12.07.2015 Views

kasim-aralik sonnn - Ankara Ağın Derneği

kasim-aralik sonnn - Ankara Ağın Derneği

kasim-aralik sonnn - Ankara Ağın Derneği

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ağın DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİSahibiAğın Kültür ve Dayanışma Derneği AdınaAhmet DEV‹RENSorumlu Yazı İşleri MüdürüAltan ‹LTERYazı KuruluAltan ‹LTERAhmet DEV‹RENMevlüt ÖKSÜZO⁄LUMehmet ERGÖNÜLTeknik YönetmenÖmer ÖZTÜRKYönetim Adresi:Ağın Kültür ve Dayanışma DerneğiHoşdere Caddesi, Akasya Apt. No: 41-2 AY.Ayrancı / ANKARATel:(0.312) 426 75 90 Faks:(0.312) 354 78 38Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği,PTT 101843 no.lu Çek HesabıT.C. Ziraat Bankası <strong>Ankara</strong> Yenişehir ŞubesiHesap No: (0471)39775168-5002Gönderilen yazılar yayımlansın, yayımlanmasıniade edilmez ve telif ücreti ödenmez.Bu dergide yayımlanan yazılardaki fikirleryazarlarına aittir.Dergimiz Basın Meslek İlkelerine uymaya söz vermiştir.Ağın Düşün ve Sanat Dergisi, <strong>Ankara</strong> Valiliği’nin12.09.1991 gün ve 8202 yazıları ile ayda bir çıkar.Yayın Türü: Yaygın süreliYıl: 19 Sayı: 215-216KASIM-ARALIK 2009 Baskı Tarihi: 22/01/2010Grafik&Tasarım: Banu KAHRAMAN0 312 342 19 00Baskı: HAS-SOY Matbaac›l›k Bas. Tas. Tan. Ltd. fiti.Kazım Karabekir Cad. 95/60 İskitler- ANKARATel: 0 312 341 59 94 / 384 03 04Ağın Düşün ve Sanat Dergisi muhabirleri:Suat UYANIK : AğınAhmet SAMUR : İstanbulÖn Kapak : M. Kemal ATATÜRKÇizim : Behiç KÖKSALSAYFA‹Ç‹NDEK‹LER3 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Öğretmenim BenFeridettin ATATUĞ4-5 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Trenle GelenCemil SÖNMEZ5 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Hesaplaşmak (Şiir)Zeki HAFIZOĞULLARI6-7 . . . . . . . . . . . . . .Atam, Orda Köy Kaldı mı Uzakta?..Dr. A. Nihat DÜNDAR8-9 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Vivaldi ZülfoYılmaz ODABAŞI10 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Nevzat Efendi’nin KazlarıNevzat GENÇOSMANOĞLU11 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Hozakpur (Şiir)İsmail N. BEYDEMİR12-13 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Türkçemiz ÜstüneNihat ASYALI14-15 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Elazığ’a İlk GidişimOrhan ERCAN16-17 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Ağın Çeşmeleri (Şiir)Memduh SOYLU18 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Ağın ve ŞenpınarAhmet DEMİRKOL19-21 . . . . . . . . . . . . . . . . .Beyelması’nın Son Altmış YılıNecmi ATALAY21 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Dertleşme (Şiir)Mehmet ERGÖNÜL22-23 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Hashimato HastalığıDr. Çetin YILMAZ24 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .BerlinAykut GÜZER25-26 . . . .Türkülerimiz: ......................Mamoş TürküsüAv. Fikret MEMİŞOĞLU27 . . . .Gençlik Köşesi: ...............Bir Fincan Kahvenin...Doruk ÇAKAR28 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Yazarlarımızı Tanıyalım29 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .FıkralarÖzden BAYTAŞ30 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Haberler31-32 . . . . . . . . . . . . . . . .Doğumlar-Evlenmeler-Ölümler


TRENLE GELENCemil SÖNMEZDiyarbakır istasyonu her zamankinden daha kalabalıktıo gün. İstasyonu dolduran halk demiryolununiki yakasına sıralanmıştı. Yediden yetmişe... öğrencisi,öğretmeni, memuru, işçisi, köylüsüyle. Beklemektenusanmaksızın gözler gelecek olan O’nunözel trenindeydi.* * *O’nun özel treniyle geçtiği istasyonlarda hepböyle olurdu. Saatlerce süren bu beklemede hepO’na ilişkin anılar anlatılırdı. O’nun insancıllığı, kahramanlığı,yenilikçiliği dile getirilirdi. Bir süre sonraO’nu getiren trenin bayraklarla, defne dallarıyla süslenmişlokomotifi görülürdü. Kalabalık dalgalanırdıbirden. Yüzlerde tatlı bir gülümseyiş belirir, çılgıncaalkışlanırdı. Kimi zaman vagonun penceresinde, kimizaman da vagonun arka balkonunda olurdu. Kibarlığı,çekiciliği, güzel görüntüsü bir başkalığını anlatırdıgörenlere. Özellikle öğrencilerin alkışlarına,hayran bakışlarına başını hafifçe eğerek karşılık verirdi.İnsancıl, sevecen bakışlarıyla. İlle de öğrencilerson vagonun ardından koşarlardı... olanca güçleriyle.O’na yetişecek, O’na ellerini sürecek, O’nututacak gibi... Uzun bir süre O konuşulur, O anlatılırdı,trenle gelen günlerinin ardından. Uzayıp giderdiO’nunla ilgili konuşmalar. O’nu getirip götüren,uzayıp giden tren yollan gibi...Anayurdun demir ağlarla dört bir baştan örüldüğününcoşkulu marşla söylendiği o yıllarda Ortaokulagiden bir öğrenci:- “O’nu <strong>Ankara</strong>’da görmelisiniz. İzci olarak <strong>Ankara</strong>’yagitmeli, Cumhuriyet Bayramı resmi geçidinekatılmalısınız” derdi.Anadolu izcilerini getiren trenler o yıllarda arkaarkaya gelirdi <strong>Ankara</strong>’ya. Tren düdüğünün seslerine,izcilerin boru ve trampet sesleri de karışırdı. Gelirdiİzmir treni, çekirdeksiz üzümleri, boruları vetrampetleriyle. Trabzon izcilerinde fındık, Adana izcilerindepamuk kozası, Aydın izcilerinde yemiş,Bursa izcilerinde ipek, boru ve trampetler bulunurdu.Tören alanına çıkmadan bekleyen, Anadolu’nundört bucağından gelen izciler, hemen o anda dostlukbağı kurarlardı. Sonra borularının ve trampetlerininseslerine yansırdı bu dostlukla, birliktelik.Bayramın kutlandığı alana Mustafa Kemal gelinceortalık alkıştan inlerdi. O, yerini alınca Cumhuriyetinaskerleri, Cumhuriyetin izcileri geçmeye başlardı.Onların ardından <strong>Ankara</strong> demircileri, bakırcıları,arabacıları, terzileri... zanaatçılar geçerdi arabalarlabir bir.Geçit törenine emeğin sevinci karışırdı. Alınlardandökülen kutsal damlaların şekillendirdiği ürünlerle.Köylüler, atlılar, izciler, öğrenciler, askerler,paraşütçülerle coşkulu yaşanırdı o yılların CumhuriyetBayramları...Trenle gelen bayramın coşkusunu giden tren alırgötürürdü, izcilerle Anadolu’ya. Bağımsızlığın türküsünütüttüre tüttüre. Ortaokula gitmek, sonra daizci olarak <strong>Ankara</strong>’ya varmak. Geçit törenlerindeO’nun önünden geçmek. Çağrışımlarla, Türk KurtuluşSavaşının barut kokularını duyarak bayramı yaşamak.Bayraklara, defne dallarına, borulara, trampetleresarılmış Başkent <strong>Ankara</strong>’nın o havasını solumak.Sonra yine dönmek memleketlerine. Coşkuyla,gururla arkadaşlarına anlatmak gördüklerini...Her gece böylesi düşsel duygularla girerdi o yıllaröğrenciler yataklarına..* * *İlkin her dilde anlaşılan trenin uzun uzun çalandüdük sesi duyuldu. Sonra da özel treni göründü beyazlığıve maviliğiyle. O gün kalabalık bir gruplagelmişlerdi Diyarbakır’a.ATATÜRK, istasyonda kendisini karşılayan kalabalığaseslenerek onlara teşekkür etti. Sonra kentigezdi bir baştan, bir başa. Nakış nakış işlenen birkale kapısı ilgisini çekti. Tarihi varlıkların korunarakçevrenin düzenlenmesi önerisinde bulundu. Dahasonra Halkevinde düzenlenen konsere gitti. Oradanda geceyi geçirmek üzere o yılların Diyarbakır ValisiMithat Bey’in vali konağına gidildi. Burada da içgüdüselbir hareketle çocukların çevresinde olduğugözlendi. Gecenin bu yarısında, onca işler arasındavakit bulup değişik yaştaki iki çocukla yakından ilgileniyorduO.4 ağın Kas›m - Aral›k 2009


Abla Nurhan, İlkokul beşinci sınıf öğrencisiydi.Nurhan, matematik ödevini yapmanın güçlüğü içerisindeydi.ATATÜRK, Nurhan’ı yanına çağırdı...dersleriyle ilgilendi, ödevlerini birlikte yaptılar.Özellikle o yıllarda, matematik terimleriyle işlemlerarasındaki bağlantı dil yönüyle öğrenciler tarafındangüçlükle anlaşılıyordu. Anlamaksızın ezbere dayanıyorduöğrenilen terimler.Örneğin ;Amâl-i erbaa: Dört işlem,Cem : Toplama,Tarh : Çıkarma,Darp : Çarpma,Taksim : Bölme,Müvazi : ParalelMüselles : Üçgenolduğunu, Nurhan’la birlikte o gece orada bulunanlarda öğrendi Başöğretmen ATATÜRK’ten. Ogün, bu gündür matematik terimleri böyle Türkçeolarak söylenmektedir.Ertesi günün sabahında vali konağından ayrılankonukları uğurlayanlar arasında Nurhan da vardı.Kapı önünde otomobile bineceği sırada Nurhan koşarakO’nu selamladı, elini öptü.ATATÜRK Nurhan’ın saçlarını okşayarak:- Allaha ısmarladık yavrum. Artık beni unutmayacaksındeğil mi?- Hayır ne mümkün.- Fakat söylediklerimi de unutmayacaksın değilmi?- Elbette.Daha sonra cebinden çıkardığı altın dolmakalemiNurhan’a uzatarak:- Bunu kullanırken beni hatırlarsın, diyerek Nurhan’aarmağan etti.Nurhan’ın yaşamı boyunca çok ama çok kalemlerioldu. Ama, Ata’sının armağanı olan o kaleminhep ayrı yeri olmuştu Nurhan’ın yaşamında. Ne zamano kalemi eline alsa o günü anar, o geceyi düşünürdü...her defasında yeniden yaşarcasına.Bir de o gece kendisine öğretilen Türkçe terimlerihiç unutmadı. Onun için de artık matematik anlayabileceğiterimlerle daha anlaşılır, daha kolay olmuştu.HESAPLAŞMAKZeki HAFIZOĞULLARIGurbette Kalan AğınlılaraGün sonuHesap görme zamanıKalan akşam güneşiTutkusuTutsaklığı olmuştuAnlamadıÖzgürlükMeğer hiç olmakmışFark etmediÖzlemiSokaklarda yitip gitmektiOlmadıBaşarıHeveslerini kovalamaktıBedeli ağır olduSevgiÇakırdikeni yüreğindeYakaramadıGurbetBenliğine sindiÇoraklaştıArtıkAkşamın dar vaktiHesap bittiGerideSıla özlemi kaldıGüllük/08.08.2009ağın Kas›m - Aral›k 20095


ATAM, ORDA KÖY KALDI MI UZAKTA?Dr. A. Nihat DÜNDARTakılı kalmış aklımın bir köşesine, geneldeçocukların söylediği bir şarkı:“Orada bir köy var uzakta.Gitmesek de, görmesek deO köy bizim köyümüzdür.”Dostlarımla paylaştığımda gördüm ki, herkesinbir köyü var aklına takılı kalan. Köydedoğmamış, orada büyümemiş ama gene de,geçirdiği kısa ama mutlu dönemler birleşmiş,büyümüş, içini bir köy özlemi sarmış. Aslındatakılı kalan şey eskiye bir özlem, yitirdiklerimiziarama…Ben de bir köyde dünyaya gelmedim. Elazığ’ın;Ağın İlçesinin, Akpınar (Andiri) Mahallesi’ndedoğdum. İlkokulu Malatya’nın Arapgirilçesinde, ortaokulu Malatya Turan EmeksizLisesi’nde tamamladım. Vakit bulunca tatillerdehep Ağın’a kendi düşüncemize göretanımladığımız, köyümüze koşardık. Evimiz,bağımız, bahçemiz vardı çok şükür. Sabah horozsesleriyle uyandığımızda evde bugün modaolan ve aranan organik unla yapılmış, pişirilmiştaze ekmek üzerine kaymağı yayar, tazepeynir, bahçeden toplanmış taze salatalık, domates,tavuğumuzun o gün yumurtladığı tazeyumurta ile kahvaltımızı yapardık.Bütün gün bize verilen işlerle meşgulolur, bahçelerde oynar, akşam hava kararıncaeve girer, çoğu kez de yemek sonrası uyuyakalırdık. Elektriğimiz, televizyonumuz yoktu.Tüm dünyamız köydü. Oradaki haberleri duyar,onlarla üzülür, onlarla sevinirdik ama köyümüzdemutlu yaşadık…Benim hatırladığım, köyde herkesin bir evivardı. Kiracılık neymiş sonradan kentlerdeöğrendik. Benim köyümde herkesin bahçelerivardı. Bahçelerde her türlü sebze, meyve…Domatesi dalından kopardığımda, inanılmazbir koku yayılırdı etrafa, salatalığı ısırdığımdaenfes bir tat kalırdı ağzımda… Çevremde yorgunama güler yüzlü insanlar vardı. Hepsi inanılırve güvenilir insanlardı… Ses tonundan,bakışından, size sarılışından sevgi ve saygısınıanlardınız insanların.Evlerde her gün mis kokulu, kepekli ekmeklerpişirilirdi. En yoksulunun bile bir keçisiveya koyunu, iki tavuk, bir horozu bulunurdu.Kuş sesleriyle uyanır, bahçelerde doyasıyaoynardık. Akşam evimizde uzun sohbetlerolur, hikâyeleri, öyküleri dinlerdik. Herkesesöz hakkı verilir, konuşanlar dinlenirdi. Evinreisi hep evin erkeği olarak gösterilirdi amagerçek reisin evin annesi olduğunu tartışmasızherkes kabul ederdi. Herkesin evinde yoğurt,süt, tereyağı, yumurta, bir çuval un, bulgur,mercimek, kuru fasulye, nohut bulunurdu.Kendi kendine yeterli bir ekonomi.Zaten Kurtuluş Savaşı da böyle kazanılmadımı?İşte bizim aklımıza takılı kalan köy, böylebir köy…Bugün etrafıma bakıyorum da, içim sızlıyor…Herkesin evi yok, üstelik çoğu kiracı, bazılarınınsığınacak yeri bile yok… Çok elitlerinbahçeleri var ama bahçelerde o eski sebzeve meyveler yok. Allah eksikliğini göstermesinama domates domatese, salatalık salatalığabenzemiyor, salatalık kabak tadı veriyor. Hepsihormonlu, büyük ve gösterişli, tornadançıkmış gibi, ama tadı yok. Bazen acaba bizimmi ağzımızın tadı yok diye geçiriyorum içimden,ama nadiren de olsa katıksız bir köy ekmeğiyediğimde ağız tadımın yerinde olduğunugörebiliyorum.6 ağın Kas›m - Aral›k 2009


Önyargısız, temiz, dürüst, ayrım yapmadanherkese kapısını açan, evde neyi varsa misafiriylepaylaşan, günün hangi saatinde gelirsegelsin “misafir yoldan gelmiştir, aç’tır”anlayışıyla sofrasını kuran… Yoldan geçenlerebile bir ayran ikram eden, sayılamayacakkadar çok nitelikleri olan o köylüler… Hoşgeldiniz diyen, elinizi öpüp alnına koyan küçükler,sarıldığında sıcaklığını hissettiğiniz güvenduyduğunuz büyükler… Hemen itirazedenleri, “bizim evimizde hâlâ öyle” diyenleriduyar gibi oluyorum. Ama dikkat etsinler elöpenlere, onların çoğu el öpmüyor, çenesinivuruyor, öpmüş gibi gözüküyor. Birbirlerinesarılanlar, aslında özlem gidermek için değilusulen sarılıyor. Öpen dudaklarına bakın öpmüyor,havayı öpüyor…Her şey değişti… Köy, köy olmaktan çıkmış,köye benzemiyor. Evde ekmek yapılmıyor.“Kuş gribi” horoz ve tavuklarını götürmüş,buzdolaplarında hormonlu yumurta,meyve ve sebzeler… Kilerler yok olmuş,bahçelere evler yapılmış, ağaçlar, kuş türleritükenmiş, sular kurumuş, keneler öldürücüolmuş…Köylerin büyük çoğunluğu kentlerinolumsuz yönlerini alarak kentleşmiş…Kendi kendine yeterli ekonomi anlayışıkaybolmuş. Başkalarına muhtaç. Parası varsasatın alıyor, yoksa alamıyor. Köyler de, köylülerde değişmiş, farklılaşmış. Kentte yaşayanlargibi köylünün de satın aldığı az miktardayumurtası, unu, makarnası, günlük yetebilecekekmeği var.Fırıncılar toplu bir grev yapsa, kendi kendimizene kadar yeteriz, doğalgazımız kesilseneyle pişiririz, ne yeriz, neyle ısınırız diye düşünüyorum.Etrafıma bakıyorum; sabah koştura koşturaişine giden, akşam aynı şekilde işindenevine dönen, sonra yemek yiyen, hiç konuşmadantelevizyonda bir dizi seyrederken koltuktauyuyakalan insanlar. Bunlara aile diyorlar.İletişim yok, yalnızca para kazanmaya veharcamaya çalışan birbirinden kopuk insanlar…Para her şey olmuş, söz ve güvenlikönemini yitirmiş, doğru ve dürüstlüktenbahsediyor herkes ama doğru ve dürüstünönemi kalmamış, sarmış her tarafı günlük yaşayaninsanlar… Çocuklarımıza, torunlarımızanasıl bir dünya ve anlayış bırakacağız…Söyledikleri farklı (kulağa hoş gelen), uygulamalarıfarklı. Bu ikiyüzlü insanlara küçüklerne kadar daha itaat ederler, örf, adet ve geleneklerimizbu anlayışla sürer mi, sürdürülürmü? İçimi acıtıyor gördüklerim, yaşadıklarım,düşüncelerim…Kentleşme kuşkusuz kaçınılmaz. Değişimve gelişmeye karşı da değilim. Ama Allahvermiş. Cennet gibi bir vatanımız var. Akansularımız, doğal kaynaklarımız, verimli arazilerimiz…Her şeyimiz var ama biz daha çoktüketim toplumu olduk gibi geliyor bana. Nesahip olduklarımızın kıymetini yeterince biliyoruz,ne de iyi bir planlamayla sektörleridestekleyebiliyoruz…İnşallah eskiyi aramaz, yalnızca benim gibiözlem duyarız… Bu, mesleğimiz ve ülkemizinhuzur ve güvenliği için de çok önemli.* * *“Köylü milletin efendisidir” diyen, “HastaAdam”dan (!), kendi ayağı üzerinde durabilenyeni bir nesil yetiştiren ve bizi bugünlerekavuşturan, varlığımızı borçlu olduğumuz,eserleriyle yaşayan ve ilelebet yaşayacakolan Büyük Önderimiz ATATÜRK, 71 yılönce naçiz bedeniyle aramızdan ayrıldı. O’nu,silah arkadaşları ve şehitlerimizi rahmetle birkez daha anıyorum.Geçmişi olmayanın geleceği de olmazmış.Geçmişimize saygı duymalı, vefalı olmalı vevatanımız, milletimiz için daha çok çalışmalıyız…Onların haklarını helal ettirebilmek, insanlığımızdanutanmamak için… Çocuklarımızatorunlarımıza bırakacağımız dünya mirasıiçin…ağın Kas›m - Aral›k 20097


VİVALDİ ZÜLFOY›lmaz ODABAfiI1950’li ve 1960’lı yıllarda Diyarbakır’ınErgani, Çermik, Çüngüş ilçelerine bağlı köylerinkavruk, yoksul çocukları, ya köylerindekiilkokulu bitirerek öğrenimlerini tamamlamışveya Ergani’de, civardaki tek orta dereceliokul olan Dicle İlköğretmen Okulu’nu bitiripöğretmen olmuşlardır.O yıllarda Türkiye’deki üniversiteler birelin parmakları kadar az ve uzakmış. Üsteliköğretmen olmak, o dönem, henüz halkın yüzde50’sinin okuma yazma bilmediği bir dönemdeçok daha saygınmış. Benim de birçokyakınım, vefat eden babam ve dayılarım, neredeyseyarım gün Çermik’ten Ergani’ye yayayürüyerek Dicle İlköğretmen Okulu’nda öğrenimgörmüşler.Hikâyeci ve senarist Osman Şahin, yazarlığınave dostluğuna önem verdiğim bir ağabeyimdir.1989 yılında imzalayıp Diyarbakır adresimegönderdiği Ay Bazen Mavidir adlı hikâyekitabında yer alan “Bozkırda Vivaldi” adlınefis hikâyesinde, Ergani demiryolunda kavalçalarak dilenen yoksul ve kör bir dilencinin,Vivaldi Zülfo’nun öyküsünü anlatıyordu.Her gün demiryolunda kaval çalan Zülfo,Dicle İlköğretmen Okulu öğrencilerinin oradangelip geçtiklerinde rastlayıp pek ciddiyealmadıkları biridir. Okulun müzik öğretmeniM. Kurtdemir ise, yoksul ve köy çocuklarındanoluşan öğrencilerine Beethoven, Vivaldive Brahms dinleten ve öğrencilerine piyano,keman çalan gerçek bir müzik öğretmenidir.Evlerinde dengbejleri, çoban kavallarınıveya radyolardan Nuri Sesigüzel ve MüzeyyenSenar’ları dinleyen Dicle İlköğretmenOkulu’nun yatılı öğrencilerinin müzik öğretmeniM. Kurtdemir, okulun mezuniyet törenigecesinde sahneye bir halk sanatçısının geleceğinisöyleyerek birden Erganili dilenci körZülfo’yu, ellerinden büyük bir saygıyla tutaraksahneye çıkarır.Öğrenciler şaşırıp tepki gösterdiklerinde,üç yüz kişilik yemekhanede öğrencileri buhalk sanatçısını saygıyla dinlemeye davet eder.Ve kör Zülfo kavalına abanır... Yüreğindekiçığlıkları kavalına üfledikçe salondakilertaş kesilirler. Alnına ter biriken Zülfo, bir saatboyunca soluksuz üfler kavalına... Onunkavalı bozkırdaki Vivaldi’dir. Her gün demiryolundakaval çalıp dilenirken gördükleriZülfo’yu, öğrenciler ilk kez dikkatle dinleyinceçok sarsılırlar...Zülfo’nun kavalı sustuğunda, öğrencilerhep birlikte onu ayakta alkışlarlar. Hayatındailk kez alkış alan Vivaldi Zülfo, o gece ağlayarakayrılır sahneden. Müzik öğretmeni M.Kurtdemir, öğrencilerine, Zülfo’nun, “Adı sanıolmayan gerçek bir halk sanatçısı” olduğunusöyler...Bu hikâyeyi çok etkilenerek okuduktansonra, kitabı kitaplığıma bırakıp gündelik yoğunluklarımakoyulmuştum.Bir gün Diyarbakır’ın Mardinkapı semtinde,köylerden getirilip stüdyosuz, bandrolsüzüretilen dengbej kasetlerinden birkaç tane alıpevime getirmiştim. Aldıklarım arasında, üzerindeçalanın adı sanı yazılmayan bir kaval ka-8 ağın Kas›m - Aral›k 2009


seti de vardı. Kaseti kasetçalara koyup, ezgilerininne güzel olduklarını düşünüp bütününüdinlemek üzere keyifle ayaklarımı uzattığımda,bitişik odadan anamın hıçkırıklarını duyuncakalkıp yanına gittim. Anam hiçbir açıklamayapmıyor, sadece ağlıyordu.Babam, onu despotluğuyla yıllarca güttüğüiçin anamda bir koyun psikolojisi olabileceğinive kaval sesine bu yüzden ağladığınıdüşünmeye başlamıştım ki, kan çanağı gözleriylesessizce hıçkırarak anlatmaya koyuldu:“Ben bu kavalı tam 28 yıl önce Ergani demiryolundadinlemiştim. Bu kör Zülfo’nunkavalıdır oğlum. O yıllar baban Dicle İlköğretmenOkulu’nu yeni bitirmiş, tayini Konya’nınbir Çerkez köyüne çıkmıştı. Kucağımdasen ve yükümüz bir kat yataktı. Hayatımdailk kez köyümden çıkıp çok uzaklara gidiyordum.Daha on beş yaşımda bir anneydim. Ergani’denKonya’ya gitmek üzere trene bindik.Ben kompartımanda çevreme korkuylabakınırken, baban alışveriş yapıp döneceğinisöyleyerek dışarı çıkmıştı. Kucağımda senvardın. O an birden şimdi çaldığın bu kavalsesiyle hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. Sende ağlamaya başlamıştın. Sonra trenin düdüğüacı acı ötmüştü ve yola koyulmuştuk.”“Bu kaval sesi, benim için bir gurbet çığlığıdır,çocukken anne oluşumdur; yitirdiğimgençliğim, yitirdiğim düşlerimdir” dedi...Anamın söyledikleriyle anlamıştım ki, aldığımkasetteki kavalı çalan, Osman Şahin’inhikâyesindeki Vivaldi Zülfo’dan başkası değildi.Hemen kasetin bir nüshasını Osman Şahin’epostaladım. Aynı günlerde aldığım uzunyanıtında minnet duygularını iletiyor ve onukör Zülfo’nun kasetiyle anılarına taşıdığımiçin yüzlerce kez teşekkür ediyor, anamı vebeni İstanbul’daki evine konuk etmek istediğinide ekliyordu.Sonra Vivaldi Zülfo’nun hâlâ Ergani’de,kötü koşullarda yaşadığını öğrendim. O günlerhem çok yoğun, hem de sıkıntılıydım. Ergani’yegidemedim, ama o dönem çıkan günlükGündem gazetesinin Diyarbakır bürosuçalışanlarına onu anlatıp, bir haber yapmalarınırica ettim.28 Nisan 1993 tarihli Gündem gazetesinde,üzerinde “Profilo” yazılı mukavva kutularınüzerinde, tek odalı bir evde yaşayan Zülfo’nunhaberi, “Ergani’de Bir Vivaldi” başlığıylaçıktı. Artık yaşlılıktan konuşamıyor, sorularayanıt veremiyormuş. “Tek parti dönemindeHoşan ovasının, Hilar mağaralarının,Çayönü kabartmalarının; kısaca susturulmuşbir tarihin ve halkın çığlıklarını kavalıyla çalanZülfo veya bir diğer adıyla Hafız” diyeyazıyordu gazete: “88 yaşında, yüzünde talanınpaletleri ve postalları var. Yüzü Araratdağı gibi heybetli. Ama artık kaval çalamıyor”diye yazıyorlardı...Daha sonraki yıl <strong>Ankara</strong>’dan Diyarbakır’agidişimde, minibüsle Ergani’ye geçip, onavermek üzere ayırdığım bir miktar parayla ErganiBakur mahallesinde “halk sanatçısı” VivaldiZülfo’yu aradım.Bir mahalle bakkalına, onu “kaval çalanZülfo” diye sorduğumda:“Dilenci kör Zülfo mu? Ölüp kurtuldu dilenmekten”dedi…Sevginin Herkesten Şikâyeti Var kitabından.ağın Kas›m - Aral›k 20099


NEVZAT EFENDİ’NİN KAZLARINevzat GENÇOSMANO⁄LUAĞIN Düşün ve Sanat Dergisi’nin Temmuz-Ağustos2009 sayısında, rahmetli Kortikoğluhakkındaki yazıyı okuyunca onunla ilgilibir anımı hemşerilerimle paylaşmak istedim.Yanılmıyorsam 1958 veya 59 yılları idi.Ben o zaman Ağın’da Nüfus memuru idim.Ağaçların sarı yapraklarını savurduğu pırıl pırılbir sonbahar sabahı, daireme gitmek üzere hazırlandığımsırada, Tatarağası Mahallesi’ndekievimizin kanatlı kapısının hızlı hızlı çalındığınıduydum. ‘Hayırdır inşallah, bu saatte kim olabilir?’diye merakla üst kattan inerek kapıyıaçtım. Karşımda, Kortikoğlu namıyla herkesintanıdığı o sevimli İbrahim Dayı vardı. HerhaldeNüfusta acele görülmesi gereken bir işiolduğunu tahmin ederek merakla, “Hayrolaİbrahim Dayı bir işiniz mi var?” diye sordum.Boynunu bükerek, mahcup ve hafif bir sesle,“Nevzat Efendi, senden bir ricam var” dedi.“Buyur İbrahim Dayı, emrin olur, ne demek.”Kulağıma doğru eğilerek kimsenin duyamayacağıbir sesle, “Bana bir teneke gaz (gazyağı)veresin. Parasını peşin vereceğim.” Birdenbirene demek istediğini anlayamadım.“Hayrola İbrahim Dayı, ne gazı, bende gazyağıne arasın!”O zamanlar sıkıntılı yıllardı. Birçok şey karaborsadasatılırdı. Kimin ne sattığı belli olmazdı.Benim de karaborsa gazyağı sattığımainandırılmış olacak ki kapıma gönderilmişti.“Bak Nevzat Efendi... Ben seni severim. Sendevarmış. Kimseye söylemem. Sende olduğunayemin ettiler. Karanlıkta kaldık, vallahikimseye söylemeyeceğim.”O şaşkınlıkla ne diyeceğimi bilemedim.Bende böyle bir şey olmadığına İbrahim Dayıyıbir türlü inandıramıyordum. “Peki İbrahimDayı, bende gaz olduğunu size kim söyledi?”diye sordum. Bir süre düşündüktensonra, “Sende gaz olduğunu bana söyleyen,vallahi billahi Nevzat’ta gaz var diye yeminde etti” diye cevapladı. Fakat kimin söylediğinide bir türlü söylemek istemiyordu.Bu sefer ben, canım sıkıldığı için banaböyle bir iftirayı kimin yakıştıracağını merakederek, öğrenme isteğimi ısrarla sürdürdüm.Söylemek istemediyse de, belki bir tenekegaz koparabilirim düşüncesiyle, çaresizliktenkulağıma eğilerek, “Kadıyoran Memet” demezmi!Kadıyoran’ın adını duyunca ortalığı çınlatanbir kahkaha salıverdim. Benim bu kahkahasesime, yanı başımızdaki avluda sabahyemlerini bekleyen bir çift kaz, vakvak sesleriylesanki cevap verdiler. İbrahim Dayınınkolundan çekerek avlunun kapısını açtım vebir çift kazı göstererek, “Kadıyoran’ın yeminlebende bulunduğunu söylediği gaz, işte bukazlar. Yemini de doğrudur. Kadıyoran böylemuziplikleri kaçırmaz. Size de yapacağınıyapmış…”Kortikoğlu İbrahim Dayı hayal kırıklığı veKadıyoran’a ne şekilde bir muziplikle karşılıkvereceği düşüncesi ile başını sallayarak, “UlaMemet, ben sana gösteririm” diyerek ve bendende özür dileyerek evden ayrıldı.Ben de üstümü başımı giyinerek hazırlığımıtamamladım. Daireye doğru gittiğimde, eskiHükümet konağının önünde KadıyoranMehmet Dayı kendi başına dolaşıyordu. Benigörünce, “Kortikoğlu gaz almaya geldi mi?”sorusuyla birlikte kıs kıs gülmesini de sürdürüyordu.Ağın toprağının yetiştirdiği bu iki nüktedaninsanımızın daha nice nükte ve muzipliklerianılarımızda yaşayacaktır.Her ikisini de saygı ve rahmetle anıyorum.10 ağın Kas›m - Aral›k 2009


HOZAKPURİsmail N. BEYDEMİRKaradağ’a çıkıp, türkü söyledim,Beni iyi bilen, hayran Hozakpur,Sevgin kaynaklaştı, ben böyle dedim,Sana gelem, bayram ola Hozakpur,Tüm düşüncem, hayran dola Hozakpur.Ağın yöresinde, çok ünün vardır,Holoz ortasında, göbek Hozakpur,Hasbahça yolların dolanır, dardır,Halk bilimi, sende öbek Hozakpur,Çavuş dayımız yok, nedek Hozakpur.Gurtgolu’ndan, kurtlar köye iner mi?Her dalında bülbül öter, Hozakpur,Seni bilen, özlemini yener mi?Şenliğin şenliksiz biter, Hozakpur,S. Korkmaz burnumdan tüter, Hozakpur.Sulaklardan, kara yeller esende,Bomboş zuvakların, güzel Hozakpur,Yerip yeten, senden gidip, küsende,Çeje’li-Ağa’lı, özel Hozakpur,Hani nerde, Nevzat Özel, Hozakpur?Yenipahar, pınar olmuş da çağlar,Kavakları sıra sıra, Hozakpur,Okulun boşalmış, tüm yören ağlar,Yüreğin sanki bir çıra, Hozakpur,Hüseyin Yücel’siz, kara Hozakpur.Bahar gelir, menemşeler yeşerir,Güzel günlerine erer, Hozakpur,Karadağ’ın kütükleri, geç erir,Holoz otlarını serer, Hozakpur,Karataş’sız rengin söner, Hozakpur.Küşne yolu dik, yukarı çıkılmaz,Yaşamı bin yılı bulan, Hozakpur,Ergönül gardaşsız, türkü yakılmaz,Gönlünü yaslasa salan, Hozakpur,Hayrullah Çeje’siz kalan, Hozakpur.Kum Çukuru’n, keklik-tavşan yatağı,Çıkılmaz burlara, kolay Hozakpur,Her yere iz koymuş, ölüsü sağı,Paslanmış gönüle, kalay Hozakpur,Çırpıcı Dayı’sız halay, Hozakpur.Kime ne diyelim, gelenler gider,Bin dostum-bin anım olan, Hozakpur,Adam sevdiğine, esenlik diler,Ağarmış saçını yolan, Hozakpur,Ölü-diri dostla, dolan Hozakpur.Bağlarında, bağdamları, saraplar,Nohut tarlaların talan, Hozakpur,Her şenlikte, çağalarını toplar,BEYDEMİR der, yaşam yalan Hozakpur,Deli İbrahim’siz kalan, Hozakpur.1978 – Ağınağın Kas›m - Aral›k 200911


TÜRKÇEMİZ ÜSTÜNENihat ASYALI(Geçen sayıdan devam)Türk dilinin söz varlığını oluşturan deyimlerve atasözleri de dilimizin zenginlik kaynaklarındandırlar.Deyimler; belli bir durumu, oluşumu dilegetirirler. Kendi anlamları dışında kullanılansözcüklerle güçlü bir anlatım sağlarlar.Dilimizin deyimleri; son derece yalın anlatımı,incelikli, nükteli yapıları ile şaşırtıcı güzelliktedil varlıklarıdır. Birkaç örnek görelim: “sırküpü”, sır taşıyan kişiler için kullanılır. Bir deşöyle bir deyim vardır. “Ağzı sıkı”, bu da sır tutankişiyi anlatır. Ama bu deyimde sır saklamayıvurgulayan bir anlam inceliği var. “Ömürtörpüsü”, birini sıkıntıyla, üzüntüyle yıpratanbir iş veya bir kişi için söylenir. “Çocuk oyuncağı”,bir işin kolaylığını anlatan deyim. Bir işiküçümsemek anlamına da gelebilir.Anlamlarını açıklamadan birkaç güzel örnekdaha verelim. Merak edenler ‘DeyimlerSözlüğü’ ne bakabilir. İşte örnekler: Kirli çıkı,eli sopalı, cebi delik, gözü kara, şamar oğlanı,fındık kurdu, şeytan çekici, yorgun argın, şakamaka, yarım yamalak, kafese koymak, tadıdamağında kalmak, deveye hendek atlatmak,dengi dengine, kılı kırk yarmak…Bir başlayınca insan bırakamıyor. Deyimlerimizo kadar çekici, o kadar etkili…Türkçemizde yaklaşık sekiz bin belki dedaha çok deyim ve atasözü var.Atasözlerimiz de söz varlığımızın vazgeçilmezdeğerleridir.Atasözleri, Türk toplumuna yüzyıllar boyuedindiği deneyimleri, Türk insanının dünyagörüşünü yansıtan sözlerdir. Türkçenin anlatımgücünü ve inceliklerini de ortaya koyansöylemlerdir.Şimdi Atasözlerimizden de birkaç örnekverelim. Ancak bu örnekleri de burada açıklamayalım.Onlar öyle yalın ve ustalıkla oluşmuşturki, nasıl olsa, dinleyen kolayca anlar. Amaanlamayan olursa, ‘Atasözleri Sözlüğü’ ne bakarakmerakını giderebilir. İşte birkaç örnek:“Çivi çiviyi söker.”, “Göz görmeyince gönülkatlanır.”, “Eski dost düşman olmaz.”, “Balıkbaştan kokar.”, “Gün doğmadan neler doğar.”,“Mızrak çuvala sığmaz.”, “Zor oyunu bozar.”,“Denize düşen yılana sarılır.”, “Her koyun kendibacağından asılır.”, “Sabreden derviş muradınaermiş.”, “Akıl yaşta değil baştadır.”Atasözlerimizin çekiciliği de bizi peşindensürüklüyor.Dil için zenginliğin bir göstergesi de o dildekieş anlamlı sözcüklerin, deyimlerin çokluğudur.Eş anlamlılıkta; bir kavramla ilgilisözcükler, deyimler birbirinden küçük anlamfarklarıyla ayrılırlar.Türkçe, eşanlamlılık bakımından da zenginbir söz varlığına sahiptir.Prof. Doğan Aksan’ın ‘Türkçenin Zenginlikleri,İncelikleri’ kitabından alınan örnekler;dilimizin eşanlamlılık bakımından da ne kadarzengin olduğunu göstermektedir.Örneğin “küsmek” sözcüğünü ele alalımve aynı kavram alanına giren eşanlamlı sözcüklerebakalım. Küsmek-darılmak-gücenmek-alınmak-incinmek-kırılmak-bozulmak…Yine aynı kavram alandaki deyimleri de şöylesıralayabiliriz. Hatırı kalmak-kalbi kırılmak-gönülkoymak-ağırına gitmek-aralarıaçılmak-aralarından kara kedi geçmek-yüzçevirmek-kişiyi defterden silmek…Görüldüğü gibi; bir kavramın küçük anlamfarklarıyla birbirinden ayrılan çeşitli söz-12 ağın Kas›m - Aral›k 2009


cükleri ve deyimleri Türkçenin anlatım gücününasıl da yükseltmektedir.Ayrıca; dilimizin söz varlığını oluşturanöğeler arasında “kalıp sözler” i de saymıştık.İnsan sürekli kullana geldiği sözcüklerin etkisive öneminin ayırdına varıyor. Ne zaman ki,bu sözcüklere dikkatini çevirip incelemeyebaşlıyor… O zaman o sözcüklerin iletişimdene kadar gerekli ve önemli olduğunu anlıyor.Kalıp sözler de böyle… Ağzımız alışmış kullanıveriyoruz.Öylesine; ağızdan çıkan bir sözişte, diyebiliyoruz. Oysaki, sözleri yakındanincelediğimiz zaman, bunların Türk toplumununkültürüne ışık tuttuğunu, gelenek ve görenekleriniyansıttığını anlıyoruzİletişimde, insanlar arasındaki ilişkilerdenasıl bir görev yaptığını kavrıyoruz. Şu örneklerebakarsak bu kalıp sözlerin dilimizdeki işlevinihemen yakalayabiliriz. Günaydın, Allah’aısmarladık, kolay gelsin, teşekkür ederim,güle güle, sağlıcakla kalın, Allah bağışlasın,sözünü balla kestim, üzerinize sağlık, sizdeniyi olmasın, Allah kavuştursun, Allah kabuletsin, ömrüne bereket, zahmet oldu, Allahrazı olsun, yolunuz açık olsun, yine buyurun...Bu kalıp sözler de uzayıp gider.Dilimizi inceledikçe insan sevinç duyuyor,övünç duyuyor… İnsan coşkuya kapılıyor. Ayrıca,bu güzelim dilimize uyduruk Amerikancanınson yıllardaki saldırısı karşısında umursamazlıkgösterenlere, bu saldırıya alet olanlarakarşı öfke ve isyanla doluyor. Neyse, dilimizingüzelliğini anlatmayı biraz daha sürdürelim.Prof. Doğan Aksan’ın ‘Halk ŞiirimizinGücü’ adında bir kitabı daha var. Daha öncede söylediğimiz gibi, tarih içinde dilimizinuğradığı saldırılara karşı koyan, dilimize sahipçıkıp onu binlerce yıldır yaşatan, geliştirenTürk halkının bu savaşta en önemli silahı, anadiliyle yarattığı şiirleri, türküleri, masalları,öyküleridir.İşte, Prof. Doğan Aksan’ın sözünü ettiğimizkitabından örnekler vererek halk şiirimizingücünü ortaya koymaya çalışalım.Türk halk şiiri; halk şairlerinin ürünleri veAnonim, yani; yazarı, yaratıcısı belli olmayanşiirlerden oluşur. Halk şiirimizin en yaygınbaşlıca türleri olarak manilerden, türkülerden,koşmalardan söz edebiliriz.Halk şiiri türlerinin ortak özellikleri şöyle;bu şiirler içten geldiği, içten doğduğu gibisöylenmişlerdir. Genellikle saz eşliğindesöylenirler. Halk şiirinde hece ölçüsü yaygındır.Anonim halk şiirimizin başta gelen türümanidir. Maniler, az sözle çok şey, duygu vedüşünceleri az söz içine sığdırmış kısa şiirlerdir.Manilerde, halkımızın içtenliğini, duygusallığınıortaya koyan, kimi zaman sosyal konularıişleyen çok başarılı ve güçlü örneklervardır. Maniler, genellikle duygusal dörtlüklerdir.Şu mani, içtenlik ve inceliğin çok etkileyicibir örneğidir:“Gök güvercin olayımGergefine konayımAvcı çıkıp vurursaDizlerinde öleyim”İki örnek de Elazığ’dan:“Saçımı üç böldülerBölük bölük ördülerYazık bu genç ömrümeBir soysuza verdiler”“Gülüm, kurutmam seniSuda çürütmem seniOn yedi yıl görmesemYine unutmam seni”Önümüzdeki sayıda maniler üstüne söylenecekbirkaç sözümüz daha olacak.(Devam edecek)ağın Kas›m - Aral›k 200913


ELAZIĞ’A İLK GİDİŞİMOrhan ERCANAnnemin dedeleri Tokat’ın Niksar İlçesindenAğın’a geldikleri için soy isimlerini oradan almışlar.Dedem Hüseyin Niksarlı daha 4 yaşında iken, babasıHasan Dedemiz seferberliğe gitmiş ve Hasan Kale’sindeşehit olmuş. Annesi ve babaannesi o zamanlarhayatta imiş. Hasan Dedenin eşi Adile Nineile kızı Emine, birlikte çocukları büyütmüşler. Mahalledehep babaannenin sözü geçermiş. Arazileriçokmuş ve bir tane de su değirmenleri varmış. Şehitolan kocası ile birlikte ticaret ortaklığı yapan Narmikanlıarkadaşının da şehit haberini alınca, onun köydekihanımına, “Uygun görürsen oğlun Mustafa’yıAğın’a gönder, benim oğlumla birlikte onu da büyüteyim”diye haber yollamış. Bu isteği kabul eden anneçocuğunu Ağın’a göndermiş. Adile Nine, çocuklarıile birlikte onu da büyütmüş. Askerden sonra daevlendirip, Aliuşağı Mahallesi’nde bir ev alıp yerleştirmiş.Ağın’da Kürt Musto lakabı ile tanınanMustafa Karataş, rahmetli Komiser Necip, ÖğretmenKemal Karataş ile Bedrettin’in babaları… Dedemile dayı, yeğen gibi imişler.Dedem PTT’ci… Çeşitli yerlerde görev yaptıktansonra, Keban Postanesinden Elazığ PostanesineAtlı dağıtıcı olarak gidiyor. Ben henüz yedi yaşındaydımve ikinci sınıfa geçmiştim. Anneannem habergöndermiş, Orhan’ı gönderin de dayıları ile tatiliburada geçirsinler. O dönemlerde Ağın’dan Elazığ’aiki günde bir Posta arabası vardı. Ağın’ın zahmetiniçok çeken Şoför Bedri Amcanın Şevrole markaotobüsü ile 1954 yılı Temmuz aylarında, sabah sekizdeAğın’dan yola çıktık. Şehir göreceğim diyeçok heyecanlıydım. Yollar bir türlü bitmiyordu. Öğleyedoğru Keban’a vardık. Postayı, Muavin KadıngilinAhmet Yılmaz Amca verip gelene kadar yolculardinlendiler. Tekrar otobüse bindik. Ben şoförünarka sırasında ayaktaki yerimi almıştım. Virajlar peşpeşe geliyordu. İlk yolculuğum olduğu için birazsarsılmıştım, toz da vardı. Hulvenk Gediği’nden Elazığgöründü. Atatürk’ün büstünü gördüğümde okuldaöğrendiklerimizi hatırladım. Yolların kalabalığı veevlerin çokluğu dikkatimi çekti. İçimden, ben buralardakayıp olmazsam iyidir dedim. Nihayet, PağnikliHasan Dayı tarafından işletilen Şark Otelinin içbahçesindeki garaja girdik.Otobüsten indiğimde İlhan Amcam ile karşılaştım.Beni kendilerine götürmek istedi. Bedri Amca,“ Yooo! O bana emanet, evlerine götüreyim, sonrasize gelir” dediği sırada, Güngör Dayım çıkageldi.Beraberce eve gittik. Ev, Yenimahalle’de Mezre Ortaokulu’nayakındı ve bahçe içerisinde ikinci kattı.Bedri Amcanın evleri de bizim evin karşı tarafındaydı.Büyük dayım Haluk, annesinin dayısı oğlu KuyumcuHilmi Modan’ın yanında çalışıyordu. Akşamüstüdedem ile birlikte eve geldiler. Beni görünceçok sevinmişlerdi.Dedemin atları çok sevdiğini biliyordum. Sabaholduğunda; dedemin 2 fayton ile 5 atının olduğunuöğrendim. Sürücüleri onları hazırlarken gözledik,yedekte kalan atla, diğerlerini aralıklı değiştiriyorlardı.Dedem, 1957’deki at vebası salgınından sonrafayton çalıştırmayı bıraktı.Kahvaltıdan sonra dayımla gezmeğe çıktık. Gölcük,Saray, Aile, Köşk sinemalarının afişlerine baktık.İlk sinemaya gidişimdi. Cüneyt Arkın’ın, Malkoçoğlufilmi oynuyordu. Filmin o kadar etkisinde kalmışımki, Ağın’a döndüğümde ağaçların üstünde daldandala atlarken yere düştüm. Büyükbabamın kızmasıüzerine de o hareketleri bir daha yapmadım.Kapalı Çarşıda, İlhan Amcamın bacanağı RamazanDemirbaş Amcanın dükkânına gittik. Elazığ’da ‘Tarzan’olarak tanınırdı. Oğlu Atilla daha küçüktü. Günlerbizim gezmemize yetmiyordu. Hâkim Metin Tözün’lerlekomşu idik. Bazen o da bizimle gelirdi.Beraberce istasyona gitmiş ve treni ilk kez oradagörmüştüm.İlkokul son sınıftayken, öğretmenimiz ApuşmalıHüseyin Öztürk; bizlere buharın gücü konusundaçeşitli deneyler yaptırmıştı. Okulda küçük örnek birlokomotif vardı. Lokomotifin deposunu su ile doldurduktansonra, yakıt yerine ispirtoya batırılmış pamuğuyakıp, suyu kaynatmıştı. Elde edilen basınçlıbuharı; borularla pistona verdiğinde biyel kolu aracılığıile tekerleklerin döndüğünü görmüş, böyleliklede trenin çalışma şeklini ve gücünü daha iyi öğrenmiştik.İstasyon dönüşünde İlhan Amcamlara gittik.Demiryolcu Osman İlter, amcamın hem dayısı hemde kayınbabası oluyordu. Evleri bitişikti. Oğulları14 ağın Kas›m - Aral›k 2009


Sahir ve Saim’le akşama kadar oynadık. Kıtır ismindebir köpekleri vardı.Bir pazar günü de, Harput Yetiştirme Yurdu’nunşoförü İhsan Amca, Güngör Dayımla beniHarput’a götürdü. O zamanlar; Harput’a Yukarışehir,Elazığ’a da Aşağışehir deniyordu. Yurt MüdürüLatif Yurtçu ile dedem Hüseyin Niksarlı, eniştekayınoluyorlarmış. Ben de ona ‘Büyük Dayı’ diyordum.Tatil olduğu için, Yurdun talebelerinin birkısmı yakınlarına gönderilmişti, diğerleri de yemekteveya mütalaada idiler. Büyük Dayım Aşağışehregitmiş. Dayım ile eve gittik, Bibim EmineYurtçu bizi iyi karşıladı. Yemekten sonra parka gittik.Vehbi Özmen Amca Harput PTT’sinde çalışıyormuş,oğlu Ünal Özmen’le parkta karşılaşıncaçok sevinmiştik. Ağın’dan haberler sordu, oyuncaklarlaoynamaya başladık. Ben çok hareketliidim, demirden aletlerin üzerinde cambazlık yapıyordum.Bir ara Ünal Özmen dayıma, “Hele şu yeğeninebak, Ağın’da davar önünde çıplak eşeklerebine bine alışmış, nasıl da dengede duruyor!” diyordu.Ağın’da bir süre Lise müdürlüğü yapan TuranUğraş da o yıllar Yurtta öğrenciymiş…Ünal’la Ağın’da görüşmek üzere vedalaştık. Dayımeve gitti, ben de okulu gezip gelirim dedim.Okul bahçesindeki camdan yapılmış kamelyayı gördüm.Kapısı kilitliydi. Etrafını dolaştım, çerçeveninbirinde az bir aralık vardı, çöp ve parmak maharetiile camı açtım, içeri girdim. Oturuyordum ki, sanıyorumbahçıvan olacak biri geldi, “Müdür görürse bizeçok kızar” dedi ve beni oradan çıkarttı. Okula gittim,kapı üstünde ‘Müdür’ yazılı odaya girdim. BüyükDayının Aşağışehre gittiğini biliyordum. Kapısıkapalı olan bitişik odadan ses geliyordu ve burasıBüyük Dayıların misafir odası imiş. İki oda arasındakibölme duvarında küçük bir pencere vardı. Tabureüstüne çıkıp baktım. Büyük Dayının kızı Nermin Ablaarkadaşları ile oturmuş el işi yaparaktan konuşuyorlardı.Görünmeden indim. (Nermin Abla, sonradanHozakpurlu Öğretmen Şeref Yücel’le evlendi.)Masanın çekmecelerini açtım, karbon kâğıdı ilgimiçekmişti. Maske yaptım, uçlarını iple bağladım, boyalıtarafı yüzüme gelmeyecek şekilde takıp aynayabaktığımda ben bile ürperdim. Sonradan öğrendimki, okulun yerinde bazen birilerine hayalet görünürmüş.Harput’ta tekin olmayan ziyaretler olduğu söylenirmiş.Maskeli olarak tekrar tabure üstüne çıkıpbaktığımda, herkes kendi hallerindeydi. Ses yaptığımda,bana doğru bakıp bir anda bağıraraktan, ayağakalkıp sarmaş dolaş oldukları anda, ben de korkumdaneve kaçtım. “Dayı hadi gidelim” dedim. Dayımbiraz sonra, “Pikap dayımı getirmeye gidecek”dediği sırada koşarak pencereden bakayım derkenmasadaki kristal bardağı düşürüp kırdım. Bibim,“Dikkat edin ayağınıza batmasın” dedi. O sırada pikapgelmişti, Aşağışehre indik. Yaptığım bu muzipliktendolayı hiç kimse yüzüme gelip de bir şey söylemedi.Dedem akşam eve geldiğinde, “Yıllık izin aldım,hep birlikte Ağın’a gidiyoruz” dedi. Otobüsle neredeysebir günlük yolculuktan sonra Ağın’a geldik.Dedemin Murat ve Karasu’dan kestirmeden geçerek,Elazığ köylerinin postasını dağıtıp Ağın’a geldiğiniçok duymuştum.Çocukluk anılarımı yansıtmaya çalıştığım bu yazımıniçerisinde, istedim ki Ağın’ın eğitim-öğretimaçısından gelişmesine katkıda bulunan kişilerden debir parça söz edeyim. İşte bunlardan birisi de ‘BüyükDayı’ dediğim Latif Yurtçu’dur. Yurtçu; 1914 yılındaAğın-Kuzgeçe Mahallesi’nde doğmuş. Emineve Osman Yurtçu’nun çocukları. İlkokulu Ağın’da,ortaokulu Elazığ’da bitirip, 1935’de Adana ÖğretmenOkulu’ndan mezun olduktan sonra; 1 yıl Silifke’de,2 yıl Darende-Bıcır Köyü’nde, 1938’deki askerliğitakiben 1 yıl Edirne-Kepirtepe Köy Enstitüsü’ndegörev yapmış. Becayişle Akçadağ Köy Enstitüsü’negelerek, burada Ağınlı Hayrullah Fırat veAhmet Remzi Gençosmanoğlu ile birlikte çalışmış.1946’da Diyarbakır-Dicle Köy Enstitüsü’nün kurulmasındagörev almış ve Müdür yardımcılığı yapmış.1950’de Baskil Gezici Öğretmenliği ve Milli EğitimSicil memurluğu görevlerini üstlenmiş.1953’deHarput’a atanıp, yanan Yetiştirme Yurdu binasını yenidenyapılandırıp, 5 yıl Müdür olarak çalışmış ve 24Kasım 1958’de vefat etmiş. Elazığ Valisi Refik Kitapçıgileşliğindeki kalabalık bir topluluk tarafındanAğın’da toprağa verilen Latif Yurtçu, 3 çocuk babasıdır.Latif Yurtçu ve diğer Ağınlı öğretmenler tarafından,o dönemlerde Ağın ve çevre köylerinden 250dolayında öğrenci toplanarak bunların öğretmen olmalarısağlanmış. Eğitim ordumuza kazandırılan buöğretmenler; Ağın, Keban, Arapgir, Kemaliye, Elazığ,Malatya başta olmak üzere yurdun dört bir yöresindegörev üstlenmişler ve eğitim tarihinde iz bırakmışlardır.Cenabı Allah’tan ölenlere rahmet, hayattakileresağlıklı ve başarılı günler dilerim.ağın Kas›m - Aral›k 200915


AĞIN ÇEŞMELERİMemduh SOYLUAndiri derede göllerin mi var?Coşkun akıp giden sellerin mi var?Üstünde fırdöndü yellerin mi var?Bu özellik AĞIN çeşmelerinde.Balyemezler ağzın daya oluğaNefes alma fırsat verme soluğaSen de karış gitsin çağa çoluğaBu özellik AĞIN çeşmelerinde.Aliuşağı çeşmesi bol akarÇınarın dalları çeşmeye bakarSevenler altında ışıklar yakarBu özellik AĞIN çeşmelerinde.Her çeşmenin güzelliği kendindenSular akar taşar gider bendindenKaynaşırlar bir arada engindenBu özellik AĞIN çeşmelerinde.Başağagil çeşme suyu tatlıdırKurnaları taşmaz ihtiyatlıdırİçene sevabı iki katlıdırBu özellik AĞIN çeşmelerinde.Çeşme başlarına göçmelerindeŞifalı suları içmelerindeMarifet gerçeği seçmelerindeBu özellik AĞIN çeşmelerinde.Uzungil çeşmesi kemerin mi var?Suyunu parlatan fenerin mi var?Çeşme başı yanıp sönerin mi var?Bu özellik AĞIN çeşmelerinde.Başka bir görünüm her yöreleriDonagilin çeşme su dereleriNereleri var daha nereleriBu özellik AĞIN çeşmelerinde.Çayırlık çeşmesi billurdur suyuGeldiği yer ise acep kaç kuyuKendine mahsustur alışkın huyuBu özellik AĞIN çeşmelerinde.Cefi’nin suyunda taş ben olaydımYolunu ıslatan yaş ben olaydımKaynayan sularda baş ben olaydımBu özellik AĞIN çeşmelerinde.16 ağın Kas›m - Aral›k 2009


Kadıyoran, Ceritgiller arasıÇeşmesi var, suyu gönül yarasıİçenlere gerçek şifa orasıBu özellik AĞIN çeşmelerinde.Hasanağagil çeşmeye dalıncaBir solukta abdestini alıncaArkasından duaları salıncaBu özellik AĞIN çeşmelerinde.Hacıbekir çeşme bir oluk akarAvuçla içenin içini yakarİçtikten sonra da dönüp bir bakarBu özellik AĞIN çeşmelerinde.Çeşme başlarında uyuyup kaldımŞifalı sulardan bir yudum aldımBöylece içime ferahlık saldımBu özellik AĞIN çeşmelerinde.Kuzgeçede Deli hanım çeşmesiHerkesin dua okuyup geçmesiİçtenlikle buraları seçmesiBu özellik AĞIN çeşmelerinde.Üçlü akar pınarları serinceUyum sağlamış her şey giderinceBöylece bunlara gönül verinceBu özellik AĞIN çeşmelerinde.Nasıfağagilin kemerli çeşmeSuyu çok azalmış gözünü eşmeAdam sende deyip hemen vazgeçmeBu özellik AĞIN çeşmelerinde.Uçun kuşlar çeşmelerde suyunuzDamlaları yudumlarken duyunuzCıvıltılı içmelere uyunuzBu özellik AĞIN çeşmelerinde.Bektaş’ın suyunda yanuçlar gezerHer biri bir çeşit avını sezerİrili ufaklı ne varsa ezerBu özellik AĞIN çeşmelerinde.AĞIN çeşmeleri bir bakım isterTam teçhizatıyla bir takım isterÇeşme sularında bir akım isterBu özellik AĞIN çeşmelerinde26.08.2009 – Ağınağın Kas›m - Aral›k 200917


AĞIN VE ŞENPINARAhmet DEM‹RKOL2009 yılı yaz ve sonbahar aylarını geride bırakıp,ayrı bir güzelliği olan kış aylarına girdik. Dileğim, dahanice kış ve yaz aylarında beraber olmanın mutluluğunuyaşarız. Umarım bu duygularıma herkes gönüldenkatılır. Ancak umulan duygu ve isteklerimize birçokengeller takılıyor. İlerleyen yaşlarımız, sağlık sorunlarımız,ekonomik sorunlarımız, elimizde olmayandiğer engeller, tabiat şartları bile bu beraberliklere birölçüde engel oluyor.Örneğin, 2008 yılında yurt genelinde yaşanan susıkıntısı, bizce suyu bol olan Ağın ve köylerimizi de etkilemiş,dolayısı ile yaz sezonu için gidenlerimizi tedirginetmişti. Ancak, 2008 yılının sıkıntıları 2009 yazındakısmen görülmemiştir. Umarız bundan böyle yeşilAğın’ımız ve köylerimiz yeşillikleri ile kalır ve beraberolmanın sevincini yaşarız.Bu sene Ramazan Bayramı arifesinde Şenpınar’a(Vahşen) gittim. Uzun bir zamandır bayramlarda gidemiyordum.Bayramı oldukça neşeli geçirdik. Benim gibiuzaktan, bayram için gelenler de vardı. Elazığ ve Malatya’dakihemşehrilerimizin neredeyse tümü, yakın olmalarınedeniyle gelmişlerdi. Ben her sene kısa vadelide olsa Ağın-Şenpınar’a mutlaka gidiyorum. Durumböyleyken, bu kez gelen gençlerin birçoklarını tanımaktazorlandım. Her taraf liseli, üniversiteli gençlerle doluidi. Neşeli bir hava vardı. Anlatıyorlar; gençlerimiz ramazanboyu sahura kadar sözlü-sazlı eğlenip, sahurdamahalleyi dolaşıp sakinleri sahura kaldırmışlar.Bayram namazında oldukça büyük olan camimiztıklım tıklım dolu idi. Namaz sonrası cami önünde bayramlaşmalarbana çocukluğumdaki Vahşen’in eski kalabalıkgünlerini anımsattı. Ancak aramızdan ebediyenayrılan arkadaş ve komşularımızı görememenin üzüntüsünüyaşadık. Yerleri cennet olsun.Camiden çıkan kalabalık arasında, ilk defa Şenpınar’agelen torunum Can da vardı. Yanıma gelerek,“Ben de bayram namazına geldim” demesi beni çokmutlu etti. İkinci torunum da ilk defa gelmişti. O da kıztorunum Nazlı idi. Her ikisi de bayramda kendi yaşgrupları ile tanıştılar, beraber bayram dolaşması yaptılar.Şenpınar’ı çok sevdiler ve mutlu oldular.Bayram günleri yağışlı geçmesine rağmen, tümmahalle halkı ev dolaşmalarını ihmal etmediler. Yaşlı vehasta olanlar öncelik sırasında idi. Genç grupların bayramınikinci günü, topladıkları bayram harçlıkları ile kuzukesip, genç-yaşlı herkese akşam yemeği ikram etmelerimutluluk verici idi. Bayramın üçüncü günü tatillerininbitmesi ile bir dahaki yaz tatilinde buluşmak üzerevedalaşmalar yaşandı. Yarınımızın bu gençlerine güvenverilmeli, görüş ve düşüncelerine saygı duyulmalı.Gençlerimizin Şenpınar Derneğine güven duyup,sahip çıkmaları, mahallede yapılacak her işin dernek kanalıile yapılmasını istemeleri güzel bir duygu. Örneğin,Cami önü ve Hakko’muzun; çok güzel dizayn edilmişzemin kilit taş duvarları ve kabartma taşlarla kaplanması,çeşitli yerlerden temin edilen oturma banklarının 7oluklu çeşmemizin alanına yerleştirilmiş olması, gelenmisafirlerin serin subaşında rahmetli Mehmet Dalsız’ındiktiği koca alanı kaplayan çınarın altında sohbet etmeleriburaya ayrı bir güzellik katmıştır.Okulumuzun önündeki Atatürk kaidesinin yenideninşa edilmesi, büstün yenilenmesi, çevre düzenlemesininyapılması vb. işlerin, 2010 yaz sezonunda mahallemizeyakışır bir şekilde gerçekleştirilmesi planlanmıştır.Şenpınar Derneği olarak bunların yanı sıra; imkânlarçerçevesinde mahallemizin daha da güzelleştirilmesi,gençlerin ve çocukların Şenpınar’a olan ilgilerinin artırılmasınayönelik, fazla mali külfet getirmeyecek sosyal-kültüreltesisler ile oyun alanlarının düzenlenmesi,eski okul binasından daha yararlı bir şekilde yararlanabilmesiiçin bina içerisinde gerekli bazı düzenlemelerinyapılması da düşüncelerimiz arasındadır.Ancak, yukarıda kısaca değindiğimiz bu hizmetleringerçekleştirilebilmesi için gerekli olan parasal olanaktanne yazık ki dernek olarak yoksunuz. Bundandolayı da, tüm bu hizmetlerin kısa sürede gerçekleştirilmesişimdilik mümkün görülemiyor.İşte burada, Şenpınar’ın diğer sorunlarının yanı sıra,bu konularda da Ağın Belediyesi’nin bizlere yeterikadar uzanmadığı kanısında olduğumuz yardım elini biran önce uzatmasını bekliyoruz. Ve bunun en doğal hakkımızolduğunun bilinci içerisinde olduğumuzu vurgularken,bugünlerin çok yakın hem de çok yakın olmasınıdiliyoruz.Ağın’ımız için gerçekten bir gurur abidesi olan veövünç duyduğumuz dergimiz sayfalarında; sizlerledertleşme, anılarımızı tazeleme ve sorunlarımızı yansıtmafırsatı bulduğum için kendimi gerçekten mutlu hissediyorum.Uzakta olsam bile gönlüm, ruhum, her şeyimdoğduğum, büyüdüğüm, dağlarında gezip sularınıiçtiğim yerler olan Vahşen’de, Zabulbar’da, Hozakpur’da,Gırani’de, Pul’da, Andiri’de, Saracık’ta, Paşikli’de,Ağın’da…Hepinize sevgiler, saygılar sunarken, 2010 yılınınhepimize, ülkemize barış, huzur, mutluluk getirmesinidiliyorum.18 ağın Kas›m - Aral›k 2009


BEYELMASI’NIN SON ALTMIŞ YILINecmi ATALAYGüzel Hozakpur’umuzda son 50-60 yıllık zamandiliminde meydana gelen çeşitli gelişimlerhakkındaki bilgi ve anılarımızı tazelemek, o günleribir kez olsun daha yaşayabilmek ve köyümüzüngüncel sorunları hakkındaki görüş ve önerilerimisizlerle paylaşmak amacıyla bu yazıyı kalemealma gereğini hissettim.Bilindiği gibi köyümüz, 1950-60 yılları arasındaelektrik enerjisi ile tanışmıştır. Bu, enerji ile değirmentaşının döndüğü ilk yıllardır. Köyümüzekurduğu bir jeneratör vasıtasıyla bazı evlerin ve sokaklarınaydınlatılmasını sağlayan ve bu işin yapılmasındahiçbir maddi menfaat gözetmeyen değerlibüyüğümüz Ali Akbay Amcamızın adını buradaanmadan geçmek nankörlük olur. Hele hele o yıllarda,Ağın başta olmak üzere çevre ilçelerin birçoğundaelektrik olmadığı dikkate alındığında, Hozakpurgibi küçük bir yerleşim yerinin elektrikleaydınlanması gerçekten düşündürücüdür. Köyümüzünyanı sıra Elazığ, Keban, Eğin Bölgelerininelektriğe kavuşturulması yönünde büyük emeklerigeçen Ali Akbay Amcamızı rahmetle anıyorum.Yine bu yıllarda, köyümüzün ortasından geçenKurtkolu’ndan gelen dere ıslah edilmiş ve yapılanbeton kabin ile yağmur suları ve seller kontrol altınaalınmıştır. Köyümüz, ilklerden birini de kanalizasyonalanında gerçekleştirmiş ve iptidai şekildekullandıkları ahbunluklardan kurtularak; tuvaletleriayırıp, klasik ve modern şekillerde rahat vehijyenik yaşama adım atmıştır.Ayrıca, köy su şebekesinin gerçekleştirilmesive bu suyun evlere dağıtılması sonucu, evlerdekiçarklar ve yüklükler güneş enerjisi sistemleriyledonatılmıştır. Böylelikle bu ilkel kullanım yerleri,modern mutfak ve banyo haline dönüştürülmüştür.Ülkemizin tüm yörelerinde olduğu gibi,1985’li yıllardan itibaren bir taraftan köyümüzdendışarıya göçler hızla devam ederken, bunun tamaksine diğer taraftan da; 1920-50 yılları arasındadoğmuş olan büyüklerimizin ve arkadaşlarımızın,yıllık izinlerinde veya emekli olduklarında yavaşyavaş köye dönmeleri ve uzun yaz aylarında bağlarının,bahçelerinin bakımlarını yapmaları, organikyolla sebze üretmeye çalışmaları, köyümüz açısındançok sevindirici ve gerçekten hepimizi mutlueden olaylardır. Bu emekliler grubunda, öğretmenler%70 oranı ile başı çekmektedirler. Yurdun değişikyörelerinde ve değişik ortamlarında yaşamlarınısürdüren hemşehrilerimiz, mart ayı geldi miartık yerlerinde duramaz olmuşlardır. Çünkü Hozakpurtutkusu, özlemi, sevdası hepsinin benliğinisarmıştır artık. Köye akın akın tersine bir göç başlamıştır.Elazığ ve Malatya gibi yakın iller bu göçteilk sırayı paylaşmaktadırlar.Köye dönüşlerin başlamasına paralel olarak,sosyal yaşamda da birtakım değişiklikler yaşanmayabaşlanmış ve farklı etkinliklerle bu beraberliklerzenginleştirilmeye çalışılmıştır. Nitekim, bubağlamda köyümüz 1988-94 yılları arasında şenliklerletanışmıştır. Bu şenlikler; ortak katılımlarlafinanse edilmiş ve mahalli faktörlerle (şiir, fıkra,tiyatro, güzellik yarışmaları vb.) zenginleştirilmiştir.Yine Ağın bölgesinde ilklerden biri olan LeblebiŞenlikleri de ilk kez köyümüzde gerçekleştirilerek,köyümüzün bölgenin en popüler ve gururlandırdığıbir belde olduğu gerçeği ortaya çıkarılmıştır.Bu sosyal olgular paralelinde, köy gençlerinindaha 8–10 yaşlarından başlayarak klarnet, cümbüş,ritim saz çalmaları hızla çoğalmış, kendifolklorumuz en güzel ve en yüksek seviyede icraedilmeye başlanmıştır. Bizlere bu sosyal olgularıkazandıran Necmettin Dilek ve grubuna teşekkürübir borç biliriz.Leblebi Şenliklerinin organizasyonu ve köyegüzel şeyler kazandırma çalışmaları sonucunda;çeşmelerin onarımı ile çevre düzenlemelerininimkânlar nispetinde yerine getirilmesi çalışmalarıbitmek tükenmek bilmeyen bir hızla devam ederken,Hozakpur Kültür ve Güzelleştirme Derneğiyönetimi de kabuk değiştirmiştir. Yeni yönetim;kaynak yaratma yöntemi olarak yaz başlarındaköye gelenlerden ve kısa süreli ziyaret edenlerden‘Ayakbastı parası’ diyebileceğimiz, imkânlar nispetindeyardım talep etmeye başlamıştır. Bu girişimsonucunda; köy içi yolları beton kaplamaları,gerekli olan istinat duvarları vb. işler gerçekleşti-ağın Kas›m - Aral›k 200919


ilmiştir. Bu konudaki başarılı çalışmalarından dolayı,başta Kore Gazimiz Sıtkı Akbaş komutanımızolmak üzere çalışma arkadaşlarına minnettarız.Şimdi en önemli sorunumuz ise, köy konağımızınmaksadına uygun olarak nasıl faaliyete geçiririzkonusunu çözemememizdir! Bu yaz köyümüzüziyaretimde, Muhtarımız Harun Akbay bizlerdenne yapılması gerektiği hususunda fikirlerimizisordu ve bu konudaki önerilerimizi istedi.Mevcut Köy konağımızın, uzun yıllar kullanılmamasındandolayı camı, çerçevesi kırılmış, döşemelerive izolasyonu berbat durumdaydı. Buranınonarılarak oturulur duruma getirilmesi veya başkayöntemlerin bulunması için beyin jimnastiğindebulunuldu. Satalım kurtulalım diyenler, inşaatı iyiyapılmamış yıkılacak diyenler, gereksiz yapıldı ihtiyacımızyok diyenler… değişik kişilerden pektabii ki çok değişik görüşler oluştu.O ortamda belirttiğim görüşlerimi sizlerle depaylaşmak istiyorum. Bilindiği gibi, daha önceyapılan köy veya değişik ortamlarda yapılan toplantılardada; köy içindeki yaklaşık 30-40 evin gerekzaman süreci içerisinde miras, veraset ve intikallerdengerekse çatısının olmaması-bakımlarınınyapılmamasından dolayı yıkıldığını veya harap birşekilde bulunduğuna değinerek, bunların görüntükirliliğinin yanı sıra sahiplerinin üzülmelerine deyol açtığını belirtmiştim. Çünkü, bu durumdakievlerden günümüze kadar yalnızca 3-5 tanesininbakım ve onarımları yapılabilmişti. Köyde tatilinigeçirecek evleri olmadığından, 40-50 yıldır köyünegelemeyen çok değerli komşularımız, arkadaşlarımızbizlerle birlikte olamamaları neticesinde;atalarının mezarını ziyaret etme, anılarını yad etme,hasret giderme imkânlarından mahrum kalmışlardır.Gerçekler bu yönde iken, bizlerin budurumu göz ardı etmemiz acaba ne ölçüde doğrudur?Sizlerin de bu değerli hemşehrilerimiz içinbir şeyler yapabilme, üretme arzusu içerisinde olduğunuzutahmin ediyorum. İsterseniz köyümüzeilişkin önerilerimi Dergimizin sayfalarında birkez de beraberce değerlendirelim:* Öncelikle, köyde evi olmayan veya kalacakyeri bulunmayan ve bu nedenle de Köy konağınıdevre mülk şeklinde kullanmak isteyen eski komşularımızınsayısına ilişkin araştırma çalışmaları biran önce yapılıp, birebir görüşmeler neticesinde kaçailenin burada kalmak istediği saptanmalıdır. Bu ortayaçıktıktan sonra, kişilerin; hangi ayda ve ne kadarsüre kalacağı (15 gün, 30 gün) belirlenmelidir.Köy konağının tamir-bakımının yapılabilmesiiçin gerekli olan parasal kaynağın; devre mülkekatılmak isteyenlerden, Köy İhtiyar Heyetinden,köyümüzden bu projeye inananlardan, Ağın Kaymakamlığı’ndanve bunlara ek olarak Köy derneğimizinkatkıları ile çok rahat bir şekilde toplanacağıümidini taşıyorum.Muhtarımız Harun Akbay’a; bu işe gerçektengönül vermiş 3 kişilik bir heyet oluşturulması halinde,1 yıl içinde bu konuyu sonuçlandıracağımızıve böylelikle de bu tür bir sosyal faaliyetin köyümüze/köylümüzezenginlik kazandıracağını, yinebölgemizde bir ilke daha imza atmış olacağımızayürekten inandığımı aktarmış ve olurunu almıştım.* Bu arada, çok güzel bir yardımlaşma faaliyetindende kısaca bahsetmeden geçemeyeceğim.Köyümüzden birkaç kişinin girişimleri sonucunda,2009 yılı yaz aylarında köy camimizin 100m 2 ’lik taban halılarının tek tip, desen ve hijyenikhalıyla kaplanması için, 2–3 ay içerisinde 5-6 binTL gibi önemli bir meblağ toplanmıştır. İnşallah,2010 yazında tertemiz, pırıl pırıl bir camiye kavuşacağız.* Son yıllarda yaz aylarında festivaller yapılmamasınarağmen; genç kızlarımız, orta yaş kadınlarımızve yaşlı annelerimiz kendi gruplarında hergün eğlence ve toplantılarla çay partileri, kısır günleri,çiğ köfte, yöresel yemekler, ortaklaşa et pişirmegünleri düzenlemekte ve bu organizasyonlarımahalli eğlencelerle süslemektedirler. Bu tür faaliyetlerin,ananevi değerlerimizin unutulmaması açısındanyarar sağlayacağını düşünüyorum.* Köyümüz için bir övünç kaynağı olan sportiffaaliyetler konusuna yazımızda değinmemek,hele hele yok saymak, sanıyorum büyük haksızlıkolur. Yaz günleri, 17.00 -20.00 saatleri arasında,Mehmet Korkmaz Spor Kompleksi’nde yaşları neolursa olsun (10-60 yaş) arzulu olan köy gençlerininvoleybol oynamaları, oynayamayanların isetribünden zevkle seyretmeleri gerçekten görülmeyedeğer. Sportif alandaki çabalar sonucunda,köylülerimizin bölgesel voleybol turnuvalarındarakip takımları silip süpürmeleri, hepimizin göğsünükabartmaktadır.20 ağın Kas›m - Aral›k 2009


* Yine köyümüzde ramazan günlerinde; sahurda,içimizden yetişmiş olan gençlerden, klarnet,keman, cümbüş, davul vb. enstrüman çalanlarınbir veya birkaçıyla sahur süresince hemşehrilerimiziuyandırmaları, bu neşeye katılanlarınmahalli havalarla gecenin bir yarısında müzik eşliğindeoynamaları, güzellik katmaları görülmeye,yaşanmaya değer…* Möhkemin Yeri’nde içilen demli çayların,yapılan sohbetlerin, tazelenen anıların yaşanmasıise, tadına doyulamayan farklı bir olgu…Son yıllarda görüşme imkânı bulduğumuz,genç kuşak olarak gördüğümüz köylülerimiz vemuhtarımız yukarıda saydığımız projelere sahipçıkmaktadırlar. Eski Dernek yönetimimiz ise görevisürdürmek niyetinde olmadıklarını ve yenioluşacak genç bir gruba görevi bırakmakla memnunolacaklarını her platformda açıklamaktadırlar.Bu yeni kuşağın; Malatya ve Elazığ’da ikametedenlerden oluşturulmasının uygun olacağını düşünmekteyim.Yeni projelere ilişkin olarak önerilerinialdığımız birkaç gencimiz; Köy ilkokulunun,Köy konağının, köy iç yolları ile içme suyuşebekelerinin yenilenmesi-onarılması, Ağın yolununuygun olmayan virajlarının düzeltilmesi veyüzey kaplamalarının yapılması işlerinin Köy İhtiyarHeyeti ile birlikte el ele, kol kola yapılabileceğineinanmaktadırlar. Ayrıca, görev verildiği takdirdeyine Leblebi Festivallerinin başlayabileceğive bunun bölgemize renk katacağını vurgulayarak,köy ilkokulunun bir bölümünün kütüphanediğer geniş salonun da önemli günlerde toplanmasalonu olarak değerlendirmesinin mümkün olacağınıbelirtmektedirler.Sonuç olarak, Köy konağımızın bir an önceköylülerimizin hizmetine sunulabilmesi, yazımızınana temasını oluşturmaktadır. Köy konağımızıntamir-bakım işlerinin bir an önce yapılarak amacınauygun olarak çalıştırılması ve süratle hemşehrilerimizehizmet sunmasının sağlanması artık kaçınılmazdır.Adeta kanayan bir yara haline dönüşenKöy konağı sorunumuzun çözüme kavuşturularakivedilikle köyümüze kazandırılması için, birlik,beraberlik ve dayanışma gücümüzü ortaya koymamızıngünü gelmiş değil, hatta geçmiştir.Bu yazımın, fitili ateşleyecek bir kıvılcım olmasıdileklerimle, hepinize sevgi ve saygılarımısunuyor, mutlu yarınlar diliyorum.DERTLEŞMEMehmet ERGÖNÜLSeher yeli Seher’ini götürdüFelek yedi umudunu bitirdiYiğidini topraklara yatırdı.Gene bana beyaz öllük eledinSaçlarımı karanfile beledin.Sen susardın dert susmazdı içindeYıllar geçti kar birikti saçındaBilinir mi hangi ayın kaçında.Bir sonsuza savuracak yel biziUnutacak Göllübağ’da göl bizi.Ne tatlıydı soğan ekmek aşımızGâh toprakta, gâh gökteydi başımızYol tükendi, hazırlandı taşımız.Ömür Anka gibi yalan olacakYediveren güller talan olacak.Eski püskü bir hırkaydık söküldükYeter diye köşemize çekildikGüve yedi didik didik döküldük.Parçamızı toplayacak yok gayrıSaplı kalsın yüreğimde ok gayrı.ağın Kas›m - Aral›k 200921


HASH‹MATO HASTALI⁄IDr. Çetin YILMAZDeğerli dostlar, bu sayıda size Ege bölgesindeçok görülen bir hastalık olan “HashimatoTroditi”nden söz edeceğim. Bu hastalıkadını; hastalığı 1912 yılında tanımlayan Japonbilim adamı Akira Hashimato’nun adından almaktadır.Troid bezinin iltihaplanmasına genel olarak“Troidit” adı verilir. Bunun birçok nedeniolabilir (Virüsler, bakteriler, ışın vs. gibi).Hashimato hastalığında ise, iltihap nedeniotoimmünitedir. Yani hastalık bir bağışıklıksistemi hastalığıdır. Biz bu hastalık grubuna da“Otoimmün hastalıklar grubu” diyoruz.İmmun sistem yani bağışıklık sistemi, vücudumuzumikroplara karşı korurken, antikordenen proteinleri üretip kana vermektedir.Bazı durumlarda bağışıklık sistemi yanlışlıklaveya şaşırarak oto antikorlar üretirler. Oto antikorlarvücudun kendi hücrelerine, dokularınakarşı üretilmiş proteinlerdir.Hashimato hastalığında immun sistem,troidde bulunan peroksidaz enzimi ile troglobulinadlı moleküle karşı oto antikor üretmeyebaşlar. Bu oto antikorlar troid hücrelerineyapışarak onları tahrip ederler ve troidde biriltihabi durum ortaya çıkar. Bu iltihap ve harabiyetsonucunda troid hücreleri çalışamazhale gelir ve troid hormonlarında birtakımilerleyici değişikler olur. Troide karşı nedenoto antikorlar üretildiğini kesin olarak bilemiyoruz.Ancak suçlanan bazı faktörlerin başında,genetik, aşırı ani üzüntüler, gerekmediğihalde sürekli iyotlu tuz kullanılması, üst solunumyolları hastalıkları gelmektedir.Burada genetik üzerinde biraz durmaktayarar var. Bu hastalık aynı aile bireylerindesık görülür. Bu nedenle bu hastalığa sahiphastaların birinci derecedeki akrabalarındatroid antikorları (anti tpo ve anti tiroglobulin)aranmalı ve yüksek çıkanlar takip edilmelidir.Hastalık daha çok kadınlarda görülür. Kadınlardaerkeklerden 5-10 kat daha fazladır.En fazla 30-60 yaş arasında rastlanılır.Hastalığın çok önemli belirtileri yoktur.Ancak hormon düzeyi ile birlikte bulunanbelirtiler ön plandadır. Hastalığın başlangıcındaçarpıntı, saç dökülmesi, terleme olabilir.Bu, geçici troid hormon artışı ile ilgilidir.Troid hormon düzeyi düşmeye başlayıncahastalar kilo almaya başlarlar. Aynı yiyecekleritüketip aynı aktiviteleri gösterdiklerihalde hastalar kilo almaktan yakınırlar. Cilttekuruma, pullanma, saçlarda matlaşma,saçlarda dökülme, panik atak, depresif ruhhali, kabızlık, yorgunluk ve halsizlik gibi yakınmalarolabilir.Troid bezinde önce bir büyüme daha sonraküçülme gözlenir. Hastaların bunu fark etmesihemen hemen imkânsızdır.Hastalığın tanısı hem çok kolay hem deçok zordur. Hastanın ya da hekimin aklına gelirsetanısı çok kolay, gelmezse tanının atlanmasıda o kadar kolay ve affedilebilir bir hataolarak değerlendirilir.Hashimato hastalığı diğer oto-immun hastalıklarlada birlikte sıklıkla bulunabilir. Bunlarkısaca şöyle sıralanabilir:22 ağın Kas›m - Aral›k 2009


• Graves hastalığı (Zehirli Guatr),• Tip 1 şeker hastalığı,• Böbrek üstü bezi yetersizliği,• Testis ve yumurtalık iltihabı,• B12 eksikliğine bağlı kansızlık,• Vitiligo,• Romatoid artrit,• Myastenia gravis,• Trombositlerde azalma,Hashimato hastalığından şüphelenildiğindetanı amacı ile TSH, T3, T4, ANTİTPO, anti tiroglobulin antikorları, kan kolesteroldüzeyleri ve troid ultra sonografisi yapılmalıdır.Hastalığın başlangıcında TSH, T3, T4 düzeylerinormal olabilir. Anti TPO hastalarınyüzde 95’inde, anti-troglobulin ise yüzde60’ında yüksek bulunabilir.Tecrübeli ellerde yapılan troid ultrasonlarıhem troid dokusunun özelliklerini hem denodül olup olmadığını çok net bir şekilde ortayakoymaktadır. Troidde nodül saptananhastalar ayrıca periyodik kontrollere çağırılmalıdır.Hashimato hastalığı saptanan hastalardahenüz troid yetersizliği bulunmazsa bile tiroidhormonu düşük dozlarda başlanmalıdır. Tiroidyetersizliği gelişmiş ise zaten uygundozlarda tiroid hormonu verilmelidir.Son yıllarda oto antikor üretimini azaltanilaçlar da kullanılmaktadır. Ancak bu, çoközel vakalarda ve konunun uzmanları tarafındanyapılmalıdır.Hashimato hastalarında TSH, genel kabulgören uygulamaya göre 1,5-2,5 civarında tutulmalıdır.Hastaların 6 ayda bir TSH, T3, T4 vetroid ultrasonu yaptırmalarında yarar vardır.Bu hastaların az iyot tüketmeleri önerilir.Değerli dostlar, bu konuyu da kısaca sizlerlepaylaştıktan sonra sıcak günlerde güneştefazla kalmamanızı, bol su tüketmenizi, ağıryemeklerden kaçınmanızı, alkol miktarını kısıtlamanızıöneririm.Hepinize mutlu, sağlıklı, az stresli, az tüketimli,bol üretimli günler diliyorum.Sevgiyle kalın.Değerli Okurlarımız,Gelecek kuşaklara en büyük kültür mirası olarak bırakacağımız,AĞIN DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİ’nin2009 ve 2010 yılları abone bağışı 30 TL’dir.Bilindiği gibi, Dergimiz yalnızca abone bağışlarıylayaşamını sürdürmektedir.Bu durum dikkate alınarak, geçmiş yıllara ait abone bağışlarını hâlâyatıramamış olan okurlarımızın,eski ödentileri ile birlikte yeni abone bağışlarınıAğın Kültür ve Dayanışma Derneği’nin101843 no.lu Posta Çeki hesabına yatırmalarınıönemle rica ederiz.ağın Kas›m - Aral›k 200923


BERLİNAykut GÜZERLufthansa Havayolları, Berlin uçuşunu 99Euro’ya düşürünce (Ne yazık ki Easy Jet’in İstanbul-Berlinuçuşu yok) bana yine yolculukgözüktü.Ben Berlin’i seviyorum, düz bir şehir. Anamerkezler belki tehlikeli olur ama diğer bölgelerdebisikletle gezebilirsiniz. Başkent olduğuiçin 1943’ te 4 milyon nüfus varmış, şimdi ise3,5 milyon kişi. Almanlar ciddi insanlar, yer altındanve üstünden çok güzel trafik sistemi kurmuşlar.Otobüslerinin hangi saatte durağınızageleceğini biliyorsunuz. Ben, 7 günlük (haftalık)kart tavsiye edeceğim. Otobüste, trende, metroda02:00’ye kadar geçiyor. İsterseniz günlükkart da var. Kendime merkez olarak ZoologiseGarten istasyonunu seçtim. Buluşma yeri olarakCafe Zoo iyiydi. İsmini yakındaki HayvanatBahçesi’nden alıyor. Kahve veya kakaosu lezzetli,2 Euro. Buradan M49 otobüsüne binerekSchloss Charlettenburg veya M100’e binerekSiegel Sauge’ye gidebilirsiniz. Ben birçok kişininbeğendiği Branderburg kapısına üzüldüm.Etrafına binalar yapılmış ve kapı boğulmuş, yazık.Halbuki Schloss Charlettenburg kocaman,Dolmabahçe Sarayı’nın iki katı bir saray. Bahçesi,saraydan da güzel. Kocaman bir havuz var,içerisinde ördekler, kuğular... Arkada ise TeaHouse; kral ve kraliçenin çay içtikleri şirin binayışimdi porselen müzesi yapmışlar. Yoruldumderseniz “Karagöz Yunan Lokantası” var karşıda,çorba ve salataya 6 Euro verdim.Berlin’de işsizlik oranı %18. Almanya içinçok yüksek bir oran. Sosyal Kuruluşlar yaklaşık350 Euro işsizlik yardımı yapıyorlar ama yeterliolmuyor. Berlin’de yaklaşık 200 bin Türk yaşıyor.Çoğu yiyecek işinde ve Almanlara ucuzsebze ve meyve satıyorlar.Bir de eskiden hafta içi saat 18:00’den sonrave pazar günleri yiyecek mağazaları kapalıolurdu, bu kuralı öğrendiğim ilk pazar restorantlaragitmek zorunda kalmıştım. Şimdi açık,Almanlara faydamız dokunmuş.I. Dünya Savaşı’nda müttefik olduğumuzAlmanlarla Çanakkale’nin savunmasını verdik.Sanders Paşa, Albay Mustafa Kemal’i dinlemeyerekİngilizlerin çıkartmayı Saroz Körfezi’ndenyapacağını düşündü. Binlerce Mehmetçikşehit oldu. Halbuki Mustafa Kemal Arı Burnu’ndan,Seddülbahir’den yapılacağını tahminetmişti.İkinci büyük yanlış Almanlar hem Çanakkale’dehem de doğuda Ruslarla savaşmak istemedilerve Doğu illerindeki Osmanlı vatandaşıErmenileri Alman Genelkurmay’ın isteği ile (İlberOrtaylı, Milliyet,18 Kasım 2008) 1915’tetehcir etmemizi ısrarla istediler. Bu yolculuktakış olduğu için binlerce Ermeni öldü, biz hâlâbu sorunla uğraşıyoruz.Tabii Abdülhamit’ten izin alarak Berlin’egötürdükleri Bergama’daki Zeus Tapınağı’nıunutmayalım. Anıtkabir’deki Mozole büyüklüğündekiZeus Tapınağı üzerindeki eşsiz kabartmalarıile Pergammun Müzesi’nin en değerliparçası, her ne kadar sadrazam ve vezirler karşıçıksa da, Abdülhamit’ten ‘bir taş parçası’ diyerekizin çıkartmışlar. Parça parça keserek sahiletaşımışlar, Almanya’dan gemiler gelmiş veHamburg’a, sonra trenle Berlin’e taşınmış veburada birleştirmişler. Müze binasını da üzerineinşa etmişler.Göl seviyorsanız; Wansee’ye gidip etrafındasaatlerce ormanda yürüyebilirsiniz. Spree nehrindegemi turunu unutmayın. Gitmeden, “Tanrım,6 gün hava açık olsun sonrasını sen bilirsin” dedim.8 gün hava açıktı, sonra hep yağmur yağdı.Ben, bir de Spandau’yu sevdim. S9 tren veM49 otobüs gidiyor. 1940’larda Berlin’in dışındabir köy olmasına rağmen şimdi Berlin’in birmahallesi. Ruhumda turizmcilik olduğu için eskibinaları, Belediye binasını, yürüme yollarını,parklarını, işportada satılan kekikli pideleri,üzümlü kekleri sevdim...Dönüş vakti geldi mi yine Zoologischer Garten’denX9 veya 10G numaralı otobüsler, sizi 45dakikada Tepel Havaalanı’na götürmek üzere saat04:00’dan 23.45’e kadar hazır bekliyorlar.Haydi iyi yolculuklar ve çok teşekkürlerBerlin Servas Host’lar.24 ağın Kas›m - Aral›k 2009


TürkülerimizMAMOŞ TÜRKÜSÜAv. Fikret MEMİŞOĞLUHuyu ve sesi güzel olduğu için arkadaşlarınınçok sevdiği Mamoş’u, temiz giyinişi,terbiyesi ve gidip gelişiyle kadınlar da beğenirmiş.Çocukla çocuk, büyükle büyük olmasınıbilen Mamoş, herkesin hatırını sayar, kimseyikırmazmış. Bunun için komşusu Bekir Hocada onunla kirve olmak istemiş.Dükkândan çıkar çıkmaz, Bekir Hoca kirvesinibulur, beraber evlerine giderler. Sık sıkonu yemeğe de davet eder, kara kaşlı, karagözlü genç karısı da kirvesine hizmette kusuretmez. Hatta yanına da yarı örtülü yarı açıkolarak çıktığı ve hal hatır sorduğu olurmuş.Bekir Hoca evinde kirvesine ikram ederken,ondan da bir iki türkü söylemesini ister.Mamoş da kivresini kırmaz:Bir kara kaş, bir kara göz sende varBir farımaz deli gönül bende vardiye yanık sesi ile maya söyler, türkülerdinletir. Bu yanık ses yalnız Bekir Hocaya değilduyan herkese de dokunur.Bazen geç vakit Mamoş kendi evine dönerkeneli kulağa atıp bir uzun hava söyleyince,karısı, Bekir Hocayı, “Kivreler geliyor” diyeikaz eder, Bekir Hoca da evinden çıkaraksese doğru gidip Mamoş’u kendi evine getirirmiş.Bu davetler fazlalaştıktan sonra, Mamoşbazen kendiliğinden de kirvesini ziyaret etmeyegider.Fakat muhit bu sıkı münasebeti kötüye yorar,dedikodu etmeye başlar. Evvela bu dedikodularakulak asmayan Bekir Hoca, bilâharegenç karısının kendisinden soğumakta olduğunuve Mamoş’a bağlandığını düşünerekşüphelere düşer ve kötü kararlar kurar.Bir gün karısına Harput’a gideceğini, birkaçgün sonra döneceğini söyleyerek evdenayrılır.Evinin anahtarını da iki cana kast etmekiçin para ile tuttuğu bir kanlıya (JandarmaAli) verir.Bekir Hoca Harput yolunda iken Mamoşeve davet edilir. Fakat Mamoş’dan yarım saat,bir saat kadar sonra da aynı eve gizlice BekirHocanın tutması girer.Az zaman sonra Bekir Hocanın evindensilah sesleri ve kadın çığlıkları duyulur.Mahalleli, Bekir Hocanın evine koşar polis,jandarma işe karışır. Bekir Hoca da birazsonra yakalanır. Vuranın başkası değil ta kendisiolduğunu, evine dönünce Mamoş’la karısınıuygunsuz vaziyette görüp şuurunu kayıpettiğini ve her ikisini de bunun için bizzatvurduğunu söyleyerek suçu üzerine alır.Bekir Hocanın ansızın karşılaştığı hadisedendolayı cinneti muvakkata geçirdiği iddiasıile kısa bir mevkufiyetten sonra serbest bırakılmasınarağmen, halkın çıkardığı türküdeadaletin hükmüne iştirak edilmediği görülmektedir.Hatta Bekir Hocanın bu işte kabahatli olduğunusöylemekle kalmayarak ölenleringençliklerine de acınması lazım geldiğini gönüldili ile ifade eder, tekrar ve tekrar BekirHocaya karış vererek hazin bir türkü yakarlar.Harput Halk Bilgileri, Elazığ Kültür Derneği Yayınları, Elazığ - 1995, Sh: 194-196ağın Kas›m - Aral›k 200925


DeyişPencereden bir taş geldi,Ben sandım ki Mamoş geldi.Uyan Mamoş, uyan Mamoş,Başımıza ne iş geldi.Di kalk Mamoş, Mamoş di kalkBaşımıza toplandı halk.Penceresi yeşil yaprak,Mamoş giyer siyah kalpak.Kör olasın Bekir Hoca,Yatağımız kara toprak.Di kalk Mamoş, Mamoş di kalkBaşımıza toplandı halk.Penceresi siyah perde,Yeni düştüm ben bu derde.Kör olasın Bekir hoca,Nasıl yatak bu dar yerde.Eyvah Mamoş, eyvah MamoşDoktor çağır imdada koş.Evlerinin ardı kavak,Yağmur yağar ufak ufak.Kör olasın Bekir hoca,Ağzımdaki kurşuna bak.Eyvah Mamoş, eyvah MamoşDoktor çağır imdada koş.Dış kapuyu araladın,Ak bahtımı karaladın.Kör olasın Bekir hoca,Mamoş’u da yaraladın.Mamoş ninni, Mamoş ninniBekir hoca vurdu seni.Evlerinde koyun kuzlar,Vuruldum ben yaram sızlar.Öldüğümü aramim ben,Yetim kaldı yavru kızlar.Mamoş ninni, Mamoş ninniBekir hoca vurdu seni.Evlerinin ardı çardak,Rakı içtik bardak bardak.Kör olasın Bekir hoca,Koymadın ki murad alak.Di kalk Mamoş, Mamoş di kalkBaşımıza toplandı halk.Mamoş palton tutayım mı,Hayrın için satayım mı.Mezarında boş yer var mıBen de girip yatayım mı.Di kalk Mamoş, Mamoş di kalkBaşımıza toplandı halk.DUYURUAğın Düşün ve Sanat Dergisi’nin2010 yılı abone bağışı 30 TL’dir.26 ağın Kas›m - Aral›k 2009


Gençlik KöşesiBİR FİNCAN KAHVENİN...Doruk ÇAKARSoğumuş fincanın dibindeki telvede üç tane yolgöründü. Birisi silik çıkmıştı, biri kapalı, diğerininucu açık ve ferah. Hayat kısa ama yollar uzundu. Nereyeçıkacağı belli olmasa da, uzun ve uzak bir yoliyi gelebilirdi. Şehrin bunaltıcı ve kalabalık atmosferiiçinde eriyip gidiyordu insanlar ve insanlık… Ouzun ve uzak yolu düşledi fincanın sahibi. Etraftaçok sayıda ağaç ve az sayıda araç olan, huzur verenve huzura varan bir yol… “Hafta sonu izin kullanabilsem”diye geçirdi içinden. Ama hafta sonu kalabalıkoluyordu yollar. Ayrıca yetişmesi gereken birdünya iş vardı.“Bir haberin var” dedi fincanı elinde tutan kadın.“Hayır mı şer mi bilmem.” Uzun zamandır arayıpsormayan hayırsız arkadaşlarını düşündü fincanınsahibi… Hayat zordu tabii. Kimsenin kimseyi düşünecekhali de vakti de yoktu. Boş verdi sonra. Fincanındibindeki kahve kalıntılarına dalıp, hayatın anlamınıçıkarmaya çalışan kadın ağzını açmaya fırsatbulamamıştı ki, ‘diit… diit…’ sesi duyuldu fincansahibinin telefonundan. Fincan sahibi kadına baktı,hafif gülümsedi. Kadın da gülümsedi, “Bak dediklerimçıkıyor” dercesine gururlu bir ifadeyle. Fincanınsahibi özür dileyerek telefonuna gelen mesaja baktı.Mühim haberin ne olduğunu merak etmişti.“ … Bankası. Kartınızın aylık borcu ….TL veson ödeme tarihi 07/11/2009’dur.”Bir gelen mesaja baktı, bir de falcı kadının yüzüne.Telefonu yavaşça masanın üzerine bıraktı. “Eeesonra?” dedi. SMS yoluyla kendine güveni gelen kadınbu sefer daha ciddi bir ifadeyle, “Kalabalık bir ortamagireceksin” dedi. Sonraki ay şirketin yıllık değerlendirmetoplantısı vardı, bilmem kaç yıldızlı otelinbirinde. Yolda görse selam vermeyeceği bir yığın takımelbiseli adama ve dantel çoraplı kadına güler yüzgöstermesi ve sorumlu olduğu departmanın bir yıl içerisindekiçalışmalarını anlatması gerekiyordu. Falcıkadın söyleyene kadar neredeyse unutmuştu. Söz konusu“kalabalık” toplantının ardından terfi etmesimuhtemeldi ama yoğun şekilde tiksiniyordu bu türtoplantılardan. Terfi, daha fazla maaş demekti amaaynı zamanda bu sözcük daha fazla sorumluluk ve dahafazla mesai anlamlarına da geliyordu.“Senin yüreğin kabarmış” dedi falcı. Fincanınbir köşesine karınca yuvası gibi yığılmış kahve artıklarıgenellikle bu şekilde yorumlanıyordu. “Bir sıkıntınvar ama atıyorsun yavaş yavaş” dedi bu sefer,kahverengi gözleriyle kahvenin analizini yapan kadın.Masasında onu bekleyen evrakları ve incelemesigereken sayısız raporu düşündü fincan sahibi.Kim bilir kaç kez o dosyaları parçalayıp çöpe atmak,bilgisayarındaki tüm dokümanları silmek geçmiştiaklından. İçinden çıkamadığı için, içine dert olan sıkıntıbuydu herhalde?“Birinin gölgesi var yüreğinde. İsminde ‘k’ harfiolan biri” dedi falcı kadın. Gerçek olan hiçbir şeykalmamıştı yüreğinde ya da kendi yüreği sahteydifincan sahibinin. Vücuduna kan pompalamaktanbaşka işlevi kalmayan yüreğini yokladı. Gençliğindenkalma aşk kırıntılarından ve ilişkilere dair umutsuzluğundanbaşka bir şey bulamadı orada. “Şairhaklıymış” diye geçirdi içinden, yarınlara bırakmıştısevgileri, şimdi de yoğun bir güvensizlik besliyordu21. yüzyıl aşklarına karşı. Sonra içinde ‘k’ harfi olanisimleri düşündü, bulamadı bir şey… “Nasıl biri buk” diye sordu fincanın kalpsiz sahibi. “Boyunu posunubilemem ama sende iz bırakan biri” yanıtınıverdi falcı kadın. Beyninde o kadar çok yük vardı ki,yüreğinde neyin izinin kaldığını anımsayamadı birtürlü. “Umut var mı peki?” diye sordu bu sefer.“Umut her zaman var” yanıtını aldı. Sevgiye dairumutlarını yitireli yıllar olmuştu ama bu yanıt yinede mutlu etmişti onu.“Bir dilek tut içinden” dedi kadın, kahve fincanınıntabağını evirip çevirirken. Her zaman sağlık,huzur ve başarı dileyen fincan sahibi bir yenilik yapıp“mutluluk” da diledi bu sefer, mutluluğun tanımınıkendisi bile yapamazken… “Üç vakte kadargerçek oluyor” yanıtını alınca da şaşırmadı.Hesabı ödeyip falcı kadının yanından ayrılırken,bol şekerli ve acımsı kahvenin tadı hâlâ ağzındaydı.Dışarıda yağmur başlamıştı hafiften, etrafa toprakkokusu yayılmıştı. Arabasını olduğu yerde bırakıpeve doğru yavaş adımlarla yürümeye başladı. Durupuzun uzun gökyüzüne baktı, gözüne giren yağmurdamlalarına aldırmadan. Bir sigara yakıp yağmurunsesini dinlemeye daldı. Kahve fincanında görünenkalabalığı, üç tane yolu ve isminde ‘k’ geçen insanıdüşündü. Sebebini anlayamadığı bir gülümseme belirdiyüzünde. “Kahve artığından geleceğe ilişkin neçıkar ki” diye geçirdi içinden, fazla aldırış etmemeliydikadının söylediklerine. Ama bir noktada haklıydıgaliba.Umut her zaman vardı…ağın Kas›m - Aral›k 200927


YAZARLARIMIZI TANIYALIMNevzat GENÇOSMANOĞLU1932 yılında Ağın’da doğdu. İlkokulu Ağın’da, ortaokuluKarabük’te bitirdi. <strong>Ankara</strong> Atatürk Lisesi’ndeöğrenimini sürdürürken, dizkapağında oluşan bir kemikhastalığı nedeniyle öğrenimini bırakmak zorundakaldı. Bu dönemde eski yazıyı öğrendi.1956’da Ağın’da Nüfus memuru olarak görevebaşlayarak, 4 yıl Nüfus memurluğu ve 1 yıl Tahrirat kâtipliğiyaptıktan sonra, Elazığ Veteriner Viroloji Enstitüsü’neatandı. Burada 3 yıl, Sakarya Harası’nda 6 yıl,Konya Veteriner Bakteriyoloji Enstitüsü’nde 12 yıl görevyaptıktan sonra, 1980’de emekli oldu. Emekliliğisırasında da, Konya’da özel sektörde 23 yıl Muhasebemüdürü olarak görev yaptı.Ağın-Tatarağası Mahallesi’nden Zeynep-ÖğretmenMehmet Sabit Gençosmanoğlu’nun oğlu olanNevzat Gençosmanoğlu, <strong>Ankara</strong>’da oturmakta olup,evli ve 3 çocuk babasıdır.Cemil SÖNMEZ1932 yılında Kilis’te doğdu. İlkokuldan sonra, İzmirKızılçullu Köy Enstitüsü’ne girdi. 1955’de Düziçiİlköğretim Okulunu ve 1982’de de Kırşehir EğitimYüksek Okulunu bitirdi.33 yıl ilkokul öğretmenliği ve okul yöneticiliğindensonra emekli oldu. Çeşitli yayın organlarında çoksayıda araştırma, inceleme ve makaleleri yayımlandı veödüller kazandı.<strong>Ankara</strong> İli Çevre İnceleme, Şiirli Tren, Tren GelirHoş Gelir, Atatürk ve Çocuklar, Atatürk ve Okuma Sevgisi,Atatürk’te Edebiyat Sevgisi, Atatürk’ün Annesi ZübeydeHanım, Atatürk’ün Yetişmesi ve Öğretmenleri,Atatürk’te Çocuk Sevgisi, 23 Nisan 1920’den Bugünlere,Atatürk’te Doğa Sevgisi ve Çevre Anlayışı adlı kitaplarıda bulunan Cemil Sönmez, evli ve 3 çocuk babasıdır.Necmi ATALAY1940 yılında Hozakpur’da doğdu. İlkokulu Hozakpur’daokudu ve Ağın Ortaokulu’ndan mezun oldu.Hava Bakım Teknik Okulu, dışardan Malatya Lisesi,Amerikan Lisan Okulu ile Amerika’da Teknik ÖğretmenOkullarının hepsini birincilikle bitirdi.Hava Kuvvetlerinde astsubay olarak 20 yıl görevyaptıktan sonra emekliye ayrıldı. Emekliliğinde sanayisektörüne adım atarak; Sanayi sitesi kooperatif başkanlıkları,<strong>Ankara</strong> Sanayi Odası Meclis üyeliği, TicaretMahkemeleri ve Patent Kurumu’nda bilirkişilik, VergiDaireleri Takdir Komisyonlarında üye olarak görevlerinisürdürmeye devam ediyor.Ağın-Beyelması Köyü’den Ümmügülsüm-ÇırpıcıHüseyin Atalay’ın oğlu olan Necmi Atalay, 2002’deeşi Necla Atalay’ı kaybetmiş olup, 3 çocuk babasıdır.Dr. A. Nihat DÜNDAR1948 yılında Ağın-Andiri Mahallesi’nde doğdu. İlkokuluArapgir’de, ortaokulu Malatya’da bitirdi. PolisKoleji, Polis Akademisi, <strong>Ankara</strong> İktisadi ve Ticariİlimler Akademisi, AÜ Eğitim Fakültesi, Türkiye veOrtadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nden mezun oldu.AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde ‘Yönetim ve SiyasetBilimi’ alanında Doktora yaptı.Emniyet Teşkilatının çeşitli kademe ve rütbelerinde43 yıl görev yaptıktan sonra, 1. sınıf Emniyet Müdürürütbesiyle 2008’de emekli oldu.Polis Akademisi, Harp Akademileri, Kaymakamlıkve İnsan Hakları eğitimlerinde ders vererek, yurtiçi/yurtdışındakitoplantı ve seminerlerde tebliğler sundu.Yayımlanmış 3 kitabı, bilimsel araştırma-makaleleribulunan, halen Türkiye Emekli Emniyet MüdürleriDerneği Genel Sekreterliği ile “Çağın Polisi” dergisininGenel Yayın Yönetmenliği görevlerini yürüten Dr.A. Nihat Dündar, Ağın-Akpınar Mahallesi’nden MenekşeFatma-Polis memuru Mehmet Dündar’ın oğluolup, evli ve 2 çocuk babasıdır.Yılmaz ODABAŞI1961 yılında Diyarbakır’da doğdu. İlk ve ortaöğreniminiDiyarbakır Erdil, <strong>Ankara</strong>, Kayseri ve Diyarbakır’datamamladı. İzmir Hukuk Fakültesi’ndeki öğreniminiyarıda bıraktı.Tabela ressamlığı, yazıhane kâtipliğı, tıbbi mümessillik,kitapçılık ve gazetecilik yaptı. 1981’den 2005’ekadar yurtiçi ve yurtdışındaki dergi ve gazetelere hemenher konuda yazdı, şiirleri bestelendi ve çok sayıdaödül aldı.Yazdığı şiirlerini sonradan; Konuşsam SessizlikGitsem Ayrılık, Feride, Aşk Tek Kişiliktir, Aşk BizeKüstü, Ey Hayat ve Sakla Yamalarını Kalbim adlı kitaplarındatopladı. Düzyazılardan oluşan kitaplarındanbazıları ise; Kül Aşklar, Eylül Defterleri, Çocuklar veAdresler, Bütün Kanamalar Umuttan, Sevginin HerkestenŞikâyeti Var, Düş ve Yaşam, Asef’in Dağları,Kuşlar Uzaktı Sonra, Şarkısı Beyaz’dır.Doruk ÇAKAR1986 yılında İstanbul’da doğdu. 2009’da HacettepeÜniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü’ndenmezun oldu. Lisansüstü eğitimine, AÜ GazetecilikAnabilim Dalı’nda devam ediyor.Yerel gazetelerdeki muhabirlikten sonra, ÇağdaşYenimahalle gazetesinde köşe yazarlığı yapmayı sürdürenÇakar, fotoğraf sanatıyla da ilgileniyor.Doruk Çakar; Ağın-Uzungil Mahallesi’nden Zeynep-ÖğretmenKemal Niksarlı’nın torunu, Fulya-RahmiÇakar’ın kızıdır.28 ağın Kas›m - Aral›k 2009


HABERLER* Ağın Kaymakamlığı tarafından başlatılan“Ağın’da Sizin de Dikili Bir Ağacınız Olsun.” kampanyasıçerçevesinde; Elazığ Valisi MuammerErol’un, 20 Kasım 2009 tarihinde ilçemizi sırasındabaşlattığı sonbahar dikim sezonu, 20 bin tüplü çamve bin adet akasya dikimi ile son buldu.Bu kampanya çerçevesinde, Ağın’da 2009 yılında;32 bin adet tüplü çam, 13 bin adet akasya, 8 binadet badem tohumu ile 8 bin adet meşe palamudunundikimi gerçekleştirilmiş oldu.Güzel Ağın’ımızın çevresini yeşilliklerle donatacakolan bu projenin yaşama geçirilmesinde emeğigeçenlere ve sürdürenlere teşekkürlerimizi sunuyoruz.* Ağın Kaymakamlığı tarafından; AşağıyabanlıKöyü, Ortayabanlı Mezrası’nın içme suyuna kavuşturulmasıiçin, yapılan sondaj neticesinde 150 metredeulaşılan suyun, mezra içerisine ulaştırılması veevlere dağıtım işlerinin yapımı 49 bin + KDV TL bedelleihale edildi.Ortayabanlı Mezramızın 2010 yılı başlarında içmesuyuna kavuşacak olması sevindirici bir olay.* Ağın Kaymakamlığı tarafından; Kaşpınar Köyüsulama suyu projesi 42,5 bin + KDV TL bedelleihale edildi. Mayıs 2010 tarihinde tamamlanacakolan proje sonucunda Kaşpınar Köyü’müz daha yeşilbir görünüm kazanacak.* Ağın ilçesi Sosyal Yardımlaşma ve DayanışmaVakfı tarafından; 150 muhtaç aileye 40 bin TL. nakdiyardım ile 150 ton kömür, 66 öğrenciye 30 binTL. eğitim yardımı ve 50 muhtaç aileye ayrıca gıdayardımı yapıldı.* Ağın-Hacıyusuf Mahallesi’nden hemşehrimizNihat Asyalı tarafından yazılan “Rab Şeytana Dedi ki”adlı oyun, Prof. M. Bozkurt Kuruç tarafından, DevletTiyatroları Akün Sahnesi’nde sahneye konuldu.Dergimiz yazarlarından Nihat Asyalı’yı kutlar,başarılarının devamını dileriz.* <strong>Ankara</strong>-Ağın Kültür ve Dayanışma Derneğitarafından, Kurban Bayramı’nın 3. günü BatıkentKültür Merkezi’nde bayramlaşma toplantısı düzenlendi.Kalabalık bir hemşehri grubunun katıldığı toplantı,her zaman olduğu gibi klarnet-davul eşliğindeçalınan Ağın havaları ve halayları ile coşkulu bir şekildedevam etti.* Yazı İşleri Müdürlüğünü Tahir Erdem’in, GenelYayın Yönetmenliğini İ.Ekrem Katı’nın yaptığıGakgo’nun Aylık Mizah Dergisi DENSÜZ, Ocak2010 ayından itibaren Elazığ’da yeniden yayımlanmayabaşlandı.Zengin bir içeriğe sahip DENSÜZ’e yayın hayatındabaşarılar dileriz.* Ağın-Uzungil Mahallesi’nden Hatay-SedatÖzkul’un gelini/oğlu, Berna-Umut Özkul çiftinin,27 Kasım 2009 tarihinde İstanbul Acıbadem Hastanesi’ndeadını Alp koydukları bir erkek çocuklarıdünyaya geldi.Özkul ailesini kutluyor, minik Alp’e sağlıklardiliyoruz.* Ağın-Apuşma (Balcılar) Mahallesi’nden Emine-İzzet Uğur’un torunu, Sabiha-Mehmet Uğur’un kızlarıNeşe Uğur ile Serdar Yaparel, 12 Aralık 2009 Cumartesigünü saat: 16 45’de, Vedat Dalokay Nikah Salonu-<strong>Ankara</strong>yapılan törenle yaşamlarını birleştirdiler.Aileleri kutlar, genç çifte mutluluklar dileriz.* Ağın-Kuzgeçe Mahallesi’nden Sevgi-MuhsinHüseyin Öztürk’ün kızı, Aşkın Yurtsever’in eşi, KutlukKaan’ın annesi, Gökbörü Öztürk’ün ablası GüntülüYurtsever, 3 Kasım 2009 tarihinde tedavi gördüğüErciyes Üniversitesi Hastanesi’nde yaşamını yitirmişve ertesi günü <strong>Ankara</strong>-Karşıyaka Mezarlığı’ndatoprağa verilmiştir.* Ağın-Beyelması Köyü’nden rahmetli Nazlı Akbaş’ıneşi, Samettin ve Servet Akbaş’ın babası, Cevriyeve Nuran Akbaş’ın kayınpederi, Sinan, Şebnem,Fatih, Cihangir, Elif, Nazlı ve Özgün’ün dedeleri AbdulhamitAkbaş, 5 Kasım 2009 tarihinde Hozakpur’dayaşamını yitirmiş ve orada toprağa verilmiştir.* Ağın-Hacıyusuf Mahallesi’nden Fatma Delibaşı’nıneşi, Hatice Özdil, Mehmet ve Saldun Delibaşıile Seza Aşlar’ın babası Sadık Delibaşı, 28 Aralık2009 tarihinde <strong>Ankara</strong>’da yaşamını yitirmiş veertesi günü <strong>Ankara</strong>-Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağaverilmiştir.Ölenlere Tanrı’dan rahmet, tüm yakınlarına vesevenlerine başsağlığı dileriz.30 ağın Kas›m - Aral›k 2009


DOĞUMLARMAHALLE/KÖYÜ ÇOCUĞUN ADI SOYADI BABA ADI DOĞUM YERİ DOĞ. TARİHİAkpınar Mahallesi İrem Nur DEMİR Ozan Ağın 24.10.2009Uzungil Mahallesi Zeynep SAKALLI Murat <strong>Ankara</strong> 01.11.2009Kaşpınar Köyü Emir MÜDERRİSGİL Mehmet Burak Yenişehir 03.11.2009Öğrendik Köyü Irmak KARADAYI Şenol Bolu 03.11.2009Modanlı Köyü Ecrin YILMAZ Yusuf Konak 04.11.2009Pul Köyü Hiranur TEMEL Yusuf Ziya Büyükçekmece 05.11.2009Aşağıyabanlı Köyü Mustafa Emre GÜL Fatih Erkan Fatih 05.11.2009Öğrendik Köyü Sümeyye Ecrin SUCU Mehmet Yenimahalle 07.11.2009Samançay Köyü R. Aras PASİNLİ Alper Balçova 11.11.2009Dibekli Köyü Eren GÜNGÖRMEZ Ali Avcılar 11.11.2009Saraycık Mahallesi Çağla ŞAHİN Feti Elazığ 11.11.2009Akpınar Mahallesi Eray Efe AYDOĞDU Murat Seyhan 20.11.2009Saraycık Köyü Duru AKSU Ozan Seyhan 20.11.2009Saraycık Köyü Fatma Zehra İKİNCİ Orhan Melikgazi 23.11.2009Balcılar Mahallesi Sebahat Tuana ÖZDEM Ş. Bülent Çerkezköy 24.11.2009Uzungil Mahallesi Alp ÖZKUL Umut Kadıköy 27.11.2009Balkayası Köyü Ecrin ERDEM Fatih Bahçelievler 28.11.2009Dibekli Köyü Kadir GÜNER Cihan Fatih 04.12.2009Akpınar Mahallesi İdil KARAHAN M. Serdar Edirne 05.12.2009Samançay Köyü S. Efe ÖZER Ertan Karabağlar 06.12.2009Akpınar Mahallesi Ela ÖZDİL O. Cihan Çankaya 07.12.2009Beyelması Köyü Eymen AKBAYIR Kürşad Malatya 07.12.2009Modanlı Köyü Dila ŞAHİN Ahmet Konak 09.12.2009Modanlı Köyü S. Mirza ŞAHİN Emrah Konak 10.12.2009Kaşpınar Köyü M. Arslan MÜDERRİSGİL Remzi Yıldırım İzmit 20.12.2009Akpınar Mahallesi S. Davut UZUNOĞLU Ferhat Osmangazi 26.12.2009Yedibağ Köyü Utku Devrim AYDIN Eyüp Üsküdar 26.12.2009Dünyaya yeni gelen yavrularımıza yaşam boyu sağlıklar dileriz.EVLENENLERMAHALLE/KÖYÜ ADI SOYADI EVLENENİN ADI SOYADI EVLENME YERİ EVL. TARİHİŞenpınar Mahallesi İsmail Murat ERTÜRK Hülya TEKGÜL Akyurt 31.10.2009Bahadırlar Köyü Nihal SERTTAŞ Salih ASLANTAŞ Keçiören 31.10.2009Pul Köyü Hacer YOLCU Soner DUMAN Eyüp 08.11.2009Şenpınar Mahallesi H. Volkan YAZGIN Nükhet ALTAY Keçiören 14.11.2009Aşağıyabanlı Köyü Mesut YALÇIN Nihal ÇOBAN Kartepe 14.11.2009Modanlı Köyü Fatma BUDAK Bünyamin AYKANAT Kocasinan 16.11.2009Pul Köyü Tayfun YALÇIN Damla KOKOL Yenimahalle 17.11.2009Kuzgeçe Mahallesi Cevahir ASLAN Erol ÖZKAN Şişli 18.11.2009Dibekli Köyü Mustafa CİHANGİR Şerife CAN Fatih 03.12.2009Samançay Köyü Ufuk ÖZER Yeliz TÜMBİLEN Karşıyaka 05.12.2009Modanlı Köyü Mustafa YILMAZ Hacer BAYKAL Esenler 06.12.2009Müd. Hüs. Ef. Mah. Suna ÖCAL Mustafa NALBANT Prag 07.12.2009Demirçarık Köyü Mehmet ÖZER Esra YILMAZ Malatya 14.12.2009Pul Köyü Hüseyin GÜR Esengül GÜMÜŞ Çankaya 19.12.2009Bahadırlar Köyü Mehmet Şevket UZUN Nuriye TELLİ K.Çekmece 19.12.2009Çiftleri kutlar, yaşam boyu mutluluklar dileriz.ağın Kas›m - Aral›k 200931


ÖLÜMLERMAHALLE/KÖYÜ ADI SOYADI DOĞUM TARİHİ ÖLÜM YERİ ÖLÜM TARİHİSaraycık Köyü Nurettin ŞAHİN 20.03.1954 Konak 23.10.2009Pul Köyü Zekeriya BOSTANCI 02.09.1926 Fatih 24.10.2009Samançay Köyü Emine APUŞMALI 30.04.1927 Kozaklı 30.10.2009Başpınar Mahallesi Nuriye SELÇUK 12.05.1933 Elazığ 30.10.2009Demirçarık Köyü Muammer KARAKULAKOĞLU 01.12.1946 Fatih 31.10.2009Modanlı Köyü Muharrem ASLAN 07.02.1944 Bağcılar 01.11.2009Pul Köyü Rüştü ÖZER 05.11.1928 Aydın 03.11.2009Beyelması Köyü Abdulhamit AKBAŞ 01.07.1929 Ağın 05.11.2009Başpınar Mahallesi M. Tevfik GÖKBAŞ 01.07.1927 Fatih 12.11.2009Demirçarık Köyü Hüseyin KAYA 05.03.1949 Elazığ 13.11.2009Samançay Köyü M. Şakir ÖZER 30.03.1954 Keçiören 14.11.2009Başpınar Mahallesi Mustafa ÖZBERK 12.08.1943 Altındağ 18.11.2009Bahadırlar Köyü Ayşe KARAAĞAÇ 04.03.1932 Kırıkkale 21.11.2009Tatarağası Mahallesi Emine DAYIOĞLU 23.03.1910 Beşiktaş 22.11.2009Saraycık Köyü Saip İKİNCİ 10.07.1950 Bahçelievler 26.11.2009Uzungil Mahallesi Necdet UYSAL 03.07.1938 Elazığ 01.12.2009Dibekli Köyü İsmail KILIÇ 09.03.1983 Ataşehir 01.12.2009Bahadırlar Köyü Halil YALÇIN 08.02.1943 Fatih 03.12.2009Beyelması Köyü Fatma ÖZDEMİR 25.07.1914 Ataşehir 05.12.2009Akpınar Mahallesi Hamdi KOŞAR 04.01.1943 Yakutiye 09.12.2009Uzungil Mahallesi Mavili NİKSARLI 12.04.1921 Ağın 16.12.2009Bademli Köyü Ahmet AYDIN 01.03.1933 Altındağ 20.12.2009Modanlı Köyü Ruhi KARAMAN 20.06.1952 Balçova 24.12.2009Modanlı Köyü Fikri YILMAZ 01.07.1926 Konak 24.12.2009Hacıyusuf Mahallesi Sadık DELİBAŞI 01.07.1930 Çankaya 28.12.2009Ölenlere Tanrı’dan rahmet, tüm yakınlarına başsağlığı dilerizAĞIN KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİVEAĞIN DÜŞÜN VE SANAT DERGİSİOLARAKTÜM OKURLARIMIZIN VE HEMŞEHRİLERİMİZİNYENİ YILINIEN İÇTEN DUYGULARIMIZLA KUTLAR,SAĞLIK VE MUTLULUKLARDİLERİZ.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!