İstanbul Barosu İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku 2011 Yılı Toplantıları

İstanbul Barosu İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku 2011 Yılı Toplantıları İstanbul Barosu İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku 2011 Yılı Toplantıları

istanbulbarosu.org.tr
from istanbulbarosu.org.tr More from this publisher
12.07.2015 Views

İş ve Sosyalvenlik Hukuku 2011 Yılı Toplantıları41maddeyle 61. madde; yani özel olarak korunması gereken sosyal güvenlikbakımından. Bunlar zaten Anayasa'da var, bunlar öncelik. Bu önceliklerdeartık 1965 bahanesi yok. Önce onu yapacaksın, geri kalanına onunla devamedeceksin; yani tahsis önceliği bakımından. Onun için ben 2001’densonra 65. madde artık sınırlayıcı bir madde olmaktan çıktı, düzenleyici birmadde haline geldi diye yazdım birçok makalede. Artık sadece “benim kaynaklarımbu kadar, bu kadar yapabilirim” diyemeyecek, o kaynakları belliöncelik sıralamasına göre kullanmakla yükümlü.Buradan belki harekete geçirmek mümkün olabilir, dava konusu yapılabilir.Unuttuğumu söyleyeyim, ilköğretimin parasız olması. Bu da öyle birşey, bunu da dava edebilirsiniz. Parasız ilköğretim kaldırıldığında pekala“anayasal hakkım” diye bunu talep edebilirsiniz; yani parasız olmasını. Bunungibi belli alanlar yaratmak lazım. Devlet yükümlülüklerinin yanındaöyle alanlar olmalı ki bunlar devlet bu alanlara öncelik vermek zorundakalmalı, kişi de başvurduğunda o hakkını elde edebilmeli. Bu konuda neyazık ki bizim Anayasamız zayıf. Bu söylediğim üç madde dışında dayanabileceğimizşey yok, ama yorum olabilirdi mesela. Anayasa Mahkemesieski duyarlılığında kalsaydı sosyal devletle ilgili, bu öncelikleri ona göreyorumlayarak birçok sosyal hakkı talep edilebilir hale getirebilirdi. Bunuyapmadı. Ben tabii içinde iki yıla yakın bulundum, benim izlenimim şu: Birçekingenlik var bu alanda Anayasa Mahkemesinde; “ben şimdi buna karışırda bunu söylersem, acaba ekonomi ürker mi, işler karışır mı?” böyle bir endişevar. Bunu dile getirdiğiniz zaman, iyi ama sizin burada sosyal devletilkeniz var, eski kararlarınız var ortada, niye bu kadar çekingenlik dediğindeonu aşmak mümkün olamıyor. Benim en çok yadırgadığım noktalardanbiri buydu. Eşitlik ilkesinde hassas, hukuk devletinde hassas, ama sosyaldevlet adeta iktisadi alana müdahale gibi telakki ediliyor ve orada Mahkemeadeta kendi kendini sansür, kendi kendini sınırlama gibi bir eğilime giriyor.Bunda muhakkak ki bu küreselleşme sürecinin önemli bir etkisi var. O düşünceleresahip olmak küresel sürecin bize kazandırdığı yeni düşünceler.Gençlerde mesela çok görüyorum bunu. Gençlerle biz adeta bazen konuşamazhale geldik, farklı diller konuşuyoruz, farklı şeyler anlatıyoruz. Oküresel ideolojinin hakim hale gelmesi her yerde ve onun için de rahatlıkla“sosyal devlet kalktı” denilebiliyor.Prof. Dr. Necmi YÜZBAŞIOĞLU- Şimdi, bir Anayasa hukukçusu olarakbir-iki konuda ben de müsaade ederseniz düşüncemi açıklamak isterim.Birincisi, Fevzi Şahlanan Hocamın sorduğu Anayasa değişikliklerininyatay ilişkilere etkisi: Gerçekten benim asistanlığımdan beri biz hep İstanbulHukukta pratik çalışmalar yaparken en çok kullandığımız alandır

42 İstanbul Barosu Yayınlarıiş hukuku alanı Anayasa hükümlerinin yatay ilişkilere etkisinde. Tabii,1982 Anayasası, Fazıl Hocam güzel açıkladı, Almanya’dan farklı olarakdoğrudan uygulanabilirliğini de koymuş. Böyle dolaylı etki de değil bizdeki.Kişilere de bağladığına göre Anayasa hükümleri yatay ilişkilerde doğrudanetkili olabiliyor.Bizim mevzuatımızda Anayasa hükümlerini aynen tekrarlayan yasa hükümleriolduğu gibi bunun tersi de mümkündür; önce yasanın yapılıp bununAnayasa kuralı haline getirildiği, 1982 Anayasasında bunun örneklerivardır, evet, YÖK gibi mesela birtakım kurumlar vardır. Böyle durumlardane olur? Anayasaya daha sonra konulan kural Anayasa Mahkemesinin ayrıntılıve açık hükümlerin doğrudan uygulanılırlığı ve dolayısıyla o konudakiönceki yasa hükmünü zımni ilga ettiği yolunda Anayasa Mahkemesininiçtihadı vardır. Ama buradaki durum öyle değil; burada Anayasa'da var biryasak, aynı yasak Yasada da var. Hangisi önce ya da hangisi sonra olduğuda o kadar önemli değil. Anayasa'daki yasak kalkmış, Yasadaki yasak duruyor,ne olur sorusu. Tabii, zımni ilgaya elverişli bir konu değil. Ne olurnoktasında tabii, doğru olan Anayasayı değiştiren yasa koyucunun bunuYasaya da yansıtmasıdır. Bunu ihmal ederse ne yapılabilir noktasında benceAnayasa'nın 13. maddesinden, Hocam bunların çok ölçüsüz olduğunusöyledi, oraya dayanarak Anayasaya aykırılığı davalarda ileri sürülebilir,ona dayanarak Anayasa Mahkemesi'nce iptali olunabilir. Bunun dışındaalt mahkemelerce doğrudan uygulanma olabilir mi noktasında da 90. maddedenbence yararlanılabilir gibi geliyor. Burada da tabii Fazıl Hocamınsöylediği gibi 90. madde hükmünün doğrudan uygulanabilir nitelikte olmasıgerekir. İLO sözleşmelerindeki bu yasakları zıttı doğrudan uygulanabilirhükümler varsa, orada alt mahkemeler de bence bu yasa hükümlerinin, yasakların,sözleşmenin hükümlerine aykırı olduğu gerekçesiyle uygulamayabilirler,uygulamayabilecekleri de bir çözüm olarak düşünülebilir diyorum.Yargının siyasallaşması değil, yargının siyasal iktidara teslim edilmesindensöz etti arkadaşımız. Acaba bu siyasal iktidara, bu kanayan yaramızgerçekten, bizim yargıçlarımızın da payı olmadı mı diye düşünüyorum. BuAnayasa değişikliği maalesef 1982 Anayasasında hep baştan beri eleştirdiğimizHakimler Savcılar Yüksek Kurulunu daha siyasal iktidara bağımlıhale getirir diye. Bir umut acaba bu 10 yargıcın seçilmesinde, ki 5 yargıcıYargıtay seçiyor, 10 yargıcı birinci sınıf hakimler seçiyor, 15. yargıç gerçektentarafsız kimseler seçilebilseydi buna rağmen siyasal iktidara teslimolmayabilirdi. Burada bizim zannediyorum 11 000 oy kullandı. Hakimimizin6 000’i Adalet Bakanlığı listesine oy verdi. Bunların hiç günahı yok musiyasal iktidara teslim edilmesinde. Bu açıdan da bakmak lazım. Denilebilir

42 İstanbul <strong>Barosu</strong> Yayınlarıiş hukuku alanı Anayasa hükümlerinin yatay ilişkilere etkisinde. Tabii,1982 Anayasası, Fazıl Hocam güzel açıkladı, Almanya’dan farklı olarakdoğrudan uygulanabilirliğini de koymuş. Böyle dolaylı etki de değil bizdeki.Kişilere de bağladığına göre Anayasa hükümleri yatay ilişkilerde doğrudanetkili olabiliyor.Bizim mevzuatımızda Anayasa hükümlerini aynen tekrarlayan yasa hükümleriolduğu gibi bunun tersi de mümkündür; önce yasanın yapılıp bununAnayasa kuralı haline getirildiği, 1982 Anayasasında bunun örneklerivardır, e<strong>ve</strong>t, YÖK gibi mesela birtakım kurumlar vardır. Böyle durumlardane olur? Anayasaya daha sonra konulan kural Anayasa Mahkemesinin ayrıntılı<strong>ve</strong> açık hükümlerin doğrudan uygulanılırlığı <strong>ve</strong> dolayısıyla o konudakiönceki yasa hükmünü zımni ilga ettiği yolunda Anayasa Mahkemesininiçtihadı vardır. Ama buradaki durum öyle değil; burada Anayasa'da var biryasak, aynı yasak Yasada da var. Hangisi önce ya da hangisi sonra olduğuda o kadar önemli değil. Anayasa'daki yasak kalkmış, Yasadaki yasak duruyor,ne olur sorusu. Tabii, zımni ilgaya el<strong>ve</strong>rişli bir konu değil. Ne olurnoktasında tabii, doğru olan Anayasayı değiştiren yasa koyucunun bunuYasaya da yansıtmasıdır. Bunu ihmal ederse ne yapılabilir noktasında benceAnayasa'nın 13. maddesinden, Hocam bunların çok ölçüsüz olduğunusöyledi, oraya dayanarak Anayasaya aykırılığı davalarda ileri sürülebilir,ona dayanarak Anayasa Mahkemesi'nce iptali olunabilir. Bunun dışındaalt mahkemelerce doğrudan uygulanma olabilir mi noktasında da 90. maddedenbence yararlanılabilir gibi geliyor. Burada da tabii Fazıl Hocamınsöylediği gibi 90. madde hükmünün doğrudan uygulanabilir nitelikte olmasıgerekir. İLO sözleşmelerindeki bu yasakları zıttı doğrudan uygulanabilirhükümler varsa, orada alt mahkemeler de bence bu yasa hükümlerinin, yasakların,sözleşmenin hükümlerine aykırı olduğu gerekçesiyle uygulamayabilirler,uygulamayabilecekleri de bir çözüm olarak düşünülebilir diyorum.Yargının siyasallaşması değil, yargının siyasal iktidara teslim edilmesindensöz etti arkadaşımız. Acaba bu siyasal iktidara, bu kanayan yaramızgerçekten, bizim yargıçlarımızın da payı olmadı mı diye düşünüyorum. BuAnayasa değişikliği maalesef 1982 Anayasasında hep baştan beri eleştirdiğimizHakimler Savcılar Yüksek Kurulunu daha siyasal iktidara bağımlıhale getirir diye. Bir umut acaba bu 10 yargıcın seçilmesinde, ki 5 yargıcıYargıtay seçiyor, 10 yargıcı birinci sınıf hakimler seçiyor, 15. yargıç gerçektentarafsız kimseler seçilebilseydi buna rağmen siyasal iktidara teslimolmayabilirdi. Burada bizim zannediyorum 11 000 oy kullandı. Hakimimizin6 000’i Adalet Bakanlığı listesine oy <strong>ve</strong>rdi. Bunların hiç günahı yok musiyasal iktidara teslim edilmesinde. Bu açıdan da bakmak lazım. Denilebilir

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!