyatro genelinde terapiamaçlı bir psikodrama uygulamasına benzemektedir.Tiyatronun artık seyirciyi tutkularından arındıran oünlü Aristocu catharsis kavramıyla bir ilişkisi yoktur. Butiyatro bir anlamda, insanı kötü alışkanlıklardan kurtaranvc yaşama döndürmeye çalışan iyileştirme kürlerine benzemektedir.Bu tiyatronun illüzyonla bir ilişkisi yoktur;başka bir deyişle burada hakikat bin bir değişik şekilde


82 • Çaresiz Stratejilerözgürce dışa vurulmaktadır. Herkesin hem oyuncu hemde seyirci olduğu bir dünyada sahne diye bir yer yoktur;çünkü artık her yer sahnedir. Kural mural kalmamıştır,herkes kendi yazdığı oyunda oynamakta, kendi kurduğuhayallerde durmadan değişiklik yapmaktadır.Bu müstehcen antitiyatro biçimiyle her yerde karşılaşılmaktadır.Her yerde karşımıza bilgi ve deliliğin karmaşık birpsikodramaya benzetilerek anlaşılmaz hale getirildiğiantipedagoji, antipsikiyatri biçimlerinin yanı sıra hastayladoktora (çözümleyenle, çözümlenene) yer değiştirtenantipsikanalizin müstehcen biçimleri çıkmaktadır.Tüm sahneler ortadan kaybolmuştur. Başka bir deyişleher alan sahip olduğu sahneyi yitirmekte; ilgi çekici yada farklı bir bakış açısına sahip her şeye karşı tepkisizkalınmaktadır. Belki de bunların bir tür müstehcenlikolarak nitelendirilebilecek yapay bir yeniden canlandırılmacezasına çarptırıldıkları söylenebilir. Bu değişimsürecinin en güzel örneklerinden biri ortadan kaybolanemek sahnesidir. Almanya'da boşu boşuna çalışan fabrikasimülakrlannda “gerçek” anlamda üretim yapılmamakta,bunlar yalnızca işsizleri oyalamak amacıyla ayaktatutulmakta ve psıkososyal açıdan insanların çalışmasürecinden kopmaları engellenmeye çalışılmaktadır. Bufabrikalarda ‘çalışan’ insanlar, üretimle hiçbir ilişkisi olmayanbir mekânda üretime yönelik jestleri boşu boşunayineleyerek, karşılığında bir ücret almaktadırlar; başkabir deyişle bu modern dünyaya özgü inanılması zor birhalüsinasyona benzemektedir. Bu kesinlikle emeğin kendindengeçmiş bir biçimi olup, burada çalışanlar emeğinkendinden geçmiş anlamsız bir biçimini üretmektedirler.Bu çalışma parodisi kadar melankolik ve müstehcen birşey olamaz. Burada proleter, havası alınıp ambalajlanmışbir orospuya dönüşmektedir.Siyaset sahnesinin çöküşüyle birlikte, zararsız müsteh-


Politika-ötesi(ne) Ait Biçimler • 83ecnlik, yani her şeyi görünür hale getirme çılgınlığı olabileceken uç noktaya ulaşmıştır.XVIII. yüzyıldan itibaren siyaset sahnesi belli birahlâk ve ciddiyete sahip olmuştur. Zaman içinde halk,halkın iradesi, toplumsal çelişkiler vb. olayların asal gösterileninedönüşmüştür. Politika ideal bir temsil etme biçimiolmaya zorlanmıştır.Oysa bu siyaset sahnesinden önceki kral saraylarındakarşılaşılan politik yaşam dolap çevirme ve entrikalardanoluşan bir tiyatro oyununa benziyordu. O tarihtensonra ortaya kamusal alan ve temsil sistemi diye bir şeyçıkmıştır (kopukluk tiyatrodaki sahne ve salon bölünmesiyleaynı tarihe rastlamaktadır). Estetik bir oyuna benzeyenpolitika sona ermiş ve bıraktığı yer, tarihsel nesnelliğisahne illüzyonuna yeğleyen göstermelik bir politik etikanlayış tarafından doldurulmaya çalışılmıştır.Siyaset sahnesinin etik bir görünüme sahip olabilmesiiçin uzun bir baskı altına alma dönemi yaşanması gerekmiştir(dilbilimsel yapılanmanın göstergenin baskı altındatutulmasıyla mümkün olabilmesi gibi). Müstehcenleişte bu temsil etme sistemi adlı sahnenin dışında kalan,aydınlatılmamış bölgelerde karşılaşılmaktadır. Başlangıçtabu karanlık bölge içinde yer alan müstehcenlik siyasetsahnesi ya da dünyasının kolaylıkla kavranmasınıengellemekteydi; tıpkı bilinçaltı ve baskı altında tutma»üreçlerinin bilincin kolay anlaşılır bir kavram olmasınıengellemeleri gibi. Bu görülmesi, temsil edilmesi olanakhızmüstehcenlik gizli bir şiddet uygulayabilecek, politik«üreci kesintiye uğratabilecek, yasakların çiğnenmesineyol açabilecek enerjiye sahipti. Toplumsal ya da cinselanlamda bastırılan, temsil edebilecek ya da edilebilecekI iirden özelliklere sahip olmayan geleneksel müstehcenlikişte böyle bir şeydi.Oysa bizim içinde yaşamakta olduğumuz dünyadamüstehcenlik, tam tersine, her şeyi temsil edebilme özel-İİğine sahiptir. Bize özgü bu radikal müstehcenliğin bilin­


84 • Çaresiz Stratejilerçaltı ya da baskı altında tutmayla hiçbir ilişkisi yoktur.Bu olsa olsa toplumsal şeffaflık, toplumsal ve cinsel şeffaflaştırılmasürecine ait bir müstehcenlik olabilir. Her şeyaltüst olmuş durumdadır. Eskiden müstehcenlik baskıaltında tutma sürecine özgü yasak, fantazmlar ve sapıklıklarınçekiciliğine sahip ikincil bir özellikken -eskidentemsil etme süreci bir cehenneme benzetilirdi- günümüzdeher yerde karşılaşılan temel bir karaktere dönüşmüştür.Günümüze özgü müstehcenlik gözle görülebilen herşeyi kendinden geçmiş bir yeniden canlandırma süreciiçine çekmeye çalışmaktadır.Başlangıçta görünümler oyununa özgü kuralın adısırdı. Sonraları onun yerine baskı altında tutma geçincebu kez oyun kuralının adı derin bağlar kurma oldu. Sonolarak ortaya çıkan müstehcen, yani şeffaflık evreniylebirlikte yeni oyun kuralının adı görünümler ve derinliktenyoksunluk olmuştur. Biz buna zararsız müstehcenlikdiyoruz.Artık her şey herkesin gözleri önünde olup bittiğindensaklanacak bir şey kalmamıştır. En önemsiz şeylerin bilesırları açıklanmıştır. Bir sır gibi saklanan ya da mevcutolmayan şeylere zorla bir gerçeklik kazandırılmaya çalışılmış,yerli yersiz hiç de inandıncı olmayacak bir şekildeyeniden canlandırılmıştır. Bunun adı kesintisiz yenidencanlandırma saldınsıdır. Örneğin, pornografik filmlerdekiyakın çekim renkli bir orgazm anı, gerekli ya da inandıncıbir görüntü değildir. Bunun olsa olsa herhangi bir gerçekliğinifadesi olmayan haddinden fazla gerçekçi bir görüntüolduğu söylenebilir. Bu imgelerin yeniden canlandırdıklarıhiçbir şey yoktur; bunlar yalnızca insanı bakmaya zorlayaniğrenç görüntülerdir.Bir şeyin bir anlama sahip olabilmesi için bir sahneüstünde olup bitmesi ve bir sahneden söz edilebilmesi içinde bizi peşinden sürükleyip götürecek, baştan çıkartacakve isyan ettirecek minimum bir illüzyon, bir düş gücü vemeydan okunacak bir gerçek olması gerekmektedir. Üs-


Politika-ötesi(ne) Ait Biçimler • 85(ünde bir şeylerin olup bittiği bir siyaset sahnesinden (siyasetdünyasından) ve siyasi olaylardan söz edebilmek içinona özgü bir estetik, bir konuşma ve rol yapma biçiminegerek vardır. Oysa günümüzde bu minimal illüzyondanbile yoksunuz; başka bir deyişle Biafra, Şili ve Polonya'dayaşanan olaylar, terörizm, enflasyon ya da nükleer savaşm asında ilişki ya da benzerlik kurmamız için hiçbir nedenyok. Bize bu olaylarla ilgili haddinden fazla görüntü sunaniletişim araçlan kesinlikle bir düş gücünden yoksundur.Bunlar bizim için tamamıyla müstehcen görüntülerdir;vünkü iletişim araçlan tarafından televizyon denilen biraracın ekranı üstünde bakılmadan görülmek, düşletmedenizletmek ve cinsel ilişkiyi izleyerek kendinden geçmişbir röntgenci gibi seyirci tarafından emilmek üzere hazırlanmışgörüntülerdir. Bizler oyuncusu ve seyircisi olamadığımızbir oyunun düş gücünden yoksun röntgencilerinebenziyoruz.Duyarsızlaşmamızın/uyuşturulmuş olmamızın nedenisiyaset sahnesinin sözcüğün gerçek anlamında biroyun kuralı, bir meydan okuma biçimi ve bir estetiktenyoksun olmasıdır. Z ira. haberler ve iletişim araçları birsahne üzerinde olup biten, bir alan derinliğine sahip yada üstünde bir şeylerin oynandığı bir yer değildir. Bunlarbir derinlikten yoksun televizyon ekranı karşısındaoturan alıcının okuma süreciyle uyumlu bir şerit üstünekaydedilmiş mesaj ve sinyallerdir.Tamamıyla simülatif bir hale gelen toplumsal ve politikdüzende yitip giden sahne ve illüzyonun yerini doldurabilecekbir şey henüz keşfedilmemiştir, özellikle dekendilerini duygusal el kol hareketi ve sözcük simülasyoııunazorlayan politikacılann çektikleri söylevin bu boşluğudoldurması olanaksızdır, çünkü bu duyarsızlık üretenpornograflar illüzyondan yoksun bir evrene özgü müstehcenliğiresmen ikiye katlayıp gözümüzün içine sokmaktadırlar.Zaten bu söylevleri kimse umursamamaktadır.Tarihle, politikanın kendinden geçtikleri, anlamlarım


86 • Çaresiz Stratejileryitirdikleri bir dönemde yaşıyoruz. Herkesin her şeydenhaberdar olup, hiçbir şey yapmadığı, her şeyle dayanışmaiçinde görünüp yerinden bile kıpırdamadığı bir dünyadayaşıyoruz. Hepimiz daha ölmeden politika-ötesi varlıklaradönüştürülmüş gibiyiz.Günümüzde politik aşkınlığın yerini, olaylann akışınadoğrudan tanık olabildiğimiz bir ekran, iletişim evrenineÖzgü işlemsel ve kaygan yüzey almıştır. Üretim ve tüketiminFaustçu, Prometeci dönemi, yerini şekilden şeklegirebilen iletişim ağlan; kendini beğendirmeye çalışan veşekilden şekle girebilen bağlantı biçimleri, bitişiklik vefeed-backyin yanı sıra, genel bir uygulama alanı bulan ara-yuzler dönemine bırakmıştır. Televizyon ekranı gibi içindeyaşadığımız evren ve vücudumuz da bir kontrol ekranınadönüşmüştür.Nesneler ve modern dünyanın biçimsel bir değişikliğeuğramasına neden olan şey unsurlar ve işlevlerde görülenbiçimsel ve işlevsel soyutlama eğilimi; hepsinin tek birolası sürece boyun eğmesi; elektrikli ya da elektronik kumandadüğmelerinin insan hareketlerinde, bedenlerinde,harcanan enerjide yol açtıklan değişiklik; ölçülemeyecekkadar küçük ve mikro-işlemler yapabilen, gerçek bir sahneyiandıran belleğin -burada artık gerçek bir sahnedensöz edilemez- süreçlerin zamansal ve mekânsal açıdanminyatürleştirilmesini sağlamasıdır.Artık zaman, vücut ve zevklerin minyatürLeştirildiğibir çağda yaşıyoruz. Bu şeyler insani özelliklere sahipideal ilkelere boyun eğmiyorlar. Artık her şey çekirdekboyutuna indirgendi. Tüm alanlarda insani boyutunyerini çekirdek boyut aldı, örneğin, bedenimizin boyuposu, organlannm, dokularının, işlevlerinin çokluğu vekarmaşıklığı bile bize gereksiz ve yararsız göründüğünden,günümüzde her şey canlının işlemsel tanımı olarakkabul edilen beyin ve genetik formüle indirgendi. İçindengeçerken canımızın sıkıldığı şu muazzam kırsal alanlar


Politika-ötesi(ne) Ait Biçimler • 87bile bizde gereksiz boyutlara sahip bir çöl izlenimi bırakıyorlar.O zaman da tüm olaylann her geçen gün küçülen,üç beş tanınmış semte indirgenen kentlerde olup bittiklerinetanık oluyoruz. Peki ya şu içinde kaybolup gittiğimizmuazzam bir boşluğa benzeyen, tükenmek bilmeyen boşzaman konusunda neler söylenebilir? İletişim denilen şeygündelik ilişkileri art arda sıralanan anlık zamansal birimlereindirgeyerek zamanın kendisini gereksiz hale getirmemişmidir?Yabancılaşma adlı drama sona erdi; şimdi kendinden geçmişbir iletişim evreni içinde yaşıyoruz.Özel yaşam yabancılaşmaya yol açabilir, çünkü sizidiğerlerinden kopartır. Buna karşılık simgesel düzeydekendinizi ötekileştirerek süreci her durumda kendi yarannızaçevirmenizi sağlayabilir. Gösteri toplumundaolduğu gibi tüketim toplumunun da temel göstergesi yabancılaşmadır;oysa gösteri gösteridir ve müstehcen biryanı yoktur. Müstehcenlik sahnenin ortadan kaybolup,her şeyin önlenemez bir şeffaflaşma sürecine girdiği yerdebaşlamaktadır.Marx, bir zamanlar, iğrenç bir özgür dolanım ilkesiyleaçıklanan metanın müstehcenliğinden söz etmişti. Onagöre nesne bir ağırlığa ve hacme sahiptir, oysa müstehcenmeta soyut, biçimsel ve hafif bir şeydir. Sırrını hiçbirzaman itiraf etmeyen nesneye karşın, metanın gizleyebileceğibir şey yoktur. Meta her zaman özünü, yani fiyatınıaçık açık sergilemiştir. Meta tüm nesnelerin biçimsel özelliklerinesahip olduğu için onun aracılığıyla tüm nesnelerbirbirleriyle iletişim kurabilmektedirler. Modern dünyayaözgü ilk önemli iletişim aracı metadır. Bize değişim değeriadlı hiç değişmeyen son derece yalın bir mesaj iletir.Aslında burada belirleyici olan bir mesaj özelliğine sahipmetadan çok dolanım düzeni adlı araçtır.Marx’in müstehcen meta çözümlemesini, iletişim evreninide içine alabilecek şekilde genişleterek açıklamaya


88 ♦ Çaresiz Stratejilerçalışalım.Pornografide müstehcen olan yalnızca cinsellik değildir;günümüz haber ve iletişim, iletişim ağlan ve devreleride pornografik bir görünüme sahiptirler. Düğmesinebasınca çalışan, her keseye uygun, kullanışlı, kolaylıklaayarlanabilen, kendisinden değişik şekillerde yararlanılabilen,değişik anlamlar yüklenebilen ve her biçime girebilennesneler ve İşlevler de pornografik bir görünümesahiptir... Müstehcenlik adına ne varsa hepsiyle iletişimalanı içinde karşılaşabilirsiniz.Zararlı müstehcenliğin yerini zararsız müstehcenlik almıştır.Duygulara seslenen müstehcenlik yerini duygusuzbir müstehcenlik biçimine bırakmıştır. Bunlar bir tür suçortağıdır; başka bir deyişle burada vücuttaki mide ve bağırsaklar,ev içine doldurulmuş nesneler, baskı altında tutulanduygular arasındaki suç ortaklığından, yani organlar,bilinçaltı ve tensellik arasındaki bir suç ortaklığındansöz edilebilir. Diğeriyse yüzeysel bir doygunluk, durmakbilmeyen bir katılım çağrısı ve hiçbir alanda boşluk kalmamasıiçin yapılan mücadele arasında gerçekleştirilenbir suç ortaklığı biçimidir.Telefonun ahizesini kaldırdığınız an bu süreçten kaçabilmekolanaksızdır. İletişim kurduklannı sanan marjinalbir saflar ordusu size yapışmakta ve canınızdan bezdirmektedir.Özgür radyolar adı altındaysa her kafadanbir ses çıkmakta, herkes düşüncelerini dışavurmakta veşarkılar çalınmaktadır. Bütün bunlar dinleyiciye doğruiçerik aktarma gibi bir hülyanın ürünüdür. İletişim terimleriylekonuşmak gerekirse (FM) bandında boş yer kalmamıştır.Bu üst üste binen ve birbirine kanşan istasyonlarartık hiçbir şey iletememektedir. Bir zamanlar özgür birşeyler olmuşsa bile bugün böyle bir şeyden söz edilemez.O kadar istasyon arasından insan hangisini seçeceğini bilemezbir hale gelmektedir. Kendisini dinlememizi isteyeno kadar çok insan var ki.


Politika-Ötesi(ne) Ait Biçimler • 89İnsan bir anda kendini, radyo istasyonlarının olumsuzolarak nitelendirilebilecek kendinden geçmişlik süreciiçinde bulmaktadr.Hiç kuşkusuz, bu iletişim çılgınlığı insanı büyülemek-I e ve tuhaf bir zevk almasına yol açmaktadır. Caİllois’nunoyun sınıflandırmasına bakarak çağdaş kültürün [dışavurum,yarışma, talih, insanın başını döndüren/içini ürpertenoyunlar] dışavurum ve yarışma oyunlanm, talihve baş döndüren/iç ürperten oyunlar yararına, yok etmeeğiliminde olduğunu görebilirsiniz. Bu sonunculardanalınan zevkin artık sahne, estetik, gizlilik ve anlamla birilişkisi yoktur. Bunlar iki kişiyle oynanan bir oyun, birsahne, bir ayna, bir meydan okuma oyunu olmaktan çokinsanı kendinden geçiren, yalnız oynanan rastlantısal,uyuşturucu ve büyüleyici bir etkiye sahip narsistçe oyunlardır.Bunun olumsuz bir yargılama olduğu söylenemez.Sonuçlarını henüz açık seçik bir şekilde göremediğimiz^ıı algılama ve zevk alma biçimleri kesinlikle değişmiştir.Kski duyarlık ve tepki ölçütlerimiz yeni duyarlık evrenindegeçerli değildir.Kesin olan tek şey sahneye tutku derecesinde bağîı vemüstehcen tarafından büyülenmiş olduğumuzdur. Büyülenmeve kendinden geçme tutkuya bir son vermektedir.İlgi duyma, arzu, tutku, ayartma ya da Caiİlois’nun terimleriyledışavurum ve yarışma oyunlarının içinde bulunduklarıevren duygusal bir evrendir. Kendinden geçme,müstehcenlik, büyülenme, iletişim ya da Caİllois’nun terimleriyletalih ve iç ürperten oyunların içinde bulunduklarıevrense duygusuz, cool bir evrendir (uyuşturucu maddeninverdiği de dahil iç ürpertisi duygudan yoksundur).Sonuç olarak iletişim sürecinin dayattığı bir kural olanherkesin gözü önünde zorla içini dökme ve yalnızca dışgörünümlerle ilgilenme daha uzun süre başımızı ağnta-


90 • Çaresiz Stratejilerçalayarak varlığını sergileme, kendini ifade etme, bedenetiyatral ve işlemsel bir anlam kazandırma hastalığı; paranoyada dünyanın kesin kurallara uygun bir şekildeörgütlenmesi ve yapılandınlmasıysa; bu durumda bizimiletişim, haber süreci, tüm elektrik, elektronik vb. ağlarlasuç ortaklığı içinde bulunmamız ve sonu gelmeyen izlemealışkanlığımızla yeni bir şizofreni biçimine yol açtığımızısöylemek gerekecektir. Gözle görülebilen bir histeri veparanoyanın yerini bundan böyle saldırgan bir şizofreni,yani her şeye çok yakından bakma arzusu, her şeyle iğrençbir suç ortaklığı yapma, ilgilenip ilişki kurduğumuzhiçbir zorlamayla karşılaşmadan içimize süzülen şeyleralmıştır. Başka bir deyişle insan artık kendini koruyan,sarıp sarmalayan, boyu posu belli bir vücuda bile sahipdeğildir. Artık şizofrenin üstünde dolanabileceği bir sahneyoktur, o kendine rağmen hiçbir aynm yapmadan şeylerlegelişigüzel bir şekilde ilgilenmek zorundadır. Şizofreninkendisi müstehcen bir varlıktır, müstehcen bir dünyanınmüstehcenleştirdiği bir kurban. Şizofren, gerçekten radikalbir şekilde kopmuş ya da ondan ışık yılları kadaruzaklaşmış biri değildir. O, şeylerin dur durak tanımayananlık saldırısı karşısında savunmasız ve korumasız kalmış,iç dünyasıyla baş başa kalmayı yeğleyen, ışık bombardımanıve şeffaflığına karşı koyamadığı bir dünya tarafındanboğulan birine benzemektedir. Şizofren nasıl birinsan olduğunu bilmeyen dolayısıyla bu durumu yansıtmaktanaciz; başka bir deyişle kendini etkilemeye çalışantüm iletişim ağlanna karşı duyarsız, her şeyi emip yutanbir ekran, bu iletişim ağlan arasında dolaşmaktan başkabir şey yapmayan biridir.Aşağı yukarı hepimiz bu durumdayız.Genel bir görünüm arz eden tüm müstehcen işlevlerinkendinden geçmeleri mümkün ve doğru olabilseydi, o zamanarzulanan şeffaflık sağlanır, özne ve dünya banşır,dolayısıyla Kıyamet sonrası bir dünyada yaşıyor olurduk.


Pohtika-Oîesi(ne) Ait Biçimler *91Burada eşit şansa sahip iki olasılık vardır: Birincisihenüz geç kalmış sayılmayız. Mutsuzluğumuzun asılnedeni gerçekten hiçbir şey becerememiş olmamızdır(özgürleşme, devrim, gelişme... amaçlan olan ütopyalardır).İkincisi her şey olup bitmiştir. Görülebilecek her şeyigördük, yaşanabilecek her şeyi yaşadık. Tüm metaforlaryaşama geçirildi ve gerçekliğin içinde eritilip yok edildi.Bizim yazgımızda daha öteye gidememek varmış. Bizlersona ermek bilmeyecek (trans/mı) bir evrende yaşıyoruz.


İRONİK STRATEJİLERSahne ve hakikatin sınırlan da dahil olmak üzere, çiğnemediğimizyasak kalmadı.Gerçekten de her şeyin ötesine geçmiş durumdayız.Bundan böyle iktidar düş gücü, ışık ve zekânın eline geçmiştir.Kusursuz bir toplumsal yapıya sahibiz ya da kısabir süre sonra sahip olacağız. Bütün ütopyalar gerçekleşti.Bir zamanlar parlak bir geleceğe benzeyen şey bugünyavaş çekim bir felaketi andırıyor. Paranın tadını aldık,yabancılaşma döneminin temel düsturu sayılan şeffaflık,günümüzde türdeş ve terörist bir görünüme sahip. Artıkbir hiperhaber, hipergörünürlük evreninde yaşıyoruz.Artık yasak, yabancılaşma ve yasak çiğneme gibikara büyü örnekleriyle değil, kendinden geçme, büyülemeve saydamlık gibi zararsız büyü örnekleriyle karşılaşıyoruz.Yasal duygusallık dönemi sona ermiştir. Kıyametgününü beklemenin bir anlamı yoktur; çünkü biz farkınabile varmadan, Kıyamet sonrası bir yaşam sürdürmeklemeşgulüz.Olanlar oldu, hepimiz cenneti boyladık. İllüzyonlardönemi sona erdi. Dünyanın başlangıcından bu yana gerçeğinyakasına yapışıp onu frenlemeye çalışan illüzyonbile sonunda dayanamayıp ortadan kayboldu. İllüzyondanyoksun bir dünyada her şeye bir gerçeklik kazandırılmayaçalışılıyor. Gerçek ve rasyonelin sonsuza dek uyumlubir birliktelik sergileyeceğini ve dolayısıyla metafizik birdüşüncenin varlığını sürdüreceğini sanan tarihsel düşlerbile sonunda dağılıp gitti, yani rasyonel yerini gerçeğe bıraktı.Rasyonelin gerçeğin görüntüsüne sahip olabilmesihipergerçeklik, yani gerçeğin kendinden geçmiş biçimi sayesindemümkün oldu. Metafizik düşünce dönemi sonaerdi ve yerini patafizik bir düşünce ortamına; başka bir


İronik Stratejiler • 93deyişle kusursuz bir şekilde yinelenebilen grotesk hakikatsüreçlerine bıraktı. Kral Übü'nün karın boşluğu muhteşembir boşluk duygusu uyandırmaktadır. Kral Übü şişkosözcüğüne bire bir denk düşen, her şeyiyle grotesk ancaktamamıyla gerçekçi bir görünüme sahip, her şeyi yiyip yutan,tüm yasaklan çiğneyen ve boşlukta düşsel bir çözümgibi pırıl pınl parıldayan dahi bir etli butlu kahramandır.Acaba Tanrı Kıyamet günü sonrasında insanı kendi kendisiylebarıştırıp, tamamıyla ruhsal bir varlığa benzemesinisağlamak gibi kendine yakışmayan bir strateji migütmüştür? Neyse ki böyle bir şey yok; başka bir deyişleTann’nın güttüğü bir strateji varsa o da insanı hep birbeklenti süreci içinde tutmak, kendisiyle kavgalı olmasınıvc bir ilkeye dönüştürdüğü Kötülük sayesinde amacındansaptıracak tüm ayartma biçimlerine karşı duyarlı olmasınısağlamaktır.Burada bir zevk ya da bir gerçeklik ilkesinin varlığındansöz edilemez. Çünkü ortada insanı Kıyamet günündekendi kendisiyle barıştırabilecek nihai bir ilke ile sonsuzadek sürüp gidecek bir Kötülük ve Ayartma ilkesinden başkabir şey yoktur.Kendinden geçmiş bir toplumsal, bir cinsel ilişki, vücutve haberin ötesine geçildiğinde karşımıza Kötülük ilkesi;toplumsala ve nesneye ait kötülük melekleri ve ironik birlutku çıkmaktadır.Özneyi ilgilendiren nihai ilkenin ötesine geçildiğindenesnenin, saf nesnenin, (kaçınılmaz) saf olayın, kitleselncsnenin(sessizlik), fetiş-nesnenin, kadmsı-nesnenin(ayartmanın) o kendinden kaçılması olanaksız tersine çevrilebilmeözelliğiyle karşılaşılmaktadır. Şanlı, şerefli yüzlerceyıllık bir geçmişe sahip olan öznelliğin yerini ironikbir nesnenin yanı sıra, haber ve bilim, sistem ve yasalar,


94 ♦ Çaresiz Stratejilerarzu ve her türlü psikolojik sürecin merkezinde bulunansomut ve nesnel bir ironiye bıraktığı görülmektedir.TOPLUMSALIN KÖTÜLÜK MELEĞİToplumsal gelişmenin kökeninde ahlâksızlık ve günahkârlıkvardır; toplumsal bir ahlâkla pozitif değerler değil.Ne ideal ve Platoncu bir görünüme sahip ahlâk anlayışınaait İyi, Doğru; ne de bilim ve teknolojiye özgüpragmatik ve nesnel özellikler taşıyan ahlâk anlayışına aitİyi, Doğru toplumsal değişim ve yaşamı yönlendiremezler.Toplumsal yaşam ve değişim konusunda itici güç ahlâksızimgeler, fikirler ya da göstergelerdir.Akılcı ahlâk, değer, bilim ve akıla dayalı sistemlertoplumlann yalnızca çizgisel gelişimleri ve yaşanmış tarihleriniyönlendirebilmişlerdir. Oysa, şeyleri harekete geçirenbu enerjinin kökeninde tarihsel ve toplumsal ahlâkanlayışı ya da gelişme ahlâkıyla hiçbir ilişkisi olmayan intihardürtüsü de dahil olmak üzere ayartıcı ya da zıtlaşandürtüler, prestij ve meydan okuma gibi nitelik ve duygularvardır.Rekabetin, her türlü ahlâk anlayışından daha etkili birşey olmasının nedeni bir ahlâksızlık biçimi olmasıdır.Modanın, her türlü estetik anlayıştan daha etkili bir şeyolmasının nedeni bir ahlâksızlık biçimi olmasıdır. Atalarımızında şan ve şöhrete liyakatten daha büyük bir önemvermelerinin nedeni şan ve şöhretin bir ahlâki biçimebenzememesidir. Yaşamın tüm alanlarında göstergeleringerçeklikten daha etkili olmalarının nedeni göstergelerdegörülen ahlâksızlaşmadır. Binlerce yıllık oyun kurallarınınbugün bile çalışma kurallanndan daha etkili olmalarınınnedeni oyunun ahlâk dışı bir şey olmasıdır. Tüm ayartmabiçimlerinin aşk ya da çıkarlardan daha etkili olmasınınnedeni ayartmanın ahlak dışı bir şey olmasıdır.Mandeville'in ahlâksızlık kavramı da Kinik { cynique)


İronik Stratejiler • 95bir felsefi anlayışın ürünü olmaktan çok bütün toplumlarya da sistemler için geçerli nesnel bir düşüncenin ürünüdür.Düşüncenin sahip olduğu etkileme gücü bile, Kinikve ahlâk dışı bir şeydir; başka bir deyişle yalnızca ürettiğikavramlann mantığına boyun eğen bir biliminsanı, burnununucundan Ötesini göremiyor demektir. Kinik olamazsanızyok olur gidersiniz, oysa Kinik olmak ahlâksız olmakdeğildir; çünkü şeylere özgü gizli düzen de Kiniktir.Bireyler ve gruplar bugüne kadar asla gizli bir dürtüyeboyun eğmedilerse bile; iktidarlar bu karşı koyuş,ahlâksızlık biçimi ve kötülük meleğini insanların kafalarındansöküp atabilmek için “irrasyonel” motivasyonlarıbile yok etmeye çalışmış ve bu yüzden onları her zamanyavaş bir ölüme mahkûm etmişlerdir. Günahın sahip olduğugücün yerinin doldurulamamasının nedeni insanınkafasındaki her şeyi parçalayabilecek ve söküp atabilecekbir enerjiye sahip olmasıdır. Günahın sahip olduğubu enerjinin yerini, üretime yönelik mekanik bir enerjininalabileceğini sanan bazı saflar var.Sözde rasyonel ve programlı bir yaşantı süren toplumlanmızdaneler olup bittiğine şöyle bir bakalım. Sokaklardainsanlan yürütüp, koşturan gücün adı nedir? Bilimselgelişmeler mi, “nesnel” haberler mi, kolektif mutluluk arayışımı, yoksa nedenlerle olgular arasındaki işbirliği mı?Suçlulann gerçekten cezalandınlması ya da yaşam kalitesimi? Hiçbiri değil. Kamuoyu araştırmalanndaki sorularayanıt görevi yapmanın dışında, bu verilerle İlgilenen tekbir insan bile yoktur. İnsanlan ahlâksız göstergeler denilenşey büyülemektedir; çünkü göstergeler, gerçekliği herzaman ve her yerde ayartmayı başarmıştır. Bu çok ilginçbir oyun olup iletişim araçlan, moda ve reklamlar da aynıoyunu oynamaktadır. Daha genelinde politik ve teknolojikgösteriler, bilimsel gösteri ve tüm diğer gösteri biçimleriaynı oyunu oynamaktadır. Çünkü, gerçekliğin baştan çıkartılıpahlâksızlaştırılmasının, temsil biçimleri ve olgulararasındaki muazzam uyumsuzluğun yanı sıra simülasyo-


96 • Çaresiz Strateßiernun kazandığı zafer en az bir felaket kadar büyüleyici birşeydir. Bu gerçekten de bir ahlâksızlaştırma biçimi olup,tüm anlam oyunlannı akıl almaz bir şekilde çarpıtmıştır.Bu simülasyon ve ayartma oyunu için, nedense, yaşamkalitemizi gerçekten yükseltebilmek amacıyla ödememizgereken karşılıktan çok daha fazlasını ödemeye hazırız.Ahlâki enerjiyi yok edip, ahlâk dışı enerjiyi özgürleştirerekinsanları cinscl zevklere yönlendirmeye çalışanoyun, moda ve reklam gibi sistemlerin sırrı budur. Bunlarherhangi bir gerçekliğe sahip olmayan göstergelerle beslenmektenhoşlanan sistemlerdir. Bu açıdan onların enerjisiniçağlar boyunca gerçek dünyanın sahip olduğu güçyerine, düşünce gücünü yeğleyen arkaik ve sihirli enerjilerinkinebenzetebiliriz.Bu ahlâksız enerji anlamı parçalamakta, olguları,temsil biçimlerini, benimsenmiş değerleri değiştirmekteve ideal bir toplumsal imgesine takılıp kalmış toplumlanharekete geçirmektedir.Var olan tüm değer sistemlerine karşın bu ahlâk dışıenerji ve “şeytani” dönüştürme gücü konusunda verilebileceken güzel örnek ABD'dir. Bu ülkede geçerli olanahlâk anlayışına, püritanizme, erdemli olma saplantısı vepragmatik idealizme karşın her şey, tanımı gereği çizgiselolması gereken gelişim dürtüsüyle ilişkisi olmayan, karşıkonulamaz bir dürtü tarafından değiştirilmektedir. Bu ülkedekigerçek itici gücün adı, özgür dolanım iğrençliğidir.Bugün hâlâ topluma ayak uyduramayıp vahşi bir şekildeyaşayan ve her türlü uyumlu toplum projesini reddedeninsanların bulunduğu, yani her türlü şeyin denendiği, paraylaölçüldüğü, her şeyin bir değere sahip olduğa ve herşeyin başansızlığa uğradığı bir ülke. Batıda müziğin hertürlüsü, Doğudaysa tuırı terapi çeşitleriyle birlikte cinsel"sapkınlıklar” ve gökdelenler vardır. Aynca, birbirleri peşisıra kesintisiz bir şekilde ortaya çıkan liderler, gadgeVXarve sanat akımları vardır. Bol miktarda kültür ve anlamla


tronik Stratejiler • 97beslenmiş kültürel bilinçaltımızın böyle bir görüntü karşısındaböbürmesi doğalken, bunların aynı zamanda capcanlıve başarılı bir toplum göstergesi, yani bütün biçimlerve ırklar arası ahlâk dışı suç ortaklığı, vahşi bir değişimgösterisine benzediği söylenebilir.Euro-dolarlar, borsa değerleri ve reklamın iğrençliğiylesoyut dolanım düzeni... Moda yeniliklerindeki ahlâksızlık,yararsız teknolojilerle prestij teknolojileri, seçim şamatalarıve tırmanan bir silahlanma. Bütün bunlar, hemkapitalist egemenliğin “tarihi” göstergeleri hem de ondandaha önemli bir olgunun kanıtıdır. Bütün bunlar, kapitalizmingünümüze kadar gerçek anlamda bir toplumsalproje üretmekten aciz oluşunun kanıtıdır. Bunlar aynı zamandatoplumsal süreçle hiçbir grubun ilgilenmemiş olduğunugösteren bir kanıttır. Özetle, sorumlu bir kolektiföznenin varlığından, bir kolektif özne olasılığından ya dabu tür bir amaçtan söz edebilmek bile imkânsızdır.Kamu ahlâkı, kolektif sorumluluk, gelişme, toplumsalilişkilerin rasyonelleştirilmesiymiş! Hepsi palavra! Bunlarıyaşama geçirmeyi düşlememiş tek bir grup tanıyor musunuz?En azından sosyologlarla ideologların böyle bir düşkurdukları söylenebilir. Toplumsal yaşamı tüm ayrıntılarıylasergileyen Mandeville izlendiğinde politik kurnazlıkve sahtekârlıkların (fallacy) artık yalnızca Machiavelli’ninHükümdarındaki politikacılara özgü bir şey olmayıp, tümtoplumsal yaşamı belirlediğini unutan politikacılara nedemeli?Toplumsal sözleşmeyi yalnızca sosyalist bir düzenkurmak olarak algılayan ve enerjisini bu düzeni yaşamageçirebilmek amacıyla harcayan bir toplum, çok az çabaharcamış sayılır. Bu belli bir düzeyi aşamayan, yavaş yavaşve yalancıktan harcanan bir enerjiye benzemektedir.Zaten halkların da yalnızca yaşadıkları tarihsel bir sürecebenzettikleri bu sözleşmeye uymadıkları görülmektedir.“Bilinçli* eneıji birikiminin belki de en üst aşamasını ifade


98 ♦ Çaresiz Stratejilereden Fransız Devrimi bile tarihin açıklanmasında yetersizkalmaktadır. Rivarol’un dediği gibi: “Halkın gerçekten istediğişey devrim değildi, onun arzuladığı şey bir devrimgösterisiydi.” Bundan daha büyük bir düzenbazlık, dahabüyük bir ahlâksızlık olabilir mi? (Üstelik burada sözüedilen şey bir devrimdir. Ama içiniz rahat olsun, zira halkbir düzen arzuluyorum dediğinde, bu, gerçekte bir düzengösterisi istiyorum demektir).Başlangıçtan bu yana ahlâk bozukluğumuzun kökeninde,gerçek yerine bir gerçek gösterisi, gerçek şeyleryerine göstergeleri ve bu göstergelerin hiç fark edilmeyengülünçleşmesi varsa, bunun anlamı, şeylerin gerçektendeğişmesini istemiyoruz demektir. Çünkü gerçek bir değişiklikiçin, önce baştan çıkartılmamız gerekiyor. Devrimingerçekleşebilmesi için bizi ayartması gerekmektedir.Bu işi ancak göstergeler aracılığıyla başarabilir. Böyle birDevrimin, seçilemeyeceğini düşünen yeteneksiz bir politikacıylaaynı konumda olduğu söylenebilir. Baştan çıkartılmakbazen çok pahalıya mal olabilir; zira önemli olanDevrimin tarihsel bir belirleyiciliğe sahip olması değil, insanlaraunutulmaz bir Devrim gösterisi sunmasıdır. Pekiya biz neyi tercih ettik? Devrim yapmanın karşılığını enağır şekilde ödedikleri zaman bile, halklar, gerçekleştirileneylemi canla başla savunan insanlara ve talihsiz birolay olarak nitelendirdikleri Devrime boş verip, bir devrimgösterisi uğruna canlarını seve seve feda etmişlerdir.Zaten bizi teröre teslim olmaktan koruyan şey de, bualaycı dürtüden başkası değildir.Çok ahlâksız bir başka toplum örneği de İtalyan toplumudur.Neden İtalya? İtalya neden Sosyalist Fransa kadarhırçın değil?Hiç kuşkusuz, o sanal simülasyon çizgisini kolektifbir şekilde aşıp geçen tek toplum olduğu için. îtalyanlarbu hem anlamsız hem de açıklanması çok güç simülasyondüzeninde hep birlikte yaşama başarısını göstermektedir­


İronik Stratejiler • 99ler. Zaten bu yüzden İtalya’da insanlar daha mutludur.Başkalarım hırçınlaştıran, mutsuz kılan bu anlam, töz vedeğer yitimine karşı umarsız bir şekilde mücadele etmemektedirler.Başkaları boyun eğmek zorunda kaldıklarıbir simülasyon evreninde yaşarken; tüm farklılıkları gözönünde bulundurma koşuluyla İtalya keyifli bir simülasyonevreninde yaşamaktadır. Yasa yerine her zaman bir oyunve bir oyun kuralı tercih edilmiştir. Kızıl Tugaylardan, gizliservislere, la mamma'dan Mafyaya, terramonati’ûen, P2 locasına(gizli örgüte dönüşmüş bir devlet mucizesi!) kadartüm İtalyanlar, bundan böyle yaşayan bir iktidar, yasa,düzen ya da düzensizlik simülasyonu ve oyunu konusundaironik olarak nitelendirilebilecek bir suç ortaklığı yapargibidirler. Bu, her şeyi denetimi altına almış görünümlerstratejisi konusunda yapılmış gizli bir anlaşmaya benzemektedir.Bir varmış bir yokmuş gibi görünen toplumsalve politik düzen sürekli el değiştirmekte ve bu oyundanhep birlikte zevk alınmaktadır (bu Rönesans dönemindeoynanan oyunlar gibidir). Tek güncel toplumsal paylaşımbiçimi: kolektif bir şekilde paylaşılan ayartmadır.Bundan daha müthiş bir toplumsal çimento olabilirıııi?Sahip olunan bireysel ya da kolektif referans sistemlerininparçalanmasından sonra geriye, kurmacayla gömnümlereÖzgü ironik bir stratejiden başka ne kalabilirki? ölü p gitmiş bir Fransız sosyalizminin bunun tersinisöyleyebilmesi güçtür. Çünkü Komutan Mitterand ve altkomuta zincirini oluşturan ahlâklı bürokrasi tarafındantemsil edilen toplumsal adlı anıt mezar da, mutsuz toplumsalgörünümleriyle oynamaktan başka bir şey yapmamaktadır.Kendi koyduğu ilkeleri gizlice tersine çeviren bir grubunbu müthiş ahlâksızlığı ve iki yüzlülüğü, evrensel düzeninbir yansımasına benzemiyor mu? Tüm düzenlerin yalnızcakarşı gelinmek, saldırılmak, değiştirilmek ve yıkılmak


100 • Çaresiz Stratejilerüzere var olması gerektiğini söyleyen Kötülük ilkesine,iyilik ilkesiyle karşı çıkmanın bir anlamı yoktur. İnsanlarınikiyüzlülüğünü gösterebilmek için, Manicilik ve bütünmitolojilerde karşımıza çıkan evrensel Kötülük ilkesiniuyandınlması gerekiyor.Bu düşünce, çok farklı bir tanrı anlayışına sahip vahşihalklara aittir; çünkü onlar tanrılarım yok etmek içinyaratırlar ve bu teker teker kurban edilen tanrılar onlarabir yaşama gücü verirdi. Aztek tannlan güneş, ay ve insanlarındoğabilmesi için kendilerini sırayla kurban ederlerdi.Bir şeyin yaşayabilmesi, ona hayat veren tannnınölmesine bağlıdır.Temel kural budur. Yaşamasını istediğiniz bir grupya da bir bireyin malına, çıkarlarına ve ideallerine aslasaldırmayın. Her zaman için bunlann dışında kalan ya dayakınında bulunan bir şeyleri hedefleyin; tıpkı Japonlarınsavaş oyunlarında yaptıkları gibi. İki ilkeyi (İyilik ve Kötülük)barıştırmaya kalkışmanın bir anlamı yoktur. İkiyüzlülükbir strateji, kendisinden kaçılamayaıı bir şeydir.Bataillc’m, harcama vc lanetli pay kavramlarıyla söylemeyeçalıştığı şey de budur. İnsanlar için önemli olangereksiz şeylere ve gereğinden çok fazlasına sahip olmaktır.Toplumsal enerjiyi harekete geçiren, çıkarlar için mücadeleedilmesine yol açan şey budur. Bu durumda toplumsaldüzen grup çıkarlarının bir sözleşme çerçevesindeörgütlenmesi olarak değil (bu bir bolluk değil, olsa olsabir kıtlık yönetimi olabilir, özellikle de kıtlığı çekilen birtoplumsal yönetim biçimi; çünkü ekonomi ilkeleri herkesitoplumsallaştırmanın hiçbir zaman mümkün olamayacağınısöylemektedirler- Oysa Bataille, her zaman herkesitoplumsallaştırmaya yetecek kadanndan fazlasına sahipolunduğunu ve “aşırıya kaçmaktan” kaçabilmemizinolanaksız olduğunu söylemektedir) olsa olsa idealist vemuhtemelen de saçma bir örgütlenme biçimi olarak nitelendirilebilir.Bu toplumsal bir anti-ekonomi, bir mucize,koruyucu doğaya karşı bir meydan okuma düzenidir.


ironik Stratejiler* 101Toplumsal süreç bir lükstür. Bize özgü kolektif sürecinsahip olduğu tek özellikse toplumsal sefalettir.Bir başka cesaret verici gösterge varsa o da, ellerinebir fırsat geçtiğinde şeflerini kurban eden ya da kurbanedilişine tanık olma tutkusuyla yanıp tutuşan bir halkın,olağanüstü kolektif büyülenme özelliğidir. Bir kast ya dapolitikacıları iktidara getirdikten sonra onların çöküş yada mahvoluşlanna tanık olmak isteyen halkın bu tamamıylapolitik sayılabilecek tutkusunu hafife almayalım.Bu tersine çevrilebilirlik yasasının politik bir versiyonuolup en az yalanlanmak amacıyla yüceltilen toplumsalsözleşme ve iktidarın vekaleten politikacılara devredilmesineeşdeğer ya da ondan daha üstün bir politik zekâbiçimidir. Hiç kuşkusuz halklar, seçtikleri şeflere boyuneger, kendisine iktidar ve yasama yetkisi verdikleri temsilciyegüven duyarlar. Oysa bu işin ucunda, her zamaniçin bir intikam alma mantığı bulunduğu söylenemez mi?Nasıl vc nereye ait olursa olsun, iktidar her zaman için»imgesel bir cinayettir ve bedeli ancak ölerek ödenebilir.Hu kuralın bütün toplumlar tarafından bilindiğine yeminedebiliriz. Akıllı bir politikacı, kendisine iktidarı sunan birhalkın bu türden duygulara sahip olduğunun kesinliklebilincindedir.Bu da, “hiçbir insan ya da grup yalnızca kendini düşünmemelidir”adlı oyun kuralına uyan bir durumdur.Gerçekten var olmak isteyen bir iktidar da, asla kendi sürekliliğiniamaçlamamalıdır. Bir noktada durması, Ölmesigerektiğini bilmelidir. Aksi halde, bir iktidar illüzyonu içindeyaşamaya başlar; iktidarı asla kendisinden başka birinintemsil edemeyeceği gibi komik bir düşünceye saplanıpkalır ve böyle bir iktidar hiç durmadan ödün verir. Bunuanlamayan bir iktidar yok olup gitmeye mahkumdur.Bunu anlamayan bir toplum mahvolur gider. Var olmakisteyen bir iktidar Ölmeyi de bilmelidir.Bu kuralı bile bile koltuklarını bırakmak istemeyenvc ritüel bir kurban olmaya yanaşmayan modern lider­


102 • Çaresiz Stratejilerler bile, kendi ölümlerini kendilerine karşı düzenlediklerisuikastlar aracılığıyla sahnelemekten çekinmemektedirler.Bu arada, yanlışlıkla kurban olanlar da vardır; ancakönemli olan ölmek değil, ortadan kaybolmayı bilmektir.Bürokrasi ya da bir işletme zihniyetiyle yönetilen modernsistemlerin temel özelliği bir türlü Ölmeyi ve birbirlerininyerini almaktan başka bir şey bilmemektir. Günümüzdehalk tarafından seçildiklerini sanan yöneticiler dolayısıylabu seçimi hak edecek bir erdeme sahip olduklarını düşünmektedirler.Bunlar sıradan bir iktidar stratejisi güderler.Oysa, iktidann başkalarının iradesine tek taraflı sahipolma yeteneğinin yanı sıra ortadan kaybolma adlı başkabir incc vc karmaşık oyun anlamına geldiğini fark edenpolitikacılar da vardır. Bunlar iktidann tıpkı hakikat gibibir boşluğu ifade ettiğini bildiklerinden, başkalarının dabu iktidar adlı boşluğa düşerek yok olması için o boşluğuişgal etmemeye ve yaşatmaya özen göstermişlerdir. Buboşluğu işgal eden ve bu rolü üstlenen bir iktidar müstehcenve iğrenç bir şeydir. Böyle bir iktidar er ya da geç kanlıya da komik bir şekilde yok olup gitmeye mahkûmdur.Ne istediğini bilen yıkıcı bir strateji, iktidara asla cephedensaldırmaz ya da doğrudan karşı koymaz, ancak onuhakikatin bu müstehcen konumunu, herkesin gözüne batanbu konumu işgale zorlayabilir. Çünkü, tam o konumdabulunduğu sırada gerçekten iktidar olduğunu sanarakgerçekliğini yitirip, düşsel bir sürece dönüşecektir. Çünkübu şekilde davrandığında kendi sırrını ifşa etmiş olacağındanyok olup gitmek durumunda kalacaktır.1968 Mayısında bu taktiğe bilinçsiz bir şekilde başvurulmuşve iktidara gerçek bir iktidar muamelesi yapılarak-örneğin bir çok hata yapması sağlanarak- baskıcı bir iktidargibi gösterilmeye çalışılmıştır. Görünüşe göre amaççok basit ve işe yarayacak türden değildir.Böyle bir amaç uğruna insan kendini neden fedaetsin ki? Oysa bu bir tuzaktı; başka bir deyişle iktidar


İronik Stratejiler • 103gerçekte olduğundan daha baskıcı olmaya zorlandı. Demekki göstericiler sahip oldukları simülatif güç sayesindebaskıcı iktidann uyguladığı baskının açık seçik görünür,müstehcen bir hale gelmesine yol açtılar. İktidarı tüketenşçy dç budur; başka bir deyişle simülasyon her zaman ent't kili silahtır. Sizi yadsıyanlara kendinizi yok etme yöntemiylebir karşılık verdiğinizde, onların tepkisizliklerini,kendilerine “karşı” bir silaha dönüştürmüş olursunuz.1968 Mayısı saldırgan bir eylem değildir (çünkü böyle olsaydıiktidar, oyunu baştan kazanmış olurdu), olsa olsa(ortada bir sır bulunmadığını göstererek) iktidann sırnnıV'alan; iktidarı, sahip olduğu o karşı konulmaz gücü neyapacağını bilemez bir konuma sokan bir savunma simülasyonuolabilir.Unutulmaması gereken bir şey varsa o da, iktidarınsürekli olarak gözlerden gizlemeye çalıştığı bir çirkeflikçukurunda debelendiğidİr. Birini iktidara getirmekse, okişiye kendini her an için gülünç konuma sokabileceği vekarşılık veremeyeceği bir ayrıcalık tanımak demektir. Politikacıböyle bir durumdan ancak kararsız ve ikiyüzlü birtavır takınarak kurtulabilir. Politikacı sahip olduğu iktidardanhep kuşku duyan biridir, kuşku duymasını engellediğiniztakdirde onu ölüme mahkûm etmiş olursunuz.Kötülük ilkesi demek nesnel ironi ve ürettiği stratejilerdemektir.İler dönem, her felsefe, her metafizik düşünce (Maniciler,«apkınlar, Katarlar, büyücülük, Nerval’ciler, Jarrie’ciler,Uıutreamont’cular), gün gelmiş dünyanın kesinlikle anlamsız,gerçek dışı, düşsel bir yer olduğunu iddia etmiş;başka bir deyişle gerçekte Kötülük ilkesinin varlığınıonaylamış ve dolayısıyla inkân olanaksız bir günah işlediğindenaşağılanmış ve yakılmıştır. Anlaşıldığı kadarıyla,dünyanın gerçekdışı bir yer olduğu ve bunun zorunlu birsonucu gibi görünen her şeyi etkileyebilen düşünce-gücü


104 ♦ Çaresiz Stratejileryalnızca gerçeklik düşüncesinden yoksun toplumlar içingeçerlidir, tarihsiz ve yazısız olanlar için değil. Ortaya çıkanbütün dinler ve mitolojiler gerçeği şiddetle yadsıdıklarıve fiziksel varoluş sürecine kafa tutabildikleri için varolabilmişlerdir. Gerçeği yadsıyan ve ona meydan okuyanher şey hiç kuşkusuz dünyayla kolayca düşsel ilişkilerkurabilir.İroniye Mefistovari bir biçim kazandınlmıştır, oysaironi her şeyi süzgeçten geçirir ve birbirine karışmasınıönlemekten başka bir şey yapmaz. İroni; sözcükler, tinlerve bedenlerin yanı sıra, kavram ve zevkleri de süzgeçtengeçirir. Onlann yapışkan ve suç ortağı âşıklara benzemeleriniengeller. İroni; zihinsel açıdan bir biçimi çarpıtarakbir başka biçime dönüştürürken, fiziksel açıdan da birtürü başka bir türe dönüştürür. Bu açıdan ele alındığındaYunan mitolojisindeki tanrılar ve insanlar arasındakiçiftleşme ironik bir özelliğe sahiptir. Bu tannlarla insanlarya da insanlarla hayvanlar arasındaki fark ayartıcı birişleve sahiptir. Aynı cinsten iki şey çiftleştiğinde her şeymüstehcenleşmektedir. Varlığına en az zevk kadar gereksinimduyulan ironi Kötülüğe duyulan gereksiniminin birparçasıdır.NESNENİN KÖTÜLÜK MELEĞİXX. yüzyıl başından bu yana mikroskobik gözlem düzeneğininnesnesini etkileyerek, değişmesine neden olduğunukabul eden bilim, bize, gözlemlenen alan konusundasağlıklı bilgilere ulaşmanın ne kadar güç bir iş olduğunugöstermektedir. Bu kadan bile bilimde bir devrimden sözedebilmek, sözleşmesel bir gerçeklik ve nesnel bir bilimvarsayımına son verme konusunda yeterli görünmeklebirlikte sonuçta deney yapma ilkesine dokunulmadığı görülmektedir.Kesin sonuçlara dayanan bilimsel oyun sonaermiş ve yerini kuşkulu sonuçlar adlı yeni bir sözleşmeyebırakmıştır. Böylelikle bilimsel işleyiş sürecine bağlı görecelibir kesinliğe sahip gelip geçici bilimsel araştırma


İronik Stratejiler • 105sonuçlan elde edilmektedir. Oysa bu görecelik, bir anlamdakendini aşın beğenmişliğin sonucuna benzemektedir,örneğin, bir mikrofizikçi şöyle demektedir: “Ulaştığım sonuçlarınkesinliği, araştırmalarımın bana sunduğu gözlemolanaklarıyla sınırlıdır”; ya da “bir ışık kırıntısı camyüzeyden geçemiyorsa bunun ‘gerçek nedeni* cam yüzeydeğil midir? Fotoğrafik bir plaka ya da bir ekran üstünesabitlenmeden önce (ya da sonra) bir Totondan’ söz edebilmekmümkün müdür?” Her yanıtın sorunun içinde bulunduğunuvarsayan tümevarıma bir mantığa yaslanarakçözümleme ve yorumlamanın gereksizliğini ima edeninsanbilimlerinde de benzer bir durumla karşılaşılmaktave şeyleri gidebilecekleri en uç noktaya kadar götüren derinlemesineçözümlemelere asla rastlanmamaktadır (bu,herkes için geçerli bir durum değildir).Gözlem düzeneğinin zorlamalarına boyun eğmek durumundakalan ve bir karşılık verme olanağından yoksunbırakılan nesne (ya da ortaya Orpheus ve karısı Eurydikearasındaki ilişkiye benzeyen, yaratılan nesnenin yokedilmemesi gibi karmaşık bir durum çıkmaktadır), her zamantahrif edilmiş bir nesne varsayımıyla idare etmiş olsabile, bu gerçekleştirilen yine de sınırlı ya da rastlantısalmodellere, yani kesinlikle simülatif bir sürece benzemeyemahkûm edilmiş bir devrimdir...Hakkında tahrif edilmiş bilgiler üretilen, sorgulanan,katılımı beklenen, tecavüze uğrayan nesnenin bu bilgileriüretenlere karşı kullanacağı nedense bugüne kadar kimseninaklına gelmemiştir.Kendi kendine yabancılaşmasına neden olan bir gözlemsürecinden hoşlanmayan nesne acaba bizi aldatıyormu? Nesne, bize hem istediğimiz hem de kendi istediğiyanıtlan mı veriyor? Belki de çözümlenmek ve gözlemlenmektenhiç hoşlanmayan nesne kendisine meydan okuyanlara(ki bu doğrudur), bir meydan okumayla karşılıkveriyor. İnsan bilimler adına üretilen ve nesneyi çözdüğüdüşünülen çalışmaların, gerçekte, nesnenin ustalık­


106 • Çaresiz Stratejilerla hazırladığı tuzağa düşmüş olduğunu, sanırız (bilinçliolarak görmezden gelmiyorsa) herkes hissetmektedir.Daha şimdiden görece ve kuşkulu sonuçlar üreten insandamgası yemiş bir çözümleyici öznenin konumu hakkındadönüşü olmayan bir noktaya ulaşıldığı ve egemenliğinel değiştirdiği; başka bir deyişle sahip olduğu nesne konumunedeniyle bugün çözümleyici özneye karşı mücadeleyiher alanda nesnenin kazandığı söylenebilir. Nesne,kendini açıklamaktan aciz bir özneyi ne idiğü belirsiz birkonumda tutmaktadır. Nesnenin karmaşıklığı karşısındaezilen öznenin ona yönelttiği sorular yanıtsız kalmaktadır.Tersine döndürülen maddi süreçler, her türlü katılımı engellemektedir(ne türden olursa olsun olgulara dayatılanbelirginliğe [determinasyon) karşı başvurulabilecek tek silahtersine döndürme olup, bu süreç belirsizliği de kapsamaktadır,zira tersine döndürme gelişigüzel bir şekilde yapılamaz;başka bir deyişle tersine döndürme ahlâksız birkarşı-belirginlik süreci, belirginlik sürecine hem ters hemde onunla aynı anda üretilen bir tür şaşmaz belirginliktir).Çözümlemenin geldikleri yere geri gönderdiği maddisüreçler tersine dönmektedir; tıpkı anlamın geldikleri yeregeri gönderdiği görünümlerin tersine dönmesi, biçimseldeğişime uğramaları gibi. Nesne, ayakta durmakta zorlananbir çözümleyici özneden yeni yeni intikam almayabaşlamıştır. Bu intikam, genel bir tersyüz etme sürecininbir parçasıdır.Daha da kötü şeyler olacak ve günün birinde, özne,belki de nesne tarafından “ayartılacak” (bundan doğal birşey olabilir mi?) ve yeniden görünümlere teslim olacaktır;bu da, nesne ve bilimin başına gelebilecek en güzel şeydir.Dil düzeyinde nesne ve özne arasına sıkışarak bilmecemsibir görünüme sahip olan bilginin bu tersyüz edilişya da tersine çevriliş biçimiyle maddenin ait olduğu “fenbilimlerinin” smırlannda somut bir şekilde karşılaşan fizikçilervardır:Bir zerreciğin boyutları aynı koşullarda üretilen bir başka


îronik Stratejiler • 107zerreciğin boyutlarına eşit olmak zorunda değildir... örneğinbir molekülün Ölçümü sırasında bir “foton”, deneykoşullarının tamamını öylesine etkileyebilir ki, birincidenayrılarak bizim ölçülerimize göre ondan ışık yıllarıyla hesaplanabileceksonsuz bir uzaklığa giden diğer molekülüzerinde de aynı anda aynı etkilere sahip olabilir.Bir ölçümün sonuçlan çok uzak mesafelere ışık hızındandaha hızlı bir şekilde yayılır... Fotonlar, gözlem tertibatınıbozmadan onu atlatabilir ve birbirlerini uyararak bilgiyiışık kaynağına ulaştırabilir. Fotonların birbirleriyle iletişimkurmalan nc müthiş bir şey. Birbirleriyle iletişim kurabilmekiçinse sanki birbirlerini karşılıklı olarak, uzaktanuzağa etkilemeleri gerekiyor. Burada söz konusu olanşey ışık hızını aşıp geçebilen bir iletişim hızı; geleceğe ait(henüz var olmayan) bir enerjinin sistemin güncel biçiminideğiştirebileceği türünden bir şeydir...Çözümleme (analiz) düzenine meydan okuyan, bu ultrahızlı gizli servis elemanlanna sahip fotonların ışık ötesiironisine karşı koyabilmek mümkün mü? Kim ne dersedesin, bu, maddenin tepkisiz kalmadığını, indirgenmesiolanaksız ve isyankâr bir şey olduğunu varsayan olumlubir yanıttır. Çözümlemelerinde nesneyi kendi çıkarlarıdoğrultusunda kullandığını ileri sürerek şişip kalan birözneyle sıradan bir nesne arasındaki bu ölüm kalım savaşıvarsayımı bile müthiş bir şeydir. Bu “kör parmağımgözüne” denebilecek kadar açık ve somut bir varsayımdır.Bu, gerçeğe benzemeyen bir evrende ölüp gitmiş birnesnellik (“bilimsel”) varsayımıdır. Materyalist bir bakışaçısından değerlendirdiğinizdeyse maddenin edilgin vetepkisiz kalmadığını, tam tersine, sırtından geçinmek isteyenlerinoyununu bozan bir melek, bir kötülük meleğiolduğunu görürsünüz.Gerçekten de günümüze kadar metafizik düşünceninegemenliği altında yaşayan bu tersyüz etme yöntemi (“Evreninnedensel bir şekilde açıklanabilmesinin kökenin­


108 • Çaresiz Stratejilerde, nedenle sonuç terimlerinin eşdeğerli ve birbirlerininyerine geçebilen terimler olmayışı yatmaktadır. Birbirlerinekarıştırılıp bekletildikten bir süre sonra yenidenaynşamayan suyla mürekkep gibi... Her fiziksel olgu daneden-sonuç bağıntısının tersyüz edilemezliğine boyuneğmek durumundadır...”) şu sıralar belki de fiziksel düzenibozmak ve temellerini sarsmakla meşguldür.Burada, sonucun başlangıçtaki nedeni açıklayarakonu geçersiz kılması gerektiğini, sonucun nedenin geçersizkılınması demek olduğunu söyleyen akılcı düşünceningeçerliğini yitirmesinden söz edilebilir ya da asla nedenyoktur, belki birbirini izleyen sonuçlar düzeninden sözedilebilir. Tersyüz etme yöntemi daha yumurta aşamasındaher türlü kesinlik ya da belirsizlik ilkesini yok etmeyeçalışmaktadır. “Yumurta” aşaması derken de olaya hemtavuk hem de yumurta açısından baktığımı söyleyebilirim.Hangisi neden hangisi sonuçtur? Yumurta ve tavukörneği nedensel bağıntıların ünlü mantıksal karşıtlığıdır.Başka bir deyişle burada nedensel düzenin bile bir parodiyiandıran kısır döngüsel sürecin elinden kaçamadığıgörülmektedir. Burada tersyüz edilebilen bir düzen sankiintikam almaya çalışmaktadır.En ilginç hikâyeler tersyüz etme hikâyeleridir. Tıpkıfareyle psikolog hikâyesinde olduğu gibi. Burada fare, “sonundapsikologu, kafesin kapağını her açışında bana birparça ‘ekmek’ uzatma konusunda kusursuz bir şekildeeğittim” demektedir. Olaya böyle baktığınızda, bilimselgözlem düzeyinde de tüm deneylere hile karıştırılmış olabileceğidüşünülebilir. Bu iş, gözlemci tarafından farkındaolmadan değil, nesne tarafından intikam almak ve eğlenmekamacıyla yapılmış olabilir (zerreciklerin akıl almazyörüngeleri gibi). Belki de nesne, fizik yasalarına uyar gibiyapmaktadır, çünkü, gözlemcinin bundan büyük bir keyifaldığını görmektedir.Sınırlarının nerede sona ermesi gerektiğini kendinebile itiraf edemeyen bir fizik olsa olsa bir patafiziğe (uydu­


İronik Stratejiler • 109ruk, düşsel çözümler bilimi) benzeyebilir.Bu ayartma biçiminde ötekinin ne istediğini söylemedentahmin etme, arzularına tercüman olma, hatta öncedendışavurma; başka bir deyişle onu çok büyük bir düş kırıklığınauğratma, beynini okuma, yanıltma, yönlendirme,özetle ustalık gerektiren bir intikam alma duygusu vardır.Keza madde gibi kitleler de kamuoyu araştırmaları ya dazerrecikleri yansıtan fotografik yüzeylerden oluşan başlançıkartıcı simülatörlerin ürettikleri bir gerçeklik evreniiçinde yok olup gitmektedir. Bu olay, iletişim araçları vetelevizyon ekranlarının arkasına gizlenen olaylann içindebulundukları duruma benzemektedir. Çünkü olaylarda, zerrecikler gibi yalnızca onları yansıtamayan bir yüzeyüstünde var olabilmektedir. Bu, olayları yansıtmayıbaşarabilen bir yüzey değildir. Ayna, eskiden özneyi düşselanlamda yeniden üretebilen bir nesneydi, oysa ekran(söylemeye çalıştığım şey, iletişim ağlan, devreleri, deliklifilm şeritleri, manyetik ses bantları, simülasyon modelleri,tüm kayit ve kontrol düzenleriyle üstüne kayıt yapılabilentüm yüzeylerdir) öznenin içinde kaybolup gittiğibir yüzeydir. Televizyon ışığı bir şey yansıtamaz, çünküiçerden yüzeye doğru giden bir ışıktır. Burada olaylar sankitamamıyla ekran üstünde olup bitmektedirler. “ Nesnel”olarak nitelendirilen çok gelişmiş güncel baştan çıkartmadüzenekleri sonuç olarak kendilerini üreten süreçlerinnesnelliğine son vermiştir.Öteki, yani "nesne” bilimsel çalışmalar içinde kaybolupgiderken; olay ve anlamın iletişim araçları içinde kaybolupgittikleri görülmektedir.Belki de ortadan kayboluşun kendisi bir stratejidir.Bu, haber düzeneğinin zorunlu bir sonucu olmaktan çokkendisini denetlemeye yönelik ekran yüzeyinde kaybolupgiden bir nesne stratejisidir. Katot ışınlarının oluşturduklarıgörüntülerin birbirlerini izledikleri ekranda birey ya dakitlelerin yapmaya çalıştıkları bir şey varsa o da parodik


110 • Çaresiz Stratejilerdenilebilecek bir şekilde ortadan kaybolmaktır. Ekranıngerisindeki birey ya da kitleler kimdir, bunlar ne yapmayaçalışmaktadırlar? Birey ve kitlelerin burada içine sızılmasıve anlaşılması olanaksız bir yüzeye benzedikleri, yanibunun bir ortadan kaybolma biçimi olduğu söylenebilir.Bunlar içinde yaşadıklan yüzeysel gerçekliğin üstündeyok olup gittiği yüzeysel ekrandan silinip gitmektedirler.Tıpkı davranışsal olasılıklar çözümlemesinde hiçbir değişikliğeyol açılmadan madde zerreciklerinin radikal birşekilde sorgulanabilmesi gibi. Aslında kitleleri baştan çıkardıklarınısanan iletişim araçlan ve modellere özgü bugerçekliği gizleyen “nesnel” görünümlü parlak yüzey konusundasayısız araştırmacı, analiz uzmanı, bilgin, gözlemci(bir o kadar da iletişim uzmanı ve politikacı) çalışmasınakarşın; mevcut üretim düzeni tarafından sunulananlamsız, zevksizlik ürünü program ve parodiler aracılığıyla“gerçekte” nesnenin kendi ortadan kayboluş sürecinibir parodi şeklinde sunduğu söylenebilir.İletişim araçlarının olay, nesne ve referans sistemleriniyok ettikleri söylenebilir. Bütün bunlar belki de nesneninortadan kaybolma stratejisine hizmet etmekten başkabir şey yapmamaktadır.Kitlelerin bireyin hayatını söndürüp onu yok ettiklerisöylenebilir. Bütün bunlar belki de bireyin dört gözle beklediğibir ortadan kaybolma fırsatıdır.İletişim araçlarıyla karşılıklı konuşabilmek olanaksızdır.İletişim araçlan belki de, kitlelerin konuşmamakiçin arkasına saklandıktan saydam bir duvardır.İşin içinde acaba yine ayartma mı vardır? Evet vardırancak bu kez, kitleler iletişim araçlan tarafından değil,iletişim araçlan kitleler tarafından, kitlelerin iletişim araçlaniçinde kaybolma stratejisine uygun bir şekilde ayartılmaktadır.Önceden saptanmış gözlem koşullannda bir zerreciğingösterdiği tepki, aynı ko şullarda başka bir zerreciğin gös­


İronik Stratejiler *111tereceği tepkinin aynısı olamaz. Tıpkı bireyler ve kitlelerinkamuoyu yoklamaları ve çözümleme modellerine boyuneğiş nedeninin, onları daha anlaşılmaz hale getirmek olmasıgibi. Zira kamuoyu yoklamalarında kesin sonuç diyebir şey olamaz. Onlan ilgi çekici hale getiren de zaten buözellikleridir. Kesin bir sonuca sahip olamamalanmn nedeninesnenin ekranların gerisinde neredeyse tamamenortadan kaybolmuş olması, yani ne kendi varlığı hakkındaherhangi bir düşünce üretilmesine ne de modelleringerçekten etkileyici olup olmadıklanndan söz edilmesineizin vermemesidir.Bütün bunlar genel anlamda kamuoyu yoklamalarınınsonuçlanndan kuşku duyulması ya da ciddiye alınmama,yani bir tür kendiliğinden “araştırma simülasyo-nu” şeklinde algılanma gibi bir sonuca yol açmıştır. Bukuşku uyandıran ve inandırıcılıktan yoksun araştırmasonuçlan günümüzde bize iletişim araçlan ve haber kanallan,hatta bilim kanalıyla ulaştınlmaktadır. Artık herşeyi gören, kaydeden ama hiçbir şeye inanmayan birerekrana benziyoruz. Bir ekrandan görüp, kaydettiklerineinanmasını kim isteyebilir ki? Hepimiz simülasyonasimülasyonla karşılık veren birer simülatör düzeneğinebenzedik. Kamuoyu araştırmalarına inanmak gerekirsedünyada hâlâ uzay mekiklerine inanmayan insanlarvarmış! Burada söz konusu olan şey insanın varlığı vegörünümlerle ilgili felsefi kuşkular değil, tümüyle yitirilenillüzyonlarla birlikte gerçeklik ilkesine karşı da tamamıyladuyarsızlaşmış olmamızdır. Kavram, sahne ve ayna gibi( üm eski bilgi düzeneklerinin amacı bir illüzyon duygusuyaratarak dünyayla ilgili gerçekleri yansıtabilmekti. İllüzyonüretemeyen elektronik yüzeylerse bize belirsizliktenbaşka bir şey sunamamaktadırlar.Bu elektronik yüzeylerde, o güzelim eleştirel ve ironikyargılamadan eser yoktur. Eskiden, güzel konuşan insanlara“edebiyat yapmaE” denirdi. Yapmacık davranışlarsergileyenlere “numara yapma!” (tiyatro), insanları kandır­


112* Çaresiz Stratejilermaya çalışanlaraysa “sinema yapma!” denirdi. Oysa günümüzdehiçbir konuda “televizyon yapma!” diyemiyoruz,çünkü böyle bir referans evrenine sahip değiliz. Çünkü illüzyondenilen şey ya sona ermiştir ya da her şey* bir illüzyonadönüşmüştür. “Hah, işte televizyon budur!”, “Hah,işte haber bu!” diyebildiğimiz gün her şey değişecektir.Hükmedenler gibi film denemelerinin sayısı arttıkçabelki bu da olacaktır. ABD’nin prestiji açısından hayatiönem taşıyan Hükmedenler gibi bir Mars yolculuğu sonanda ortaya çıkan bir arıza nedeniyle gerçekleştirilemeyince,uydu yollama işi, çöldeki televizyon stüdyolarındakusursuz bir şekilde simüle edilerek yeryüzündeki tümekranlara canlı yayın görüntüleri gibi iletilmiştir. Nedenolmasın? Simülasyon bir suç değildir. İnandırıcılıksa yalnızcabir özel efekttir. Bizim için kozmik evren bile derinliktenyoksun bir simülasyon ekranı gibidir. Buradauzamsal efekt ile özel efekt birbirine karışmıştır.Bir ekran ya da bir kamuoyu araştırmasının tek başınabir anlamı yoktur. Bir sözcüğün bir şeyi, bir İmgenin birgerçekliği, bir yüzün çeşitli duygulan temsil ettiği gibi birdüşünceden yola çıkarak kamuoyu araştırmalarının da birşeyleri temsil ettiğini düşünmek yanılgıya düşmektir. Temsiledenler ve edilenler arasında görece bir diyalektik ilişkininvarlığından dem vuran seçim sisteminin hâlâ temsilettiği bir şeyler olabilir. Oysa kamuoyu araştırmalan böylebir özelliğe sahip değildir. Kavramın tersine, model, simülasyondüzenine (olası, rastlantısal, caydırıcı, referans sistemindenyoksun bir düzene) aittir yoksa temsil etme düzeninedeğil. Temsil edici bir sistem mantığının simülasyondüzeninde de geçerli kılınmaya çalışılması tam bir yanılgıdır.Model ve kavramın sahip olduklan değer ve “doğru kul-lanımlan” konusundaki sonu gelmez ve yararsız polemiklerinkökeninde de aynı mantık vardır. (Séguéla/ Mitterand* Capricome One, yön. Peter Hyams, 1978—ed. notu.


İronik Stratejiler • 113reklamında sosyalizmi yutturan hangisidir?) Bu saçmasapan ve içinden çıkılması olanaksız bir mantıktır; zira buradabirbirlerinden tamamıyla farklı iki sistem tarafındansunulan veriler birbirine kanştmlmaktadır. İşlemsel, istatistik,enformatik ve simülasyona dayalı bir sistem; temsiletme, irade ve görüşe dayalı bir sistem gibi gösterilmeyeçalışılmaktadır. Bu yanlış anlama bir haber ahlâkı felsefesininoluşması için yeterli olmuştur.Ne kadar kusursuz bir görünüme kavuşturulurlarsakavuşturulsunlar, sonuç olarak, kamuoyu yoklamalarınıntemsil ettiği bir şey yoktur; çünkü onlara özgü oyun kuralınıntemsil etme sistemine özgü oyun kuralıyla bir ilişkisiyoktur. Kamuoyu araştırmaları nesnel bir mantık üstüneoturtulmakla birlikte araştırmaların sonunda ortaya konulansomut bir sonuç yoktur; başka bir deyişle bunlaryüzde yüz nesnel olarak nitelendirilebilecek sonuçlardır,îîöyle komik bir şey olamaz! Bu, tüm iletişim araçları içinde geçerlidir; başka bir deyişle bir simülasyon düzenindeya da şeylerin ne doğru ne de yanlış olduklan bir düzende,her türlü meslek ahlâkı ikiyüzlü olmaktan başka birseçeneğe sahip değildir. Ha kamuoyu yoklamalarına özgü(ya da iletişim araçlarına) bir ahlâktan söz etmişsiniz haıııodanınkinden, fark eden bir şey yoktur. Güzel ile çirkinarasında bir ayrım yapmadan genel bir ayartma oyunuçerçevesinde bu iki niteliğe keyfince yer değiştirtmeyebaşladığı günden bu yana Moda bir meslek ahlâkına sahipdeğildir.Kamuoyu yoklamalarının tamamıyla güvenilebilir sonuçlar,haberlerin inanılabilir bilgiler sunduğu gün hapıyuttuk demektir. Zira bu yöntemle elde edilecek idealbir toplumsal tanımı bizi dramatik sonuçlara mahkûmolmaktan kurtarabilir. Böyle bir sonuçsa toplumsalın,toplumsal teknoloji tarafından alt edilmesi anlamınagelecektir. Zaten bütün simülasyonlann gerçekleştirmeyeçalıştığı şeytani amaç da budur. Bu noktada devreyeyumuşak yok etme teknolojileri girmektedir. Asıl sorun,


114 • Çaresiz Stratejilersimülasyonun inandırıcılığıyla ilgili olandır; zira önemliolan nokta makinenin çarpıttığı gerçekler değil, gerçekliğintamamının, nesnel bir güvenilirliğe sahip makine tarafındançarpıtılmasıdır.Gerçekliğin hayatta olduğu günlerde haber güzel birşeydi. Gerçekliğin egemen olduğu günlerde bilim güzel birşeydi. Nesnenin egemen olduğu dönemlerde nesnellik güzelbir şeydi. Özne varken yabancılaşma güzel bir şeydi, vs.Öyleyse iletişim araçlarının yararlı kullanımından sözedenler de haksızdır, güdümleme var diye bas bas bağıranlarda; çünkü anlam ve simülasyon sistemleri arasındahiçbir ilişki yoktur. Kamuoyu araştırmaları ve reklamlar,bir insanın görüş ya da iradesini etkileyemez, çünkü biryargının oluşmasını sağlayan irade ve temsil etmeyle ilgilibir zaman ve mekâna ait değildirler. Aynı şekilde birininirade ya da görüşünü ortaya koyabilmeleri de olanaksızdır;çünkü görüşleri oluşturan tiyatral ve temsil düzeni,yani siyaset dünyasıyla bir ilişkileri yoktur. Öyleyse üzülmeyegerek yok, zira siyaset dünyasını yok edebilmeleriolanaksız. Ama kendi kendimizi de kandırmayalım, zirasiyaset dünyasını adana edebilmeleri de olanaksız.Birbirine geçen bu farklı iki sistem yüzünden, bugünyaptığımız seçimler, sahip olduğumuz görüşler ve yargılarkonusunda hep birlikte şaşkın ve ne yapacağımızı bilemezbir durumdayız. Bu durum nedeniyle kamuoyu araştırmalarıve reklamların insanların iradesini değiştirip değiştirmedikleriniasla öğrenemeyeceğimiz gibi, onlar olmadanneler olup biteceğini de hiçbir zaman bilemeyeceğiz. İletişimaraçlarının oluşturduğu ekran, belirsizlikten başkabir şey üretmeyen bir yüzeye benzemektedir. Ostelik bubelirsizlik biçimiyle daha Önce hiç karşılaşmadık; çünkübunun kökeninde eskiden olduğu gibi haberden yoksunlukdeğil, bizzat haberin veriliş biçimi ve aşın miktarlaraulaşan haber vardır. Her zaman bir açıklama getirebildiğimizgeleneksel belirsizliğin yerini, tamiri imkânsız ve


İronik Stratejiler • 115kendisinden kurtulmanın olanaksız olduğu bir belirsizlikalmıştır.Yazgımız artık kamuoyu araştırmaları, haber ve istatistiklertarafından belirlenmektedir; başka bir deyişle,bizden, önceden belirlenmiş davranışlara uymamız, ekranlardangözümüzü ayırmamamız, kendi irademiz yada bir başkasının iradesine asla karşı çıkmamamız istenmektedir.Artık kendimize bile yabancılaşamıyoruz, ziratıpkı toplumsal ve siyaset dünyası gibi öteki diye biri, ötekininoynadığı bir rol yok. Her bireyden istatistiklerle tambir uyum içinde olması isteniyor. Bu da tıpkı bir açıklamagetirilemeyen belirsizlik gibi bir açıklaması yapılamayanbir dışa-dönüklük/toplumsallaşma biçimidir.Kamuoyu araştırmalarına özgü müstehcenliğin nedenigizli bir görüş ya da kişisel iradeye ihanet etmeleri ya davicdani sorumluluklara tecavüz etmeleri değil (çünkü ortadagerçekten bir sır olsaydı, sır sahibi bile bu sırra ihanetedemezdi), toplumun kendine yönelik bir süreklilik arzeden, istatistik boyutlara ulaşmış teşhircilik ve röntgenciliğidir.Başka bir deyişle, toplum, hastalık hastası bir deligibi hiç durmaksızın kendi kendisinin tam olarak ne istediğinive ne düşündüğünü bilmeye, televizyon ekranındanyansıyan sayılar görmeye, ateşinin ne zaman inip çıktığınıgösteren eğrilere bakmaya çalışmaktadır. Toplumsal kendikendine takmış, kendi kendisi için bir kusur, bir ahlâkbozukluğuna dönüşmüştür. Aşın haber bombardımanınamaruz kalan toplumsal, giderek şişkolaşmaktadır.Kitleleri yarattığını ve aydınlattığını iddia etmesinekarşın gereksiz ve kitleler kadar sessiz sedasız bir şey varsao da bu aşın haberdir. Haber ve kitleler uyumlu bir çiftteşkil etmektedirler, zira haber kitleleri bilgilendirmemek-te ve kitleler de bir görüşe sahip olmaya çalışmamaktadır.Bu iki olgu hiç durmadan birbirinden beslenmektedir.Aynı şeyleri hiç durmadan giderek daha çok yineleyenhaber, kitleleri sayısal anlamda büyütebilir ama onlann


116* Çaresiz Stratejilerbilinç düzeyini yükseltmez.Gereksinimlerle kamuoyu nesnel bir gerçekliğe sahipolsaydı, bu söylenenler dramatik bir anlama sahip olabilirdi.Reklam, kamuoyu araştırmaları, iletişim araçlan vehaber (demokrasi ve bilinç kirliliği) karşısında gerçektende kendine özgü değerler ve bir iradeye sahip toplumsalbir özün yanı sıra, bir de gerçek insan olsaydı o zamanbütün bunlar dramatik bir anlama sahip olur ve yabancılaşmasorunundan kaçıp kurtulamazdık.Daha da ileriye gidilerek haber kuramıyla ilgili tümütopyalar gözden geçirilmelidir. Yüzyıl başından bu yanayaşamın her alanında şeyler müthiş bir hız kazanmıştır.Bugün bizi içimize kapanmaya iten şeyin adı aşırı haberdir/bilgidir.Bugün herhangi bir olay hakkında bize aktarılan bilgi,aslında, o olayla ilgili bir laf kalabalığından başka birşey değildir. Başka bir deyişle bize sunulan, etkileyiciliğiniaz çok yitirmiş bir olaydır... Keza kamuoyu hakkında sahipolunan bilgi de kamuoyunun etkileyiciliğini yitirmişbir biçiminden başka bir şey değildir.Örneğin, olay daha ortaya çıkmadan önce bu olayhakkında modeller aracılığıyla bilgi üretildiğinde; başkabir deyişle ortaya önce etkileyiciliğini yitirmiş (simülatif)bir olay ve kamuoyu çıktığında olay da kamuoyu da tümetkileme güçlerini yitirerek enerjilerini boşa harcamış olmaktadır.Bu bakış açısı doğrultusunda ele alındığında, evrendeolup bitecek olayların önceden tahmin edilebileceğiniileri süren bir bilimin, bizi evren konusunda doğrubilgilendirme olasılığı çok zayıftır. Bu durumda bilim vehaberin (karşı) amaçlannın da sistemli ve bilinçsiz bir şekildedünyayı haber aracılığıyla kurtarmak gibi (buradabirtakım kötü niyet izleriyle karşılaşılmaktadır) karşı birütopyayı bile bile benimseyerek dünyanın sonundan sözettikleri söylenebilir mi?Evrenle ilgili tüm bilgiler bir araya getirilerek dünya


îronik Stratejiler *117belki yok edilebilir. Bu, “Tann’nm Dokuz Milyar Adı” başlıklıhikâyedeki olaya benzemektedir. Bu hikâyede bilgisayar,Tann’nın dokuz milyar adını sıralamayı bitirdiğinde,dünya yok olmakta, yıldızlar sönüp gitmektedir.Öyleyse, evreni yok etmenin yolu haberden/bilgidengeçmektedir. Haber/bilgi olmadan evren asla yok edilemez.I İelki de şeylere insana keyif veren yeni bir gözle bakmakve sona ermek bilmeyen eleştirel kuramın yerini ironik kuramabırakmasını sağlamak gerekmektedir.Doğruluk ve yanlışlıklan tartışma götüren ve kuşkulusonuçlara sahip kamuoyu araştırmaları, kehanetiandıran hava tahmin raporlarına benzetilebilir. Herkesl>u saçmalığın farkında olmak ve bu raporlara inanmamaklabirlikte, kimse onlara karşı çıkamamaktadır (üs-lelik her geçen gün hava tahmin raporunun daha sıkverilmesi istenmektedir). Bu tahminlerde karşıt olgularvc eğilimleri birlikte ele alabilir ya da sonuçlar işinize gelmediğindesaygıda kusur etmeden nesnelliği çarpıtabilirsiniz(örneğin, İ.F.O.P/un Ölüm cezası ve göçmen işçilerkonusunda yaptırdığı araştırmada olduğu gibi) Özellikledavranışlanmızın doğruluğu ve yanlışlığını saptamayakalkan kamuoyu araştırmalarının sonuçlarına her zamanitiraz ediyor ve bu sonuçları her zaman inkâr ediyoruz,f Hç kimse kendisine nasıl davranması gerektiğinin söyleııilmesindenve istatistik doğruların boy aynasında görülmektenhoşlanmamaktadır. (Bu istatistik rastlantılann,inatla neden yadsındığını açıklayan bir başka hoş örneklebizzat istatistiklerin uygulanış biçiminde karşılaşıyoruz:'‘Sİzi rahatlatacaksa R.A.T.P.’nin [Paris Özerk Ulaşım Ağı]yaptırdığı araştırmaya göre, altmış yıl boyunca, günde ikikez metroya binecek elli kişi arasından saldınya uğramaihtimali olan yalnızca bir kişi vardır. Bu kişinin siz olmasıiçin bir neden yok!”) Kumarbazlar rastlantıya değil Şansainanırlar (Ş’si büyük harfle yazılan bu şans bir Lütuftur,


118 * Çaresiz Stratejileryoksa bir olasılık değil). Kaderine inanan bir insan, istatistiklereinanmaz.Zaten istatistiklere önem verilmesinin nedeni nesnelolmaları değil, bilinçsiz bir şekilde mizah konusuna dönüşmeleridir.Dünyaya mizah gözlükleriyle bakmakta yarar var.Kamuoyu araştırmalarının toplumsal düzen ve toplumsalolayları ele alış biçimindeki patavatsızlık benzer birokuma ve değerlendirme patavatsızlığına yol açmaktadır.Toplumsalı ele alış biçimlerindeki ciddiyete, uğradıklarıbaşarısızlığı acımasızca dile getiren bir ironi ve bu gelişigüzelçarpıtmalar aracılığıyla yanıt verilmektedir. Sankibir yerlerde, bu kusursuz mekanizmayı bozan ve onu nesnelliktuzağına düşüren bir mizah tanrısı vardır. Burada,sanki toplumsal düzenin ta derinliklerinden gelen ve kendinekarşı koymanın mümkün olmadığı bir silah vardır.Bu, kamuoyu araştırmaları ve istatistiklere dayandırılanbir yanıt simülasyonuna tamamıyla gizlenme yöntemiylekarşılık veren bir silahtır. Toplumsal adlı gerçeklik veçözümlemesini her zaman başarısızlığa uğratmış olan busilahı nesnenin, kitlelerin ya da toplumsalın kötülük meleğiolarak adlandırabiliriz.Nesne asla masum değildir, o yaşar ve intikam alır.“Toplumsal” adlı maddenin haber ışığını doğru düzgün birşekilde yansıtamaması bir aksaklık ya da bir kusur ya daışığın düzenleniş biçimiyle değil, nesnenin sahip olduğuözellikle ilgilidir. Toplumsal, kendi hakkında yapılan araştırmalarabir saldırıyla karşılık vermekte ve bu süreç hakkındaaraştırma yapılan nesneyle araştıran efendiler, kitlelerlepolitikacılar vs. arasında gizli bir düelloya davetiyeçıkartmaktadır. Burada kafası çalışmayan birileri varsa oda kendi iyiliği için nesnenin kendi hakkındaki gerçeklerisöylemekten başka bir seçeneğe sahip olmadığını düşünenaraştırmacı konumundaki güdümleyicilerdir. Toplumunkendisine yöneltilen sorulan anlamazlıktan gelmesi,bilinçli olarak kötü ya da çok güzel bir şekilde yanıtlaması


İronik Stratejiler *119ve sorular sormasının nedeni, doğal olarak, çözümlemedüzenini tam olarak kavrayamamasına bağlanmaktadır!Bilim, akıl havsalaya sığmayacak bir şekilde kendi kendinikandırmakta ve üstünde araştırma yaptığı nesneninkendisiyle işbirliği yaptığını sanmaktadır! Bu bilim hernedense nesnenin günahkâr, şaşkın, patavatsız olmasını,yaptığı yalancı suç ortaklığını, süreçleri ironikleştirecek,nesne ve özne arasındaki mücadeleden nesnenin kazançlıçıkmasını sağlayacak Özgün bir stratejiyi besleyecek nevarsa küçümsemektedir.Kamuoyu araştırmalarına bu açıdan yaklaşıldığında,öne sürdükleri amacın, güttükleri amacın tam tersi olduğugörülmektedir. Haber programlan gibi onlar da birgösteriye (haberler de, devrimler gibidir; başka bir deyişlehalk haber değil, gösteri ister) dolayısıyla gülünç birhabere benzemiştir. Kamuoyu araştırmaları, politikayı vepolitikacıları gülünç bir duruma düşürmektedir.Politikanın inandırıcılığım yitirmesini (ve bizim de bubilimsel palavralardan sinsice bir haz almamızı) sağlayanşeyin kökeninde, kamuoyu araştırmalarının ürettiği bu bilinçsizmizah olgusu yatmaktadır. Hazırladıkları sorularastratejik bir önem atfeden ve bir karar verebilmek için kamuoyuaraştırmalarına gerek duyan bu insanlar da kiminnesidir? Sahip oldukları gücü araştırmalara devrederektuzağa düşen politikacılar hiçbir konuda yetkilerini kullanamamaktadırlar.Bütün iletişim araçlan onlara bununçekici bir tuzak olduğunu hissettirmemeye çalışmaktadır;başka bir deyişle bir toplumun yerine getirmesi gerekenpolitik işlevi yok etmeye ve yığınlann ironik bilinçaltınıhoşnut etmeye çalışmaktadırlar. Çünkü kalabalıklara aitbilinçaltının derinliklerinde yatan bir dürtü varsa o da politikacılarınsimgesel bir şekilde Öldürülmeleridir.Temsili sistem tarafından her zaman bir araç/bahane/“mazeret” (alibi) olarak kullanılan halk, bununacısını siyaset dünyasını bir gösteriye dönüştürerek çıkartmaktadır.Bugün aynı halk, siyaset dünyasının or­


120 • Çaresiz Stratejilertadan kayboluşunu bir gösteriye dönüştürerek intikamalmaktadır. Halkın nabzını kamuoyu araştırmalarıylaelinde tuttuğunu sananlar vardır. Oysa kamuoyu araştırmalarındakiiniş çıkış grafiklerini bir gösteriye dönüştürenhalk, evde oturduğu yerden her gün bunları izlemektedir.Gerek halk, gerekse bizler bir gösteriye ne kadar inanıyorsakbunlara da o kadar inanıyoruz.Tıpkı her hafta yinelenen şans talih oyunlarında yada kumar masalarına oturduğumuzda kazanacağımızane kadar inanıyorsak onlara da o kadar inanıyoruz. Tümeğilimler aynı sonuca ulaşmakta, gerçeklik oyunları, tümsoru ve yanıtlar kısırdöngüsel bir görünüme, vs. sahip olmaktadır.Belki de ortaya, kendi kökenleri hakkında sorusormayan ve yalnızca kendi ortadan kayboluş gösterisiniizlemek isteyen çok bilgece bir yeni ironik kolektif varoluşbiçimi koymak istedik?Bu kolektif var oluş biçiminin en güzel örneği kitlelerdir.Kitlelerin var oluş nedeni baskı altına alınmak ve güdümlenmckdeğildir. Kitlelerin Özgürleşmek gibi bir sorunuyoktur, zaten isteseler bile özgürleşemezler. Sahip olabildikleri(politika-ötesi) tek güç saf bir nesneye benzeyebilmekyani, kendilerini konuşturmaya niyetlenen politikdüzene sessizce, hiçbir arzu belirtisi göstermeden karşıkoymaktır. Herkes onları ayartmaya, kendi taraflannaçekmeye ve güvenlerini kazanmaya çalışmaktadır. Buruhsuz, bir şeye benzemeyen, bir bilinçaltına sahip olankitlelerde pasif, anlaşılması çok zor bir güç vardır. Dünyayıhiç umursamadan, işlerini hiç konuşmadan büyük birbeceriyle gören hayvanlar gibi (üstelik kitleler daha çokhormonal ya da iç salgılamaya dayalı bir öze sahiptirleryani onlan antikorlara benzetebiliriz) tüm siyaset dünyasıve politik söylevleri etkisiz kılmaktadırlar. Siyaset dünyasıve politik söylevler böylesine anlamsızlaşmış, ruhsuz birdramaya benzemiş ve yararsız iktidar oyunlarının eline


tronik Stratejiler • 121terk edilmişse; artık hiçbir iddia, proje siyaset dünyasınılıeyecanlandıramıyorsa bunun nedeni şu devasa sessizantikorun sergilediği kitlesel müstehcenliktir. Bunun nedenibilimkurgu canavarlannınkine benzeyen şu hayvani,saçma, emme ve yutma gücüne sahip, adlandırılması olanaksızşeyin büzülme kapasitesidir ki, gerçekten de sisteminsahip olduğu hızlandırma gücü, bu tepkisizlik ve sessizliğeson verebilmek amacıyla salgıladığı sayısız haberkitleleri tepkisizleştirmekten başka bir işe yaramamaktadır.Ne yapsanız naille: kitle s a f bir nesne, yani özneniniçinde kaybolup gitmiş, tarihin içinde kaybolup gitmiş birvarlıktır. Tıpkı sözün içinde kaybolup giden sessizlik adlısaf nesne ya da her gün anlamın içinde yok olup giden sıradlı saf nesne gibi.Nesne-kitle işte böyle bir akıl almaz güce sahiptir.Kitleler saf bir politik nesne, yani mutlak bir iktidar, toplumsaldüzeni yok etme düşüne benzemektedir. Kitleler,ürkütücü bir iktidar hayalinin somutlaşmış biçimi, yanihiçbir politik düşüncenin açıklayamadığı anlamsız, yaşamageçirilmesi olanaksız, radikal bir antikor; dolayısıylada yararsız ve tehlikeli bir varlıktır. Politik senaryo tersinedöndürülmüştür; çünkü bundan böyle kitleler, iktidarındümen suyundan ilerlemek yerine can çekişmekte olanbir iktidarı peşlerinden sürükleyip götürecektir. Kitleleriboşu boşuna ayartmaya çalışan politikacılar, sahip olduklarıiktidar simülakn karşılığında, çiftleştikten sonradişisi tarafından yutulan erkek misali, kitleler tarafındançiğ çiğ yutulmak gibi bir bedel ödeyip ödemedikleri sorusunusormalıdırlar.Eskiden Özne için bir nesne özelliği taşıyan her şeyartık onun için ölüm tehlikesi arz etmektedir. Köleliğiniyadsıyan bir köle gibi, nesne de zorlama bir nesne açıklamasınıreddetmektedir, özne, çok kısa bir süreliğine,nesneyi yönetmiş olduğunu düşünebilir; ancak nesneninbaşkaldırmasını engelleyebilmesi ya da durdurması olanaksızdır.Bundan böyle devrim ancak bu şekilde, yani


122 • Çaresiz Stratejilersessizce yapılabilir.Öyleyse bu simgesel, çekici, çarpıcı ve öznel bir devrimdeğil; anlaşılması ve açıklanması güç, ironik bir devrimolacaktır. Diyalektik değil, kendinden kaçabilmeninimkânsız olduğu bir devrim olacaktır, Anlamsız bırakılmıştüm baştan çıkartıcı nesnelere, ayartma ve ürkütmenesnesi olabilecek her türlü nesneye karşı güdülecek tümstratejiler doğrudur.Dur durak tanımayan haberlerle iletişim araçlarınınilettikleri mesaj yığınının tek amacı bu ölümcül bulaşıcıhastalığın elinden kaçıp kurtulabilmektir. Günümüzdeharcanan enformatik* medyatik ve iletişimsel enerjinintek amacı, şu çekiciliği giderek artan duyarsız ve umursamazantikor, yani şu sessiz kitlenin yaşamının küçük birparçası olabilmek, onu bir parça da olsa anlayabilmektir.Bu tepkisizliği alt edebilmek için tüm enerjilerin bir arayagetirilmesi gerekmektedir. Bundan böyle haber ancakböyle bir amaca hizmet edebilir.İletişim araçları ve haber evrenini özne felsefesine ait irade,temsil etme, seçenek, özgürlük, bilgi ve arzu gibi gelenekselkategorilerle çözümlemeye kalkışmak her zamançok güç olmuş ve olacaktır. Zira bu yöntemle yapılan çözümlemelerdene söylenmişse her zaman tersi doğru çıkmışolup, çözümlemeleri gerçekleştiren ve konuya hâkimolması gereken öznenin ona tamamıyla yabancı olduğugörülmektedir. Haber evrenine Özgü ahlâk ilkesiyle, bizimboyun eğdiğimiz "sana, ne yapman gerektiğini ve ne istediğiniöğreteceğim” diyen ahlâk kurallan arasında çokbüyük bir uçurum vardır.Bu bakış açısı doğrultusunda, iletişim teknolojileri ve bilimlerininbize bir şeyler öğretmekten çok irade ve temsiletme kavramlannın smırlannı alabildiğine zorlayarak anlamlanmkarman çorman ettikleri ve her insanın kendivücuduna, kişisel arzu, seçim olanağı ve özgürlüğe sahip


îronik Stratejiler • 123olma imkânını elinden aldıkları söylenebilir.Ancak böyle bir yabancılaşma düşüncesi varsayımsalkitlelere hizmet eden ideal bir felsefi perspektiften başkabir şey olmamıştır. Yabancılaşma sözcüğü, bu sözcüğübulan filozofun kendine yabancılaşmasından, yani kendinibir başkası gibi görmesinden başka bir işe yaramamıştır.Bu konuda kendilerinden önceki dönemi bir “yanılgılarimparatorluğu” olarak nitelendiren ve onu küçümseyenAydınlanma filozoflarıyla Aufklârer konusunda, Hegel,son derece açık ve seçik bir yargıya sahiptir.İletişim evreni ve belki de teknolojik evrenin tamamının,bu sözde yabancılaşmış kitlenin güttüğü gizli birstratejinin ürünü, gizli bir iradeyi yadsıma biçimi, felsefeve ahlâkın özneye dayattığı her şeye, yani her türlü irade,bilgi ve Özgürlük uygulamasına karşı bir meydan okumabiçimi olduğunu gösterebilmek için iletişim araçları tarafındankendisine yabancılaştırılmış bir kitle düşüncesininyıkılması yeterlidir.Buna devrimden çok, bir tür kitlesel “devir/devretme”de denilebilir; zira burada söz konusu olan şey politik,entelektüel, teknik ve işlemsel araçlara kitlesel düzeydevekâleten devredilen bir tür iktidar ve sorumluluktur.Bunun adı iradenin kitlesel düzeyde reddedilmesi, kitleseldüzeyde bir iradeden vazgeçiştir. Bu vazgeçiş, bir köleleşmeya da yabancılaşma arzusunun ürünü değildir.(Bilinçli köleliğin sırrı La Boetie’den bu yana çözülememiştir.Bundan böyle sorun, var olup olmadığını bile bilemediğimizköleleştirilmeye razı, kendi varlığından eminolamayan özneden yola çıkılarak işlenecektir). Bu vazgeçiş,iradesini kullanmama sürecini yönlendiren başka birfelsefenin ürünüdür. Bu felsefe bir tür antimetafizik düşünceyebenzeyen ve sim ; kitlelerin (ya da insanın) kendilerive içinde yaşadıkları dünya hakkında konuşmamalarıgerektiğini çok iyi bildiklerini, istemek, bilmek ve arzulamakgibi bir sorunlan olmadığını söylemekten ibarettir.


124 • Çaresiz Stratejilerİnsanın hayatta en çok arzuladığı şeyin, arzulamaktanvazgeçerek bir başkasının arzusuna boyun eğmek olduğusöylenebilir. “Kendi” arzularından, “kendi” iradesindenvazgeçme stratejisi, ironik bir güce sahip olma stratejisi.Felsefi» ahlâki ve politik yükümlülükleri diğerlerine kakalamastratejisi.Kavramlara ve arzulara hükmedenler, onlara istediklerişekli verenler, entelektüeller bu işle görevlendirilmişlerdir.Bütün reklamcı, haberci ve politikacılar bizene yapmamız, kitlelere ne yapmaları gerektiğini söylemekiçin vardır. Büyük bir keyif alarak devrettiğimiz bu kitleselsorumluluğun kökeninde yatan şey; bilmenin, istemenin,yapabilmenin ve arzulamanın bizim için ilgi çekici şeylerolma özelliğini yitirmiş olmasıdır. Bunlar bize filozoflar tarafındandayatılan kavramlardır.Seçim yapma zorunluluğu iğrenç bir şeydir. İnsanıiradesini kullanmaya zorlayan bir felsefe, onu umutsuzluğasürüklemekten başka bir işe yaramaz. İnsanın neistediğini bilmesi övgüye değer bir şeydir. Buna karşınmutluluğu kendi iradesine sahip olmamaya bağlayan,açıklanması zor ancak hayati bir öneme sahip diğer bilinç(yani bilinçaltı) için ne istediğini bilmemek, akılcı biriradeye boyun eğme ve seçim yapma zorunluluğundankurtulmuş olmak da bir o kadar büyüleyici ve ayartıcı birşeydir. Seçim yapma zorunluluğu ve kendi irademize boyuneğmek yerine bize anlamsız da gelse bir başkasınıniradesine boyun eğmek daha iyidir. Bu gibi durumlardaBrummel uşağından yararlanırdı. Göllerle süslü nefis birmanzara karşısında uşağına dönerek: “ Which lake do Ip r e f e r (“Hangi gölü tercih etmem gerekiyor?”) sorusunusorardı.İnsanlar kendilerine ne istediklerinin söylenmesindenhoşlanmadıklan gibi, ne istediklerini bilmekten de kesinliklehoşlanmazlar, hatta bilmek isteyip istemediklerindenbile emin değildirler. BrummeFin uşağına yaptığı gibi,böyle bir istek karşısında, insanlann kötülük melekleri


İronik: Stratejiler • 125kulaklarına, haberler ve reklamların sizi “ikna etmelerine”İ2in verin, sizin adınıza bir seçim yapsınlar (ya da politikacılardünyayı sizin yerinize sorgulasınlar), sözcüklerinifısıldamaktadırlar.B u d u ru m d a sizce k a p a n a kıstırılan k im d ir?Bir şey bilmediğini bilen kitlenin bir şey bilmek gibi birniyeti yoktur. Bir şey yapamayacağını bilen kitlenin birşey yapmak gibi bir sorunu yoktur. Ahmak ve edilgin olduğusuratına bağıra bağıra söylenir. Bu kesinlikle doğrudeğildir; kimse kitleye ahmak ve edilgin diyemez, zira kitleherkesi ve her şeyi küçümser. O da Brummel gibi seçimyapmayı bilinçli olarak bir başkasına havale etmektedir.Bu işi hiç fark ettirmeden bir tür sorumsuzluk, ironikbir meydan okuyuş ve bilinçli bir iradesinden vazgeçmeoyununa dönüştürerek yapmaktadır. Bütün aracılar (politikacılar,aydınlar yani kitleleri eleştirme konusundaAydınlanma filozoflarının mirasçıları) şu can sıkıcı iktidarve irade işini kitlelerden yetki alarak vekâleten yürütmek,kitlelerin büyük bir keyif alarak devrettikleri bu üstünlüğü,bir üstünlük gösterisine dönüştürerek kitlelere sunmaktanbaşka bir işe yaramazlar. Veblen'in deyimiyle,iradeleri, şu küçümsedikleri kitlelerin çok iyi gizledikleriamaçlar doğrultusunda, kendilerine rağmen saptırılan“ayrıcalıklı” sınıfların içinde bulundukları konum budur,yani vicarious (vekâlet etme).Bütün bunlar bizim için öznel ve paradoksal duygulardır;çünkü içimizde bu kitlelerle birlikte onu mahkûmedip küçümseyen zeki bir varlık vardır. Bilince kiminkarşı çıktığı bilinmemektedir. Doğal olarak, psikanalizinzorla baskı altında tutulduğunu ileri sürdüğü şu bilinçaltınındışında. Gerçek bilinçaltımız belki de tam tersine şuironik vazgeçme, arzulamama, öğrenmeme, sessiz kalma;tüm güçleri emme, tüm güçlerden, tüm irade ve aydınlanmabiçimleriyle ikna edici olmaktan uzak tüm anlamsalderinliklerden kurtulma gücümüzdür. Bilinçaltımız, yal­


126 • Çaresiz Stratejilernızca dürtülerden oluşan ve baskı altında tutulan bir şeydeğildir. Bilinçaltı baskı altında tutulamaz, o daha çok insanıniradesiyle ilgili gereksiz üstyapıların tümünden keyfîniçıkarta çıkarta kurtulduğu bir şeye benzemektedir.(Kendilerine yabancılaşmış) kitleler ve (bastırılmış)bilinçaltı konusunda hep tasalanmışızdır. Bize özgü tümfelsefî düşüncelerin kökeninde bu hüzünlü bağıntı vardır.Oysa sırf çeşit olsun diye kitle ya da şu nesne-kitleyisonunda ironik, neşeli ve ayartıcı olmayı başaran bir bilinçaltıylailişkilendirerek insanı düş kırıklığına uğratan,düşleten, imada bulunan bir strateji sahibine benzetmekçok ilginç bir şey olacaktır.TU TKU NUN KÖTÜ LÜ K MELEĞİAşk konusunda, ya aklınıza eseni söyleyebilirsiniz ya dasusup oturursunuz. Aşkın varlığını inkâr edemezsiniz. İnsanannesini, Tanrıyı, doğayı, bir kadını, küçük kuşlan,çiçekleri sevebilir; başka bir deyişle duygusal bir temeleoturtulan kültürümüzde bir leitmotif’e dönüşerek, konuştuğumuzdile ait en patetik sözcük olan aşk, aynı zamandaen yaygın, en sıradan ve en anlaşılmaz sözcük olmayıda sürdürmektedir. Sağlam, somut bir ayartma sürecinekarşın aşk, sıvı hatta uçucu bir solüsyona benzemektedir.Aşkın içine her şeyi tıkabilirsiniz; tıpkı aşkı her şeyin içinetıkabileceğiniz gibi. Her şeyi tutku yüklü bir uyumlulukya da uyumlu bir libido süreciyle açıklamaya ve çözmeyeçalışan aşk, bir tür (her soruna çare) evrensel yanıt, idealbir ikili yaşam umudu, olası bir ikili ilişkiler dünyasıdır.Nefret ayırır, aşk birleştirir. Eros’un görevi insanları birbirlerinebağlamak, çiftleştirmek ve birlikteliklerini sağlamanınyanı sıra onları birbirleriyle özdeşleşmeye, kişiliklerinikarşılıklı olarak yansıtmaya ve birlikte yaşamayaitmektir. Bugüne kadar bize hep “Birbirinizi sevin” denilmiştir.Kimse kalkıp da “Birbirinizi ayartın” dememiştir.Araya gizli bir mesafe koyan, sonsuza dek sürebilecekbir zıtlaşma ve meydan okuma biçimi üzerine oturtulmuş,


İronik Stratejiler • 127çok yoğun bir ilgi ve çekicilik gerektiren, açıklaması zorbir düello varsayımına benzeyen ve bir oyun kuralınınoluşmasına izin veren ayartmayı aşk ve yol açtığı duygusalyakınlığa yeğlerim. İlci kişiyle oynanan ayartma oyununu,evrensel bir biçim olan aşka yeğlerim. (Heraklit’egöre yaşamın gidişatını belirleyen şey elementler, canlılarve tannlar arasındaki zıtlaşmalardır. Burada ne bütündünyada karşılaşılan aşka yer vardır ne de yarattığı hayalkırıklığına. Burada birbirleriyle dövüşüp birbirleriniayartan tanrılar vardır. Hıristiyanlıkla birlikte bir yaratılışilkesi olarak ortaya çıkan aşk, ayartma denilen bu müthişoyuna bir son vermiştir).İki kişiyle oynanan ve herkesin anlayabildiği bir oyunabenzeyen ayartmadan söz edebilirken; aşk hiç kimseninaçıklayamadığı evrensel bir biçime sahiptir.Belki de yalnızca ayartmanın gerçek anlamda bir biçimesahip olduğunu söylemek gerekiyor. Oysa aşk, insanlarıyalnızlığa sürüklemenin yanı sıra onlan birbirlerineyaklaştırmaya çalışan evrensel bir gücün yerini almasıiçin üretilen yaygın bir metafordan başka bir şey değildir.Hangi mucizevi irade, hangi ilahi güç, tezgâhlanan hangioyun insanları birbirlerini sevmeye zorlayabilir ya da hangiçılgın düş gücü insanları birbirlerini sevmeye, birbirimizisevmeye, “sizi seviyorum” demeye itebilir?... Buradatamamıyla hayal ürünü evrensel bir çekim ve denge ilkesininsonsuza dek sürdürülmeye çalışılmasından başkabir şey yoktur. Bu öznel bir hayal kurma biçimi, örnek birmodem tutkudur.Oyunla kuralların tükendiği bir dünyada, vücut veruh arasındaki bölünme sorununa bir çözüm getirecek;nefret, alın yazısı, ayrım ve yazgıya bir son verecek evrenselbir içini dökme ve rahatlama biçimiyle bir yasa ve birduygulanma biçimi bulmak zorundayız; başka bir deyişlebir yazgıya benzeyen ayartmaya gerçekten de son veren¡şey bu kutsallaştırdığımız duygusal evrendir.Aşka, ilahi adalete inanırcasına inanılması, evrensel


128 • Çaresiz Stratejilerbir insanlık etiğine dönüştürülmesi (dünyanın her yerindegörülen ahlâki yorumlarda ısrarla aşkın insanı mutlu ettiğisöylenmektedir), ayartmanın, aşk Öncesinde oynananbir oyun, ahlâki sapkınlık, ahlâksızlık türünden bir şeygibi algılanmasına neden olmuştur. Aşk, dayanılması zorbir dünyaya ait tek işe yarar (ya da yüce bir) amaç, karşılığındaceza alınmayan tek suçtur. Ayartmayı başka yol veyöntemlerle yüceltmeye yönelik her girişim, aşka özgü yüceltmeve idealleştirme mekanizmalarına takılmaktadır.Ayartma sürecinde ön planda olan duygular değil, heran değişebilen dış görünümlerdir, örnek alabileceğiniz birayartma modeli olmadığı gibi, ayartarak rahatlamak gibibir şey de söz konusu değildir. Bu durumda ayartmanınahlâksızca bir davranış olarak nitelendirilmesi gerekecektir.Ayartmada ahlâkçı bir duygusal alışveriş yoktur.Ayartma, evrensel ve doğal olmaktan çok yapay ve bir öğretiyiandıran anlaşma, meydan okuma ve ittifak biçiminebenzemektedir. Açıkça ayartmanın bir sapkınlık biçimiolduğu söylenebilir.Terimlere bağlı kalındığında iş daha da karmaşıklaşmaktadır.Kesin bir kavram niteliğine sahip olmayan aşkve ayartma (ne psikanaliz, ne de önemli kavramsal sistemlerikisinden de söz etmemektedir) kolaylıkla birbirlerinekarıştırılabilir. Ayartma bir meydan okuma, kazananıasla bilinemeyen bir oyun, kesintiye uğratılmadan sürdürülenritiıel bir alışveriş, hep daha çoğunun istendiği birilişki ya da gizli bir suç ortaklığına benzeüldiğinde böylebir açıklamaya karşı gelebilmek ve “ Bu şekilde tanımlandığındaayartma aşkın ta kendisi değil midir?” sorusunusorabilmek mümkündür.Hatta ilişkiler tersyüz edilerek, aşka ayartmadandaha belirsiz ve daha kuşku uyandıracak bir biçim verilebilir.Aşık olabilmek için narsist olmak gerektiği söylenebilir.örneğin, karşımdakini sevmemin nedeni banabenzemesi, demek ki onda kendimi buluyorum. Onubana hiç benzemediği için seviyorum, öyleyse o beni ta-


İronik Stratejiler • 129marnlıyor, öte yandan, aşkı bir çıkar ve karşılık beklemedendiğerinin kollanna atılma, onu, beni, benim ona olansevgimden daha büyük bir sevgiyle sevmeye zorlayan birmeydan okuma, öyleyse sonsuza dek sürüp gidecek birdaha çoğunu isteme biçimi gibi görebilmek de mümkün.Ayartmayı da amacı olan bir oyun, partnerini kendi amaçlandoğrultusunda güdümleme çabası olarak görebiliriz.Tersine çevrilmiş bu terimler konusunda yapılabilecekbir şey yok. En yüce ve en sıradan anlamlan arasındabir fark bulunmayan aşkla ayartma konusunda konuşabilmekimkânsız bir şey. Üstelik günümüzde aşk söylevininyeniden canlanmaya başladığı, can sıkıntısı ve cinseldoygunluğun duygulan yeniden harekete geçirdiği söylenebilir.Bunun nedeni aşk simülasyonudur. Çünkü çılgınaşk ile tutkulu aşk çok yüce ve kahramanca bir mücadeleninsonunda yok olup gitmişlerdir. Günümüzde insanlaren çok aşık olabilmek, duygusal ve tutkulu olabilmekistemektedirler; bunlar eksikliği en çok hissedilen duygulardır.Arzularına ve zevk aldığı hiçbir şeye sınır koymayanve sonunda cinsellikten bıkan bir kuşak günümüzde,aşkı, duygu ve tutku eklenmiş bir cinsellik biçimi olarakyeniden keşfetmeye çalışmaktadır. Daha önceki romantikya da post-romantik kuşaklar aşkı bir tutku, bir yazgı gibiyaşamışlardı. Bizimkiyse neoromantik bir aşka benziyor.Cinsellik konusunda çekilmiş bunca duygusal söylevdensonra, sıra aşk ilişkisi konusunda çekilen neopatetiksöylevlere gelmiştir. Libidinal ve içtepisel aşktan sonra,sıra tutku konusunda çekilen neoromantik söylevlerdedir.Artık aşktan ne bir alın yazısı ne de kaçışı olmayan birşey gibi söz edilmemektedir. Burada söz konusu olan şey,Marcuse’un dediği gibi, uzun süren bir “arzuların toplumsalyönlendirilme” döneminden sonra, insanın âşık olmasınısağlayacak, arzulan ön plana geçirecek yeni bir yolbulabilmektir.Cinsel ilişki, üretim ilişkileri kadar basit bir şeydi.Freud ve Marx’in düşüncelerinin ötesine geçme konusun­


130 • Çaresiz Stratejilerda geç kalmış olduğumuz söylenemez.öyleyse ortada cinsel kültürden arta kalan süprüntüleriandıran bir aşk biçimi bulunduğu ve bu yeni çevredüzenlemesi konusunda fazla hayalci olunmaması gerektiğisöylenebilir. Bir simülasyon evreninde yaşamaktaolduğumuzu tıpkı psikanalizin hayır duası alınarak birfilm şeridi üzerine stereo kayıtlan yapılan cinsel ilişki,aşk, ayartma, sapkınlık, pornografi, vs.’nin hiçbir aynmatabi tutulmadan libidoya bağlanmalanna bakarak anlayabiliyoruz.Bu stereofonik bir konçerto; başka bir deyişlesınai montaj zincirine sonradan eklenen psikososyoloji vekarşılıklı fikir alış verişi gibi cinsel ilişkinin aşk, tutku veayartma eklenmiş halidir.Bu, cinsellik konusunda üretilen çok sayıdaki müstehcensöylevin şişip kaldığını gösteren bir semptom olarakdikkate değer bir durumdur (bu müstehcenliğin kaynağıcinsellik değil, hakkında konuşulan ve açıklamalaryapılan cinsellik adlı hakikatle ilgili müstehcenliktir). Birhakikat olarak cinselliği gidebileceği en uç noktaya kadargötürdük. Neyse ki bu durum, cinselliğin egemenliğialtına girince yüz hatlan çöken ve çekiciliklerini yitirenbiçimlerin yeniden gündeme getirilmesini sağladı.Ayartma, aşk, tutku, arzu, cinsel ilişki gibi sözcükler arasındabir aynm ya da hiyerarşik bir sıralama yapmayakalkışmak saçma bir şeye benzemekle birlikte, biz bundanbaşka bir seçeneğe sahip olmadığımızı düşünüyoruz.Bizim kültürümüzde ayartmanın altın çağı, RönesanslaXVIII. yüzyıllar arasında kalan bir dönemi kapsamaktadır.O dönemde ayartma, nezaket ya da saraykurallan gibi sözleşmesel, aristokratik bir görünüme sahipti.Aşkla pek bir ilişkisi olmayan stratejik bir oyundu.Oysa bizim için bu oyun farklı, sonradan değişen tonlarasahip romantik ve romanesk bir süreç; başka bir deyişleartık bir oyun ya da törensel Özellikler taşıyan bir şey değilbir tutku, bir söylevdir. Arzu sizi peşinden sürükleyip


trorıik Stratejiler • 131götürebilecek bir güce sahiptir, ölüm imdadınıza koşupsizi onun elinden kurtarır. Bunun ayartmayla bir ilişkisiyoktur. Bizim anladığımız anlamdaki ayartma kavramıkendini XVIII. yüzyıl sonuyla XIX. yüzyıl başlan arasındavarlığını sürdüren yapmacık ayartma oyununa bir karşıçıkış sürecinde göstermektedir. Eski ayartma kavramıylayenisi birbirlerinden tamamıyla farklıdır. Birincisi stratejikbir yanıltmaca ve iki kişiyle oynanan bir oyuna benzerken;İkincisi bireysel, yeni bir amaca sahip olan arzunungerçekleştirilmesine benzemektedir. Asıl büyük değişiklik,arzunun, bireyin cinsel ve psikolojik arzulan ve kitlelerinpolitik arzuları olarak gruplara bölünmesidir. Bu arzuve “arzunun özgürleştirilmesi” denilen şey neye benzersebenzesin bunun o aristokratik meydan okuma vç ayartmaoyunuyla hiçbir ilişkisi yoktur.Dahası var. Ayartma dinsiz, aşk ise Hıristiyandır.Sevmek ve sevilmek İsa’yla başlamıştır. Din duygusallık,acı çekmek ve sevmekten ibaret bir şeye dönüşmüştür.Oysa böyle şeylerle bir ilgisi bulunmayan arkaik ve antikkültürler ve mitolojilerde dünyayı yöneten güçler varlıklannıdüzenlenmiş gösterge ve görünümler, törenler vedış görünümlerinde yaptıkları değişiklikler, yani yalnızcaayartma oyunlarıyla kanıtlamaktaydılar.Bu kültürlerde aşk' ya da duygusallık diye bir şey olmadığıgibi; önemli dini ya da gerçekçi laf ebelikleri ya daaşk mitinin yeşereceği şu psikolojik iç dünya denilen şeyde yoktu.Bu kültürlerde yalnızca ritüeller vardır ve bir bakı­* Hıristiyanlık anlayışına uygun bir ayartma kavramının anlamıtamamen değişmektedir. Bu anlayışa göre ayartma, Hıristiyanlıklabirlikte ortaya çıkmıştır; çünkü o, ilahi düzeni bozanbir şeytan icadıdır. Nietzsche*ye göre ise, İsa ayartmanın takendisidir, çünkü insanlan ayartan İsa'nın kişiliğidir. İsa onlanaşk ve psikolojiye başvurarak ayartmıştırr. Oysa ayartmadanbihaber Yunanistan'da aşk, homoseksüel ve pedagojik biranlama sahiptir. Bir erdem, bir tutkudur.


132 • Çaresiz Stratejilerma ritüel demek ayartma demektir. Ritüelleşmiş biçimlerinyok edilip, özgürlüklerine kavuşturulması ortaya aşkdenilen şeyin çıkmasına yol açmıştır. Aşk sahip olduğugücü, dünyaya sihirli ritueller aracılığıyla egemen olmayaçalışmak da (daha sonra sapkın Hıristiyan mezhepler aracılığıylasürdürülen gerçek dünyanın Manici ya da komünistçeuygulamalarla yadsınması) dahil olmak üzere, bubiçimlerin çözülmesine borçludur. Dünya adlı gerçekliğekarşı çıkan ve yalnızca bir gösterge işlevine sahip olan builkel, değişmeyen biçimler; psikoloji» duygusallık ve aşktanyoksun bir görünümler dünyasının hâkimiydiler. İnsanlarıntüm benlikleriyle boyun eğdiği bu kültürlerde aşk vepeşi sıra ortaya çıkan ruhun kurtuluşuyla ilgili metafizikdüşünce sanki o güne kadar sırları çözülememiş, öğretiyedayalı, ser verip sır vermeyen, niteliksel biçimlerin parçalanmasıve yayılmasının bir sonucu gibi görünürken; aşktaraf değiştiren, çevresine ışık saçan, niceliksel bir enerjiyesahiptir. Aşk enerjisini dışa vururken ritüel dışa vurmaz,gizler. Aşk, bir dışavurum, bir sıcaklık, bir itiraf veiletişim biçimi, öyleyse potansiyel ve yoğun bir enerjininÖzgürleştirilmiş, etrafına ışık ve ısı saçan bir evreden yayıldıkçazayıflayan bir evreye geçmiş biçimidir. Öyleyse bukuralların belirlediği, hiyerarşik ve aristokratik düzenlerekarşı çıkan popüler ve demokratik bir dinin mayalanmasınakatkıda bulunacak bir aşktır.Aşk, kuralcı düzenlere bir son vererek yasal düzenlerinbaşlamasına neden olmuştur. Önceki düzen bozulmuş veşeyler artık gösterge oyunlan, nereye doğru çekilirse uzayıpgiden, önem verilmeyen, yapay bir töz yerine duygularve duygusal bir yapıya, yani insanlann çok önem verdikleribir töz ve anlam düzenine boyun eğmeye başlamıştır.O güne kadar kullannı sevdiğine hiç tanık olunmamış birTanrı fikir değiştirip kullannı sevmeye başlayınca dünyada bir oyun alanı olmaktan çıkacaktır. Biz böyle bir mirasıdevraldık. Aşk ise varlığını kuralların yok olup gitmesi veo kaynaşma döneminde ortaya çıkan bir enerjiye benze-


İronik Stratejiler • 133meşine borçludur. Aşkın karşıtı sayılabilecek biçimin adıdini kurallardır; başka bir deyişle oyun kuralı ve oyunlakarşılaşılan hiçbir yerde aşkla karşılaşılmamaktadır.Oyun ve törenlere özgü abartılı bir sözleşmesel yapınınbelirlediği kurallara karşılık aşk istediği yere özgürce giripçıkabilen bir enerji üretim biçimine benzemektedir, öyleyseaşk, özgürleşme ve özgür dolanım ideolojisini tek başınatemsil edebilecek etkileyici bir modernleşme söylevininta kendisidir.Aşk denilen evrensel tutkunun en önemli özelliği bireyselliğidirve aşk insanın tek başına yaşadığı bir duygudur.Oysa ayartma için iki kişi gereklidir, yani ayartabilmekiçin ayartılmış olmak gerekir ya da ayartabildiğim ölçüdeayartılabilirim. Özetle ayartma oyunu iki kişiyle oynanır,temel kural budur. Oysa sevilmeden de sevebilmek mümkün.Sevdiğim kişi beni sevmiyorsa bu benim sorunumdur.Seni sevmiyorsam bu senin sorunundur. Birindenhoşlanmıyorsam bu onun sorunudur. Aşkın doğal biruzantısına benzeyen kıskançlıkla ayartma sürecinde karşılaşılmamaktadır.Emin olamayacağımız bir şey varsa oda duygusal ilişkidir, oysa göstergeler konusunda yanılabilmekmümkün değildir. Üstelik ayartma oyunundainsan, karşısındakine duygusal bir bağla bağlanarak,psikolojik açıdan onu harap etmeye çalışmaz. Ayartmaoyununda aşktaki kıskançlıktan eser yoktur.Aşkı kıskançlığa indirgemeye çalışmıyorum ama aşktaölçülü de olsa bir miktar kıskançlık, yalnızca sevilenkişiye bağlanma ve onun da yalnızca sizi sevmesi gibi birtalep vardır. Belki de kıskançlık duygusu aşk ortaya çıkmadanönce de vardı, zira aşk ve duygusallıktan bihaberolmalanna karşın birbirlerini ölesiye kıskanan Yunantanrıları için de bu vazgeçilmez bir tutkuydu.Birini sevmek demek onu dünyadan yalıtmak, geçmişinisilmek, ruhunu sahiplenmek ve ölümcül olabilecekbir sona doğru sürüklemek demektir. Birini sevmek


134 • Çaresiz Stratejilerdemek onun etrafında sönmüş bir yıldız gibi dolanmakve kara bir deliğin içine çekmek demektir. Bir insandanbize sınırsız bir ayrıcalık tanımasını istemek demektir.İşte bu anlamda kıskançlık bir tutkudur, zira sahip olunmakistenilen kişiye zihinsel anlamda sahip olunmayaçalışılmakta, kişi sevdiğini kendinin bir parçası gibi görmekistemektedir. Oysa sevilen kişiyi bir parçanız halinegetirmek demek onu öldürmek demektir.Ayartmayla karşılaştırıldığında aşk daha belirsiz bir biçim,daha yaygın bir çözüm hatta bir ölme biçimine benzemektedir.En güzel Örnekleriyle romanlarda karşılaştığımızpatetik aşk bir ölme biçimine benzemektedir. Bir üstaşamadaysa cinselliğin bu patetik aşkı yutup yok ettiğigörülmektedir. Bu aşamada cinsellik “nesnel” cinsiyetayrımı üstüne oturtulmuş bir “ilişki” biçimidir. Ayartmahâlâ törensel bir özelliğe sahipken, aşk patetik bir ilişkiye,cinsellikse yalnızca bir ilişkiye benzemektedir. Göstergelerinoynadıktan rolün, insanlar arasında olabilecek enönemsiz farklılık olarak nitelendirilebilecek cinsiyet ayrımıüstüne oturtulmuş organik, enerjetik ve ekonomikişlevler yararına azaldığı görülmektedir.Cinsiyet ayrımını asal ve özgün bir ayrımlama gibisunarak tüm ayrımlama biçimlerini onun bir uzantısı yada metaforu gibi göstermek bir aldatmacadan başka birşey değildir. Böyle bir şey yapmak insanın vücut ve biyolojidençok daha önemli yapay aynmlar ürettiğini bilmezdengelmek demektir. Zira insanlar “doğal” farklılıklanher zaman yapay farklılıkların önemsiz bir uzantısı gibigörmüşlerdir. Gerçek anlamında ele alındığında cinsiyetayrımının hiçbir önemi yoktur (Yin ve Yang farklı şeylerdir;başka bir deyişle onlar, bu dünyayı yönlendiren güçlerarasında gidip gelen, iki metafizik kutuptur). Bazı kültürlerdesavaşçı olan/olmayan, Brahman olan/olmayan gibiayrımlar cinsel ayrımdan çok daha önemlidir; zira aynmlamayapma konusunda çok daha fazla kafa patlatmakta,


îronik Stratejiler • 135şeyleri daha kesin ve karmaşık bir şekilde düzenleyebilmektedirler.Bizimki hariç tüm diğer kültürlerde ölü vediri, soylu ve soysuz, eğitilmiş ve eğitilmemiş ayrımı cinsiyetaynmından çok daha önemlidir. Biyolojik ve üstünlüktaslamaya yönelik özellikleri bir yana bırakıldığında cinselayrımın olabilecek en güçsüz ve yoksul ayrımlama biçimiolduğu ve diğerlerini yuttuğu söylenebilir.Doğal ayrımlama mantığı üstüne oturan hiçbir ayrımlamabiçimi belirleyici olamaz; çünkü bu mantık yapaygöstergelerin sahip olduklan belirleme gücünden yoksunolup, kusursuz bir düzen oluşturması, dünyaya törenselbir düzen görünümü kazandırması olanaksızdır.• Ayartma çağında, dişi ve erkek estetik ve törensel/hiyerarşik açıdan farklılaşmıştır;• aşk (tutku) çağında, dişi ve erkek ahlâki ve patetikaçıdan farklılaşmıştır;• cinsellik çağında, dişi ve erkek psikolojik, biyolojikve politik açıdan farklılaşmıştır.İşte bu yüzden ayartma, aşktan daha kolay bir şekildeanlaşılmaktadır; çünkü ayartma kusursuz bir ayrımlamayapılmasını sağlayan daha üstün bir “ikili” biçimüstüne oturmaktadır. Aynmlamanın en uç örneği olancinsel ayrımın, ayrımlamayla bir ilişkisi yok gibidir. Eneski ayartma çağlarından en son cinsel ilişki çağma kadargiden bir biçimler yelpazesinde, aşk, her zaman arada biryerlerde olup, mutlak bir farklılıklar evreninden mutlakbir benzerlikler evrenine doğru gidildiğini somut bir şekildegöstermektedir. Kendine özgü bir biçime sahip olamadığındanbetimlenebilmesi de olanaksızdır. Ayartmayı gizemlikılan şey sahip olduğu o ikili biçim değildir; gizemliolan, arzularının esiri olan ya da hangi cinse ait olduğunuanlamaya çalışan kişinin görüntüsüdür.Yazgının kendini bir şimşek hızıyla dayattığı ve böylebir durumda asıl açıklama gerektiren konunun biryazgıdan-yoksunluk olduğu söylenebilir. Zaten bizim dey azgıdan-yoksunluğa kılıf uydurmaktan başka bir şey


136 • Çaresiz Stratejileryapmadığımız ortada. Çünkü şeylerin sonuna kadar gidildiğindeyazgıdan-yoksunluk konusunda da, aşk konusundaolduğu gibi, söylenecek hiçbir şey yoktur.Ayartma gizemli değil, bilmecemsi bir şeydir.Sır gibi bilmece de anlaşılması zor bir şey değildir.Bilmece çok kolay bir şekilde anlaşılabilir, ancak bilmeceyibaşkalarıyla paylaşamaz ya da onunla ilgili bir açıklamayapamazsınız. Ayartma da böyle bir şeydir; onu tümsomutluğuyla görebilir ancak açıklayamazsınız. Bu oyununadı, “her oyunun temel ve gizli bir kuralı var”, yani“her oyun bir bilmeceye benzer”dir. Oysa oyun sürecininkendisinde gizemli olan hiçbir şey yoktur. Çünkü oyununnasıl oynandığını herkes çok iyi bilmektedir.Dünyanın en gizemli şeyi gibi görünen aşkın anlaşılmayacak,bilmecemsi bir yanı yoktur. Oysa aşk konusundabitmek bilmeyen söylevler çekebilirsiniz, çünkü aşkkavramı bilmece değil çözüm düzenine aittir. “Bilmeceninyanıtı aşktır” ya da daha kaba bir deyişle “Burada asılyanıt cinsel ilişkidir” diyebilirsiniz. (Peki, nasıl oldu da bizbu mucizevi gerçekliğin farkına XX. yüzyılda vardık? Bukesinlikle doğru değildir; zira bugüne kadar bilmeceninayartma gücünden hiçbir şey yitirmemesinin nedeni henüzhiç kimse tarafından çözülememiş olmasıdır).Ayartmadan aşka, arzudan cinselliğe ve oradan da pornografiyedoğru ilerledikçe sırdan, gizemden uzaklaşılarakgörünüşe göre itiraf, duygularını dışavurma, açıklama verahatlama, kısaca gerçekliğe doğru yol alınmıştır. Müstehcenbir görünüm kazanan kültürümüzde bu cinsel gerçeklik,gerçekliğin kendisi gibi dayatılmaya, zorlama itiraflar,zorlama açıklamalara benzemeye başlamıştır...oysa ortadaitiraf edilmesi, açıklanması gereken hiçbir şey yoktur.Sırn çözmek, tüm çıplaklığıyla ortaya koymak, radikalbir müstehcenlik biçiminden yararlanmak gibi çılgıncabir düşünce nasıl ortaya çıkmış olabilir ki? Bu bile birütopyadır; zira gerçek diye bir şey yoktur ve asla gerçek


İronik Stratejiler • 137diye bir şey var olmamıştır. Bunun bilincinde olan ayartmasırrını hâlâ koruyabilmektedir. Tüm diğer biçimler veözellikle de son derece geveze olan aşkı susturmak neredeyseolanaksızdır. Aşk, çok konuşmak, söylev çekmekdemektir. Aşk duygusunun en yoğun olarak yaşandığıanlar çoğunlukla sözlerle başlayıp, sözlerle bitenlerdir. Buduyguların dile getirilmesi çok ayıp bir şeydir, zira bu konularhakkında konuşulmaması gerekir. İnsan nasıl olurda birine "Seni seviyorum” diyebilir. Bu hassas duygulansözcüklere sığdırabilmek olanaksızdır ya da bunlar yalnızcasözcük düzeyinde kalan ve herhangi bir sırra sahipolamayan duygulardır. Bu duygular ya sessiz sedasız birşekilde yaşanır ya da tersini ifade eden sözcüklerle dilegetirilir; “Artık seni sevmiyorum” ya da “Artık seninlekonuşmuyorum” gibi. Bu tümceler bile ayartmaya Özgümeydan okuma ve merak duygularıyla yüklüdür. Bunlardatehditkâr bir aşk duygusu sezilmekle birlikte bu açıkçadile getirilmemekte, yadsınmaya çalışılmakta, sevilen kişioyuna getirilmek, kandırılmak istenmektedir.İyi ki böyledir çünkü “seni seviyorum” sözcükleri,ifade ettiklerinden başka bir anlama sahiptir. “ Seni seviyorum”tümcesinde ön plana geçen, ayartma kipindekianlamdır (tüm fiil çekimlerinde şimdiki zamanla emir kipiarkasına gizlenen bir de ayartma kipi vardır). Ayartma kipiyleher söylevde karşılaşılmaktadır. Buna, karşısındakinitümcelere yüklediği ters anlamlarla etkilemeye çalışanaşk söylevi de (umanm) eklenebilir. Keza “sizi seviyorum”sözcükleriyle dile getirilmeye çalışılan anlam, sizi seviyorumdeğil, sizi ayartmak istiyorumdur. Aynı anda iki ayrıanlama sahip olabildiğinden muhatabını kararsızlığa iten,dolayısıyla dış görünüm itibanyla çekiciliğinden hiçbir şeyyitirmeyen bu anlamsız sözcüklere inanmanın bir yaranve gereği yoktur. “Sizi seviyorum” sözcüklerine inandığınızan, aşk da dahil her şey sona ermektedir; çünkü bu, anlamsızbir şeye anlam vermeye benzemektedir.Söylevin açık seçik olmadığı durumlarda bu yapıiabi-


138 • Çaresiz Stratejilerlecek en doğru şeye benzemektedir. Cinsel ilişki talebindeyseher şey açık seçiktir. Talebin gerisinde yatan gi2 İibir sır yoktur; sözcükler neyi ifade ediyorlarsa o anlamasahiptirler. Cinsel ilişki talebi bir arzunun itirafı anlamınageldiği takdirde bu itiraf biçimine özgü terimlerin bulunmasıgerekmektedir; çünkü burada görünümler oyununabaşvurmanın bir anlamı yoktur. Burada “seni seviyorum”sözcükleri farklı bir anlama sahip olmaktadır, zira fiil çekimiayartma kipiyle değil, umutsuz dilek kipiyle yapılmıştır:“Seni sevmek istiyorum”, “Beni sevmeni istiyorum” gibi.Burada Lacanla hemfikir olabiliriz; çünkü Lacan’agöre de cinsel ilişkiye ait bir gerçeklik olamaz. Burada“seni seviyorum” ya da “seni arzu ediyorum” ya ayartıcıbir anlama ya da yalnızca sevişmek istiyorum, arzuluyorumgibi bir anlama sahiptir. Burada kesinlikle aşkya da cinsel ilişkiden söz edilmemektedir. Burada aşk,doğru insanla karşılaşmama anlamına gelirken, cinselilişki de Lacan’ın dediği gibi o doğru insanla karşılaşamamanınhikâyesine benzemektedir. Henüz son sözümüzüsöylemedik; zira ayartma sarmalına ait açıklaması en zorbölüm, doğru insanla karşılaşmamanın hikâyesini anlatmakyerine, gerçekleşmeyen karşılaşma oyununu betimleyendir.Ayartma süreci de insanları dişi ve erkek olarakkarşı cinslere bölen doğanın bu hoş ve saçma ayırımındankendine düşen zevk payını almaktadır.Bir zamanlar meydan okuma ve ayartma denilen şey, bugünbir ricaya/talebe dönüşmüştür, insanlar kendileriylecinsel ilişki kurmanızı, onlan arzulamanızı ve kendilerinekarşı bir şeyler hissetmenizi rica etmektedirler. Beni ayartın,beni sevin, orgazm olmamı sağlayın, benimle ilgilenin.İş neredeyse en belirgin ve şaşmaz özelliği ana karnındasevilmek (fotal stratejiler) olan bir sevilme talebine kadargötürülebilmektedir. Son iki-üç yüzyıldan bu yana kültürümüzeait tüm aşk biçimlerini (doğal aşk da dahil olmaküzere) belirleyen şey, ana sevgisi ve duygusallığıdır. Bu­


İronik Stratejiler • 139nun elinden kaçabilen tek şey ayartmadır; çünkü ayartmabir talep değii bir meydan okuma biçimidir. Biriylebütünleşmektense iki kişi kalmayı yeğler.Anne sevgisi artık değişken bir libidodan başka birşeye benzeyememekte, çevresindeki her şeyi tutku sistemleriyerine daha alt düzeyde yer alan soğuk ve tutkusuzduygu sistemleri doğrultusunda umutsuzca etkilemeyeçalışmaktadır. Çağımızın tipik bir ürünü olan ve dünyanınher yerine homeopatik' ve homeostatik" dozlarda dağıtılanekolojik libidoysa duygusal açıdan insanlar arasındaasgari bir ayrımlama biçimi olarak toplumsal ve psikolojiktalebi beslemeyi sürdürmektedir. Akıntı yönünde bir kaptandiğerine aktarılabilen, sürüklenebilen, yönlendirilebilenbu değişken, libido güdümleme düzeninin arayıp dabulamadığı ideal niteliklere sahiptir.Böylelikle ayartmanın sahip olduğu eritici/çözücü gücün,tutkulu aşk düzenine boyun eğerek, rastlantısal birtalep düzeni içinde nasıl yok olup gittiği görülmektedir.Neyse ki talep konusunda söylediklerimi doğrulayacakbir canlanma var. Oysa kendine özgü terimlerden yolaçıkılarak yapılacak bir talep açıklaması konusunda -yada açıklanır gibi yapıldığında- yanılgıya düşülebilir. Buhisterik talep sürecinin, belki de yalanlanmak, yadsınmak,düş kırıklığına uğratılmak ve olayla bir ilişkisi bulunmadığınınsöylenmesinden başka bir arzusu yoktur.Yadsınmak ve yalanlanmak amacıyla çekilen her söylevgibi, talep söylevi de arzunun dile getirdiği itirafları vekendisinden ricada bulunulan kişiye yöneltilen dileklerionu tuzağa düşürebilmek, kandırmak, yani ayartabilmekamacıyla kullanabilir.Talep denildiğinde akla gelen şey gerçekten buysa, budurumda, talebe yanıt vermek yanılgıya düşmek anlamına* Homeopati: Çok az miktarda eritilmiş ilaç kullanarak hastalıklarıtedavi etme yöntemi — çev. notu.**Homeostatik: Önceden saptanmış bir denge durumuna görekendini yeniden düzenleme — çev. notu.


140 • Çaresiz Stratejilergelecektir. Talebe (beni sev, beni ayart, beni kendimdengeçir) yanıt verme konusundaki isteksizliğin nedeni de budur.Oysa bir meydan okuma ya da ayartmaya hiç tereddütedilmeden anında karşılık verilmektedir. Kendini ifadeetme konusunda zorlanan bir talep sürecinde ayartma gibibir niyet varsa buna ancak ayartmayla karşılık verilebilir.Sonunda tüm biçimlerin başlangıç noktasına geridöndükleri görülüyor ki -tersine çevirme düzeninin geridönmesi- bu da onların neden kolay kolay açıklanamadıklarınıgösteriyor. Bu güçlüğün nedeni ortada söylenecekbir şey olmaması değil, tersine çevirme düzeninin, çizgiselsöylev düzeninden intikam almasıdır. Neyse ki bugünekadar bu güçlüğü aşabilen birileri çıkmadı, oysa söyleyeceksözü olmayanlann bol keseden attıklarını görüyoruz.En güzel aşklar masal ve romanlardakilerdir. Acaba bu gizemlitutku mu romanın ortaya çıkmasına neden olmuştur,yoksa tersi mi doğrudur? İşte size içinden çıkmanınolanaksız olduğu bir soru. Ama özellikle sorulması gerekenbir soru varsa o da gerçekten aşka özgü bir davranışbiçimi olup olmadığıdır.Acaba Tristan ve Iseult hikâyesinde de böyle bir şeyvar mıdır? Çünkü bu hikâye aşkların en yücesini, yaniçaresiz aşkı anlatmaktadır. Bu olağanüstü hikâyede aşknedense kendiliğinden ortaya çıkan ve sürdürülen birolaya benzememektedir; başka bir deyişle bu aşk sihirlibir iksire ihtiyaç duymaktadır. Bu çifti birbirine bağlayangüç, kesinlikle karşılıklı olarak hissettikleri doğal arzulardeğildir. Hem sahte, hem rastlantısal, hem de kaçınılmazbir anlaşmaya benzeyen bu şiddetli aşk ilişkisi psikolojikbir derinliğe sahip olmaktan çok yapay bir ilişkiye benzemektedir.Her zaman büyü düzenine ait olmuş yazgınınkendini hep trajik göstergelerle ifade ettiği düşüncesibir yanılsamadır. Buradaki (psikolojik açıdan yanlış yere"tutku metaforu” olarak yorumlanabilecek) iksir büyüdüzenine ait bir göstergedir. Çiftin birbirlerine karşı his­


tronik Stratejiler • 141settikleri bu tutku ilahi adalete bir meydan okuma biçimidir,zira kutsal şeylere saygısızlık ettikleri için mahkûmedilmektedirler. Oysa bu çiftin paylaştığı aşk iksiri dinsizolup, değişmeyen anlamlara sahip göstergelerle ifade edilentann sevgisi konusundaki değişmez kurallara tamamıylaters düşen ayartma ve alınyazısıyla sözleşme yaptığıgörülmektedirDönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz, aşk diye bir şey yoktur.Olsaydı iyi olurdu ama yoksa da yapılacak bir şeyyok. Bu romantik dönem âşıkları sürdürmeleri olanaksızgörünen ilişkiye soyut bir görünüm kazandırabilmek için,birlikte intihar etmekten başka bir çıkış yolu bulamamışlardır.En yüce aşk, tutkulu yani ölümü baştan kabuleden aşktır. Oysa tutkulu aşk nedense hiçbir zaman biryaşam biçimine dönüşemeyecek olan bu erotizm ve doğakarşıtı korku sayesinde var olabilmektedir. Bunun, bizimaşk anlayışımız, yani birbirlerini arzulayan ve birbirleriyleolmaktan zevk alan iki insan arasındaki ideal karşılaşmaylahiçbir ilişkisi yoktur.Zaten bu sıradan ve (cinsel ve duygusal) bir alış verişedönüşmüş aşk anlayışının diğer aşk anlayışının elindenkaçıp kurtulabilmek için uydurulmuş bir şey olup olmadığınısorgulamak gerekiyor.Yazgı ve anlamsız göstergelerin elinden kaçabilmenintek yolu alış veriş yapmak ve bu alış verişe uygun göstergelerüretmektir. Artık ne iksir vardır ne de meydan okuma.Nc şefkat gösterme vardır ne de duygusallık. Yaşamyapaylık ve kendini feda etme üstüne oturan öldürücübiçimlere karşı kendini ancak bu şekilde koruyabilmekledir.Bir yaşam ve sevme biçimiyken, daha sonra insanıölmekten alıkoyan ölümcül bir içeriksizliğin ayartıcı özelliklerinesahip olan ölüm ya da aşka karşı, yaşam kendiniancak bu şekilde koruyabilmektedir.Belli başlı içeriksizlik biçimleri arasında gelişigüzel birşekilde zevk alma ve zevk alamama vardır. Kader denilen


142 * Çaresiz Stratejilerşey budur. Kaderle yalnızca Tann oynayabilir. İkincil olaraknitelendirilebilecek içeriksizlikler arasındaysa sevmekve sevilmek vardır. Bunlar insanlara özgü duygular olup,duygusal açıdan benzer huylara, arzulara ve yüz hatlarınasahip insanları kümeler halinde bir araya getirmektedirler.İnsanlann çoğu sevilmeyi, ayartılmaya tercih etmektedir.Onlar için duygular, zevk alma ve evcillik aşkın kanıtlarıdır.Belki de insanlar ayartılmaktan korktukları içinsevilmek istiyorlar. Ayartılmak istemiyorsanız kesinliklesevmeniz gerekiyor.Ayartma adlı zalim oyunla karşılaştırıldığında, sevmek,bir tür psikolojik yasak ilişki kurmaya (ınceste), duygusalbir yakınlaşmaya benzemektedir.Dünyanın hiçbir yerinde yalnızca aşka özgü olduğu söylenebilecekbir davranış biçimi yoktur ama (eppure simuovef) aşk denilen şey var olmayı sürdürüyor. Aşk ya birmeydan okuma ve yazgı düzeninde ya da bir alışveriş vetalep nesnesine dönüşerek yok olmaktadır. Eşine seslenenkadın “ You give love because you want sexr (“Benimleyatmak istediğin için beni seviyorsun!”) derken, erkek “ Yougive me sex because you want lover (“Benimle yatmanınnedeni sevilmek istemen!”) yanıtını vermektedir.Çağdaş ev ekonomisine özgü dünyevi bir biçime bürünenaşk ve cinsel ilişki kolaylıkla bir pazarlık nesnesinedönüşebilmektedirler. Tanrısal kader anlayışından kurtulduğunuzusandığınız anda, kendinizi tadına doyulamayanbir alışveriş biçimi içinde buluyorsunuz. Bu noktadaher şeyin her şeyle yer değiştirebildiği ve eksikliğini telafiedebildiği görülmektedir. Örneğin, Benimle yatarsan, seniseverim!Alışverişin olduğu yerde aldatma da olabilir. Bir alışverişbiçimine değil de, bir meydan okuma biçimine benzeyenayartma sürecinde aldatma yoktur. Cinsel ilişkidüzeyinde zorda olsa bir alışveriş dengesinden, ilişkileriniyileştirilmesi gibi şeylerden söz edilebilir; oysa ayartmada


İronik Stratejiler* 143böyle şeyler yoktur. İşte bu yüzden insan için gerçektenölümcül olabilecek tek mahrumiyet biçimi ayartmadır.Zaten yukandaki kan-koca hikâyesinde anlatılmayaçalışılan şey de budur. Çünkü çiftteki burukluğun nedenialış verişin karşılıklı olamamasıdır, Onlar baştan çıkartılmakistemektedirler!Zaten bir kadın sevilmemeyi bağışlayabilir (aşk vecinsellik konusunda insanlar her zaman anlaşabilir) amabağışlayamayacağı bir şey varsa o da baştan çıkartılmamakya da baştan çıkartamamaktır. Ona karşı istediğinizkadar şefkatli ve sevecen olun, onu baştan çıkartamadığımzsürece sizden zalimce bir intikam alacağından eminolabilirsiniz. Sizi ayartamayan bir kadının sizi yok etmeyeçalışacağından emin olabilirsiniz. Aşk ve cinsellik konusundakitüm günahlar bağışlanabilir, çünkü bunlar birhakaret niteliği taşımazlar. Oysa ruhun can damarına dokunanayartma ancak ölümle huzura kavuşabilir.Benim tutkunun kötülük meleği dediğim şeyin kökenindede bu vardır.En tutkulu, en güzeL ve en umutsuz davranış biçimlerindebile diğerinin tuzağa düşürülmesine yardımcı olanbir kötülük meleği vardır.İnsanın tüm saflığıyla ve tüm kalbiyle sevdiğini söylediğianlarda bile, içinde, onu ironik bir şekilde dürten veahlâksızlık yapmaya iten bir şeytan vardır.Tutkudan daha güçlü olan bir şey varsa o da, illüzyondur.İllüzyon tutkusu cinsel ilişki ya da mutluluktandaha güçlü bir duygudur. Ayartmak, her zaman ayartmaklazımdır. Erotik güç, oyun ve stratejinin karşı konulamayangücüyle yenilebilir. Bunun için insanın tuzakhazırlamanın verdiği heyecanı tatması ve mutluluktangökyüzüne uçtuğu zamanlarda bile ironik cehennem numaralarınabaşvurmayı bilmesi lazımdır. Ayartma böylebir şeydir. İllüzyon böyle bir şeydir. Tutkunun kötülükmeleği böyle bir şeydir.


NESNE VE NESNENİN ALINYAZISI HAKKINDANESNENİN ÜSTÜ NLÜĞÜ KONUSUNDA“özne arzu etmekten başka bir şey yapamaz, yalnızcanesne ayartabilir.”Yüzyıllar boyunca öznenin şatafatlı, nesneninse sefilbir yaşam sürdüğüne inandık, özne, dünya ve tarihe biranlam ve bütünlük kazandırmıştır. İster bireysel ya dakolektif, isterse bilinçli ya da bilinçsiz olsun sonuç olarakbütün metafizik düşünce sistemlerinin amacı özneye aitbir dünya yaratmaktır. Bu düşünce sisteminde, nesne,öznellik denilen kusursuzluğa giden yolda karşılaşılanönemsiz bir aşamaya benzemektedir.Bildiğim kadarıyla bugüne kadar hiç kimse nesneninyazgısıyla ilgilenmemiştir. Tek başına ele alındığındaaçıklanamayan bir şeye benzeyen nesne, öznenin kendisineyabancılaştığı, işe yaramaz parçasıdır. Lanetlenmiş,müstehcen, edilgin, fahişeliğe eğilimli nesne Kötülük veyabancılaşmanın ete kemiğe bürünmüş halidir. O birköledir. Ulaşabileceği en üst kademe, kısa bir süre önceortaya çıkan ve günün birinde nesnenin de özneye dönüşebileceğinisöyleyen doktrine özgü bir efendi-köle diyalektiğiiçinde yer alabilmektir.Bugüne kadar nesnenin sahip olduğu gücü sezinleyebilmişbirileri var mıdır? Arzu konusunda üretilen düşüncelerdebile Öncelik öznededir, çünkü yalnızca özne birarzulama hakkına sahip olabilir. Oysa devreye ayartmadenilen kavramı sokarsanız her şeyin tersine döndüğünügörürsünüz. Çünkü bu kavramdan yola çıkıldığındaarzulayan bir Özne yerine ayartan bir nesneden söz edilmesigerekmektedir. Her şey nesneyle başlayıp nesney­


Nesne ve Nesnenin Almyazısı Hakkında *145le bitmektedir; tıpkı her şeyin arzuyla değil, ayartmaylabaşlaması gibi. Öznenin o çok ama çok eskilere dayananayrıcalığı burada tersine dönmektedir. Çünkü çok hassasbir yapıya sahip olan ve arzulamaktan başka bir şey yapamayanözneye karşılık, arzulamanın nasıl bir şey olduğunubilmeyen nesne, durumu kendi lehine çevirmektedir.Arzulamanın nasıl bir şey olduğunu bilmeyen nesne busayede özneyi baştan çıkartmakta onun arzularıyla oyunoynamakta, Önce kışkırtıp sonra reddetmekte ya da Önceheyecanlandırıp sonra düş kırıklığına uğratmaktadır.Nesnenin sahip olduğu bu güç nedense ya unutulmak istenmişya da unutulmaya çalışılmıştır.Özneye neden bir ayrıcalık tanıyor; öznenin iradesi,bilinci hatta bilinçaltı denilen şu kurmacaya inanmayı nedensürdürüyoruz? Bunun nedeni olsa olsa özneye belli birdeğer biçilmesi ve bir tarihe sahip olması olabilir, çünküböyle bir düşünce insanı rahatlatmaktadır. Bu düşünceyegöre Öznenin bir irade biçimi ve bir evreni, bir içtepisi vebir nesneyi dengede tutan bir varlık olması insana huzurvermektedir, zira böyle bir özne henüz değişik, ürkütücüve büyüleyici; nereden çıktığı belli olmayan zalim ve rastlantısalbir ayartma evreninde yaşamadığından çevredekicanlı ya da cansız biçimler tarafından yok edilmektenkurtulduğu gibi sonsuza dek sürecek gibi görünen ayartınaoyunlarının elinden de kaçıp, kurtulabilmektedir. Buöznenin üstüne titrenmiştir; başka bir deyişle egemenolduğu evrende özne önce içgüdüler, arzular ve bir iradeyledonatılmış sonra da mucizevi bir şekilde nedense hiçkimse tarafından sorgulanmamıştır.Öznenin sorgulanması onu her şeyin üstünde tutanmetafizik açıklamalarda önemli bir değişikliğe yol açmamıştır.Başka bir deyişle “Özne olarak” kendi zayıflığını,hassaslığını, dişiliğini, ölümünü sorgulamak zorunda kalmışve bu öznelik anlayışına bir son vermek durumundakalmıştır (yalnızca psikolojik öznelikten değil aynı zamandaiktidar ve bilgi öznesi olmaktan da vazgeçmiştir). So­


146 • Çaresiz Stratejilernunda özne kendi yok oluş sürecini anlatan melodramdarol almıştır; çünkü ayakta kalabilmek, yetkilerini kaptırmamakve bugüne kadar çıkarları doğrultusunda yönlendirdiğinisandığı dünya ile bir gentlem an's agreementyapabilmek için çırpınmaktan bitap düşmüştür. Onun“özgürleşme” sürecini anlatan olaylar insanın kafasınıkanştırmaktan başka bir şey yapmamaktadır. Oysa gururlu,istediği gibi davranabilen, sınırsız bir irade gücünesahip, üstün iktidar Öznesi, tarih öznesi şeklindeki metafizikaçıklamalar ya da kendine yabancılaşmasıyla ilgiliolarak yapılan çeşitli açıklamalar geçerli olduğu süreceözne kendisiyle ilgilenmeye değer bir varlıktı. Bu özellikleriniyitirdiği andaysa ne istediğini, nasıl birine benzemesigerektiğini bilemeyen, içinde yaşadığı evreni anlamlı, düzgünbir şekilde açıklayamayan ve tarih adlı cesedi yaşamadöndürebilmek için kendini paralayan, canını feda etmeyehazır bir cesede benzemektedir.Özne etkilenme ve ölü numarası yapmaz; çünkü varoluşnedeni bir yandan bunlardan, bir yandan da kendiniyok edebilecek yazgısal ayartma oyunlarından kaçmaktır.Bu açıklamalarda özneye değer biçme konusundakarşılaşılan çelişkilerin içinden çıkabilmek olanaksızdır.Dolayısıyla günümüzde öznenin savunulacak bir yanı kalmamıştır.Bugün tarih, bilgi ve iktidar öznesi rolünü üstlenebilecekbirileri yoktur. Zaten kimsenin bu rolleri üstlenmeyeçalışmadığı görülmektedir. Burjuvaziyle birlikteortaya çıkan psikolojik ve öznel evren saçmalığına bir sonverilmeye başlanan günümüzde artık hiç kimse bu rolleretalip olmamakta ve her şey herkesin gözleri önünde olupbittiğinden hiç kimse bu durumu umursamamaktadır.Bir öznellik anlayışıma yıkılışına tanık olurken ortayayenilerinin çıkmasını engelleyemiyoruz. Bu durum artıkkimseyi etkilemiyor, zira yabancılaşma sorunsalı denilenşeyin bir anlamı kalmamıştır. Somut bir şeye benzeyenarzu ise artık bir masal kahramanına dönüşmüştür.


Nesne ve Nesnenin Ahnyazısı Hakkında • 147Sonuç olarak, savunulacak bir yanı kalmayan öznenin yeriniancak nesne alabilir gibi, ters bir sonuca ulaşılmaktadır.Burada yalnızca bir nesne stratejisinin varlığındansöz edilebilir. Bununla anlatılmak istenen şey, kullaşmışancak şimdi öznenin sahip olduğu özerkliğe sahip olmakisteyen, kendine yabancılaşmış ya da “yabancılaşmadankurtulmaya çalışan” bir nesne değil, mevcut haliyle özneyemeydan okuyan, onu köşeye sıkıştırarak savunmasızbırakan bir nesnedir.Nesnenin güttüğü stratejinin sim şudur: Nesne neistediğini bilmez, düşlediği şeylere inanmaz, bir şey arzulamaz.Hiçbir şeyi sahiplenmediği gibi bir şeyleri kendinehesabına geçirme ya da özerkleşme gibi sorunu yoktur.Özünde arzulayan bir varlığa benzemek istemediğindenbu durumda kendine yabancılaşmanın ne demek olduğunubilmesi söz konusu değildir, öyleyse kendine yabancılaşmasıolanaksızdır.Özne ikiye bölünebildiğinden kendine yabancılaşmayamahkûmdur, oysa ayna evresi ve yabancılaşmadan bihabernesnenin ikiye bölünmesi söz konusu değildir.Nesne bir aynadır. Hem de ölümcül bir ayna, çünküÖzne ona baktığında kendi yansımasını görememektedir.Özgün bir töze ya da anlama sahip olmadığı için de özneyibüyüleyip, ayartabilmiştir. Saf nesnenin kendi başınabuyruk bir varlık olmasının nedeni, ona egemen olmayaçalışanları alt edip, kendi kazdıkları kuyuya düşürmesidir.Kristal küre" intikamını böyle almaktadır.Öznenin açıklamakta zorluk çektiği nesne, tam da ortadankaybolduğu sanılan bir anda güttüğü stratejiyle özneyi tamamıylaegemenliği altına almıştır. Öyleyse bu durumdaasıl nesnenin özneyi açıklayamadığı söylenebilir.Bu düşünce, arzu duygusundan yoksunluğun sağladığıbir güce sahip olan cinsel nesne kadar gücünü sessiz-* ya da saf nesne —çev. notu.


148 • Çaresiz Stratejilerliginden alan kitleler için de geçerlidir.Arzu diye bir şey yoktur, olsa olsa ötekinin kaderinitayin etme arzusu diye bir şeyden, yani zaman içindehiçbir öznellik türünün kendisinden kaçamayacağı, hertürlü öznelliğin ötesinde yer alan, artık kesinlikle nesnelolduğu söylenebilecek bir tutkuyla özneyi kendine ve dünyayakarşı güttüğü amaçlardan, var olma yükümlülüğüve sorumluluğundan kurtaran nesne diye bir olaydan sözedilebilir.Öznenin, dayattığı bir 030ın kuralı çerçevesinde, kendinidünyaya yön veren bir merkez ve evrenin var oluşnedeni gibi görmek istemesi, nesneyi, hiç fark ettirmedenbir fetiş, bir tılsım, nedenselliği tersine çeviren bir varlık,öznelliği ani kan kaybına uğratan bir şey gibi görmesiniengellememektedir. Çünkü “nesnellik her zaman için öznelgörünümlerin ardına gizlenmektedir.”Öznenin kaderi artık nesnenin elleri arasındadır. İroni,onsuz bir dünya düşünemeyen öznenin yerine kendindenkaçılması olanaksız özgün bir nesneyi koymuştur.Fetiş, olağan nedensellik mantığına, yani her nedeni birolaya ve her olayı bir nedene bağlamak gibi anlamsız birdüşünceye karşı gösterdiğimiz yoğun tepkiyi ifade etmektedir.Nedenden bağımsız bir şekilde elde edilebilen her sonuççok güzeldir. Önemli olan sonuçtur, neden yalnızcabir bahanedir.Fetiş, dünyadaki nedensizliğe bir son verip onun yerinemutlak bir nedene sahip olma düşüncesinin geçmesigibi bir mucizeye yol açmıştır.Nedenleri tam olarak kavrayamamakla birlikte olmalangerektiği gibi görece bir düşünceye sahibiz. Bu durumdahissettiğimiz mutluluk duygusu da görece olmakdurumundadır. Bizi yalnızca gerçekten zorunlu olduğunaİnandığımız bir düşünce kendimizden geçirip, mutlu edebilmektedir.Bu işi ise ancak dünyayı bir anda kanatlan-


Nesne t/e Nesnenin Alınyazısı Hakkında *149nın altına alabilen şu saf ve özgün bir varlığa sahip nesneyapabilir.Evrensel niteliklere sahip bir dünyada nesnel amaçlarpeşinden koşabilir, birbirlerinden çok farklı yaşam biçimlerisürdürebilir, şeyleri az çok akılcı bir şekilde değerlendirebiliriz( bunun bizim kendi kendimizi değerlendirmebiçimimizle bir ilişkisi yoktur), ancak günü ve saati geldiğindemutlulukla mutsuzluğu, hatta yaşamın kendisinibile hiç bilmediğimiz varlık ya da şeylere bağlayabiliyoruz.Oysa hiçbir evrensel niteliğe sahip olmayan bu şeylerin,nesnenin “doğal” özelliklerine oranla belirgin ancak kanıtlanmasıolanaksız, tamamıyla yapay bir duygusal süreçşeklinde ortaya çıkarak tüm kimlik ve ötekilik biçimleriniözetledikleri söylenebilir.Dünyada nesnelliğin gizli gücünü şu ya da bu nesneyeyüklemeye kalkışmamış bir insan bulamazsınız. Buda, Pascal’m Tanrı konusunda ileri sürdüğü iddiaya benzeyensaçma iddialardan biridir.Böyle bir iddiaya tutuşuluyorsa bunun bir nedeniolmalıdır. Çünkü dünyanın kökeninde tek bir şeyin bulunamayacağınıileri süren bir akıl, tam tersine, kendi varlığınınaçıklamasını yeryüzünde var olan bütün verilerdenyola çıkarak nesnel bir şekilde açıklamak durumundadır.Bu akıl bizi ikna etmiyor, bu akılcı kesinliğe karşın, hâlâtek bir özelliğine ait özü bile açıklamaktan aciz varlıklarolarak dünyaya tapmayı sürdürüyorsak, o zaman bize buaklın varsayımsal bir şey olduğunu söylemekten başkabir seçenek kalmıyor demektir.Şeyleri açıklamak yerine bu işe boş verip onlan nesnelkavramlar ve tükenmek bilmeyen bir referanslar sisteminemi havale etmeli, yoksa tam tersini yaparak dünyayı tek biraynntıdan, bir olayı tek bir özelliğinden, doğanın sahip olduğutüm eneıjiyi canlı ya da cansız tek bir nesneden yolaçıkarak mı açıklamalı? Bence anlamla bir ilişkisi olmayanve sırrıyla gücünü kimseyle paylaşmayan saf nesneye gidenen kısa yolun, o gizli geçidin bulunması gerekiyor.


150 • Çaresiz StratejilerS A LT M ETAHiçbir değer ve niteliğe sahip olmadığı halde normal birnesneye oranla daha inandırıcı bir nesne görünümünesahip olan -dolayısıyla nesneden başka bir şeye benzemeşansı olmayan- ve bu sayede nesnel yabancılaşma sürecininelinden kaçıp kurtulabilen şeye saf nesne diyoruz.Bu normal bir nesneye oranla daha inandırıcı bir nesnegörünümüne sahip olmayı bir değil, iki kez devrimci birhareket olarak nitelendirebiliriz, çünkü Baudelaire’e göre’* Giorgio Agamden, Stances (ahlaki şiirler), (Christian Bouıjoised.) başlıklı metninde şöyle der: “(Baudelaire) bir metaa dönüşennesnenin bu yeni Özelliğini kabul ederek, sanat yapıtınınonun etki alanından kaçabilmesinin olanaksız olduğunu anlamıştır. Baudelaire’in büyüklüğü bizi dört bir yandan kuşataneşyaya karşın, sanat yapıtını da bir eşya ve bir fetişe döndürmeyibecermiş olmasındadır.... Başka bir deyişle sanat yapıtınınbile bir kullanım ve bir değişim değerine sahip olduğunugöstermiştir.... buradan yola çıkarak onun sanat yapıtının yararlankonusunda yapılan tüm yorumlara karşı yürüttüğü oçok sert polemikten söz edebiliriz... Baudelaire ısrarla estetikçalışma sürecini belli bir kalıba oturtabilmenin mümkün olmadığınısöylemiş ve bu yüzden oluşturduğu güzellik kuramınıalaycı ve anlaşılması imkânsız bir gizli gerçekliğe benzetmiştir.O dönemde başlayan sanat yapıtına özgü Maura”yıalgılama güçlüğü, değişim değerinin metaa kazandırdığı fetişgörünümüyle eşdeğerlidir....Sanat yapıtı düzeyinde de değişim değeri ve kullanımdeğeri arasında bir kopuş olduğunu göstermekle yetinmeyenBaudelaire, metaı meta olmaktan çıkarmaya kadar giden birfetişleştirme süreci içinde, bir tür “salt" meta yaratmayı önermiştir.Değişim değeriyle kullanım değerlerinin birbirlerinikarşılıklı olarak yok ettikleri bir yerde meta ne kadar yararsızsao kadar değer kazanmakta ve el sürülemeyen bir şey olarakkullanıldığı ölçüde de bir meta olma özelliğini yitirmektedir.Başka bir deyişle salt bir meta görünümü kazandırılan sanatyapıtı aynı zamanda metam en radikal yok edilme biçimidir.Böylelikle, yaptığı sanat çalışmalarıyla insanlan “şok” etmeyi


Nesne ve Nesnenin Ahnyazısı Hakkında • 151hiçbir şeyin kendisine karşı duyarsız kalınmasını engelle-yemediği salt metaın sahip olduğu bu Özellik yabancılaşmasürecine kendi silahlarıyla karşılık verilmesini sağlamaktadır.Modem dünyada kendine meydan okuyan bir meta ilekarşı karşıya kalan sanat (sanat yapıtı) bu sorunu eleştirelbir yadsıma yöntemiyle çözmeye çalışmamıştır, çalışmamalıdırda (aksi taktirde metaın gülünç ve sıradan bir yansımasındanbaşka bir şey olamaz. Tıpkı kapitali yadsıyandiyalektik düşünce ürünü eleştirilerin, onun gülünç vesıradan bir yansımasına dönüşmesi gibi). Çözüm, metaaabartılı boyutlara varan zihinsel bir biçim verilmesinde vefetişleştirilmesinde, ona atfedilen abartılı değişim değerimasalında aranmalıdır. Böylelikle sanat yapıtı normal birmetaa oranla daha inandırıcı bir meta görünümüne sahipolabilmektedir, çünkü kullanım değeriyle onun arasındakurulan ilişki daha da zayıflamaktadır.Nesnenin bir zamanlar sahip olduğu ideal biçime(güzellik, doğallık ve işlevsellik) son veren metaın sahipolduğu biçimsel öz görmezden gelinerek o ideal biçiminyeniden yaşama döndürülmeye çalışılması yanlış bir şeydir.Oysa yapılması gereken şey bunun tam tersi olup buhedefleyen Baudelaire’in neden böyle bir küstahlık yaptığı daanlaşılmaktadır. Nesnelerin bilmecemsi bir meta görünümünesahip olabilmek amacıyla kullanım değerinin kendilerine kazandırdığıgücü yitirerek tuhaflaşmalanna yol açan şey “şok”etme arzusudur.... Baudelaire, sanayi uygarlığında sanat eseriüretimini sürdürebilmenin yolunun, sanatçının ürettiği yapıtınbir kullanım değerine sahip olmamasına ve gelenekselyaklaşım biçimine izin vermemesinden geçtiğini anlamıştı....dolayısıyla sanatın ayakta kalmasının tek yolu kendi kendisiniyadsımasından geçmekteydi.Modem şiirin ilk örneklerini veren insanın bir fetişist olmasıçok işe yaramıştır. Zira kadınlara özgü süs eşyaları vesaç biçimleri, mücevher ve makyaja böylesine ilgili ve tutkulubiri olmasaydı metaa karşı giriştiği mücadeleyi kazanabilmesiçok zordu.”


152 • Çaresiz Stratejilerdeğer parçalanması gidebileceği en uç noktaya kadar götürülmelidir;zira modernleşme düşüncesi böyle bir stratejiüstüne oturtulmuş olup, Baudelaire’e göre moderndünyanın sapık ve insanı maceraya atılmaya iten bir kandırıcılığasahip olmasının nedeni de budur.Meta ve değer arasında diyalektik bir ilişki yoktur. Sentetikbir düşünce yapısı çok da kalıcı sayılamayacak çözümlerüretirken; diyalektik bir düşünce yapısının geçmişe özlemduyan çözümler ürettiği görülmektedir. Modern ve radikalbir çözüm varsa o da, metaın sahip olduğu yeni, özgün,şaşırtıcı ve dahice olduklan söylenebilecek özelliklere birgerçeklik kazandırmak, yani insanlann yararlılık düşüncesive değere karşı duyarsızlaşmalarını; alım satım düzenininkayıtsız şartsız ön plana geçmesini sağlamaktır,özetle sanat yapıtı böyle bir şey, yani metaın sahip olduğuinsanları şok eden, tuhaf, şaşırtıcı, ürkütücü, belirsizhatta kendi kendini yok edebilme, anlık ve gerçek dışı birşey olabilme gibi özelliklerin tümüne sahip olmalıdır.İnsanlık dışı bir şey olan değişim değeri insanı kendindengeçirebilecek boyutlara taşınırken, bir yandan daher türlü yabancılaşma biçimine ironik bir görünüm kazandırılmasıgerekmektedir.işte bu yüzden Baudelaire’in (diyalektik değil) ironikmasalmantığına göre sanat yapıtı moda, reklam ve “şiirselkodla” aynı işleve sahiptir. Başka bir deyişle sanatyapıtı bomboş, cıvıl cıvıl, hiçbir şeye gönderme yapmayan,rastlantısal ve insanın tüylerini diken diken eden bir şeyebenzemelidir. Her şeyin kolaylıkla sanat yapıtının yerinialabildiği bir evrende nedenler ortadan kaybolurkenzihinsel açıdan sonuçla-r arasında hiçbir fark kalmadığıgörülmektedir.Bu nesneler herkesin bildiği gibi beş para da etmeyebilirlerancak sanat yapıtı bu beş para etmezliği, aıtık birsanat eserine benzemezliği bir fetişleştirme süreciyle yıkıpbundan olağanüstü bir şekilde yararlanabilir. Yeni kan­


Nesne ve Nesnenin Ahnyazısı Hakkmda *153dırma biçiminde önemli olan sözleşmesel, yani illüzyon veestetik özelliklere sahip sonuçlar üretmek değil, müstehcenleşmeyiinsanı ürkütecek boyutlara taşımaktır. Ancakaradaki farkı anlayabilmek mümkün müdür?Olmazsa olmaz bir meta haline gelen ve kandırıcı biretkiye sahip olan sıradan metanın yalnızca üretim evrenineegemen olabildiği görülmektedir (bu evrende geçmişeduyulan özlemin boyutlarını ancak Tanrı bilebilir!).Ortalığı kasıp kavuran yeni bir fetişe (yoksa kendineyabancılaşmış mutsuz fetişe değil) benzeyen sanat eserininsahip olduğu o geleneksel aura, etkileme ve illüzyongücüne bizzat son vererek ortaya müstehcenlikten başkabir niteliğe sahip olmayan meta görünümünde çıkmasıgerekmektedir. Sanat eseri, herkesin alışkın olduğu bildik,tamdık bir nesne olmaktan çıkarak “insanı dehşetedüşürecek tuhaflıkta” bir nesneye benzemek durumundadır.Bu artık baskı altına alınmış bir bilinçaltı ya dayabancılaşmadan kaynaklanan bir tuhaflık değildir. Bunesneyi çekici kılan şey bir saplantıya benzemesi ya dainsanın farkında olmadan zıvanadan çıkarması da değildir.Bu nesneye ilgi duyulmasını sağlayan şey neredenkaynaklandığı belli olmayan bir kandırma gücüne sahipolması, nesne olma dışında başka bir özelliğe sahip olmaması,yorum yapmaya gerek duyulmayacak kadar açıkseçik bir olay olmasıdır.Baudelaire’in bakış açısını, pek çok açıdan, WalterBenjamin’inkine üstün kılan şey, 1855 yılında açılan “EvrenselSergi”de bir gösteri nesnesine dönüştürülen metadır.“Tekniğin Yeniden Üretilebilirlik Çağında Sanat Yapıtı”başlıklı yazısında Benjamin, bu yeniden üretim çağındaaura’sıyla doğallığını yitirmiş bir nesneden yola çıkarak insanıgeçmişe özlem duyan bir modernleşme sürecine itenradikal politik (ya da politik açıdan gerçekleşmesi olanaksız)sonuçlara ulaşmaktadır. Oysa çok daha modem birdüşünce yapısına sahip olan Baudelaire’e göre (insan belkide yalnızca XIX. yüzyılda gerçekten modem olabilirdi),


154 • Çaresiz Stratejilerüstünde durulması gereken konu saf nesnelerle yorumgerektirmeyecek kadar açık ve seçik olayların yanı sırabüyülenme adlı bu modern tutkunun yol açtığı baştan çıkartıcıbiçimlerin keşfedilmesidir.Baudelaire’in insanı canından bezdiren (ancak XX.yü2yıla ait mayışmış beyinleri etkileyebilen) şu yabancılaşmakuramına karşı direnmesinin nedeni, tarihsel anlamdabir yenilik olarak adlandırılabilecek metanı ortayaçıkmasını, dünyaya meydan okuyan bir yabancılaşmadüşüncesine, hem estetik ve metafizik hem de ironik veneşeli bir karşılık verme amacıyla kullanabileceğini anlamışolmasıydı.Baudelaire’in "estetik” konusundaki düşünceleri ciddiyealınacak kadar önemli değildir. Ama salt meta konusundakidüşünceleri tüm alanlara* uygulanabilecek kadarradikal bir bakış açısının ürünüdür.* Bununla birlikte Marx da ticari malı hem modem dünyaya aitsıradan bir olgu hem de akla gelebilecek en tuhaf şey olarak görmektedir.Yaptığı meta açıklamasında, Marx, önce açıklamasıyapılamayandan yola çıkar, ancak bunu gerçek bir meta açıklamasıyapabilmek amacıyla değil, dogmatik meta çözümlemesiniçökertecek bir bilmeceye dönüştürmek amacıyla yapar. Ticarimalı neredeyse açıklanması olanaksız bir şeye dönüştürür.Değer demek ben demek diyen bir ticari mala karşılıkMarx, ticari malın tüm değerler, yararlılık, ahlak, gerçek ve anlamlıbir dünya düzenine karşı meydan okuması konusundaçok da anlamlı sayılamayacak, masalsı açıklamalar yapmıştır.Tüm kapitalist olguların yanı sıra evrensel bir görünümarz eden bu masalsı özelliklere sahip kodla ilgili kimi özgünaçıklamalarda aynı büyülenme olayıyla karşılaşıyoruz.Marksist dogma, bütün bunlan darmadağın etmiştir(Marx bu sürece bizzat katkıda bulunmuştur). Devrimci ahlakgerek kapitalizm gerekse ticari malın sırlannı açıklamayaçalışırken her şeyi eline yüzüne bulaştırmıştır. însan kendikendine devrimcilerin ne gibi ahlâksızlıklar yapmış olduklanrusormadan edemiyor.


Nesne ve Nesnenin Almyazısı Hakkında * 155CİNSEL N ESNEYE ÖVGÜYalnızca nesne ayartabilir.Sıradan bir zampara ayartmanın ne olduğunu bilmez.Kendini özne, karşısındakini de kurduğu tuzağadüşen bir kurban olarak görür. Bu, kurbanlara sahipçıkan temiz kalpli insanların sergiledikleri kadar sıradanbir psikolojik davranıştır. Çünkü ne zampara ne de temizkalpli insanlar gerçekte ipleri elinde tutanın nesne olduğunugörememektedir.Böylesine sıradan bir ayartma çözümlemesinin sorumluluğuda tabii ki bu çözümlemeyi yapanlara aittir.Karşısındakini baştan çıkartmaya çalışan kişi belki desandığımız kadar saf değildir (kandmlmaya çalışılan kişide belki sanıldığı kadar saf değildir), çünkü ayartıcı konumundaolan insan bu kadar basit bir ayartma psikolojisinin“asla işe yaramayacağının” farkında olmak durumundadır.Ayartabilmek için ayartılmış olunması gerekmezmi? Bu durumda nesne, ipleri gizlice eline geçirmiş sayılmazmı? Kurduğu tuzakla nesneyi eline geçirdiğini sananzampara, gerçekte nesnenin kurduğu tuzaktan kaçabilmesininolanaksız olduğunu fark edememektedir.Burada insanın hoşuna giden bir şey varsa o dayazgısal bir görünüm arz eden bu sürecin kendisidir.Sartre’ın deyişiyle hiç farkında olmadan başkasına meydanokumak insanın rahatlamasını sağlayan bir şeydir.Tıpkı salt metaın bizim sıradan eşyayla olan ilişkimize birson vermesi gibi.Sartre şöyle demektedir:Birini ayartmaya çalıştığımda onun bana benzeyip benzemediğinianlamaya çalışmam... Bana göre ayartmakdemek insanın hiç farkında olmadan başkasına karşı tamamensorumlu hale gelmesi, kendini onun gözlükleriylegörmesi ve ona onun görmek istediği şekilde görünmesidemektir. Ayartmak demek insanın hiç farkında olmadansunduğu görünümle başkasını tuzağa düşürüp onuelde etmesi demektir. Kesinlikle vazgeçmeyeceğim bir şey


156 ♦ Çaresiz Stratejilervarsa o da bu farkında olmama durumudur, çünkü benmücadelemi büyüleyici bir nesneye dönüşerek sürdürmekisterim...Gerçekten ayartılmaya değer bilileri varsa o da bir şeyleriarzulama gibi sorunları olmayanlardır (bir histeriğinaklına gelebilecek en son şey ayartılmaktır). Ayartılmayadeğer biri kendi kendine bir şeyleri arzulayıp arzulamadığınısorgulamaktan vazgeçmiş ve arzularını kendi halinebırakmış biridir.Kendisine ateşli bir mektup yazan adama “en çokneremi beğeniyorsunuz?” sorusunu soran zalim kadınınhikâyesinde adam, “gözleriniz” yanıtını verince, kadınadamı baştan çıkartan gözlerinden birini pakete koyarakona yollar!Bir zamparanın hödüklüğüne bakın bir de meydanokumanın güzellik ve acımasızlığına. Bu şeytan kadınayartıldığını düşünerek kendini de cezalandırmakta; başkabir deyişle kendisine kurulan tuzağa tuzakla yanıtvermekte, yani göze göz dişe diş demektedir. Daha öncebaşkasına kendi gözünü böylesine bir pervasızlıkla sunankadınınki kadar zalimce bir cezayla karşılaşıldığını sanmıyorum.Kadın bir gözden olurken, erkek rezil oluyor. Oandan itibaren bu erkek “bakacağı” her kadından benzerkarşılık alacağı korkusuyla yaşamak zorunda kalmayacakmıdır? Zira bir insanın başına gelebilecek en kötü şeylerdenbiri, arzulannın gerçekleştiğini görmektir. Buradaadamın, sözcüğün gerçek anlamındaki bir nesne tarafındantuzağa düşürüldüğü görülmektedir.Bu her nesnenin sahip olduğu bir özellik olup herbiri bu zalim ayartma oyununu her an başlatarak istediğikişiyi tuzağına düşürebilir. İşte bu yüzden “en çok neremibeğeniyorsunuz?” gibi davetkâr bir soruyla karşılaşanerkek, bu tuzağa düşerek tamiri imkânsız bir hata yapar.Çünkü daha olay başlamadan nesne intikamcı bir tavırtakınmaktadır. (Erkek ya gözleriniz yerine sesiniz, ağzınız,cinsel organınız, ruhunuz ya da yürüyüşünüz deseydi ne


Nesne ve Nesnenin Ahnyazısı Hakkında *157olacaktı gibi bir soru sormanın bir anlamı yoktur, çünkünezaket kuralları uyarınca verilebilecek tek yanıt ruhunmetaforu olan gözlerdir).Bu metaforu bilinçli bir şekilde yadsıyan kadının üstünbir konuma sahip olmaması olanaksızdır. Erkek bumetafor oyununa boyun eğmekten başka bir seçeneğe sahipdeğilken, her türlü metaforu reddeden kadın özneyiyok etmeye çalışan, karşı konulması olanaksız bir nesnehaline gelmektedir.Bunun için sözcükle gerçek organın birbirlerine karıştırılmasıyeterli olmaktadır. Tıpkı, “kılıç balığı” parolasıyerine kılıç balığını gösteren Harpo Marc’ın kestirmedenanlamı ifade etmesi gibi. Kadındaki mizah anlayışı dahada acımasızdır, çünkü “ gözleriniz” parolasını yadsıdığıanda, soyut bir ayartma retoriğini de yadsıdığını bilmektedir.Zira erkeğin yazmış olduğu metinde gözler ve bakışlarlakadının vücudu bir tutulmakta, dolayısıyla kadın busözlere vücudunu sunarak ya da sunmayarak bir karşılıkverme konusunda özgür bırakılmaktadır. Ancak gözünübasit bir nesne gibi görüp sunma konusunda aynı özgürlüğesahip olmamalıdır. Anlama bu kadar gerçekçi ve zalimbir şekilde kısa devre yaptırılması başka bir bağlamdasevilen varlığın yamyamca yenilmesi gibi bir düşünceyiçağrıştırmaktadır. Bu örnekte kesinlikle değersiz bir nesnegibi algılanan vücudun zalimce bir sunumuyla karşılaşılmaktadır.Nesnenin, yani kadının kurduğu tuzakta gözünmetaforik anlamı yadsınmakta, yani göz sözcüğüyle gözadlı organın yer değiştirmesi engellenmektedir; oysa öznedenilen canlının var olabilmesi ve baştan çıkartılabilmesiiçin gözler, bakışlar ve kanlı canlı insanlara gerek vardır.Burada metaforun tasfiye edilerek, göstergenin anlamsızbir somut nesne şeklinde sunulması öldürücü biretkiye sahiptir. Çünkü bu olayda nesne olarak algılanandünyanın, özne olarak algılanan insana verdiği anlamsızyanıt, anlamsız bir şekilde gerçekleşen ve herhangi bir metaforkullanımını gerektirmeyen deprem türü bir felakete


158 • Çaresiz Stratejilerbenzemektedir. Zaten yazgıda da buna benzer özelliklerlekarşılaşılmaktadır; başka bir deyişle belli bir anda, bellibir yerde bir metafora dönüştürülemeyen göstergeler zalimve değiştirilmesi olanaksız nesnelere dönüşmektedir.Bunlar herhangi bir anlamlandırma girişimine izin vermemekte,şeylerle birbirlerine karıştırılmaktadırlar (zaten buyüzden yazgı dediğimiz şey hayal kurmaya meyilli olup, oda en az düşlerdeki göstergeler ya da sözcükler kadar kısasüreli ve anlaşılmazdır).Nesnenin güttüğü strateji, bu hikâyedeki kadınınyaptığı gibi arzu edilen şeyle özdeşleştirilmektir. Olaya kesinlikleironik ve zalim bir boyut kazandıran bir şey varsao da bu “abartılı düzeylere ulaştınlan nesnel” bir karşılıkverme biçimidir, zira böyle bir yanıt Öznenin elini kolunubağlamaktadır.Bu öykü aynı zamanda kadının şeylere aynı anda ikiayrı anlam verebildiğini gösteren güzel bir örnektir. Başkabir deyişle kadın kendini hem cinsel bir nesne olaraksunabilmekte hem de doğrudan cinsel ilişki talebindebulunabilmektedir (bizim öykümüzde cinsel ilişki teklifinihiçbir şart koşmadan kabul ederek gözünü gönderenkadın karşısında, erkeğin eli ayağına dolanır ve kendiniahlâksız biri olarak görürken, onun elini ayağına dolandıranve kendini aşağılık biri gibi hissetmesine neden olannesne bundan zevk alacaktır). Belki de kadın kendinicinsel bir nesne gibi sunma ve doğrudan cinsel ilişki talebindebulunmanın ötesine geçebilmekte, yani bunlarınyanı sıra aynı anda oyun oynama, tuzağa düşürme, metaforlaştırma,cinsel ilişki talebine gecikmeli bir karşılıkverebilmeyi de başarmaktadır. Oysa erkek böyle bir şeyyapamaz. Kadın istediği yerde istediği gibi davranabilir.Oysa erkek her an için rezil olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.Başka bir deyişle bir sevişme imasında bulunduğuzaman reddedilebilir, daha zekice numaralar çevirmeyekalkıştığı zaman daha zekice reddetme biçimleriyle karşılaşabilir.Tersi doğru değildir. Çünkü kadın arzulayan de­


Nesne ve Nesnenin Ahnyazısı Hakkında • 159ğil çok daha üstün olarak nitelendirilebilecek arzulananbir nesne konumundadır.Doğal olarak kadın farkında olmadan sahip olduğuarzu nesnesi konumundan bilinçli bir şekilde vazgeçtiğianda bu üstünlüğünü yitirmektedir. O zaman da herhangibir özne kadar duygusallaşmakta ve onun yaşamakzorunda kaldığı gereksiz acı çeşitlerinin tümünü tatmakzorunda kalmaktadır.Cinsel inisiyatifin kadının eline geçmesi ortaya yenibir durumun çıkmasına neden olmuştur. Çünkü erkeğin“kadının bir nesne olarak görüldüğü” dönemde sahip olduğuüstünlük ortaya, en azından bir tutku ve ayartmakültürüyle birlikte, bir de sözüm ona cinsel yasaklar oyunununyer aldığı bir kültürün çıkmasına neden olmuştur.Erkekten yola çıkarak benzer bir kültür düşünebilmekolanaksızdır. Çünkü bir erkeğin, kadının sonsuza dek birkadın olarak kalmasını sağlayan ve insanı kendine hayranbıraktıran o utangaçlık, gizem, kışkırtma ve geri çekilmelerdenoluşan bir strateji güdebilmesi imkânsızdır. Erkeğinsonsuza dek bir erkek olarak kalmasını sağlayacakve onu kadının cinsel ilişki taleplerine karşılık vermektenalıkoyacak bir yasak yoktur. Kadın isterse ayartma oyununuoynamaktan vazgeçebilir. Buna karşılık kadının istemesidurumunda erkek bu ayartma oyununu oynamakzorunda kalacaktır.Kadını bir nesne olarak algılama zorunluluğu ortadankalkmış olabilir, ancak erkeğin erkek olarak algılanma zorunluluğuortadan kalkmamıştır. Erkek rezil olmayı gözealamadığı durumların dışında kadının sevişme talebinekarşılık vermek zorundadır. Oysa kadının böyle bir durumadüşmesi söz konusu değildir. Zira özellikle ayartmave reddetme oyununda bu gibi durumlardan her zamansıynlmayı bilmiş ve rezil olmadığı gibi hep rezil etmiştir.Belki de bu düşünceden yola çıkılarak Fellini’ninKadınlar Kenti [1980] filminin bir açıklaması yapılabilir.Ayartma oyunlanyla hiçbir ilişkisi bulunmayan tüm dişi­


160 • Çaresiz Stratejilerlik oyunlarının sergilendiği bu filmde, kadınlıklarını değişikfantazmlarla teşhir eden kadın canavarlar karşısında,erkek şaşkın, savunmasız ve ne yapacağını bilemez birhaldedir.Burada artık ikili değil, tekil bir durumdan söz edilebilir.Ayartmanın (arzuyla ilişkili gizli bir oyun kuralı)efendisi nesne olarak algılanan üstün konumdaki kadındır.Nesne olarak algılanan erkekse yitirdiğini sandığıüstün konumunu özleyen, arzulama yetisini yitirmiş, neyapacağını bilemeyen, neyi var neyi yoksa kaybetmiş birvarlıktan başka bir şey değildir. Sözcüğün gerçek anlamındaerkek artık arzunun ne nesnesi ne de öznesidir.O üretilen acımasız özgürlük masalında baş kahramanrolünü oynamaktan başka bir şey yapmamaktadır.Konuşma yeteneğine sahip olmayan ve hiç hareket etmeyenher nesne konusunda, Canetti’nin hayvanlar konusundasöylediklerini yineleyebilir ve: “Bir hayvana dikkatlebaktığınızda sanki içinde bir insan gizlenmiş de sizinlealay ediyor gibidir” diyebiliriz.Kadınlar için de sanki içlerine bir başkasının gizlenmişolduğunu ve bu başkasının bizimle alay ettiğini söyleyebiliriz.Kadınlar uysal ve mutsuz görünmeyi Öylesinegüzel beceriyorlar ki, insanın içlerinde bizi gözleyen birileriolduğuna inanası geliyor. Nesnel ironiyi alt ettiğini sananbütün öznellik biçimleri böyle bir sona mahkûmdur.Kadın sanki sahiplenmenin nasıl bir şey olduğunubilmeyen bir varlığa benzemektedir. Nesne sanki sahiplenmeninnasıl bir şey olduğundan bihaberdir. Sahiplenmeözneyle ilgili bir sorun ve bir hava atma biçimidir, nesneninsahiplenme ve özgürleşmeyle bir ilişkisi yoktur.Nesnenin ayartmaktan başka bir sorunu yoktur. Konuşmamaavantajından yararlanan hayvanlar, her şeyekarşı duyarsız kalan taşlar, bakışlannı kullanan kadınlargibi nesne de içinde bulunduğu kölelik konumunu kullanarakoyunu her zaman kazanmaktadır.


Nesne ve Nesnenin AUnyazısı Hakkında »161Oyunu benzerliğin kazanacağını bile bile insan farklılığınüstünlüğünden neden söz eder ki? Oyunu, sessizliğinikoruyanın kazanacağını bile bile konuşma ve anlamüretiminin üstünlüğünden söz etmek niye? Nesne, gücünüironik bir varlık olmasına borçludur.Kadın da tüm haklara sahip olmak istediğinde (zatenbunun da yeni bir ayartma biçimi olduğu söylenebilirzira kadın ve erkeği aşk oyunları adlı nesnel bir tat almasürecine iten özneleri özgürleştirme oyunu insana çekicigelmektedir) erkek seve seve bu tuzağa düşmektedir, zirao da özveride bulunmaktan hoşlanmaktadır. Bu tuzağadüştüğü andaysa hapı yutmuş demektir. Çekildikleri köşedendurumu o nesnel ironik bakışlanyla izleyen kadınlariçin erkekler çok komik yaratıklardır (zaten kadınlarınözgürleşme iddialarını kökten çürüten bir şey varsa o dabu gizli ironidir). Tıpkı kendisine bir dizi hak tanıyacağıbir hayvanın gözünde gülünç duruma düşebileceği gibi.Zaten tuzağa tam bu noktada düşülmekte ve sonrasındakurtulmak mümkün olmamaktadır.Birinin “tüm haklara sahip bir özne” olduğunu iddiaetmek gülünç bir şeydir. Kadın “Ayartılmak değil, kişiliğimikabul ettirmek istiyorum” dediğinde erkek bu tuzağakolaylıkla düşecektir. Çünkü hak dağıtma gibi bir konumdabulunmak hoş bir şeydir. Oysa erkek kendisini buironik zorunlulukla karşı karşıya getiren sürecin farkındabile değildir.Bu kadının ya da birer nesne olarak hepimizin istediğişey (bizler hem özne hem de nesne rolünü oynuyor veüstelik bu işi daha değişik bir şekilde yapıyoruz; başkabir deyişle bizim edilgin olmaktan çok nesne özellikleritaşıyan bir varlığa ait içtepilere sahip tutkulu nesnelerolduğumuz söylenebilir) bütün haklara sahip biri olduğusöylenerek ayakta uyutulmak ve pohpohlanmak değil,gülünç, ahlâksız ve sıra dışı bir çekiciliğe sahip bir nesneolarak algılanmaktır. Burada nesne sözcüğüyle ifade edilmeyeçalışılan şey kendinden ne istenirse yapmaya ha­


162 • Çaresiz Stratejilerzır, evrensel bir kurban ve avcı, yani baştan çıkartılmış,fahişeleştirilmiş, köleleştirilmiş, güdümlenmiş ve bu şekildedamgalanmış olmakla birlikte kesinlikle ayartıcı vekendisine yabancılaşması olanaksız bir varlıktır. Bir kezcinsel nesne olma gibi temel bir özelliğe (özgürlüğü) sahipolduğu kabul edildiğinde, kadının, sizinle her türlü aşk vepsikoloji oyununu oynamaya hazır olduğunu görürsünüz.Ancak sizin ayartacağınız ya da sizi ayartacak kadın bu işibir özne olarak değil, kusursuz bir nesne olarak yapacaktır.Kadın hükmedilmeye, sömürülmeye ve ayartılmayahazırdır; ancak bunu kendine yabancılaştığı, boyun eğmekistediği ya da mazoşist olduğu için yapmaz (bu konudayapılan açıklamalann yanlışlığı nesneye sapık ve kusurlubir özne psikolojisi yüklemelerinden kaynaklanmaktadır).Oysa kadını güçlü kılan bir şey varsa o da kesinlikle Özneleşmekgibi bir sorunu olmaması ve özneleşnne olayınatamamen duyarsız kalmasıdır. İpleri elinde tutan kadınya da oyunu yönlendiren nesne sahip olduğu ironik gücegüç katmaktan başka bir şey yapmamaktadır.Yalnızca yaşından ve çelimsizliğinden söz edilen bir çocuknasıl alınganlaşırsa, yalnızca onuru, hayâsı ve zekâsıylailgilenilen bir kadın da o kadar alınır. Çünkü çocuğun bildiğibir şey varsa o da “bir çocuk olmadığıdır". Kendisiyleyetişkin bir insan arasında Önemli bir fark bulunduğunugösterebilmek için ona, göstermelik bir özgürlükle sorumlulukyüklemeye çalışanlara çocuk hiç mi hiç aldırmaz.Çocuk size karşı sizin silahlarınızla mücadele eder. Çocukne özgür ne de aşağılık bir varlıktır; ancak diğerlerininböyle düşünmeleri onu rahatsız etmez. Eşit koşullardamücadele ettiğini düşünen çocuk isterse edepsizleşebilir.Yetişkin bir insan karşısında duyarsız ya da hassas birçocuğu oynayabilir; böylelikle sizinle eşit bir konumda bulunduğunukabul ettirmeye, sizi kendisine değer vermeye,sahip çıkmaya zorlayabilir. Canı isterse bu kez de onunlaeşit konumda bulunmadığınızı gösterebilir (çocukluk ya


Nesne ve Nesnenin Alınyazısı Hakkında «163da çocuk diye bir şey yoktur). Çocuk her iki durumda dahaklıdır. Zaten çocuğun üstün bir konuma sahip olmasınısağlayan şey de budur.Benzer bir şekilde kadm da istediği takdirde cinselnesne rolünü oynamaktan vazgeçip kendini tereddüt etmedenkarşısındaki erkeğe teslim edebildiği (bu gibi durumlardaerkekler her zaman apışıp kalmaktadırlar) gibisonsuza dek bir özne olarak kabul ettirmeye, ayartmayaçalışıp, erkeğe teslim olmayı reddedebilir vs. Kadın, herhangibir histeri, kapris y a da adını bilmediğim bir krizetutulmadan da her an bu kişiliklerden birine bürünebilir.Bunun adı stratejidir, yoksa “psikoloji değil”. Kadını erkeğeüstün kılan özellik kesinlikle budur.Herkes kendince tatmin olmaktadır. Oysa bir cinsel ilişkidensöz edilebilmesi için karşı cinslerin birbirlerinin nasıltatmin olduklarını bilmemeleri (hatta karşı cinslerin birbirlerinintatmin olup olmadıklarını bile bilmemeleri) gerekirdenilmektedir. Bu tamamıyla yanlış bir düşüncedir.Burada sözü edilen şey biyolojik bir sırra benzemektedir.Konuyla ilgili başka sırlar bulunmasına karşın biyolojiksırra, yani ötekinin zevk alıp almadığım hissedememekonusuna çok büyük bir önem atfedilmektedir. Oysa budüşünce kimsenin kimseyi sahiplenemediğini göstermektedir,zira ötekini sahiplenebilmeniz için onun aldığı zevkihissetmeniz gerekmektedir.İyi ki Ötekinin zevk alıp almadığını anlayamıyoruz.Çünkü neler hissettiğini anlayamadığımız kadın erkeğisonsuza dek ancak bu şekilde baştan çıkartabilir. Yineötekinin zevk alıp almadığını bilememek sonsuza dek zevkalma olanağına sahip olmamızı sağlayabilir.O olağanüstü hikâyede Teiresias, çiftleşmekte olaniki yılandan hangisinin erkek hangisinin dişi olduğunubilmiştir. Öyleyse Teiresias önce erkek sonra da dişi olmuştur.Daha sonra kadının erkekten dokuz kez dahaçok tatmin olduğunu söyleyince Hera tarafından gözleri


164 • Çaresiz Stratejilerkör edilerek cezalandırılmış ve kâhin yapılmıştır.Tatmin olmanın, zevk almanın sırnna ihanet etmekzorunda mıyız? Cerrahi operasyonla değil orgazm değişikliğiyöntemiyle cinsiyet değiştirebilmeyi başarmış birini tanıyormusunuz? Bize bundan söz edebilecek biri var mı?Neyse ki her cinsin tamamıyla kendine özgü orgazmolma biçimi sayesinde başlangıçtan bu yana farklı cinsiyetlervarlıklarını sürdürebiliyorlar. İşte bu yüzden orgazmolmanın sırn bir türlü çözülemiyor. Oidipus gibi Teiresiasda bu sırrı çözdüğü ve ötekinin cinsiyetine sahip olduğuiçin kör edilecektir. İstenseydi Teiresias, iki cinsiyetlibir ağaç haline de getirilebilirdi. Bence bu cezaya kadınınnasıl orgazm olduğunu ifşa ettiği için çarptırılmamalıydı,zira böyle bir sır yok. Başka bir deyişle kadının dokuz kezdaha fazla orgazm olması, aslında, erkeğin kadını dokuzkez daha çok arzulaması gibi ironik bir anlama sahiptir.Bu da erkeğin kadına karşı neredeyse kendinden geçecekboyutlara varan ironik bir arzu hissetmesi demektir.Bunun aksini iddia edecek birileri var mı? Kuşkuduyulması gereken tek şey, bizi alman zevkin eşit olduğuna,arada bir fark bulunmadığına inandırmaya çalışandüşüncedir. Cinsel özgürlük düşüncesi böyle bir mantıksızlıküstüne oturmaktadır.Sonuç olarak, olayın en ilginç yanı orgazm olmak değil,çok daha olağanüstü bir ilişki biçimi olan ayartmadır.Çünkü, ayartma, karşı cinsi bizim yazgımızı değiştirecek,yani onu sonuçta orgazm olmamızı sağlayacak bir nesnedeğil, bizi ölüme ve değişime sürükleyecek, kendindenkaçmanın olanaksız olduğu bir nesne olarak görmek gibituhaf bir duruma düşüren tek ilişki biçimidir. Çünküayartma anatomik (ya da psikolojik) farklılıklarla ilişkisiolmayan başka özeliklere sahiptir. Çünkü ayartma farklılıkoyununu yalnızca bir meydan okuma, bir baştan çıkartmaoyununa dönüştürebilmektedir. Çünkü ayartmakimin ötekinden dokuz kez daha çok tatmin olduğununönemsenmediği nefes kesici bir ilişki biçimi olup, burada


Nesne ve Nesnenin Almyazısı Hakkında *165insanın nefesini kesen şeyin sayıyla değil meydan okumaylabir ilişkisi vardır. Çünkü meydan okuma sonsuzadek sürüp gidebilecek daha üst düzey bir sözleşme biçimidir,oysa matematiksel olarak hesabı tutulabilen orgazmgünün birinde sona ermek durumundadır. Bir cinsin diğerindenüstün olmasını engelleyen tek şey ayartmadır.Aşk ilişkisinde İnsanın gerçekleşmesini arzulayabileceğitek şey kadın olmaktır. Fiziksel ve zihinsel aşkta gerçektenarzulanabilecek bir şey varsa o da sahiplenme değil,fiziksel ve cinsel bir dönüşüme uğrayabilmektir. Sevişmenindoruk noktasında bile karşı cins insanın kafasını kurcalayanbir bilmeceye benzemektedir. Tüm çiftleşmelerinamacı sahip olamadığı için insanı mutsuz kılan karşı cinsincinsel organına dokunmak ve düşsel bir şekilde bileolsa ona sahip olmak/onunla bütünleşmektir. Bu düşüngerçekleşmesi, tüm kadınları elde etme düşüncesi kadarolanaksız bir şeydir.Kadınların da bu konuda neler düşündüklerini sormakgerekmez mi? Görünüşe göre onların erkek olmayaçalışmak gibi bir sorunlan yok. Onlar böyle bir aşağılıkduygusuna sahip değiller. Karşı cinsi tanımak için ölüpbitmiyorlar, kendi kendilerine yetiyorlar. Bu işi, herkesinbildiği üzere vücutlarına aşırı bir ihtimam ve dikkatgöstererek yapıyorlar. Makyaj, narsisizm, ayartma, çekiciolma çılgınlığı gibi şeyler kadının günün her dakikasındakendini tamamıyla kutsal biri olarak görmesine ve kaprisyapmasına yetiyor. Bakımlı ve kendine özen gösteren birkadın dış görünümünü düzenli bir şekilde değiştirir. Erkeğin,kadının bu kılıktan kılığa girme işini nasıl başardığınıanlamaya çalışmaktan yapabileceği bir şey yoktur.Erkek, olayın cinsel aynm boyutuna takılı kalmışolup; cinsel ayrım adlı hikâyenin tek kahramanıdır. Cinselaynmdan kârlı çıkan tek kişi kadındır. Ne sürdürmekzorunda kaldığı sefil yaşam ne de baskı altında tutulmasıonun erkekten üstün bir varlık olarak yaratılmış olduğu


166 • Çaresiz Stratejilergerçeğini değiştiremez. Böyle bir ahnyazısı düş, saplantı,bilmece, kurnazlık gibi özelliklerin kendini seven cinsiyettarafına kaymasına ve ötekinin de zevkten dört köşe olmasınısağlayan delik içine girebilmek için kendini harapetmesine yol açmaktadır.Teiresias hikâyesinden çıkan sonuca göre insanlannderinden derine en çok arzuladıklan şey cinsel ilişkide bulunmakdeğil, karşı cinse dönüşebilen bir cinsiyete sahipolma yeteneğiyle donatılmış olmak, yani tıpkı "aynı andazamanın ötesini ve berisini görebilen” Teiresias adlı kahinya da peygamber gibi “aynı anda iki farklı cinsiyete birdensahip olabilmektir”. Kahin olmak istememizin nedeni zamanıtersine çevirme gücüne sahip olabilmektir; tıpkı bircinsiyetten diğerine geçebilmek amacıyla orgazm sürecineegemen olmayı düşlediğimiz gibi.Bir cinsiyetten diğerine geçiş anı orgazm duygusununen yoğun şekilde yaşandığı andırKAALE BİLE ALIN M AYACAK TEH D İTLERKarşı cinsi bizim için vazgeçilmez, sevilmesi, elde edilmesive sırrının öğrenilmesi gereken bir varlık haline getirenşey, tuhaf bir gurur duygusudur. İşleri perde arkasındanyönetmekten müthiş bir zevk alınması ötekini ortadankaldırma sanatının bilinmesine bağlıdır. Bunun için uyulmasıgereken bir sürü kural vardır.örneğin, önce sokağa çıkıp insanları birkaç saatboyunca gelişigüzel bir şekilde izleyeceksiniz. Zira insanyaşamının anlamsız, belirsiz ve rastlantısal olduğu gibibir düşünce insana çok çekici gelmektedir. Neden yaşadığınızıunutabilmek için diğerlerinin yaşantısıyla ilgilenmeyebaşlıyorsunuz. Kendinizi, kendinize rağmen izlemekistiyorsanız o diğerini haberi bile olmadan izlemeye başlayın,görürsünüz. Amacınız diğer insanın kim olduğunuöğrenmek, neler yapmaya çalıştığını bilmek olamayacağıgibi kendinizi “akıntıya” bırakıp o doğrultuda ilerlemeyede çalışmazsınız. Başka bir deyişle bütün bunların çeşitli


Nesne ve Nesnenin Almyoztsı Hakkında »167çağdaş ideolojileri çağrıştırdıkları ve insana hiç de çekicigelmediği söylenebilir. Oysa insanı böyle şeyler yapmayaitebilecek tek güç ayartmadır.İzlediğiniz kişiye hiç fark ettirmeden neler yaptığınıgörüp bilmek insanın çok hoşuna giden bir düşüncedir.Tıpkı KierkegaarcTın duvar aynası örneğinde olduğu gibi.Burada kız aynanın orada asılı olduğunun farkında değildirama ayna bunun farkındadır. İnsanı baştan çıkartanbir düşünce varsa o da izlediğiniz insanın yaşantısınınortağı olmaktır. Oysa izlenen açısından bir anlama sahipolan bu yaşantının, o yaşantıya ortak olan kişi açısındanhiçbir anlamı olamaz. “İzleyen kişi sanki izlediği kişininhiçbir yere gitmediğini bilmektedir”. İzleyen kişi bir anlamda,izlediği kişinin yaşama amacını eline geçirmekte;başka bir deyişle bir kötülük perisi sanki izlenen kişiyleaynadaki görüntüsü arasına girmektedir. İnsanlar çoğukez içgüdüsel denebilecek bir şekilde böyle bir olayı hissederve kendi hareket alanları içine birinin girerek yaşamçizgilerini değiştirdiğini fark ederler.Günün birinde bayan S. bu “deneyime” farklı bir boyutkatmak ister. Bir ara kendini izleyen, rasgele tanışıp merhabalaştığıbir adamın Venedik’e gideceğini öğrenir. Bayan Sadamın peşine takılıp yol boyunca onu izlemeye karar verir.Venedik’e varır varmaz her yeri dolaşıp adamın kaldığı otelibulur. Otelin karşısındaki bir binaya yerleşerek adamınotele giriş çıkış saatlerini saptar. Bir elinde dürbün, diğerelinde fotoğraf makinesi, adam nereye giderse neye dokunursahiç durmadan fotoğraflannı çeker. Kadının adamlailişkiye girmek ya da onu tanımak gibi bir sorunu yoktur.Bu adamdan hoşlanmadığı bellidir. O sırada Venedik'tekarnaval vardır. Kadın esmerdir, adamın kendini tanıyabileceğinidüşünerek san bir peruk takar. Makyaj yaparakgörüntüsünü değiştirir. Kadın karnavaldan çok adamlailgilenmektedir. On beş gün boyunca adama görünmedenonu izleyebilmek için büyük bir çaba sarf eder. AdamınVenedik’e neden gelmiş olduğunu, girip çıktığı dükkânlarla


168 • Çaresiz Stratejileryer ayırttığı gösteri salonlarındaki insanlarla konuşarak Öğrenir.Hatta Paris’e hangi saatte kalkan trenle döneceğinibile öğrenerek bir önceki trenle Paris’e giderek son bir fotoğrafınıçekmek üzere onu garda bekler.Ancak bu son fotoğraf olmaz. Adamı izlemeyi sürdürüpçalıştığı insanlar ve adamın fotoğraf işlerini yapacağıbir yazarla tanışır. Ancak bu takip işini daha fazla sürdüremezçünkü adam biri Venedik’te olmak üzere iki, üçkez izlendiğini fark eder ve tartışırlar. Ancak Paris’te deizlendiğini fark eden adam çok kızar ve kadına saldırır.Bunun üzerine işin tadı kaçar ve kadın adamı izlemektenvazgeçer.Yoksa kadın izlenmeye tahammül edemeyeceğini düşündüğüadamın (çünkü kadın adamla bir ilişki, özelliklede gizli bir ilişki kurmak niyetinde değildir) sonunda üstünesaldırıp kendisini öldürmesini mi arzulamaktadır?Belki de Eurydike’yi Cehennemden çıkartıp getiren Orpheusgibi arkasına dönüp bakarak aniden kendisini yoketmesini mi istemektedir? Kadının derdi nedir? Adamınalın yazısını mı değiştirmek istemektedir yoksa adamınkendi alın yazısını değiştirmesini mi? Her oyun gibi buoyunun da değişmeyen temel bir kuralı vardır. Buradaki030ın kuralına göre ilişki kurmak yasaktır. Ayartmanınbedeli budur. Sır ifşa edilmemelidir, aksi takdirde olay sıradanbir hikâyeye dönüşmektedir.İzlenen adam çevresinde gezinen Ölümün kokusunuhissetmiş olabilir. Hatta kendine olan güvenini yitirerekacı çekmiş de olabilir. Ancak Bayan S.’nin amacı bu değildir(aradan geçen günler ve saatlerden sonra kafasındaböyle bir düşünce oluşmuş olsa bile böyle bir şey yapmaz,çünkü onun da göze aldığı riskler vardır; başka bir deyişleadam bu durumu tersine çevirebilir ve kadının ne yapmayaçalıştığını anlayınca onu hiç öngöremeyeceği maceralarasürükleyebilirdi. Dolayısıyla burada erkeğin bir kurbandeğil en az kadın kadar güçlü bir varlık olduğu söylenebilir).Zira cinayet işlemek için daha zeki olmak gerekiyor;


Nesne ve Nesnenin Almyazıst Hakkında • 169başka bir deyişle bir cinayet olayında izlediğiniz kurbanınbıraktığı izleri teker teker ve yavaş yavaş silmek gerekiyor.Oysa insanın iz bırakmadan yaşayabilmesi mümkündeğildir. İzlenen kişi bir süre sonra durumu tersine çevirebilmektedir.Ortada bir iz yokken bile kişi kendini bekleyentehlikeyi mutlaka hissedecektir. Adamı izleyen veperde arkasından alın yazısını belirleme konumunda olankişi ya da sarışın kadın bir iz bırakmadığı gibi, adamınbıraktığı izlere el koymaktadır. Hiç durmadan adamın fotoğrafınıçekmektedir. Bu fotoğraflar arşivlenmek ya dasapık bir amaca hizmet etmek amacıyla değil, yalnızca şugün, şu saatte, şurada, şöyle bir ışıkta biri vardı demekiçin çekilmiş olabileceği gibi o gün şurada, şu saatte olmanınhiçbir anlamı yoktu gibi bir anlama da sahip olabilir.Aslında orada hiç kimse yoktu, adamı izleyen kişiolarak ben kesinlikle orada hiç kimsenin bulunmadığınısöyleyebilirim gibi bir anlam da çıkartabilmek mümkün.Bu fotoğraflar, izleyenle izlenen kişinin birbirlerinden habersizbir şekilde orada olduklarını değil, olmadıklarınıkanıtlayan fotoğraflardır.İnsanları zaman zaman izlediğini söyleyen kadına,erkek, “Öyleyse beni izleyin, çünkü beni izlemek önünüzeçıkacak ilk ev kadınını izlemekten çok daha ilginç birserüven olacaktır” yanıtını vermektedir. Oysa burada biryanlış anlama vardır; çünkü bir şeye karşı ilgi duymaklaayartmanın en üst aşaması birbirine karıştırılmaktadır.İlginç olan birinin ikili bir yaşantı sürdürdüğünü Öğrenmişolmak değildir, böyle bir şey insanı olsa olsa birazmeraklandmr o kadar. Burada önemli olan izlenen kişiaçısından izleme sürecinin ikinci bir yaşantıya benzemesidir.Sıradan bir yaşantı her an için dönüştürülmeye hazırbir yaşantıdır. Tıpkı olağanüstü bir yaşantının her an içinsıradanlaştırılmaya müsait bir yaşantı olması gibi. Bir kezdaha yineleyelim sorun acı çektirmek değil, ayartmaktır.Palagonya dükü, yansıttığı görüntüleri deforme eden ay­


170 • Çaresiz Stratejilernalardan yararlanmaya çalışan biriydi.Bu soylu, çirkin ve biçimsiz İspanyol, Palermo yakınlarındarüya gibi bir villa yaptırarak içini eciş bücüş insanlarladoldurmuş ve binanın her yerini dışbükey aynalarlakaplatmıştı. Böyle şeyler yapmasının nedeni Sicilya'nınen güzel kızını kendine eş olarak seçmesiydi. Çünkü onagöre bu yöntemle genç kız aynalara baka baka sonundakendi görüntüsünden iğrenip kocasına benzediğini düşünecekve onu sevecekti.Belki de bu yönteme başvurarak aynalardan yansıyanbiçimleri azdırmaya (çirkinliğin insanı azdırdığı söylenir)çalışmakta ve bu arada güzel insanlar da bu kuralaisteyerek ya da istemeyerek boyun eğmektedirler; çünkükusursuzluk tahammül edilmesi çok zor bir niteliktir.Belki de her türlü ayartma biçiminin sırrı burada yatıyor;başka bir deyişle ayartma süreci biçimsel değişikliğeuğrattığı kusursuz güzelliğe bir son verip kişinin özgürleşmesinisağlıyor. Kişileri farklı bir şekilde gösterme yeteneğisayesinde ötekinin kişiliğinden, özgürlüğünden, yansımasından,benzerliğinden vazgeçmesini sağlıyor. Ayartma,sırlarını kendilerine saklayanlardan hoşlanmıyor.Tanrı bile Şeytan tarafından kandırıldığına göre gerisinisiz düşünün.Palagonya düküne ait villanın bir sırrı var mıdır? Hayıryoktur; çünkü güzellik çirkinleşmek, kötü muameleyemaruz kalmak, zorla alı konmak, tecavüze uğramak, işkencegörmek istemektedir (binanın içindeki şapelde îsaheykeli içi doldurulmuş ölü bir kuş gibi omuzlarından tavanaasılmış bir şekilde durmaktadır). Güzel, karşılaştığıilk çirkinlik timsali erkek tarafından ayartılacaktır.Güzel, villada karşısına çıkan ilk çirkin insan tarafındanayartılmayacaktır; çünkü Palagonya dükü ne de olsasoylu biridir!A., genç ve güzel bir kızdır. Üstelik onu görebilmek içinpeşinden koşan ve her gün mektup yazan bir de prens


Nesne ve Nesnenin Almyazısı Hakkında *171vardır. Bu prensin varlığından A.’nın hiçbir zaman haberiolmayacaktır. A., ancak annesi öldükten uzun bir süresonra olan bitenin farkına varabilecektir. Çünkü prensinmektuplarıyla ona verilen yanıtlan bulacaktır. Üstelik, buyüzden annesinden nefret etmeyecektir. Tam tersine, yazarıölmüş bu ihanet mektupları onun hayranlığını kazanacaktır.Burada, prensi baştan çıkartan şey A.’nın sahip olduğudoğal çekicilik olup bunda şaşılacak bir yan yoktur.Oysa ayartmanın ölümcül ve simgesel (Kierkegaard buna,estetik güç diyecektir) gücüyle gizeminin farkında olangerçek bir ayartıcı varsa o da annedir.Kızına fark ettirmeden onun cazibesine cazibe katmaya,onun cazip görünmesini engelleyecek her şeyi saf dışıetmeye ve bu cazibeyi ötekine yansıtmaya çalışan kişi annedenbaşkası değildir. Buradaki temel kural, kızın olayınfarkına varmasını engellemektir. Anne, kızının bir kraliçeolduğunu, sevildiğini, bir amacı bulunmadığını ve çok anlamsızbir yaşama sahip olduğunu bilen tek kişidir. Biranlamda anne, kızının yapışık bir ikizi gibidir. Bu kandırmacasayesinde anne, kızının yaşamına bir anlam katmışve ona atfettiği bu yaşamı ondan daha yoğun bir şekildeyaşamıştır.Bu hikâyeyi çekici kılan özellik yasak ilişki imasıdır.Ancak bu yasak ilişkinin Oidipal saçmalıkla hiçbir ilişkisiyoktur. Herkesin bildiği gibi, insanın doğurduğu varlığıbaştan çıkartması kadar büyük bir suç yoktur. Oysa şeyleridaha derinlemesine incelediğinizde, yasak ilişkinin doğalve zorunlu bir ilişki olduğunu görürsünüz. Kamınızdabüyüterek doğurduğunuz varlığı ayartmak zorundasınız.Belki de tam tersine, dünyada doğmak ve biri tarafındandoğurulmaktan daha büyük bir suç yoktur. Üstelik busuç, ayartmak ve ayartılmak gibi bir öğreti sürecinin sonucunabenzemek, bağışlanmak ve cezalandınlmak durumundadır.Böyle bir ayartma sürecinin yasak ilişkiyebenzemediği söylenebilir mi? Yasak ilişkiyle (inceste) kar­


172 • Çaresiz Stratejilerşılaştırıldığında, ayartmanın, daha çok, insanı yaşamayaiten, yaşamın sırlarına ortak eden; insanı yalnızca yaşayanbir varlık olmaktan çıkartıp bir de almyazısı kazandırananlaşılması zor bir biçime benzediği söylenebilir.Zaten, kızından habersiz bir şekilde aracılık yapananne de kızını dünyaya getirmiş olmanın işlediği suçubağışlatacağını düşünmektedir. Hikâyenin güzelliği, kızınalınyazısının anne tarafından gizlice değiştirilmiş olmasındankaynaklanmaktadır. Bu hikâyede anne kızmaikinci bir yaşam hakkı tanır gibidir.Yasak ilişkinin arzu ya da arzunun yasaklanmasıylabir ilişkisi yoktur. Bu ilişkinin kökeninde doğal ya da doğayaters düşen bir içtepi, libidinal olarak nitelendirilebilecekbir şeyler olmadığı gibi simgesel ya da yasal düzeninoluşturulmasıyla ilgili bir şeyler de yoktur. Yasak ilişkinintemel kuralı şudur: dünyaya getirilen her varlık ayartılmahdır(yaşamın nasıl bir şey olduğunun öğrenilmesindensonra, ortadan kaybolmanın nasıl bir şey olduğunun öğrenilmesigibi). Herkes bir şekilde bu işin altından kalkmayaçalışmaktadır. Yaşamda yasanın bizi üretmeye zorladığıher şeyi, hiç durmadan baştan çıkartmak (başka birdeyişle kandırmak, kurban etmek, yok etmek, aldatmakve büyülemek) zorundayız. Yasa bize üretmeye zorlarken,hiç kimse tarafından asla açıkça dile getirilmeyen ve yasanınardına saklanan ve yasadan çok daha güçlü olan ogizli kuralsa bizi ayartmaya itmektedir.“Varlığından haberdar olmadığım sırlarımı bilen birilerivar” türünden bilmecemsi bir durumda almyazısı denilenşeyin farkına varılmaktadır. Hiç kimse kendi sırlannasahip olamaz. Bilinçaltıyla ilgili olanlar da dahil olmaküzere, tüm psikolojik açıklamaların içine düştükleri yanlışbudur. Benim dışımda (düşlerimde, anlattıklarımda,yaşadığım olay ya da felaketler sırasında) olup biten şeylerkendilerinden kaçamadığım bir şeye dönüşmektedir. Buyazgısal süreç insanın Ölümüne neden olmasa bile, özne­


Nesne ve Nesnenin Ahnyazısı Hakkında *173nin kendine rağmen bir tür kendinden geçme yöntemiylekişilik değiştirmesine yol açmakta, onu kendine rağmenÖlüm sonrasında bile sırlara boğmaktadır.Bilmece (muamma) şudur: İnsan farkına bile varmadannasıl bir sırra sahip olabilir? Yine bir bilmeceye benzeyenyanıtsa şöyledir: S im yalnızca Öteki bilir, Tanrı bilir,sır alınyazısındadır ve sır demek, kendinize rağmen sahipolduğunuz şey demektir.A.’nın öyküsünde de böyle olmuştur. A. bilmeden birsırra, gizli bir alınyazısına sahip olmuştur. Bu yüzden buyazgıya ihanet edebilmesi mümkün değildir, çünkü sırrıbilen tek kişi annesidir.Kimi durumlarda sırrı yalnızca dil bilmektedir. Çünküironik ve yazgısal bağıntılar yalnızca dil düzeyinde kurulabilmektedir.Alphonse Allais’nin “Parislilere özgü Bir Hikâye” başlıklıöyküsünde de böyle olmaktadır. İki genç sevgili, gününbirinde, diğerinin kendisini nasıl aldattığını anlatanbirer imzasız mektup alırlar. Sevgilisinin kendisini aldattığındanemin olmak isteyen kadının bunu anlaması içinmaskeli bir baloya gitmesi yeterli olacaktır; çünkü mektuptaerkeğin o baloya Harlequin kılığında geleceği yazılıdır.Erkeğe gönderilen mektupta da benzer şeyler yazılıdır.Şu adresteki maskeli baloya gittiğiniz taktirde sevgilinizinoraya Kongolu bir kayıkçı kılığında geldiğini göreceksinizdenilmektedir. O geceki maskeli baloda herkes çılgıncaeğlenirken çekildikleri köşede can sıkıntısından ölen ikikişiden biri Kongolu kayıkçı, diğeriyse Harlequin’dir. Erkeksonunda kadını dansa davet eder. Gece, birbirlerinesaldırarak maskelerini parçaladıklan bir garsoniyerde sonbulur -ancak şaşkınlıktan küçük dillerini yuttular- diyenhikâyede maskeler düştüğünde ne kadın o kadındır ne deerkek o erkek!Öyküye mantık dışı bir çekicilik sağlayan şey debudur, çünkü birbirlerine doğru seğirterek maskelerinidüşürdüklerinde altından çıkan onlar değildir. Sanki


174 • Çaresiz StratejilerKongolu kayıkçı ile Harlequin maskeleri kendiliklerindenbuluşmuş gibidir. Maskelerin böyle bir şey yapması içinbir neden yoktur; çünkü bütün bunlar cansız bir dilin,öykünün ürünüdür. (Öyleyse onları hangi mucize, hangirastlantı bir araya getirmiştir, bu esnada gerçek sevgililernerededir?). Burada gerçek oufa gönderilmiş ve yerini görünümleralmıştır; bunlar mantığın başından tamamıyladefettiği, kendi İç mantıklarına göre düzenlenmiş görünümlerdir.Başka bir deyişle saf görünümler oyunu işteböyle bir şeydir.Günlük yaşantımızda yaptığımız nükteler/espriler(söz oyunları) konusunda da aynı mantık geçerlidir.Çünkü Witz*de (nükte/espri), sözcük başka bir şeye dönüşmektedir(burada sözcük bir şeyin göstergesi değilyalnızca görünümlere aracılık eden bir şeydir). “Birbirleriylehiçbir ilişkisi olmayan dile ait sözcükler, ortada hiçbirneden yokken birbirleri tarafından büyülenerek bir arayagetirilmiş gibidirler. Onlan şaşırtan şey, yan yana geldiklerindegördükleri şeyin kendileriyle hiçbir ilişkisi olmayanbir başka şeye b e n z e m e s id irBurada sözcükler karşılıklıolarak birbirlerinin maskesini düşürmekte ve hiçbiri ötekininne anlama geldiğini bilmemektedir.Doğal olarak böyle bir şeyin mümkün olabilmesi, dil-yetisinin gerçeğin bir uzantısı olduğu (sanki dilyetisinintemsil ettiği bir gerçeklik varmış gibi) ve sonra da temsilgücünü yitirerek tamamen yüzeyselleştiği gibi bir düşünceninkabul edilmesine bağlıdır. Başka bir deyişle sözcüklerinöldükleri zaman bile bir işe yaraması istenmektedir.Bu mantık Allais'nin: "... ne kadın o kadındır ne de erkeko erkek!” gibi akıl almaz bir tümceyi devreye sokmasınısağlamıştır. Bu tümce dilyetisinin sahip olduğu gerçekliktenbağımsız bir şekilde hareket edebilmek gibi çılgıncave inanılmaz yeteneği sayesinde mantıksal bir görünümesahip olabilmiştir. Oysa akılcı bir düşüncenin bu tümceyikabul etmesi mümkün değildir. Bu tümce olmadan daöykü sona erdirilebilirdi. Örneğin, maskeleri atınca birbir­


Nesne ve Nesnenin Ahnyaztsı Hakkında *175lerini gören iki sevgili sarmaş dolaş olup barışabilirlerdi.Oysa böyle bir son XVIII. yüzyıl duyarlığını yansıtan iğneleyicive öğütleyici bir son olurdu (tıpkı Sade tarafındanyazılan bir öyküde travesti olduğunu sandığı gerçek birkadını baştan çıkartan bir travesti gibi. Gerçekte ikisi dehomoseksüeldir fakat yatağa girdikten sonra karşı cinstenolduklannı anlayınca hayal kınklığına uğrarlar; sonuçtayine de bir yolunu bulup anlaşırlar). Allais’nin öyküsündeörneğin, iki sevgiliden birinin gerçek sevgili, diğerininsebaşka biri olabileceği düşünülebilirdi; ancak o zaman dabu öykü bir çapkınlık öyküsüne dönüşür, ama baştan çıkartıcıbir öykü olmazdı.Allais’nin okuyucuyu en çok şaşırttığı yer ise "buolaydan sonra bir daha hiç kavga etmediler” dediği sonuçbölümüdür; çünkü böyle bir kalem cambazlığı ve gerçekleilişkisi olmayan sözcüklerle yine de gerçekliğe bir göndermeyapılmaya çalışılmaktadır (aksi taktirde Öykü sonuçsuzkalacaktır). Çünkü böyle bir ifadenin “maskelerin gerisindekiyüzlerin baştaki kahramanlara ait olduğu” gibiakıl almaz bir düşünceyi çağrıştırdığı görülmektedir.Zaten “maskelerin ardında biri ya da diğerinin bulunmadığınıkim bilebilir ki?” Ortada onların buluşmasınatanık olan birileri mi var? Gerçek kişiler, orada olmadıklarınınfarkında bile değildirler oysa sözcükler onların oradaolduklarını söylemektedirler. Tıpkı Kierkegaard’ın aynahikâyesinde olduğu gibi: “ Karşı duvara asılmış bir aynavardı; kız aynanın orada olduğunun farkında değildi amaayna bunun farkındaydıAyartmadan söz ediLebilmesi için gösterge ya da sözcüklerinWitz?de olduğu gibi birbirlerinden habersiz birşekilde hareket etmesi, şeylerin kendiliklerinden ortadankaybolmalan ve sözcüklerin ne anlama geldiklerinibilmemeleri gerekiyor (bunu bilme hakkı yalnızca dilyetisineaittir). Tıpkı S. olayında S'nin, adamın hiçbir yeregitmediğini bile bile onu izlemesi ya da Semerkant’takiölüm hikâyesinde adamın nereye gittiğini bilen Azrail'in


176 • Çaresiz Strateßlertam tersini yaparak adamdan önce Semerkant’a gidip onuorada beklemesi gibi.Bu anlamda Allais’nin sunduğu beklenmedik şaşırtıcıson (iki sevgili bir daha hiç kavga etmediler!) belki degöründüğü kadar saçma değildir. Genellikle sözcüklerdenyaşanan olayları dile getirmeleri beklenir; başka birdeyişle dil düzeyinde iki sözcük tamamıyla bilinçsiz birşekilde bir araya getirilmiş (W itz) olsa bile yanlışlıkla biraraya getirilen bu iki sözcüğün tümcenin anlamını tamamıyladeğiştirebildiği, dolayısıyla dinleyen kişiyi etkileyipşaşırttığı görülmektedir, öyleyse maskeler çıkartıldığındabeklenen kahramanlarla karşılaşmama gibi şaşırtıcı vemantık dışı bir durum gerçek kahramanları etkileyip onlarımutlu edecek bir sonuca yol açabilmektedir; başkabir deyişle onlar bir şekilde yeniden bir araya gelmekte vebirbirlerini yeniden baştan çıkartmaktadırlar, öyküye aityüzeysel sözcüklerin gerçeği her zaman etkilemiş olduklarısöylenebilir. Sözcüklerden bundan fazlasını beklemekhaksızlık olacaktır. Eskiden büyücüler sözcüklerin gerçeğietkilemesini ister ve bu işte başarılı olurlardı.Okuyucusunu baştan çıkartmak isteyen bir öykününmantıksız ve anlamsız olması yeterli değildir. Bunun yanısıra olan bitenin anlaşılmasında zorluk çekilmesi gerekmektedir.Zaten Allais'nin öyküsünü de ne mantık terimleriyleçözebilirsiniz ne de rastlantı ve olasılık terimleriyle(çünkü böyle bir olay kesinlikle rastlantısal olamaz). Buöyküde yer alan olayların mantıksal bir şekilde birbirlerineeklemlenebilmesi olanaksızdır, ancak burada kullanılandil düzeyinde beklenmedik ve ironik bağıntılar kurulmasızorunludur. Dolayısıyla öykünün bir sonuca uLaşmamasısıradan bir şeye değil çarpıcı bir şeye benzemesine yolaçmaktadır; çünkü olaylar tamamen dil düzeyinde olupbittiğinden, öykü de okuyucusunu bu sayede büyüleyebilmektedir.Nasıl ortaya çıktıkları belli olmayan bu kısacık tümceler


Nesne ve Nesnenin Ahnyazısı Hakkında *177bir illüzyon yaratmaya çalışmaktadır. Canettitye göre: “Butümceleri asla unutmamamızın nedeni, muhtemelen biziçekici kılabilecek masum görüntümüze bir son vermeleridir.Oysa insanı insan yapan, işittiği bu acımasız sözcüklerdir.insan ancak kendini yaralayan bu sözcükler sayesindegerçekten nasıl biri olduğunu anlayabilmektedir.Bu tümceler hiç beklemediğimiz bir anda ve tanımadığımızinsanlar tarafından söylenmelidir. Başkalannın söylediklerişeylerin bizi etkilemesinin nedeni, ne söyleyeceklerinibilmememiz, yani bu sözcüklere aynı şekilde yanıtveremeyecek kadar şaşkın bir durumda bulunmamızdır.Farklı koşullarda kendilerine karşı göstereceğimiz tepkibu gibi durumlarda onların ekmeğine yağ sürmektedir.”Bu tümceler her gün birbirimize söylediğimiz o sıradantümcelerin tam tersi sayılabilecek yani bizi utandıran veinsan olduğumuza pişman eden türden tümcelerdir. Buöldürücü küçük tümceler ortaya ne idiğü belirsiz nesnelergibi çıkıp insanı kendi kendini tanıyamaz hale getirmektedir.İnsanı bu tümceler kadar etkileyebilen başka birşey yoktur; çünkü bu tümcelerle özdeşleşemeyen insanınsıradan tümcelerle yaptığı gibi kendi kendini kandırabilmesimümkün değildir. Bu yüzden normal koşullarda butümcelere karşı çıkmak amacıyla tüketeceği enerjinin sonuçtaonları daha da etkileyici kılmaktan başka bir işe yaramadığıgörülmektedir. Nasıl ortaya çıktığı belli olmayanbu tümceler tüm ilişkileri altüst etmekte, yani özneninsahip olduğu tüm güç nesnenin eline geçmektedir. Bu neredençıktığı belli olmayan nesne ortaya çıktığı anda sahipolduğumuz enerjiye el koyarak onu başka bir amaçla kullanmaktadır.Biz ise bu tümcelere seve seve sahip çıkıyorve şeylerin anlamlarını değiştiren bu “acımasız sözcükleri”duymaya, yani bu beklenmedik bakış açısı değişikliğine,karşıt anlam üretebilmek amacıyla çabalamaya ve güçkutuplannın yer değiştirmelerine bayılıyoruz.


178 • Çaresiz StratejilerKRİSTAL KÜRENİN İNTİKAMIYaşantımızın yalnızca belli bir yanını ön plana çıkartanpsikanaliz, diğer yanını görmemizi engellemiştir. Biyolojikdoğum ve cinsellikle çok yakından ilgilenen psikanaliz,öğretiye dayalı doğum sürecini unutup gitmiştir. Biyolojikyaradılışımızın kökeninde iki kişinin bulunduğunusöyleyen psikanaliz, başkalarının her zaman için bizi baştançıkartarak (bu başkalarına da ana baba diyebiliriz)yaşamayı öğretebileceklerini söylemeyi unutmuştur. Buikinci yaradılış (ya da ikinci kez doğuş), psikanalizin uzunuzadıya betimlediği, yalnızca ilk doğum ve onunla ilgiliOidipal çatışmaları unutmaya değecek kadar önemli birolaydır.Biyolojik doğumdan yola çıkılarak bize zorla bir Oidipushikâyesi kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. Bastırılanduygular, bilinçaltı, psikolojik komplekslerin ve yastutmanın nedenleri, Baba, Yasa ve simgesel düzenle kurulanonur kırıcı ve her zaman saptırılmış ilişkilerle ilgiliaçıklamalar gibi. Oysa psikanalizin farkında olmadığı birşey varsa o da başımıza daha önce hiç karşılaşılmayan birolayın gelmiş olmasıdır; bir açıklama yerine bir yazgıdansöz eden bu daha önce hiç karşılaşılmayan olay bizi hembu doğum olayından hem de bu olaya bağlı Oidipuslailgili açıklamalardan kurtarmaktadır. Bu daha önce hiçkarşılaşılmayan olayın adı ayartma olup ayartmanın kökenlerindensöz edebilmek olanaksızdır; çünkü ayartmanınnasıl ortaya çıktığı belli olmadığı gibi, onunla hiç beklenmedikzamanlarda karşılaşıldığı, bilinç ve bilinçaltıylailgili bilimsel açıklamaları bir anda yerle bir ettiği, hiçbiryorum gerektirmeyecek kadar açık ve seçik bir biçime sahipolduğu görülmektedir.Dünyaya gelen herkesin bir gün ayartılması gerekmektedir.Oidipus ve Yasanın ötesine geçerek bizi hembu psikolojik işkence hem de belli bir cinsiyete mahkûmeden biyolojik sürecin elinden kurtarıp gerçek anlamdaözgürleştiren bir şey varsa o da ayartmadır.


Nesne ve Nesnenin Almyaztsı Hakkında • 179Ayartmadan başka bir hastalığa yakalanmak sözkonusu değildir. Başka bir hastalığa yakalananlar varsabunlar o daha önce hiç karşılaşılmamış ayartma olayınıyaşamamış; öğretiye dayalı ikinci doğumdan bihaber,dolayısıyla Oidipus açıklamaları ve psikanalize mahkûmbir yaşantı sürdürecek olan insanlardır. Ayartmadan bihaberolan bu insanlar, psikanalizin arzulann yönlendirilmesi,yani bu batağa saplanmalarında önemli bir yeresahip olan ayartmayı yadsıyarak yaptığı açıklamalaramahkûmdurlar.Zira psikanaliz denilen şey (tabii yalnızca o değil) bireyinkendi arzularıyla ilgili akıl almaz halüsinasyonlarüretmesine neden olmuştur. Monique Schneider’in Freudve Zevk Alm a başlıklı yapıtında açıkladığı gibi bir XIX.yüzyıl ürünü olan bu “psikolojik devrim” gerçekte o başınızanasıl geldiğini anlayamadığınız, yavaş yavaş nasılbir şeye benzediğini gördüğünüz, ayartıcı, daha önce hiçyaşanmadığı için ötekini çaresizlik içinde bırakan, dünyaile göstergeler arasındaki beklenmedik örtüşmenin sizibir özneden çok ayartılmak amacıyla seçilen bir nesneyedönüştürmek gibi bir işleve sahip olmak yerine bireyselpsikolojinin yönlendirilmesi, bir libido sahibi olma, kişiselarzular ve bu arzulara Oidipal açıklamalar getirmegibi çılgınca bir iş yapmıştır. Hayatta kalmamızı sağlayanşey arzuların gücü değil (bunlar XIX. yüzyıla özgü enerjive ekonomiyle ilgili uyduruk açıklamalardır), dünya veayartma adlı biçim arasında oynanan oyun, oyun oynamave aldatılma tutkusu, büyüleme ve görünümler üretmetutkusu, o nereden çıkıp geldiği belli olmayan ama eliniziayağınıza dolaştıran başkalanna ait kandırıcı yüzler,sözler ve davranışlar; sizinle karşılaşmadan önce, sizindışınızda ve siz olmadan sürdürülen bir yaşamla karşılaşmışolmanın verdiği şaşkınlıktır (saf nesnenin, saf olayınolağanüstü dışsallığı). Her şeye bir kulp takmaya, her kabahatikendimizde aramaya öylesine alıştırılmışız ki, kendimizerağmen başımıza gelen olaylar sonunda rahat bir


180 • Çaresiz Stratejilersoluk almamızı sağlamakta ve bizi baştan çıkartmaktadır.Bu kadar açıklamanın bile bizi baştan çıkartmaya yetipartmış olması gerekir. Cansız yeryüzü şekilleri, güneştutulması, duygulanmamızı sağlayan şeyler, çöl görüntülerininbizi baştan çıkartmasının arzuların yönlendirilmesiylehiçbir ilişkisi yoktur. Çünkü doğruyu söylemekgerekirse insan için tek başına sürdürülen bir yaşamınanlamı yoktur. Tek başına bir hiç olduğunu ve yalnızcakabuğundan çıkmaya zorlandığında, yani dünya ve başınıdöndüren ayartma adlı biçim arasında oynanan oyunakatıldığı takdirde yaşamaya başladığını hissetmektedir.Dış dünyayı insana yönelik bir saldırı merkezi, İnsanı/Ben7i bu saldırıdan korunma ve kurtulma, zevk almayıise psikolojik rahatsızlıktan kurtulma sistemi gibi görenpsikanaliz yukarıda ayartma adına yaptığımız tüm açıklamalarakarşı çıkmaktadır. Freud, yaşamı boyunca ayartmaadlı bu denetlenmesi olanaksız biçimi parçalayıp yoketmeye çalışmıştır.Psikanalitik çözümleme düşlerden yararlandığı zamankendisiyle çelişmektedir. Yazgısal bir biçime benzeyenayartma perspektifinden bir olay niteliği taşıyan düş,psikanalitik çözümleme perspektifinden bakıldığında tıpkıdelilik, nevroz ve dil sürçmesi gibi bir semptom olarak yorumlanmakta,yani psikanaliz bütün bunlann toplumsalyaşamda nasıl olup da ortaya çıkabildiği, insanları nasılbüyüleyip kandırabilğiyle hiç ilgilenmediği gibi, bunlarıbirer olgu değil birer semptom olarak kabul ederek şeylerinkendiliğinden birdenbire ortaya çıkma, bizi büyülemeve meydan okuma haklarını ellerinden alıp, bunları yorumlamaişini psikanaliste vermektedir. Psikanaliz bütünbunlara ürettiği o bilinçaltı dünyasının yalnızlığa mahkûmRobinson Crusoe’su olarak dış dünyadan gelen her türlüsaldırıyla mücadele eden ve arzularına teslim olan insanlakarşı koymaya çalışmaktadır. Dış dünyayı bir psikolojikdengesizlik kaynağı, insanın içtepilerini de bu dünyadankopma arzusu şeklinde yorumlamak bile semptomatik bir


Nesne ve Nesnenin Altnyazısı Hakkında *181olguya benzemektedir; başka bir deyişle böyle bir dünyadaöznenin ruhsal bozukluklarından kurtulmak, iç çatışmalarınısona erdirmek, hiç durmadan psikolojik sağlığınıtehdit eden şeytani güçlerin aniden ortaya çıkmalarınıengellemeye çalışmaktan başka yapabileceği bir şey yokgibidir. Bu içtepilerin genetik yapısıyla değil, olsa olsa içtepilerdenkurtulma düşüncesiyle ilgili bir şey olabilir.Dış görünümlerden hiçbir şekilde etkilenmeyenUlysses gibi, öznenin de, görünüşe göre bilinçaltında biriktiğisöylenen enerjisini ilke olarak (!) zevk alma adlı birsavunma biçimiyle tüketmek ve sonunda da ölüp gitmekhatta psikolojik rahatsızlıklarından kurtulabilmek için birölüm içtepisinden başka bir seçeneği yok gibidir.Monique Schneider, Freud’un yaptığı kuramsal açıklamalardaayartma (ayartma kavramı) yönünden gelecekilk saldırıları nasıl öngörüp geri adım attığını ve başlangıçtapsikanalizin koruması altına aldığı birey üstündeyoğunlaşan çözümleme alanını nasıl bir anda genişlettiğinigöstermektedir. Başlangıçta insanın psikolojik yapısısanki arzularını gerçekleştirmek, onları bir yerlere doğruyönlendirmek, biriieriyle ilişki kurmak, insanlara kendisiniönemsetmekten başka bir şey bilmeyen içtepilerdenibaret bir depoya benzemektedir. Başka bir deyişle bellibir bireyselleştirme süreci doğrultusunda insan başınagelenlerden tamamıyla kendisi sorumlu olup, ikili birmeydan okuma sürecine uygun bir yaşam sürdürülen dışdünyanın bu konuda hiçbir suçu yok gibidir.Aslında Oidipus’un Thebai'ye geri dönebilmesi ve Oidipuskompleksi adlı sorunsalın (annesiyle yatmak, simgeselbir iğdiş edilme biçimi olarak kör edilme vb.) çözülebilmesiiçin Sphinks'in ölmesi gerekmektedir. Başka birdeyişle ayartma ve insana yaşattığı baş döndürücü duygularlabilmece ve yaşattığı gizemli duygulardan kurtularakyerine baskı altına alınmış duyguların ürünü olan gizli biröykü konulması ve bu öykünün de yalnızca psikanalist-


182 • Çaresiz Stratejiler1er tarafından çözülmesi gerekmektedir (oysa bilmeceninbilmece olarak kalabilmesi nasıl çözüleceğinin hiç kimsetarafından bilinmemesine bağlıdır; zira bilmece kehanetiandıran bu gizli özelliği sayesinde insanları baştan çıkartmayısürdürmektedir). Kısaca ölümcül sonuçlar doğurangerçeklerin ortaya çıkartılabilmesi için insanı meraktabırakan bilmece oyununa bir son verilmesi (Sphinks’inöldürülmesi) gerekmektedir. Aynı şekilde Preud’un psikanalitikyorumunun Oidipus kompleksi üstüne oturtulupkusursuz bir görünüm kazanabilmesi, bilinçaltı adlı birkrallık kurabilmesi ve psikanalizle haşır neşir olabilmesiiçin, tıpkı kral Oidipus Öyküsünde halka Ödetilen bedelgibi, bizim de dramatik sonuçlara yol açan bir bedel ödememiz,yani bizim de Oidipus gibi ayartma sürecine birson vermemiz, “psikolojik gerçekliğin” var olmasına izinvermeyen görünümler dünyasına ait Sphinks adlı yaratığıÖldürmemiz gerekmiştir. “Kendisini baştan çıkardığını düşündüğüarkaik anne, Sphinks, büyücü ya da sapık sütanne imgesini zihninden söküp atabilmek ya da kendi ruhununderinliklerine gömebilmek" amacıyla, Freud, özelliklebaştan çıkartıcı anneyi sonsuza dek ölüme mahkûmedecekti. Psikanalizin ilk ortaya çıktığı sıralarda ayartmadenilen şeyden nasıl kurtulduğunu, Freud’un psikanalitikçözümlemeyi ayartmanın yadsınması üstüne nasıl oturttuğunuayrıntılı bir şekilde açıklayan Monique Schneider,sonuç olarak, Babanın öldürülmesi yerine Anneninkinikoymaktan başka bir şey yapamamıştır; çünkü ayartmaolayını insanı için için yiyip bitiren, baştan çıkartıcı, erkekve kadını üreten ana kalıba benzettiği bir anne kavramıylasınırlandırmaktadır. Burada ayartma süreci ayartıcıyaindirgenirken, kadına ana karnıyla özdeşleştirilen şeytanive psikanalitik bir yak etme gücü atfedilmektedir vs.Bunun psikanaliz tarafından kandırılmış, yani kadını günümüzdeyeniden korkulması gereken, arkaik ve erkeklekadının duygusallığına aynı anda sahip olabilen bir varlıkolarak göstermeye çalışan modern feministlerin çektiği


Nesne ve Nesnenin Ahnyazısı Hakkında • 183kötü bir numara olduğu söylenebilir; bir anlamda bu BabanınAdını Ananın arzulanmasını engellemek amacıylakullanan Freud’u haldi çıkartmak demektir. Kadının aynıanda iki cinsin duygusallığına sahip olduğu bir ayartmaevreninde yaşamaktansa Oidipus kompleksi ve Yasaklarınyer aldığı bir dünyada yaşamak daha iyidir. Oidipus veYasaklar penceresinden bakıldığında ayartma saplantısalbir korku, şeytani ve yasak bir ilişkiye benzemektedir.Oidipus’un hem annesi hem de karısı olan tokaste’ninkurban edilip öldürüldükten sonra gerçek anlamda ayartıcıbir figür, bilmeceler soran baştan çıkartıcı bir Sphinks’edönüştüğüne tanık olunurken; Oidipus’un yozlaşmasınayol açtığı bir dünyada, ayartma kavramı, akla gelebileceken kötü şekilde, intikam simgesi görünümünde yenidenyaşama döndürülecektir. Ancak bu ayartma kavramınıno ayartma kavramıyla hiçbir ilişkisi yoktur. Başka bir deyişleSphinks’e özgü ayartma kavramı karşılıklı meydanokuma üstüne oturur ve bilmecemsi özellikler taşırken;İokaste’ye atfedilen ayartma kavramı anaç ve yasak ilişkiüstüne oturmakta, arkaik ve iki cinsiyetin duygusallığınasahip olma gibi özellikler taşımaktadır.Ayartma, Freud’un da haklı olarak korktuğu gibiinsanı için için yiyip bitiren anne imgesinden çok farklıbir şeydir. Psikanaliz (Yasa, Baba, vs.) insanın anneyekarşı karmaşık arzular hissetmesini engellemeye çalışıparzularına egemen olmayı öğretirken; ayartma sizi arzularınızınesiri olmaktan kurtarıp dünyanın koyduğu kurallaraboyun eğmeye iter. Ayartma insanları psikolojikfantazmların, baskılann, düşlerin esiri olmaktan kurtanpbaş döndürücü ve yüzeysel bir görünümler dünyasınınİçine iter. Ayartma insanları metaforlara boyun eğmektenkurtanp, dış görünümlerin hiç durmadan değiştiği birdünyaya doğru iter. Ayartma insanlan ve şeyleri yorumlamanınegemen olduğu bir evrenden kurtanp bir kehanetlerevrenine doğru iter. Ayartma yavaş yavaş öğrenilen vegöstergelere sahip olduklan gücü yeniden kazandıran bir


184 * Çaresiz Stratejilerbiçimdir. İşte bu yüzden göstergelere yalnızca bir anlam,hiçbir işe yaramayan anlamlar yükleyen (psikanaliz gibi)bir disiplinle aynı dünyayı paylaşamaz.Düşler, bir zamanlar yorumlama “aracı” olmaktanbaşka işlere de yaramışlardı. Psikanalitik yorumlamanıneline düşerek kendilerine sahip olmaları gereken anlamlarverilerek, yok edilmeden yani çekiciliklerini, yazgısalniteliklerini yitirmeden Önce, düşler, kehanetler kadaretkileyici şeylerdi. Freud, açıklanması mümkün olmayanşeylere benzeyen düşlere anlamlar yüklemeye kalkışmıştır.Daha çok alınyazısıyla ilgili şeyler gibi görünen düşlerFreud*la birlikte arzunun ilgi alanı içine sokulmuşlardır.Bir zamanlar sahip oldukları insanları tedirgin eden obüyüleyiciliklerini yitirerek bilinçaltının ürettiği bir şeyedönüşmüşlerdir. Görünümler evrenine ait bir oyunkengerek bilinçaltının nasıl işlediğinin anlaşılmasına gereksemetaforik anlam üretimine izin vermeyen düşlerin insanlarıbaştan çıkarttıkları, bir olaylar silsilesi içinde yer alanbir öykücüğe benzedikleri görülmektedir. Bu evrende düşlerbirer semptom olarak değerlendirilmemektedir; aksitakdirde bir anlama sahip olmak durumunda kalırlardı.Düşten başka bir şeye benzeme şansları olmayan düşlerdaha çok, belli bir düşünce sistemi ve bilinçaltına özgübir terminoloji gerektiren analitik yorumlamayı çökertebilecekkadar güçlü kehanetlere benzemektedir.Psikolojik bir görünüm kazandmlan düşler, psikolojik düzeninbir parçası haline getirilmişlerdir. Tıpkı nevrotik hastalıklar,görülen hayaller, dil sürçmeleri, delilik ve geneldepsikanalitik yorumlamanın bilinçaltında ikamet etmeye vesonunda semptomlara dönüşecek belirtilere sahip olmayamahkûm ettiği bir hastalık gibi. (Freud’un aynı çorabınüktenin/esprinin başına da örmesine ramak kalmıştı)Ben yalnızca yorumlanmamış, değişikliğe uğratılmamışve gizemli düşlerle ilgileniyorum. Düşler hakkında hiçbirşey bilmediğimiz için onları anlamakta çok zorlamyo-


Nesne ve Nesnenin Ahnyazısı Hakkında • 185ruz... Onlan alelacele yorumlamaya kalkışan çılgının vayhaline. Çünkü onlan yanlış yorumladığınız takdirde birdaha asla hatırlamayabilirsiniz.Birbirleriyle hiç ilişkisiz düşler görmeyi başarmakolanaksız bir şeydir. İçeriklerinin zenginliği gerçekliği et»kileyebilme güçleriyle doğru orantılıdır. Önemli olan düşleringerçekleşmesidir (oysa psikanalitik yorumlamanındevreye girmesiyle birlikte düşler gerçekleşme özellikleriniyitirmişlerdir, tıpkı çocukluk ve başka şeylerin eskianlamını yitirmiş olması gibi). Ancak düşler, sıradan düşyorumcularının sandıklan şekilde gerçekleşmez. Düşlerdört bir yandan gerçekliğe saldınp onu değiştirmek, üstelikbu işi hiç beklenmedik noktalardan saldırarak gerçekleştirmekzorundadırlar.... Açıklamasını yapamadığımızdüşler zaten gerçeklik tarafından biçimlendirildiğinden,dışandan müdahale yöntemiyle onlara ikinci bir anlamyüklenmesine gerek yoktur.Düş yorumlarının yol açtığı tahribat saymakla bitmez.Yorumlama süreci hiçbir şeyi değiştirmemiş görünebilir,ama düşler olağanüstü duyarlı şeylerdir!... Düşleredokunup onları bozmaya kıyamayan insan sayısı yokdenilecck kadar azdır. Aksi takdirde onları göz göre göredeğiştirme cesaretini gösterebilir miydik?— E. CanettiHer şey gibi düşlerin de bir öze sahip olduğunu düşünüyorum.Başka bir deyişle, düş, illüzyon gücü psikanaliztarafından elinden alınmış ideal Özelliklere sahip bir figürdür.Görünümlerin de bir biçime sahip olduklarını vesahip oldukları illüzyon gücü psikanalitik yorumlama tarafındanellerinden alınmış düşlerin kusursuz görünümlerolduklarım düşünüyorum.Psikanaliz, göstergeyi acılar içinde kıvrandıran bir disiplindir.Çünkü her göstergeyi bir semptoma, her eylemibir yanılgıya, her söylevi gizli anlamlara sahip bir şeye, hertürlü yeniden canlandırma sürecini bir arzu halüsinasyonunadönüştürmektedir. Analitik yorumlama bu konudatamamıyla yanılmaktadır. İnsanın düşüncelere kandığınıbilen psikanaliz art niyetli düşünce üretebilmek amacıyla


186 ♦ Çaresiz Stratejilerelinden geleni yapmaktadır.Görünümlere güvenmeyen, semptomların anlamlarınıdeğiştirmeye ve gizli anlamlan gözler önüne sermeyeçalışan, kimsenin çözemediği bilmeceyi çözen psikanalizNietzsche’ye göre mevcut mutsuzluğa katkıda bulunmak,insanlan bile bile mutsuz etmek ve bin bir çeşit bilinçaltıüretmekten başka bir şey bilmemektedir.Oysa ayartma psikanalizden nasıl İntikam alacağınıçok iyi bilmektedir. Bu işi, doktor tavsiyesi üzerine görülendüşleri, psikanalisti ayartıp çözümlemeyi amacındansaptırarak ironik bir şekilde yapmaktadır. Yaptığı diğerşeylerin yanında bu devede kulak sayılır. Çünkü bilmeceninçözülmesiyle bozguna uğrayan Sphinks’in, Oidipuskompleksine bağlanan ilişkilere özgü gizli müstehcenliğitüm açıklığıyla ortaya çıkardığı, yani cinayet, yasak ilişkive hakikatin ortaya çıkmasına bağlı olarak körleşme gibisonuçlara yol açtığı görülmektedir. Müstehcenleşmeye yolaçmak istemiyorsanız bilmeceyi çözmeye kalkışmayacaksınız,zaten müstehcenliğin bir parçası olmak istemeyenOidipus da kör olmaktan başka bir seçeneğe sahip olamamıştır.Evet, Sphinks’in intikamı alınmıştır; başka birdeyişle Sphinks ölünce Oidipus bu ölümcül oyunun ayrılmazbir parçası haline gelerek Freud’u o psikolojik iğdişedilme açıklamasının içine hapsetmiştir.YAZG ISAL YA DAHER AN TER SİN E DÖNDÜRÜLEBİLECEK TE H D İT“Rastlantı beni yoruyor.” — Tann.“Söylentiye göre Yugoslavya'nın kuş uçmaz kervangeçmez vadilerinden birinde, insanlar özel bir zar atmaoyunu sayesinde rastlantı olayına bir son vermişler.” Bizbu habere t bütün zar oyunları uzun bir süre önce rastlantıyason vermişlerdi yanıtıyla karşılık vereceğiz.Rastlantı konusunda iki varsayımdan söz edilebilir.Birincisi: Eninde sonunda her şey birbiriyle karşı karşıyagelmek zorunda olup, bu karşılaşmayı engelleyebilecek


Nesne ve Nesnenin Ahnyazısı Hakkında • 187tek şey rastlantıdır. İkincisi: Her şey darmadağınık ve birbirindenhabersiz bir şekilde yaşadığından, yalnızca rastlantıonlan zaman zaman bir araya getirebilmektedir.Bu ikinci varsayımı bilmeyen yoktur, asıl ilginç olansainsana ters gelen birinci varsayımdır.Zaten birinci rastlantı varsayımı konusunda bile kafalarçok kanşıktır, zira şeylerin gelişigüzel bir şekilde orayaburaya dağılmış olmasının (bu durum onun tanımınauyan bir durumdur) nedeni rastlantı mıdır, yoksa şeylerrastlantı sayesinde mi zaman zaman bir araya gelebilmektedirler?İki varsayımın da doğru olduğunu söyleyebiliriz.Rastlantı, gelişigüzel bir şekilde ortalıkta dolanan şeylerinbir araya gelmesini sağlar demek kadar mantıksız birşey olamaz. Rastlantı, şeylerin birbirlerinden tamamıylabihaber oldukları anlamına mı gelmektedir, yoksa birbirlerindentamamıyla bihaber görünen şeyleri bir arayagetirmekten zevk alan gizli bir iradenin, bir tür kötülükperisinin varlığını kanıtlayan bir şey mi?Belki de çözümü başka yerde aramak ve modem çözümlemeyönteminin dünyayı determinist bir bakış açısındanyola çıkarak açıklamaya çalışanların boşluklarınıyakalayarak, ortaya nesnel nedenselliği saf dışı bırakanrastlantısal bir dünya açıklamasının çıkmasına, dolayısıylaher şeyin rastlantısallık penceresinden yorumlanmayabaşlanmasına ve bu arada da dikkatlerin değişik ve gizlikapaklı rastlantısal açıklamalara doğru çekilmesine nedenolduğunu söylemek gerekiyor (örneğin psikanaliz tarafındanyapılan bilinçsizce yorumlar rastlantının dil sürçmeleri,bilinçsiz davranışlar, düşler ve delilik gibi alanlardansilinip atılmasına neden olmuştur). Aynı dönemde ortayailke olarak kendisinden kaçabilmenin olanaksız göründüğüyapısal ya da psikolojik almyazısı adb çok daha karmaşıkbir başka zorunluluk biçimi çıkmıştır; buna göre dünyanındüzenini belirleyen şey bilinçaltı olup, her şeyi belirleyenbu üstün sürecin koyduğu kurallara göre rastlantı diye birşey yoktur. Konuya bu açıdan yaklaşıldığında anlaşılır ne-


188 • Çaresiz Stratejilerderilerin yerine gerçekte rastlantıya oranla çok daha gizemliolduktan söylenebilecek bir bağıntılar düzeni konulduğusöylenebilir. Bu durumda rastlantı her şeyi açıklayabilen bilimlerinbu yeteneklerini geçici bir süreliğine yitirdikleri biraşamadan çok -aksi takdirde rastlantı elle tutulur somutbir şeye benzeyecektir- nedensel bir açıklama düzeninden,rastlantının varlığını reddeden kesinlikle farklı bir açıklamadüzenine geçişin göstergesine dönüşecektir. Öyleyse rastlantıdiye bir şeyden söz edilemez.Bir başka sorun da (en azından ikinci varsayıma uygunbir) rastlantıdan söz edebilmek için bir çakışma olması,yani iki benzer süreç, iki olay, iki insan, iki zerreciğinbir araya gelmesi gerekmektedir. Yok denebilecek kadaraz bir şansa sahip olsa bile böyle bir karşılaşma olmasıgerekiyor; tıpkı nedensellik üstüne oturan bir süreçtenedenle sonuç arasında şöyle ya da böyle bir akrabalıkilişkisi olması gerektiği gibi. Bu postulat her zaman tartışmayaaçıktır. “Rastlantı diye bir şey olamaz” diyebilmekçok güçtür. Böyle bir söz olsa olsa tamamen güç ilişkileriüstüne oturan, yani şeyler, bedenler, bireyler ve olaylarınbirbirleriyle temas halinde oldukları, birbirlerine çarparakonları birbirlerinden ayırabilmenin güçleştiği bir evren içingeçerli olabilir; çünkü bunlar normalde sahip oldukları,her türlü yakınlaşmayı yasaklayan o auralarını yitirmişdurumdadırlar. Oysa kutsallığın ve törenlerin egemen olduğubir dünyada şeyler asla birbirleriyle yan yana geliptemas kuramazlar. Böyle bir dünyada şeyler birbirlerinehiç dokunup değmeden yalnızca art arda sıralanırlar.Zaten bu işin püf noktası da bu temas yasağıdır. O törenleriizlediğiniz zaman gerçekleştirilen jestler, taşınansüsler ve vücutların birbirlerine dokunmadan nasıl eğilipbüküldüklerini, birbirlerinin yanından nasıl birbirlerinedokunurcasına ama dokunmadan, birbirlerinin yanındanbirbirlerine nasıl meydan okurcasına geçtiklerini görürsünüz.Burada rastlantıdan eser yoktur, başka bir deyişle,vücutların birbirlerine çarpmasına neden olabilecek bir


Nesne ve Nesnenin Ahnyaztsı Hakkında ♦ 189şaşkınlık anından, şeylerin birdenbire birbirlerine girmesineneden olabilecek bir disiplinsizlikten söz edilemez.Vücudumuz ve günlük yaşantımız konusunda dabenzer şeyler söyleyebiliriz. Jestlerle vücutların sokaklardagelişigüzel bir şekilde yan yana gelebilmeleri, kentlerya da kamplarda yoğunlaşabilmeleri, aşk aracılığıyla birbirlerineyakınlaşıp sarmaş dolaş olabilmeleri için kendilerinisaran bu aura*yı yitirmeleri gerekmiştir. Her vücuduniçinde devindiği bu manyetik çemberi kırabilmek verastlantının vücutları bir araya getirebileceği bu anlamsızevreni yaratabilmek için büyük çaba harcanmıştır. Bunarağmen bugün hâlâ her birimizin, hatta modern çağdaşmekânlarda yaşayanların hatta Özgürlüğüne kavuşturulmuş,istediği yere gidip istediği kişiyle sevişme özgürlüğünesahip olanların bile bu tutucu gücü içinde yaşatmayaçalıştığı söylenebilir. Bir tabuyu andıran bu güç her türlüyakınlaşmayı reddetmekte, rastlantıya izin vermeyen, hertürlü rastlantı ürünü kaynaşma ya da karışıklıktan kaçanbir farklılık anlayışını dayatmaktadır. Zira rastlantı,insanların ya da mikroskobik bir evrenden söz ediyorsakzerreciklerin, tek düze bir dünyada, gelişigüzel bir şekildehareket edebilme Özgürlüğünden başka bir şey değildir.Oysa her canlının kendine ait kutsal bir alana sahip olmasıgerektiğine inanan simgesel düşünce açısından buözgürlük iğrenç ve müstehcen bir şeydir. (Bu düşünceninherhangi bir püriten düşünce biçimiyle hiçbir ilişkisiolmayabilir, ama vücutların içinde devinme gereksinimiduyacaklan kişisel bir alanla kesinlikle ilişkisi vardır), ö y ­leyse rastlantı ve ait olduğumuz modern dünyanın temelözellikleri arasında yer alan istatistik olasılıklar iğrenç vemüstehcen yöntemlerdir. Özgürlük adına şimdilik bunlarınvarlığına katlanmak durumundayız. Ancak gününbirinde, şeylerin bir çok kez bir araya gelmesine izin verenve düzensiz yaşantılarımızı daha da düzensiz hale getirenbu rahatsızlık, bu özgürlük ölümcül bir belirsizlik ve anlamsızlığadönüşerek bizi canımızdan bezdirecektir. Rast­


190 • Çaresiz Stratejilerlantı yalnızca Tann’yı değil bizi de yoruyor.Batı kökenli materyalist düşünce, dünyayı rastlantısalve düzensiz olaylann egemenliği altında yaşayan düzen,disiplin altına alınması gereken bir yer olarak görmektedir.Dünyanın başlangıcı konusundaki düşüncelerimizindüzeyi ise, “günün birinde Tanrı’nın biri gelip de dünyayabir ruh, bir anlam ya da bir enerji katmasaydı, yeryüzüölü bir topraktan başka bir şey olmazdı” seviyesini aşamamaktadır.Bu düşünceye göre dünyayı o başlangıçtakikaostan ancak bir Tanrı kurtarabilir ve düzensizliğe birdüzen getirebilirdi.Rastlantının kendine göre bir düzeni vardı, evren birdüzene kavuşturulduğunda rastlantı da dünyanınyaratılış öyküsündeki yerini aldı.— A. VerdetBugüne kadar hep sözde bir düzensizlikten yola çıkılarakbir düzen üretilmeye, dünya bir düzene sokulmaya, biranlam oluşturulmaya ve üretilmeye çalışılmıştır. Gerçekleştirememektenen çok korktuğumuz, gerçekleştirmeyien çok arzuladığımız şey (entropi) aynı zamanda bizimsonumuz anlamına gelmektedir.Çünkü üstünde yaşadığımız bu dünyada, hiç durmadançalışıp çabalayarak üretebildiğimiz birkaç akılcıbağıntının her an çöküp anlamını yitirebileceği gibi birdüşünce özünde kötümserlik ve umutsuzluk çağrıştıranbir varsayımdan ibarettir. Tanrı bile bu varsayımdan bıkmıştır.Şans oyunlarının yasaklanmasıyla ilgili olarak birdinbilimci: “Rastlantı Tanrıyı yoruyor” demektedir. Tannbile rastlantıyla uğraşmaktan bıkıp usanmıştır (zaten sonundadayanamayıp yelkenleri suya indirmiş ve gerçektende rastlantısal bir dünya görüşünün yerleşmesine izinvermiştir). Böyle bir başlangıçla da doğal olarak ancakböyle bir sonuca ulaşabilirsiniz. Dünyaya bir anlam kazandırabilmek,anlamlı bağıntılar kurabilmek, rastlan­


Nesne ve Nesnenin Ahnyazısı Hakkında • 191tının var olmadığına inanmakla inanmamak arasındagidilip gelinebilmesi için bir enerjiye gerek duyulacağıdüşünülecek olursa bu enerji er ya da geç günün birindetükenecek; Tanrı bile anlam katliamını durduramayacaktı.Zaten kimse bu katliama karşı koyamazdı, ortayaçıkan bu anlamsız dünyayla mücadele etme konusundaTann’mn gücü bile yetersiz kalacaktı. Rastlantının ortayaçıkması Tann^ı ne şaşırttı ne gücendirdi ne ülser etti nede korkuttu, yalnızca yordu. İnsanın kulaklanna inanasıgelmiyor!Bu muhteşem tümceyi tersine çevirebilir ve TannY*yoran şey rastlantıyla mücadele etmek değil, "rastlantıüretmektir” ; başka bir deyişle Tanrı sonsuza dek rastlantıüretmeye mahkûm edilmiştir, zira gerçekte “rastlantı diyebir şey yoktur”, rastlantı üretilmesi gerekiyorsa da buinsan üstü çaba gerektiren işi ancak bir Tanrı yapabilirtüründen bir varsayımda bulunabiliriz.Şeylerin zorunlu ve düzenli bir şekilde art arda dizilmesiniengelleyebilmek amacıyla rastlantı üretilmesi gibibir düşünce, mutluluk ya da mutsuzluklarını buna bağlayaninsanlan çileden çıkartabilir. İnsanlann şanslannı yada şanssızlıklarını deneyip inanmaları için rastlantı üretilmesiduyduklan her türlü suçluluk duygusunun hafiflemesineyol açmaktadır. Kaza ya da kaza olasılığı, yanitamamıyla anlamsız, gereksiz ve kendisine her hangi birsorumluluk yüklenemeyecek bir şeye, örneğin bir dostunölümü, talihin tersine dönmesi ya da doğal felakete inanmakhayati bir öneme sahiptir; çünkü bu türden olaylarinsanın başına “asla teker teker gelmedikleri gibi”, buolayların isterseniz Tann olarak nitelendirilecek bir irade,toplumsal ya da kişisel bir uğursuzluğa mal edilmesi insanıdayanılması zor bir yük, kaldınlamayacak türden birsorumluluk ve hata yapma endişesinden kurtarmaktadır.Artık dünyanın hiçbir yerinde şeyler kendiliklerinden ortayaçıkamıyorlar! İlkel insanlann tam da bu türden birevrene, yani düşünce ve iradenin yönlendirdiği, rastlan­


192 • Çaresiz Stratejilertının zerresiyle bile karşılaşılmayan bir evrene inanmalarınınnedeni zaten bir büyü ve vahşet düzeninde yaşıyorolmalarıydı. İyi ki hiç kimse rahat soluk alıp vermemizisağlayan rastlantının ortaya çıkmasını istememiş! Rastlantıdenilen şey insanlara acıyan ulu TanrTnın bir lütfu-dur. Zaten içinden çıkamadığımız bir olayla karşılaşıncaçoğu zaman “Allahın dediği olur” (yani hiç kimsenin) diyerekişin içinden sıyrılırız. Tanrı sonunda rastlantı ürettiğinebin pişman olmuş, rastlantı üretmekten yorulmuştur;bu yüzden zaman zaman dünyayla ilgilenmeyi bırakarakşeyleri kendi akışına, başka bir deyişle tamamıyla kendikaderine terk etmektedir.Rastlantı varsayımı, her şey arasında ilahi ya da şeytanibir bağlantı, evrensel bir alınyazısı, dünyayı çekipçeviren bir Tanrı düşüncesinden çok daha olağanüstü birvarsayımdır. Çünkü şeyler açısından birbirleri ardı sıradizilmek, birbirlerinin biçimlerine bürünmekten dahakolay bir şey yoktur. Bunun engellenebilmesi ve yalnızcarastlantılardan oluşan bir dünya yaratılabilmesi için,sınırsız bir enerji ve bir irade sahibi olmak gerekiyor ki,tüm zerreciklerin yalıtılması, tüm unsurların, oLaylann,durumların belli bir düzene uymalarının sağlanması, oradaburada karşılaşılan tüm kandırma biçimlerine egemenolunması ve kusursuz bir rastlantılar düzeni kurulmasıgibi müthiş bir işin üstesinden tek başına gelebilmeyiTanrı bile başaramaz. Aslında tamamıyla yapay bir şeyolduğu söylenebilecek rastlantının var olabilme şansı neredeyseyok denilecek kadar azdır (en az TanrTnın var olmasıkadar zayıf bir olasılık).Doğal olarak şeyleri bir düzene sokma konusunda şubizim rasyonel ve rasyonalist tanrımız, çok yetersiz kalmaktadır.Bu tanrının varlık nedeni kendisine bir Kıyametgerçekleştirme olanağı tanıyan bazı nedensel bağıntılarınvarlığını garanti etmesi ve onaylamasının yanı sıra İyi veKötü arasındaki o belli belirsiz farkın ortaya konulabilmesiiçin yaratılmış kaosu açık seçik bir şekilde algılamasını


Nesne ve Nesnenin Almyazıst Hakkında *193engelleyen sis perdesini bir ucundan tutup aralamasıdır.Oysa ikide bir ortaya çıkan Şeytan bu hale getirebilmekamacıyla üstünde çok çalışılmış bu mantıksal açıklamalarıbaltalarken; ayartmanın da hiç durmadan İyiyleKötünün arasını bozmaya çalıştığı söylenebilir. Ardındabütünüyle özgür ve rastlantısal bir dünya ile şeylere birçeki düzen verme işini Rastlantı adındaki gerçekleri görmektenaciz bir ilaha bırakarak giden bir Tann’nm ölmesikadar doğal bir şey olamaz.öyleyse Tann’mn insanlarla yaptığı sözleşmeye uymadığısöylenebilir. Bu Tanrı her şeyin nedeni olmaklayükümlüyken, nedensiz bir şekilde ortaya çıkan, çok nadirkarşılaşılan ya da ortaya çıkma olasılığı yok denilecekkadar az olan şeyin, belli bir nedene bağlı olarak ortayaçıkan şeyden çok daha derin bir anlama sahip olmasınıuygun görmüştür. Rastlantısal bir şekilde karşılaştığımızşeylere, mantıklı bir açıklaması olan şeylerden çok dahafazla önem veririz. Aşırı düzenli ve her şeyin önceden belirlendiğibir dünyada rastlantı bir özel efekt üreticisinebenzemektedir. Bir Özel efekte benzetilebilecek rastlantıdüş gücü için kusursuz bir kazayı andırmaktadır (seriimalat ürünü nesneler arasında yalnızca hatalı olanlarınolağanüstü bir değere sahip olmaları gibi). Sonuç olarak,insanlann kaza eseri ortaya çıkan bir şeyi, mantıklı bağıntılardandaha anlamlı ve çekici buldukları paradoksalbir dünya yaratmayı başardık. Belki bu durumun kendiside bir rastlantının eseridir; başka bir deyişle aşın değerverdiğimiz rastlantıyla kaza eseri gerçekleşen birlikteliklerdenaldığımız ironik ve şeytani zevki, olsa olsa kaosiçinde yaşayan bir dünyada ilk mantıklı bağıntıyı bulanbir zekânın aldığı zevkle karşılaştırabiliriz. Bunu bulankişi her kimse, o tarihte herhalde Şeytanın kendisi olmaklasuçlanarak diri diri yakılmıştır.Bütün bunlar kaos içinde yaşayan bir dünyaya, mantıklıbağıntılar aracılığıyla karşı konulması gerektiğini iddiaeden inandmcılıktan uzak bir varsayımın ürünüdür.


194 • Çaresiz StratejilerOysa çok daha inandırıcı ve anlamlı sayılabilecek, dünyadakesinlikle rastlantı diye bir şeyin olmadığını iddiaeden karşıt varsayıma göre; hiçbir şey ölü, cansız, ruhsuz,birbirinden bağımsız ya da rastlantısal olamayacağı gibi,tam tersine her şey kaçınılmaz ya da kusursuz bir şekildebirbiriyle bağıntılıdır. Ancak bunlar akılcı (çünkü akılcıbağıntılar ne kaçınılmaz ne de kusursuz bağıntılardır) değildüzenli bir şekilde biçim değiştiren, biçimler ve görünümlerinoluşturdukları insanı baştan çıkartan bağıntılardır.İçerik üretmekte zorlanan bir yere benzeyen dünyacanı kanı olmayan bir şeye benzeyen rastlantı terörüneboyun eğmekte ve çehresini değiştirmesine engel olamamaktadır.Akılcı olmayan bir düzene benzeyen görünümlerdüzeni penceresinden bakıldığında, yani yalnızca bugörünümlerden yola çıkılarak konuşulduğunda dünyatam tersine kesinlikle kendisine sahip çıkılması gerekenbir yere benzemektedir. Dünyaya bu pencereden bakıldığındaher şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu, her şeyin birbirinibaştan çıkartmaya çalıştığı, hiçbir şeyin diğerindenyalıtılmamış ve rastlantısal olmadığı görülmektedir. Böylebir dünyada istisnasız her şeyin birbiriyle karşılıklı bağıntıiçinde olduğu söylenebilir. Asıl sorunun daha çok istisnasızbir şekilde birbirleriyle bağıntı içinde olan bütün buolaylardan kimileri arasındaki bağıntıların anlam kaybınauğratılması ya da tamamıyla anlamsızlaştırılması olduğusöylenebilir. Sorun, insanın başını döndüren şu birbirlerinigörünüm değiştirmeye zorlayan biçimlerle, (başkalarınınsihirli bir düzensizlik olarak nitelendirecekleri) şusihirli düzene, yani bütün olaylann mucizevi bir şekildebirbirlerine bağlanabildiği, bizim yazgısal olarak nitelendirip,kendiliğinden zincirleme bir şekilde ortaya çıktıklannısandığımız olaylar silsilesi ya da (uğurlu ya da uğursuz)olay çakışmalarına bir son verilmesidir. Konuşma veyazma süreçlerinin de böyle bir özelliğe sahip olduklannıgörüyoruz, zira sözcükLeri kendi hallerine bıraktığınızdaalınyazısma benzer bir içtepi sanki onları da kendiliğin­


Nesne ve Nesnenin Ahnyazısı Hakkında * 195den yan yana dizmekte; boşlukta salınan göstergeler sankisihirli bir el tarafından temel bir bağıntı oluşturmayaitilmekte ve bir dilin tamamı tek bir cümleye sığdırılmayaçalışılmaktadır. Sözcüklerin nasıl zincirleme bir şekildeart arda dizildiklerini ve bu süreçten kaçmanın mümkünolmadığını herkes bilir. Şeyler de kendi hallerine bırakıldıklarında,yani biz onlara akılcı bağıntılar, mantıksal veanlamlı tümceler ya da zaman içinde ürettiğimiz ikinci biranlamlı açıklamayla karşı çıkmadığımız sürece sanki aynıbüyüleyici el onları da kendiliklerinden denilebilecek birşekilde bir araya getirmektedir.Bütün bunlar Lévi-Strauss ün, dilbilimsel terimlerle“ölçüsü kaçmış gösteren” dediği şeye benzemektedir. Bubakış açısına göre dünyanın her yerinde ortaya önce bolmiktarda gösteren çıkmış ve gösterilen, bu gösteren bolluğunaasla bir son verememiştir. Bu gösteren bolluğununkökeninde büyü (ve şiir ) düzeni vardır. Bu bir rastlantıve belirsizlik düzenine benzemediği gibi, tam tersine,her göstereni bir gösterilenle çiftleştiren (ki bu çiftleşmebüyük ölçüde keyfidir) o akılcı düzenden çok daha üstünniteliklere sahip olan bir düzendir. Her gösterene birgösterilen uydurma işi uzun sürmüş akılcı bir çalışmanınürünü olup, bir anlamda bu durdurulması olanaksızgösteren bolluğunu frenlemeyi ve ortadan kaldırmayıamaçlamaktadır. Dünyanın insanı büyüleyen bu ayartıcıgörünümü mümkün olduğunca çarpıtılmalı hatta yokedilmelidir. Gerçekten de her gösteren bir gösterilene,her şey bir anlam ve gerçekliğe kavuştuğu gün dünyanınsonu gelecektir. Dünya ancak bu şekilde ortadan kaldırılabilir.AJcılcı bağıntılar, baştan çıkartıcı bağıntıların yerinialdıkları gün sözcüğün gerçek anlamında dünyanınsonu gelmiş olacaktır. Yazgısal süreçlere nedensel ya daolasılaştırma mantığına uygun bir görünüm kapandırdığımızdasözcüğün gerçek anlamında bir felaket gerçekleştirmişolacağız (gerçek entropi de zaten böyle bir şeydir).Böyle bir girişimin asla başarılı olamayacağı söylenebilir,


196 • Çaresiz Stratejilerancak kesinlikle kuşku duyulmaması gereken bir şey varsao da şeylerin “akışının” rastlantı değil, yazgı tarafındanbelirlendiği gerçeğidir. Akılcı düşüncenin yok etmeyi biramaç ve gurur meselesi haline getirdiği şey rastLantı değil,varlığını kabul ettiği yazgı yani biçimlerin insanlan biranda baştan çıkartabilme yeteneğidir. Bir kez daha yinelemekgerekirse: Rastlantının kendine göre bir düzeni vardı,evren bir düzene kavuşturulduğunda rastlantı da dünyanınyaratılış Öyküsündeki yerini aldı.Akim görevi bağıntılar, ilişkiler ya da anlam üretmek değildir;çünkü dünyanın başlangıcından itibaren ortada bolmiktarda bağıntı, ilişki ve anlam vardır. Aklın görevi tamtersine, belirsizlik, anlamsızlık üretmek, birbirlerine yapışıkgibi görünen gruplaşmış unsurları ve biçimleri birbirlerindenkopartarak birer serseri mayın gibi ortalığa saldıktansonra onlara birer varoluş gerekçesi uydurmak yada kendi hallerine terk etmektir. Aklın görevi düzenli birşekilde tekrarlanan döngüsel görünümlere son vermektir.Rastlantı, yani insanı insan yapan özelliklerin yitirilmesi,insanların birbirlerine karşı tamamen duyarsızlaşmaları,kısaca özgürlük kavramının belirsizleşmesininnedeni bu yazgısal düzenin yok edilmesidir.Kısaca, rastlantı demek biçimler evrenini yok ederekyapay bir şekilde ürettiğimiz şey demektir. Asla rastlantıdiye bir şey var olmamıştır, özellikle de o başlangıçtabizim var olduğunu ileri sürmüş olduğumuz biçimiyle,tik başlangıçta bir biçimden yola çıkarak diğer biçimleriaçıklayabilmek çok kolay bir şeydi, çünkü tüm biçimlerbirbirleriyle ilişki içinde olmak zorundaydılar, yani bu biçimlerinhepsi bir işe yarıyordu.Oysa rastlantının gerçekleşmesi için işe yaramazbiçimlere gerek vardır. Başka bir deyişle tüm içerik vebiçimler arasında zaman zaman anlam yitimi olması yada sözcüğün gerçek anlamında uzun süreli anlamsal boşluklaragerek vardır. Rastlantıyı ancak bizim modern dü­


Nesne ve Nesnenin Ahnyazıst Hakkında • 197şünce yapımız üretebilirdi yoksa başkası değil. Rastlantıve boşluk kavramlarının, Pascal ve Torricelli’ sayesindeXVII. yüzyıla doğru aynı anda keşfedilmiş olması bir rastlantı(!) değildir. Bu belirsiz kavramlarla bu boşluk simülasyonları,yani rastlantı ve boşluk (şeylerin birbirleriyleilişki içinde olmadıklan, biçim ve alınyazısından yoksunbir evrenle, içerikten yoksun bir dünya) kesinlikle moderninsan tarafından üretilmiştir. XVII. yüzyılda yazgı ve lütufyerlerini, şeytani bir bilimsel ve sayısal yok etme yönteminebırakarak ortadan kaybolmaya başladıkları bir sırada,bu iki soyut biçimsel kavram ortaya çıkarak modernleşmesürecini başlatmışlardır.Rastlantı oyunları paradoksal bir şekilde oyuncununrastlantıyı kesinlikle yadsıdığını göstermektedir. Oyuncukesinlikle istatistikler ve olasılık “kurallarıyla” ilgilenmemektedir,çünkü bu sıradan bir nesnel bağıntı kadar cansıkıcı bir şeydir. Oyuncunun peşinde olduğu bir şey varsao da şansı olup, bu şans gerçekleşip gerçekleşmeyeceğibelli olmayan ve yalnızca gerçekleşmesi gerektiği zamangerçekleşen bir rastlantıya benzememelidir. Oyucununsahip olmak istediği şans bir seçilmişlik göstergesine,oyun kuralında yer alması gereken genel bir baştan çıkartmasürecine (yoksa bir olasılık kuralına değil) benzemekdurumundadır. Şans denilince oyuncunun aklına gelenşey şans denizinde yüzmek ya da paçalarından akan önüalınamaz bir şans düşüncesidir.Oyun dünyasındaki geçerli tek strateji akılcı nedenleridışlayıp sihirli bağlantılara bel bağlayandır. Bu, arasıra gelip giden bir şans biçiminde (oynanan her oyun esnasındasahip olunabilecek türden rastlantısal bir şansolasılığı) değil, tam tersine, oynadığı sürece oyuncuyuterk etmeyen, paçalarından akan bir şanstır (bu art ardaalınan şanssız darbeler şeklinde de olabilir ama, oyuncuaçısından önemli olan kazanmaktan çok bir alınyazısına* Jacques Brosse, Traverses # 23.


398 • Çaresiz Stratejilersahip olmaktır; başka bir deyişle kader kendi kazdığı kuyuyadüştüğünde, geriye ilahi güçlere sığınmaktan başkabir çözüm kalmamaktadır). Herkesin bildiği gibi şansınşansa benzeyebilmesi için bir kartopu olmaktan çıkarakçığa benzeyen bir felaket görünümüne bürünmesi, insanıbaştan çıkartan bir ışık gibi parlaması gerekmektedir.Şans kavramının nesnel olasılık hesaplarıyla herhangi birilişkisi yoktur; çünkü nesnel olasılık denilen şey, bir olasılıkve hesap kitap işinden başka bir şeye benzeyemez.Oysa şans zorlanmak, usulünce ayartılmalı ve kışkırtılmalıdır.Böyle bir durum karşısında Tanrı bu beklentiyeolumlu yanıt vermekten başka seçeneğe sahip değildir.Tanrı, şeyleri doğal akışlarına ve kaderlerine terk etmektenbaşka bir şey yapamaz. (Sayılar da dahil olmak üzere)kaderin belirlemiş olduğu tüm biçimler herhangi bir kazave aksamaya neden olmadan art arda sıralanmak zorundadırlar.Temel kural bu olup Tanrı bile bu kurala uymakzorundadır.Temel kural demek biçimler arasında kaderin belirlediğive hiç kimsenin bilmediği bir düzen, gizli bir dünyadüzeni kurmak demektir. Bu kural keyfi oyun kurallarının(somut kuralların) törensel kurallara (yoksa yasalalım satım sözleşmelerine değil), yani oyuncunun kesinliklekazanmak için oynadığı ironik Özellikler taşıyan birritüele benzemesine neden olmuştur.Hepimiz birer kumarbaz sayılırız. Başka bir deyişleen çok gerçekleşmesini arzuladığımız şeylerden biri de zamanzaman şu birbirlerini kesintisiz bir şekilde izleyenakılcı bağıntılardan kurtulmak ve kısa bir süreliğine bileolsa onlann yerini olağanüstü bir başka düzenin alması,çok sayıda peri masalında karşılaşan türden, en küçükayrıntısına kadar önceden belirlenmiş, yani yazgısal nitelikleresahip olağanüstü olaylara gebe zincirleme birgidişatın kahramanı olmaktır; çünkü o ana kadar yapaybir neden ve sonuç ilişkisiyle dolaylı bir şekilde birbirlerinebağlanmış şeylerin rastlantısal değil, kendiliklerinden


Nesne ve Nesnenin Ahnyaztsi Hakkında *199denilebilecek bir şekilde bir anda art arda ortaya çıkarakbir düzen oluşturacaklarını ve bu düzeni bir daha hiç bozmayacaklarınıumarız.Bu şekilde davranmak hoşumuza gider, çünkü bu olaylarıgerçekten de yaşadığımıza inanınz. “Nesnel” nedensellikyasalarının geçersizleşip her şeyin benzeştiği, her şeyinbelirgin olduğu, umursandığı bir gerçekliğin ayartma evrenineözgü bir gerçeklik olduğu söylenebilir. Nedenler vesonuçlar evrenine özgü akıl yürütme düzeninin gidişatınıbozabilmek için nedensiz göstergelerle, nedensiz denebilecektürden kodlar üretmek gerekmektedir. Hem nedenselyöntemin hem de şeylerin nesnel gidişatını bozan ve yenidengidişatlarım değiştirmenin olanaksız olduğu hır şekildeart arda gelmelerini sağlayabilen bir oyun kuralı gibi...Hepimiz birer kumarbaz gibi gerçekten de bu türden meydanokuma yöntemlerine başvururuz. İster şiirsel, istersekuramsal olsun, yazılar da başka bir şekilde ortaya çıkmalarımümkün olamayacak duygu ve düşünceleri keyfibir oyun kuralı ve düzene (bir oyunun kurallannın oluşturulması)uygun bir şekilde yansıtmaktan başka bir şeyyapmazlarBaşımıza gelen bu küçük felaketleri, bu anlam çökmelerive ortalığın karışmasına yol açan olayları, DavidRuelle’in* “Başlangıç koşullarına belirgin bir şekilde bağlıkalmak” düşüncesinden yola çıkarak öngörülmesi olanaksızolaylar konusunda geliştirdiği bir mantık aracılığıylayorumlayabiliriz. Bu mantığa göre, başlangıç koşullarıarasında yer alan minimal düzensizlik bir sistemi etkileyebilmekteve kısa bir süre sonra şiddetlenerek (özelliklede çevrede sürekli hareket halinde olan ve görünüm değiştirenşeyler varken) tahmini güç sorunlara yol açabilmektedir.Örneğin: “Dünyanın bir yerinde birinin hapşırmasıbirkaç ay sonra dünyanın bir başka yerinde bir kasırga­* David Ruelle, Traverses # 23.


200 • Çaresiz Stratejilerya yol açabilir” denilmektedir. Akıl almaz sonuçlara yolaçan büyüleyici bir mantıksal bağıntıya benzemesinekarşın yine de nesnel ve determinist özellikler taşımaktadır.Olayların akışını değiştirmeye yönelik bu türdenbeklenmedik derecede abartılı mantıksal açıklamalannbaşka bir nedeni olduğunu sanıyorum. Bence burada sözkonusu olan şey yalnızca mantıksal sınırların zorlanmasıdeğil mantığın biçimsel bir değişime uğratılmasıdır (mutasyondur).Bu olay biraz Freud’un düşlerde anlamlarınıyitiren sözcüklerle ilgili yaptığı açıklamaya benzemektedir.Ona göre bu anlamlarını yitirmiş sözcükler şeylerinyerini alarak somut varlıklara benzemekte ve her türlüsöz dizim ve uyum ilkesinin dışında kalan akıl dışı bir düzene(yoksa rastlantısal bir şekilde değil) boyun eğmiş birşekilde ortaya çıkarak art arda sıralanmaktadır. Buradaşeylerin yerini aldıklarını sanan “sözcüklerin” gerçekte buşeylerin oyununa geldiği görülmektedir. Keza olaylar dabazen her türlü psikolojik ve nesnel açıklamanın ötesinegeçerek oyuna gelebilirler ve tarihsel anlamı dışlayarakkendi amaçlarının ötesine geçebilir. Şeyler gibi durumlarda anlamlarını yitirip, akıl almayacak bir mantığa boyuneğerek tek başlarına kendilerine bir olay süsü vermeyeçalışabilir. Bu durumda kurulacak bütün anlamsal bağlantılarbir felakete yol açabilir; başka bir deyişle olaylarbeklenmedik bir şekilde birbirlerine karıştmlabilir ve akıllarkarman çorman edilebilir, ancak düşlerde istediklerişeylerle “özgürce” çiftleşen sözcükler gibi bu karmaşıklığınkesinlikle vazgeçilmez: bir zorunluluğa dönüştürülmesigerekmektedir. Böyle bir ortamda öznenin çok yakınındaancak farkında olmadığı birtakım olaylann ortaya çıkarakgiderek şiddetlenip bir kasırgaya dönüştükleri söylenebilir.Bunlar sözel anlamını yitirip şeyleşen öznenin şeylerinişleyiş biçimine boyun eğdiğini göstermektedir.Gördüğüm düşte nedenini bilmediğim derin bir yasiçindeydim. Biri bana, bu yas olayını belli etmeden atlattığımısöylüyor. Ben de ona, zaten hep böyle olur, diyorum.


Nesne ve Nesnenin Ahnyazısı Hakkında *201Bvınun üzerine çevremizdeki insanlar kahkahalar atarakgülmeye başlıyorlar. Bir tür gülme felaketine yol açıyorum.tki çift sözcükle böyle mantıksız bir sonuca yol açtığımiçin nedenini açıklayamadığım bir şekilde çok utanıyorve kaçacak yer arıyorum. Acaba bilmeden neye yolaçmış olabilirim? Hiç farkında olmadan bir parçası halinegeldiğim bu müthiş olayın bir açıklaması var mıdır? Bukahkahalann ne kimliğimle ne de düş görüyor olmamlabir ilişkisi olamaz, olsa olsa söylediklerimle ilgili olabilir.Bu kahkahalara yalnızca sarf ettiğim anlamsız ve sıradansözcükler neden olmuş olabilir.Başka bir şey eklemeye gerek var mı? Hiç farkına varmadanen önemli parçası haline geldiğim bu nefis, insanınbaşını döndüren, açıklanması olanaksız olaya birinden ilkbakışta hoşlanma kadar benzeyen başka bir şey olamaz,inanılmaz basitlikteki bir nedenin yol açtığı olağanüstübir sonuç; başka bir deyişle Tanrı'nm varlığıyla ilgili tekkanıt. Gerek düşlerimiz gerekse günlük yaşantımızın üstüneoturduğu temel mantık bu açıklamasını yapmaktanaciz olduğumuz mantıksal bağıntılardır. Nedenle sonucubirbirlerinden akıldışı yöntemlerle ayırmak kadar hoşlandığımızbir şey yok. Bu yöntem kendi kökenlerimiz ve sahipolduğumuz güç konusunda hayal bile edemeyeceğimizufuklann açılmasını sağlamaktadır. Ayartmayı bir stratejiolarak tanımlayanlar var. Oysa bundan daha yanlış birdüşünce olamaz. Çünkü ayartma, tüm stratejilerin yenidenüretmekten başka bir şey yapmadıkları öngörülmesiolanaksız bağıntılar üzerine oturmaktadır.Sonucu neden üretir derler. Öyleyse nedenler her zamanbir anlam ve amaca sahip olmuşlardır. Nedenler asla birfelâkete yol açmazlar (nedenler krizden başka bir şeye yolaçmazlar). Felaket demek nedenlerin devre dışı bırakılmasıdemektir. Felâket, nedenin ağırlığı altında ezilen sonuçdemektir. Nedensel bağıntının ölümü demektir. Şeylerinapaçık bir şekilde ortaya çıkmalan ya da ortadan kaybol-


202 • Çaresiz Stratejilermalan demektir (pür telaş ortaya çıkan ve aynı şekildeortadan kaybolan biçimsel bir toplumsal kavramı için deaynı şey söylenebilir). Felâketin nedeni rastlantı ya dabelirsizlik ortamı değil, bir tür kendiliklerinden mantıksızbir şekilde art arda sıralaman görünümler olabileceği gibi,meydan okuma olayında karşılaşılan kendiliğinden denilebilecekbir boy ölçüşme süreci ya da biçimsel dönüşümsürecinde karşılaşılan birtakım görünümlerin yerini başkagörünümlerin alması şeklinde de olabilir.Nedenler asla bir felâkete yol açmazlar, yalnızca kendiliklerindenart arda sıralanan görünümler bir felâketeyol açabilirler. Nedenlerde düzensizlik anlamına gelen krizintersine, felâket bir biçim ve görünümler çılgınlığındanbaşka bir şey değildir. Çıldırmak nasıl herhangi bir gerçekliğegönderme yapamayan bir dilyetisine ait içeriktenyoksun biçimsel bağıntılar anlamına geliyorsa; tören nasılherhangi bir gerçekliğe gönderme yapamayan bedenselhareketler, ritler ve süslerden ibaret biçimsel bir bağıntıysa;keza felaketler de herhangi bir gerçekliğe göndermeyapmayan şeyler ve olaylardan ibaret biçimsel bir bağıntıolup, hiçbiri rastlantısal olarak nitelendirilemeyecek hayatibir gereksinime benzeyen birer biçimsel bağıntıdır(bunlar zaman zaman herkesin başına gelebilecek cinstençok sayıda olumsuz ya da inanılması güç saçma sapanve yalnızca rastlantıyla ilgili örneklerde yan yana getirilebilecektürden olaylar olup insanı önce hüzünlendiripüstünden zaman geçtikten sonra komik bulduğu şeylerdir.Bir tür doğal felaketi andıran bir süreç içinde birbirlerininortaya çıkmasını engellemeleri ve birbirlerini safdışı etmeleri insanı yalnızca zevkten dört köşe ederken,mantıksız bir şekilde art arda ortaya çıkmaları insanınbaştan çıkmasına yol açmakta, birbirleriyle çok güzel ilişkilerkurmaktadırlar. Dünyada insana zevk verebilecektek şey sonunda belirleyici ve kendilerini belirlemektenaciz, bir zorunluluk ve rastlantı düzeninin egemenliğineson veren şeylerin bu bir felaketi andıran ortadan kaybo-


Nesne ve Nesnenin Alınyazıst Hakkında • 203luşlan, yani tıpkı neden üretme gereksinimi duymadandoğrudan sonuç üreten nükte/espri ya da ayartıcı bakışlarınyaptıkları gibi bir daha hiç geriye dönüşü olmayacakbir şekilde insanı zevkten dört köşe eden bağıntılar düzenininegemenliği altına girmelerine tanık olabilmektir.Başka bir deyişle dolambaçlı açıklamalara başvurulmayangörünüme Özgü o inanılmaz hızlı ortaya çıkış sürecinetanık olabilmektir.)Öyleyse, rastlantı diye bir şey yoktur. Rastlantı, anlamlarınıve amaçlarını yitirip, kendi hallerine terk edilenşeylerin sözcüğün gerçek anlamında özgürleşmeleri vebir uzaylıyla karşılaşma olasılığı yok denilecek kadar azolan rastlantısal bir hiperuzamda salınmak gibi inanılmasıkesinlikle olanaksız bir özelliğe sahip olmaları demektir.Özgürlüğün her çeşidini tattıktan sonra bizi bekleyenmoieküler/bireysel yalnızlık adlı cehennem aşağı yukarıböyle bir şeydir. Şeylerin başka bir şekilde olup bittikleri,gerçekten çok daha kesin kurallara boyun eğilen bir evrenderastlantı diye bir şey yoktur. Çünkü rastlantı ya darastlantı kavramından söz edilen bir evren nedensel bağıntılardanbaşkasının var olmasına izin vermemektedir.Öyleyse rastlantıyla zorunluluk aynı evrene aittirler. Şeylerinbir varoluş nedenleri yoksa (ya da şeyler bir varoluşnedeni “üretemiyorlarsa”) o zaman denklem üretimininzorunlu olduğu bir olasılıklar düzenine ait olmaktan başkabir seçeneğe sahip olamazlar. Şeyler rastlantı adlı cehennemdedolaşan ölü ruhlar gibidirler. Rastlantı demekneden sonuç ilişkileri adlı cehennem demektir. Bir dahaasla geriye dönüşü olamayacak biçimde yok olup gideceklerimoieküler/bireysel cehennem adlı son durakta ruhlarkendilerine bir beden, sonuçlar da bir neden uydurulmasınıbeklemektedirler.Oysa şeyler nedensel bağıntı biçimlerinden başkabağıntı biçimlerine boyun eğmektedir, örneğin (kötü sonuçlarınıçoğu kez rastlantıyla kanştırdığımız) alınyazı-


204 • Çaresiz Stratejilersı gibi. Başımdan geçen bir olayı anlatayım. Arabamızlabir uçuruma yuvarlanmamıza ramak kala kurtulmuştuk.Yol kenarında duran îspanyollar: “Suerte, suerte...”(MucizeîMucİze!) diyerek bize kutsal bir şeye dokunurgibi dokunmuşlardı. Alınyazısı ya da yazgının nedenselbağıntılarla hiçbir ilişkisi yoktur. Şeylerin ortaya çıkışıylaortadan kayboluşları yazgı adlı göstergenin eseridir, yanidoğumdan da ölümden de yazgı sorumludur. Siz de buarada isterseniz nedensel düzeni altüst edebilir, şeylerinakışını değiştirebilir, başka yerlere göç edebilir ya da birpsikanaliste başvurabilirsiniz, ama nafile; başka bir deyişledoğum anınızda da ölüm anınızda da aynı göstergeninortaya çıkmasını, aynı özelliklere sahip değişik olaylannbir araya gelmesini, doğum anında yaşanılan küçük birolayın ölüm anında da yaşanmasını engelleyemezsiniz.Ulaştığınız konumla düştüğünüz konum aynı simgeyleifade edilmektedir. Ortaya çıkmayla ortadan kaybolmaaynı simgeyle ifade edilmektedir. Alınyazısı böyle bir şeydir.Alınyazısını istediğiniz gibi yorumlayabilirsiniz amabu konuda yapabileceğiniz bir şey yok. Alınyazısı kod vesayılarla açıklanamaz. Bu iş için bir gösterge yeterli olmaktadır.Antik tragedyada olduğu gibi bu göstergenin biryaşam ya da bir hanedanı simgelemesi gerekmez. Bu çokdaha kısa bir süreyi kapsayan ancak akılcı ya da kazaeseri olmayan, yazgısal bir bağıntı şeklinde de olabilir:başka bir deyişle bir olayın hem başlangıç hem de bitişnoktasında bulunan göstergelerin rastlantıyla uzaktanyakından bir ilişkisi olamaz. Oysa böyle bir bakış açısıbenimsendiğinde geriye kalan her şeyin bir rastlantı yada kaza eseri olduğunu söylemek gerekecektir. Bunlannhepsi fatum *dur (yazgının oyunu). Alınyazısı kesinliklekaza eseri olanla (aynı zamanda akılcı olanla) aynı anlamasahip değildir. Oysa (akılcı açıklamaların yetersizkaldıkları noktada) rastlantılara dayandmlan bir dünyaaçıklamasını, alınyajzısına dayandırılan açıklamalarayeğliyoruz. Yaşadığımız dünyadaki somut düzensizliği


Nesne ve Nesnenin AUnyazısı Hakkında • 205rastlantı ve kaza eseri olarak yorumluyoruz. Oysa genelkanının aksine ortaya kaza eseri (insanlar rastlantıya pekinanmamaktadırlar) bir olay çıkma olasılığı yok denilecekkadar az görünmesine karşılık, alınyazısı dillerdendüşürülmemektedir. Çoğu kez size çok para kazandıransayıya oynayarak tüm kazandıklarınızı yitirirsiniz. Oyunmasası dışında da benzer bir şekilde davrandığınız olur.Siz de haklı olarak, bunda şaşılacak bir şey yok insanlarhep aynı sayıya para basarlar, diyeceksiniz. Zaten ben debundan söz ediyorum, eğer insanlar hep aynı sayıya parabasıyorlarsa bu bir rastlantı olamaz.Her türlü erdeme dayalı ahlâk açıklamasının tersine,şeyler önceden belirlenmiş yazgısal bir sıralamaya boyuneğebilirler. Bir doğum ve gelişme çizgisi izlemektense, öncedenbelirlenmiş bir ortadan kayboluş çizgisine boyuneğmeyi yeğlerler, öyleyse şeyleri birbirlerinden öngörüdeğil, kehanet ayırabilir. Başlangıçtaki göstergenin neyebenzediğini bilirseniz, şeyler ya da olaylann akış silsilesinibelirleyen alınyazısı varsayımı bu yaşamı başladığınoktaya döndüreceğinden, yani yeniden aynı göstergeylekarşılaşmak zorunda bırakacağından, onun ileri süreceğibaşlangıç varsayımını da kabul etmek durumunda kalırsınız;çünkü bu göstergenin değiştirilmesi olanaksız birşeydir. Böylelikle tıpkı önceden bilinen törensel bir akışsürecini izlercesine, sonu hiçbir zaman değişmeyecekolan dünyaya özgü olaylann törensel akış sürecini sezinleyebilirsiniz.Burada her şey yazgısaldır, her şey törensel Özellikleresahip olmak zorundadır gibi bir şey söylemeye çalışmıyoruz,ancak her insanın yaşamında, nedenleriyle sonuçlanarasında hiçbir ilişki bulunmamasına karşın, hiç unutamayacağıyaşamsal öneme sahip bazı anılar vardır.On yıl arayla gerçekleşen iki olay düşünün. Bu iki olayarasında hiçbir ilişki bulunmasın. Bunlar simgesel cinayeteeşdeğer iki olay olsunlar. Nasıl söylesem, şöyle ma­


206 • Çaresiz Stratejilernevi açıdan bağışlanamayacak türden iki olay olsunlar.Bu olayların birincisinde simgesel anlamda ortadan kaybolankişi bendim; İkincisindeyse aynı şekilde terk edilenkişi ben oldum. Burada sorun yaptığının cezasını çekerekkendini bağışlatmak ya da bir-bir berabere kalmış olmakdeğildir (zaten bağışlanacak ne var ki?). Günün birinde,daha önce aralarında hiçbir bağlantı kuramadığım (oysaaralarında bir ilişki bulunduğunu anlamam gerekirdi,zira ikisi de yıllardır düzenli bir şekilde rüyalarıma gireninsanlardı) bu birbirleriyle hiçbir ilişkisi olmayan iki öykününbirbirlerinin tersini andırdıklarını, ikisini de aynıgöstergeyle ifade edebileceğimi ve bu ilginç bağlantı sayesindeolayları bir araya getirmeyi başarabileceğimi farkettim. Bu gösterge bir isimdi ve bu iki insan aynı ismi taşıyorlardı.Şeylerin, hangi önemsiz ayrıntının izini sürerekböyle bir sonuca ulaşmış olduklarını kimse söyleyemez,ancak bunun bir rastlantı olmadığı kesin. Burada olayla-nn açıklığa kavuşmasını sağlayan şey isim çakışmasıdır.Böylelikle bir hikâyeden yoksun (bu çakışma olmasaydıortalıkta anlatılacak bir masal» bir bahane olmayacağıgibi, iyi ya da kötü nedenler kısaca hiçbir şey olmayacaktı,çünkü çekip gitmeler nedensiz olunca, geriye dönüşde söz konusu olamaz. Oysa şeyleri genelde hikâye yada psikoloji yardımıyla açıklayabiliyoruz) ve o güne kadararalarında bir bağlantı kurulamadığı için açıklamasıyapılamamış bu iki olay, çok daha olağanüstü bir şekildeaçıklanma olanağına kavuşuyordu; çünkü birbirleriyleilişkilendiremediğim süre içinde belleğimi kemiren bu ikianı bir tür espri/söz oyunu, bir tür yazgı oyunu gibi biraraya gelmelerini engelleyen bağlardan kurtularak özgürleşmişbulunuyorlardı. İki ayrı insanın aynı isme sahipolması, bu isimlerin zihinsel düzeyde bir araya getirilmesisırlarının ifşa edilmesine gerek kalmadan bir anlam kazanmasınısağlamıştır. Her iki olayın kahramanlarınınpsikolojik açıdan neler yaşamış olduklarının hiçbir önemiyoktu; çünkü başlangıçta anlamsız görünen olaylar,


Nesne ve Nesnenin Ahnyazısı Hakkında • 207başka bir bağıntı içine oturtuldukları zaman bir anlamasahip olabilmişlerdi.Böylelikle bir psikanaliste para kaptırmaktan da (bilinçaltınınyararsızlığından) kurtulmuş oldum.Hiç istemeden, size rağmen başınıza gelen olaylar böylebir güce sahiptir. Bu olaylar bir rastlantının ürünü değildir.Çünkü o olaylar sizin başınıza gelmektedir. Çünküböyle bir çakışma olacağı sizin alnınıza yazılmıştır. Başımaböyle bir olayın gelmesini istemezdim deseniz bilebaşınıza böyle bir olay gelmiş olması hoşunuza gider.Alınyazısı ve rastlantı arasındaki temel fark da budur. Biran için tamamıyla rastlantısal şeyler olabileceğine inansakbile, rastlantıyla hiç ilgilenmeyiz; çünkü tamamıylarastlantısal bir şeyin hoşumuza gitmesi için bir nedenyoktur. Tamamıyla rastlantısal şeylerden söz etmek kesinliklenesnel bir evrenden söz etmek demektir. Zaten birolayı anlamsızlaştırabilmek ya da etkisini hafifletebilmekamacıyla bu rastlantı stratejisinden yararlanır ve "Bu birrastlantı” (yoksa ben istediğim için öyle olmadı) deriz. Birdost ya da bir yakının ölmesiyle birlikte zihnimiz suçlulukduygularıyla kaynamaya başlar ya da gidenin ölmeyi çokistediği için bizi terk ettiği gibi korkunç bir duyguya kapılırız.Düşünce gücüne boyun eğmiş bir evrendeki zihinselvahşete maruz kalmaktansa başımıza geleceklere boyuneğmek daha iyidir.Üstelik burada rastlantıdan destek alabilmek demümkündür; başka bir deyişle şeylerin hiçbir mantıksalsilsile izlemeden ya da sorumluluk almamızı engelleyecekher türlü akılcı açıklamadan (teknik, maddi, istatistik)yararlanarak ortaya çıktıklarını düşünmek (bunu yapabilmekgüçtür) yeterli olmaktadır. Aslında bu sorumluluk,sayemizde gerçekleşmesini isteyeceğimiz olaydan içten içehoşlanmamızı engellemektedir. Bu sorumluluk bizi herhangibirinin ölümüne (her hangi bir mutlu olay ya dayaşam gibi) yol açmaktan da koruyabilir. Bu sorumluluk


208 • Çaresiz Stratejilerdüşüncesine karşı çıkmanın bir yararı yoktur. Bu düşüncenin,birinin ölümünü arzulama gibi bir düşünceylehiçbir ilişkisi yoktur. Birinin kaza sonucu ölmesindense,zihinsel düzeyde Ölmesi daha iyidir. Birinin ölümünü arzulamak,ahlâki açıdan insanı çok yıpratan bir duygudur.Ancak bundan daha kötü bir duygu varsa o da çok dahayerleşik bir bakış açısı olan simgesel değiş tokuş açısındanbir insanın rastlantı eseri gerçekleşen Ölümüdür.Böylelikle ahlâki açıdan (rastlantı da dahil olmaküzere) her türlü bahaneye başvurarak ölümcül olaylarınsorumluluğunu taşımaktan kaçabiliriz, ancak simgeselaçıdan belirsiz, rastlantıya boyun eğmiş öyleyse kimse3'ezarar vermeyen ve anlamsız bir dünyadan en az nesnelaçıklamalara gereksinim duyan bir dünya kadar iğreniriz.Bunlar yaşaması daha kolay olan dünyalar olmaklabirlikte, bütün dünyanın ilahi ya da şeytani bir iradeyeboyun eğmesi gibi baştan çıkartıcı; başka bir deyişle zihnimizdeyarattığımız, düşünce gücüyle gerçekleştirmeyeçabaladığımız ve gerçekleştirdiğimiz olaylann yer aldığıbir evrende yaşamak gibi bir düşünceye karşı konulamamaktadır.Bu vahşi evrende hiç kimse masum değildir,özellikle de bizler. Nesnel bir şekilde hiç durmadan aynıdüzende şaşmadan yinelenen olaylann Öznelliğimize sonverdiği (bizim de güle oynaya içinde yer aldığımız) düşünceürünü bir evren. Bu zihinsel evren bir anlamda dünyanınkendisi gibi algılanır olmuştur. Şöyle ya da böyle“ bu dünya bizim eserimizdir” gibi bilgece bir laf etmedenönce, şöyle ya da böyle bu dünyayı sevmiş olduğumuzu,onu bizim tasarladığımızı, dolayısıyla bir dostun ölümü,bir olay ya da bir felâketin biz düşünmeden ve bizim irademizindışında olup bitmesinin mümkün olamayacağınıda unutmamamız gerekir.Bu durumda rastlantıya boyun eğen, anlamsız, masumbir dünyada yaşamak ve tanrıların zar atma oyunuoynamaya devam etmelerini isteyebilir, ancak herkesinyazgısal bir güç, bir vahşet ve bağıntıya boyun eğmesini


Nesne ve Nesnenin Ahnyazısı Hakkında • 209yeğleyebiliriz. Olayların kesinlikle düşünce gücünün eseriolduklarına inanmayı yeğleyebiliriz. Birinden hoşlanabilirve diğerini yeğleyebiliriz. Bütün sonuçların bir nedenlersilsilesini izlemesini isteyebilir, ancak dünyanın rastlantıve gelişigüzel karşılaşmalara boyun eğen bir yer olmasınıyeğleyebiliriz. Her şeyden çok gerçekleşmesini istediğimizbir şey varsa o da kendisinden kaçılamayacak bir almyazısınasahip olmaktır. Akılcı düşünce rastlantıyı asla yokedemeyeceği gibi, rastlantı da alınyazısmı asla yok edemeyecektir.Başımıza gelenler düşündüklerimizle yapm aya niyetlendiklerimizino kadar ötesinde ki onlara ulaşabilmemizya da gerçekten neye benzediklerini görebilmemiz aslamümkün değildir.—Rainer Maria Rilkeİşte bu yazgının tanımı, yani sonucun kendi nedenlerininönüne geçmesidir. Şeyler henüz ortaya çıkmadan önce vargibidirler. Nedenler sonradan ortaya çıkmaktadır. Hattabazı şeyler var olmadan, yok olup gitmektedir. Bizim böylebir şeyden nasıl haberimiz olabilir ki?Şeylerin izlemeleri gereken nedensel silsileyi atlayarakzamansal açıdan onların önüne nasıl geçebildiklerinihiç kimse açıklayamaz. Şeylerin bizi baştan çıkartmalarınınsırrı burada yatmaktadır. Bu aynı zamanda gerçekdiye bir şeyin var olmasını sonsuza dek engelleyebilecekbir sırdır, zira gerçek, belli bir zaman diliminde yaşananbir olay ve bu olayla örtü şen nedensel açıklamalardanbaşka bir şey değildir.Nedensel açıklamalarından önce ortaya çıkan şeylerdaha gerçekleşmeden önce görülebilir, bir görünüme sahipolabilir. Zaten bizi de bu sayede baştan çıkartmayısürdürebilmektedirler.Hiç kuşkusuz hız da böyle bir şey; başka bir deyişleşeylerin ve insanların her türlü teknolojiden yararlanıp,her türlü teknolojinin ötesine geçerek üretecekleri neden­


210* Çaresiz Stratejilersel açıklamaları sollayıp başlangıç noktasına dönerek, hiçbaşlangıç noktası diye bir şey olmamış gibi davranma arzusudur.Bu anlamda hız, Paul Virilio’nun deyişiyle başdöndürücü bir ortadan kayboluş biçimidir. Bir başka ortadankayboluş biçimi ise yazıdır. Yazının sırrı kavramlararasında bağıntı kurmaktan daha hızlı bir şekilde üretilebilmesindeyatmaktadır.Bir felakete benzeyen bu duruma karşılık anlam herzaman daha sonra ortaya çıkmaktadır:— Çünkü felâket her zaman için normal akışın ötesinegeçen, birbirine uzak iki ayrı zaman dilimini depremgibi aniden bir araya getirip, birbirleriyle tokuşturan birşeydir.— Anlam da Kafka’nın Mesih’i gibidir. Hiç gerek duyulmadığıbir anda çıkıp gelmektedir. Kıyamet günündedeğil, bir gün sonra gelmektedir.Anlam da sonsuza dek şeyler ortaya çıktıktan sonragörünmeye mahkûm edilmiş bir şeydir. Şeylerin ortayaçıkış önceliğini yadsıyabilmek amacıyla sürekli nedenlerüretilmeye çalışılmaktadır. Şeylerin çok hızlı bir şekildeart arda ortaya çıkmalannı geciktirebilmek, görünümleriniyadsıyabilmek amacıyla sürekli olarak anlam üretilmektedir.Nedensel düzenin b~u tersine çevrilebilme özelliği, sonucunnedenin önüne geçmesi, sonucun nedenin yerinialarak onu alt etmesi çok önemli bir şeydir. Bu tersine çevrilebilmeözelliği yaşamsal, yazgısal ve birincil bir önemesahiptir. Bu alınyazısının tersine çevrilebilmesi demektir.Alınyazısının tersine çevrilebilme özelliği (çünkü rastlantıancak nedensel bir düzende a contra.no -ters denilebilecekbir şekilde-var olabilir) rastlantıyı dışlaması nedeniyle binleriaçısından ölümcül bir tehlike arz edebilir. İşte buyüzden, özünde Batılı olan sistemimiz, rastlantı yerine,sonucun nedenin önüne geçtiği bir başka biçim üretmiştir.Şu yakınlardaysa şeylerin yerini ortaya çıkma olayınıbaşka bir şekilde yadsıyan modeller ve simülakrlann al-


Nesne ve Nesnenin Almyaztsı Hakkında *211dıklan görülmektedir. Bir yerini alma biçimine, bir başkayerini alma biçimiyle karşı çıkılmaktadır. İki düzenin nasılkarşı karşıya geldiklerini gözden kaçırmamak gerekiyor.Bu meydan okuma biçimlerinde rastlantıya, yani nesnelve belirsiz bir töze yer yoktur. Evren İyilikle Kötülük, yanibirbirine kesinlikle karşıt olan iki düzene boyun eğmektedir.Her şeyin belirsiz olduğu bu evrende aynı zamandaher şey karşıttır.İşte bu yüzden sorunun yanıtını basit bir nedenselaçıklama bunalımının çok ötesinde bir yerlerde aramakgerekmektedir. Çünkü şeylerin bunalıma girebilmesi“normal” bir silsile düzenini gerektirdiğinden, bunalım,nedensel açıklamalara uygun bir biçim kazandırmak,yani nedenlerin özgürleştirilerek neden ve sonuç ilişkilerikonusunda yeniden akılcı bir bağıntı üretebilmektir. Oysabu ani yer değiştirme biçimine, kendi nedenlerini yok edenolayın tersine dönebilme özelliğine karşın, şeylerin, ilkeselolarak ortaya çıkış ve varlıklarını sürdürüş biçimlerinintartışılmadığı görülmektedir. Gerçekle yeniden canlandırılmışhalini aniden çakıştıran tamamıyla kaza eseri ürünüolan bu biçimler, Clément Rosset’ye göre, anlamsaleleştiri yapılmasını sağlayacak bir süreye sahip olunmasınaizin vermemektedir. Bu bir ortaya çıkma ve görünümdüzeninden başka bir şey değildir. Her şey anlamın içindebulunduğu durumun tersine çevrilmesiyle ilintilidir.Determinist nedensellik ilkesini sorgulamakla yetinmediğizamanlar bilim de böyle yapmaya çalışmakta(birinci devrim budur) ve hâlâ hiperakılcı bir görünümsergileyen belirsizlik ilkesinin ötesine geçtiğini hissetmektedir.Rastlantının, bilimsel yasaların geçersizleşmesi gibibir anlama sahip olması bile olağanüstü bir şeydir. Ancakuygulamalı fizik ve biyolojinin ulaştığı son evrede, bilimseldüşünce, fiziksel yasaların geçerliklerini yitirmelerinin vebelirsizleşmelerinin yanı sıra tersine çevrilebileceklerini dehissedebilmektedir. Oysa bu her bilimsel yasanın tersineçevrilebileceği gibi içinden çıkılması olanaksız bir soruna


212 • Çaresiz Stratejilerbenzemektedir; yoksa evren konusunda üretilmiş birkaçultraformül ya da metadenklemle (o zamanlar görecelikkuramı da zaten böyle bir şeydi) ilgili bir şey değil. Bumuammanın her türlü bilimsel yasanın tersine çevrilebilirliğiyle(zerreciğin, antizerreciğe, maddenin antimaddeyedeğil, bizzat fiziksel yasaların tersine çevrilmesiyle) ilişkisivardır. Tarihsel bir öneme sahip metafizik düşünceler butersine çevrilebilirlik varsayımından her zaman söz etmişlerdir.Tersine çevrilemeyen zamansal, yasal ve anlamlı birdüzene karşı biçim değiştiren görünümler oyununa özgütemel kural bu tersine çevrilmedir. Sonuç olarak biliminde kendi mantığı ve kendi oluşum sürecine böylesine tersdüşen varsayımlara ulaşmış olduğunu görmek insanı çoketkiliyor.öyleyse bu konuyla ilgili söylenebilecek son söz nedensellik,determinizm ya da anlamını yitirmiş nedensellik,olasılık, belirsizlik ve görecelik değil ama tersine çevirmeyletersine çevrilebilirlik olacaktır.Şeyler, yasalar ya da rastlantısal bir özgürlük ve belirsizliksürecine boyun eğmezler, olsa olsa belli bir kuralagöre tersine çevrilebilirler. Öyleyse sorulması gerekensoru şudur: Tersine çevrilebilen bir düzenden yola çıkılaraktersine çevrilemeyen bir düzen aşamasına nasıl ulaşılmıştır?Zaman, tarih, akılcı düşünce hatta rastlantı bilenasıl tersine çevrilemez bir duruma gelmiştir?Belki de bütün bunlar dünyanın tersine çevrilebilmesininolanaksız olduğu izlenimini yaratmak istemişlerdir.Belki de bu durum artık değişmek üzeredir. Kim bilir, belkide içinde yaşadığımız evrenin akılcı bir şekilde tersineçevrilemezliğinin en sağlam garantisi olan fizik yasalanbile yavaş yavaş tersine çevrilebileceklerini görmeye başlamışlardır?Ne olursa olsun, bizi hiç beklemediğimiz sonuçlarlakarşı karşıya getirecek olan şey akılcı açıklamalar değil,tersine çevrilebilirliktir. Bizi şaşırtabilecek bir şey varsa oda, rastlantı ve sunduğu gülünç nesnel istatistik sonuç-


Nesne ve Nesnenin Alınyazısı Hakkında • 213iar değil, tersine çevirme yani, rastlantı ve zorunluluktankaçma sanatıdır. Bu, şeylerin ortaya çıkış ve ortadan kayboluşlannıdüzenleyen, yazgısal ve açıklaması olanaksızbir sanattır.İLLÜZYONİST VE PARACELSUS'UN GÜLÜDahi bir illüzyonist, sahnede kendisine eşlik eden kadınıherkesin gözü önünde ortadan kaybetmeyi başarabildiğitakdirde yaşamının en önemli numarasını gerçekleştirmişolacağını düşünmeye başlar. Bir tavşan, bir fular ya dabir şapkayı sahnede görünmez hale getirmek çok kolaydırancak o bir kadının ortadan kaybolmasını sağlayacak birnumara gerçekleştirmek istemektedir. Daha önce hiç başaramadığıbu numara düşlerine girmeye başlar. Bir akşamsalon alkıştan yıkılır çünkü kadın ortadan kaybolur.Bu işi nasıl başarmıştır? Bütün sorun bu işi hangi gizli vedolambaçlı yollardan geçerek başarmış olduğudur (bu işiçin belki de yalnızca düşünmek yeterliydi, kadını yok edebilmekiçin yok olduğunu düşünmek belki de yeterliydi.Oysa bu göründüğü kadar kolay bir iş değildir). Belki dekadının ortadan kaybolmasını sağlamış bir güç vardır, belkide sihirbaz tarafından gerçekleştirilmiş görünen bu olayonun hiç farkında olmadığı bir rastlantının ürünüdür.Diğer hikâye ise Paracelsusla ilgilidir. Bir gün onu ziyaretegelen bir öğrenci, ustadan kendisine bildiklerini öğretmesini,ancak Öğrenmeye başlamadan önce ustalığınıkanıtlayan bir numara göstermesini ister. Paracelsus tereddüteder. Diğeri ısrar eder ve elinde tuttuğu gülü ateşeatarak ustadan onu yeniden gül haline getirmesini ister.Paracelsus yapamayacağını söyleyerek bu öneriyi reddeder.Öğrenci kızar ve gider. O gittikten sonra Paracelsusateşe yaklaşarak bir şeyler mmldamr ve ateşe atılan güleski haline döner.Borges’in öyküsünde, herkesin bildiği usta-çırak ilişkisinindışında kalan, kimsenin bilmediği bir şey varsao da, Paracelsus'un bu gülü gerçekten sözler aracılığıyla


214 • Çaresiz Stratejilerdiriltip diriltmediğidir. Bu işi belki de sırf denemiş olmakiçin yapan usta, bir mucize ya da bir rastlantı sonucu“gerçekleşen” olay karşısında Önce kendisi şaşırmaktadır.Çırağa böyle bir güce sahip olmadığını söylerken belki dedoğruyu söylemiştir. Bu gücü daha sonra hiç beklenmedikbir şekilde kazanmış olabilir ya da burada bir güçtençok hangi aralıklarla yinelenebileceğini hiç kimseninsöyleyemeyeceği bir rastlantıdan, bir kazadan söz etmekgerekecektir.Ortada bir rastlantı (bu imkânsız gibi bir şeydir) yada bir sihirbazlık numarası (bu da çok kolay bir numaraolurdu) yoksa, kadının ortadan kaybolmasını ve gülüngeri gelmesini sağlayan şey nedir? Bu konuda birazdüşünmek gerekiyor (kurmaca öykülerde neden bir gerçeğebenzerlik arıyoruz? Gizli çözümlerle neden gerçeköykülerde değil de kurmaca öykülerde karşılaşıyoruz.Söze dayalı espriler gibi bu öyküler de tinsel bir çözümlemebiçimine başvurulmasını zorunlu kılıyorlar). Öyleysedüşünmek gerekiyor. Bu varsayımın kendisi bile sunamadığıve asla sunamayacağı kanıtlar kadar gerçek dışıbir düşüncedir, öyleyse her şeyin, şeylerin her an tersineçevrilebileceği gibi bir düşüncenin varlığının sezinlenmesinebağlı olduğunu söylemek gerekiyor. Kadının ortadankaybolmasını engelleyecek önemli bir neden yoktur, zatensihirbazın gerçekleştirdiği numaranın sırrı da burada gizlidir;başka bir deyişle gerçek şeylerin tümü her an içinortadan kaybolmaya hazır bir şekilde beklemektedir. Sankiortadan kaybolmaktan başka bir amaçlan yok gibidir.Ortaya çıktıktan sonra da yaşamalan ve varlıklarını sürdürebilmeleriiçin her şeyi gerçeklik üzerinden açıklamasevdasından vazgeçmemiz yeterlidir. Daha doğrusu, belkide, geçerli olan kuralın bir şeyin aynı anda ortaya çıkmasıve ortadan kaybolması olduğunu kabul etmek gerekiyor,öyleyse ayartmaktan başka bir dertleri olmayan şeylerinbu işi başarabilmesi için anlamdan vazgeçmek yeterliolabilir. Zaten biri olmadan diğeri de olmuyor. Kadının


Nesne ve Nesnenin Ahnyazısı Hakkında *215ortadan kaybolmasını sağlayabilmek için onu kandırmakgerekiyor (gerçek, yani çok gerçekçi bir gündelik yaşamsürmekten vazgeçirmek, aklını çelmek gerekiyor). Gülüngeri gelmesi için kandınlması gerekiyor (bir kül yığını olarakkalmasını engellemek gerekiyor). Çünkü şeyleri baştançıkartmak demek, onlan yeniden sonsuza dek sürüpgidecek bir ortaya çıkış ve ortadan kayboluş, biçimsel dönüşmedüzeni içine yerleştirmek demektir. Böyle bir şeyyapmak insanın kendisini rastlantı ya da iktidar diye birşeyin bulunmadığı, ancak ortaya çıkış ve ortadan kayboluşlanno yazgLsal kurala (bu kaderin kendisidir) boyuneğerek art arda sıralandıklan bir düzen içine yerleştirmesidemektir. Çizgisel ve iradeye boyun eğen bir düzende kadınınortadan kaybolabilmesi ya da gülün geri dönebilmesiolanaksızdır. Bu işi ancak bir tersine çevirme düzenineboyun eğip, kendilerine bir yer edinme başarısını gösterebildikleritakdirde yapabilirler.TÖRENSEL BİR DÜNYA DÜZENİArtık tamamıyla bir alışkanlık halini almış ve her şeyinkuralına uygun bir şekilde olup bittiği ya da kesinliklehiçbir anlam ifade etmemeleri gereken bağıntılar düzenindetören yazgısal bir olguya belem ektedir.Tören de oyun gibi içi boş ve anlamsız bir bağıntıdır.Törenin bir anlamı yoktur ama dışa kapalı olmak gibi birkuralı vardır. Törenin sonsuza dek sürüp gitmesini sağlayanşey bir öğreti ürünü olmasıdır.Tören, kesinlikle yapay ve hiç sorgulanmadan boyuneğilen bir dünya düzenine ait öznel görünümlerin gerisindeışıldayan gizli nesnelliğin yüceltilmesi demektir.Vahşilere özgü düşünce biçiminin dünyadaki nesnelliğehiç aldırış etmeden her şeyi öznelleştirdiği söylenmektedir.Oysa, asıl biz nesnel akılcılık adlı bahaneninarkasına gizlenerek her şeyi öznelleştirip, psikolojik birgörünüm kazandırmaya ve her şeyin gizli bir öznelliğe boyuneğmesini sağlamaya çalışıyoruz.


216 • Çaresiz StratejilerTören, öznellik denilen bilim dışı (occultisme) açıklamalarabir son vermektedir.O (Brahman) gün batımı, gün doğumu ve güneş tutulduğusırada, güneş ışınları su yüzeyinde yansım aya başladığıya da yolda yürüdüğü esnada asla güneşe bakmaz.Bir ineğin boynuna bağlanmış ipin üstünden aslaatlamaz. Yağm ur yağarken koşmaz. Suda yansıyan görüntüsünebakmaz, çünkü kurallar böyledir.Yanlanndan geçtiği sırada sağ yanını her zaman birtoprak yığını, bir inek, bir put, bir Brahm an, arıtılmışbir tabak tereyağı ya d a bal, dört yol ağzı ya da herkesinbildiği ağaçlardan yana verir.Karısı regl olduğu sırada ne kadar arzularsa arzulasınona yaklaşmaz ve onunla aynı yatakta yatmaz.Karısıyla aynı kaptan yemek yemez ve karısı yemekyerken hapşınr, esner ya da sere serpe otururken onunyüzüne bakmaz.Gözlerine damla koyduğu, kokular süründüğü, boynunuaçtığı ya da dünyaya bir çocuk getirdiği sırada kansıylagöz göze gelmez.Yol ve küllerin üstüne, ineklerin otladığı bir yer, sabanlasürülm üş bir toprak parçası, su ya da cenaze ateşi,bir dağ tepesi, bir m abet kalıntısı, beyaz karınca yuvasıüstüne çişini vc pisliğini asla yapmaz.Yürürken ya da ayaktayken çişini ve pisliğini aslacanlı yaratıkların yaşadığı deliklerin içine, su kenarı yada bir dağ tepesine yapmaz.Çişini ya da pisliğini yaparken hiçbir zaman rüzgânnsalladığı nesnelere, ateşe ya da bir Brahm an’a, güneşe,suya ya da ineklere bakmaz.İhtiyaçlarını gündüz yüzünü kuzeye geccyse güneyedönerek, şafak ve akşam ın alaca karanlığındaysa yinegündüz yaptığı gibi yaparak giderir.— Manu Kurallan, IV. KitapManii kurallan yaşamın her ayrıntısını titizlikle ele alarakbunları bir ritüele dönüştürmüştür. Bu bir tür vahşet tiyatrosugibidir; çünkü böyle bir yaşamın her anının farklı


Nesne ve Nesnenin AUnyazısı Hakkında *217bir göstergeyle ifade edilmesi, her şeyin birbirinden ayrılması,kutsal bir farklılığa boyun eğmesi gerekmektedir(burada kesinlikle sosyolojik bir ayrımlamadan söz edilemez;çünkü sosyolojik ayrımlama kuralların bu kadarkeskin olmadığı, daha sıradan, her türlü öznel değerlendirmeyeizin veren gelişi güzel kural ve törensel kurallaraboyun eğilen bir düzendir. Bu sosyolojik düzenin ilgilenmeyedeğer bir özelliği yok gibidir). En küçük hareket, ensıradan söz, vücudun dışarı attığı her madde, en sıradandoğal olayın ritüelleştirilmesi gerekmektedir. Her şey biröğreti düzenine uygun bir görünüme sahip olmak durumundadır,yani tamamıyla göstergelere boyun eğilmesi,her şeyin mutlaka bir göstergeye sahip olması, değişikliklerinyalnızca göstergelerin biçimsel dönüşüme uğratılmasısayesinde gerçekleşmesi gerekmektedir.Öznel arzu ve nesnel rastlantıya izin veren bir dünyayatamamen ters kusursuz bir dünya düzeni ancak böyle birşey olabilir. Törensel dünya düzeninde arzu ve rastlantıdiye bir şey yoktur. Tören bir arzu ve rastlantı metaforunabile benzetilemez. Manu Kuralları adlı metinde bir metafor,bir retorik ya da bir alegoriyle karşılaşmak olanaksızdır.Bunlar gizemli değil, yalnızca art arda sıralanmış,gece ve gündüz uyulması gereken ritüel sayısı belirlenmişkurallardır. Ritler gibi dil yetisi de özünde kural koyucuolup, diyalektik ya da psikolojiyle bir ilişkisi yoktur. Bukurallan olumlayacak ya da anıştıracak mitlere başvurmagereği bile duymaz. Yapılması gerekeni söyler, o kadar.Burada bir değerler ya da yorumlama sisteminden değil,yalnızca bir kurallar sisteminden söz edilebilir.Yalnızca uyulması gereken kurallara benzediklerinde;keyfi ve aynmlamaya dayalı bir oyuna özgü kurallaraolabildiğince kusursuz bir görünüm kazandırdıklarındagöstergeler çok etkileyici olabilmektedir. Bu göstergelerbirbirlerinden ayrılabilir, yani bunların kesinlikle birbirlerinekanştınlmasını engelleyen birer biçime ve zaman


218* Çaresiz Stratejileriçinde yazgıyla eşdeğer bir görünüme sahip oldukları, ancakbirbirlerinden farklı oldukları söylenemez, çünkü farkdemek anlam demektir. Yazgısal bir olay hiç beklenmedikbir zamanda gerçekleşendir (yani tamamıyla mucizevibir olaydır). Yazgısal bir olay bir anlama sahip olmadanönce bir gösterge niteliğine sahip olabilen (öyleyse tamamıylanedensiz/keyfi), kendini nedeni açıklanamayan birsonuç (öyleyse kesinlikle adil olmayan) şeklinde dayatanbir olaydır. Ahlâki, duygusal ve demokratik bir düzensizlikevreninde yaşayan bizler açısından bütün bunlargerçekten de kanıtlanması olanaksız ve ahlâk dışı şeylerebenzeyebilirler. Oysa şeyler ve göstergelerin en etkileyici,büyüleyici oldukları, yaşamaktan en çok keyif alınanevren budur. Ne var ki, uzun bir süreden bu yana yazgıve ayrımcılık tüm şiddetleri üstlerine çekerken, amaçlı vefarklı olma eğilimine çok sıcak bakıyoruz.Dünyanın sonunu felaket türünden, tamamıyla biçimsel,törensel bir göstergeyle ifade eden bir düşüncebiçiminin, olayları nedenlere ve sonuçlara bağlayan birdüşünce biçiminden her zaman için daha çarpıcı ve büyüleyicigörüneceğine kuşku yoktur. Sahip olduğumuzözgürlüğü elimizden alarak bizi bir yazgı (bunun en basitbiçimine “ şans” bile dense) düzenine doğru iten bir süreçtarafından baştan çıkartılma olasılığımız, bizi, zaten kendiside bir temel üstüne oturmayan bir özgürlük ve sorumlulukdüzenine doğru itenden daha yüksek olacaktır.Üstüne oturmuş olduğu temelleri sorgulayan bir özgürlükkomedisine mahkûm olmaktansa çelişkilerle dolu trajikbir düzene mahkûm olmak daha iyidir.Herkes içten içe, ne istediğini bilmediği ve ne istediğinibilmediğini itiraf etmek zorunda kaldığı iğrenç bir liberaldüzene mahkûm olmaktansa, kendisine bir seçim hakkıtanımayan bir çelişkiler ve vahşet düzeninin bir parçasıolmayı yeğlemektedir. Zira birinci durumda olabilecek enakılcı düzene, ikinci durumdaysa farklılığa izin vermeyenbir düzene mahkûm edilmiş olacaktır. Herkes içten içe


Nesne ve Nesnenin Ahnyaztsı Hakkında • 219olabilecek en küçük değişikliğin tüm düzeni alt üst edeceği,diyalektik mantığın gelişmesine izin verilmeyen, dildenkaynaklanan tüm kazaları açıklayabilen tek bir mantığıngeçerli olduğu katı kurallara boyun eğilen bir düzen veçelişkiler üstüne oturan (yazgısal ya da törensel gibi kesinliklemantıklı sayılamayacak) bir yaşantı istemektedir.Hiç kuşkusuz herkes içten içe yazgısını değiştirmek, aklagelebilecek her türlü düzen gibi törensel düzeni de alt üstetmek isteyebilir, ancak böyle bir durumda bile yazgınınuygulanacak şiddeti önceden belirlemiş olması ve törenselbir düzenin ürünü olması gerekmektedir. Bu mantıksaldeğil, duygusal bir şiddet olup dramatik olaylara yol açmasıgerekmektedir. Konuyla ilgili olarak aklıma Cehennemin Kapısı oyununda sessiz bir şekilde cereyan eden,o uzun törensel çay içme sekansında yer adan güzel birsahne geliyor. Bu sahnede aniden ayağa kalkan bir şövalye,çay fincanının kınlmasına neden olur. Bu kurallarauygun olduğu söylenebilecek şiddet gösterisi tüm gizliçatışmaları su yüzüne çıkartır. Görünüşe göre sessizliğeson veren ve çay fincanın kınlmasım zorunlu hale getirenolay, çay içme töreni sırasında yaşanan gerginliktir. Butörensel şiddetin nedeni bir yasak çiğnemeden çok, oyunundurmasıyla birlikte yaşamın askıya alınmasına nedenolan bir kurala körü körüne boyun eğilmesidir. Bunabenzer bir durumla, savaşçılann, dövüşün en can alıcı yerinde,taş bir heykel gibi aniden olduklan yere çakılaraktamamıyla sessiz kalmalannm, hareketsizliğin sıra dışıbir sessizlik ortamında harekete karşı bir tür şiddete dönüşmesinisağlayan Çin operasında karşılaşılmaktadır.Her törenin şiddet içerdiği ancak şiddete yol açanolayın yasanın çiğnenmesi değil, kuralın tersine çevrilmesiyleilgili olduğu söylenebilir. Göstergenin karşıtınadönüşmesine yol açan şey sahip olduğu güçtür. Bir törenesnasında arka arkaya sıralanan, ritüel kurallarına görebirbirlerini izleyen ve birbirlerini doğuran göstergelerinifade ettiği bir şey varsa o da gerçekliğe karşı düzenlenmiş


220 • Çaresiz Stratejilerbir saldırıdır.Her törenin şaşmaz bir düzene sahip olması zamanakarşı gerçekleştirilen bir saldırıdır. Yalnızca göstergeler,binlerce saf gösterge aracılığıyla var olabilen törenin doğaüstübir düzene boyun eğinesi anlam ve anlam mantığınakarşı yapılmış bir saldırıdır. Törenin baştan çıkartıcı birolay olarak algılanmasının nedeni onu anlam kültürünekarşıt bir şeye dönüştüren bu fetişist, sĞmiurgique, barbarcaşiddettir.Törenin, yavaşlıkla eşanlamlı bir olay olarak algılanmasınınnedeni, yazgısal ve önceden belirlenmiş kurallaraboyun eğmesidir. Kurban etme ritüeli sırasında gösterilenacelecilik, törenlerde kutsal şeylere karşı yapılan birsaldın anlamına gelmektedir. Tören sırasında jestlerinoyun kurallarına uygun bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir.Tören sırasında zaman kavramı da ortadankaybolmalıdır. Tören, bir akış düzeni ve bir sonu olduğununbilincindedir. Törenin seyircisi yoktur. Seyircininolduğu yerde tören yoktur, zira tören aynı zamanda gösteriyekarşı yapılan bir saldırıdır. Törenin gerçekleştirildiğimekânın sahne ya da illüzyon üretilen sahneyle bir ilişkisiyoktur; başka bir deyişle burası kuralların kendiliğindenbir akış düzenine boyun eğdiği bir mekândır. İsterseniz(kâğıt, satranç, talih) oyunlarının nasıl oynandığına birkez daha göz atalım. Bu oyunlar sırasında insanlarda gözlemlenentutkunun gösteriye benzer bir yanı yoktur. Oyunsırasında oyuncu kendilerini herkese göstermeye çalışansahne ve gösteri oyuncuLannın tersine tamamıyla kendiiçine kapanmakta, tüm dikkatini oyunu nasıl sürdüreceğinekarar vermesini sağlayan içindeki sesi dinlemeye yöneltmektedir.Töreni bir gösteri gibi algılamaya kalkışmakbile onu estetik bir sürece dönüştürerek, izlemekten zevkalınan bir olay haline getirmektedir. Oysa tören bir zevkdeğil, bir gücünü gösterme düzenine ait olup bunun genelgeçer bir estetik beğeniyle değil, sahip olduğu tüm göster­


Nesne ve Nesnenin Ahnyazısı Hakkında • 221geler, oyuncular ve akış düzeni tarafından içkinleştirilengüçle ilgili bir şey olduğu söylenebilir.Bizim akılcı bir estetik anlayışa uygun ve kusursuzhatlara sahip olması beklenen Batılı yüzlerimizle karşılaştırıldığında,törenin, Japonlann irsi ve ritüel yüz güzelliğinesahip olduğu söylenebilir. Bizim Batılı güzellikanlayışımız ya doğal ve anlamlı yüz hatlarıyla ilgilidir(karakter güzelliği) ya da modanın belirlediği özelliklerle(sürekli değişen yüz modelleri, belli dönemlerde belliözelliklerin ön plana geçmesi gibi, vs.). Bu doğallaştırılanve bir modele benzetilen yüzler güzel ya da çirkin olmakdurumundadır (son zamanlarda güzellik anlayışı zorladeğiştirilmeye çalışılmaktadır). Buna karşılık yüze bir ayrıcalıktanımadan bütün vücut hareketlerini göz önündebulunduran Doğuya ait özellikler irsi özellikler olup, bizimdoğalcı ve dışavurumcu estetik anlayışımızın tersine, akılcısayılamayacak/keyfi ve sözleşmesel bir güzellik anlayışıüstüne oturmaktadır. Böyle bakıldığında herkesi eşit birkonuma getiren ritüelleşmiş dış görünümün olağanüstübİT güzelliğe sahip olduğu söylenebilir. Erkek ya da kadınfark etmeden bütün yüzlerin güzel olduğu ve bir anlamdaburada herkesin aynı kalıptan çıkmış olması nedeniyleçirkin bir yüz bulunmadığı söylenebilir. Böyle bir güzellikanlayışıyla karşılaştırıldığında, kanşık modellerdenyola çıkılarak üretilen bireysel yüz hatlarının inanılmazbir pespayelik sergilediği görülmektedir, irsi yüz hatlannadayanan bir güzellik anlayışı, bizim kültürümüz tarafındanüretilen estetik değerlere dayalı güzellik anlayışındankat be kat üstündür.Törensel güzelliğin güzel özneyle bir ilişkisi yoktur,tıpkı kumar masasındaki duygusal yoğunlaşmanın birduygu ya da arzuyla ilişkisi olmaması gibi. Tören adlı oyunada ahlâki ilkeler ya da arzular son verebilir.Günümüzde ahlâk kurallarına, göstergelerden daha çokdeğer veriyoruz. Çünkü sözleşmesel kurallara göre oyna­


222 • Çaresiz Stratejilernan oyunu iki yüzlü ve ahlâksız olmakla suçluyoruz; başkabir deyişle bu oyuna çok içten ve saygılı bir tavırla hattaedepsizliğe yakın bir arzu kavramıyla karşı çıkıyoruz,insan ilişkilerinin karşılıklılığa dayandığına, bu karşılıklılığıniçtenliğine, doğuştan duygulara ve duygusallık biçimlerinesahip olduğumuza inanıyoruz. Güç ilişkileriningizli bir açıklaması olduğuna, bu açıklamanın göstergelerinindışavurum araçlarına sahip olduğuna, bu araçlarıngerçekliği her zaman için başka bir şekilde sunabileceklerineve insanları kandırabilecekierine inanıyoruz. Deşifreedilecek bir alan gibi gördüğümüz vücudun gizli bir cinselaçıklaması olduğuna inanıyoruz. Yüzeysel bir şekilde birbirlerinekarıştırılan göstergeler arasında kendine bir yolaçmaya çalışan tanımlanması olanaksız ayrıcalıklı bir güçya da görünümlerin ötesine geçen derin bir anlamın varlığına(yüreklerde yer etmiş bir kurala) inanıyoruz. Yaşamımızayeniden Yasa ve Hakikatin egemen olabilmesi için,eskiden beri var olagelen kuralları çiğnemeye hazırız.Hiç kuşkusuz nezaket kuralları (ve genelde törenler)artık eski anlamlarına sahip değiller. Bugünlerde nezaketkurallarına o eski geçerliklerini kazandırabilmek amacıylaonları anlamlı kılmaya çalışıyoruz. Ancak keyfi kurallaryerine yasal gerekçeler üretmeye kalkıştığımızda, nezaketkuralları istenildiği zaman uyulan istenildiği zamanuyulmayan bir sözleşmeye benziyorlar. Satranç kurallarınıda ahlâki açıdan suçlayıp, kınayabilmeliyiz. Eskidentörensel bir düzen içinde yaşayan insanlar arası ilişkilerinbir parçası sayılabilecek şiddeti yumuşatmak, tehdit vesaldırganlığı önlemek gibi bir işlevi olan (karşısındakinesilahsız olduğunu göstermek için el sıkışmak gibi) nezaketkurallarının, bugün aynı işleve sahip olmadığını biliyoruz.Bugünkü nezaket kuralları insanları uygarlaştıncıbir işleve sahip değildir; başka bir deyişle biz ikiyüzlüyüz,zira bütün insanlar arası ilişkilere hiç durmadan ahlâkiişlevler yüklüyor ve “gökyüzünden gönderilen kuralların,yeryüzüne ait karşılıklılık kurallanyla bir ilişkisi yoktur”


Nesne ve Nesnenin Almyazısı Hakkında • 223deyip duruyoruz. Gökyüzünden gönderilen kurallarındaha çok ittifak, antlaşma ve kandırıcı bağıntılara benzediğisöylenebilir.Ayartıcı bir bağıntı, nedenle sonucu suç ortaklığıyapmaktan alıkoyan bir bağıntıdır. Ayartıcı bir bağıntınıngöstergeleri arasında karşılıklılık üstüne oturan yazılı birsözleşme değil bir ittifak yapılabilir. Yaşamı yönlendirenşey anlam değil, yalnızca birbirlerini izleyen görünümlerdir.Öyleyse sürekli hareket eden göstergelere sahip gökyüzü,kendiliklerinden törensel özelliklere sahip bir alınyazısıgibi görünmeye çalışan takım yıldızların art ardasıralandıkları kutsal kurallara benzemektedir. Bir burcasahip olmak o burcun özelLiklerini taşımak ya da bu bilgilerdoğrultusunda yorumlanmak demek değildir. Birburca sahip olmak demek tüm varlığınızla o burca teslimolmak, o burçla bir ittifak yapmak ve alınyazınızı belirleyecekbir güce sahip olduğunu düşünmek demektir. Nezaketkurallan konusunda olduğu gibi burada da sorun,inanmak ya da inanmamak yani anlamı olmayana biranlam yüklemek değildir. Göstergelerin ve görünümlerinhiç değişmeyecek bir biçimde sürekli yinelenmeleri gibibir anlama sahip olan almyazısı açıklamasını biz tuhafbuluyor ve kabul edemiyoruz. Biz artık bir almyazısı değilbir hikâyeye sahip olmak istiyoruz. Oysa tören demek biranlamda almyazısı demektir.Amacımız, nezaket kurallanna toplumsal bir işlevyükleyip yeniden o eski itibarlan kazandırmak değildir.Zira yalnızca toplumsal bir işleve sahip olacak nezaketkurallan gerçekten de gülünç ve saçma kurallara benzeyeceklerdir.Tıpkı Bejart koreografisi sayesinde gülünç vesaçma bir psiko-diyetetik disipline dönüşen yoga ya dasavaş oyunlan gibi. Bireysel haklar, dışavurma özgürlüğü,içtepiler, konuşma özgürlüğü denilen şeyler bu yararsıztören ve ikiyüzlü göstergeler düzeninin çanına ottıkadılar. Bravo!Ancak zincirlerinden boşanan bir hakikatin yanı sıra


224 ♦ Çaresiz Stratejilertüm doğruluk/dürüstlük biçimlerinin katkısıyla kazanılanbu zaferin aslında illüzyon ve sahip olduğu etkilemegücüne bir son verdiği söylenebilir. Burada, illüzyon,sözcüğün gerçek anlamında öğreti kurallanna, gerçeğinsunduğundan farklı ve daha üstün bir oyun kuralınaboyun eğmeyi öğrenmek anlamına gelmektedir. Bu oyunkuralına göre her sistem sahip olduğu gerçeklik ilkesininötesine geçerek başka bir mantığa boyun eğebilir. İllüzyonunsırrı bundan ibaret olup, yaşamsal bir öneme sahipbu özelliğin ne pahasına olursa korunması gerekir. TıpkıXVIII. yüzyılda insan hareketlerini kusursuz bir şekildetaklit eden bir otomat imal eden şu illüzyon ustasınınürettiği otomatın kusursuzluğunun anlaşılmaması veinsanla makine arasındaki bir farklılık olduğunu gösterebilmek,yani illüzyonu yaşatmak amacıyla kusurlu bir“otomat” taklidi yapması gibi. Başka bir deyişle otomat veustanın gerçekleştirdikleri hareketlerin kusursuz olmasıdurumunda seyircinin bir illüzyon duygusu yaşayabilmesiolanaksızlaşacaktır.Bu türden bir illüzyon duygusu yaşatabilmek ya dagerçekle gerçeklik arasındaki o kıl payı farkı koruyabilmek,gerçeği abartarak gerçekliğe bir son veren bu ironikoyun kuralını yaşatabilmek amacıyla sanat, tiyatro vedilyetisi dediğimiz şeyler yüzlerce yıldan bu yana çalışmaktadırlar.Gerçeğe karşı birer saldırı olarak nitelendirilebileceksanat, tiyatro, dilyetisi gibi şeylerin hâlâ ritüelve törensel bazı özelliklere sahip oldukları görülmektedir.O eski gücünden çok şey yitirmesine karşın sanat hâlâbazı törensel ve öğretisel niteliklere sahiptir (şehit ve gazianıtları önünde yapılanlarla, ödül dağıtımlan ve OlimpiyatOyunları kesinlikle törensel ve öğretisel bir güce sahipdeğildirler). Bugün bir görünümler stratejisi, yani ortayaçıkış ve ortadan kayboluşlar konusunda uzmanlaşaraközellikle de gerçeğin ortadan kayboluşunu bir kurban törenigibi yönlendiren şey sanattır.Bizim güncel oyun yorumumuzun bunun tam tersi


Nesne ve Nesnenin Alınyazısı Hakkında • 225olduğu söylenebilir. Oyun denilen şeye tamamıyla bir çocukgibi yaklaştığımız, paideai (= bir eğitim biçimi) gibigördüğümüz, yani Yasal düzen ve düşüncelerle duygulannbaskı altına alınması öncesinde insanı tamamıyla doğal,vahşi bir yaratıcılığa sahip ve nasılsa öyle görünen birvarlık olarak gördüğümüz söylenebilir. Hayvani özelliklertaşıyan oyunla törensel oyun birbirinin zıddıdır. Oysa nekuş keyif için Öter ne de çocuk iş olsun diye oynar. En“karmaşık” oyunlarda bile o tekrarlar, ritüel ve kusursuzakış sürecine, yaratılan kurallar, kurallara uyma konusundagerçekleştirilen suç ortaklığına özgü bir çekicilikolup; çocuk oyunlannın gücü ve özgünlüğü de buradankaynaklanmaktadır.örneğin (Lacan’daki) fort-da gevelemesi (hecelemesi) anneninyokluğunu gösterebileceği gibi bir tür tören, ortayaçıkma ve ortadan kaybolma anlamına da gelebilir. Olayıbir arzuya bağlamak bu oyunsu biçimi devre dışı bırakmaktadır,çünkü ona bir anlam yüklemektedir. Böyle biryaklaşım aynı zamanda oyunun sahip olduğu kandırma,yani olduğundan başka türlü görünme gücüne de bir sonvermek demektir.Sır demek, insanın olduğundan başka türlü görünmesinisağlayan bir düzen adına nedenlerin ve sonuçlarınyok edilmesi demektir. Sır demek, nasıl Ortaya Çıkılacağınıve nasıl Ortadan Kaybolunacağım öğreten Kural demektir.Öyleyse tören demek nasıl ortaya çıkılacağını ve nasılortadan kaybolunacağım düzenleyen kural demektir. Şeylerinortaya çıkmalan ve ortadan kaybolmaları iki mucizeviolay olup, bu olaylar insanları her zaman büyülemiştir.İnsanlar her zaman ortaya çıkma ve ortadan kaybolmatüründen mucizeler gerçekleştirme oyunu oynamayı sevmişlerve bu oyununun kurallarına egemen olmaktanhoşlanmışlardır. örneğin, doğum ve ölüm, yıldızlarınsönmesi ve tutkuların yitirilmesi, döngüsel düzene özgü


226 • Çaresiz Stratejilertekrarlanan olaylar bu türden mucizelerdir. Bizimkindenbaşka, bu türden bir yükümlülükten kaçarak, her şeyişu rastlantı denilen ne olduğu belirsiz bir özgürlük biçimiya da zorunluluk olarak adlandırılan endüktif/dedüktifbağıntıya indirgeyen bir kültür yoktur.Bugün, tüm yaşamını bir üretim biçimi üstüne oturttuktanve bu konuda yaşanabilecek her türlü düş kırıklığınıyaşadıktan sonra, artık törensel niteliklerini yitirmişbir ortaya çıkış ve ortadan kayboluş biçimi sunan bir dünyadayaşamakta olduğumuz söylenebilir. Çağımız ortayaçıkma ve ortadan kaybolma gibi mucizelere saygı duymadığıgibi bu saygınlığın kökeninde bulunan gerçeğe başkabir görünüm kazandırma ve kendini feda etme olayını dayadsımaktadır. Üretim d'üzeninin tek amacı şeylerin ortayaçıkış düzenine bir son vermek, daha bir yaşama hakkıve anlama sahip olmadan, bir neden ve bir sonuç ilişkisibile kurmadan aniden ortaya çıkmalarım engellemektir.Şeyler daha ortaya çıkmadan Önce olup bitmiş gibidirler.Biz, gerçekten de şeylerin ortaya çıkmadan önce olup bittikleri,yani yalnızca bir görünüme (bir maskeye) sahipoldukları bir dünyada yaşıyoruz. Sıradanlık bile yenidenyalnızca görünümden ibaret bir şeye benzeyebilir ve busayede yeniden bir almyazısı, yani bir aynı anda ortayaçıkma ve ortadan kaybolma biçimine benzeyebilir.Günümüzde şeylerin ortaya çıkış nedenlerini açıklayabilmekamacıyla üretken ve içtepisel bir enerjidenyardım almak zorundayız. Ölmek için bile bir ölüm içtepisindenyardım istemek zorundayız. Oysa bir ortadan kaybolmayöntemi keşfetmeye çalışmak ölüm içtepisinin tamtersi ve onunla ilişkisiz bir şey yapmak demektir.Dünyaya gelişimizin asıl amacı sanıldığı gibi yaşamakve var olmak değil, ortaya çıkmak ve ortadan kaybolmaktır.Bizi baştan çıkartan ve büyüleyen tek olay budur. Yalnızcaböyle bir dünyada bir sahne ve törensel bir düzendensöz edilebilir. Şeylerin ortaya çıkmalannı ve ortadankaybolmalannı sağlayan şey kesinlikle rastlantı değildir.


Nesne ve Nesnenin Ahnyazıst Hakkında • 227Bizim görevimiz şeylerin varlıklarım sürdürmelerine yardımcıolmak ve onlara bir anlam kazandırmaktır. Rastlantı,şeylerin üstünde kaybolup gidecekleri bir sahneninortaya çıkmasını sağlayabilecek en son şeydir; başka birdeyişle rastlantı bize istatistiklere dayanan katliamlardanbaşka bir şey sunamaz. Rastlantı, hiçbir şeyin ortaya çıkmasınısağlayamaz; başka bir deyişle bir şeyin gerçektenortaya çıkarak görünümler düzenine katılabilmesi içinbaştan çıkartılmış olması gerekmektedir. Yine bir şeyingerçekten ortadan kaybolabilmesi, sahip olduğu görünümüyitirmeyi kabul edebilmesi için, biçimsel dönüşümüngerçekleşmesini sağlayan bir törene gerek vardır.İster savaşlar ve aşklar, isterse göstergeler ve flama oyun-lan aracılığıyla olsun, Pekin Operası yani tüm Çin tiyatrosusanki yalnızca vücutlar, jestler, sesler ve hareketlerdekikarşılıklı kıvraklığı sahneye koymaya, oyuncuların,birbirlerinin hareketlerini çok yakın bir mesafeden, biraynadan aksettirir gibi aksettirmeye, sonu olmayan bir içiçe geçme olayına benzemeye çalışmaktadır. Bu tiyatrodavücutlar hareket eden ve birbirlerini yansıtan akrobatikaynalara benzemektedirler. Kendi etraflarında dönerekgerçekleştirdikleri dans sırasında giysiler, takılar ve yelpazelerbirbirlerinin yanından birbirlerine teğet bir şekildegeçmektedir. Silahlar bile birbirlerine sürtmeden amasürtercesine geçmekte ve tehditkâr tavırlar ortada aşılıpgeçilmesi yasak boş bir alan göstergesine dönüşmektedir,örneğin, düello bölümündeki karanlık bölgeler, aşk ya dasavaş bölümlerindeki baştan çıkartma ya da savaş bölgeleri,salcı bölümünde nehrin dalgalarını algılamamızısağlayan salcı ve genç kızın vücut hareketleri gibi. Nehrinaşılması sırasında yaşanan tehlikeli anlarda, törenselbir mekândan başka şeye benzemeyen bu hayali salda,birbirlerinden uzakta duran iki insanın sesleri ve vücutlanylabirbirlerine meydan okumalarına tanık olunmaktadır.Gölgede kalan karanlık boş alanı kusursuz ve şiddet


228 • Çaresiz Stratejileryüklü hareketlerle betimleyen gece düellosu sırasında obirbirlerini arayıp bulamayan vücutların, yapılan her jesteaynı şekilde karşılık verip, kendilerini ayıran karanlıkve birleştiren suç ortaklığına somut bir görünüm kazandırmalarındandaha güzel bir şey düşünemiyorum.Bu sahnedeki her jest önceden düzenlenmiştir. Birfırıldak gibi dönen kıvrak vücutlar, birbirlerinin yanındansıyrılarak geçmeler, Öne çıkışlar ve gerilemeler, meydanokumalar, taşkınlıklar ve yerinden kımıldamadan duruşlar.Burada doğaçlama ve düzensizliğe izin verilmemektedir.Burada zincirleme bir şekilde akıp giden olayların,zincirleme giden bir anlam düzenine değil, yalnızca zincirlemebir görünümler düzenine boyun eğdiği görülmektedir.Bu tiyatrodaki kusursuzluk muhteşem bir hareketdüzeni, havadaki hareketleri gerçekleştirirken gösterilençeviklik ve hiçbir çaba sarf edilmeden art arda sıralanankıvrak görünümleri elde etmedeki ustalığın ürünüdür.Hayvanların kıvraklığı, özellikle de onlarınki hareket vebeden arasında kurutan ustaca bağıntıda yatmaktadır.Bu tiyatrodaysa kıvraklık, hareketlerin çok hızlı bir şekildegerçekleştirilmesi nedeniyle göstergelerin bir anlamasahip olmasını engellemekte, hatta bu hareketlilik hiçkıpırdamadan durmayla sonuçlanarak mekânın karşıtgüçlerin birbirlerine meydan okudukları kalıcı bir rekabetalanına benzemesine yol açmaktadır.Bu tiyatroda dövüşler, asla bir meydan okuma, güçilişkileri üstüne değil, önceden düşünülüp belirlenmiş hareketlerüstüne oturmaktadır; başka bir deyişle Ölümcülbir kurnazlık, yandan saldırı, yine önceden düşünülmüşve rakibinkine benzer hareketler üstüne oturmaktadır.Her vücut karşısındaki vücudun hareketlerini yinelemekte,karşısındakini tuzağa düşürüp, şaşırtarak onuaradaki boşlukla savaşmaya zorlamaktadır. Burada mücadelegörünümler düzejdnde kazanılmakta, yani herkesrakibine sahip olduğu gücün göstergelerini sunmaktadır.Burada hiç kimse kesin bir zafer kazanamayacağının bi­


Nesne ve Nesnenin Ahnyazısı Hakkında * 229lincindedir, zira mücadele hiç kimsenin içine giremediğibir alanın etrafında gerçekleşmekte ve bu alan hiç kimsetarafından işgal edilememektedir. Tuzak anlamına gelenbu boş alanın işgal edilmeye çalışılması (tıpkı anlamsız birhakikate anlam kazandırmaya çalışmak gibi) bir çılgınlık,dünyanın bir oyun ve tören alanı olduğundan tamamıylabihaber olmak demektir.Oysa insan bedenleri ve hareketlerinin tersine çevrilebildiği,karşılıklılık üstüne oturan bir tiyatro yerine,laftan ibaret bir psikolojik yansımayı yeğleyen bizim Batılıtiyatromuz dünyanın bir oyun ve tören alanı olduğundantamamen bihaberdir. Batı tiyatrosunda sahip olduklan otörensel auralannı (Benjamin) yitiren vücutlar ve göster-gelenin birbirlerine tosladıkları görülmektedir. Kalabalıklarve kitlelerin hareket etme, yürüme biçimlerinde bile birfarklılık olduğu söylenebilir. Örneğin, Batıda metro, kent,pazar yeri gibi mekânlarda birbiriyle çarpışarak mekânkavgası yapan ya da karşıdan gelenin yolu üzerindençekilirken bile saldırganlık belirtileri sergileyen insanlarvarken, Doğulu kalabalıklar ya da bir Arap çarşısında yürüyeninsanların başka türlü hareket ettikleri görülmektedir.Birbirlerinin yanından önsezileriyle (nazikçe) geçerken,en sıkışık yerlerde bile Çang-Seli kasabın daha öncesözünü etmiş olduğu o dapdaracık alanları çok iyi değerlendirmektedirler.Bunun bedenler arasında bıraktığımızmesafeler ya da kişisel egemenlik alanlarının sınırlarıylabir ilişkisi yoktur. Bunun bedenlerin birbirleriyle nasılkarşı karşıya gelebileceklerini söyleyen kurallar tarafındanbelirlenmiş kutsal alanla ilişkisi vardır. Tören demekbedenler arasında belli bir mesafe bulunması gerekenve bu mesafenin düzenlenmiş hareketler ve görünümleraracılığıyla algılandığı somut bir evren demektir. Bu evrendebirbirine toslayan, çarpışan iki vücut müstehcenve kirlenmiş iki bedene benzemektedir. İster iki sözcük,iki gösterge ister başka şekle sahip olsunlar, birbirleriyledoğrudan ilişkiye giren ve başka bir sürece gerek duyma­


230 • Çaresiz Stratejilerdan bir araya gelen şeylerin saflıklarını yitirmiş olduktansöylenebilir. Bunlann arasında toprakla ceset ya da iğrençşeylerin kendi aralarında yaptıklanna benzeyen birsuç ortaklığı vardır. Şeyler birbirlerinden ayrılmadıklarıtakdirde evren sefil bir görünüm kapanmakta ve karmaşasonucu ortaya çıkan tamamıyla gereksiz bir şiddete yolaçmaktadır.Süsler ile takılar ayrımlama yapılmasını sağlamaktadırlar,Burada farklılık üreten bir moda sistemine aitsüslerle takılar değil, doğal olanla olmayan arasındakifarkı ortaya koyan aynmlayıcı bir güç olarak süsler iletakılardan söz ediyoruz. Moda, vücutlar ve giysilerin giderekrastlantısallaşan bir kombinezonlar oyunu aracılığıylaözgürleştirilmesi demektir. Oysa süslerle takılar değiştirilmesineredeyse olanaksız bir törensel zorunluluktur.Onlar somut, içkin ve öğretici bir törensel evrene aittirler.(Hayvanlarda törenin genetik bir özellik olduğu söylenebilir.Zaten törensel bir düzen yaratma konusundainsanlar bu yüzden hayvanlan örnek almışlardır, yoksa“doğal” düzeni değil). Moda, bakış ve yeniden canlandırmaevrenine özgü aşkın, modern, hareketli ve gizli saklısıolmayan bir şeydir. Moda, biçimler, estetik ve politik birayrımlama oyunu oynama arzusunun ürünüdür. Modagöstergeleri de ayırt edici bir özelliğe sahip olup, “evrensel”bir moda yasalanna boyun eğmekte ve hiç şaşmayanarkaik, zaman mefhumundan yoksun, aynmlayıcı süslerile takılar düzeninin tam tersi sayılabilecek modern öznellikdüşüncesiyle uyumlu bir birliktelik sergilemektedir.(Moda hiç kuşkusuz kolektif bir büyücülük biçimi olarakda algılanabilir ancak bu asla törensel düzene özgü kolektifbir kutsama eylemine benzeyemez. Sonsuz seçeneğesahip olsa bile tüm olası biçimler arasında bir benzeşmeve suç ortaklığı sürecinden başka bir şeye benzeyemez.)Bir zamanlar tören düzenine ait olan bu biçimler şimdimodanın hesabına geçirilmiş olmakla birlikte bu iki şeyibirbirine karıştırmamak gerekir.


Nesne ve Nesnenin Alınyazısı Hakkında *231Tören gibi kuram da karmaşa ve suç ortaklığına izinvermez. Tören ya da bütün ritüellerin amacı dünyanınbaşlangıcından beri var olan şiddetten kurtulmak değildir.(Dinsel törenlere özgü kurallar ve dualar bir boşalma biçimi(catharsis) olarak kabul edilemez!) Bu ilk başlangıçtaortaya çıkan şiddetin yapıcılığına inanan işlevselctlik kadareski bir düşünce olup tüm idealistlerin, tüm antropolojiamatörlerinin içine düştükleri bir yanılgıdır. Kuramında kavramlara diyalektik bir nitelik kazandırarak onlarıevrenselleştirmek gibi bir amacı yoktur. Tam tersine gerektören gerekse kuram “şiddet” yüklüdür. Bu şiddetinamacı şeyler ya da kavramların gelişigüzel bir şekilde yanyana getirilmelerini engellemek, farklılık üretmek, arayamesafe koymak ve birbirine karışan şeylerin tekrar yerliyerine oturmasını sağlamaktır. Birbirine karışan fikirlerinyol açtıklan müstehcenliğe karşı savaşmaktır. Kavramlararasındaki suç ortaklığına karşı mücadele etmektir. Radikalbir kuram böyle yapar. Kurallan bilenle bilmeyenibirbirinden ayıran tören de aynı şeyi yapar, zira törenher zaman öğreti, yani kurala uyma ve uymama oyunuüstüne oturan bir şeydir, zira şeylere hep bir çeki düzenvermeye çalışır, yani dış görünümüne bakılarak övgüyedeğer bulunabilen ve yok edilebilen ve sahip olduğu anlamdoğrultusunda üretilen bir şeydir, zira törenlerde herzaman bir şeyler kurban edilir.Bir alınyazısı yerine, bir hikâyenin simgesine dönüşengöstergeler artık törensel bir düzene ait değildirler.Toplumbilim, göstergebilim ve psikanalizi arkalarına alangöstergeler bir ritüelin parçası olamazlar. Çünkü törenlereözgü şu içkin biçim değiştirme gücünü yitirmişlerdir.İllüzyon güçlerini yitirmişler ve hakikatin bir parçası halinegelmişlerdir. Gerçeğe, oluşturduğumuz gerçekliğin birparçasına dönüşerek ait oldukları vahşet tiyatrosunu terketmişlerdir.


BİR KÖTÜLÜK İLKESİ HAKKINDASözü edilen çaresiz stratejiler gerçekten var mıdır? Bustratejileri betimleyebildiğimden, açıklayabildiğimden hattabunun düşsel bir varsayım olup olmadığından bile emindeğilim; zira gerçek, düş gücünün harekete geçirilmemesiiçin elinden geleni yapıyor. Nesne konusundaki açıklamalarınızınbir aslı astan var mı? Nesnellik, çaresizliğin/alınyazısınıntam tersidir. Gerçek olan nesnedir ve gerçeğinuyması gereken yasalar vardır, işte o kadar.Çılgın bir dünya ancak gerçekliğe boyun eğmektedir.Başka bir deyişle çılgın bir dünyadan kurtulmak istiyorsanız,onu çekici bir yer olmaktan çıkartın. Oysa dünyadakiçılgınlığın dozu arttıkça, ödenmesi gereken bedel deartmaktadır. Gerçek tehdit edilmektedir. Bugün hayattakalmanın yolu illüzyondan değil, sıfırı tüketmiş bir gerçeğeegemen olmaktan geçmektedir.Belki de karşı koyulması olanaksız tek strateji kuramüretmektir. Sıradan bir kuramla karşı konulamayacakbir kuram arasındaki tek fark, birincide öznenin kendininesneden hep daha akıllı sanması, İkincideyse nesnenin,ironik bir şekilde baştan çıkarmaya çalıştığı özneden herzaman için daha akıllı, daha hayasız ve daha zeki olduğunundüşünülmesidir, öznenin, nesnenin uğradığı biçimseldönüşümler, başvurduğu kurnazlıklar ve stratejilerikavramakta zorlanmaktadır. Nesne, öznenin ne ikizine baskı altında tutulan versiyonu, ne ürettiği bir düş yada sanrı, ne kendini yansıtan bir ayna ne de aynadakiyansımasıdır. Nesnenin kendine göre bir stratejisi olup,öznenin asla kavrayamayacağı bir oyun kuralına sahiptir.Nesnenin bu kuralı kavrayamamasının nedeni gizemli ol­


Bir Kötülük tikesi Makktnda • 233ması değil, müthiş ironik olmasıdır.Bizi pusuya düşürmeye çalışan nesnel ironi özne yada yabancılaşan özneye hiç aldırış etmeyen kusursuz birnesnenin ürünüdür. Yabancılaşma evresinde mücadeleningalibi öznel ironi olup, içinde yaşadığı cahiller dünyasınınkendisine karşılık vermesi olanaksızdı. Öznel ironi, ironiköznellik gibi şeyler; yasaklar, Yasalar ve arzular üstüneoturtulmuş bir evrenin en değerli parçasıydı. Özne gücünüzaman içinde giderek daha kusursuz bir varlığa dönme çabalarınaborçluydu, oysa nesnenin dünyası kusursuz biryer olup bu evrenden kaçabilmek olanaksızdır.Biz yazgısal bir süreçle baskı altına alınmış duygu vedüşüncelerden kurtulmayı birbirine karıştınyoruz (kendisindenkaçılması olanaksız bir şey varsa o da arzudur).Oysa yazgısal düzen, bastırılmış duygu ve düşüncelerdüzeninin tam tersidir. Kendisinden kaçılamayan bir şeyvarsa bu arzu değil, nesnenin ironik varlığı, umursamazlığı,birbirini izleyen ve birbirine benzeyen görünümleri,kafa tutmayı sevmesi, ayartıcılığı, simgesel düzene (eğerbir bilinçaltı olsaydı öznenin bilinçaltına da boyun eğmezdi)boyun eğmeyi sevmemesi, kısaca Kötülük ilkesininkendisidir.Nesne, dünya kurulalı beri tyiyi süzüp Kötüyü ayıranmetafizik düşünce yapımıza karşı isyan etmektedir. Çünkünesne Kötülüğe karşı direnmez. Bu yüzden kendisinezorla kabul ettirilmeye çalışılan her türlü yasaya boyuneğmiş ve tamamıyla uyumlanmış gibi görünme kurnazlıkve şeytanlığını göstererek, o da Doğanın yapüğı gibi hertürlü yasama yetkisine karşı gelir. Sahtekârlığın ruhunaişlemiş olduğu nesneden söz ettiğimde anlatmaya çalıştığımşey, bizim içinde yaşamakta olduğumuz toplumsalve politik düzendir. Bilinçli kölelik sorununa bu penceredenbakmak bu sorunu çözmemizi sağlamaz, ama nedenbu şekilde davranıldığını algılamamıza belki yardımcıolur; başka bir deyişle boyun eğme gerçekten de üstündedurmaya ve konuşmaya bile değmeyecek bir stratejidir;


234 • Çaresiz Stratejilerzira bu strateji ya da her boyun eğme biçiminde kesinliklesimgesel düzeni yok etmeye yönelik nedeni açıklanamayanbir direnişle karşılaşılmaktadır.İşte bu anlamda, yani gizemli ve aşkın bir süreç olarakdeğil, simgesel düzene yardım ve yataklık etme, budüzene ironik bir şekilde yardım ve yataklık etme, sahipolma, kaçınp ırzına geçme şeklinde bir Kötülük ilkesininvarlığından söz edilebilir. Nesne işte bu anlamda Kötülükilkesine karşı direnmez; başka bir deyişle öznenin tersinesimgesel düzene karşı direnç gösterirken, alınyazısına,yani tamamıyla nesnel, şaşmaz ve kendisiyle uzlaşmanınolanaksız olduğu, içkin ve açıklanması olanaksız görünenedirenmeden boyun eğer.Zaten olayın ilginç olan yanı Kötülük değil, durumun giderekdaha vahim bir görünüm almasıdır. Mutsuz özneninkendi bakış açısından Kötülüğü çok güzel bir şekildeaçıkladığı, ancak nesnenin açıklamaktan fazlasını yapmayabizzat Kötülüğün kendisi olmaya çalıştığı söylenebilir.Nesne dünyaya özneden kesinlikle çok daha olumsuz birpencereden bakmakta, yani sonuç olarak her şeyin simgeseldüzene karşı direndiği bir dünyada yine her şeyindaha ilk ortaya çıktığı anda yoldan saptırılmış olduğunudüşünmektedir.öyleyse, dünyanın daha yaratılmadan önce baştançıkartılmış olduğu söylenebilir. Bu tuhaf olay bugün biletüm gerçekliği etkilemeye devam etmektedir. Dünya başlangıçtanitibaren yalan bir dünya olarak algılandıysa budurumda dünyanın yalan bir dünya olduğunu kanıtlayabilmekolanaksızdır. Düşünce düzeyinde bile kalsa tarihselya da öznel olumsuzlama, o ilk başlangıçtaki gerçektenşeytani olduğu söylenebilecek kandırılma yanında, soldasıfır kalır.İlk günahtan anndırma uygulamasının tamamlayıcısınitelendiğinde olan bir Kıyamet günü ütopyasına, insanınbaşını döndüren bir simülasyonun yanı sıra, dünyanın


Bir Kötülük tikesi Hakkında • 235başlangıcı ve sonuyla ilgili o tuhaf şeytani kandırma olayıylakarşı çıkılmaktadır.İşte bu yüzden tanrılar yalnızca insani nitelikleresahip olmayan bir dünyada nesneler ya da hayvanlarıniçine gizlenerek, sessiz ve nesnel bir alıklık evreni içindeyaşayabilirler, yoksa konuşma ve öznel alıklık üstüneoturan insanlara özgü bir evrende değil. İnsan-Tannkavramı saçmalığın dik âlâsıdır. Bir tann sahip olduğu oinsani nitelikler taşımayan ironik maskeyi fırlatıp atarak,hayvan metoforunu, sessiz sedasız bir şekilde Kötülük ilkesinitemsil etmesini sağlayan somut biçimsel değişikleriyadsıyıp, nasıl olur da bir ruh ve bir yüzün yanı sıra ikiyüzlü bir insan psikolojisine sahip olmak isteyebilir ki?İnsani niteliklere sahip olmayan yaratıklara karşısaygılı olmak gerekiyor. Başka hiçbir gerekçe bulamadığımıziçin kaderci olarak nitelendirdiğimiz kimi kültürlerbu yaratıklara karşı saygılıdırlar, çünkü onlar kendileriniyaratıkların, yıldızların, hayvan-tanrıların, burçların yada bir imgeden yoksun soyut bir tanrının yönetmesiniistemektedirler. İmgesiz bir tanrı ne kadar soylu bir çözümdür!Bizim modern ve teknolojik ikona taparlığımızabundan daha ters bir düşünce olabilir mi?Metafizik düşünce yalnızca olumlu ışınların geçmesineizin vererek, Dünyayı, (kendisi de bir ayna evresindengeçmiş olan) özneyi yansıtan bir aynaya, yani öznelerinaynadaki yansımalarından, yere düşen gölgelerinden vesahip oldukları imgelerden farklı biçimlere sahip olduklarıbir yere benzetmeye çalışır; başka bir deyişle bununadı İyilik ilkesidir. Oysa nesne her zaman için bir fetiş,sahte bir şey, bir feiticho, yapay bir şey, bir tuzağa yani birşey ile sihirli ve yapay ikizinin iğrenç bir kanşımını temsileden ve her şeyi gerçekliğe dayandmp, gerçekçi bir şekildeyansıtmaya çalışan hiçbir dinin açıklayamayacağı bir şeyebenzetilebilir; başka bir deyişle bunun adı Kötülük ilkesidir.Nesne ve nesnenin ürettiği çaresiz stratejilerden sözettiğim zaman, bu, insanLar ve onlann ürettikleri insanlık


236 ♦ Çaresiz Stratejilerdışı stratejilerinden söz ediyorum demektir. Örneğin, insandenen yaratık tatile çıkarak günlük sıkıntı istihkakınıikiye hatta üçe katlayabilir. Bu katmerli sıkıntı mutlulukve eğlencenin tüm özelliklerine sahip olabilir, İşin ilginçyanı, tatilin, kesinlikle can sıkıcı bir şey olması ve insanında kendi kendine bu olaydan kaçamayacağını acı birşekilde kabul etmek zorunda kalmasıdır. Günlük yaşantıyabir alternatif arayan insanlardan günlük yaşantılarınıyadsımaları beklenebilir rai? Tam tersine, onlar günlükyaşantıyı yazgısal bir sürece dönüştürmek, yani günlükyaşamın tam tersi Özelliklerle donatarak onun bir simülaknnıoluşturmak ve mevcut can sıkıntısını çok dahakatmerli bir can sıkıntısına benzetebilmek için ellerindengeleni yapacaklardır. Katmerli can sıkıntısı bizim için yaz-gısal bir şeye benzemektedir.Bunu anlamayanlar şu kolektif alıklık olayını hiç anlayamazlar,oysa kolektif alıklık bir tür devasa bir “ nedenyaşıyorum"u unutma biçimidir. İnanın dalga geçmiyorum;başka bir deyişle insanlar için Önemli olan eğlenmekdeğil, yazgısal bir eğlence biçimi keşfedebilmektir. Önemliolan can sıkıntısı değil katmerleşmiş can sıkıntısı olup,katmerleşmiş demek kurtuluş, kendinden geçme demektir.Aklınıza gelebilecek her şey ikiye üçe katlanarak kendinizdengeçmeniz sağlanabilir. Bu, içinde yaşanan iğrençdüzenden kurtulabilmek amacıyla baskı ya da iğrençlikdüzeyinin ikiye üçe katlanmasını sağlamak şeklinde deolabilir. Tıpkı metadan kurtulmanın yolunun mutlak metalaştırmasürecinden geçmesi gibi. “Bilinçli kölelik” sorununabundan başka bir çözüm önerilemeyeceği gibi, bundan,yani koşulların gidebilecekleri en uç noktaya kadarzorlanmasından başka bir özgürleşme biçimi de yoktur.Tüm mucizevi bir Özgürlük düşüncesi yayma çabalandevrimci bir ahlâk anlayışından söz eden can sıkıcımetinlerden ibarettir. Özgürleştirici bir mantığı savunanüç beş kişiye karşın, büyük bir çoğunluk yazgısal mantıkanlayışından yanadır.


Bir Kötülük İlkesi Hakkında • 237Bir başka temel hayâsızlık (cynisme) biçimi de bilgi ve iktidarıön plana çıkartmaya çalışanlara karşı şu gösteri veillüzyonu ön plana çıkartma arzusudur. İnsanların yüreklerindeyaşattıkları bu arzunun olaysal süreçleri de etkilemeyebaşladığı söylenebilir. Sanki insanlarda işlenmemişolaylan, nesnel haberi, en gizli olgu ve düşünceleri bir gösteriyedönüştürmeye, onları oldukları gibi algılamak yerinebir sahne üstüne taşıyarak anlamsızlaştırmaya iten biriçtepi vardır. Gerçeklik kazandırmak zorunlu olabilir amagösteriye dönüştürmek yaşamsal bir gereksinimdir.Şeyler, sınırları zorlandığında; başka bir deyişle yenidencanlandırma sayesinde değil, yol açtıkları sihirli sonuçlarsayesinde bir şeye benzemektedir. Şeyler yalnızcabu şekilde dahiyane bir görünüm ve bir var olma şansınasahip olabilmektedir. Doğanın duyarsız olduğu söylenir.İnsanların tutkuları ve girişimlerine karşı kesinlikle duyarsızolan bir doğanın, iş doğal felaket gösterisi sunmayagelince» hiç de duyarsız davranmadığı görülmektedir. Bubir mesele [parabol) benzemekle birlikte asıl anlatmayaçalıştığı şey tutkulara sahip olma tutkusu, simüle edicitutku, baştan çıkartıcı tutku, tuzağa düşürme gibi tutkulararacılığıyla şeylerin yeniden canlandırma sürecindençok sahip olduklan o müthiş biçimler, tuhaf görünümler,kendilerini üreten nedenleri küçümseyip özellikle ortadankaybolmalarını sağlayacak sonuçlar üretilmesini sağlayanböyle bir sahneye koyma, bir illüzyon, gülünç halesokma yöntemiyle şekillerinin değiştirilmesi durumundabir anlama sahip olabildikleridir. Tarihin her dönemindeahlâkçılar bu harikulade özelliği ağır bir şekilde suçlamışlardır,zira, şeylerin, dünyanın daha o yaradılış aşamasındakiyoldan çıkartılmalanyla çok uzaktan bir benzerlikgösteren kendi köken ve ölümlerine utanıp sıkılmadand u y a r s ız k a ld ık la r ı n o k ta b u ra s ıd ır.Zaten bizi gerçekle gerçeğin yol açabileceği feci sonuçlanndankoruyan şey bu tuhaflıktır.Dünyanın, Kıyamet Gününe kadar hiç bozulmadan.,


238 • Çaresiz Stratejilerkız oğlan kız el değmemiş bir şekilde kalmasını isteyenciddi insanlar, şeylerin sihir ve yapay yöntemlerle fetişleştirilip,bir gösteriye dönüştürülerek ortadan kaldırılmalarına,yani bu şeyleri çarpıtma girişimine karşı her zamanmücadele edeceklerdir. Bunun çok zararsız bir kötülükyapma biçimi olduğu söylenebilir. Zira yalnızca bir görünümesahip olmayı reddeden Tanrı bu anlam kudurganlığınınsonunun nereye varacağını bilebilir.Devrim bile ancak bir gösteriye dönüşme koşuluylagerçekleşebilmektedir; başka bir deyişle İyi kalpli insanlarıüzen bir şey varsa o da, iletişim araçlarının gerçekolaylara son vermiş olmasıdır. Olaya nükleer tehlike açısındanbakacak olursak, bizi nükleer felaket yaşamaktankoruyan şeyin dengeli bir terör politikasından çok (caydırmanınstratejik açıdan kesin sonuç vermesi diye bir şeysöz konusu olmadığı gibi, insanların içgüdüsel korunmaarzusu diye bir şey de yoktur) günlük yaşantımızda giderekdaha büyük bir dehşete kapılmamıza yol açan dolaylıbir şekilde simüle ettiğimiz panik duygusu, saplantı veürpertilerdir. Bizi nükleer felaketten koruyabilecek bir şeyvarsa o da, böyle bir felaket gösterisine tanık olamayacağımızınbilincinde olmamuzdır. Nükleer bir savaş olm ayacaksabu yüzden olmayacaktır, yoksa başka bir nedendendolayı değil Zira insanlar fiziksel bir yok oluş biçiminekatlanabilirler ama bu yok oluş gösterisine tanık olamamagibi bir şeye katlanamazlar (bir başka gezegenden bu olayıizleyecek seyirci bulabilirlerse o zaman durum değişebilir).İnsandaki gösteri içtepisi, türü koruma içgüdüsündençok daha güçlüdür ve önemli olan da bu içtepidir.** Burada sözü edilen gösterinin sitüasyonistlerin yabancılaşmanınen uç noktası, kapitalin başvurabileceği en son çarededikleri şeyle bir ilişkisi yoktur. B u gösteri kavramı onlarındüşündüğü gösteri kavramının tam tersidir, çünkü buradanesne stratejisinin zaferiyLe onun başvurduğu kandırma biçimlerindensöz edebiliyoruz, yoksa onun yoldan çıkartılmasındandeğil. Burada Bauctelaire’deki eşyanın büyüleyiciliğiyle


Bir Kötülük İlkesi Hakkında • 239Şeylerin sahip olduğu ahlâki özellikler, o kutsal kullanımdeğeriyle ilgili bir şeyse, o zaman yaşasın ahlâksıznükleer bomba ve silahlar; başka bir deyişle bu ahlâksızlık,nükleer bomba ve silahlan bile sonuç olarak hayasız birgösteriye benzemek zorunda bırakmaktadır, öyleyse yaşasınher şeyin boyun eğmesi gereken simgesel yasalarabaşkaldırmasını sağlayan gizli kural! Bizi ne kullanımdeğeri kurtarabilir ne de akılcı düşünceye boyun eğmek*Bizi kurtaracak bir şey varsa o da bu ahlâksız gösteri ilkesiyleo ironik Kötülük ilkesidir.Bu olumsuz sonuçlara mahkûmiyet bir tutku, kendindenkaçılması olanaksız bir tür alınyazısı gibidir. Yaşam denilenşey de ikinci bir yaşam olasılığı olmadan düşünüleme-yen bir şeye benzemektedir. Yaşama bir amaç kazandıranşey Kıyamet Gününe benzer bir süreçten geçmeden bedenlerinyeniden dirilmesine benzer bir şekilde yaşamda dahaönce yaşamış olduğumuz anlar ya da görmüş olduğumuzyüzleri er ya da geç bir kez daha göreceğimizi düşünmemizdir.Bu anlar yeniden yaşanacak ve o yüzlerle yenidenkarşılaşılacaktır; zira geçmişte kaybolup gitmiş olan buanlar ve yüzler sizin yaşamınızı değiştiren olaylar olup,siz hiç farkında olmadan yaşamınızın bir parçası halinegelerek günün birinde sizden kendilerine ikinci bir şanstanımanızı ya da artık yaşamınız boyunca sizin ayrılmazbir parçanız olmak isteyeceklerdir. İşte ancak o zaman buolaylann gerçekten yaşanmış olduklan, gerçekten yaşanmayadeğer ya da unutulmayı hak eden olaylar olduklansöylenebilecektir.Belli bir noktadan sonra bu ikinci kez yaşamak zorundaolunan olaylar yaşam denilen o hiçbir şeyin rastlantısalolmadığı dokuyu oluşturmaktadır. Rastlantısalolan bir şey varsa o da ilk kez gerçekleştiğinde kendi başınahiçbir anlama sahip olmayan ve yaşamın içinde kay-Vilgili açıklamaya daha yakın olduğumuz söylenebilir.


240 • Çaresiz Stratejilerbolup giden o olaydır.Bir olayın gerçek bir olaya dönüşebilmesi için iki kezyaşanması, yani yazgısal özelliğinin olması gerekmektedir.Gösterge ancak kendinden önce ortaya çıkan göstergetarafından yinelendiğinde işe yarayabilir. Tek başına varolduğunda önemsenmeyen bir gösterge yinelendiğindeyazgısal bir anlama sahip olmaktadır.Aynı olayların yalnızca ve yalnızca iki kez yaşandığı,aynı olayın döngüsel bir şekilde yalnızca bir kez gerçekleşmesineizin verildiği bir yaşam gerçek anlamda yaşanmışbir yaşam olarak nitelendirilebilir. Aynı olayı ikinci bir kezyaşamasına fırsat verilmeyen bir yaşam daha başlamadanbitmiş bir yaşamdır.Alınyazısı buralarda bir yerdedir. Bu anlamda o eskisapkın düşünceler yerden göğe haklıydılar. Herkes ikincibir kez doğma hakkına sahiptir. Ancak böylesine gerçekyaşam denebilir. Herkesin bir alınyazısına sahip olduğunuyıldız falına bakarak değil, bize bu türden olayları yenidenyaşamak zorunda olduğumuzu söyleyen içimizdeki sesidinleyerek anlarız. Rastlantının kıymeti harbiyesi kalmayıncaKıyamet Gününe de gerek kalmamıştır.İşte bu yüzden alınyazısı kuramı, ruhun özgürleşmesini/kurtulmasınısavunandan çok daha üstün bir kuramdır.Zira birinci kuram yaşamdan alına yazılmamış,bir kez yaşanan, kaza eseri olan ne varsa fırlatıp atarken;ilk kez yaşandıklarında çok derin izler bırakmış olan olaylarınikinci kez gerçekleşerek yaşamaya değer bir yaşamasahip olunmasını sağlayan her şeyi alınyazısına mal ettiğigörülmektedir.İlk kez yaşandığında pek önemsenmeyen ve sıradanbir karşılaşmayı andıran bir olay bir şeye benzetilemeyenanlamsız bir olaydır. Alınyazısının devreye girdiği yer birkez yaşanmış bir olayın yeniden yaşandığı andır.Belli bir irade ve güç ürünü gibi görünen ancak hiçkimsenin nasıl gerçekleştiğini açıklayamadığı bu durumungizli bir düzenin ürünü olabilmesi kesinlikle müm­


Bir Kötülük tikesi Hakkında • 241kün değildir. Kimi şeylerin nereye doğru gittikleri apaçıkbir şekilde görülebilmektedir.Yıldızlar gelişigüzel bir şekilde görünüp, aynı şekildeortadan kaybolsaydılar gökyüzü bir anlama sahip olamazdı.insanların dikkatini yıldızların belli bir yörüngeyiizleyerek ortaya çıkmaları ve ortadan kaybolmaları çekmiştir.Yaşamdaki en önemli olaylar yazgısal özellikleresahip olan o iki kez yaşananlardır.Bütün bunlardan sonra “ dâhi” olduğu söylenebilecek,yazgısal bir görünüm arz eden nesneye karşı elimizden negelebilir ki?Hayatta kalma sanatının ardından ortaya ironik birortadan kayboluş sanatı çıkmıştır, özne her zaman ironikbir şekilde ortadan kaybolmayı düşlemiş olup, bu düşonun evrenin tamamına diyalektik bir görünüm kazandırmadüşünün tam tersidir ve bu sonuncu düş asla obirinci düşün unutulup gitmesini sağlayamamıştır. Özneninbu başarısızlığı bugün çok daha zekice düşüncelerinpeşinden koşulmasını sağlayabilir.öyleyse kafa kanştırmak isteyen çaresiz stratejiİer sıradanstratejilerin tam merkezinde mi üretilmektedir?Bizim bir yazgıya, bir stratejiye boyun eğdiğimizi kanıtlayabilecekhiçbir şey yok. Zaten iki terimin mantıksalaçıdan bir araya gelmesini açıklayabilmek zor; başka birdeyişle stratejinin olduğu bir yerde yazgıdan söz edilebilirmi? Zaten yanıtı aranan soru da bu, yani “her stratejiyazgısal bir şeydir”; en sıradan stratejilerin ayrılmaz birparçası olan çaresiz stratejiler bize bu işin böyle olduğunugöstermektedir. Bu, stratejiyi bir yazgıya dönüştürennesnenin işidir.Bu, başka bir oyun kuralı gibidir. Aslında nesne kendisineatfedilen o gülünç kurallarla alay etmekte, kendihakkında üretilen istatistiklerin ve verilerin karşılaştırılmasıylaelde edilen sonuçlarla dalga geçilmesini sağlayacakbir değişken olmayı kabul etmekte, ancak oynamayı


242 • Çaresiz Stratejilerkabul ettiği bu oyunu hangi kurala göre oynadığını kimsebilmediği için, onlan aniden değiştirmektedir.Bir stratejinin nasıl bir şey olduğunu hiç kimse bilemez.Dünya amaçlann belli bir sıraya göre dizilmesinisağlayacak olanaklar sunmuyor, öyleyse stratejinin nasılbir şekilde sonuçlanacağını hiç kimse bilemez. Tannbile bu konuda çok zorlanır. İlginç olan bir şey varsa oda, nesnenin boyun eğmesi istenen oyun kuralına göreoynayarak daha büyük bir meydan okuma yolunu seçmesi,üstündeki stratejik baskıları artırarak, özgün amaçlardanyoksun bir strateji üretmesini sağlayacak yazgısalbir mantıksal sürecin ortaya çıkmasını sağlamasıdır. Bu,öznenin ürettiği stratejiyi boşa çıkaran "keyifli”’, kendiamaçlarının ötesine geçen Öznenin içinde eriyip gittiği çaresizbir stratejidir.Bizim de nesneye yüklenen bu amaç bolluğunun suçortağı olduğumuz söylenebilir (bu, anlam konusunda ifratakaçma şeklinde olabilir ve herkes tarafından anlaşıldığısanılan bir sözcük içinden çıkılması olanaksız bir halegelebilir). Birtakım stratejiler üretmemizin nedeni beklenmedikbir olay tarafından başansızlığa uğratılmasınıgörebilmektir. Gerçek diye bir şey üretmemizin nedenigünün birinde bunun müthiş bir aldatmacaya döneceğiniumut etmemizdir. Bütün nesnelerden projelerimizi bozgunauğratacak düşünmeden verilen yanıtlar bekliyoruz.Stratejiye boyun eğmeye razıyız ancak, baştan çıkartmatarafından şaşırtılmak koşuluyla.Baştan çıkartmanın elinden kaçabilmek olanaksızdır.Ayartma demek insanlığın o ilk başlangıçta duyduğu heyecanıyüce bir nesnenin size aniden yeniden yaşatmasıdemektir. Buna karşın gizli bir oyun kuralı keşfetmek kadarbaştan çıkartıcı bir şey varsa o da yazgıdır. Bir oyunkuralı keşfetmek tüm kayıplannızı karşılayabilecek kadarmuhteşem bir şeydir.Nükte (söz oyunu) de böyle bir şeydir.Dil düzeyinde kendinden kaçılması olanaksız/yazgı-


Bir Kötülük İlkesi Hakkında • 243sal bir bağıntı aradığımda karşıma nükte/espri çıkıyor.Nükte/espri dili bozguna uğratan dilsel bir olgudur (yargısaldananlaşılması gereken de bu, yani aynı göstergeninbir yaşam ve o yaşamın sonunu özetlemesi, bir olayıiçinden çıkılamaz hale getirmesi ve sonra da bir çözümekavuşturmasıdır).Herkesin kendince anlamlar ürettiği dilyetisinde, esprideki(= Witz = söz oyunu) ironi bu karmaşıklığın içindensomut bir şekilde çıkılmasını sağlamaktadır. Söz oyunundaolduğu gibi yaşamın her alanında karşılaşılan tekrarlarve meydan okumalar tinsel bir çözüme benzemektedirler.Dünyanın başlangıcında şeyler nasıl yoldan çıkartılıpkarmakanşık bir hale getirildiyse, yine yazgısal ve tinselbir şekilde bir çözüme kavuşturulmalıdır.Yazgı bile ironik bir, amaçlardan vazgeçirme biçimidir.Rastlantı da öyledir. İronik bir sürece benzeyen rastlantıyı,nesnel bir sürece dönüştürmek ne işe yarayabilir ki?Tabii ki rastlantı diye bir şey vardır ama bu bilimselliklehiçbir ilişkisi olmayan, moleküller düzeyinde bile ironikniteliklere sahip olan bir rastlantıdır. Ayrıca yazgı diye debir şey vardır. İkisi aynı anda var olamaz diye bir şey yoktur.Aradaki fark yazgıdaki ironinin, rastlantısal ironidendaha büyük boyutlara sahip olmasıdır; bu da onu dahatrajik ve baştan çıkartıcı bir şeye dönüştürmektedir.Açıklaması zor ve alınması güç bir karardan, yani nesnetarafına geçerek onun yanında yer almaktan söz ediyoruz.Başka bir oyun kuralı ya da kuramsal açıklama yöntemiaramanın gizemli bir yanı olamaz. Bu arayışın tuzağa düşürülmüşve yaptığı çok etkileyici betimlemelerle korktuğununbaşına geldiğini gösteren öznel bir bakış açısı ürünüçılgınlık raddesine ulaşmış maddiyatçılıkla da hiçbirilişkisi yoktur. Burada, başka bir mantık aramak ve başkastratejilerin varlığını gözler önüne sermek ve meydanınesnel ironiye bırakmaktan başka bir şey yapılmamıştır.Bu da belki saçma, ancak bu saçmalama riskini göze alan


244 • Çaresiz Stratejilerbir meydan okumadır. Bu riskin göze alınması gerekiyordu;başka bir deyişle çaresiz bir strateji varsayımının kendiside yazgısal bir şeye benzemek durumundadır.Eğer ahlâk diye bir şey varsa onun da bu eksenindenkaymış dünyanın etkisi altında olduğu ve tıpkı hi-pergerçekleşen bir gerçek gibi, ahlâkın da bir hiperahlâkgörünümüne büründüğü görülmektedir. Bu ahlâki birduraksamadan çok, ahlâkın kendinden geçmesi olaraknitelendirilebilir. Ahlâk artık bir kandırmacadan başkabir şey değildir.Lévi-Strauss, simgesel düzen bizi bırakıp gidince yerinitarih aldı demişti. Günümüzdeyse Canetti, tarihin biziterk edip gitmiş olduğunu söylüyor. Geriye nesnenin tarafınageçmek, bize sunduğu inanması güç ve değerli sonuçlarlayazgısal sonuçlara {yazgı demek, kesinlikle özgürbırakılmış sonuçlar demektir) sahip çıkmaktan başka nekalmıştır? Her halde (Sémiorrhagie) bir göstergebilimselkanama/ kültürel-kanama.Tamamen gereksizleşen radikal bir eleştiriyle giderekmükemmelleştiği sanılan bir dünyada her türlü olumsuzluğabir son verilmeye çalışılır, eleştirel düşünce sosyalizmadlı yazlık evine çekilir, ortada arzulanacak bir şeykalmazsa şeyleri yeniden o açıklanması olanaksız başlangıçnoktasına geri göndermekten başka ne yapabiliriz ki?Bulmaca sorma işi tersine dönmüştür. Eskiden Sphinksinsanlara, insanlarla ilgili sorular sorardı. Oidipus busorulan yanıtladığını sanmıştı. Biz de öyle sandık. Oysagünümüzde insan yaratığa, yani Sphinks’e yaratık, yazgı,girişimlerimizle nesnel yasalara karşı dünyanın yaptığısaygısızlık konusunda sorular sormaktadır. İnsandandaha kurnaz olan nesneyse (Sphinks) artık hiçbir soruyayanıt vermemektedir. Ancak yasalan çiğneyip arzuyla dalgageçtiği sırada kimi sorulara istemeden de olsa yanıtvermiş olmalıdır. Bize de bu açıklanması olanaksız görünensorulann üstüne üstüne gitmekten başka bir seçenekkalmamıştır.


Bir Kötülük İlkesi Hakkında • 245Her şeyi bununla ilişkilendirebilmek mümkün; başkabir deyişle, şeylerin düzeni konusunda değişmesi ve açıklanmasıolanaksız bir önyargı bulunduğunu bir anlığınabile olsa kabul etmemiz gerekir.Ne yaparsak yapalım içinde bulunduğumuz durumçok aptalcadır. Ne kadar aptalca olaylarla karşılaştığımızabakacak olursak, yazgı diye bir şeyin, tabii öyle bir şeyvarsa, bunlann dışında kalabilmesi olanaksızdır. Günümüzdekisıradan hakikat ve nesnellik açıklamalarının aptallığındakinefis ironiyi görmezden gelebilmek olanaksız.Her şey kendini şu ya da bu şekilde aklayabilmekte. Herşeyle istenildiği gibi oynanabilmektedir. Hakikatin işlerikarmaşık hale getirmekten başka bir işe yaramadığı görülmektedir.Herkesin bildiği gibi dünyanın sonu her insanın yaşamınaait kısacık bir anı seçip, sonsuza dek yaşatması demekse,bu ironik sonu kiminle paylaşmamız gerekiyor?


DizinAllais, Alphonse 173Artaud, Antonin 81ayna evresi 38Baader» Franz von 40Bataille, Georges 40, 68, 100Baudelaire, Charles 150, 152,153,154,238Bejart, Maurice 223Benjamin, Walter 153,229Borges, J. L. 213Brummei, Beau 124Caillois, Roger 10, 89Canetti, Elias 17, 18, 160, 177,244Dorval, Marie 10Duchamp, Marcel 11DUrso, Giovanni 56, 58, 59Eurydike 105, 168Fellini, Federico 159Freud, Sigmund 28, 34, 40,129, 182, 183, 184, 186,200Hegel, Georg Wilhelm Friedrich123lokaste 183Jansen, Wilhelm 28Kadmlar Kenti 159Kafka, F. 210Kazıl Tugaylar 55, 56, 59, 63,99Kierkegaard, Soren 167, 171,175KralÜbü 35,93La Boétie, Êtienne de 123Lacan, Jacques 138,225Lévi-Strauss, Claude 195, 244Machiavelli, Niccold di Bernadodei 97Mandeville, Bernard de 94, 97Marcuse, Herbert 129Marx, Karl 87, 129, 154Mitterand, François 99, 112Moro, Aldo 55, 56, 58, 63Musil, Robert 20Nietzsche, Friedrich 186Oidipus 20, 40, 164, 178, 179,181, 182, 183, 186, 244Orpheus 105, 168Paracelsus 213Pascal, Biaise 197Rivarol, Antoine de 98Rosset, Clément 211Ruelle, David 199Sade, Marquis de 175Sartre, Jean- Paul 155Schneider, Monique 179, 181,182Séguéla, Jacques 112Sphinks 32, 181, 182, 183,186, 244Teiresias 163, 164, 166Torricelli, Evangelista 197Veblen, Thorstein 125Virilio, Paul 20, 53, 210

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!