12.07.2015 Views

Türkiye BMİDÇS I. Ulusal Bildirimi - Enerji ve Tabii Kaynaklar ...

Türkiye BMİDÇS I. Ulusal Bildirimi - Enerji ve Tabii Kaynaklar ...

Türkiye BMİDÇS I. Ulusal Bildirimi - Enerji ve Tabii Kaynaklar ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

6. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ, DUYARLILIK DEĞERLENDİRMESİ <strong>ve</strong> UYUM TEDBİRLERİeğitimde, tanı, tedavi, larva kontrolü, böcek ilaçları vb. konulara yer almıştır. Bu <strong>ve</strong> benzeri girişimler, Türkiye’de sıtmanınkontrolünde büyük bir rol oynamış olabilir.Belli zaman aralıklarındaki sıcaklık değişimlerinin analizi, yüksek sıcaklıklar <strong>ve</strong> sıtma vakalarının sayısı arasında bir paralellikolduğuna işaret etmiştir. İklimsel değişiklikler, yeni sıtma vakalarının oluşmasında belli bir rol oynasa da, sıtmanın kontroledilmesine ilişkin önleyici tedbirlerin büyük bir etkisi olmuştur. Sıtma vakaları, belli zaman dilimleri içerisindeki ortalamasıcaklıktaki artışa paralel olarak artmıştır. Ancak, Türkiye’de sıtma vakalarının sayısı önemli ölçüde düşüş göstermiştir.Bunun ilk akla gelen açıklaması, kontrol tedbirlerinin uygulanmasıdır.İklim Değişikliği <strong>ve</strong> Türkiye’de Leptospiroz VakalarıLeptospira da, iklim değişikliğinden etkilenen bulaşıcı hastalıklardan biridir. Araştırmaların yürütüldüğü ilk günlerden beriiklim, leptospiranın taşınmasında itici güç olarak bilinmektedir. Sıcaklık <strong>ve</strong> yağışın, leptospiranın taşınmasında sinerjistiketkileri olabilir. Polat, E. tarafından yapılan bir çalışmaya göre, 2004 <strong>ve</strong> 2006 yılları arasında, özellikle Ocak, Şubat <strong>ve</strong> Martayları arasında, Weill hastalarının sayısında tespit edilebilir bir artış ya da düşüş meydana gelmemiş <strong>ve</strong> benzer sonuçlara X²testinde (X²=1,36,P=0,97) de rastlanmıştır. Ocak <strong>ve</strong> Şubat aylarında yağışta artış olmasına rağmen, leptospiroz açısından birfarklılık meydana gelmemiş <strong>ve</strong> bu da çevresel sıcaklıktaki artışın yağıştaki artış kadar önemli olduğunu göstermiştir.Ocak, Şubat <strong>ve</strong> Mart 2004 – 2005 <strong>ve</strong> 2006 tarihlerinde Weill hastalarının sayısı, 2004-2005 <strong>ve</strong> 2006 yıllarındaki toplamhasta sayısına göre Nisan ayında %50 oranındaki nispi artışla yakın benzerlik göstermektedir.Bu durum, sıcaklık <strong>ve</strong> yağışın, leptospiranın taşınmasında sinerjistik etkileri olabileceğine işaret etmektedir.Türkiye’de İklim Değişikliği <strong>ve</strong> Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Salgınlarıİklim şartlarındaki değişiklikler, kene popülasyonunun üremesini kolaylaştıran <strong>ve</strong> kene kaynaklı bulaşıcı hastalıklarınoluşma oranının artmasına neden olan faktörlerden biri olarak düşünülür. Kene ile bulaşan enfeksiyonlu hastalıklardanbiri olan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), Afrika, Asya, Doğu Avrupa <strong>ve</strong> Orta Doğu’nun bazı bölgelerinde görülenölümcül viral bir enfeksiyondur. Kırım Kongo Kanamalı Ateşinin (KKKA) tanısı, Türkiye’de ilk defa 2002 yılında konmuş<strong>ve</strong> 2003 ile 2004 yıllarında yaygın olarak görülmüştür. Vakalara, temel olarak üç ilde rastlanmıştır: Tokat, Sivas <strong>ve</strong> Yozgat.Vakaların tümü, hayvancılıkla uğraşan kişilerde görülmüş <strong>ve</strong> %53’ünün öyküsünde kene ısırması söz konusudur (Ergönül<strong>ve</strong> meslektaşları, 2005). Ergönül <strong>ve</strong> meslektaşları, genelde ilkbaharda, özellikle Nisan <strong>ve</strong> Mayıs aylarında, sıcaklık artışıile harekete geçen <strong>ve</strong> Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKHK) salgının ortaya çıkmasına neden olan Hyalomma marginatummarginatum popülasyonunun aktivasyonuna etki edebilecek iklimsel faktörlerin rolünü araştırmıştır. Tokat, Sivas <strong>ve</strong> Yozgatistasyonlarından alınan meteorolojik <strong>ve</strong>riler, son iki yılda çoğu KKHK vakasının bildirildiği 1930-2004 yılları için analizedilmiştir. Çalışmanın sonuçlarına göre, bölgede, Nisan ayında, sıcaklığın 5°C’nin üstünde olduğu gün sayısı <strong>ve</strong> günlükortalama sıcaklıklar salgından önceki yıllarda büyük oranda artış göstermiştir. Yakın zamandaki iklimsel değişikliklerikaçınılmaz olarak, son yıllarda meydana gelen herhangi bir epidemiyolojik olguyla çakışacaktır. Ancak bu herhangi birnedenselliğe işaret etmemektedir. Aynı zamanda, çok sayıda hyalomma’nın sağ kalımı için faydalı olabilecek türden, biyotikçevre faktörlerindeki değişiklikler de meydana gelmiştir.6.2.6 Arazi Bozulması <strong>ve</strong> ÇölleşmeGünümüzde arazi bozulması <strong>ve</strong> çölleşme, 100 ülkede dört milyar hektarlık alanda yaşayan yaklaşık 1.2 milyar insanı tehditetmektedir (UNCDD-Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi, 2005)). Bu da, ülkeler içinde sosyo-ekonomikçatışmalara (sağlık, çevre, yaşam gü<strong>ve</strong>ncesi <strong>ve</strong> göç) neden olmaktadır. Türkiye, tarihi kültürel <strong>ve</strong> ekonomik mirası ilebütünleşen fizyografik çevresi <strong>ve</strong> arazi kullanıcılarının mevcut sosyo-ekonomik durumu nedeniyle, toplam alanının erozyon,bozulma <strong>ve</strong> çölleşme riski altındaki %86.5’lik alanı <strong>ve</strong> ekilebilir alanının %73’lük kısmı ile çölleşmeye karşı büyük orandahassas durumdadır. [4]1999 <strong>ve</strong> 2002 yıllarında Türkeş tarafından yapılan <strong>ve</strong> 1930-1993 yılları arasındaki dönem için Türkiye’nin yıllık çoraklıkindeks serilerine dayanan çalışmalara göre, 1960 yılı civarında, Türkiye’deki birçok istasyonda, nemli koşullardan kuru altnemliiklim koşullarına doğru bir geçiş eğilimi söz konusu olmuştur. Aynı zamanda, Akdeniz bölgesinin Ege tarafında, 1960’lıyıllarda nemli ya da yarı-nemli koşullardan, 1980’li yılların ortası ile sonunda <strong>ve</strong> 1990’lı yılların başında kuru alt-nemli yada yarı-kurak koşullara geçiş yaşanmıştır. Bunun tersine, Türkiye’nin İç Anadolu bölgesinin kuzey kesimlerinde, çoraklıkendeksi <strong>ve</strong>rileri, nemli ya da yarı-nemli iklim koşullarına doğru bir artış eğilimindedir.İç Anadolu <strong>ve</strong> Güneydoğu Anadolu bölgelerinde, yarı-kurak <strong>ve</strong> kuru yarı-nemli iklim koşulları hüküm sürmektedir. İklimselfaktörler ile seyrek <strong>ve</strong> duyarlı bitki örtüsü söz konusu olduğunda, Güneydoğu Anadolu <strong>ve</strong> İç Anadolu bölgeleri, çölleşmeyemeyilli kurak araziler olarak görülmektedir. Yüksek topografya, tarım arazilerinin sürdürülemez kullanımı <strong>ve</strong> ormanyangınları gibi başka doğal <strong>ve</strong> antropojenik faktörler de göz önüne alındığında, Akdeniz <strong>ve</strong> Ege bölgeleri, gelecekte çölleşmesürecine karşı daha hassas hale gelebilecek alanlar olarak düşünülmelidir.Türkiye, 1998 yılından beri Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi’ne (UNCCD) 13 taraftır. Bu doğrultuda,ülkede çölleşme <strong>ve</strong> arazi bozulmasının önlenmesi için birçok plan <strong>ve</strong> program hazırlanmıştır.13 Sözleşme, 4340 sayılı Kanun uyarınca, 1996 yılında onaylanmış <strong>ve</strong> 1998 yılında kabul edilmiştir.182

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!