12.07.2015 Views

Dosya 3: endüstri mirası - Mimarlar Odası Ankara Şubesi

Dosya 3: endüstri mirası - Mimarlar Odası Ankara Şubesi

Dosya 3: endüstri mirası - Mimarlar Odası Ankara Şubesi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

<strong>Dosya</strong> Editörü: M. Haluk Zelef, Dr. , ODTÜ Mimarlık Fakültesi27 - 29 Eylül 2006 tarihleri arasında <strong>Ankara</strong>'dagerçekleştirilen IX. Uluslararası DOCOMOMOKonferansı nedeniyle “<strong>Dosya</strong>-03” Kasım ayınaertelenmişti. Bu sayıda öncelikle DOCOMOMOörgütü ve düzenlenen konferans hakkındaokuyucuları bilgilendirerek, dosya konusu olan“Endüstri Mirası” üzerine derlenen yazıları tanıtmakistiyorum.DOCOMOMO İngilizce'deki “modern hareketinbinalarının ve çevrelerinin belgelenmesi vekorunması” (Documentation and Conservation ofBuildings, Sites and Neighbourhoods of the ModernMovement) sözcüklerinin ilk heceleri ile oluşturulmuşbir kısaltmadır. Modern mimari <strong>mirası</strong>nın risk altındaolduğu düşünülerek 1988 tarihinde kurulan ve1990'dan beri uluslararası konferanslar düzenleyenbu organizasyon, genel hatlarıyla “Makine çağınındinamik ruhunu” korumayı hedefler. DOCOMOMO,Modern hareketin <strong>mirası</strong> ve düşünsel temellerihakkında ilgiyi arttırmayı, çağdaş mimari <strong>mirası</strong>nkorunması için sorumluluk duygusu uyandırmayı vekoruma teknolojileri, tarihi ve eğitimi hakkında bilgialışverişi sağlamayı amaçladığı gibi önemli modernyapıların tehdit altında olduğu durumları takip ederekkorunması çabalarına destek olur. DOCOMOMOInternational, 49 ülkedeki çalışma gruplarındaAvrupa'dan Japonya'ya, Avustralya'dan Amerika'yauzanan bir coğrafyadaki 2000 den fazla üyeye sahipbir örgüttür. Çoğulcu ve disiplinlerarası olmayıamaçlayan bu örgütün üyeleri tarihçiler, mimarlar,kent planlamacılar, korumacılar, öğretim üyeleri,öğrenciler ve kamu görevlileri gibi geniş biryelpazeden gelmektedir. Örgütün DOCOMOMOJournal isimli bir de süreli yayını vardır.DOCOMOMO-Türkiye de bu çerçevede 2002 yılındakurulan bir ulusal çalışma grubudur ve bugüne kadargerçekleştirdiği “Modernizmin Yerel Açılımları”konulu ulusal toplantılar yanısıra Türkiye'deki birçokmodern yapının tescili, koruma altına alınması vesürdürülebilirliği konusundaki çalışmaları dasürdürmektedir.*dosyaTMMOB <strong>Mimarlar</strong> <strong>Odası</strong> <strong>Ankara</strong> <strong>Şubesi</strong> AdınaSahibi ve Yazı İşleri MüdürüNimet ÖzgönülYAYIN BİRİMİEmel Akın, Kadri Ataba ş,Bülent Batuman, Nuray Bayraktar,Namık Erkal, Serpil Özaloğlu,Ebabekir Özmert, Mehmet SanerIX. DOCOMOMO ULUSLARARASI KONFERANSIDokuzuncusunu Türkiye'nin üstlendiği uluslararasıkonferans İstanbul'da Ataköy konut bölgesi üzerineyapılan bir çalıştay ve Mimarlık tarihçisi SibelBozdoğan'ın açılış konuşması ile başladı. <strong>Ankara</strong>'dagerçekleştirilen programda, 36 farklı ülkeden gelenkatılımcılar 50 bildiri ile 40 poster sundular. 500 uzmanıntakip ettiği ve açık tartışma oturumları, koruma alanındaseçilen örneklerin uygulamacıları tarafından sunumu,çağrılı konuşmalar, sergiler, film gösterimleri ve basıntoplantıları gibi etkinliklerle zenginleşen konferans“Öteki” Modernizmler başlığını taşımaktaydı.Bu tema, 20. yüzyıl modernizmleriyle ilgili yerleşik tarihkurgularının diğer bazı modernist yaklaşımları göz ardıettiği tespitinden yola çıkarak, böylesi oluşumlara tümcoğrafi, kronolojik, biçimsel, ideolojik ve politikçeşitlilikler içinde odaklanmayı hedeflemiştir. Türkiye'dedüzenlenmesinden de kaynaklanan nedenlerlekonferans, kuramsal arka planda şu sorunsalları ön planaalır: Batılı-olmayan toplumlardaki modernleşme, batılımodernleşme anlatılarını nasıl yeniden sorgulamayaimkan verebilir? Modernizm artık aşılmış olduğudüşünülebilecek belli tarihsel bir dönemi mi ifade eder;yoksa bütün dönemler ve coğrafyalar için ortak birçerçeveyi mi gösterir? Diğer modernizmler ne zaman buçerçeveyi aşar, ya da çağımızdaki her gelişme buçerçeveye sığdırılabilir mi?” Bu ana tema ve sorunsallar,“ tanımlar, sınırlar, paradigmalar”, “ devingenlik vedeğişim”, “ kimlikler ve öznellikler”, “ teknolojiler,süreçler, pratikler ”, “gündelik modernizm(ler) ve kentselçevre” alt başlıklarıyla tartışılmıştır.Modern mimarlık birikiminin değerlendirilmesi ve yenikullanımlara kavuşturularak kent belleğinin korunmasıkonusunda dünyadaki örneklerin ortaya konması,konunun uzmanlarına olduğu kadar Türkiye'de kentçehrelerinin değişiminde karar verici konumda olansiyasi ve bürokratik mercilere dolaylı da olsa katkıdabulunabilecek bir yaklaşımdı. Ancak değiştirilmesi ya dayıkılması söz konusu olan Mimarı Saugey'in tasarladığıBüyük <strong>Ankara</strong> Oteli, TEKEL Mecidiyeköy Likör Fabrikasıve <strong>Ankara</strong> Silosu gibi doğrudan Türkiye'ye ait bir çokörnek de toplantının gündemine taşındı.Yayına HazırlayanDeniz AygünGrafik TasarımHarman Şaner ÇakmakKonur Sokak No: 4/3 Kzlay<strong>Ankara</strong>ııTelefon: 0 312 417 86 65Faks: 0 312 417 18 04e-posta: info@mimarlarodasiankara.orghttp://www.mimarlarodasiankara.orgTMMOB <strong>Mimarlar</strong> <strong>Odası</strong><strong>Ankara</strong> <strong>Şubesi</strong> Bültenieki olarak iki ayda bir yayımlanmaktadır.6500 adet basılmıştır. Üyelere ücretsiz dağıtılır.Burada yer alan yazıların içeriğinin sorumluluğu yazarına aittir.Kaynak gösterilmek koşuluyla alıntı yapılabilir.Baskı tarihi: Aralık 2006BaskıMatsa Basımeviİvedik Org. San., Matbaacılar Sitesi 558. Sk. No: 42 <strong>Ankara</strong>Telefon: (0312) 395 20 54 (pbx)TEKNOLOJİLER, SÜREÇLER VE PRATİKLERKonferansın “Teknolojiler, Süreçler ve Pratikler” başlıklıoturumu dosyanın “Endüstri Mirası” olarak belirlenenbaşlığı ile paralellikler gösterdiğinden, bu tema altındakiyazılar ve posterlerden bahsetmek gerekir. “YeniTipolojiler ve Yapı Endüstrisindeki Değişimler” ve“Buluştan (Innovation) Korumaya -Yeni Malzemeler veTeknolojiler” altbaşlıklarında sergilenen çalışmaların budosyada yer verilemeyenleri şu konularadeğinmekteydiler:.Marieke Kuipers Hollanda peysajının dönüşümündetelevizyonun rolünü irdeleyerek Avrupa yayın ağının(Eurovision) 1950'lerde kurulmasında önemli rol oynayanve yüksekliği 300 metreyi aşan silindirik beton tvyansıtıcısı kulelerinin işlevsel, teknolojik ve estetiknitelikleriyle modern mimarlık tarihinde göz ardıedilmemesi gerektiğini iddia etti. Torino'daki 1961 İtalyasergisini inceleyen Cristina Chorino, mimarlık tarihikurgularında emek gücü ve müteahhitlerin yanında idarive finansal organların da karar verme ve gerçekleştirmesüreçlerindeki rollerinin göz ardı edildiğini ifade etti.Oysa yazara göre yapı <strong>mirası</strong>nın korunması için gereklimalzeme ve inşaat süreçlerine odaklı bir tarih yazımında(material history) bu aktörler ve aralarındaki sosyal ilişkilerönemlidir. Meyer ve Van de Voorde, modern Belçikamimarlığındaki deneysel çalışmalar içinde önemli bir yeriolan Abraham Lipski'nin 1950 yılında çelik ve betonu birarada kullanarak meydana getirdiği Preflex kirişlerinianlattı. Artık ekonomik olmadığından baş vurulmayan buinşaat teknolojisi ve en önemli ürünü olan Brüksel'deki“Zuidertoren” yapısı, teknolojik <strong>mirası</strong>n az bilinenörneklerindendir. Yvan Delemontey Fransa'daki yapı<strong>endüstri</strong>sine ilişkin tebliğinde, 1950'lerde bu ülkedeki taşsektörünün teknolojik dönüşümüyle, standartelemanların ekonomik olarak üretilebildiğini, böylecesavaş sonrasındaki beton prefabrikasyon sistemlerinekarşı bir alternatifin oluştuğunu belirtti. 1960'lı yıllar iseABD'ndeki taş kaplama ve kompozit panel teknolojileriçerçevesinde tartışıldı. Makalede kaplamateknolojilerinin Breuer gibi bir çok mimar tarafından çokyaratıcı şekillerde kullanıldığı gösterilerek bu yapılarınkorunmasında başvurulabilecek öneriler sunuldu.Modern mimari içinde metal prefabrikasyon ile yapıteknolojilerine sağladığı katkıyla seçkinleşen bir mimarolan Jan Prouvé'nin Afrika'da gerçekleştirilmek üzeretasarladığı iki yapı Franz Graf tarafından tartışıldı.Yazar, Aluminyum'un kızılötesi ışınları yansıtması vepaslanmaması gibi niteliklerine ancak güneş ışığıaçısından son derece zengin olan bu yerel koşullardaulaşabildiğine değinerek yüksek teknoloji ve yerelliksorunsalına yeni bir bakış getirdi. Stella Casal,Arjantin'deki modern mimarinin gelişmesi üzerineyaptığı sunumda bu ülkedeki modernizmin AvrupaModernizmi ile ilişkisini konferansın “ötekimodernizm” bağlamında tartıştı. Arjantinli mimarlarınfarklı tutumlarını ortaya koyan yazar, daha sonraözellikle Buenos Aires'teki modern akımın ürünleriningünümüz yaşamına nasıl uyarlandığını gösterdi. FilizKuvvetli ise posterinde tamamen beyaz olarak bilinenmodern mimarinin aslında renkli iç hacimlere sahipolduğunu Danimarkalı Mimar Lassen'in 1930'lardakikonutlarında yaptığı boya analizleriyle örnekledi.Bu sunumlar dışında “Teknolojiler Süreçler ve Pratikler”başlığı altındaki etkinliklerde Türkiye örneklerine aitçalışmalar da sunuldu. Ürün Biçer Özkun' unsunumunda Cumhuriyetin ilk yıllarındaki meslekiyayınlarda bahsedilen “yeni mimari” ile bu mimariyigerçekleştirmekte kullanılan yeni inşaat malzemelerineait reklamların ilişkisi irdelendi. Bu reklamlar,<strong>endüstri</strong>leşmeye başlayan inşaat sektörünün modernmimari, modern toplum ve modern yaşamkavramlarının okuyucuya aktarılmasında oynadığı rolüanlamak için bir araç olarak değerlendirildi. ErkanKambek'in poster çalışması ise 1930'lar Türkiye'sindekibir <strong>endüstri</strong> yapısı olan Mecidiyeköy Likör ve KanyakFabrikası üzerine idi. Ünlü Fransız mimar RobertMallet-Stevens tarafından tasarlanan ve Fransızteknolojisi ile inşa edilen, 2000 yılına kadar fabrikaolarak kullanılan bu yapı şimdilerde kısmendeğiştirilerek kullanılmakta ve tescillenemediği içinyıkılması gündeme gelmektedir.* Örgüt hakkında detaylı bilgiye www.docomomo.org.tradresinden ulaşılabilir.. .dosya ENDÜSTRI MIRASI3


DOSYA KONUSU: ENDÜSTRİ MİRASIEndüstri Mirası olarak belirlenen konu mimarlara yönelikbir dergi içinde yer alınca bunun farklı açılımlarından sözetmek kuşkusuz mümkün. Bu açılımlar arasında ilk aklagelenlerden biri mimarlık üretiminin, <strong>endüstri</strong> dolayısı ilegelişen yapı tipleri, biçimleri, inşaat metodları,malzemeleri, tasarım yaklaşımları ile ilişkileriniaraştırmaktır. Endüstri devrimi ile oluşmaya başlayandüşünsel <strong>mirası</strong>n 20. yüzyıldaki modern akımlarlailişkilerini saptamak Pevsner, Benevolo, Giedion veBanham gibi birçok mimarlık tarihçisinin ilgisini çekmiş,araştırmalarını yönlendirmişti. Şüphesiz bu tarihselaraştırma aynı zamanda günümüzdeki teknolojiekseninde gelişen ve “High-Tech” ve benzeri olarakisimlendirilen mimari tutumları da içerecek şekildeçağdaş mimari ile bağlantılandırılabilir. Bu çerçevedemimarlık ve <strong>endüstri</strong> tasarımı arakesitinde çalışmalargerçekleştirmiş olan Fuller, Eames, Prouve gibitasarımcılar da ilginç bir grup oluşturmaktadırlar.Endüstri <strong>mirası</strong>nın mimarlık gündemiyle olan bir başkabağlantı noktası günümüze aktarılmış olan <strong>endüstri</strong>ürünlerinin, süreçlerinin ve her türlü birikimin yeninesillere ulaşmasını sağlayan, onların bu mirashakkındaki farkındalığını arttırmaya yönelik düzenlemelerdir.Bu konudaki en yaygın pratiklerden birisibilim, teknoloji ya da <strong>endüstri</strong> müzeleri olaraktanımlanan kurumlar olarak karşımıza çıkar. Bukurumlarda sergilenen <strong>endüstri</strong>yel üretimde kullanılmışdonanım kadar, sergilemeye yönelik mekansaltasarımların da mimarlık için ilgi çekici bir alan olduğuyadsınamaz. Türkiye'de de İstanbul'daki Lengerhane veHasköy Tersanesi, <strong>Ankara</strong>'daki Çengelhan gibi tarihselyapılarda gerçekleştirilen müzeler yanısıra, <strong>endüstri</strong>yelürün koleksiyonu oluşturma ve bunları sergilemekamacıyla yeni müze yapısı inşa etme girişimleri vardır.Endüstri Mirası denilince akla ilk gelen alan ise birzamanlar <strong>endüstri</strong>ye yönelik olarak gerçekleştirilen yapıstokunun günümüze aktarımı ve değerlendirilmesidir.Bu alanı tanımlamak için 1950'lerden beri kullanılan vegiderek yaygınlaşan “ Endüstri Arkeolojisi” terimikapsamındaki girişimler giderek örgütlenmekte, eğitimprogramlarına girmekte ve kendi yayınlarını da çıkararaketkinleşmektedir. Mimarlık tarihi, teknoloji tarihi,koruma, arkeoloji, ekonomi, sosyoloji gibi disiplinleriiçeren bu alan kamuoyundaki bilinci de arttırmayaçalışmaktadır. 2006 bu alandaki çalışmalar için önemlibir tarih olmuştur. Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi(ICOMOS) 2006 yılı Uluslararası Anıtlar ve Sitler Günüiçin “Endüstri Mirası” temasını belirledi. Bu kararınalınmasında rol oynayan ve TICCIH olarak bilinenEndüstri Mirasının Korunması Komitesi bu <strong>mirası</strong>nmuhafazası, korunması, incelenmesi, belgelenmesi,araştırılması ve yorumlanması konusunda etkinlikgösteren bir örgütlenme örneği vermektedir.Öte yandan, “Endüstri Mirası” ya da “EndüstriArkeolojisi” alanlarındaki tanımlamaların her zaman çoknet olmadığını söyleyebiliriz. Endüstri sözcüğü her türlücoğrafyadaki, her türlü üretimi ve onun mekansal kılıfını daiçerdiği halde esas vurgu 18. yüzyıl sonlarında öncelikleİngiltere'de başlayan “ Endüstri devrimi” sürecine veürünlerine yapılır. Temmuz 2003'de TICCIH tarafındanhazırlanan “Sanayi Mirası için “NİJNİ TAGIL” Tüzüğü” degeniş bir yapı grubunun bu çerçevede değerlendirilmesigereğini vurgulamaktadır:“Sanayi <strong>mirası</strong>, sanayi kültürünün tarihsel, teknolojik,sosyal, mimari veya bilimsel değere sahipkalıntılarından oluşur. Bu kalıntılar, şunları içerir:binalar ve makineler, atölyeler, imalathaneler vefabrikalar, madenler ile işleme ve arıtma sahaları,ambarlar ve depolar, enerji üretilen, iletilen vekullanılan yerler, ulaştırma ve tüm altyapısı, ayrıcasanayiyle ilgili barınma, ibadet etme veya öğretim gibisosyal faaliyetler için kullanılan yerler.”Konu üzerine araştırmalar yapan yazarlar farklı ülkelerdefarklı amaçların ve politikaların ön plana çıktığını ifadeetmektedirler. Örneğin İngiltere'de, teknolojik atılımailişkin rollerin, mühendislik ustalığının, ya da mimarlıkaçısından üstünlükler gösteren önemli <strong>endüstri</strong> devrimianıtlarının tespit ve korumasının ön plana çıktığını;İtalya'da <strong>endüstri</strong>yel anıtların uluslaşma süreciningöstergesi olarak değerlendirildiğini; İskandinavya'da iseetnografik bir tutumun ön planda olduğundan teknolojikatılımlardan çok iş gücünün yaşamına odaklanıldığı vedokunun bütüncül olarak değerlendirildiği için fabrikalarkadar işçi lojmanlarının da <strong>endüstri</strong> <strong>mirası</strong>nın bir parçası1olarak görüldüğünü söylemek mümkündür.Farklılaşan hedefler de olsa koruma tutumları arasındakiortak payda, kentlerin dışında olduğu zaman doğalsüreçlerle giderek yok olan <strong>endüstri</strong> yapıları kadar,kentlerin içinde ya da hemen çeperinde yer alan, değişenteknolojik, çevresel, ekonomik veya sosyal sebeplerlekullanımdan kalkan ve artan rant baskıları dolayısıylayıkılması gündeme gelen <strong>endüstri</strong> yapılarını belgelemek vekorumaktır. Böylece ekonomik ve sosyal yaşamın tarihiçindeki dönüşümlerini de tespit etmek ve gelecek nesillereaktarmak amaçlanıyor. Endüstriyel yapılar özelinde de,özgün haliyle bütünsel korumadan, parçasal korumaya,yeniden inşa edilmeye ve yeni fonksiyonlar kazandırılmasınadek birçok konu tartışmaların ve uygulamanıneksenini oluşturuyor.Türkiye'de <strong>endüstri</strong> tarihi söz konusu olduğunda bu alanınönemli ismi Wolfgang Müller-Wiener, teknik nitelikliyapıların Osmanlı mimarisinin uygulamalarında hepönemli bir yer tutmasına karşın, incelemelerde anıtların2yanında 'üvey evlat' muamelesi gördüğüne işaret eder.Yazar, yapıldıkları dönemlerde de bu tip yapıların,Osmanlı'ya bakıştaki oryantalizmin de etkisiyle olsa gerek,kitaplarda ve seyahatnamelerde hep geri planda kaldığınıifade eder, oysa siyasi ve ticari başkent olan İstanbul aynızamanda 19 yüzyıl. sanayileşme gayretlerinin demerkezidir. Son yıllarda bu <strong>endüstri</strong> yapılarının ön planaçıktığını ve korunma gayretlerini görmekteyiz.İstanbul'daki Lengerhane, Hasköy tersanesi, Tophane-iAmire binası, Feshane, Sütlüce Mezbahası, SilahtarağaElektrik Santrali yanında İzmir ve Eskişehir gibi diğerkentlerde de bazı yapıların yeni işlevlerle dönüştürüldüklerinigörmek olası.Cumhuriyet döneminin <strong>endüstri</strong> ürünleri ise her zamanbenzer bir ilgiye kavuşamamıştır. İstanbul-Modern sanatmüzesinin eski antrepolarda oluşturulması ise oldukçaayrıksı bir örnek olarak kalır. Miras sözcüğü söz konusuolduğunda akla hukuki bir deyim olan redd-i miras gelir.Bu dönemin yapıları göreceli olarak belki sayıca dahafazla oldukları için, ya da 'nostalji' duygularını besleyecekmimari öğelere sahip olmadıklarından benimsenmeyedeğer görülmemekte ve üzerinde yer aldıkları değerliarsalar nedeniyle yok edilmesi gereken birer hurda olarakdeğerlendirilmektedirler. Bu yapıların envanterçalışmalarının bile tam anlamıyla yapıldığı söylenemez.Bu dosya on üç araştırmacının “Endüstri Mirası”nın farklıörnekleri hakkında yazdıklarından oluşmakta. Üçbölümden oluşan seçkinin ilk bölümünde Cumhuriyetöncesinden günümüze kalan miras inceleniyor.Sevil Enginsoy Ekinci makalesinde, 19.yüzyılın ilkyarısında İstanbul'a gelen İngiliz mühendis Sir WilliamFairbairn'in çalışmalarını inceliyor. İstanbul'da bir unfabrikası ve İzmit'te bir yünlü dokuma fabrikası tasarlayanFairbairn, Türkiye'de <strong>endüstri</strong> yapılarındaki demirkullanımının erken örneklerini ortaya koyar. Makaledekiilginç bir nokta, dokuma fabrikası hayata geçirildiyse de,diğer yapının inşa edilip edilmediği, edildiyse yerinin tamolarak nerede olduğuna dair kesin bilgilerinbulunamayışıdır. Demir un fabrikası Türkiye'deki <strong>endüstri</strong><strong>mirası</strong>nın kağıt üstünde kalan bir örneği olabileceği gibi,ilerde <strong>endüstri</strong> arkeolojisine konu olabilecek kayıp bireser de olabilir. Müge Cengizkan' ın yazısı <strong>endüstri</strong> <strong>mirası</strong>olarak “ne”yi korumak yanında “neden” ve “nasıl”korumak konusunda aydınlatıcı olup, İstanbul'da 19.yüzyıldaki sanayi <strong>mirası</strong>nın örnekleri olan BakırköyBaruthane-i Amire, Darphane-i Amire ve Bakırköyİspirtohanesi yapıları özelinde, <strong>endüstri</strong>yel yapılarınyeniden işlevlendirilerek dönüşüm süreçlerini de içeriyor.Ali Cengizkan' ın çalışmasında ise 20. yüzyılın hemenbaşlarında gerçekleştirilen ve şu anda bir kültür ve sanatmerkezine dönüştürülmekte olan Silahtarağa ElektrikFabrikası'nın teknolojik ve sosyal tarih açısından önemiortaya konuyor. Emrah Köşkeroğlu, demiryollarının<strong>endüstri</strong> <strong>mirası</strong> kapsamında bütünleşik bir sistem olarakalgılanması gereğini İngiltere'deki ve Türkiye'dekiörnekler üzerinden inceliyor. Yazar Anadolu'daki hatlarıngünümüzde hala kullanılmakta olduğunu, bu yüzden deyaşayan bu <strong>mirası</strong>n korunması için başka korumaprojelerinde gördüğümüz yeniden işlevlendirmeyaklaşımının geçerli olmadığının altını çizmekte.İkinci bölümdeki yazılar Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilensanayi hamlesine ilişkin.Erken Cumhuriyet Dönemi'nde farklı alanlarda devleteliyle gerçekleştirilen sanayileşme çabalarının sonucuolan üretim merkezleri ilk üç yazının konusunuoluşturuyor. Bu yerleşkeler çalışanların barınma ve sosyalihtiyaçlarına yönelik yapılarıyla da <strong>endüstri</strong> <strong>mirası</strong>nınparçaları. Burak Peri Kayseri ve Nazilli'deki SümerbankFabrikaları'nı, Sezen Öktem Karabük Demir ÇelikFabrikasını, Selda Bancı Şeker sanayi ile <strong>Ankara</strong> ŞekerFabrikası yerleşkesini, tanıtırken, bu <strong>endüstri</strong>kurumlarından beklenen ekonomik, sosyal ve ideolojikdönüşümü de inceliyorlar.Haluk Zelef tarafından kaleme alınan makale betonarmebir mühendislik eseri olan, 1930'lar <strong>Ankara</strong>'sının önemlikentsel altyapı tesisi Çubuk Barajı'nı ve onunla ilişkiliyapıları inceliyor. Hilal Tuğba Örmecioğlu Docomomokonferansında da sunduğu yazısında <strong>Ankara</strong> Silosuörneğinde silo yapılarına eğiliyor. Bu yapıyı dönemi içinyeni bir inşaat teknolojisi olan betonarmenin ilkuygulamalarından biri olarak gören yazar, aynı zamandaekonomik zenginleşmesi tarıma dayalı, ancak kalkınmaidealleri <strong>endüstri</strong>leşmeye yönelmiş bir ülkede, silolarınbu ikilemli durumun somutlaşması olarak daalgılanabileceğini ifade ediyor. Bilge İmamoğluyazısında Cumhuriyet'in 1950'lere dek sürdürdüğüteknolojik olarak daha iddialı bir program olanTürkiye'deki Havacılık Endüstrisine ve onun yapılarınadikkati çekiyor. Nimet Özgönül Eskişehir'deki KılıçoğluTuğla Fabrikası'nı incelerken özel mülkiyetteki bu sanayikompleksindeki korunması gereken yapıları, “teklik”,“süreklilik” “ bütünlük” ve “eğitim” değerleri gibikorunma gerekçelerini ve koruma stratejilerini tartışıyor.Son bölümdeki yazılar dünyadaki <strong>endüstri</strong> <strong>mirası</strong>örneklerine ayrıldı.Pedro Ravara konferansta da sunduğu yazısında fabrikayapılarının modern mimarinin doğuşundaki rolünü, yani<strong>endüstri</strong>nin düşünsel <strong>mirası</strong>nı irdeliyor. YazarAvrupa'daki modernizm, mimariyi sembolik ve sanatsalbir alan olarak tanımlarken, Amerika'daki fabrikatasarımlarında, mimarların daha pragmatik biryaklaşımda olduğunu ve yapılarının da kısa ömürlüolduklarını ifade ediyor. Tartışma modern mimarlıktarihinin önemli isimleri Matte Trucco, Gropius, veAlbert Kahn'ın çalışmalarıyla örneklendiriliyor. SemihAlper Alkan Kanada'daki bir silo yapısının günümüzdekikullanımını incelerken, dönüşüm süreçlerinin çok dahaaz radikal olan bir örneğini dikkatimize sunuyor.Umarım bu dosya DOCOMOMO'nun hedeflediği gibihem mimarlık, kent planlama, restorasyon, müzecilikgibi alanlarda etkinlik gösteren meslek üyeleri, hem dekentlerde fiziki çevrenin biçimlendirilmesinde güç vesöz sahibi olan siyasi otorite için “Endüstri Mirası”nailişkin bir duyarlılığın gelişmesine katkıda bulunur.1Stratton, Michael (2000) Industrial Buildings Conservationand Regeneration içinde (der. M.Stratton) E& Fn Spon, NewYork.s.22 ss.8-292Wolfgang Müller Wiener (1998) “İstanbul'da Erken DönemEndüstri Yapıları” Archiscope 3. ss.62-63; Wolfgang MüllerWiener (1992) “15-19 yüzyılları arasında İstanbul'daİmalathane ve Fabrikalar” Osmanlılar ve BatıTeknolojisi YeniAraştırmalar Yeni Görüşler içinde (der.) Ekmeleddin İhsanoğlu,Edebiyat Fakültesi Basımevi-İstanbul. ss. 53-120. .dosya ENDÜSTRI . MIRASI.4 dosya ENDÜSTRI MIRASI5


FAIRBAIRN İSTANBUL'DA:19. YÜZYIL OSMANLI ENDÜSTRİ YAPILARINDANİKİ ÖRNEK ÜZERİNE NOTLAR 1Sevil Enginsoy Ekinci, Yrd.Doç.Dr., ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Mimarlık TarihiEndüstri yapılarının ve özellikle fabrikaların, 18. yüzyılınsonlarına doğru <strong>endüstri</strong> devrimine koşut bir şekilde,makineye dayalı yeni üretim teknolojilerinin denendiğive uygulandığı mekânlar olarak geçirdikleri mimarîdönüşümün en belirleyici özelliklerinden biri, aynıdönemde demir <strong>endüstri</strong>sindeki gelişmeler doğrultusunda,üretimi köklü bir değişim geçiren demirin, yenibir yapı malzemesi olarak öncül ve yaygın kullanımına2tanıklık etmeleridir. En erken örneklerinin İngiltere'degörüldüğü bu gelişim sürecinde, Sir William Fairbairn(1789-1874), demirin, su çarkı, buhar makinesi,lokomotif, gemi ve köprü gibi <strong>endüstri</strong>yel üretime veulaşıma yönelik ürünlerin yapımında ve ayrıca özelliklefabrikaların inşaatında, kolon, kiriş, döşeme, dış duvar veçatı gibi yapı elemanları ya da sistemlerinde kullanımınıyönlendiren bir rol oynar. Fairbairn'in bir mühendissanayiciolarak Manchester ve Londra'da bulunanfabrikalarında gerçekleştirdiği yenilikçi üretimle sınırlıkalmayan bu rol, araştırma ve deneyimlerine ilişkinyayınlarının, dönemin mühendislik yazınına yaptığı3katkıyı da kapsar. Bu yayınlar arasında, On theApplication of Cast and Wrought Iron to BuildingPurposes ( Dökme ve Dövme Demirin Yapısal AmaçlıKullanımı Üzerine) (1854) ve Treatise on Mills andMillwork ( Fabrikalar ve Makine Aksamı Üzerine Etüd)(1863) gibi kitaplar, demirin yeni bir yapı malzemesi4olarak kullanımına ilişkin önemli kaynaklardır. Treatiseon Mills and Millwork başlıklı kitabın özellikle ikinci cildiise, demirin kullanıldığı 19. yüzyıl Osmanlı <strong>endüstri</strong>yapılarından iki örnek üzerine bugüne değin bilinen enkapsamlı bilgiyi verdiği için ayrı bir önem taşır. Bu kitabaek olarak, Fairbairn'in The Life of Sir William Fairbairn( Sir William Fairbairn'in Yaşamı) (1877) başlıklıbiyografisi de, bu iki örneğin üretimini hazırlayan süreçhakkında başvurabileceğimiz şimdilik tek kaynaktır.FAIRBAIRN'IN İSTANBUL YOLCULUĞU VE OSMANLIDEVLETİ İÇİN YAPTIĞI İŞLERFairbairn'in, çoğunlukla kendi anı notlarınınderlenmesinden oluşan biyografisinde yer alan5“İstanbul'a Yolculuk ve Türk Hükümeti için Yapılan İşler”başlıklı bölümde anlattıklarına göre, Sultan II.Mahmut,gerçekleştirmeyi planladığı Osmanlı <strong>endüstri</strong>sindekiyenilikler için 1838 yılında İngiltere'ye bir araştırma heyetigönderir. Heyet, Fairbairn'in hem Manchester'daki hem deLondra'daki fabrikalarını ziyaret eder ve bu ziyaretlerdenbirkaç ay sonra Fairbairn, Londra'daki Osmanlı elçisiaracılığıyla, II. Mahmut'tan, İstanbul'da üretim halinde olanbazı <strong>endüstri</strong> kuruluşları hakkında inceleme yapması verapor hazırlaması teklifini alır. İngiltere'deki işlerininyoğunluğu nedeniyle teklifi reddetmeyi düşünürken, ikincibir teklif kararını değiştirmesini sağlar ve Fairbairn, 1839yılında, büyük oğluyla birlikte İstanbul'a gelir. Gelişindenbirkaç gün sonra II. Mahmut'un vefat etmesine rağmen,Fairbairn'den, Sadrazam'ın isteği doğrultusunda, çalışmalarınadevam etmesi istenir. İncelemelerini ve raporhazırlıklarını, aralarında tersane, tophane ve baruthaneninde bulunduğu varolan <strong>endüstri</strong> kuruluşlarının yenileştirilmesiiçin yapılması gerekenlere dair önerilerini de6ekleyerek, beş-altı haftalık bir süre içinde tamamlar.7İstanbul anılarını, bu ziyaretin kendisi için “önemli bir olay”olduğunu vurgulayarak bitiren Fairbairn, bu önemi de,dönüşünden sonra fabrikalarında ürettiği, Osmanlıdevletinden aldığı geniş kapsamlı siparişlerle ilişkilendirir.İngiltere'den gönderdiği bu siparişler arasında, “SeraskerHalil Paşa için demir bir un fabrikası” ve “ordunun giyimihtiyacına yönelik büyük bir yünlü dokuma fabrikası”8şeklinde ismini saydığı <strong>endüstri</strong> yapıları , Fairbairn'in Millsand Millwork kitabında bahsettiği iki örnektir.UN FABRİKASI / İSTANBUL /1840-1842Fairbairn'in, Treatise on Mills and Millwork başlıklıkitabının ikinci cildinde yer alan un fabrikaları üzerine olanbölümde, bu <strong>endüstri</strong> yapılarında görülen teknolojikgelişmeleri açıklarken kendi üretimleri arasından seçtiği ilkörnek, “1842 yılında İstanbul'da, Serasker Halil Paşa için9kurulan” bir un fabrikasıdır . Fairbairn, açıklamalarına bufabrikanın, “Osmanlı başkentinde çok sık görülenyangınlardan etkilenmemesi için tamamen demirden olması10koşuluyla” üretildiği bilgisiyle başlar ve ardından, yapınınsadece makine donanımına değil, mimarî özelliklerine deilişkin teknik detaylar üzerinde yoğunlaşırken, bu bilgileri,yapı hakkında şimdiye dek ulaşılabilen tek görsel belge11kaynağı olan dört adet çizimle birlikte sunar. Zemin vebirinci kat olmak üzere iki plandan, enine ve boyuna olmaküzere de iki kesitten oluşan bu çizimlerden de anlaşılabildiğigibi, buhar gücüyle çalışan fabrika, ağır makine aksamınıntaşınmasında yardımcı olan kısmî bir tuğla duvar vemuhtemelen döşemeler dışında tümüyle demirden biryapıdır. Duvarları, kare tabanlı dökme demir kolonlar vedökme demir kuşaklarla desteklenen ve bağlanan demirlevhalardan inşa edilen bu yapı, daire tabanlı dökme demirkolonlar ve “ I” kesitli dökme demir kirişler tarafından taşınırve oluklu demir levhalardan oluşan kemerli bir çatı12sistemiyle kaplanır. Ancak, bu çizimlerden ve onlara eşlikeden Fairbairn'in teknik açıklamalarından, demir yapıelemanları da dahil olmak üzere, yapının boyutlarına ilişkinherhangi bir bilgi edinemeyiz.Bu konuda kısmen açıklayıcı olan şimdilik tek bilgiye ise,yine Fairbairn'in biyografisinde, İstanbul yolculuğunu veOsmanlı devleti için yaptığı işleri anlattığı bölümde rastlarız.Bu bölüm, Fairbairn'in İstanbul anılarından sonra, onun,İnşaat Mühendisleri Enstitü'sünün 1843 yılındaki birtoplantısında sunduğu bir yazıdan alıntılar içerir ve bualıntılarından öğrendiğimize göre, Fairbairn'in İstanbul'dainşa edilmek üzere 1840 yılında demirden ürettiği unfabrikası, yaklaşık 15 m. (“50 feet”) uzunluğunda, 7.5 m.13(“25 feet”) genişliğinde üç katlı bir yapıdır. Bu alıntılardanedindiğimiz bir başka önemli bilgiye göre ise, unfabrikasının “başarısı”, Fairbairn'in Osmanlı devletinden14“ikinci” bir <strong>endüstri</strong> yapısı siparişi almasını sağlar. İzmit'te2inşa edilen ve toplam 12.000 m (“3 acres”)'lik bir alankaplayan “büyük boyutlu bir yünlü dokuma fabrikası”na15karşılık gelen bu sipariş , Fairbairn'in Treatise on Mills andMillwork kitabında daha detaylı bilgilerle açıklanan diğerbir19. yüzyıl Osmanlı <strong>endüstri</strong> yapısı örneğidir.YÜNLÜ DOKUMA FABRİKASI / İZMİT /1843Fairbairn, Treatise on Mills and Millwork başlıklı kitabınınikinci cildinde yeralan yünlü dokuma fabrikalarına ilişkinbölüme, bu <strong>endüstri</strong> yapılarında görülen teknolojikgelişmelerin önemli bir örneği olarak, Osmanlı devleti içinürettiği ve 1843 yılında İzmit'te inşa edilmiş yünlü dokuma16 17fabrikasını açıklayarak başlar. Şematik bir vaziyet planıüzerinden, Fairbairn, ilk olarak fabrikanın genel mimarîözelliklerini anlatır. Buna göre, yapının, bir avluyu çevreleyendört ana blok ve bir ekten oluştuğunu, girişin yer aldığıblokta, “fabrikaya büyük ilgi duyan ve sık sık ziyaretlerdebulunan” Sultan Abdülmecid'e ait çalışma odalarınınolduğunu, yanlardaki iki bloğa depo ve benzeri birimlerinyerleştirildiğini, girişin karşısındaki en büyük blokta anaüretim bölümünün bulunduğunu, bu bölüme ek şeklindeinşa edilmiş ayrı bir yapıda da, su gücüyle çalışan fabrikanın18su-çarkının yer aldığını öğreniriz. Fairbairn, açıklamalarına19bir plan ve bir de boylamasına kesitten oluşan iki adet çizimeşliğinde, fabrikanın ana üretim bölümü üzerindeyoğunlaşarak devam eder. Bu açıklamalardan, dikdörtgenşemalı bir planı olan bu bölümün, tüm üretim etkinliğini tekkatta toplayan bir yapı şeklinde tasarlandığı ve yaklaşık 6 m.(“20 feet”) yüksekliğinde daire kesitli dökme demir kolonlartarafından desteklenen demirden üretilmiş kemerli ve ışıkalmaya elverişli bir çatı sistemiyle örtüldüğü bilgisini20ediniriz.BİR ENDÜSTRİ MİRASI PROJESİ OLARAKFAIRBAIRN'IN İSTANBUL YOLCULUĞUNUN İZİNİSÜRMEKFairbairn'in İstanbul yolculuğu sonucunda Osmanlıdevletiyle kurduğu ilişkiler, bu iki <strong>endüstri</strong> yapısının vediğer siparişlerin üretiminden sonra da sürer. YineFairbairn'in biyografisindeki ilgili bölümden öğrendiğimizegöre, 1843 yılında Osmanlı hükümeti tarafındanİngiltere'ye gönderilen Ohannes Dadyan başkanlığındaikinci bir heyet, Fairbairn'le yeniden bağlantı kurarak ek21siparişlerde bulunur. Dadyan'ın, İstanbul'da tanıştığıFairbairn'le bu buluşmadan sonra da yakın ilişki içindeolduğunu ve tekrar görüşmeyi planladığını 1847 yılında22ona hitaben yazdığı bir mektuptan öğreniyoruz.Fairbairn'in biyografisinde tamamını okuyabileceğimizbu mektuba göre, Dadyan'ın Fairbairn'le görüşmekistemesinin bir nedeni, bazı ek siparişler vermek, diğer vedaha önemli bir nedeni ise, Osmanlı devleti için yaptığıişlere karşılık bir ödül olarak, Sultan Abdülmecidtarafından Fairbairn'e verilen elmas bir nişanla birlikte bir23fermanı kendisine sunmaktır.Bu bilgiler bize, Fairbairn'in İstanbul yolculuğununtarihsel çerçevesini çizerken, Osmanlı devletinin, erkenTanzimat dönemiyle Kırım savaşının başlamasınakadarki, başka bir deyişle, 1841/42 ile 1853 yıllarıarasındaki döneme tarihlenen kapsamlı <strong>endüstri</strong>leşmegirişimlerini kısaca gözden geçirmemizin gerekliliğini24gösteriyor. “Osmanlı <strong>endüstri</strong> devrimi” olarak nitelenenbu girişimler arasında, İstanbul'un batısında, kuzeydeEdirne yolu, güneyde Marmara Denizi ile çevrelenmiş,doğuda Yedikule'den batıda Küçükçekmece'ye kadaruzanan bir bölgede kurulan, varolan barut fabrikalarınınyanı sıra yeni yapılan demir ve dokuma fabrikalarını,örnek bir çiftlik projesini ve ayrıca teknik ve ziraatokullarıyla işçi barınaklarını da kapsayan bir <strong>endüstri</strong>yelüretim kompleksini, İstanbul dışında ise, Hereke dokuma25fabrikası gibi örnekleri sayabiliriz. Burada önemli bir notolarak, Ohannes Dadyan'ın, Osmanlı bürokrasinin,ekonomisinin ve <strong>endüstri</strong>sinin tanınmış ailelerinden, bugirişimlerin yöneticileri Dadyan'ların bir üyesi olduğunu26ekleyebiliriz.Böyle bir tarihsel çerçeve içinde, Fairbairn'in Osmanlıdevleti için ürettiği İstanbul un fabrikası ve İzmit yünlüdokuma fabrikası, döneme ait hem <strong>endüstri</strong>yel üretimteknolojisi, hem de yapı teknolojisindeki gelişmeleretanıklık eden <strong>endüstri</strong> yapıları olarak karşımıza çıkar. Bugelişmeler arasında, un fabrikasında demir buharmakinesinin, yünlü dokuma fabrikasında ise demir suçarkınıngücünden yararlanılmasını, ayrıca, dokumafabrikasının, demirin kullanıldığı en erken Osmanlı<strong>endüstri</strong> yapılarından biri, un fabrikasının ise, neredeysetamamı demirden üretilmiş bilinen tek Osmanlı <strong>endüstri</strong>yapısı olmasını sayabiliriz. Aslında un fabrikası, prefabrikdemir yapı teknolojisinin denendiği erken bir örnekolarak, Osmanlı sınırları ötesinde de sıradışı bir <strong>endüstri</strong>yapısı niteliğindedir. Muhtemelen bu niteliği nedeniyle,İstanbul'a gönderilmeden önce, üretildiği yer olan. .6 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI7. .


Cengiz Kabaoğlu ile ...DARPHANE-İ AMİRE'DEN İSTANBULMÜZESİ'NEMimar(lar): KaBa Ltd., CENGİZ KABAOĞLUProje tarihi: 2001'den beri sürüyorNur Akın ile …BARUTHANE-İ AMİRE İSPİRTOHANESİ'NDENBAKIRKÖY İSPİRTOHANE KONSERVATUARIVE KÜLTÜR MERKEZİ'NEMimar(lar): İTÜ Mimarlık Fakültesi, İspirtohaneGrubu, NUR AKIN (proje yöneticisi)Proje tarihi: 200014 Ağustos 2001 tarihinde Cengiz Kabaoğlu ile <strong>Ankara</strong>'dakibürosunda yapılan söyleşinin metnidir.5 Temmuz 2001 tarihinde Nur Akın ile <strong>Mimarlar</strong> <strong>Odası</strong><strong>Ankara</strong> <strong>Şubesi</strong>'nde yapılan söyleşinin metnidir.1. TC Başbakanlık ve Toplu Konut İdaresiBaşkanlığı'nın 1995 yılında, Darphane'yi 1996Habitat II sergileri için Türkiye Ekonomik veToplumsal Tarih Vakfı'na devretmesi ile daha uzunerimli bir proje olan İstanbul Müzesi'nin ön adımlarıatılmış oldu. Tarih Vakfı'nın kurucularından İlhanTekeli, Yiğit Gülöksüz ve Orhan Silier, projeningerçekleşmesi için KaBa Eski Eserler Koruma veDeğerlendirme Mimarlık Ltd. ile bağlantıya geçtiler.Uygulama projesini Yapı Merkezi AŞ. gerçekleştirdi.2. Darphane, Mart 1995'te önce Birleşmiş MilletlerHabitat Zirvesi sergilerinin gerçekleştirilmesi, dahasonra İstanbul Müzesi'nin kurulması için 49 yıllığınaTürkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı'nınarayışları sonucunda devredilmişti.3. Karar verme mekanizması anlamında bir çalışmayapılmadı.4. Mimar grubunun yeni kullanım konusunda birönerisi olmadı.5. İstanbul Müzesi için bir ön çalışma niteliğindeolması ve kısa bir süre içerisinde Habitat IIkapsamındaki "Dünya Kenti İstanbul" ve "TarihBoyunca Anadolu'da Konut ve Yerleşme" sergileriiçin kullanılabilir duruma getirilebilmesi nedeniylegeçici onarım, sınırlı müdahale ve sağlamlaştırmaprensipleri ilke olarak benimsendi. Bu prensiplerinuygulanmasında iki neden rol oynadı: KorumaKurulu'ndan bu prensiplere uygun müdahale içinizin alındı ve müze kullanımı için daha sonradönüşüme uğrayacağı düşünüldü.Acil müdahaleler içerisinde, yıllarca boş kalmanıngetirdiği ve önceki kullanımdan arta kalanmekânlardaki yığınların boşaltılıp temizlenmesiöncelikli oldu. Bu yığınlar içerisindenDarphane'deki kullanıma ilişkin önemli belgeler detemizlenip korundu. Daha sonra kısmen onarım,kısmen yenileme şeklinde zeminler, çatılar veyapılardan ayrılan özgün parçalar uzun birbelgeleme ve rölöve çalışmasından sonra eldengeçirildi. Çökmüş olan çatılar, yıkılmış olan duvarparçaları da onarıma tabi tutuldu. Sergileme amaçlıolarak zeminler geri dönüşümlü bir sistemlesağlamlaştırılırken, geçici platformların farklıdüzlemlerde yerleşimleriyle sergi için uygunmekânlar sağlandı. Özgünlüğün korunumu esastutularak, özgün olanın mimarlık dili kullanılarakortaya çıkarılması ve vurgulanması da bir tasarımanlayışı olarak ortaya konuldu.6. Darphane yapılarının farklı dönemlerde yapılanekleri tanımlanıp çizimlere aktarıldı. Binalar dasergilemenin bir parçası olarak kabul edildi. Yapıdabulunan in-situ makinalar, kazanlar, potalar, raylar vemekânlara saçılmış olan aletler belgelenipdeğerlendirildi. Eski kullanımından soyutlanmış yenikullanımı fiziksel bir oluşuma dönüştürürken öncekikullanımın yani para basılan günlerin izleri de ortayaçıkarılıp mekâna yansıtıldı. Para darp işlemi ve süreci,incelemede çalışıldı.7. Sergilere ve müzenin ön çalışması olarak yapılanmüdahaleler de Habitat II kapsamında bir sergi ilesunuldu.1. 1917 yılına tarihlenen yapının etrafında Ataköy9. bölge kurulmaya başlayınca Bakırköy SanayiKompleksi'nden geriye kalan İspirtohanebinasının işlevlendirilmesi gündeme geldi. Bina,kuruluşundan itibaren çeşitli müdahalelereuğramışsa da restorasyondan önceki halini1980'lerin başındaki müdahaleyle aldı. Bina,Ataköy gibi büyük ölçekli ve bütün yankurumlarıyla -rekreatif alanlar, okul, alışverişmerkezi, spor alanları gibi- oluşmuş bir bölgeniniçinde terkedilmiş halde kaldı. Aynı zamandabina, bölgedeki bir takım genç yaş gurubuinsanlar tarafından yasal olmayan aktiviteler içinkötü kullanılmıştı. Bu nedenle bölge halkınınistekleri doğrultusunda müzik aktivitelerininyoğun olduğu bir kültürel merkezinedönüştürülmesi düşünüldü. Bölge halkının buisteklerini Bakırköy Belediyesi'ne iletmelerisonucu proje için İTÜ Mimarlık Fakültesi'nebaşvuruldu.2. Bu dönüştürme kararının ilk adımı, bölgehalkının isteklerinin Bakırköy Belediyesi'ninihtiyaçları ile birleşmesi sonucu atıldı. İTÜMimarlık Fakültesi'ne teklif edilen proje dahasonra hem bölgenin ihtiyacını hem de İTÜ'nünMüzik Okulu gereksinimini karşılamak üzere buistekleri birleştirerek oluşturuldu. Bu durumdayerel halk, Bakırköy Belediyesi, İstanbul TeknikÜniversitesi'nin ortak kararı sonucu oluşturulanbir uzlaşımdır denilebilir.3. Bölge halkı ve Bakırköy Belediyesi içerisindemüzik aktivitelerini barındıran bir merkezibölgenin ihtiyacı olarak önerdiler; çünkü bumerkez, okulun çalışma saatleri dışında vetatillerde aynı zamanda İstanbul kentine amaözellikle yakınlığı sebebiyle Ataköy konutbölgesine seslenen müzik kursları vekonserleriyle canlandırıcı bir etki yapacaktı. İTÜise bu amaçları birleştiren bir rol üstlenerek vebunu kendi ihtiyaçlarıyla birleştirerek bir müzikokuluna dönüştürdü.4. Projeye başlarken, yapının sahibi olarakBelediye bir işlev önerisiyle geldiği için projegrubunun yeni bir önerisi olmadı. Ama bu süreçteyönlendirici bir rol oynayarak İspirtohane'yi müzegibi görece daha durağan bir işlevle yüklemekyerine, bölgeyi canlandırıcı rol oynayacak aktiviteleribarındırması konusunda yönlendirdiler.Mekânın boyutlarının ve mekânsal organizasyonununbu işlev için uygun olduğu görülerek müzikokulu önerisi uygun bulundu.5. Yeniden kullanım müdahaleleri altı ana başlıkaltında toplanarak değerlendirildi:1. Özgün olmayan ve tarihi yapınıngörünümünü değiştiren eklerin kaldırılması;2. Özgün olmayan, ancak işlevsel ve strüktürelnedenlerle mevcut haliyle bırakmak durumundakalınan ekler;3. Bugün mevcut olmayan özgün elemanlarınyapısal verilere dayandırılarak yenidendeğerlendirilmesi;4. Özgün elemanların sağlamlaştırılması,temizlenmesi ve bozulmuş detayların özgününeuygun biçimde düzeltilmesi;5. Bugün kullanılmayan özgün elemanlarınizlerinin belirtilmesi;6. Yeni elemanların tasarlanması.6. Mevcut binadaki tüm mekânların çözümlenmesindetaşıyıcı sistem ve yapı elemanlarının özgünhallerinin korunmasına özen gösterildi. Hafif birkonstrüksiyonla inşa edilen şeffaf ve yarı yansıtıcıyüzeylere sahip olan ek bina, avluya girenlere tarihîbinaya bakarken fon oluşturmaktadır.. .12 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI13. .


İSTANBUL SİLAHTARAĞA ELEKTRİK SANTRALİTÜRKİYE'DE FABRİKA VE İŞÇİ KONUTLARI*Santral, elektrik imtiyazını kazanan Macar "Ganz"firması tarafından inşa edilmiştir. İşletmesi 1914'teFransız kökenli " Société Financiére de Transports etd'Entreprises Industrielles à Bruxelles" (Sofya) şirketinedevredilmiştir. Bu şirket "Société Anonyme Ottomaned'Eléctricite" (Osmanlı Türk Elektrik Anonim Şirketi)adı altında, şehrin ihtiyaçlarına paralel gerekligenişletmeler de yapılarak, 1937 yılındaki millileştirilmesinekadar görev yapmıştır. Millileştirmeylebirlikte santral, önce Nafia Vekaleti'ne (BayındırlıkBakanlığı), sonra da İstanbul Belediyesi İETT'yedevredilmiştir. Santralin 1938'den 1952'ye kadarİstanbul şehrini tek başına beslediği; sonrasında daÇatalağzı ve Kuzeybatı Anadolu santrallariyle birliktebeslemeyi sürdürdüğü bilinmektedir. Yapılar grubu,1991 yılında KTVKK kararıyla tescil edilmiştir (EnsariKara, 1994, 554).Resim (1) Silahtarağa Fabrikası Yerleşim Planı 10 Nisan 1911Makalede, projelendirilmesi ve inşası Osmanlı Devletizamanında başlamış olsa bile, genç Cumhuriyet'in ilkyıllarında yapımı sürdürülen ve 1980'lere kadarişlevini sürdüren, İstanbul'un ilk hizmet üreten<strong>endüstri</strong> yapılarından birisi olan Silahtarağa ElektrikSantrali ve geliştirdiği çalışma ve yaşama ortamları,bunların niteliği ve konut kültürümüze katkıları elealınmaktadır.Gerek etkilerinin halka en hızlı, en görünür biçimdeaktarılması, gerekse dünya ekonomisi ile bütünleşmeçabalarının bir ürünü olarak "elektrifikasyon", yüzyılbaşında diğer dünya kentleri gibi, Osmanlı "pay-itaht"ı İstanbul'un da en önde gelen modernleşmearayışlarının nesnesini oluşturmuştur. Bu arayışnesnesi, doğaldır ki, kendine bağımlı olmasa bile onunsonucu olan bir düşünsel-entelektüel modernleşmeyide ülkeye sokmaktadır. Gerçi, aynı arayışların havagazı fabrikaları yani Yedikule, Hasanpaşa veDolmabahçe gibi gazhaneler ile Yıldız, Dolmabahçesaraylarının, konakların ve sokakların aydınlatılmasıamaçlı olarak daha erken devreye sokulduğu dabilinmektedir. Elektrik, kullanımındaki kirliliği az,verimliliği yüksek bir enerji kaynağı olarak aynızamanda bir prestij nesnesidir. 1910'dan başlayarak<strong>Ankara</strong>, İzmir ve Adana gibi belli başlı diğer Anadolukentleri için de elektrik santrallerinin yapımısözkonusudur. Türkiye'nin ilk termik santrali olanfabrikanın inşaatı, 1911 yılında projelendirilmiş vearazi mülkiyet değişimi sonradan yapılmıştır. 1913 yılısonlarında işletmeye açılan fabrika, Şubat 1914tarihinden itibaren üretime geçerek şehrintramvaylarına, şebeke ve abonelerine elektrikvermeye başlamıştır.Ali Cengizkan, Doç. Dr., ODTÜ Mimarlık FakültesiYERLEŞKE VE FABRİKA YAPILARISilahtarağa semti, Haliç suyolunun kuzeyinde,Alibeyköy ile Kağıthane derelerinin arasında, buderelerin Haliç'e döküldüğü düzlük ile gerilere doğruyükselen iki tepe ve bu tepelerin yamaçlarını kapsayanalanda yer alır. (Ensari Kara, 1994, 553-554)Suriçi'nden gelip Haliç'in güneybatı kıyısınca devameden ulaşım yolu, Alibeyköy deresi boyunca gider,Kazım Karabekir Caddesi adı ile derenin öbür kıyısınageçer ve Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi Caddesi ile,3. Haliç Köprüsü ve Çevreyolu bağlantılarını,dolayısıyla boğaz köprüleri bağlantılarını kurmuş olur(Ensari Kara, 1994, 553). Eski haritalarda, Kağıthanederesi üzerindeki köprü Fil Köprüsü, Alibeyköy deresiüzerindeki köprü ise Terkos Köprüsü olarakgeçmektedir. Bugün Fil Köprüsü Silahtar Köprüsü'dür.Terkos Köprüsü ise bir suyolu bağlantı köprüsü olup,Çekmece sularının getirilmesini sağlamaktadır.Osmanlı döneminde sur içi yerleşim dışındakiyerleşimler ilk kez Eyüp'te görülmüş ve Romayerleşimlerinden sonra ilk kez I. Süleyman (Kanuni)zamanında (1520-1566) Eyüp'te, Bahariye sahillerinekadar sultan sarayları, devlet ricaline ait yapılar veköşkler inşa edilmiştir. II. Mahmud döneminde (1808-1815) bazı saraylar yıktırılmış ve padişah tarafındanİplikhane yaptırılarak, ilk kez sanayi yapıları Feshaneile Haliç'in çehresine girmişlerdir. Henri Prosttarafından 1936-37'de hazırlanan ve 1939'dauygulamaya konulan plan, Haliç kıyılarında sanayiyapılaşmasını teşvik etmiş; 1950'den sonra hızlanansanayileşme ve getirdiği nüfus hareketliliği, bölgedegecekondulaşmaya neden olmuştur.Silahtarağa Termik Santrali Yerleşkesi, 118.000 m2'likbir alana, geniş ve kuzey-güney yönünde uzanan incebir yerleşke biçiminde tasarlanmıştır. Güneyde Haliç,batıda Silahtar Deresi, kuzeyde ve doğuda, fabrikaylabirlikte yapılmış olan karayolu uzanmaktadır. İlkyerleşim planı ( Emplacement de l'Usine) başlıklı1/1000 ölçekli, 10 Nisan 1911 tarihli paftaya görefabrika, dört aşamada büyüyebilecek biçimdetasarlanmış, arazide kuzey-güney eksenindeuzayabilecek yapının doğrusal makine salonu önündedört kazan bölümü düşünülmüştür. ( Resim1) Anlaşılanbirinci aşamada yalnızca bir bölüm, inşa edilmiştir. İlkaşamadaki ana fabrika binası ( usine centrale) kalkanduvar cephe uzunluğu 19 metre olan T planlı bir çelikyapıdır. Sonrasında da, 31 Ocak 1921 tarihli"Silahtarağa Fabrikası'nda yapılacak değişikliklerinplanları" başlıklı dosyadaki belgelerle ayrıntılı plan veçizimlerine, hesaplarına ulaşılan yeni santral makina ekyapısı (yerleşme planında kuzeydeki) yapılarak, fabrikabüyütülmüştür.( Resim 2-3) Türkiye'de HaydarpaşaGarı'ndan ilk kez kullanılan döşek-temel (radye-temel)bu yapıdadır. Bu da yapının korunması yönündekiçabaların ne derece anlamlı olduğunu göstermektedir.1911 planında ayrıca bir kömür deposu, fabrika subesleme ve atma kanalları, briket atelyesi ( briguetterie;büyük olasılıkla curuf briketi), bir işçi lojmanı, büro veyönetim yapısı ve fabrika limanı göze çarpmaktadır.Fabrika yapılarının büyük çoğunluğunun tasarımının,"Sanayi-i Nefise Okulu hocalarından ve mimar GuilioMongeri'nin yardımcılarından" Terziyan Efendi olduğubilinmekte ve İstanbul Belediyesi Fen Heyeti üyesiolabileceği söylenmektedir. Fabrikanın ayakta olanikinci turbin (santral) yapısı, 1943-1944 yıllarında,dönemin önemli mimarı Seyfi Arkan tarafındangerçekleştirilmiştir. Yapının, cephe özellikleriaçısından tipik bir Arkan yapısı olmasının yanısıra,özgün santral yapısına uyum konusunda gösterdiğiduyarlık da dikkat çekicidir.( Resim 4)Bugün Silahtarağa Fabrikası türbinleri ve türbinçizimleri, hiç bir estetize etme kaygısı taşımadan veyapaylığa düşmeden, bir makina estetiği olgusunuResim (2) Santral YapısıResim (3)- Varolan santral yapısı ve ek binanın cephe ve kesitleriFotoğraf Haluk Zelef, 2006. .14 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI15. .


Fotoğraf 4-5 Haluk Zelef, 2006Resim (4) Santral Ek Yapısı, Mimar Seyfi Arkan, Resim (5) Yönetim yapısı, Resim (6) Fabrika müdürü lojmanıGarnier'le başlayan "Endüstri Kenti" ( Cité Industrielle)ütopik planlama anlayışının, imaja ve görünümeilişkin yönlerinden arınmış biçimde daha somutyansımalarının burada gerçekleştirilmiş olduğunugörmek şaşırtıcı değildir. Kamusal kolektif bilincindışında gelişmiş ya da kalmış olsa bile, bu yurtdışıkaynaklı örnek ve arayışların Türkiye'deki ilkadımlarından biri, belki de ilki olan fabrikalojmanlarındaki anlayışın, Türkiye Cumhuriyeti'ninbaşkenti <strong>Ankara</strong>'nın Planı'nda (1928 ve 1932) bir"Amele Mahallesi" ( Arbeiter Wohnen und ArbeiterViertel) olarak yansıma bulması, filiz vermesikaçınılmazdır. Dönemin anlayışının, bir bakıma"çağın ruhu"nun ( Zeitgeist) getirdiği bir oluşumdurbu. Aslına bakılırsa, Türkiye'de erken dönemlerinsanayi yapıları ve çevresinde de, 'daha informel' işçiyapılaşmasının gerçekleştiği de bilinmektedir.Örnekse, İstanbul Kazlıçeşme'de, Mensucat Santralfabrikasına yakın bir konumda Pervitiç haritalarındaizlenen "Ameleler Yuvası" adlı küçük konut dizisidir.Bu kalıp ve yaklaşımın öncülünün, "hücre" türü"bekar odaları" olduğu bilinmektedir.Resim (7) Evli işçi lojmanları, Resim (8) Memur evleri,Resim (9) Kantin (Lokanta)yapısı, Resim (10) Trafo köşkleri789 10Fotoğraflar: Ali Cengizkan, 2001ortaya koyan özelliktedirler. Fabrikanın limanındabetonarme temelli döner bir vinçle gemiden alınankömür, küçük bir monorayla önce kömür deposunaaktarılmakta, ya da açıkta saptanan bölgelerde yığınlarhalinde toplanmaktadır. Depodaki basit bir vinç vemonorayla fabrikanın kazan bölümüne aktarılankömür, yandıktan sonra kül olarak el arabalarıyladışarıya alınmakta ve curuf, monorayla briketatelyesine taşınmaktadır.Daha sonraki yıllardaki eklerle genişleyen yerleşke,<strong>endüstri</strong> <strong>mirası</strong> sınıflandırması içinde değerlendirilebilecekbirçok yapıyı içermektedir. Ana fabrikayapısı yanında yeni rıhtım ve vinç yapısı, GenelKömür deposu, Atölye ve Dükkan yapısı,Yönetimyapısı (Resim 5) , Fabrika müdürü lojmanı (Resim 6) ,Fabrika Kazan Reisi Lojmanı, Evli işçi Lojmanlarıyapısı (Resim 7) , Bekar işçi lojmanları yapısı, Memurevleri (Resim 8) , Jandarma Barınma yapıları, Kantin(Lokanta) yapısı, (Resim 9) Duş ve Banyolar yapısı,Trafo köşkleri (Resim 10) gibi yapılara arşivçalışmalarında rastlanmaktadır.Fabrika yapısının, pencerelerinin kemerlenmesi, öncephenin sivri cami alemi gibi bir şekilde bitirilmesigibi bazı cephe özellikleri, birinci Ulusal Mimarlıkakımı anlayışının bir biçem olarak yapıya takıldığıizlenimini verse de fabrika kabuk olarak, salt işlev, saltkullanım ve malzeme çakışımı, neyse odur.Fabrikanın temsil ettiği 'yeni” kimlik, teknoloji vebuluşun getirdiği 'yeni' ile kendisi saydam olabilecekkadar doğrudan ilişkilidir. Oysa barınma birimleri, bir'kültürel kimlik' nesnesi gibi giydirilmektedir. İşlevselfarklılık gözönüne alındığında, tasarım açısındankonut planlarının kurgusunda riskin göze alınabildiği,dış cephe bitişlerinde görünüm 'imaj' arayışınınbütünüyle belirleyici olduğu anlaşılmaktadır. Fabrikaüretim yapılarına 'imaj' kazandırılırken ise, bildik yada yeni edinilmiş yapma becerileri fabrikanınmekanik ve akılcı (rasyonel) işlevselliği ileçakıştırılarak form elde edilmektedir. Böylecebarınma ve üretim birimleri arasında, anonim birkullanıcıya tasarım yapan tasarımcının, karşısında ikifarklı kullanıcı varmışcasına farklılık yaratması, özel(evsel ve evcil) alanlarla kamusal alanlar arasındakiuyum ve zıtlık nedeniyle, 'imaj' kazandırma süreciçetrefil bir hal almaktadır.İŞÇİ KONUTLARIAraştırmanın esas konusu olan İstanbul Silahtarağaişçi konutları ile ilgili ilk saptamalar şunu gösteriyor ki,burada fabrika arazisi içinde fabrika ile birliktetasarlanan işçi ve memur (çalışan) konutlarının ilkörnekleriyle karşı karşıyayız. 1950'li yıllarlabaşlayarak, özellikle 1950'den sonra, konutkooperatifleri döneminde ve işçi konut kooperatiflerikurdurularak, doğrudan fabrika yerleşkesi içi ya dafabrika kasabası bağlamında yer alan işçi konutlarıyapımından giderek vazgeçilmiş ve işçi konutumemurkonutu ayrımı ve diğer ayrımlar ortadankalkmış; her sınıfsal katman ve konum kendi gelirinegöre kentin kendine uygunlaştırdığı bir köşesindekonut sahibi olmaya başlamıştır. Kuşkusuz bu durum,örneğin 'bağımlı çalışanlar' sayılan işçi vememurların, sırasıyla sözleşmeli ve statülürejimlerinin birbiriyle yakınlaşmasının da bir sonucuolabilir.Silahtarağa Elektrik Fabrikası'nın ana yapısının çokakılcı (rasyonel) biçimde planlandığı; gelişmeye açıkbir plan kurgusu olduğu ve bu niyetin de kısmengerçekleştirildiği; işçi ve memur lojmanlarında dakısmen bu akılcı planlama kurgusunun sürdürüldüğügözlenmektedir. 20. yüzyılın başında EbenezerHoward'ın "Bahçe Şehir" ( Garden City) kalıtı ileÖte yandan, 1923 yılında Le Corbusier'nin yaptığıbenzetme ile "makina olarak ev" kavramı ortayaatılacak, böylece çoğaltılmış, kopyalanabilir, <strong>endüstri</strong>nesnesi olmuş bir ev tanımı geliştirilecektir (LeCorbusier, 1927-1974, 210). Zaten 1910'lu yıllarıizleyen iki onyıl içinde Clarence Perry, "KomşulukBirimi" ( Neighbourhood Unit) tasarım aracı ile, yenikonut alanlarının ele alınışında başarı kazanacak vemeslek kökenli, ilgi kökenli, gelir grubu ya da sınıfkökenli kullanıcıların oturacağı konut çevreleri, konuttoplulukları ve mahalleler tasarımının önü açılacaktır.Bu yeni dönem, özellikle kooperatif örgütlenmelerininçağı olacaktır.2000'LERDE SİLAHTARAĞA2000'lerin başlarında Silahtarağa ElektrikFabrikası'nın, "mülkiyetinin paylaşılamamasınedeniyle kaderine terkedilmesi" söz konusu idi(Köksal, 2000, 55). Hem yapılarının oldukça iyidurumda bulunduğu, hem de yakın çevresindebulunan ya da atılmış, eski <strong>endüstri</strong> malzemesininvarlığının yapıları daha da değerli kıldığı; buözelliklerin "üretim tekniklerinden üretilenlere,işçilerin çalışmalarından günlük yaşantılarına kadarbilgi sunan" bir sanayi - <strong>endüstri</strong> müzesi olmagizilgücünü (potansiyelini) artırdığı savunulmaktaydı(Köksal, 2000, 53). Bir bilgiye göre, İstanbulBüyükşehir Belediyesi tarafından içinde hayvanatbahçesinin de bulunduğu bir dinlence (rekreasyon)alanına dönüştürülmesi düşünülmüş; bir başka bilgiyegöre ise, bugün Lengerhane ve Hasköy Tersanesiyapılarını kullanmakta olan Rahmi Koç Müzesi'nin ilkyerleşimi için akla gelmişti. Haliç çevresinde sanayiyapılarının hizmet dışı kalarak 'yeniden işlevlendirilme'si,Haliç sularının ve çevresindeki toprağınekolojik dengeye kavuşturulması ve yeniden hayatadöndürülmasi açısından atılan adımlarla paralel vekarşılıklı olarak gelişen, birbirini tetikleyen süreçlerolmuştur (Soğancı, Neslihan Müge, 2001).Bugünlerde Silahtarağa Elektrik Fabrikası bir vakıfüniversitesi ve iki holdingin kurucu ortaklığındaSantral İstanbul adıyla kültür-sanat merkezinedönüştürülmekte. (Resim 11-12) Merkezinprogramında çağdaş sanat müzesi, enerji müzesi,uluslararası konuklar için 'rezidans' kullanımı,kütüphane ve bilgi merkezi, Avrupa sanat sokağı,Uluslararası Kültür ağı ve STK merkezi, Üniversiteninbazı eğitim birimleri yanında konser salonları, yedibin kişilik açıkhava amfitiyatrosu, kafe, restoran verekreasyon alanları yer almakta. Bu işlevler eskisantral yapılarının dönüştürülmesiyle elde edilenmekanlarda ve inşa edilmekte olan yeni yapılarda yeralacak. Silahtarağa Elektrik Santrali için “EndüstriArkeolojisi Nesnesi Olan / Barındıran Müze” başlığıaltında yaptığımız koruma vurguları, santralin 'kendikuruluş belgeleri, tarihi ve gelişmesini', 'üretimsürecini belgeleyen mekanlarını ve makine aksamını','yerleşkedeki yaşamla birlikte çalışma sosyolojisitarihini', 'fabrikanın kentin elektrifikasyonundakiizlerini', ve Karl Terzaki'nin katkılarıyla belki de'dünyadaki ilk radye temelli yapı oluşunu' konuedinmişti (Cengizkan, 2004). Yerleşke ve yapılarınyalnızca metrekare büyüklükleri ve konumlarıyladeğil; 1922 planına uygun biçimde dikilen, bugünoldukça gelişkin, 30m boyunda çınar ve diğer farklıtürdeki ağaçlarıyla bir yeşil doku <strong>mirası</strong> daoluşturduğu, 'yeniden değerlendirme' kapsamındabunların da unutulmaması gerektiği açıktır.* Bu yazı ilk kez ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi'nde (cilt:20, sayı: 1-2; 29-55) yayınlanmıştır [Baskı tarihi: Ekim 2004].Burada Ceren Katipoğlu ve Haluk Zelef tarafındankısaltılarak yayına hazırlanmıştır.. .16 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI17. .


Fotoğraf 10-11 Haluk Zelef, 2006DEMİRYOLU MİRASI - KORUNMASIResim 10-11 “Santral İstanbul” adıyla kültür-sanat merkezine dönüştürülmekteEmrah Köşkeroğlu, Mimar, Restorasyon Uzmanı, ODTÜKAYNAKÇACengizkan, A. (2002) Modernin Saati: 20. YüzyıldaModernleşme ve Demokratikleşme Pratiğinde <strong>Mimarlar</strong>,Kamusal Mekan ve Konut Mimarlığı, <strong>Mimarlar</strong> Derneği1927 ve Boyut Yayıncılık, İstanbul.Cengizkan, A. (2004) Şehremaneti Haritası'ndan<strong>Ankara</strong>'nın İlk Planı'na 1924-25 Lörcher Planı/KentselMekan Özellikleri, 1932 Jansen Planı'na ve BugüneKatkıları, Etki ve Kalıntıları, <strong>Ankara</strong> Enstitüsü Vakfı veArkadaş Yayınları, <strong>Ankara</strong>.Cengizkan, A. (2004) Silahtarağa Elektrik Fabrikası: Tarih,Endüstri Müzesi ve Kent, Arredamento Mimarlık,Temmuz-Ağustos 2004, s: 2004/07-08; 96-102.Garnier, T. (1917, 1989) Une Çite Industrielle: Etüde pourla Construction des Villes, Princeton Architectural Press,New York.Engels, F. (1887; 1974) Konut Sorunu, çeviren M. Şimşek,Odak Yayınlan, <strong>Ankara</strong>.Ensari Kara, H. F. (1994) Silahtarağa Elektrik Fabrikası,Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi (7) TürkiyeEkonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul, 553-554.Gülmez, M. (1983) İşçi ve Memur Statüleri ArasındaYakınlaşma Olgusu: Dünyadaki Gelişmeler veÜlkemizdeki Durum, Prof. Dr. İbrahim Yasa'ya Armağan,A Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, <strong>Ankara</strong>, 231-263.Köksal, G. T. (2000) Kaybolan Endüstri Mirasımız ve BazıÖneriler, Domus m (8, Aralık-Ocak) 52-55.Ouartert, D. (1987) Osmanlı Devleti'nde Avrupa İktisadiYayılım ve Direniş (1881-1908) çeviren S. Tekay, YurtYayınları, <strong>Ankara</strong>.Rousseau, J. J. (1762, 2001) Toplum Sözleşmesi (Du"Contat Social) çeviren V. Günyol, Adam Yayınları,İstanbul.Sey, Y. (1983) Cumhuriyet Döneminde Toplu KonutSorunu, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi (9)2375-2384.Sey, Y. (1984) To House the New Citizens: HousingPolicies and Mass Housing, Modern Turkish Architecture,R. Holod and A. Evin, eds., University of PennsylvaniaPress, 153-177.Sey, Y. (1998) Cumhuriyet Döneminde Konut, 75 YıldaDeğişen Kent ve Mimarlık, derleyen Yıldız Şey, Türkiye İşBankası ve Tarih Vakfı Ortak Yayını, İstanbul, 273-300.Soğanci, N. M. (2001) Architecture as Palimpsest: Re-Functioning of Industrial Buildings within the Scope ofIndustrial Archaeology, Yayımlanmamış Mimarlık YüksekLisams Tezi, ODTÜ Mimarlık Fakültesi, <strong>Ankara</strong>.Tanyeli, U. (1996) Klasik Dönem Osmanlı MetropolündeKonutun 'Reel' Tarihi: Bir Standart Saptama Denemesi",Prof Doğan Kuban'a Armağan, derleyenler Z. Ahunbay, D.Mazlum ve K. Eyüpgiller, Eren Yayınları, İstanbul, 57-71.Tanyeli, U. (2001) Mahremiyet ve Konforun Tarihi:Türkiye'de Oda (15.-20. Yüzyıllar) Sanat Dünyamız (81,Güz) 157-167.Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı (2001)Jacques Pervititch Sigorta Haritalarında İstanbul / İstanbulin the Insurance Maps of Jacques Pervititch, AxaOyakYayını, İstanbul.Ünalın, Ç. (2002) Cumhuriyet Mimarlığının Kuruluşu veKurumlaşması Sürecinde Türk <strong>Mimarlar</strong> Cemiyeti'nde<strong>Mimarlar</strong> Derneği 1927'ye, <strong>Mimarlar</strong> Derneği 1927Yayını, <strong>Ankara</strong>.DEMİRYOLUTarihte etkisi bu kadar büyük olan buluş sayısı fazladeğildir. Sanayi devriminin “parlak çocuğu” olarakulaşım tarihinin önemli başlıklarından biri olmuş,ekonomi tarihini derinden etkilemiş, toplumları hemfiziksel hem de sosyal olarak birbirine bağlamış birfenomendir demiryolu.Bildiğimiz anlamda demiryolu ulaşımının ortayaçıkışı, her ne kadar fikren çok daha önce gelişmiş olsada, 1830'lara rastlar. İlk yolcu taşımacılığı İngiltere'deLiverpool ile Manchester arasında işleyen hatla başlar.Bu tarih aynı zamanda “Demiryolu Çağı”nın dabaşlangıcıdır. O zamana dek bu denli hızlı, ucuz vezahmetsiz yolculuk etmemiş kitleler için her yerulaşılabilir hale gelir. Demiryolu yalnızca işgücününulaşımını değil aynı zamanda yeni doğan <strong>endüstri</strong>yehammadde akışını da sağlar.Artık toprakların tam anlamıyla fethedilmesi çok dahakolaydır. Amerika kıtasının yabanıl arazileridemiryolu ile “medeniyete” kavuşur. Hindistanörneğinde olduğu gibi sömürgelerin gerçek anlamda1“ana kara”lara bağlanmasında demiryolunu görürüz.Demiryolu 19.yy ortalarından sonra politik birkarakter kazanmıştır artık. Savaşlarla ele geçirilentoprakların demiryolu ile zenginlikleri sanayimerkezlerine taşınırken, zayıflayan imparatorluk veülkelerin kaynakları da Avrupalı emperyalist güçlertarafından kullanılabilir hale gelir. Gelişmenin vemedeniyetin en önemli göstergesi haline gelirdemiryolu. İngiltere'de başlayan dalga kısa süredeAvrupa'nın tamamına, eş zamanlı olarak daAmerika'ya yayılır. 1850'de, Avrupa'da 23.088 kmolan demiryolu ağı 1907'ye gelindiğinde 320.0002km'ye ulaşmıştır. Başı çeken ülke İngiltere olmaklaberaber, Fransa ve Almanya demiryolu inşasında ve buteknolojinin diğer ülkelere ihracatında önemli yeredinirler. Bu inşa etme süreci bütün dünyada aralıksızdevam eder; Asya kıtası Avrupa ve Amerika'nındemiryolu konusundaki başarılarına ancak 20 yüzyılınikinci yarısında ulaşabilir. Demiryolu hanedanlığı II.Dünya Savaşı'nın ardından hırpalanma sürecine girsede 1974'te Japonya'da yapılan ilk hızlı trenShinkansen ve 1980'lerde ortaya çıkan Fransız TGV(Train a Grand Vitesse - Hızlı Tren) ile tekrar başagüreşmeye başlar. Kendi içinde evrimleşen demiryoluartık çok daha hızlı ve güvenlidir. Ancak eski gücü veihtişamı azalmıştır.Şehircilik ve mimarlık açısından ise demiryolu etkisioldukça geniştir. Varolan şehirlerin gelişim sürecidemiryolu hatları ile doğrudan bağlantılı hale gelir.Sanayileşmenin getirdiği sosyo-ekonomik koşullar venüfus artışı ile büyüyen şehirler yeni giriş kapıları olandemiryolu istasyonları etrafında gelişmeye başlar.Varolan yapım teknikleri ve malzemelerle çözülemeyecekolan yeni yapı tiplerine demiryolu inşasındagelişmiş olan demir ve çelik <strong>endüstri</strong>si yeni çözümlergetirir. Endüstri devrimi binaları demir, çelik ve camile vücut bulur. <strong>Mimarlar</strong> ve mühendisler karşılarınaçıkan yeni problemlerin üstesinden gelecek araçlaraartık sahiptir; daha önce denenmemiş açıklıklar geçenve daha önce denenmemiş yüksekliklere ulaşanbinalar hızla inşa edilir. Devrim her alanda kendini3hissettirir.ANADOLU VE DEMİRYOLUOsmanlı İmparatorluğu'nun demiryolu ile tanışması1851 yılına Kahire - İskenderiye Hattı ile olur.Anadolu'da inşa edilen ilk hat ise 1856 yılındabaşlayıp 1866 yılında tamamlanan İzmir - Aydın. .18 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI19. .


Demiryolu'dur. İmparatorluk yıkılana kadar yaklaşık12000 km demiryolu inşa edilir. Bu hatların 4000km'si Anadolu'da olup Cumhuriyet'e miras kalır.Demiryolu yapımı 19. yüzyıl Osmanlı - Avrupailişkilerini belirleyen önemli unsurlardan olur. Buhatlar, küçük bir kısmı hariç, İngiliz, Fransız, Alman,Belçika şirketleri ile imzalanan imtiyaz sözleşmeleriile inşa edilir. Osmanlı yönetimi hem asker sevkiyatınıkolaylaştırmak dolayısıyla çıkan isyanları bastırarakimparatorluk sathında kontrolü sağlayabilmek, hemde sanayileşme hareketinin başlatmak ve vergilerindaha verimli toplayabilmek amacıyla aleyhteki birçokmaddeye rağmen sözleşmeleri kabul eder. Planlananhatların tamamı inşa edilemez. Neticede bu amaçlarakısmen ulaşılsa da, etkileri çok daha geniş olur; ithalürünlerin pazara hakim olmasıyla yerel zanaatlar yokolmaya başlar ve artan ticaret gayrimüslimlerinegemenliğine geçer. Müslümanların elinde bulunangeleneksel taşımacılık sektörü çökme noktasına gelir.Özellikle Batı Anadolu'nun hammadde kaynaklarıdemiryollarının inşa eden ülkelerin tasarrufuna girer.Osmanlı, iç ve dış politikasının kontrolünü biraz daha4kaybeder.Bu durumdan demiryolunun geçtiği merkezler de aynıderecede etkilenir. Kentlerin yapısı tıpkı Avrupa'daolduğu gibi değişime uğrar. Ama en önemlisi yenimerkezlerin demiryolu sayesinde ortaya çıkmasıdır.Demiryolu istasyonları şehirlerin ve köylerin enönemli yapılarıdır artık. Kent merkezlerindeki hareketistasyon çevresinde yoğunlaşır. Yaşam bu yapılarınetrafında döner; yeni teknoloji hayata istasyon5kapısından girer.Cumhuriyetin demiryoluna verdiği önem hepimizinmalumudur. 1950'lere kadar Osmanlı İmparatorluğu'ndanmiras alınan 4000 km'lik demiryolu ağı68000 km'ye ulaşır. Aynı zamanda bütün demiryollarıdevletleştirilir ki 1924'ten 1948'e kadar süren bu süreçoldukça zahmetli olur. Cumhuriyet Hükümetleri'ninyatırımlarında en önemli paylardan birini alandemiryolu, ekonominin büyümesinde ve sanayileşmehamlesinin başarıya ulaşmasında katalizör olan ulaşımproblemini çözer. 1948'te tüm taşımacılığın %90'ıdemiryolu ile yapılmaktadır. Günümüzdeki rakam ise7%6 civarındadır.DEMİRYOLU MİRASIBu uzun “tarihi” girizgah çerçeveyi tam anlamıylaanlamak ve bahsedilen konunun göründüğünden çokdaha karmaşık olduğunu açıklamak için gereklidir.Demiryolu yalnız fiziksel yapısı ile ele alınacak olursaoldukça eksik kalmış olur. Varolan fiziksel çevre,oldukça geniş bir alt-metnin yansımasıdır. Dolayısıylademiryolu <strong>mirası</strong>nın korunması alışılagelen korumaperspektifinden farklı özellikler içermelidir.“Demiryolu Mirası” nın kapsadığı alan altı başlıkaltında toplanır;- Demiryolu Arşivleri: yazılı metinler, çizimler,Resim 1- Saltash Köprüsü ve viyadüğü, İngiltere. 19.yy önemliköprülerindendir. Koruma altına alınamadan yıkılmıştır.)Resim 2- 1985 yılında sergi merkezi olarak restore edilenManchester Central Station(1876-9)projeler, anlaşmalar.- Hareketli tüm makineler- Yapılar: İstasyonlar, bakım atölyeleri, üst örtüler vehangarlar, malzeme ve yük depoları, su depoları,köprüler ve viyadükler.- Bu yapılarla ve hattın tamamı ile bir bütünoluşturan kentsel ve kırsal alanlar, sanayi tesisleri,doğal panoramalar ve manzaralar- Altyapı ve sinyalizasyon sistemleri ve ilgili tümekipman- Demiryolu ile ilgili tüm taşınabilir nesneler: saatler,mobilyalar, kantarlar vs.Burada demiryolları <strong>mirası</strong>nın kentlerdeki metrosistemlerini de içerdiğini unutmamak gerekir. Halenkullanılmakta olan Londra ve Moskova Metroları ileilgili koruma çalışmaları yapılmaktadır. Bu çalışmalarözellikle istasyonların özgün hallerinin korunmasıüzerine yoğunlaşmıştır. Türkiye bu bakımdanayrıcalıklı bir örneğe sahiptir. 19. yüzyıl sonlarındaortaya çıkan bu ulaşım aracının New York veLondra'dan sonra üçüncü örneği İstanbul'da, Karaköyve Tünel semtleri arasında işlemeye başlamıştır.Teknolojisi neredeyse değişmeden işleyen bu hatkorunması gereken önemli bir demiryolu <strong>mirası</strong>dır.Demiryolu <strong>mirası</strong>nın tanımlanması ve korunmasıoldukça yeni bir konudur. İlk olarak <strong>endüstri</strong>Resim 3- Restorasyon sonrası Hellifield Station (1880)yapılarının korunması ile gündeme gelmiş, 80'lerinikinci yarısı ve 90'larla beraber geniş şekildeçalışılmaya başlanmıştır. Her ne kadar demiryolumakineleri, özellikle vagonlar ve lokomotifler gibitekil elemanların korunması 20. yüzyıl ortası itibarı ilebaşlamış olsa da bütüncül çalışmalar son 20 yıl içindeyoğunlaşmıştır. Bu çalışmalarda Avrupa'da başı çekenyine İngiltere olmuş, Amerika kıtasında ise Kanada buçalışmalara öncülük etmiştir. 1999'da ICOMOSdemiryolu <strong>mirası</strong> olarak tescillenen alanların DünyaMirası olarak kabul edilmesi için karşılanması gereken8kriterleri yayınlamıştır. Bu yayın, konuyla ilgili çokönemli resmi referanslardan biridir.İNGİLTERE ÖRNEĞİBu kriterlerin, demiryolu <strong>mirası</strong>nın korunmasındaöncülük rolü üstlenen İngiltere örneğinde incelenmesiTürkiye'deki çalışmalara ışık tutabilir. 1977 yılındaki,RIBA Heinz Gallery'de açılan “Off The Rails: SavingRailway Heritage” sergisiyle ilk defa demiryolu <strong>mirası</strong>koruma alanında odak noktası olmuştur. Yorkkentinde açılmış olan National Railway Museum(Ulusal Demiryolu Müzesi) daha çok makineler vemobil elemanlar üzerine özelleşmiş iken, bu sergi ilemimari elemanlar ve çevre ile ilgili değerler ve kaygılardile getirilmiştir. (Resim 1) 1984 yılında ise BritishRailways (İngiltere Devlet Demiryolları) kurumunabağlı olan ama kar amacı gütmeyen bir kuruluş olanRailway Heritage Trust kurulmuş ve demiryolu <strong>mirası</strong>ile ilgili koruma çalışmaları bu merkez etrafındatoplanmıştır . Bu kuruluş bünyesinde konu ile ilgilikoruma mimarları, akademisyenler, tarihçiler,arkeologlar ve gazeteciler gibi geniş bir yelpazedenuzmanları barındıran kurullar oluşturulmuş ve konuile ilgili eğitimlerden, koruma pratiğine kadar geniş biralanda çalışmalar sürdürülmüştür. 1993 yılındaDemiryolu Kanunu, demiryolu <strong>mirası</strong>nın korunmasıile ilgili olarak revize edilmiş ve demiryolu <strong>mirası</strong>nınülke genelinde tespiti, tescillenmesi ve envanterinintam olarak çıkarılması için ulusal bir kurul ( RailwayHeritage Commitee) oluşturulması kararlaştırılmıştır.Bu son düzenleme ile üç kuruluş ( National RailwayMuseum, Railway Heritage Trust ve Railway Heritage9Commitee), eşgüdüm ile çalışmaktadır. Buçalışmaların sonucunda en kapsamlı demiryolu <strong>mirası</strong>koruma projeleri hayata geçirilmiştir. Tescillemeçalışmaları 3 ana başlık altında toplanmıştır; TarihiAnıtlar, Tarihi Yapılar ve ülkemizdeki sit alanları ilebenzerlik gösteren Koruma Alanları. Korumaçalışmalarında öncelik, atıl durumdaki fazlacayıpranmış yapılara, özellikle de istasyonlaraverilmiştir; 1969 yılında kapatılmış olan ManchesterMerkez İstasyonu (1879), 1985 yılında sergi merkeziolarak restore edilmiştir (Resim 2) Aynı zamanda,Aylesford İstasyonu ve Hellifield İstasyonu gibi erkendönem küçük ölçekli istasyonları koruma altınaalınmıştır. (Resim 3) . 1990'larla beraber, ForthKöprüsü ve Leaderfoot Viyadüğü gibi yapılar ve teknikaltyapı restorasyon programına alınmıştır (Resim 4) .Bu örnekler demiryolu <strong>mirası</strong>nın korunması ile ilgiliuluslararası alandaki öncü çalışmalardır.TÜRKİYE'DE DEMİRYOLU MİRASININKORUNMASIÜlkemizdeki demiryolu <strong>mirası</strong> her ne kadar üzerindedurulmamış bir konu olsa da, hem şu andaki fizikseldurumu hem de özellikleri açısından umut vaatetmektedir.Varolan hukuki altyapı demiryolları ya da genelde<strong>endüstri</strong> <strong>mirası</strong>nın korunması üzerine özel bir yorumgetirmemektedir. Ancak bu alandaki gelişmelere deaçıktır. Özellikle 1983 yılından beri yürürlükte olan2863 numaralı “Kültür ve Tabiat Varlıklarının Koruma10Kanunu”nda, 2004 yılında yapılan değişiklikler ile<strong>endüstri</strong> <strong>mirası</strong>nın tescillenmesi nispeten kolaylaştırılmıştır.Aslında bütün inisiyatif Bölge KorumaKurulları'nda bulunmakta ve kurullar da yapılan sayılıbaşvuruyu çoğunlukla olumlu değerlendirmektedir.Özellikle tescillenen <strong>Ankara</strong>, İstanbul ve İzmirHavagazı Fabrikaları önemli örneklerdir. Ne yazık kibu yapıların korunması için tescillemenin yeterliolmadığı <strong>Ankara</strong> Havagazı Fabrikası'nın göz göre göreyıkılışı ile bir kez daha ortaya çıkmıştır. Asıl meselekoruma altına almakla beraber bu <strong>mirası</strong>n yaşamasınıve kullanılmasını sağlamaktan geçmektedir.Demiryolu <strong>mirası</strong> ise bu noktada ilginç iki özelliktaşımaktadır: Birincisi TCDD bütün demiryolumülkleri ve diğer ekipmanların sahibidir ve bakım veonarımlarını çok uzun süre kendisi üstlenmekleberaber son 10 senede tescilli yapılarını ihale usulü ilerestorasyon projelerini hazırlatmakta ve uygulatmaktadır.Bu konuda, diğer devlet kurumları ilekarşılaştırıldığında, elindeki sınırlı imkanları nispetendaha titiz olarak kullandığı söylenebilir. Bu durum,11oturmuş kurumsal yapının devamı ile açıklanmalıdır.Ne var ki arşivlerin korunması için aynı titizlik. .20 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI21. .


zorunluluk olarak korunmasını gerektirmiştir. 1980'liyıllara kadar buharlı lokomotifler kullanılmıştır. Bulokomotifler, bu tarihten sonra özel gezi tren seferleridışında, kullanımda bulunmamaktadır. Emekliyeayrılan bu lokomotiflerden oluşan önemli birkoleksiyon İzmir Çamlık İstasyonu'nda bulunanlokomotif müzesinde sergilenmektedir. (Resim 6)Resim 4- Leaderfoot Viyadüğü (1865)Resim 5- <strong>Ankara</strong> Lokomotif Müzesinde bulunan34061 No'lu LokomotifÖnemli merkez istasyonlar da kültür varlığı olaraktescillenmiştir. Ancak tescil aşamasının yalnız başınayeterli olmadığı gündemdeki İstanbul HaydarpaşaGarı tartışmalarında görülmektedir. Hazırlanan projeİstanbul'un simgeleri arasına giren bu yapıyayaklaşımın ne kadar yanlış olabileceği ile ilgili önemliipuçları vermektedir. Bu projede, hali hazırda işleyenve hem Haydarpaşa Limanı hem de kent için oldukçaönemli olan bu gar binası, bağlamından tamamenkoparılıp ele alınmıştır. Yeniden tasarlanan bir ticaretmerkezinin servis binalarından biri olarakdeğerlendirilmiş ve yapıya geri döndürülemeyecekzarar vermesi muhtemel işlevler yüklenmiştir. Bunundışında İzmir - Aydın demiryolu üzerinde küçük12istasyonlar da koruma altına alınmış ve İzmir Merkezİlçe sınırları içerisinde bulunan istasyonlarınrestorasyon çalışmaları, yeni yapılan metro hattıprojesi çerçevesinde başlamıştır (Resim 7) . Otel olarakkullanılan Mudanya İstasyonu ile lokanta olarakrestore edilmiş <strong>Ankara</strong> Gazi İstasyonu ilginç ikiuygulama olarak karşımıza çıkmaktadır (Resim 8-9) .Kullanım dışı kalan bu yapılar yeni işlevler yüklenerektekrar kent yaşamına katılmışlardır.Resim 7- İzmir – Kemer İstasyonuResim 6- Çamlık İstasyonu bakım atölyesi, şu an lokomotif müzesiolarak kullanılmaktadır.görülmemektedir. Yine de <strong>Ankara</strong>'da bulunan TCDDMüzesi (Resim 5) ile İzmir Alsancak Garı ve İstanbulSirkeci Garı'nda bulunan müzeler önemli kayıtları vebelgeleri elinde bulundurmaktadır. Bu müzeler aynızamanda nesne koleksiyonları da oluşturmaktadır.Diğer önemli özellik ise hatların büyük kısmınınteknolojisinin, buharlı lokomotiflerin dizel veelektrikli lokomotiflerle yenilenmesi dışında,değişmeden halen kullanımda olmasıdır. Bu durumhem demiryolu teknolojisinin hem de yapılarınınYapılan bu çalışmalar hep tekil elemanlar ve yapılariçin yapılmakta, demiryolu <strong>mirası</strong> tanımına girenmaddelerin hepsini kapsamamaktadır. Aslında, böylebir <strong>mirası</strong>n envanterinin çıkarılması bile oldukçadetaylı ve uzun bir çalışmayı gerektirmektedir.Bununla beraber bütüncül koruma çalışmalarıgerçekleştirmek için mimarların ve şehircilerin dışındameslek gruplarından uzman kişilerin oluşturduğuekiplerin gereksinim vardır. İngiltere örneği ise buradaönem kazanmakta ve Türkiye'deki demiryolu<strong>mirası</strong>nın geleceği için uygulanabilir bir modelolmaktadır. Bu konuda gecikmeksizin bir politikaoluşturmak ve projeler hazırlamak gereği ortadadır.DİPNOTLAR123Bu konudaki en yetkin kaynaklardan biri için bkz.Kurmuş, Orhan. (1982). Emperyalizmin Türkiye'ye Girişi.<strong>Ankara</strong>: Savaş YayınlarıOnur, Ahmet.(1953) Türkiye Demiryolları Tarihi.İstanbul: K.K.K. Askeri Basımevi, s:5Frampton, Kenneth. (1980). Modern Architecture; ACritical History. London: Thames and Hudson, s:32-33ve Kostof Spiro. (1995) A History of Architecture;Settings and Rituals. New York: Oxford University Press,s:595Resim 8- Otele dönüştürülmüş Mudanya İstasyonu456789Bu konuyla ilgili olarak; Ortaylı, İlber. (1983)İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı. İstanbul: Hil Yayınları.Tekeli, İlhan. (1985). Tanzimat'tan Cumhuriyet'e KentselDönüşüm, Tanzimattan Cumhuriyete TürkiyeAnsiklopedisi Cilt 6 ( 877 - 890). İstanbul : İletişimYayınları. ve Aktüre, Sevgi. (1985) Osmanlı Devleti'ndeTaşra Kentlerindeki Gelişmeler, TanzimattanCumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi Cilt 4, (891 – 904)İstanbul : İletişim Yayınları.Yıldırım, İsmail. (2001). Cumhuriyet DönemindeDemiryolları. <strong>Ankara</strong> : Atatürk Araştırma Merkezi, s:42-44.Sönmez, Mutlu Güneş. (1997, May 5). Demir Ağlar PasTutuyor. Cumhuriyet Ekonomi, 28, 8 – 11Coulls, Anthony.(1999). Railways as World HeritageSites. Paris: ICOMOSKonu ile ilgili detaylı çalışma için; Burman, Peter &Resim 9- <strong>Ankara</strong> Gazi İstasyonu, Restoran olarak kullanılmaktadır101112Stratton, Michael, eds. (1997). Conserving the RailwayHeritage. London: E & FN SponBu konu için bakınız; 14.7.2006 tarihinde kabul edilen5226 numaralı “Kültür ve Tabiat Varlıklarını KorumaKanunu ile Çeşitli Kanunlarda Değişiklik YapılmasıHakkındaki Kanun”Demiryolcu olmak TCDD çalışanları için hala önemli birnoktadır. 1994 yılına kadar TCDD için çalışan yetiştirmişve “Demiryolcu” olmanın akademisi olarak benimsenmişDemiryolu Meslek Okulları kapatılmıştır. Bu okullarıntekrar açılması için girişimler devam etmektedir.Anadolu'da inşa edilen ilk demiryolu olması sebebiyleİzmir – Aydın demiryolu özel bir önem taşımaktadır vekorunması en elzem hatların başında gelmektedir. Bukonudaki detaylı çalışma için: KöşgeroğluF.Emrah.(2005) “An Approach For Conservation ofRailway Heritage:Assessing and Experiencing The İzmir-Aydın Railway Line”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,ODTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü. <strong>Ankara</strong>.. .22 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI23. .


CUMHURİYET DÖNEMİ ENDÜSTRİ YAPILARIVE YERLEŞKELERİKAYSERİ VE NAZİLLİ SÜMERBANK FABRİKALARITÜRKİYE'NİN EKONOMİK BAĞIMSIZLIK SAVAŞI“Birinci Dünya savaşından sonra dünyanın üçe1ayrıldığı söylenir. Yenenler, yenilenler ve Rusya.”Türkiye yenilen ülkeler arasında olmasına rağmenbağımsızlık savaşını galip devletlere karşı sürdürmüş veyepyeni bir sosyal düzen ve yönetim şekliyleuluslararası arenada yerini almıştır. Yeni kurulancumhuriyetin ele aldığı en önemli konulardan biri deekonomik bağımsızlığın sağlanmasıdır. Türkiye'ninerken Cumhuriyet dönemindeki modernleşme süreci,ülkede sosyal ve ekonomik olarak yeni bir düzenkurma çalışmalarının yanı sıra fiziksel çevreninyeniden inşasını da kapsamıştır.Şarklılıktan kurtulmak ve asrileşmek yolunda toplumudeğiştirmeye yönelik laik içerikli sosyal değişimlerinyanı sıra ( kılık kıyafet kanunundan anayasada kadınlarlehine yapılan değişikliklere kadar), mimarifonksiyonlar ve stilistik değişimler sonucu ortayakonulan çevresel yapılaşmalar da modernleşmeprojesinde yer almıştır. Özellikle <strong>Ankara</strong>'dakiyapılarda değişen mimari stiller, farklı düşüncelerinyansıması olarak sürekli karşımıza çıkmıştır. Ancakbiçimsel tercihlerin ötesinde bilinçli mekanorganizasyonu olarak tanımlanabi-lecek ülke çapındaüç önemli karar alınmıştır. Bunlardan birincisi<strong>Ankara</strong>'nın başkent ilan edilişi, diğeri ülkeyi “demirağlarla örmek”, ve üçüncüsü de yeni kurulan <strong>endüstri</strong>yerleşimlerini Anadolu'nun dört bir tarafına2serpiştirmektir. <strong>Ankara</strong> Anadolu'nun ortasındaparkları, spor alanları ve binalarıyla örnek bir şehir olupKemalist devrimin bilimsel ve gelişen ideallerininyansıdığı bir sembol olmuştur. Demiryollarında isemerkezi <strong>Ankara</strong> olan demir yolları ağı hemulusallaştırılmış hem de yenileri yapılmıştır. Bir uçtandiğer uca ulaşan bu ağ sayesinde ülkede siyasi ve askerikontrolün sağlanması ve iç pazarda hareketlilikyaratılması sağlanmıştır. Demiryolları sadece birBurak Peri, Y. Mimar, ODTÜaltyapı hizmeti değil, aynı zamanda Türkiye'nin politik birsembolü olarak karşımıza çıkmaktadır. Endüstri planıçerçevesinde kurulacak fabrikaların yer seçimindegözönüne alınan asıl husus, Anadolu'da demiryolu ulaşımıolan küçük kasabaların hammaddeye yakınlıklarındanyararlanmak yanısıra, Anadolu'nun iç bölgeleriningeliştirilerek, bölgeler arasındaki eşitsizliğin giderilmesi veulusal ekonominin bütünleştiril-mesidir.Gerçekleştirilmeye çalışılan tüm bu yenilikler,modernleşme projesinin <strong>endüstri</strong>leşme süreci olaraktanımlanabilir. Bu bağlamda Türk ekonomi tarihininincelenmesi, devletçiliğin tanımlarına bakılması ve BirinciBeş Yıllık Kalkınma Planının gözden geçirilmesigerekmektedir.1929 dünya krizi tüm dünyayı olduğu gibi Türkiye'yi deetkilemiştir. Bu dönemde Türkiye ekonomik olarak temeldeiki ana problemle yüz yüzedir. Bunlardan ilki tarımsal vedışa bağımlı ekonomik yapısıyla <strong>endüstri</strong>leşme hamlesinigerçekleştirememiş olmasıdır. Ülkenin önünde duran vesırtında bir kambur niteliği taşıyan ikinci önemli problemiise, Osmanlının borçlarının ödenmesi hususudur. Oysa kibu krizden “Cari fazla” yaratarak çıkmayı başarabilen ülke,hem yükümlülüğü olan borçları ödeyebilmiş hem de krizsayesinde <strong>endüstri</strong>leşme fırsatına kavuşmuş gelişmişülkelerin pazarı olma durumundan kurtulma olanağını3yakalamıştır. Osmanlıdan miras kalan geleneksel ticariortakları olan İngiltere ve Fransa'ya olan bağımlılığı azalmışve Sovyetler Birliği, Almanya hatta Amerika BirleşikDevletleri ile ticari ilişkilerini arttırmıştır.CHP'nin 10-18 Mayıs 1932 tarihinde yapılan üçüncübüyük toplantısında devletçilik, partinin ideolojik prensibiolarak kabul edilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında<strong>endüstri</strong>leşme yolundaki çözümler, ekonomik ve politikolarak devletçiliğin benimsenmesiyle olmuştur.Devletçilik, devletin ekonomiye katılımı ve yeni<strong>endüstri</strong>lerin oluşturulmasında kapital sahibi olarak rolalması şeklinde uygulanmıştır. 1927 yılında yapılmış olanSovyet Beş Yıllık Planının Sovyetler Birliği'nin dünyakrizini atlatmasındaki önemi düşünüldüğünde, devletçilikilkesinin arkasında bir plana sahip olmanın ne kadar büyükönem taşıdığı ortaya çıkmaktadır. Aynı dönemdeTürkiye'nin önündeki en büyük sorun böyle bir planıgerçekleştirebilmek için mali kaynağın bulunma-sıdır.İsmet İnönü'nün gerçekleştirdiği Sovyetler Birliği gezisisonrası 1934 yılında 8 milyon altın dolar kredi almasıTürkiye için beş yıllık planın uygulamaya konulmasıyolundaki en büyük engeli ortadan kaldırmıştır. BöylelikleBirinci Beş Yıllık Kalkınma planı hazırlanmıştır. Kurtuluşsavaşından itibaren iyi ilişkiler kurulmuş olan SovyetlerBirliği ile galip devletlere karşı verilecek savaşta, oluşanyakınlaşmalar imzalanan politik antlaşmalar ilegüçlendirilmiştir.Sovyetler Birliği ile oluşturulan iyi ilişkiler Türkiye'nin<strong>endüstri</strong>leşmesinde (ekonomik bağımsızlık savaşında)önemli kredi desteği ve teknik altyapıyı sağlamıştır.Temelde 5 sektörden oluşan kalkınma planı, tekstil,madencilik, selüloz, seramik, ve kimya <strong>endüstri</strong>lerinikapsamakta ve toplam on sekiz fabrikayı içermektedir. Buplanın yürütülmesinde ana sorumlu kurum, Endüstri KrediBankası ve Devlet Endüstrileşme Ofisinin yerini alan ve41933 yılında kurulan olan Sümerbank olmuştur.Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye'deki fabrika (üretimmerkezi) sayısında ani bir artış olmuştur. 1927'den önce130 fabrika bulunurken, 1932'de bu sayı 2200'eulaşmıştır. Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında da toplam18 fabrikanın yapılması planlanmıştır. SovyetlerBirliği'nden alınan kredi sayesinde Türkiye'de tekstil<strong>endüstri</strong>sinin kurulması sağlanmıştır. Kayseri ve NazillliFabrikaları bu 18 fabrikadan ikisini oluşmuştur. Ancakbunların Sovyetler tarafından finanse edilmiş olmalarıyanında tasarımlarının ve yapımının Sovyetler tarafındanüstlenilmiş olması bu iki fabrika ve yerleşkeleriniCumhuriyet Dönemi Endüstri yapıları arasında farklıkılmaktadır.ENDÜSTRİ YAPILARI VE YERLEŞKELERİKAYSERİ VE NAZİLLİ SÜMERBANK FABRİKALARIKayseri ve Nazilli Fabrikaları yerleşim ve tasarım olarakortak özellikler göstermektedirler. Kayseri dokuma2fabrikası Yozgat Kayseri demiryolu üzerinde 345,920mbir alan üzerine kurulmuş ve 1935 yılında hizmetegirmiştir. Nazilli basma fabrikası ise Büyük Menderes2kıyısında Aydın demiryolu üzerinde 213,875m bir alanakurulmuş ve 1937 yılında hizmete girmiştir. Her iki fabrikada Sovyetler tarafından tasarlanmış ve inşa edilmiş,üretimde gerekli makinalar da Sovyetler tarafından teminedilmiştir.Bu tesislerdeki dokuma üretimi ile ilgili yapılar 7 başlıkaltında toplanabilir. Bunlardan birincisi dokumanınyapıldığı dev yapıdır. Kayseri fabrikasındaki üretimmerkezi 232m boyunda 143m eninde ve 9,15myüksekliğindedir. Nazilli'de ise 153,86m x 116,30mboyutlarında iplik dokuma fabrikası ile 110m x 86,82mboyutlarında basma fabrikası ilk yapıldığında farklıkütleler olsa da ilerleyen yıllarda birleştirilmiştir.Gerek Nazilli gerekse de Kayseri'deki fabrikalarda amaçen az mekanda en fazla üretimi sağlayabilmek ve üretimbandının (fonksiyonların) en iyi şekilde yerleştirilmesinigerçekleştirmektir. Fabrika mekanlarındaki önemlikonulardan biri olan iyi aydınlatılmış üretim yeri, mimaribir çözüm olan eğrisel çatı şekliyle kuzey ışığınınalınması sonucu sağlanmıştır. Yarım tonoz şeklindekiçatı (testere dişi formunun bir benzeri) her iki fabrikadada kullanılmıştır. Bu yarım tonoz ve kuzey ışık penceresisistemi betonarme sistem ile yapılmış olup üzeri bitümlümalzeme ile yalıtımı sağlanmıştır. Benzer çatısistemlerini daha önce Türkiye'de yapılan fabrikalardada görmek mümkündür. Örneğin Hereke fabrikaçatısında ışık almak için benzer bir yöntem kullanılmışolsa da Kayseri ve Nazilli fabrıkalarının betonarmestrüktür ile yapılmış olması önemli bir gelişme olarakgörülmektedir. Bu sayede yangın riskinin azaltımasısağlanmış olup, standart kalıp sistemi sayesinde yapımhızlandırılmıştır. Mimari kesitlerde görülen eğri çatı ilekolon arasındaki boşluk ise havalandırma ve mekaniksistemler için kullanılmıştır.Sümerbank Kayseri Dokuma fabrikasının dış cephesi iseürün girişini sağlayan kapılar ile birlikte idari ve diğerbirimlerin bulunduğu daha alçak yapılar ile sarılmıştır.Kayseri üretim alanının güney cephesinin iki ucunda ikiuzun kule bulunmaktadır. Bu iki kulenin sankibitmeyecekmiş gibi duran uzun yatay kütlesinin sonaerdiğini işaret eden önemli birer mimari eleman olduğusüphesizdir. Cepheleri de son derece sade bırakılan bualtları boşaltılmış bu kuleler, mimari ekibin kütlesel birçalışması gibi durmaktadır. Nazilli'de ise ürünleringeçişini sağlayan kapıları ile idari ofisler de benzerşekilde yerleştirilmiştir.Gerek Kayseri ve gerekse de Nazilli'de farklı adlarlabulunan ikinci ana parça ise depolardır. Kayseri'de 183m uzunluğunda 38m enindeki binanın yüksekliği 8,7mdir. Nazilli'de ise 32m x 38,5m boyutundaki mamulambarı ve 56m x 38m boyutlarında ambarlar fabrikayapısına eşlik etmektedir. Bu depolarda gereklihammaddelerin depolanması ve çıkan ürünlerinistiflenmesi yapılmaktadır. Zaman içinde mevcut ambarve depoların yetersiz kaldığı durumlarda ekleryapılmıştır.Üretim ile ilgili diğer önemli bir kısım ise, merkez güçistasyonudur. Böyle bir komplekste ihtiyaç duyulanenerjinin kesintisiz olarak temin edilmesi için fabrikayerleşkesinde enerji üretilmesi yoluna gidilmiştir.Sümerbank Kayseri Dokuma fabrikası 6000kw güçüretim kapasitesi ile şehire dahi elektrik verebilmiştir. Bubinada da tıpkı ana üretim merkezinde olduğu gibi açılışyıllarında Sovyetlerden getirilen makinalar sovyetteknisyenlerce yerleştirilmiş ve işletmeye açılmıştır. Bubinanın ikinci katında ise idareci odaları, özellaboratuarlar, giyinme odaları, duşlar ve tuvaletler2bulunmaktadır. Nazilli'deki yaklaşık 2000 m taban. .24 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI25. .


alanına sahip enerji santralinin iki uzun bacası iseTürkiye <strong>endüstri</strong>leşmesinde fabrikaların sembolüolmuşlar ve “ulusal bacalar” diye adlandırılmışlardır.Tamir atölyeleri, su depoları, garajlar ve kimyasalişlemlerin gerçekleştiği binalar bu komplekslerdekiüretim ile doğrudan ilgili diğer binalardır.Her iki komplekste de ortak olan ancak üretim ile birebirilgili olmayan bir diğer yapı ise idare binalarıdır.Kayseri'de simetrik yapıda, taşıyıcı sistemi betonarmeolan, üzeri taş kaplı idare binasının girişi rölyeflerlesüslüdür. Bu binanın dış cephesinde lento seviyesindegiden yatay bant göze çarpmaktadır. Nazilli'de ise27,46x12,84m boyutlarındaki kagir idari bina dayuvarlak pencereler dikkati çekmektedir. Giriş kütlesiöne doğru çıkan bina hem girişi tanımlamakta hem debirinci kattaki balkonu oluşturmaktadır. Basit, bezemesizgeometrik yapıda bulunan metal korkuluklar adeta1930'ların makina estetiğini yansıtır biçimdedir.Tüm bu üretim binaları ve idare binasının dışında fabrikayerleşkelerinin girişleri de çok önemlidir. Kayseri'de88m uzunluğundaki kolonatlı binanın, döneminyazarlarınca İstanbul Beyazıt'taki gibi heybetli bir giriş5olduğu ifade edilmektedir. Nazilli'deki ise 63,84muzunluğunda olup en az Kayseri'deki kadar etkileyicidir.Her iki giriş kütlesinde de ofisler, dispanser ve kontrolodaları bulunmaktadır.MODERN ÇEVRE İNŞAASIBu iki komplekste de, üretim yapılan fabrika binaları veonunla ilişkili birimler yanında <strong>endüstri</strong>leşme sayesindetoplumsal değişmeyi destekleyen önemli mekanlarvardır.eden yuvacıklar... Anadolu köyüne yeni hayattelakkilerinin ne büyük zorluk ve didişmelerdensonra, ne büyük bir sabır ve bekleme ile girdiğinibilenler için bu değişme ehemmiyetsiz değildir...”şeklinde tanımlamıştır.Konutlar dışında önemli sosyal etkisi olan diğer yapılar isespor tesisleri ve sosyal amaçlı yapılardır. Kayseri'de bulunan50m uzunluğunda bir yüzme havuzu, büyük bir futbol veatletizm sahası, at sporları için bir manej, 4 tenis kortuİki komplekste de ortak olan dönüştürücü bir diğer yapıgrubu ise, toplanma alanı olarak hizmet veren sinemasalonları, kantin binaları ve yemekhanelerdir. Toplanma veişçi eğitimine önem veren fabrika, gene döneminyazarlarınca ifade edildiği gibi önemli görevler üstlenmiştir.“Devletçe konulmuş bir radyo, sinema salonunda devletin7propagandasının yapıldığı tiyatro oyunları.” yeni bir rejiminpropaganda merkezi ve sosyal iletişimin mümkün olduğuyerler olmuştur.Bu fabrika yerleşkelerinin tasarımının ve inşasınınSovyetler tarafından gerçekleştirilmiş olmasıTürkiye'nin Sovyet tecrübesini ithal etmiş olduğuanlamına gelmektedir. Ayrıca teknik personelinyetiştirilmesiyle beraber yeni bir yaşam biçiminin de bufabrikalarda öğretilmesi sayesinde Anadolu'nuntamamının modernleşmesi amaç edinilmiş ve<strong>endüstri</strong>leşme sayesinde Anadolu içinde gelişmiş ve azgelişmiş yerler arasındaki farkın kapatılması yanındadevletin gücünün ve otoritesinin hissettirilmesineçalışılmıştır.Bir ülkenin tarihi ve geçmişi bir şekilde binalarınayansır. Bu tarihi <strong>mirası</strong> yok etmek korumaktan çok dahakolaydır. Tarım toplumu olan Cumhuriyet öncesiOsmanlı, hammade üretip bunu yok pahasına<strong>endüstri</strong>leşmiş ülkelere satarken, yeni Cumhuriyet budüzene karşı fabrikalar kurmuştur. Memlekette ihtiyacıkarşılamaya yetmeyecek miktarda birkaç dokumafabrikası varken günde üç vardiya çalışan ve ülkegereksinimlerinin büyük bir kısmını üreten bu fabrikalarTürkiye'nin tekstilde bugünkü başarısına kaynakoluşturmuştur.Sonuç olarak diyebiliriz ki, Kayseri ve Nazilli fabrikayerleşimleri erken Cumhuriyetin en çağdaş tekstilüretim merkezleri olmalarının dışında, sosyal eğitimin,modern bir ülkede yeni bir vatandaş yaratmanın daörneğini teşkil etmişlerdir. Evet bu fabrikalar artıkçalışmıyorlar ve yaşamıyorlar ama bu binaları yoketmek demek <strong>endüstri</strong> tarihimiz olduğu kadar sosyaltarihimizi de yok etmek demek değil midir? Şehrin birkuşak önce yaşayanları ekonomik özgürlüklerini bufabrikalar sayesinde kazanmamışlar mıdır?İşçi konutları diye adlandırılabilecek bu önemli yapılaröncelikle pratik bir ihtiyaçtan ikincil olarak isehedeflenenen sosyal değişimin birer parçası olarakortaya çıkmışlardır. Kayseri'de 1943 yılına gelindiğinde24 adet şef evi, 64 adet evli bekar ve formen evi, ile1940'larda yapılan 96 adet ek işçi evleri ile birliktetoplam 184 ev fabrikanın kullanıma verilmiştir. Bununyanında 350 yatak kapasiteli, muhtemelen 3 vardiyahalinde kullanılan bir bekar işçi evi de bulunmaktadır.Nazilli'deki barınma birimleri ise 4 blokta toplam 16adet şef evleri, 64 adet evli işyar evleri, 85 muzunluğunda 12,5 m eninde 2 adet Amele Pavyonu,30.5 m uzunluğunda 9,5m eninde bulunan bekar işçibloğu, 1941 te tasarlanan her blokta 4 kişinin yaşadığı 14adet apartman bloğu, 1942 yılında yapılmış 6 adet“tip9” sıra evler ve 1944 yılında yapılmış 205 küçükevden oluşmaktadır. İşçilerin konut ihtiyacına yönelikolarak toplamda 355 adet ev ve 2 adet bekar pavyonuinşa edilmiştir.6Dönemin yazarlarından C. Kutay işçi evlerini“... işçiler gördüm ki gündeliklerindenarttırarak evler yapmışlar. Fakat biçimsiz, asık,kara köy evleri değil... Küçük, zarif, beyazbadanalı ve fabrikanın memur evlerin taklitbulunmaktadır. Fabrika da bu sportif faaliyetlere ek olarak;boks, eskrim, kayak, avcılık, voleybol ve bisikletgerçekleştirilen diğer faaliyetlerdendir. Her ne kadarKayseri'de çeşitli spor alanları çokça yapılmış olsa daNazilli'de Sovyet tasarımında gösterilmiş olan yüzmehavuzu yapılmamıştır. Nazilli'de bir basketbol sahası futbolsahası ve atletizm pisti bulunmaktadır. Ayrıca fabrika futboltakımının varlığı da bilinmektedir. Bütün bu sporfaaliyetlerinin, bunlara kültürel olarak yabancı olan ve tarımsektöründen gelen Türk köylüsünün sanayi işçisinedönüşümünde kullanılması çarpıcıdır.Bu fabrikalar ve yerleşkelerinin temel amacı elbetteki üretimyapmaktır. Ancak bunu nasıl yaptığına bakıldığında bumerkezlerin Türk köylüsünün yaşantısını değiştirmeyi deamaç edindiği buraya gelen işçilerin artık yeni para kazanma8şekilleriyle şehirciliğin ilk kuralı olan toprak bağımlı işçinintoprağından şehre gelmesiyle oluşmuştur. Çalışanlartopraklarını bırakıp, bu fabrikalarda para kazanmayabaşlamışlar ve bu ülke için önemli bir değişimin ilk habercisiolmuşlardır. Gerek Kayseri'ye gerekse Nazilli'ye yeni biryaşam biçimi de bu sayede yerleşmiştir.DİPNOTLARNot: Bu çalışmanın daha detaylı hali için;Peri, Burak. 2002. Building the 'Modern' environment in EarlyRepublican Turkey: Sümerbank Kayseri and Nazilli FactorySettlements. Yüksek Lisans Tezi. Ortadoğu TeknikÜniversitesi.12345678Armanoğlu, Fahir H. Siyasi Tarih 1789-1960. <strong>Ankara</strong>:<strong>Ankara</strong> Üniversitesi Siyasal Bilgiler Yayınları No: 362, s.479.Tekeli, İlhan. 1998. “Türkiye'de Cumhuriyet DönemindeKentsel Gelişme ve Kent Planlaması.” Yıldız Sey (der.). 75yılda değişen kent ve mimarlık. İstanbul: Tarih VakfıYayınları, ss. 1-25.Tekeli İlhan, Selim İlkin. 1982. Türkiye Belgesel İktisatTarihi Uygulamaya Geçerken Türkiye'de DevletçiliğinOluşumu <strong>Ankara</strong>: Sanem Matbaası, s. 39.Cumhuriyetin 50. Yılında Sümerbank 1933-1973. 1973. ss.3-7.Baydar, N. 18 Eylül 1935. “Erciyaşın Gölgesinde.” Ulus.Kutay, C. 17 Mayıs 1939. “Değişme.” Ulus.Ziya, Abdullah. 1935. “Köy evleri proje ve yapıları içintoplu rapor.” Arkitekt. Vol: 7-8, ss. 203-204.Tekeli, İlhan. 1998. “Türkiye'de Cumhuriyet DönemindeKentsel Gelişme ve Kent Planlaması.” Yıldız Sey (der.). 75yılda değişen kent ve mimarlık. İstanbul: Tarih VakfıYayınları, ss.. 1-25.. .26 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI27. .


KARABÜK DEMİR ÇELİK FABRİKALARI VE YERLEŞKESİCumhuriyetle birlikte bir çok fabrika kuran Türkiyedevleti için ağır sanayiye adım atmak, bir demir-çelik1fabrikası kurmak vazgeçilmez bir hedefti.Demir-çelik <strong>endüstri</strong>sinin kurulması için incelemelere1925 yılında başlanmış, bu sanayi için uygun bir yerinseçilmesi üzerinde durulmuştur. (Resim 1) İlk olarakAmerikalı İktisatçıların da incelemeleri sonucunda busanayinin Ereğli'de, sahilden biraz uzakta kurulmasıplanlanmıştır. Fakat silahlı kuvvetlerin, gününşartlarında sahile bu kadar yakın bir bölgenin güvenlikaçısından doğru olmayacağına dair yaklaşımı sonucufabrikaların Ereğli'de yapımından vazgeçilmiştir.Daha sonra yapılan incelemeler sonucunda da madenkömürü havzalarına yakınlığı, demiryolu güzergahındaoluşu, mıntıkanın işçi iskanına çok müsaitoluşu, jeolojik bakımdan ağır <strong>endüstri</strong> kurulmasına2elverişli oluşu ve askeri sebeplerle o güne kadar onüçhaneli bir köy olan Karabük, fabrikaların kurulacağıbölge olarak seçilmiştir.Türkiye'nin ilk ağır sanayi hamlesi olan KarabükDemir Çelik Fabrikalarının yeri, memur ve işçimeskenlerinin sahası 1936 yılında belli olmuş ve31937 yılında temeli atılmıştır. Karabük Demir-Çelikkompleksi ne derece önemli miktarda demir ve çeliktükettiği bilinen İkinci Dünya Savasının arifesinde,milli ekonominin dünyaya daha az açık olduğu, içkaynaklarla yetinilmeye çalışıldığı, dünya ekonomik4buhranının izinde süre giden bir dönemde İngilizExport Credit Guarantee Department kuruluşundanalınan kredi ve İngiliz H. A. Brassert and Co. Ltd.5London şirketinin müteahhitliği ile kurulmuştur.(Resim 2-3)3 Nisan 1937'de Karabük Demir Çelik Fabrikalarınıntemel atma töreninde, İsmet İnönü'nün yaptığı. .Sezen Öktem, Y. Mimar,İTÜkonuşma, Demir Çelik Fabrikalarının o gün içinTürkiye'ye ifade ettiği önemi belirtir;“Arkadaşlar, <strong>endüstri</strong> hayatına hevesle girdiktensonra asıl <strong>endüstri</strong>nin ana kısmına, ağır <strong>endüstri</strong>yebugün başlamış bulunuyoruz. Makine <strong>endüstri</strong>sinede buradan başlanır……… Bu fabrikalar her ihtiyaç için istediğimiz demirve çelik temin etmekle memleket müdafaasıbugünden sonra daha geniş temellere istinat etmişolacaktır. Her bakımdan memlekete bu kadarlüzumlu ve faydalı olan bu fabrikalar vücudagetirmek Atatürk'ün büyük bir ehemmiyet verdiğibaşlıca bir mevzu idi.…Arkadaşlar, modern ve ileri bir millet <strong>endüstri</strong>sizolmaz… Yakın bir zamanda burada vatandaşlarımızCumhuriyetin üç mühim eserini, üç büyükfeyzini kutladılar. Bir sene içinde demiryolununaçılışını gördük, iki üç gün önce de kömürhavzasının tamamen millileştirilmesi yolundabaşarılmış büyük bir işten dolayı milletvekillerisayın arkadaşım Celal Bayar'a karşı Büyük MilletMeclisinde teveccüh ve takdirlerini gösterdiler.Bugün de üçüncü olarak Demir ve ÇelikFabrikalarının temellerini atıyoruz. Bumünasebetle tekrar edeyim ki, memleketin yalnızburası için değil bütün diğer tarafları için de ticaret6ve ıslahat programlarımız vardır.”İsmet İnönü'nün bahsettiği ıslahat programının genişçaplı ilk örneği Karabük'ün de kuruluşunda bağlıolduğu Zonguldak'tır. Cumhuriyet için medeniyetinve çağdaşlığın ilk taşıyıcısı demiryolunun bölgeyegelmesi <strong>Ankara</strong>'dan Anadolu'ya yayılması planlananmodern toplumun oluşacağı çevreyi oluşturmanın ilkadımıdır. Bunun devamında Zonguldak'ta bulunankömür havzalarının yabancı işletmelerden satınalınarak devletleştirilmesiyle bölgede maden işçilerive mühendisler için planlanan yeni yerleşimlermodern Türk toplumunun biçimleneceği örnekçevreyi oluşturur. Ardından gelen Karabük DemirÇelik Fabrikaları ile bu örnek çevreye bir yenisi dahaeklenmiş olur. Böylece istenen çağdaş Türk insanınyetişmesini sağlayacak olan fabrikalar ve yerleşimleriyoğun olarak bu bölgede toplanmış oluyordu. İsmetİnönü Demir Çelik Fabrikalarının temel atmatöreninde bu tesislerin sağlayacağı sosyal katkıdanşöyle bahseder;“Bu müessese içtimai bakımdan da ayrıca dikkaticelbedecek bir kıymeti haizdir. Burada çalışanlarınikamet ve çalışma sıhhat şartları, mektep ihtiyaçlarıayrıca hazırlanacak, bunlar için ayrı ayrımüesseseler kurulacaktır.Görüyorsunuz ki Karabük Demir ve ÇelikFabrikaları ile memleketin her sahada çok kıymetliolan başlıca ihtiyacına cevap verecek bir müessesekurmakla kalmıyoruz. Cumhuriyetçi ve milliyetçiTürkiye'nin manevi ve içtimai bir medeniyet vekültür müessesesini de meydana getirmiş7oluyoruz.”İnönü'nün kuruluş aşamasında “Bir medeniyet vekültür müessesesi” olacağını anlattığı yerleşimi,İstanbul Üniversitesinde görev alan Ord. Prof. Dr.Gerhard Kessler 1949 yılında yayınlanan, Zonguldakve Karabük'teki çalışma şartlarını incelediğiçalışmasında Karabük'ün sadece coğrafi ve iktisadibakımdan değil, yarattığı sosyal ortam dolayısıyla da8yeni bir dünya olduğunu belirtir.Erdinç Yazıcı, Karabük ile ilgili araştırmasında Türksanayileşmesinin, dolayısıyla da kendiliğinden yapıdeğişikliği hareketinin ilk başladığı mekan olmasıözelliğiyle Karabük'ün, Türk sosyoloji çalışmalarınaçok önemli ve zengin bir birikim sunduğundan9bahseder.Karabük Demirçelik Fabrikası ülkede sadeceinşaatlarda kullanılan klasik demir ve çelik üreten birkuruluş olmayıp aynı zamanda önemli mühendislikmamülleri üreten kısaca “Fabrikalar Kuran Fabrika”niteliğinde olmuştur. İşletmede Çelik Yapı ve AğırTeçhisat Fabrikaları Müdürlüğü, Makina FabrikalarıMüdürlüğü, Boru Fabrikaları Müdürlüğü, Tevsiat veMontaj Müdürlüğü, İnşaat Müdürlüğü ve ProjeKonstrüksiyon Müdürlüğü gibi üniteler yer almıştır.Kara-bük Demir Çelik işletmeleri bu yapı veişlevselliği ile yurdun her yöresinde dev projeler10gerçekleştirmiştir.KARABÜK DEMİR ÇELİK FABRİKALARI YERLEŞİMİKarabük Demir Çelik Fabrikalarının yapımınabaşlanmasıyla birlikte bu fabrikada çalışacak olanişçiler ve mühendisler için bir yerleşimin inşasına dabaşlanmıştır. İlk olarak yapıma başlanan bu evlerin11inşasını da aynı İngiliz firma gerçekleştirmiştir.1937 yılında Arkitekt dergisinde çıkan bir yazısındaDr. İng. Martin Wagner; Türk modern şehirlerininkurulması gerekliliği üzerine yazdığı yazısında,Karabük'teki yeni yerleşimin Türkiye için öneminişöyle anlatmaktadır;“Modern Türkiye'nin yeni başşehri <strong>Ankara</strong> da birzamanlar tam manası ile bir tasavvurdu ve sonra işhaline gelmiştir. Ülkesinin <strong>endüstri</strong>leşmesi de birzamanlar sadece bir tasavvur idi ve bugün butasavvurdan büyük fabrikaların fışkırdığınıgörüyoruz, ki bunların da tabiatı icabından çıkacakbir netice büsbütün yeni şehirlerin inşaolunmasıdır. Sadece, Türk Devletinin Karabük'tekien yeni teşebbüsünü düşünelim. Issız bir yerde, enmodern bir şehir yerleşmesi ile birlikte bir büyükçelik fabrikası bitip yetişecektir.” 12Resim 1- Fabrika kurulmadan önceResim 2- İlk kurulduğu yıllarda fabrikaResim 3- İlk kurulduğu yıllarda fabrika28 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI29. .


Resim 5- Genel müdür eviGenel müdür ve misafir evleri mahallenin girişindeyamaçtaki ilk terasın üzerinde manzaraya hakim birnoktada bulunur. (Resim 5-6) Yakın çevresinde müdürevleri, daha sonra mühendisler, ustabaşılar ve işçileriçin evler yer alır. (Resim 7) Bekar lojmanlarıyemekhaneyi de içeren sosyal tesislerin yakınınayerleştirilmiştir. Mahallede oturanların ihtiyaçlarınıucuza karşılayabilecekleri kantinleri mevcuttur.Modern bir yerleşmede olması gereken hastane,yazlık kışlık sinema, mühendisler ve işçiler için ayrıayrı klüpler, halkevi, kreş, ilkokul ve lise gibi bütündonanımlar düşünülmüştür. (Resim 8) Yayakaldırımları ve yollar geniştir. Kanalizasyon, temiz sugibi donatıların yanında mahallenin büyük bir kısmı1950'li yıllarda inşa edilmiş olan merkezi ısıtma ileısıtılmaktadır. Yerleşimde çocuklar için oyunbahçeleri yanında, çalışanların spor yapmaları içintenis, basketbol, voleybol, futbol sahaları ve yüzmehavuzu bulunur.Resim 8- Demir Çelik İlkokuluResim 4- Yerleşim PlanıWagner 1938 yılında Arkitekt dergisindeki başka biryazısında ise Karabük'ün kuruluşundan şöylebahseder;“Türkiye devletinin İstanbul'da veya <strong>Ankara</strong>'da,Ereğli kömür havzasında veya Karabük çelikfabrikalarında şehir mütehassısına verdiği yenivazifeler münasebet ile meslekten olmayan herkesşunu bilmelidir ki şehir imarı ve inşası aslındahayat yaratmak ve iktisat vücude getirmektenbaşka bir şey değildir. Ve şehir mütehassısının esasvazifelerinden biri de yeni Türk hayat ve iktisadınaen uygun ve yalnız ona mahsus olan kıyafetinivermektir. Garbi Avrupa şehirlerinin arta kalankıyafetlerini yeni Türkiye'ye ithal etmek ve buondokuzuncu asır şehirlerinin bütün hata vegünahlarını bir defa da yeni Türkiye'de yaşamaklayeni Türkiye'nin ne devletine ne de milletine13hizmet edilmiş olur.”Fabrikalarla eş zamanlı olarak kurulan yerleşimde,yeni konutlar inşa etmeye altmışlı yılların ortalarınaResim 6- Misafir eviResim 7- Müdürler için sıra evlerkadar devam edilmiştir. Daha sonra inşaat faaliyetleridaha çok mevcut evlerin genişletilmesi üzerineyoğunlaşmıştır.Arşivlerde kaydı olmasa da birçok yerde Karabük'ünilk kent planının 1938'de Henri Prost tarafındanyaptırıldığı belirtilmektedir. Karabük Kesin Bölgeplanı 1948'de Nezihe Taner ve Pertev Tanertarafından yapılır. Daha sonraki gelişme planı iseyarışma yoluyla elde edilerek Gündüz Özdeştarafından hazırlanır. İlk yerleşim planının yabancıuyruklu bir mimar tarafından yapıldığı bilinmektedir.(Resim 4) Arkitekt dergisinde 1938 yılında çıkan birhaberde yabancı mimarlara harcanan paranın konuedildiği bir yazıda “Beş milyonluk Karabük amele14şehri”nden de bahsedilir.Yerleşim Ergenekon ve Yenişehir mahalleleri olarakkomşu iki bölgeden oluşur. Ergenekon mahallesi dahaalt düzey işçiler için daha basit ve küçük evlerdenmeydana gelir. Yenişehir mahallesi, üst düzey işçiler,memurlar ve mühendisler düşünülerek planlanmıştır.Yerleşim planında Jansen'in <strong>Ankara</strong> İmar planındaaçıkladığı oturma mahallerinin nasıl olması gerektiği15üzerine ilkelerin uygulandığı gözlemlenir. Evlerasgari gereksinimleri karşılayacak şekilde çekirdek ailetipi gözetilerek tasarlanmıştır. Evlerin kuzey güneydoğrultusunda yerleştirilerek hem sabah hem akşamgüneşinden faydalanması sağlanmıştır. Her evin bolgüneş alması önemsenmiştir. Jansen ideal yerleşimiçin cadde, sıraevleri, yeşillik, diğer apartmanlı evşekillerinden oluşan bir sıralama önerir. KarabükDemir Çelik Fabrikaları yerleşiminde de bu ilkedoğrultusunda hareket edildiği gözlemlenir;caddeden sonra ilk olarak sıraevlerden oluşanYüzevler gelir, devamında bir yeşil kuşağın ardındandiğer evlerin ve apartmanların yer aldığı Yenişehiryerleşimi yükselir. (Resim 9) Bütün yollar genişkaldırımlı, geniş asfaltlı, ve yeşillik içindedir. Ayrıca1959 yılında yapılan dört katlı on apartmana kadar üçkatın üstünde ev yapmama ilkesi de ihlal edilmemiştir.(Resim 10)1935-1955 yılları arasında Demir Çelik Fabrikaları16tarafından inşa edilen konut sayısı 1011 civarındadır .YERLEŞKE ÜZERİNE GÖZLEMLERFabrikaların kuruluş aşamasında heyecanla tasviredilen, oluşması beklenen medeni çevre kısa süredevarlığını gösterir. Bu özellikle kırklı ve altmışlı yıllararalığında yayımlanan bir dizi yayın üzerindengözlemlenebilir.1949 yılında yayınlanan Gerhald Kessler'inincelemesinde güzel bir düşüncenin ürünü olduğu vetam bir bütünlük gösterdiği belirtilen Karabük'teki işçiyerleşiminden şöyle bahsedilir:“İşletme idaresi kuruluşunun ilk gününden itibarendaimi bir sabit işçi ve müstahdem zümresi eldeetmek için gayret sarfetmiştir. Bunu te'min etmeninen iyi vasıtası iyi meskenlerin inşasıydı ve inşasıdır.Zonguldak'ta dar görüşlülük neticesi olarak 10Resim 9- Karabük YüzevlerResim 10- Kübana Apartmanlarıyıllardanberi ihmal edilen bu cihlet, Karabükte enResim esaslı (3) İlk birkurulduğu vazife olarak yıllardaele fabrika alınmıştır. HalihazırdaKarabükte işletme tarafından inşa edilip personelegayet ucuz olarak kiraya verilen evlerin adedi3.000 e baliğ olur. Bu inşaat yapılırkenmazaratlarını Beyoğlu semtinden gayet iyibildiğimiz, çok katlı evler tamamiyle sarfı nazaredilmiştir: tek katlı müstakil sıra evler ekseriyetiteşkil ediyor, az miktarda da müstahdemleremahsus iki katlı bitişik evler de vardır. Her evinküçük bahçeleri de mevcuttur. Müessese bütünevlere meccanen (ücretsiz) elektrik, su ve yakacakveriyor – insanın hakikaten derhal Karabük’e göçedeceği geliyor. Bekar personel için tesis edilmişküçük, sevimli bekar yurtları vardır. Bunlar hiçbirvakit kitle karargahları değildirler. (…) Bahsettiğimbu çok ucuz kira bedelleriyle meskenlere yatırılaninşaat sermayesi şüphesiz amortize edilemez;müessese sırf sabit bir işçi ve müstahdem zümresitemin etmek gayesiyle bu işe sermayesini yatırmışve gayesine de hakikaten erişmiştir. Kiralar ancak. .30 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI31. .


Resim 11- Karabük’lü bir aileResim 12- Irak Kralı 1.Faysal’ın ziyareti, 1955meskenleri iyi bir halde muhafaza edebilmek içingerekli masrafları karşılayacak nispettedir vemeskenlere gayet iyi bakılmaktadır. Bütün evlerbahçelerle ve ekseri caddeler de ağaçlara muhat(çevrili) olduğundan, Karabük, bir İngiltere,Almanya veya Hollanda bahçeli şehrini andırıyorve cidden gönüllere ferahlık veren bir manzara17teşkil ediyor.”“Ağır Demir Sanayi ve Türkiye'deki Durumu”kitabında Dr. Erol Tümertekin'in Fabrika yerleşimiyleilgili gözlemleri şöyledir;“Muntazam yoları su ve elektrik tesisatı bulunansitenin diğer bütün sosyal ihtiyaçları yine sitehudutları içinde ve müessese tarafından teminedilmektedir. Her nevi yiyecek ve giyecekmaddeler sitenin merkezinde ve pek tabii,müesseseye ait olan bir Kooperatif'te satılmaktadır.Et, ekmek, yine müessese kaynaklarından teminedilmektedir. Mükemmel bir hastane, misafirhane,hatta otel, yazlık kışlık sinemalar, spor sahaları,gazino vs. hepsi müessese hudutları içindemüessese personeli veya kiracıları tarafındanişletilen ve site mensuplarına ait tesislerdir.Nihayet bütün bunlara bir de, Yenişehir'le kasabaveya fabrikalar arasındaki irtibatın yalnız müesseseotobüsleri tarafından temin edilmesi de ilaveedilirse Yenişehir mahallesinin karakteri iyicebelirtilmiş olur. Filhakika, Karabük, Demir - Çelikfabrikaları tarafından yaratılan ve yaşatılan güzel18bir fabrika sitesidir.”Karabük üzerine bir çok incelemesi olan ZiyaeddinFahri Fındıkoğlu, resmi bir belgeye dayanarak.buradaki yerleşimin Türkiye için örnek olduğundanbahsetmektedir;“Resmi bir vesika sadece 1960 da kırkyedi yeni inşateşebbüsü sayılmakta, ikmal edilen bu teşebbüsleryanında başlanıp da ikmalleri 1962 yılına terkedilen onbir inşaat teşebbüsüne işaretolunmaktadır. Bu ellisekiz teşebbüsün büyük birkısmı Demir Çelik İşletmeleri ile işçi meskenleri ileilgili ise de gerek bunların dolayısıyla tesirleri, gerekmünhasıran beledi mahiyette olanları Karabük'ünşehirleşmesi, hatta Türkiye ölçüsünde üstün birşehirleşme numunesi olarak görülmesi dikkati19çekmektedir.”Karabük'ün örnek gösterildiği bir başka yazı, Ord. Prof.Dr. Gerhard Kessler'in, İstanbul'da konutproblemleriyle ilgili, 1949 yılında Arkitekt dergisindeyayınlanan makalesidir. Kessler sürekli artan konutihtiyacı karşısında bunu karşılayacak yapı kooperatifleriolmamasından yakınır, ve seri halinde konutinşası için büyük sanayi kuruluşlarının yeni yapıdavasıyla ilgilenebileceğinden bahsederken Karabükişletmesinin bu hususta parlak bir misal teşkil ettiğini20belirtir.Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu Karabük'ün ilk ağır sanayimerkezi olması itibariyle oluşan sosyolojik durumuyla,kültürel turizm için bir merkez olabileceğini savunur,bu şekilde yabancılara da Türkiye Cumhuriyeti'ninyeni yüzünü gösterme fırsatı doğacaktır;“Yılın belli zamanlarında uzak ve yakın bütünTürkiye köşeleri Demir Çelik medeniyeti ile buradatemas edebilirler. Türkiye'nin yeni meselelerinemeraklı dış turistler bile XVIII. asırdan beri, kendimemleketlerinde aşinası oldukları bu sanayimüessesini “Haremli Türkiye” hayalini sarsacaktesirler ve intibalar altında görmekten21hoşlanacaklardır.”YERLEŞİMİN SOSYAL ÖZELLİKLERİIKuruluşundan itibaren demir çelik fabrikaları yerleşimiyüksek bir hayat standardı önerir. Modern hayatıniçinde geliştiği modern çevre sağlanmıştır. Moderninsanın sahip olması gereken sosyal faaliyetler içinolanak tanınır. Yerleşimde bir çeşit topluluk vetoplanma merkezleri olan klüp binaları bulunur.Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Karabük'ün şehirleşmesürecinde kentlerimizin dahi pek azında görülen klüphayatının gerçekleşmesinin dikkat çekici olduğunubelirtir. Bu klüplerde yaşanan hayatın “sosyetik”22oluşundan bahseder. Sosyal bina, yerleşim içinmutfak ve restoran görevi görür. Bekar pavyonlarındakalan işçiler için yemek sağlamanın yanındayerleşimdeki diğer evlere de istek halinde yemekservisi yapılır. Ayrıca sosyal bina restoran olarak dahizmet verir. Fabrikaların evlere sunduğu hizmetleriçinde elektrik, yakacak ve suyun ücretsiz olarakverilmesi de vardır. Bunun dışında, evlerinbahçelerinin düzenlenmesi, her sene evlerinboyanması da fabrikaların görevlileri tarafından23gerçekleştirilir.Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Karabük'te başkavilayetlerde örneğine pek rastlanmayan modern ve24güzel bir sinemanın olduğunu belirtir. İçinde yüzmehavuzu ve çay bahçesi bulunan bahçe tüm fabrikamensuplarının kullanımındadır. Cumhuriyetinhedeflediği modern toplum ve modern Türk insanıkapsamında sporun yeri önemlidir. Türk insanı çevik vedinamik olmalıdır. Bu doğrultuda yerleşimde sağlananspor olanakları arasında yüzme havuzunun dışındatenis kortları, basketbol, voleybol, futbol sahalarıbulunur. Bunların yanında 1957 yılında da dörtbin25kişilik bir stadyum inşa edilmiştir. Halkı eğitmek adınaçeşitli kurslar düzenlenir, örneğin Halk TerbiyesiKurslarında pratik hayat bilgileri öğretilmektedir.İngilizce, Almanca, Fransızca yabancı dil kurslarıverilir. Ayrıca işçilerin gelişimi açısından okumabilmeyen veya az bilenleri hedef alan ilk öğretim26kursları verilir.Fındıkoğlu lise mezunu işçilerin zaman içinde kalifiyeve mütehassıs elemanlar olacaklarını ve doğuş,çocukluk ve orta öğrenim boyunca tamamen veyakısmen Karabüklü vasfını kazandıklarına göre “sınaiaydını”nın şehre entegre olmasıyla Karabük'ünoturmuş, örnek bir sanayi şehri haline geleceğinden27bahseder. Yazarın dikkat çektiği bir başka nokta dakentte modern şehirleşmenin belirtilerinden biri olarakkabul edilen yoğun bir gazetecilik hayatının varlığıdır.Karabük'teki günlük gazete sayısına 1960'larTürkiye'sindeki altmışyedi ilin ancak bir kaçında28ulaşılabilmektedir. Fabrikaların çalışanlarınasağladığı imkanlar içinde yazın işçilere tatil imkanıveren Erkan kampı da vardır. Amasya'da bulunan kampbeşbin kişi kapasitelidir ve çadırlardan oluşur.Fabrikanın 1948 yılına ait yayınlarından birinde“Demir Çelik Erkan Kampı, bu Müessesenin Türk ağır<strong>endüstri</strong> işçisine ve onların vücut sağlığına verdiği29önemi açıkça göstermektedir.” denmektedir.Düzenlenen çevre ve sağlanan sosyal ortamla birlikteistenen örnek modern Türk toplumu 1940'lı yıllardaKarabük'te oluşmuştur. Gerhard Kessler, yerleşimdeoluşan modern toplumdan övgüyle bahseder:“Karabük'te kendimizin lalettayin seçtiği ve böyleceönceden hususi hazırlatılmamış olan birçok işçievlerini ziyaret ettik. Kadınlar Avrupalı gibigiyinmişlerdi (Safranboluda kısmen başkaydı). Bizeoda ve mutfaklarını iftahar ve memnuniyetlegezdirdiler; gördüğümüz her şey temiz, muntazamve hatta hemen hemen bütün bahçeler bile iyibakılmış haldeydi. Karabük'te yırtık elbiseli,permürde kıyafetli bir tek ferde dahi rastlamadık.Etrafta çok fazla miktarda çocuk vardı; bütünçocuklar temizdi ve iyi giyinmişlerdi, hepsi dene'şeli ve sıhhatli gözüküyordu – tıpkı bir İngiliz,Alman veya Hollanda bahçeli şehirlerindeki tipik30manzara.” (Resim 11)Kessler, Karabük'teki ücret sistemini, sosyal durumuve sağlanan yerleşimleri bir bütün olarakdeğerlendirdiğinde başarılı bulur ve ekler:“Karabükteki şartları öğrenen binlerce Türk Kadınve erkek işçi ve müstahdemini haklı olarak, “ah butedbirler bizde de olsaydı” diyeceklerdir. Garpmemleketlerini ve oraların içtimai siyasetini bilenbir mütehassıs sıfatiyle, garpte kuvvetli sendikalarve şümullü içtimai sigortalar sayesinde münferidbüyük işletmelerdeki bu kabil pederşahihimayelerin çok ilerisine gidildiğini tabiatilegizleyemem.… eğer biz memleketimizin en büyük sanayi şehriİstanbulda ve diğer sanayi şehirlerinde ve madenhavzalarında da çalışma ve mesken şartlarınıKarabük ayarına irca edebilseydik, memleketimiz31için büyük bir ilerleme olurdu.”Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, yurdun dört köşesindengelmiş insanların bu ortam içinde kaynaşarak yeni bir32Karabüklü tipini oluşturduğundan bahseder. Onagöre Karabük sosyolojik bir laboratuar sayılabilir.Nitekim böylesi bir laboratuarı değerlendirmekamacıyla 1962 yılında İstanbul Üniversitesi İktisatFakültesi İçtimaiyat Enstitüsünde bir Karabük33Araştırma Merkezi kurulmuştur.Bu örnek yerleşimler aynı zamanda, Türkiye'nin yurtdışına karşı vitrinidir. Ülkeyi ziyaret eden yabancıülkelerin temsilcilerine Karabük Demir ÇelikFabrikaları da gezdirilir. Fabrikaları gezenler arasında,1955'da Irak Kralı I. Faysal, 1956'da Afgan Kralı ZahifHan ile İran Şahı Rıza Pehlevi ve eşi Süreyya, 1957yılında da Habeşistan İmparatoru Haile Selasiye34bulunur. (Resim12) Fındıkoğlu 1961 yılında İtalya'datoplanan bir kongrede Karabük üzerine bir konferansverdiğinden ve bu toplantılar süresinde Karabük vedemir çelik fabrikalarının fotoğraflarından oluşan bir35serginin düzenlendiğinden bahseder.KARABÜK DEMİR ÇELİK FABRİKALARIYERLEŞİMİNİN BUGÜNKÜ DURUMUHalen Demir Çelik Fabrikalarına ait olan yerleşim,günümüzde de fabrikaların lojmanları olarak işlevinisürdürmektedir. Dereevler ve apartmanlardan bazılarıbaşka kurumlara devredilmiştir. Karabük demir çelikfabrikaları yerleşimlerindeki evler, farklı şahıslara aitolmayıp, tek bir kuruma ait olması sayesindeözgünlüğünü kaybetmemiş, bugüne zaman zamanyapılmış olan genişletme çalışmaları dışındaözelliklerini kaybetmeden gelebilmiştir. Bu durumevlerin birbirinden farklılaşmasına da engel olmuştur.Yenişehir Mahallesi, 1996 yılında kentsel sit veüçüncü derece doğal sit alanı ilan edilmiştir. Kararıngerekçeleri;-Karabük, Merkez, Yenişehir Mahallesinin,Türkiye'nin ilk ağır sanayi kuruluşu olan KarabükDemir Çelik Fabrikalarının kurulmasıyla varolan. .32 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI33. .


---Karabük'ün tarihinde önemli bir yer tutması, kentinsanayileşerek gelişmesine tanıklık etmesibakımından simgesel bir değer taşımasıToplumuzun belirli bir döneminin, belirli birkesiminin sosyal, ekonomik ve kültürel yaşambiçiminin, ayrıca, insana verilen değer ve kişilerarası ilişkilerin mekana nasıl yansıtıldığının somutbelgelerini oluşturan bir kentsel alan niteliğindeolmasıYoğunluk, yapı-açık alan kullanımı bakımındangünümüze ve geleceğe ışık tutacak düzeyde kentselalan tasarımı ile örnek bir yerleşim birimi olmasıKent siluetini etkileyen, kent imajına olumlukatkıda bulunan ve ekolojik dengeyi sağlayan grup,36dizi ve tek ağaçların bulunmasıdır.Karabük Demir Çelik Fabrikalarıyla birlikte kurulanyerleşim, Anadolu'da kurulan örnek yerleşimlerdenbiridir. Büyüklüğü ve kuruluşundan altmışlı yıllarakadar devam eden aktif inşa faaliyetleriyleTürkiye'deki diğer işçi yerleşimlerinden ayrılır.Gelişmiş bir toplum olmanın ön koşullarından biriolan demir çelik <strong>endüstri</strong>sinde çalışacak topluluk içintasarlanan bu yerleşimde, her zaman üst düzey biryaşam hedeflenmiştir. Türkiye'de o dönemdeuygulanan diğer işçi yerleşimleri gibi halkı eğitmekhedefi doğrultusunda eğitim, sosyal olanaklar vemimari bir bütün olarak değerlendirilmiş, bu üçfaktörün birlikte kullanımıyla modernleştirme yolunagidilmiştir. Halk, uygulanan mimariyle görsel olarakeğitilmiş, modern mimari kullanılarak modernleştirilmiştir.Bu yerleşimle, belli bir dönem için Anadolu'dabatı dünyasındaki yaşam standartlarına eş bir ortamsağlanmıştır.Erken Cumhuriyet Dönemine ait yapıların birçoğunun yıkıldığı, kalan örneklerinse bir çoğununüzerlerinde yapılan değişikliklerle özelliklerinikaybederek günümüze ulaştığı bir ortamda, orijinalinikoruyarak varlığını devam ettiren bu yerleşim,dönemin mimari ideallerini göstermesi, moderntoplum - modern mimari birlikteliğinin Türkiye'dekibaşarılı bir örneği olması bakımından önemlidir.DİPNOTLAR1234562002. Türk Sanayi, s.59, İstanbul Sanayi <strong>Odası</strong>, İstanbulTümertekin, Erol, 1954. Ağır Demir Sanayi veTürkiye'deki Durumu, s.222-224 İstanbul ÜniversitesiYayınları No:576, İstanbulFındıkoğlu, Ziyaeddin Fahri, 1963. Bir Tatbiki ŞehirSosyolojisi Karabük'ün Şehirleşmesi, ŞehircilikKonferansları 1962-1963 yaz yarıyılı, İTÜ MimarlıkFakültesi Şehircilik Kürsüsü yayınları, İstanbulYazıcı, Erdinç, 1992. Sosyo-Kültürel Değişme SürecindeKarabük'te İşçi Ailesi, s.66, Özçelik-İş Sendikası,Karabük1937, Karabük Demir ve Çelik Fabrikaları, Sümerbank,<strong>Ankara</strong>Kurun, 4 Nisan 1937Resim 13- Karabük Demir Çelik fabrikalarının günümüzdeki durumuKurun, 4 Nisan 1937Kessler, Gerhard, 1949. Zonguldak ve Karabükteki ÇalışmaŞartları, s.24, İstanbul Üniversitesi İktisat ve İçtimaiyatEnstitüsü, İstanbulYazıcı, Erdinç, a.g.e, s.8Kaştan, Yüksel 2003. Atatürk Döneminde Sanayileşme veKarabük Demirçelik İşletmeleri s.499 . Kastamonu EğitimDergisi Ekim 2003 Cilt:11 No:2789101112131415161939. Karabük Demir ve Çelik Fabrikaları Hakkında H. A.Brassert and Co. Ltd. ile Yapılan Mukavele ve Anlaşmalar,Titaş Basımevi, <strong>Ankara</strong>Wagner, Martin, 1937. İnşa Etmeyen Bir Millet YaşamıyorDemektir, Arkitekt, s.276-278Wagner, Martin, 1938. Şehir İnşası Ne Demektir?,Arkitekt, s.21-25Sayar, Zeki, 1938. Yabancı Mimara Verdiğimiz Servet,Arkitekt, s.891937. <strong>Ankara</strong> İmar Planı, s.12-16, İstanbulFındıkoğlu, Ziyaeddin Fahri, 1963. Amme ve BelediyeHizmetleri Bakımından Karabük, s.10, Türkiye köy ve şehir17181920212223242526Sosyolojisi Merkezi İktisat ve İçtimaiyat Enstitüsü,İstanbulKessler, Gerhard, a.g.e, s.25-26Tümertekin, Erol, a.g.e., s.243-244Fındıkoğlu, Ziyaeddin Fahri, a.g.e, s.11Kessler, Gerhard, 1949. İstanbul’da Mesken Darlığı,Mesken Sefaleti, Mesken İnşaatı, Arkitekt, s.131-134Fındıkoğlu, Ziyaeddin Fahri, a.g.e, s.18-19Fındıkoğlu, Ziyaeddin Fahri, 1962. Kuruluşunun XXV.Yılında Karabük, s.32-33, Türkiye Harbi ve İçtimaiAraştırmalar Derneği, İstanbul1967-68. Karabük-Safranbolu, Analitik Etütler ve TeklifProjeler, s.53, İller Bankası, <strong>Ankara</strong>Fındıkoğlu, Ziyaeddin Fahri, 1963. Amme ve BelediyeHizmetleri Bakımından Karabük, s.9, Türkiye köy veşehir Sosyolojisi Merkezi İktisat ve İçtimaiyat Enstitüsü,İstanbulFındıkoğlu, Ziyaeddin Fahri, a.g.e, s.8Fındıkoğlu, Ziyaeddin Fahri, 1963. KarabükSanayileşmesi ve İçtimai Tesirleri, s.18-21, Türkiye Köyve Şehir Sosyolojisi Merkezi Yayımı, İstanbulFındıkoğlu, Ziyaeddin Fahri, a.g.e, s.23Fındıkoğlu, Ziyaeddin Fahri, a.g.e, s.28Demir Çelik Karabük, s.31 Türkiye Demir ÇelikFabrikaları Müessesesi, Pulhan Matbaası, İstanbulKessler, Gerhard, 1949. Zonguldak ve KarabüktekiÇalışma Şartları, s.28-29, İstanbul Üniversitesi İktisat veİçtimaiyat Enstitüsü, İstanbulKessler, Gerhard, a.g.e, s.31-32Fındıkoğlu, Ziyaeddin Fahri, 1962. Kuruluşunun XXV.Yılında Karabük, s.37, Türkiye Harbi ve İçtimaiAraştırmalar Derneği, İstanbulFındıkoğlu, Ziyaeddin Fahri, 1963. Bir Tatbiki ŞehirSosyolojisi Karabük'ün Şehirleşmesi, ŞehircilikKonferansları 1962-1963 yaz yarıyılı, İTÜ MimarlıkFakültesi Şehircilik Kürsüsü yayınları, İstanbulYazıcı, Erdinç, a.g.e, s.92Fındıkoğlu, Ziyaeddin Fahri, a.g.e, s.26T. C. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Kararı,12.5.1996, no:459527282930313233343536. .34 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI35. .


ŞEKER ŞİRKETİ VE ANKARA ŞEKER FABRİKASI YERLEŞKESİ 1Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı nedeniyleneredeyse hiçbir ekonomik varlığın kalmadığı ülkede,1923-1926 dönemi tarımsal üretime dayalı hızlı2gelişmenin hedeflendiği yıllardı. Yeni kurulanTürkiye Cumhuriyeti'nde bol bulunan hammaddeyedayalı yerli üretim ve sanayi dallarına büyük önemveriliyordu. “Üç beyazlar” (un, şeker, pamuk) ve “üçkaralar” (kömür, demir, petrol) o yıllarda ülkenin3ihtiyaçlarını ve hedeflerini özetleyen sloganlarıydı.Şeker sanayi ise, sanayiyi ve ziraati aynı anda4geliştirmesi nedeniyle önemliydi. Bu nedenlekalkınmakta olan birçok ülkede özellikle tercihediliyordu Türkiye'de de şeker sanayinin kuruluşçalışmaları Cumhuriyetin ilanından çok kısa bir süresonra başladı..Nuri Bey'in (Şeker) uzun çabaları sonucundaÇekoslovak Skoda Şirketi'ne sipariş edilen Türkiye'ninilk şeker fabrikasının temeli 6 Kasım 1926'da Uşak'ta5atıldı ve fabrikada ilk şeker 17 Aralık 1926'da üretildi.Nuri Bey'in gereken sermayeyi sağlayabilmek içinTürkiye'nin ilk hisse senedini çıkartması, MustafaKemal Paşa ve Latife Hanım'a dahi hisse senedisatması, şeker fabrikası kurma amacı doğrultusundakiisteğine ve göstermiş olduğu olağanüstü çabaya birörnektir. Alpullu Şeker Fabrikası ise Alman Bukau R.Wolf Şirketi tarafından kuruldu. Uşak ŞekerFabrikası'ndan sonra kurulmaya başlanmasınarağmen 11 ay gibi bir sürede montajı tamamlandı.6Böylece Türkiye'nin ilk şekeri 26 Kasım 1926tarihinde işletmeye açılan Alpullu fabrikasındaüretilmiş oldu. Şeker üretimi ülke genelinde büyükheyecana yol açmıştır. Şeker Şirketi'nin deyayınlarında yer verdiği, Ulus Gazetesi'nde çıkan bir7yazı yaşanan sevinci güzel özetlemektedir.Selda Bancı, Mimar,Gazi Üniversitesi“İşte Türk Şekeri, işte Türk toprağından, Türksâyüamelinen husule gelmiş olan Türk şekeri!Herkes oraya koşuyor, bir çimlemik alıp ağzınakoyuyor!. Ah ne tatlı şeker! Türk şekeri.. herkesinyüzünde bir sevinç! Bu Türkün, Rumelininşekeri...” (Resim 1)Resim 1- Tatlı Son, 19278İki şeker fabrikası da özel girişimciler tarafındankurulmasına rağmen Cumhuriyet Hükümetiuyguladığı politika ve programlarla şeker9sanayisindeki gelişmeye yardımcı olur. Çok kısa birsüre sonra 1933'de Anadolu Şeker Fabrikaları TürkAnonim Şirketi (İş Bankası, T.C. Ziraat Bankası veSanayi ve Maadin Bankası ortaklığı) tarafındanEskişehir Şeker Fabrikası kurulur. Bu fabrikanınmontajı sürerken Ziraat Bankası ve İş Bankası'nınsermaye taahhüdüyle 1934'de Turhal Şeker Fabrikasıkurulur. Bu bağlamda, şeker sanayisinin erkencumhuriyet döneminin en önemli sanayiFotoğraflar 1-5- Şeker Şirketi web sitesinden alınmıştır10hareketlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Herfabrikanın kuruluş hikâyesinde onlarca detay ve anı gizli.Örneğin Eskişehir Fabrikası Atatürk'ün emriyle, dahapahalı olmasına rağmen, tren yolu yakınındaki araziyekurulmuştur. “Tren geçtikçe halk istasyonun hemen11yanındaki fabrikayı görecek, morali yükselecek”tir.(Resim 2)Ancak Türk özel sektörünün sınırlı imkânları ve dünyadayaşanan ekonomik buhranın etkisiyle Türkiye şekersanayisi de 1930'larda sıkıntıya düşer. EkonomiBakanlığı tarafından 'Şeker Rasyonalizasyon Komitesi'oluşturulur ve bu sorunu çözmek üzere görevlendirilir.Komitenin önerisi doğrultusunda Türkiye ŞekerFabrikaları A.Ş. 6 Temmuz 1935'de, İş Bankası, T.C.Ziraat Bankası ve Sümerbank'ın eşit hisseleriyle kurulur.Böylece mevcut dört şeker fabrikasının yönetimi tekşirket altında toplanmış olur ve ilk Genel Müdür olarak12Kazım Taşkent görevlendirilir.Şeker fabrikaları, şeker üretiminin yanı sıra, çiftçiyehayvan yemi olarak kullanılan, besin değeri yüksekmelas ve melaslı kuru küspe gibi değerli yan ürünler desunar. Kısa süre içerisinde pancar tarımı yaygınlaşmayabaşlar ve çiftçiler şeker sanayisini benimserler. Böylecebir yandan pancar ekilen alanlar diğer yandan pancarverimi artar. Bunlara ülkenin artan şeker ihtiyacı daeklenince Şeker Şirketi 1953-1956 yılları arasında on bir13yeni şeker fabrikası kurar.Şeker sanayisine rakamsal çerçevede bakacak olursakbaşarı daha net anlaşılabilir. Kişi başına 1926'da 4.8 kg,1956'da 9.9 kg, 1966'da 15.6 kg ve 1976'da 22.9 kg olanşeker tüketiminin 50 yılda artış oranı %477'dir. 50 yıliçinde hektar başına pancar verimi %435, şeker verimiise %450 artmıştır. Aynı süredeki şeker sanayiinin yıllık14cirosu ise 50.000 misli artmıştır. Şeker Şirketi'nin bugelişiminin sırrı şüphesiz çok yönlü hedeflerinigerçekleştirmekte gösterdiği organizasyonel başarıdagizlidir. Örneğin; çiftçilerin tarım makinelerini ve diğerihtiyaçlarını temin etmesini kolaylaştırmak için Pancar15Ekicileri İstihsal Kooperatifleri kurulur. 1953'de iseçiftçilerin kredi ihtiyaçlarını karşılamak üzere, sonradanŞekerbank T.A.Ş. adını alan Pancar Kooperatifleri16Bankası kurulur.Bugün Şeker Şirketi'nin 25 şeker fabrikası, 4 etil alkolfabrikası, 5 makine fabrikası, 2 tarımsal işletmesi yanı sıraelektromekanik aygıtlar fabrikası, tohum işleme fabrikası17ve araştırma enstitüsü bulunmaktadır.Sanayi ve ziraatin gelişmesinde gösterdiği katkıya ekolarak Şeker Şirketi, araştırmaya, eğitime ve sosyalhayata verdiği önemle de anılmakta. Her kurulan fabrikayerleşkesi, 1920'li yıllardan bugüne kadar, yeşildokusunun içinde işçi konutları, okul, spor merkezi,yemekhane, sağlık merkezi ve kültürel etkinlikler içinçeşitli yapıları barındırmakta. (Resim 3- 5)Aylık süreli yayın olan Pancar dergisi, çiftçileritohumdan hasata kadar her konu hakkındabilgilendirmek amacıyla, ilk olarak Ekim 1951'deResim 2- Eskişehir Şeker FabrikasıResim 3- (Alpullu Şeker Fabrikası Sosyal Tesisleri)- Hastane, 1926Resim 4- Alpullu Şeker Fabrikası Sosyal Tesisleri- İtfaiye, 1926Resim 5- Alpullu Şeker Fabrikası Sosyal Tesisleri- Okul, 1926. .36 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI37. .


yayınlanır. Dergi tarım konusunda bilinci arttırmanınyanı sıra, sağlık, hayvancılık ve sosyal yaşamla ilgilibilgiler de verir. Teknik içerikli bir yayın olan Şekerdergisi de aynı yıl basılır. Dergi şeker sanayiinin farklıalanlarında görev yapan çalışanların bilgi paylaşımıanlamında iletişimini sağlar. Bu iki süreli yayına ek18olarak Şeker Şirketi'nin üç yüzü aşan sayıda yayını var.Resim 8- Yerleşkenin peyzajı Resim 9-10 Lojmanlardan Detay, 2006atılan Türkiye'nin ilk bütünleşik fabrikası olan <strong>Ankara</strong>Makina Fabrikası 1968 yılında faaliyete geçmiştir. Otarihten bu yana <strong>Ankara</strong> Makina Fabrikası'nda,komple şeker fabrikası, çimento fabrikaları için çeşitliparçalar, sanayi tesisleri için yüksek basınçlı buharkazanları, ağır tip atölye tezgâhları gibi üretimler27gerçekleştiriliyor. (Resim 13)ANKARA VE ŞEKER ŞİRKETİŞeker Şirketi'nin eğitime, araştırmaya ve bilgiye verdiğideğeri yapı elde etme yöntemlerinde de izlemekmümkün. Şirketin <strong>Ankara</strong> Meşrutiyet Caddesi'ndekiGenel Müdürlük Binası 1950'lerde tasarlanmış.Uygulama projesini Ali Mukadder Çizer imzalamış olsa19da, Doğan Tekeli İstanbul Teknik ÜniversitesiMimarlık Fakültesi'nde öğrenciyken üç ünlü mimararasında düzenlenen yarışmayı Paul Bonatz'ınkazandığını anımsıyor, diğer katılımcılar Orhan Safa veEmin Onat, Tekeli'ye göre bu yapının Çizer veBonatz'ın ortak projesi olması da mümkün. 1954yılında çizilen uygulama projesine göre 2.000.000 TLyapım bedelli bu büro binası; bodrum, zemin ve 4 katla21075 m toplam inşaat alanına sahip. 1970'li yıllardabinaya 3 kat daha eklenmiş. (Resim 6)<strong>Ankara</strong>'da sanayinin gelişimine baktığımızda ise,20Tekeli'nin belirttiği üzere , savaş sanayi dışında önemlibir sanayi girişiminin bulunmadığı <strong>Ankara</strong>'da; 1952'deEt ve Balık Kurumu, 1953'de <strong>Ankara</strong> Çimento Fabrikası,1954'de Traktör Fabrikası, 1957'de Süt Fabrikası,211958'de Yem Fabrikası ve 1962'de de <strong>Ankara</strong> ŞekerFabrikası'nın kurulduğunu görüyoruz.<strong>Ankara</strong> Şeker Fabrikası, <strong>Ankara</strong>-Ayaş karayolu22kenarında, 1958'de köylüden istimlak edilenEtimesgut'taki topraklar üzerine kurulur. Fabrikanınkonumlandırılması 1957 tarihli Uybadin-YücelPlanı'na göre olmuştur. İmar Planı izah notu'na göre23sanayi bölgesi alanı aşağıdaki nedenlerle seçilmiştir:“... Halen şehir içinde gelişigüzel kurulan tesislerinşehir hudutları dışına alınmaları ve şehir merkezinibu tesislerin rahatsızlığından kurtarabilmek içinsanayi inkişafları için, Gazi çiftliğinden itibarenEtimesgut'a kadar bir sahada bu tesisler için bölgelerserpiştirilmiştir. Sanayi bölgesinin <strong>Ankara</strong>'nınbatısındaki ovada seçilmesinin sebebi şunlardır:1. Arazinin düz oluşu, dolayısiyle tesislerinkolay inşa edilebilmeleri,2. Şehir irtifaından düşük oluşu dolayısiyle,kirlenmiş suların şehiri kat etmiyeceği,3. Arazinin geniş olması dolayısıyla her türlüinkişafa müsait oluşu,4. Marşandiz istasyonuna ve karayollarınadoğrudan doğruya irtibatlı bulunmasıdolayısıyla ham madde gelişi ve işlenmişmalların sevki kolaylıkları,Resim 6- Genel Müdürlük Binası (30. Yılında Türkiye Şeker Sanayii)Resim 7- <strong>Ankara</strong> Şeker Fabrikası Yerleşkesi, Yerleşim Planı (ölçeksiz)5. Şehirle arasında orman çiftliğinin bulunmasıdolayısıyla esaslı bir tecrit temin edilmesi,6. Şehirden nisbeten makul bir mesafedebulunuşu ve trafik yollarıyla birbirine vecivarına bağlanma imkanlarının kolaylıkları,7. Çay boyunda münhat bir arazide bulunuşudolayısıyla su ihtiyacının çaydan ve açılacakkuyulardan kolaylıkla temin edilebileceği,...”Etimesgut Şeker Fabrikası alanında Şeker Fabrikası,Makina Fabrikası, Elektromekanik Aygıtlar Fabrikası,Tohum İşleme Fabrikası, Şeker Araştırma Enstitüsü,lojmanlar, spor kompleksi, okul, sinema ve lokanta,misafirhane ve diğer sosyal tesislerin yanı sıra şu an24çalışmayan Aktif Kizelgur Fabrikası bulunmakta.<strong>Ankara</strong> Şeker Fabrikası yerleşkesinin 1960'lı yıllarınFotoğraflar 8-10 Selda BancıResim 11-İdari Bina Girişi, 2006başından itibaren süregelen bir yapılaşma halinde25olduğu söylenebilir. (Resim 7-11)Şeker Şirketi, 19 Ekim 1962'de görkemli bir törenleaçılan, <strong>Ankara</strong> Fabrikası ile ayrıca gurur duymaktadır.Yabancı işletmeler tarafından kurulan önceki on beşşeker fabrikasının aksine <strong>Ankara</strong> Şeker Fabrikasınınkonstrüksiyonunun %70'i Karabük Demir ve ÇelikFabrikası tarafından Türkiye'de üretilmiş, montajı iseTürk mühendis ve teknik elemanlarınca26gerçekleştirilmiştir. (Resim 12)Şeker sanayisinde makina imalatı çalışmaları 1933yılında basit yedek parçaların onarılması amacıylaEskişehir fabrikasında küçük atölyelerle başlamıştır.Zamanla eskiyen fabrikaların modernize edilmesi veyeni fabrikaların açılması talepleri üzerine, 1966yılında Etimesgut'taki şeker fabrikası alanında temeliŞeker sanayi ve diğer <strong>endüstri</strong> alanlarında kullanılanölçü ve denetim aygıtlarının onarımını yapmak ve buaygıtları geliştirmek amacıyla 1965 yılında enstitübünyesinde şube olarak kurulan sistem zamanlageliştirilmiş ve 1977 yılında Elektromekanik Aygıtlar28Fabrikası haline gelmiştir. (Resim 14)Şeker Şirketi pancar tarımı ve uygulamasıyla ilgiliaraştırma ve deneylerin yapılması gerektiğininfarkındaydı. Buna ek olarak uygulamada karşılaşılansorunlar çözümlenmeli ve personel eğitilmeliydi. Buçerçevede 1932 yılında Uşak fabrikasında, denemeşubelerinden oluşan bir araştırma istasyonu olarakkurulan Şeker Enstitüsü önce Eskişehir'e, ardından da1965'de Etimesgut'da kurulan modern araştırmamerkezine taşınmıştır. Enstitü araştırma, geliştirme,teknik yardım ve eğitimin yanı sıra yurtiçi veyurtdışındaki diğer kurumlarla işbirliğinden29sorumludur. Enstitü binası 1961 yılında düzenlenensınırlı mimari proje yarışması sonucunda Doğan30Tekeli-Sami Sisa'nın birinci gelen tasarımlarıdır.(Resim 15-17)1977 yılında Şeker Şirketi 'Eğitim Merkezi' proje2yarışması düzenler. Yaklaşık 15.000m yapı alanınasahip projenin programı eğitim tesisleri, yurtlar,lojmanlar ve spor salonunu kapsar. Edip Önder Us veGönül Tavman'ın birincilik ödülü kazandığı proje31uygulanmamıştır.Yerleşkedeki diğer yapıların mimarları ve/veya yapılarhakkında geniş bilgilere ulaşmak detaylı arşivçalışmaları gerektirmekte. Bu çalışma kapsamındaçoğu Şeker Şirketi'nde görev yapmış Artin Yöntem,Hamit Emen, Abdullah Altat, Orhan Reisoğlu gibi pekçok mimar-mühendis ismiyle karşılaşıldı. Bazıyapıların ise serbest çalışan mimarlar tarafındantasarlandığı bilinmektedir. Naim Bekitoğlu tarafından1958 yılında tasarlanan sinema-lokanta binası vemisafirhane binası buna bir örnek. (Resim 18)Bu yazı Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.'nin erkenCumhuriyet dönemindeki sanayileşme hamlesiiçindeki rolüne ve bunun tarıma yaptığı etkileredeğinirken, şeker sanayi yapılarına ve özellikle de<strong>Ankara</strong> Şeker Fabrikasına odaklandı. 2000 yılından buyana özelleştirme süreçleri içinde bazı fabrikalarınözelleştirilmesi gerçekleşirken bazılarının dakapatılması söz konusu olmuştu. <strong>Ankara</strong> ŞekerFabrikası'nın geleceği ise bu çerçevede halen belirsizgörünüyor, ancak Büyükşehir Belediyesi'ningeliştirdiği projelerin fabrika yerleşkesini kapsamadığıkonusunda duyumlar var.. .38 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI39. .


DİPNOTLAR1234567891011121314151617Bu yazı ODTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Tarihi Yüksek LisansProgramı kapsamında Elvan Altan Ergut ve Bilge İmamoğlu tarafındanyürütülen “AH544 Architectural History Research Studio <strong>Ankara</strong>,1950-1980” dersi kapsamında yapılan inceleme sırasında derlenenbilgi ve dokümanların farklı şekilde ele alınması ile hazırlanmıştır.Batur, Afife. 2005. A Concise History: Architecture in Turkey DuringThe 20th Century. Chamber of Architects of Turkey Publications.İstanbul: Çizgi Basım Yayın.s.5Taygun, Nazım. 1993. Türk Şeker'in Öyküsü, <strong>Ankara</strong>: Mars Tic. veSan. A.Ş. s.11Velidedeoğlu, Turhan V., 1976. Türkiye Şeker Sanayii YurtHizmetinde 50 Yıl 1926-1976. <strong>Ankara</strong>: Mars Matbaası s.7Velidedeoğlu A.g.e. s.90, Tarih Şeker Şirketi'nin yayınlarında farklılıkgöstermektedir. (Bkz. Velidedeoğlu, Turhan V., 1976. s.74)Velidedeoğlu A.g.e s.97Taygun, A.g.e. s.97Nuri Şeker Uşak Şeker Fabrikası'nın kurucusudur. Alpullu ŞekerFabrikası ise İstanbul ve Trakya Şeker Fabrikaları Türk AnonimŞirketi tarafından kurulmuştur.“Şeker Fabrikalarına Bahşolunan İmtiyaz ve Muafiyet” hakkındaki601 numaralı kanun, 724 sayılı “Şeker İnhisar Kanunu”Velidedeoğlu, A.g.e.. s.51Taygun, A.g.e. s.104Velidedeoğlu, A.g.e. s.82Adapazarı (24.09.1953), Konya (19.09.1954), Amasya (08.09.1954),Kütahya (04.11.1954), Susurluk (07.09.1955), Burdur (07.09.1955),Kayseri (02.10.1955), Erzurum (24.09.1956), Erzincan (30.09.1956),Elazığ (01.10.1956), Malatya (01.10.1956)Velidedeoğlu, A.g.e.. s.11, 19Age. s.46Age s.132Şeker Şirketi web sitesinden [http://www.turkseker.gov.tr]Taygun, A.g.e.. s.194Doğan Tekeli ile telefon görüşmesi, 18 Mayıs 2006.Tekeli, İlhan. 1994. “<strong>Ankara</strong>'da Tarih İçinde Sanayiinin Gelişimi veMekansal Farklılaşması”, E. Batur (ed.), <strong>Ankara</strong> <strong>Ankara</strong>, s.171-199,İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. s.177Yıldırım, Hakkı. 2001. “<strong>Ankara</strong> Sanayiinin Gelişimi ve MevcutPotansiyeli”, Y. Yavuz (der.), Tarih İçinde <strong>Ankara</strong> II, s.3-8, <strong>Ankara</strong>:ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları. s.4Tekeli, A.g.e s.183Uybadin, R. & Yücel, N. “<strong>Ankara</strong> Nazım İmar Planı Raporu”, basılmamışrapor s.141819202122232425262728293031Aktif kizelgur filtre ve dolgu maddesi olarak; gıda ve kimya sanayii,boya, kağıt sanayii ve tarım ilaçları sanayinde kullanılmaktadır.Editörün notu: <strong>Ankara</strong> Şeker fabrikasına ilişkin ilginç bir tarihsel bilgiyeKemal Kurdaş'ın ODTÜ'nün kuruluşuna ilişkin anılarında rastlıyoruz.1961 yılında eldeki seçeneklerin birinin “Etimesgut'taki boş şekerfabrikasının” ufak bir giderle üniversiteye dönüştürülmesi olduğunusöyleyen Kurdaş'a göre “Şeker fabrikası belki biraz para tasarruf ettirir,biraz zaman kazandırır. Fakat sağlıklı büyümeyi ve geleceği kaybettirir”.Kurdaş, Kemal. 1998 ODTÜ Yıllarım <strong>Ankara</strong>: Metu Press ss.45-49Uygulama işlerini yürütmekle Kimya Yüksek Mühendisi Hicri Baysalgörevlendirilmiştir. Mutluay, Fahrettin. 1962. “<strong>Ankara</strong> ŞekerFabrikası'nın İşletmeye Açılış Töreninde (19.10.1962) Türkiye ŞekerFabrikaları A.Ş. Genel Müdürü Fahrettin Muluay Tarafından YapılanKonuşma”, Şeker, yıl 11, no.45. s.7-9Velidedeoğlu, A.g.e. s.158, 159Cumhuriyetin 80. Yılında Türk Şeker Sanayi. 2003. <strong>Ankara</strong>: TürkiyeŞeker Fabrikası A.Ş. Yayınları, Mars Matbaası . s.91Şeker Enstitüsü Çalışma Yıllığı. 1974. n.1, <strong>Ankara</strong>: Türkiye ŞekerFabrikaları A.Ş. Yayınları, Mars Matbaası. s. 9, 10Tekeli. D. & Sisa, S. 1974. Doğan Tekeli-Sami Sisa, 1954-1974: Projeler,Uygulamalar-Architectural Works. İstanbul: Apa Ofset Basımevi.s.104Karaaslan, Merih. 1977. “Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Eğitim MerkeziProje Yarışması”, Mimarlık, 77/03. s. 89-95ÇUBUK BARAJI , GAZİNOSU VE SU SÜZGECİM. Haluk Zelef, Dr., ODTÜ Mimarlık FakültesiResim 12- <strong>Ankara</strong> Şeker FabrikasıResim 13- <strong>Ankara</strong> Makina FabrikasıResim 14- Elektromekanik Aygıtlar FabrikasıResim 15-17 Şeker EnstitüsüResim 18- Sinema-Lokanta Binası Girişi16 1712 13141518Fotoğraflar 12-18 Selda BancıDünya Endüstriyel Mirası başlığı altında incelenenkategorilerden birini de enerji üretilen yapılaroluşturmaktadır. Değişik doğal kaynakların, sanayiüretiminde kullanılmak üzere enerjiye dönüştürüldüğü,rüzgar dönüşüm santralleri, hidro-elektrik,termo-elektrik santraller incelenmekte ve günümüzdenasıl korunup, yeni işlevlere kavuşturulabilecekleritartışılmaktadır. Söz konusu yapıların kent içindekalan mimari ölçekteki örneklerinden olan ve kömürya da petrolden elektrik üretimi sağlayan santraller(Londra'da Tate Modern olarak düzenlenen enerjisantrali veya İstanbul'da benzer bir işlev kazandırılacakolan Silahtarağa Elektrik Fabrikası gibi) üretimbiçiminin ve teknolojisinin değişimi ile işlevleriniyitirdikleri için soysal ve kültürel etkinliklerin yürütüleceğiyapılara dönüştürülmektedir.Bu grup içinde değerlendirilebilecek bir başka yapıtürü ise, mimarlardan çok inşaat mühendislerinin ilgialanına girdiği düşünülen ve kentlerden ziyade kırsalalanı şekillendiren ve barajlardır. Çoklukla kentselaltyapı hizmetlerinin bir parçası olarak su ihtiyacınayönelik yapılıp üretime doğrudan hizmet etmedikleriiçin olsa gerek, Sanayi Mirası'nı ele alan “Nijni TagilTüzüğü” benzeri belgelerde barajlara ismen değinilmemeklebirlikte, Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulutarafından “Endüstriyel, Teknik ve İnşaat MühendisliğiAlanlarındaki Mirasın Korunması” üzerine alınantavsiye kararı gibi daha geniş kapsamlı belgelerde yerverilmektedir. Günümüzde özellikle Zeugma antikkenti ve Hasankeyf'te yürütülen kurtarma kazıları ilegündeme gelen ve kültürel mirasa karşı ciddi bir tehditunsuru oluşturan barajlar, diğer taraftan yapıldıklarıdönemin mühendislik ve <strong>endüstri</strong> <strong>mirası</strong> olarak dadeğerlendirilebilirler.Cumhuriyet dönemi Türkiyesi'nde hem elektrikihtiyacını karşılamak, hem de akarsu rejimlerinikontrol altına alarak sulama ve içme suyu talebinecevap vermek üzere 1930'lardan bu yana bentler,barajlar, regülatörler planlanmıştır. 1944 yılında1düzenlenen Cumhuriyet Nafıa Sergisi , ErkenCumhuriyet Döneminde su kaynaklarının değerlendirilmesineyönelik çalışmaların bir özetini sunmaktadır.(Resim1) Nafıa Vekaleti'ne bağlı Su İşleri Reisliğitarafından düzenlenen su işleri pavyonu ve Elektrik2İşleri Etüt İdaresi çalışmalarının sergilendiği elektrikişleri pavyonunda yer alan otuzu aşkın regülatör vesantral projesi yanı sıra, on üç akarsu havzasına aitplanlama çalışmaları doğayı kontrol etmek ve ondanfaydalanmak yönündeki isteği yansıtırlar. TürkiyeCumhuriyeti'nin kuruluşunun ilk çeyrek asrındagerçekleştirilen baraj inşaatlarına en önemli örnek<strong>Ankara</strong>'ya içme suyu sağlayan Çubuk I Barajı' dır. Bubaraj 1936 yılında işletmeye açılmış ve Su İşleritarihinde Cumhuriyetin ilk barajı olarak yerini3almıştır. (Resim 2)Türkiye'nin yurtdışındaki tanıtımına yönelik olarakyayımlanan “La Turquie Kemaliste” dergisinde yeralan Çubuk Barajı'na ilişkin makale ise, bu yapınınCumhuriyet rejimi için sembolik anlamını ortayakoyar:“...Sultanların eski yönetimi, başka konulardaolduğu gibi, bu konuda da ülkenin yaşamsalihtiyaçlarını karşılamayı ihmal etmişti. Susorununun da çalışılması, hele hele ihtiyaçlarauygun çözüm bulunması mümkün olmamıştı.Hiçbir köy iyi düzenlenmiş kullanma ve içmesuyu yönetimine sahip değildi. Bunun sonucu40. .dosya ENDÜSTRI MIRASI. .dosya ENDÜSTRI MIRASI41


Resim 1- 1944 Nafıa sergisinden iki regülatör projesi –Tokat Gömenek ve Büyük MenderesResim 2- Çubuk Barajı yapıldığı dönemlerdeolarak tarım bir şans işiydi. Bir yandan içmeyeuygun olmayan sular halk sağlığını etkilerken, biryandan da köylü ve çiftçi, kaderlerini yağmur vekuraklığın insafına bırakıyor ve kendilerini çokdezavantajlı bir durumda buluyorlardı.Ancak Cumhuriyet yönetiminde su ve buna bağlısorunlar gerektiği gibi ele alındı ve çözümlendi.Halk sağlığı ve ülke ekonomisi bundan yalnızcayarar sağladı ve sağlıyor. Bugün kullanılabilir susağlanmamış olan tek bir köy bulunmamaktadır.Bu gerçekleşirken pek çok sağlıksız bataklıklarınkurutulması ve - bazıları oldukça önemli - bir çoksuyun akışının da yeniden yönlendirilmesi veönemli hizmetler için kullanılması da kaydadeğerdir. Bu düşünceye dayanarak yapılanönemli işlerin arasında en önemlisi ve en büyükbaşarı kazananı, kuşkusuz bütün bir şehrin,4<strong>Ankara</strong>'nın, su ihtiyacını karşılayan Çubuk'tur.”İlk etütlerine 1926 yılında başlanan barajın avanprojesi 1928'de tamamlanmış ve 1929'da ihaleye5açılmıştır. Bu döneme ait birçok yayında ÇubukBarajı'nın yapım amacının yeni hükümet merkezininkullanma ve içme suyu gereksiniminin karşılanmasıkadar, sulama alanındaki ihtiyacın karşılanmasıolduğu belirtilir. Barajda yer alan mermer kitabelerdede öncelik içme suyundadır: “Bu Çubuk Bendi, TürkUlusu'nun ilk Cumhur Reisi Kemal Atatürk devrinde,devlet merkezi <strong>Ankara</strong>'nın su ihtiyacının karşılamaküzere kurulmuştur. 1929-1936”. Dönemin BayındırlıkBakanı Hilmi Uran ise anılarında barajı öncelikle“Atatürk'ün Gazi Orman Çiftliği i'marını ele almasınımüteakip doğrudan doğruya bir sulama tesisi olmaküzere ve bu maksat için inşasına girişilmiş birteşebbüs” olarak nitelendirir ve baraj inşası sürerkenOrman Çiftliği'ne su kanalları ve tevzi merkezleri6kurulduğunu anlatır. Nafıa Bakanlığı üzerine yapılanbir tarih çalışması da bu projenin sulama boyutunuöne çıkarmaktadır. “Çubuk çayının sularını tutarak;henüz kurulmakta olan Gazi Numune Çiftliğine(A.O.Ç.) halka örnek olabilecek tarımsal üretimiyapabilmek ve bunun yanı sıra <strong>Ankara</strong> ovasındabulunan yaklaşık 3000 hektarlık bir saha için gerekliolan sulama için barajın yapımı gündeme gelmiştir,daha sonraları <strong>Ankara</strong>'nın içme suyunun temini için7baraj gölünden faydalanma fikri de katılır”.Örnek çiftlikler, modern sulama teknikleri, makineliziraat ve tarım ürünlerinin değerlendirilmesineyönelik sanayi tesisleri Erken Cumhuriyet Dönemininönemli temalarıdır. Atatürk Orman Çiftliği, bağlar,meyve ve sebze bahçeleri, tavuk çiftliği ve mandıra iletarım ve hayvancılık ürünleri yetiştirmek, biracılık,dondurma, soda gibi tarıma dayalı gıda <strong>endüstri</strong>sigeliştirmek ve ticaret yapmak üzere kurulan bir devletgirişimiydi. Çiftlik yerleşkesinde Ernst Egli tarafındantasarlanan Bira Fabrikası (1933-1934) gibi mütevazısanayi tesisleri bulunmaktaydı. Atatürk OrmanÇiftliği'nde hayata geçirilen bu atılım hedefleriyanında kıraç Anadolu platosunun ortasında hep yeşilkalan bir orman oluşturulması da 1930'ların ulusalgurur kaynakları olup, Bozdoğan'ın belirttiği gibi“yaban doğayı ehlileştirme, doğaya hükmetme ve sonolarak toprağa milli mülk olarak sahip çıkma gibi8idealize edilen edimleri temsil ediyorlardı”. Çiftlik deÇubuk barajı gibi aynı zamanda halka açık, dinlenme,piknik ve eğlence yeri olarak düzenlenmiş olan veCumhuriyetin doğaya karşı başarılarına tanıklık edilenbir mekan idi.Çubuk Barajı ile burada oluşturulan mesire alanıiçindeki yapılar da bu teknolojik başarıyıtaçlandırmaktaydı. Gerek Atatürk köşkü olarak bilinenyapı, gerek karşı yakasındaki rekreasyon ve sosyaletkinlikler için kullanılan lokanta ve gazino binasıbaraj gölünün su yüzeyini değil, baraj gövdesini,suyun akıtıldığı savakları ve vadiyi görecek taraftayerleştirilmişlerdi. (Resim 3-4) Dönemin modernistmimarlık dilini yansıtması yanı sıra, barajınkitlesindeki eğrisel yüzeyleri de çağrıştıran gazinoyapısı 1937-1938 yıllarında, Gençlik Parkı'nın datasarımcısı olan Nafıa Vekaleti Yapı İşleri UmumMüdürlüğü Projeler Bürosu danışmanlarından Fransızşehirci ve bahçe mimarı Theo Leveau tarafındantasarlanmıştı. Döneminin basınında gazino yapısı“Avrupai sayfiye” imgesi, barajın topladığı sular ise9bozkırdaki “Boğaziçi” özlemi ile birlikte anılıyordu.“Lokanta ve gazinonun birlikte olduğu yapı vadininon beş hektarlık alanı üzerinde gerçekleştirilen ve aynımimarın tasarımı olan park alanı içinde yer almaktadır.Barajın önündeki havuzun geniş olduğu kıyıda kuzeyeResim 3- Çubuk Barajında Atatürk köşkü olarak bilinen yapıResim 5-6 Günümüzde Gazinonun durumu (2005)ve dolayısıyla manzaraya doğru yönlendirilmiştir.Yapının alt katında mutfak ve servis alanları birincikatında ise su üzerine taşan ve sütunlar üzerindeduran daire biçimli gazino (dansing) ona bitişendikdörtgen biçimli lokanta ve her ikisinin de servisleribulunmaktadır. Önceleri kayıklar, altı boşaltılangazinoya bitişik, dairesel formu izleyen merdiveneyaklaşıyordu. Bu kat düzeyindeki çembersel formuylapergolalı teras rıhtım, barajın önünde havuzun her ikiyakasını birleştiren köprüye dek uzanan yapıyıçevresiyle bütünleştirmiştir. Üst kat, üstü örtülüpergolası olan yarı-açık bir terastır...Yapının yataygelişen geniş cam yüzeyleri ve beyaza boyalıcepheleri modern akımın sade hatlarınısergilemektedir....Havuza bakan cephesinin pencereçerçeveleri demirdendir ve baştanbaşa açılabilir10olarak detaylandırılmıştır”.....Daha sonraki dönemlerde yapının pergolalı kısmınınarkasına, ilk çizimlerinde ve fotoğraflarındagörünmeyen bir yüzme havuzu yapılarak, suyun sporve eğlence amacı ile kullanımı çeşitlendirilmişti. Yapıise giderek modernist estetiğinden uzaklaştı. Yapınınbugünkü perişan durumu, konu hakkındaki bütünincelemelerde üzüntü kaynağı olarak karşımızaçıkmaktadır. (Resim 5-6)Çubuk barajının hemen yakın çevresinde yeralmamakla birlikte, suyun <strong>Ankara</strong>'ya aktarımınısağlayan Su Süzgeci (Filtre İstasyonu) binası da bubayındırlık projesi çerçevesinde incelenmelidir.(Resim 7-8)Resim 4- Baraj Gazinosu“10.6.1935 tarihinde temeli atılan yapı, 3.11.1936'dabarajla birlikte görkemli törenlerle hizmete açılmıştır.Tesis için idari kısım, makinist ve amele evleri, ambarve depo gibi gerekli yapılarla birlikte duvarlarlatariflenen kendi küçük alanı içinde yer alan su süzgecibinası, uzun yıllar <strong>Ankara</strong>'ya temiz suyun yanı sıra,sulama ve Gençlik Parkı havuzları için gerekli suyusağlayarak hizmet etmiş ancak bugün hizmet dışıkalmıştır. Güneye bakan uzun kenar boyunca binaya,çembersel uzantısıyla su tahlil laboratuarı, pompa,makine dairesi ile elektrik santralini içeren daha alçakbir kitle bitişmiştir. Yapısal sistemi betonarme iskeletolan ve modern malzeme ve tekniklerlegerçekleştirilen ana binada suya çeşitli işlemlerinuygulandığı, özel yalıtımlı havuzlar ve gereçler yer11almaktadır.Alman Hochtief Şirketi tarafından gerçekleştirilenyapıda ayrıca atölye, depo ve personel için lojmanlarbulunmaktadır.Modern mimarlık içindeki sanayi ve teknolojisöyleminde yer alan ikonografik nesneler arasında,örneğin Tony Garnier'in “Cité Industrielle”çalışmasında ya da İtalyan Fütüristlerinde sıkçarastlandığı gibi fabrikalar, barajlar ve enerji santrallerde vardır. Türkiye'de de bu tür eserler tasarımcılaraesin kaynağı olan estetik yapılardı. Gerek ÇubukBarajı, gerekse diğer iki yapının estetik değerleri deyapıldıkları dönem için önemliydi. Bozdoğan'ın ifadeettiği şekliyle Çubuk Barajı “Yeni Cumhuriyetin doğaüzerindeki hakimiyetine tanıklık etmenin ötesindeFotoğraflar 3,5,6 Haluk Zelef. .42 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI43. .


Fotoğraflar 9-13 Haluk ZelefResim 7- Su Süzgeci 1935-36 Resim 8- Su Süzgeci Resim 10- Günümüzde Barajfaydacı bir programın, estetik bir inceliğe ulaşmasınınetkileyici bir örneğini de oluşturuyordu; tıpkıSovyetler birliğindeki 1927-1932 arasındakonstrüktivist mimarlar olan Vesnin kardeşler12tarafından yapılan Dnieprostroy Barajı gibi”.Bozdoğan, Baraj'ın 1936 yılında Arkitekt dergisindekitanıtımında oldukça kuru bir teknik dil kullanılmasınarağmen, yapının görsel olarak “bariz ve zarifmodernist kompozisyonundan” kaynaklananfotografik cazibesinin vurgulandığını iddia ediyor. Bukompozisyon, Arkitekt ya da La Turquie Kemalistedergilerindeki makalelerde inşaatına henüzbaşlanmamış olduğu için görünemeyen, ancak birkaçyıl sonra vadinin aşağılarında, su kenarındagerçekleştirilecek olan lokanta-gazinonun dalgalıiçbükey-dışbükey formunun barajın devasa kavisinidengelemesiyle ortaya çıkmaktadır. Bu tutarlımodernist dilin içinde, barajın devasa eğriselgövdesinden çıkan Klasik Osmanlı kolonlu portik ise,<strong>Ankara</strong>'ya yabancı bu mühendislik eserini yerli vemilli bir mimarlık çerçevesine indirme gayretininyansıması olarak değerlendirilebilir. (Resim 9)Barajın ana gövdesi ve gazino yapısı yanında, yatayhacimler, yuvarlatılmış köşeler ve dikey bir kuledenoluşan “Su Süzgeci” (filtre istasyonu) kitlesi de<strong>endüstri</strong>yel ve mühendislik yapılarının taşıdığı estetikpotansiyelin yansıması olarak düşünülmelidir. Buradairdelenmesi gereken bir başka konu ise, arıtmayapısındaki biçimsel dilin farklı içeriklere sahipolmasına karşın , “Sergi Evi” ya da “Gar Gazinosu”gibi yapılara olan yakınlığı, ve bu yakınlığın odönemde Avrupa mimarisinde geçerli olan estetikdilin bir uyarlaması olarak görülüp görülemeyeceğidir.Aslanoğlu'nun o dönemde “kübik” ve “konstrüktivist” olarak nitelendirilen tutumlarla, su13süzgeci yapısının dili arasında kurduğu benzerlikBozdoğan'a göre sadece bir estetik öykünme olarakgörülmemelidir: “...bu formlar eğer özellikle degemilere, fabrika bacalarına, ve sade makineformlarına anıştırmalarda bulunarak cumhuriyetideolojisinin pek sevdiği ilerleme modernlik ve sanayigibi yan anlamlara sahip olmasalardı bu kadar başarılıbir şekilde ithal edilip tedavüle sokulamazlardı. Buform dili programa ilişkin gereklere verilen basittepkileri aşan zengin göndermeler ve çağrışımları14cisimleştiriyordu”.Bu yapıların, dönemlerinin estetik ve sosyaldeğerlerine tanıklık etmeleri yanı sıra, inşai niteliklerive inşaat süreçleri de dikkate değer nitelikleridir.Çubuk Barajı bu açıdan kayda değer bir örnek olup,kaya yığma dolgu olarak düşünülmüş, ancak betonarmeolarak inşa edilmiştir. Bugün bile, <strong>Ankara</strong>'dabilinen en erken çıplak (brüt) beton uygulamalarındanbiri olarak ziyaretçilere hem kalıp işçiliğininmükemmel bir örneğini oluşturmakta hem de yıllariçinde betonda oluşan fiziki ve kimyasal değişimlerinigösteren bir belge niteliği taşımaktadır. (Resim 10-11)Resim 9- PortikBaraj mühendislik ve yapım açısından ulusal özgüvenibeslemiştir. Baraj konusunda yeterli birikim olmadığıiçin Nafıa Bakanlığı yurtdışından uzmanlar çağırarakprojeleri ve jeoloji raporlarını onaylattırmış, şantiye şefiolarak baraj konusunda uzman bir Almangörevlendirmiş ise de , inşaatın gerçekleştirilmesindekiönemli aktörler Türklerdir. Barajın müteahhidi TahsinBey isimli bir mühendistir. O günün şartları içinböylesine geniş kapsamlı bir işin milli bir eser olduğuvurgulanmış ve proje gurur kaynağı olarak görülerek,barajı gezenlere de aktarılmıştır. Baraj gövdesine bitişikportikde yer alan kitabelerde övünç ve vefa birliktedir:“Projesi ve inşası, Türk mühendisleri, Türk müteahhitve işçileri tarafından yapılmıştır. Cumhuriyet devrininbu eserinin kurulmasında fikirleriyle, emekleriyle,bedenleriyle hizmeti geçenlerin cümlesine, ebedişükran ve hürmet. 1929-1936”. (Resim 12-13)Adı geçen yapılar <strong>endüstri</strong> <strong>mirası</strong> kapsamında şusoruları da doğurmaktadırlar: Baraj bünyesindeki filtreistasyonu, dağıtım kanalları, dinlendirme havuzu,pompa istasyonu, havuz kapakları vb. bütünleşik birsistemin parçaları olduğundan korunma esnasında tekbaşına değil bütüncül bir yaklaşımla korunmasıgerekmez mi? (Resim 14-15-16) Çubuk Barajı'na, hemyok edilme olasılığı bulunmayacak büyüklükte birproje olması, hem de işlevselliğini hala kısmen15koruması nedeniyle dokunulmasa da, uzakmesafedeki su süzgeci gibi diğer donanımının ve barajalanındaki sosyal tesislerin geleceğinden aynı derecedeemin olunabilir mi ? Ayrıca korunma sadece fizikiyapının bakımının yapılıp yenilenmesi anlamına mıgelir, yoksa bu yapıların tarihsel değerlerinin deResim 12, 13- Portikteki kitabeleranımsatılması (vurgulanması) hedefini de gözetmelimidir? “Çubuk Barajı Rekreasyon alanı ve Tarih öncesi16 değerlendirilip, koruma altına alınıp alınamadığıdır.Hayvanlar Parkı” olarak geçen proje tanımları, alanınBu soru ile kastedilen sadece son zamanların güncelsadece büyük bir çaba ile üretilen doğal peysajınıkonusu Maltepe'deki Havagazı Fabrikası ve Elektrikdeğerlendirmeye yönelik bir çabayı çağrıştırmaktadır.santrali değildir. <strong>Ankara</strong>'nın ilk elektrik santrali 1924Yalnızca Çubuk Barajı'nın kendi tarihindeki mesireyılında şehremanetince kurulan ve doğru akım üretenboyutunun ön plana çıkartılıp, üstelik de oldukça17Bent Deresi'ndeki tesis idi. Bu mevkideki bent deyabancı bir tema parkı anlayışıyla düzenlenmesisuları kontrol etmek amacıyla Roma Dönemi'nden buözgünlüğünü ve teknolojik açıdan bir ilk olma niteliğiniyana kullanılagelen bir set inşaatının, 1920'ler içinzedelemeyecek midir?Bu konu ile ilintili bir başka soru da, enerji santralleri yada su bentlerinin <strong>Ankara</strong>'da şimdiye dek yeterinceResim 11- Günümüzde Barajgeliştirilmiş betonarme türevi idi. (Resim 17) Jansen'in<strong>Ankara</strong> çizimlerinde yer alan, aynı yerdeki genişyüzme havuzu da bu bentin kullanılacağının ve. .44 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI45. .


Fotoğraflar 14,15 Haluk ZelefResim 14, 15, 16- Kanal Kapakları ve Filtre İstasyonuResim 17- 1930'larda Bent deresi ve bentböylece tarihi kökenleri olan bir mühendislik yapısıile doğal bir kaynağı bütünleştirme hayallerininifadesiydi. (Resim 18) Bent Deresi olarak bilinen Hatipçayı atık su kanalına dönüştüğü için kapatılaraküzerinden yol geçirildiğinde ve buradaki tarihi bentde yıkılıp gittiğinde, <strong>Ankara</strong>'nın mühendislik ve<strong>endüstri</strong>yel yapıları <strong>mirası</strong>nda azımsanamayacak birkayıp meydana gelmiştir. Ancak neyse ki kamusalbellek bu <strong>endüstri</strong> <strong>mirası</strong>nı hala semtin ismiyleyaşatıyor.DİPNOTLAR1231944 Nafıa Sergisindeki, Cumhuriyetin Demiryolları,Limanlar, Su işleri, Karayolları, Köprüler, Elektrik işleri veYapı ve İmar işleri alanlarındaki <strong>mirası</strong> konusundaki birinceleme için bkz: Zelef, Haluk (2006) “Building,Constructing and Exhibiting in Turkey: The RepublicanPublic Works Exhibition” DOCOMOMO Journal Sept.2006, no:35 ss.54-61“Kuruluş kanununa göre idarenin görevleri :a- Memlekette mevcut su kuvvetleri ve sair energimembalarını tetkik ederek elektrik istihsaline enelverişli olanları tespit etmekb-Şehir ve kasabalara, fabrikalara, madenlere, demiryollarına ve çiftliklere lazım olan elektrik energisini enekonomik bir surette temin edecek etütler verantabilite hesapları yapmakc-Müstakbel sanayi programlarındaki elektriklendirmehesaplarını hazırlamakd- Bu işler için lüzumlu elemanlar yetiştirmek, elektrikkurumlarının istatistiklerini yapmak, elektriksantrallerinin maliyet ve satış hesaplarının tetkik etmekvs.”Cumhuriyet Nafıa Sergisi, Recep Ulusoğu Basımevi,İstanbul. s.51Bunu takip eden dönemde; Bursa'da Gölbaşı Barajı(1938), Niğde'de Gebere Barajı (1941) inşaatı başlamış,bunları Van'da Sihke (1948), Eskişehir'de Porsuk I (1949)barajları inşa edilmiştir. Ayrıca bazı göllerin tanzimprojeleri de ele alınmış ve Isparta'da Gölcük, Van'daKeşiş, Doni ve Ermenis, Denizli'de Işıklı, Manisa'daResim 18- Jansen'in çizimlerinde Bent deresi45678Marmara ve <strong>Ankara</strong>'da Eymir gölleri üzerinde bukapsamda çalışılmıştır.http://www.dsi.gov.tr/kurumsal/tarihce.htm (erişim 9kasım 2006)”Le barrage de çubuk et la station de filtrage” LaTurquieKemaliste no:15, Kasım1936 s.26- La Turquie Moderne6, kasım 1935 ss. 15-18. Dr. Gürkan Tekman'a bukaynaklar için teşekkür ederim.Örneğin “Çubuk Barajı” Arkitekt 1936, sayı 10-11,s.275Uran, Hilmi (1959) Hatıralarım, Ayyıldız Matbaası,<strong>Ankara</strong>. s.259Mutlu, N. Yücel (2005) Bayındırlık Bakanlığı Tarihi:8Ekim 1848-31 Aralık 2004, <strong>Ankara</strong> s. 299Bozdoğan, Sibel (2002) Modernizm ve Ulusun İnşasıMetis Yayınları, İstanbul s..9391011121314151617Döneminin yazınında Çubuk Barajı için bkz. Aslanoğlu,İnci (2001) “1930-1950 yılları <strong>Ankara</strong>'sının EğlenceYaşamı içinde Gazino Binalar”ı Tarih içinde <strong>Ankara</strong>içinde (Der. Yıldırım Yavuz) ss.327-340Bina Kimlikleri: <strong>Ankara</strong>, Cumhuriyetin 25 yılı, p.74-75ve Aslanoğlu, İnci (2001) Erken Cumhuriyet DönemiMimarlığı 1923-1938 ODTÜ Mimarlık FakültesiYayınları: <strong>Ankara</strong> s.237Bina Kimlikleri: <strong>Ankara</strong>, Cumhuriyetin 25. yılı, p. 64-65ve Aslanoğlu İnci (2001) Erken Cumhuriyet DönemiMimarlığı 1923-1938 ODTÜ Mimarlık FakültesiYayınları, <strong>Ankara</strong> s.283Bozdoğan, Sibel a.g.e. s.139Aslanoğlu İnci, (2001) Erken Cumhuriyet DönemiMimarlığı 1923-1938 ODTÜ Mimarlık FakültesiYayınları: <strong>Ankara</strong> s.283Bozdoğan, Sibel a.g.e. s.139 s.202Barajın suyu şu anda içme suyu olarak kullanılmamaktasadece sulama amacına cevap vermektedir. Yıllarcaoluşan birikim nedeniyle baraj su toplama kapasitesindeciddi bir kayıp olduğu saptanmıştır.www. ankara.bel.tr/stratejik_plan/ ANKARA%20BELEDİYESİ%20STRATEJİK%20PLANI% s. 48 (erişim kasım 2006)Tekeli, İlhan (1994) “<strong>Ankara</strong>'da tarih içinde sanayiningelişimi ve mekansal farklılaşması” <strong>Ankara</strong> <strong>Ankara</strong> (der.Enis Batur) ss.171-199 s.178 Bu tesis 50 BGkapasitesinde buhar gücüyle çalışan bir lokomobildi.Şenyapılı aynı tesis için 1925 tarihini verir ŞenyapılıTansı (1985) <strong>Ankara</strong> Kentinde Gecekondu Gelişimi(1923-1960) Batıkent Konut üretim Yapı KooperatifleriBirliği, <strong>Ankara</strong>. p.25. .46 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI47. .


ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİNDETARIMSAL ENDÜSTRİNİN BETONARME ANITLARI:SİLOLAR *Fotoğraf: H. T. ÖrmecioğluSilo yapılarının erken örnekleri taş, tuğla bazen deahşaptan yapılan depolama amaçlı basit ambarlardı.Ancak 19. yüzyılın ikinci yarısında tarımsal ticaretkapasitesinin hızla arttığı Amerika-Buffalo'da JosephDart ve Robert Dunbar adındaki iki girişimci siloyu birmakineye dönüştürdü. Dart-Dunbar ikilisinin icadıaslında silonun uzun süren yükleme-boşaltmaişlemini hızlandıran bir tür buharlı tahıl asansörüdenilebilecek basit bir çözümdü. Bununla beraberbuluşlarını asıl önemli kılan, bunun bir tür tarımsal<strong>endüstri</strong>leşme sürecini başlatmasıydı. Artık silolarsadece buğday ambarları değil, tarımsal üretimin 19.yüzyıldaki fabrikaları haline gelmişti.Dart-Dunbar ikilisinden sonra silo tipolojisininbugünkü haline gelmesinde en büyük katkıyı sağlayanC. F. Hanglin'dir. Hanglin yalnızca siloyu basınçetkisine karşı daha dayanıklı hale getirecek formutasarlamakla kalmamış, bu forma en uygun malzemeolan betonarmeyi istediği şekilde dökmek için yeni birkalıp sistemi de bulmuştu. Haglin'in tasarladığı silindirbiçimli siloyu inşa etmek için 1899'da icat ettiği kayarkalıp sistemi İkinci Dünya Savaşı sonrasında yarı<strong>endüstri</strong>leşmişyapı üretim tekniklerinin gelişiminde2büyük rol oynayacaktı.Tarımsal üretimin bireysel imalat-yerel tüketimilişkilerinden, büyük bir ticaret ağının parçasıolmasına doğru evrimleştiği bu süreçte silo tipi degelişmiş basit bir depodan, buharlı bir makineye sonrada erken dönem mühendisliğinin ve <strong>endüstri</strong>leşentarımın dev betonarme anıtlarına dönüşmüştü.sistemlerine sahip olmaları önkoşuldu. Elektrik olmayan“[Dün] altın tanelerinin açıkta kalıp çürüdüğü yerlerdebölgelerde inşa edilecek silolar için ise elektrikşimdi devletin modern hububat silolarısantralleri kurulması öngörülmüştü. Devlet söz konusuyükselmektedir” 1 siloların yapımı için kalkınma planının bir yıllık toplamResim 1- Çiflik silosu (1936). Yapımcı Firma Forment-Clavier Resim 2- Polatlı silosu (1933). Yapımcı Firma Forment-Clavieredilmesine 11 Haziran 1933'de çıkartılan 2303 no'lukanunla karar verildi. Bu ilk siloların 1930'ların en sonteknolojisine uygun olarak kurutma, tartma, temizleme,sınıflandırma ve elektrikli yükleme-boşaltmabütçesinin yaklaşık % 7.5'i olan üç milyon lira ayırmıştı.İhalelere Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Kanada veÖzellikle bu gelişimin merkezi olan Buffalo'daki silolarİsviçre'den çok sayıda firma katılmıştı. BunlarınAvrupa'da Amerikan mühendisliğinin çarpıcı ürünleriarasından Alman Miag ve Fransız Froment-Clavier4olarak dikkat çekecekti. Eric Mendelsohn, Walterşirketleri ihaleleri kazandı. 1933- 1937 yılları arasındaGropius ve Le Corbusier 20. yüzyılın başlarındabu firmaların inşa ettiği birinci kuşak betonarme5yaptıkları yayınlarda bu silolardan övgüyle bahsedeceksilolardan bilgilerine ulaşılabilmiş olanlar şunlardır:ve onların saf geometrilerini ve fonksiyonelliğini modern(Resim 3)Resim 3- <strong>Ankara</strong> silosu3mimarlık için yepyeni bir kaynak olarak göstereceklerdi.TÜRKİYE'DE BİRİNCİ KUŞAK SİLOLARIN YAPIMI<strong>Ankara</strong>-merkez silosu/ yapımcı firma: MiagKonya-merkez silosu/ yapımcı firma: MiagDerince silosu/ yapımcı firma: MiagKIRSAL SİLOLAR / KENTSEL SİLOLARCumhuriyet'in ilk yıllarında yalnızca üretimin değilnüfusun da büyük çoğunluğu kırsal ağırlıklıydı. 1927yılında yapılan nüfus sayımı sonuçlarına göre ErkenCumhuriyet Dönemi Türkiye'sinde her dört kişidenHilal Tuğba Örmecioğlu, Y. Mimar / Araştırma Görevlisi,ODTÜ Mimarlık Fakültesi. .Birinci Dünya Savaşı'nda tüm dünyada <strong>endüstri</strong>yeltesislerin yıkılmasından sonra bir süre tarımsal üretimdeartış gözlenmişti. Savaşın bitiminden on yıl sonra ise tamtersi bir durum ortaya çıktı. Savaş sonrası <strong>endüstri</strong>yelüretime ağırlık veren Amerika gibi bazı ülkeler 1929Dünya Ekonomik krizi diye bilinen dönem sonrasında azgelişmiş ülkelerden büyük oranda tahıl alımı yapmakzorunda kaldılar. Bunlar arasında Türkiye de vardı. Ardıardına yaşanan bu gelişmeler –önce arzın artışı sonucuaşırı değer kaybetme, sonra da talebe bağlı aşırıdeğerlenme- zaten savaş sonrasında zayıf olan Türkekonomisi için oldukça düzensiz bir ortamoluşturuyordu. 1929 dünya ekonomik krizi sonrasındaduruma el koyan devlet planlı gelişme dönemini başlattıve ilk Beş Yıllık Milli Kalkınma Planı (MKP) 1933–1938yılları arasında uygulamaya kondu. Plan aslında<strong>endüstri</strong>leşmeyi gerçekleştirmeyi ana amaç olarak ortayakoyuyor ise de bunu finanse edecek kaynak olaraktarımsal üretimin arttırılmasına da özel önem veriyordu.(Resim 1, 2)Planlı gelişme sürecinin ve tarımda modernleşmeninsembolü olarak on iki adet betonarme silonun inşa<strong>Ankara</strong>-Polatlı silosu/yapımcı firma: Froment-ClavierAfyon-merkez silosu/yapımcı firma: Froment-ClavierYerköy silosu/yapımcı firma: Froment-ClavierEskişehir-merkez silosu/yapımcı firma:Froment-ClavierSivas'da iki adet silo/ yapımcı firma: Froment-ClavierÇiftlik silosu/ yapımcı firma: Froment-ClavierDaha sonra benzer bir tarımsal gelişim hamlesiDemokrat Parti döneminde tekrar yaşanacak ve1950–1960 döneminde aralarında İzmir (1957) veHaydarpaşa (1958) da olan on dört adet ikinci kuşakbetonarme silo ve yetmişe yakın çelik silo inşa edilecekti.6üçü kırsal alanda az gelişmiş sosyo-ekonomikkoşullar altında yaşamaktaydı. Üstelik bu çoğunlukrejimin devam etmesi için gerekli olan milli vemodern gibi kavramları anlamak ve benimsemektençok uzaktı. Bu nedenle 30'lar için köycülükçalışmaları Kandemir'in Birinci Ziraat Kongresi'nesunduğu raporda belirttiği gibi “yalnızca tarım, eğitim,sağlık, ekonomi ya da kültür meselesi değil bütün7bunları içeren bir milli davaydı” . Öte yandan köylüsadece vatandaşlığın gerekleri hakkında değil aynızamanda ülkenin ekonomisi için hayati önem taşıyanmodern tarımsal üretim hakkında da bilgisizdi. Bunedenle bir yandan köylü, köy odaları, köy enstitülerivb. kurumlarca modernleştirilmeye çalışılırken, diğeryandan numune çiftlikleri, kooperatifler, ZiraatBankası vb. kurumlar aracılığıyla modern vemakineleşmiş tarım yaygınlaştırılmaya çalışılıyordu.Köylüye krediler veriliyor, traktör edinmesisağlanıyordu. Bu bağlamda siloların inşası da benzerbir makineleşme ve üretimde kalite standartlarını48 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI49. .Fotoğraflarla Türkiye


Resim 4- Sincan silosu 1950Resim 5- <strong>Ankara</strong> silosu inşaatı temel kazıkları donatı paftası.Yapımcı firma Miag (TMO Arşivleri)oluşturma çabasının bir parçasıydı. Genellikledemiryolu üzerinde siloların inşa edildiği yerleşimlerçevre köyleri için merkez köy oluşturuyordu.Böylelikle numune köyler ve numune çiftlikler ilebirlikte silolar kırsal alan modernleşme projesininfiziksel düzeninin bir parçası da oluyordu. Üstelikdemiryolları ve silolar sadece ürünü toplayan vedağıtan ekonomik bir ağ oluşturmakla kalmıyor aynızamanda millette vatan topraklarının bütünlüğü8bilincini oluşturuyorlardı. Demiryolu ile Anadoluiçlerinde seyahat eden kişiler siloların net yapıları,geometrileri ve bağlamıyla zıtlığı karşısında heyecanverici bir gelişmişlik duygusuna kapılıyorlardı.Her ne kadar çoğunluk kırsalda yaşamakta veekonomi tarıma dayanmakta ise de Cumhuriyet'in asılamacı <strong>endüstri</strong>leşme ve kentlerin inşasıydı ve aslısorun bunun finansmanıydı. Bu nedenle,Cumhuriyet'in ilk yıllarında en yüceltilen kavramşüphesiz 'üretici' olmaktı. Köy ve köylü üretimmerkezi ve üretici olma özellikleriyle övülüyordu.Öyle ki 1930'lu yıllar boyunca Atatürk'ün 'milletinefendisi gerçek üretici olan köylüdür' sözü bir9özdeyişe dönüşmüştü. Üstelik Genç Cumhuriyetkendine Osmanlı'nın kozmopolit kültürünün aksinemilli bir kültür yaratmak istiyordu ve etnografikkültürün saf kaynağı olarak Erken Cumhuriyet'insosyo-kültürel politikalarında Anadolu önemli bir yer10tutmaktaydı. Öyle ki Cumhuriyet'in ilk yıllarındaAnadolu kültürünün modern kalıplarla yenidenyorumlanması dönemin sanatçıları ve edebiyatçıları içinbir tür milli dava haline gelmişti.Bu iki nedenden dolayı Erken Cumhuriyet Döneminin enbelirleyici uygulamalarından biri kırsal ve tarımsalınmodern hayatın ekonomik ve kültürel kaynağı olarakkentte yüceltilmesi ve temsil edilmesi oldu. Yenidenyorumlanan folklorik motifler, çok sesli olarak tekrardüzenlenen türküler, 21 Mart Toprak Bayramı vb.faaliyetlerle kırsal ve tarımsal simgeler kentlerde bir biranıtlaştırılmaya başlandılar.Bu bağlamda kentsel silolar da tarımın <strong>endüstri</strong>yelleşmesiyanında tarımsal zenginliği şehirde sergilemek açısındanda önemli anlamlar taşıyordu. Bu nedenle kentte özel birdikkatle konumlandırılmışlardı. Üstelik aslında birmakine olan içyapısıyla, dönemin ileri yapım teknolojisiolan betonarme kullanımıyla ve o günün kent dokusuiçinde yüksek yapı diyebileceğimiz boyutlarıyla buyapılar hem kırsalda hem kentselde kuşkusuz teknolojiyitemsil ediyorlardı. (Resim 4)Bu ilk silolar, inşaatları sırasında kullanılan yapımteknolojileri açısından da halkın ilgisi çekmiş olmalıdırlar.Betonarme siloların inşaatını yüklenen her iki firma dakullandıkları sistemler ve normlar bakımından o dönemingüvenilen Fransız ve Alman sistemlerini kullanıyorlardı.Alman Miag firması tarafından projelendirip inşa edilensilolarda, 1930'larda henüz sadece özel mühendislikyapılarında uygulanan kayar kalıp teknolojisinikullanılmış ve <strong>endüstri</strong>leşmiş kalıp sistemleriyle yerindeüretim gerçekleştirmişti. Zemin için gerekli olduğukoşullarda –<strong>Ankara</strong> silosunun temel inşaatında olduğugibi- yerinde dökme kazık temel uygulaması da yapılmıştı(Resim 5) . Froment-Clavier şirketi ise dönem için nadirolan prefabrik bir yapı sistemi kullanmıştı. Bu sistemleşirket daha önceden hazırlanmış betonarme plakalarınyerinde montajıyla, sekiz ya da on iki köşeli ve nervürlükuyuları olan silolar inşa etmişti. (Resim 6)SİLOLAR BUGÜN…70'lerin sonlarıyla birlikte ülkede artan içgöç ve hızlıkentleşme, siloların hem kendilerinin hem de temsilettikleri değerlerin kentlerde bir bir yok olmasına nedenoldu. Artık kırsal-tarımsal değerler kentte sembol olarakdeğil, ortaya çıkan gecekondu kültüründe yozlaşıpdoğrudan temsil edilecekti. Temsil değerlerini yitiren silobenzeri tarımsal semboller ise ekonomik sistemin birparçası olma işlevlerini yitirdikçe terk edilecek, bakımsızkalacak hatta <strong>Ankara</strong> silosu örneğinde olduğu gibi hızlıkentleşmenin yarattığı dönüşüm rüzgârı içinde yıkılacaktı.Betonarme her ne kadar Erken Cumhuriyet Dönemindesivil mimari için sıkça kullanılmamakta ise de 1980'ler ve1990'lar boyunca hızlı kentleşmenin ve apartmanlaşmanınen önemli araçlarından biri haline gelmişti. İronikolan ise bu teknolojinin ülkemizde tanınması vebetonarme yapım bilgisinin ithal edilmesinin bu sözkonusu erken dönem mühendislik yapılarıylasağlanmasıydı. Yani bu yapılar, kendilerini yok eden buyeni çevrenin oluşumuna dolaylı olarak katkıdabulunmuşlardı.Fotoğraf: H. T. ÖrmecioğluResim 6- Polatlı Silosu prefabrik panelleri (1933)Yapımcı firma Forment-ClavierBugün bu dönemden yaklaşık yirmi yıl sonra betonarmehalen Türk kentlerinin yapılı çevresini şekillendirmekte.Bu söz konusu sürecin yüksek dönüşüm kapasitesikentsel mekanı sürekli değiştiriyor. Bu değişimden sondönemlerde en belirgin olarak Cumhuriyet dönemiyapıları, özellikle de yeterince korunamayan erkenmodernmühendislik yapıları etkileniyor. Birçok köprü,hangar, fabrika ve depo yapıları bakımsızlık sonucuçoktan yıkıldı ya da yıkılmak üzere. Silolar ise monolitikstrüktürleri sayesinde nispeten daha iyi durumdalar.Oysa dünyada silolar kaderlerine terk edilmek ya dayıkılıp yeni bir yapıyla değiştirilmek yerine çeşitliprojelerle hem <strong>endüstri</strong>yel <strong>mirası</strong>n bir parçası hem demodern mimarinin kaynaklarından biri olarak korunuyor.Her ne kadar Türkiye'de silo yapılarının Türk mimarlarınımodernizmin avant-garde öncülerini etkilediği gibietkilediğine dair deliller bulunmasa da, onlar da en azmimari örnekler kadar Cumhuriyet döneminin modernbiçim ve kütlelerini taşıyorlar. Yeni kuşaklara bu yapılarınkalabilmesi için çeşitli yeniden kullanım projeleriylemodern mekânlara dönüştürülmeleri gerekiyor.Ancak siloların bir tür makine olan yapıları tekrarişlevlendirme projeleri için gerek mekansal gereksestrüktürel olarak oldukça zorlayıcı fakat bir o kadar dapotansiyel vaat eden tasarım problemleri ortaya koyuyor.Yine de bu dev monolitik strüktürlerin kendilerine özelçekiciliği olduğu muhakkak. Son dönemde Avrupa veAmerika'da çok çeşitli mekansal çözümleri olan başarılıdönüşüm projeleri yapılıyor. Bunların arasında Akron11Ohio'daki Quaker Inn otelinde olduğu gibi çeşitlidöşeme plakları ile hacmi istenilen kat yüksekliklerinebölüp silonun içini mekân olarak kullananlar olduğu gibi,12MVRDV'nin Kopenhag'daki son projesindeki gibisiloyu içi boş taşıyıcı bir kolon olarak kullanıp mekânları13silonun dışına asan özgün çözümler de var . (Resim 7, 8)Türkiye'de ise son yıllarda birinci ve ikinci kuşak siloyapılarının bazıları, kamu yararı için olduğu iddia edilenbenzer dönüşüm süreçlerinde kaldırılmak ya da tekrarişlevlendirilmek isteniyor. Haydarpaşa liman bölgesiprojesi ve İzmir liman bölgesi projesi kapsamındadönüşümü gündemde olan iki silo var. BunlardanResim 7- MVRDV'nin Frosilo projesiResim 8- Quaker Inn Oteli1950'lerde inşa edilen Haydarpaşa silosununHaydarpaşa-port projesi kapsamındaki durumunun neolacağı henüz bilinmiyor. (Resim 9, 10) İzmir silosuise son yıllarda yeniden boyanarak güzelleştirildi(!).TMO'nun siloların kentle bütünleşmesi amacıyla2004 yılında ortaya attığı siloların reklam amaçlıboyanması, ışıklandırması ya da hareketli görüntüyansıtılması için kiralanması ile ilgili bir projesi de söz14konusu. Birinci kuşak silolardan Froment-Clavierşirketi tarafından yapılmış olan Eskişehir silosunun ise15otel olarak yenilenmesi için ise bir proje yapılıyor.(Resim 11)Bunların dışında kalan kırsal alandaki silolar ise bugünköprü, tünel, hangar vb. gibi birçok erkenmühendislik yapıları ile birlikte terkedilmiş, sessiz,bakımsız ya da kısmen yıkılmış durumdalar.1930'ların o coşkulu günlerinden bugüne kalanlar iseCumhuriyet'in modernist ideallerinin anıtları olarakgüçlükle ayakta kalmayı başarıyorlar.*Bu yazı 24-29 Eylül 2006'da <strong>Ankara</strong> gerçekleştirilen“Öteki Modernizmler” temalı 9. Uluslararası Do,co.mo.moKonferansında sunulan 'Industrialization, Technology andReinforced Concrete in the Early Republic: “The Silo of<strong>Ankara</strong>” Case' adlı bildiriden uyarlanmıştır.(http://www.arcspace.com/architects/mvrdv/gemini/gemini.html )(http://www.quakersquare.com/ ). .50 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI51. .


Fotoğraf: H.T. ÖrmecioğluCUMHURİYET DÖNEMİ ENDÜSTRİ MİRASIHAVACILIK SANAYİ YAPILARIResim 9- Haydarpaşa silosu önerileri ( TMO arşivi)Resim 11- Otele Dönüştürülen Eskişehir Silosu123456789Resim 10- Haydarpaşa silosu önerileri ( TMO arşivi)Norbert Von Bischoff, 1936,“<strong>Ankara</strong>: Türkiye'deki YeniOluşun Bir İzahı”, Ulus Gazetesi Tercümeler Kütüphanesi,No.9, Ulus Basımevi, <strong>Ankara</strong>.Kowsy, Francis, 2004, 'Buffalo's Grain Industry and Elavators',111Rediscovering the Concrete Atlantis: Buffalo GrainElevators, (ed. by Lynda H. Schneekloth), s. 7-26( http://urbandesignproject.ap.buffalo.edu/pub/pdf/grainElevatorBook.pdf adresinden indirilebilir)Bkz. Le Corbusier, 1999, 'Bir Mimarlığa Doğru', Yapı KrediYayınları, İstanbul, s. 31'Memleketimizde Silo İnşaatı', Arkitekt, 1937, sayı. 4, s. 127-128.Silolarla ilgili bilgiler TMO arşivinden, Arkitekt ve Mimardergilerinden ve Froment-Clavier şirketinin tarihçesindenderlenmiştir. Bkz: ‘Memleketimizde Silo İnşaatı', Arkitekt,1937, sayı. 4, s. 127-128.'Memleket Haberleri-Zahire Siloları', Mimar, 1933, sayı 2, s.63http://www.groupevinci.com/appli/vnc/lvrvnc.nsf/(webtout)/17E07AE0CE5FB3FEC1256E6F00360D69?OpenDocumentKongar, Emre, 1997, 'İmparatorluktan Günümüze Türkiye'ninToplumsal Yapısı', Remzi Kitabevi, İstanbul, s. 397Tütengil, Cavit, 1999, 'Köycülük Üzerine', 75 YıldaKöylerden Şehirlere (der. Oya Baydar), Türkiye İş BankasıKültür Yayınları, İstanbul, s. 199-202Bozdoğan, Sibel, 2002, 'Modernizm ve Ulusun İnşası: ErkenCumhuriyet Türkiyesi'nde Mimari Kültür', Metis Yayınları,İstanbul, s. 122-170'Köylü milletin efendisidir' şeklinde sıkça alıntılanan bu sözilk kez Atatürk tarafından TBMM'nin birinci dönem üçüncütoplanma yılının açılış konuşmasında kullanılmıştır vemetindeki aslı aşağıdaki gibidir:‘Türkiye'nin sahibi ve efendisi kimdir? Bunun cevabını derhal birlikteverelim: Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi, hakiki üretici olan köylüdür.O halde, herkesten daha çok refah, saadet ve servete hak kazanan ve layıkolan da köylüdür. Bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin izleyeceğiyol, bu temel amacın sağlanması yönünde olmalıdır.Efendiler;Diyebilirim ki, bugünkü felaket ve sefaletin tek sebebi, bu gerçeğibilmememizdir. Hakikaten yedi yüzyıldan bu yana dünyanın çeşitliyerlerine aktararak, kanlarını akıttığımız; kemiklerini değişik topraklardabıraktığımız; yedi yüzyıldan beri emeklerini ellerinden alarak boş yere sarfettiğimiz ve buna karşılık devamlı olarak hakaret ederek küçükgördüğümüz; fedakarca ve karşılıksız olarak verdiklerini, nankörce veküstah bir zorbalıkla karşıladığımız; kendisini uşak durumuna düşürmekistediğimiz bu gerçek mal sahibi önünde, bugün büyük bir utanç vehürmetle, gerçek yerimizin ne olduğunu bilerek, esas duruşumuzu alalım.Efendiler;Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki emeğini, çağdaş ekonomiktedbirlerle en yüksek seviyeye çıkarmalıyız. Köylünün çalışması sonundaelde edeceği emek karşılığını, onun kendi menfaatine olmak üzereyükseltmek, ekonomi politikamızın esas ruhudur. Bu nedenle bir taraftançiftçinin çalışmasını geliştirecek, daha yararlı hale getirecek bilgiyi vermek,onun teknik araçları kullanmasını sağlayarak makinenin yaygınlaşmasınaçalışırken; diğer yandan, onun, emeğinin sonuçlarından yüksek seviyedeyararlanması için, gerekli ekonomik tedbirlerin alınması zorunludur.'(İnan, Afet, 1972, Devletçilik İlkesi ve Türkiye Cumhuriyeti'ninBirinci Sanayi Planı-1933, Türk Tarih Kurumu Basımevi,<strong>Ankara</strong>, s.29)1011Başlatılan köye doğru hareketiyle ülkenin önde gelen sanatçıve edebiyatçıları yurt gezilerine çıktılar böylelikle bu kesiminAnadolu'yu tanıyabileceği ortamlar yaratılıyordu. Bkz:Örmecioğlu, Hilal Tuğba, 2003, '1850-1950 Yılları ArasındaTürkiye'de Köycülük Çalışmaları ve Numune Köyler', Tez (Y.Lisans), İTÜ Fen Bilimleri EnstitüsüSilo otel için bkz: http://www.quakersquare.com/MVRDV'nin Frosilo projesi için bkz:http://www.arcspace.com/architects/mvrdv/gemini/gemini.htmlSilonun tekrar işlevlendirmesiyle ilgili bkz: Yots, Thomas,2004, 'Adaptive Reuse of Grain Elevators', Rediscovering theConcrete Atlantis: Buffalo Grain Elevators, (der. Lynda H.Schneekloth), s. 38-43( http://urbandesignproject.ap.buffalo.edu/pub/pdf/grainElevatorBook.pdf adresinden indirilebilir)121314Konu için bkz TMO'nun 12.02.2004 tarihli duyurusu:http://209.85.129.104/search?q=cache:YPSn1QlhOZ4J:www.tmo.gov.tr/index.php%3F_plugin%3DNews01%26_p%3Dinfo%26id%3D32+silo+reklam&hl=tr&gl=tr&ct=clnk&cd=215Konu için bkz. Erkan Kelebek, 27.09.2006, 'Buğday Silosu 4Yıldızlı Otel Oluyor', Yurt Haberleri Referans Gazetesi,http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=50449&ForArsiv=1Bilge İmamoğlu, Y. Mimar / Araştırma Görevlisi, ODTÜ Mimarlık FakültesiCumhuriyet devriminin getirdiği modernleşmeprogramı, çok yönlü ve farklı bileşenleri olan bütüncülbir modernleşme/batılılaşma sürecini öngörecekşekilde tanımlanmış ve ifade edilmiştir. Bu sürecinekonomik ve <strong>endüstri</strong>yel açılımları da, sosyal, kültürelve politik olanlar kadar önemle ele alınmıştır. 1923İzmir İktisat Kongresi'nde ilk ifadelerini bulan ulusalegemenliğin ekonomik egemenlik ile sağlamlaştırılmasıdüşüncesi, Osmanlı İmparatorluğu'nun sondöneminde içinde bulunduğu yarı-sömürgedurumunu gözlemlemiş olan Cumhuriyet'inkurucuları için bağımsızlaşma sürecinin yaşamsalparçalarından birini ifade eder. Bu anlamdaCumhuriyet'in ilk on yılları boyunca Anadolu'nunçeşitli bölgelerinde kurulmuş olan büyük ölçeklisanayi girişimleri, sadece batılılaşma sürecinin yanürünleri olarak değil, modernleşme programınınmerkezi bileşenleri olarak değerlendirilmelidir. Bugirişimlerin fiziksel ürünleri olan yapı gruplarının vebunların kentsel etkilerinin mimarlık tarihiçalışmalarına dahil edilmesi, aynı zamandacumhuriyet dönemi üzerinden yapılı çevrenintarihinin yanında, ekonomi tarihi, sanayi ve teknolojitarihi, emek tarihi gibi başka alanlarda da bilgininartması ve bu alanlar arasında etkileşim ve ortaklığınderinleşmesi şansını doğuracaktır.Havacılık sanayi ve tarihi bu anlamda önemli altbaşlıklardandır. Daha Osmanlı İmparatorluğu'nunson yıllarında, havacılığın özellikle askeri alanda hızlaartan etkisi Osmanlı subayları tarafından bizzatcephede gözlenmiş ve bir hava gücü oluşturmak içinçalışmalara başlanmıştır. Cumhuriyet'in ilk yıllarıylabirlikte ise askeri ve sivil alanda etkili bir havacılık içindaha kapsamlı girişimlerde bulunulur. Bu doğrultudailk olarak 1925 yılında, Türk Tayyare Cemiyeti kurulur(1935'de Türk Hava Kurumu -THK- adını alacaktır).Kurumun amaçları “Türkiye'de havacılığın askeri,iktisadi ve sosyal önemini tanıtmak, havacılığa gerekliolan personel ve malzemeyi sağlamak ve Türk1gençliğine havacılığı sevdirmek” olarak belirlenir.Kurum kuruluşundan itibaren ordu için uçak alımıyapmış, mali yardım sağlamış, uçuş eğitimi almaküzere yurtdışına öğrenci göndermiş, TürkkuşuHavacılık Okulu ve Uçak Makinist Okulu gibiokulların açılmasını sağlar.Yine Cumhuriyet'in ilk yıllarında THK'nunkurulmasıyla eş zamanlı olarak Türkiye'de uçaküretimi gerçekleştirebilmek için de girişimlerebaşlanır. Balkan, I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşıboyunca edinilen havacılık deneyimi, uçak ve yedekparça sağlanmasında dışa bağımlı olmanın ciddisorunlar yarattığını göstermiştir. Pratik ve teknikaksaklıkların dışında üretici ülkelerin uçak vemalzeme teslimini siyasi baskı aracı olarak kullanması2da bu anlamda yaşanmış sorunlar arasındadır. Budeneyim üzerine, milli bir uçak sanayinin kurulması,mali zorluklara rağmen Cumhuriyet yönetimininönemle üzerinde durduğu konulardan olur. Budoğrultuda öncül olarak I. Dünya Savaşı'nın ardındanimzalanan Versailles Barış Antlaşması uyarınca kendiülkesinde uçak üretemediğinden başka ülkelerdekurduğu fabrikalarla üretimini sürdürmek isteyen ve3Rusya ve Polonya'da benzer yatırımlar gerçekleştirenAlmanya'nın ortaklığından yararlanılması düşünülür.1925 yılında, Alman Junkers Flugzeugwerke AGşirketi ile Türk Tayyare Cemiyeti ortaklığında, üçmilyon lira sermaye ile merkezi <strong>Ankara</strong> olmak üzereTayyare Otomobil ve Motor Türk Anonim Şirketi(TOMTAŞ) kurulur. TOMTAŞ kuruluş sözleşmesigereği Türk Hava Kuvvetleri'nin ihtiyacı olan her türlüuçağı ve motoru üretecek ve bunların revizyonunuyapacaktır. Bu amaçla Kayseri'de bir uçak ve motor. .52 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI53. .


2 31fabrikası, Eskişehir'de bir onarım ve bakım tesisikurulmasına karar verilir. Bunun dışında şirketTürkiye'de havayolu taşımacılığı ve işletmesi yanında4petrol aramaları da yapabilecektir.1925 yılının sonunda Kayseri'deki fabrikanınkurulması için gereken her türlü malzemeAlmanya'dan getirilir. Fabrika Ekim 1926'da 50 Türk,120 Alman çalışanıyla üretime geçer. Fabrikanın ilketapta, yine Junkers şirketine lisanslı uçaklardanJunkers A20'lerden 250 adet üretmesi planlanır. Fakatdaha hiç uçak üretilemeden taraflar arasında çeşitlikonular üzerinden derinleşen anlaşmazlık sonucu1928 yılında TOMTAŞ'ın kapatılmasına karar verilir.Milli Savunma Bakanlığı'na devredilen tesisler 1932yılında Kayseri Tayyare Fabrikası adı ile tekrarfaaliyete geçer ve yabancı patentli uçak üretimindekullanılır. 1950 yılından bugüne kadar ise bu tesislerHava İkmal ve Bakım Merkezi olarak kullanılmaya5devam etmektedir.Kayseri ve Eskişehir'deki uçak fabrikalarının ardından1930'lu yıllarda özel sektörün de uçak üretimi alanınagirdiği görülür. Bu yöndeki girişim, demiryoluihaleleri alarak demiryolu inşaatında başarıgöstermesi ile tanınmış ve bunun üzerine Demirağsoyadını almış olan müteahhit Nuri Demirağ'dan6gelir. Demirağ bugün Deniz Müzesi olarak kullanılanİstanbul, Beşiktaş'taki binayı 1937 yılında uçakfabrikası olarak yaptırır ve Yeşilköy'de bugün AtatürkHava Limanı bulunduğu alanda, bir uçuş sahası, “NuriDemirağ Gök Uçuş Okulu”, uçak tamir atölyesi,hangarlar, ve deniz uçakları için sahilde bir kızaktanoluşan Yeşilköy tesislerini 1941 yılında gerçekleştirir.Okul 1943 yılına kadar 290 pilot yetiştirir,Beşiktaş'taki atölyelerde uçak mühendisi SelahattinReşit Alan yönetiminde ND-36 ve ND-38 gibi eğitimve turizme yönelik uçaklar geliştirilir ve üretilir. Fakatkısa süre sonra THK'nun verdiği siparişleri iptal etmesigibi olayların doğurduğu zorluklarla 1943 yılındatesisler kapatılır.İkinci Dünya Savaşı yıllarına gelindiğinde daha genişölçekli ve öz kaynaklara dayalı bir uçak sanayininkurumsallaştırılması ihtiyacı kendisini daha güçlüolarak hissettirmeye başlar. 1941 yılında, devrinBaşbakanı Şükrü Saraçoğlu, Milli Eğitim Bakanı HasanAli Yücel ve THK Başkanı Şükrü Koçak tarafından,ulusal havacılığın kendi kendine yeterli ve tambağımsız bir <strong>endüstri</strong> kolu olarak hayata geçirebilmesiiçin birbiriyle ilişkili üç önemli karar alınır. Buna göre<strong>Ankara</strong>'da bir uçak ve motor fabrikası kurulması, uçakmühendisliği eğitimi veren bir teknik üniversitekurulması ve bu iki kuruluşa hizmet verecek biraraştırma-geliştirme enstitüsünün temelinioluşturacak bir aerodinamik araştırmalar merkezikurulması kararlaştırılır.1940'lara kadar yapılan girişimler havacılık alanındaTHK'na belli oranda bir altyapı sağlamıştır, bununlabirlikte savaş koşullarında Türkiye'ye sığınmış olanyabancı teknik uzmanlar yeni atılımlar için itici bir güçsağlamıştır. Savaşın başlamasıyla Türkiye'ye sığınanAlman ve Polonyalı uçak mühendisi veteknisyenlerinin de girişimiyle THK, Etimesgut'ta dahaönce kurulmuş olan atölyelerin genişletilmesiyleUçak Fabrikası projesini 1942 yılında gerçekleştirir.Bu yıl 5.840 m2'lik bir alanda kurulan fabrika artanfaaliyetle birlikte genişler ve 1945 yılında 13.790m2'lik bir tesis haline gelir. Sekiz milyon liralık biryatırım olan Etimesgut Uçak Fabrikası'nda 1200 işçive Türklerin yanında başta müdür Wedrychowskiolmak üzere 35 kadar Polonyalı mühendis veteknisyen görev alır. 1945 yılında uçak fabrikasınaparalel olarak uçak motor fabrikası projelendirilir ve1948 yılında Atatürk Orman Çiftliği arazisinde 60.000m2'lik bir alanda kurulur. Fabrika için 4.5 milyon lira,makine teçhizatı ile birlikte toplam 9 milyon liraharcanır. Lisansör firma İngiliz De Havilland'dır,makineler İngiltere, Amerika ve İsviçre'den teminedilir. Bir süre yabancı lisanslı uçak motoru imalatı veonarımı yapan fabrika kapasitesinin çok altındaçalıştırılmış, pek çok yan üretimde (musluk, piston,kuyu tulumbası vb.) bulunmuştur.Etimesgut uçak fabrikası girişiminin önemliözelliklerinden bir tanesi, yurtdışından patentliuçakların üretim ve revizyonunun yanında tamamıyerli tasarım uçaklar geliştirmek üzere bir etütbürosunu içeriyor olmasıdır. 6 yüksek mühendis, 4mühendis ve 11 teknik ressam olmak üzere 21 kişilikbir ekipten oluşan bu birim, 1952 yılına kadar 16 tipuçak tasarımı gerçekleştirmiş, bunlardan 12'sisonuçlandırılmış ve bu süreçte 126 adet Türk tasarımıuçak üretilmiştir. Bu projeler arasında deneysel deltakanat planör gibi öncü teknolojilere sahip olan THK 13,Paris'te havacılık fuarında sergilenmiş ve ilgi görmüş,ambulans/turizm uçağı olarak tasarlanmış olan THK5/5A ise Danimarka'ya ihraç edilmiştir.45Resim 1-6- Etimesgut Uçak Fabrikası(Fotoğraflar: Bilge İmamoğlu)<strong>Ankara</strong> Rüzgar Tüneli (ART) de uçak tasarım vegeliştirme sürecinde gerekli araştırma-geliştirmealtyapısını ve uçuş öncesi ölçümleri sağlama işleviyleihtiyaç duyulmuş önemli bir bileşen olarakgerçekleştirilmiştir. Rüzgar tünelleri, havada hareketeden ya da bir hava akımının etkisinde kalan her türlüaraç ve yapının üzerine etki eden aerodinamik kuvvetve momentlerin bulunması, akım şeklinin ve yapısınınbelirlenmesinde kullanılan araçlardır. Gerçek uçuşöncesinde ölçekli modeller yoluyla gözlem ve testimkanı sağlayan rüzgar tünelleri, 20. yy başındanitibaren havacılığın gelişiminde önemli rol sahibiolmuşlardır. Etimesgut Uçak Fabrikası ile eş zamanlıolarak rüzgar tünelinin kurulması kararı, ülkedeki6. .54 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI55. .


10 1178Resim 7-9- Deniz T, Türk Uçak Üretimi,(Kendi Basımı), 2004, s. 35-36havacılık sanayi adına hedeflenenlerin, havacılığa dairteknolojinin ülke sınırları içinde üretilmesini deiçerdiğinin önemli bir işaretidir.Bir rüzgar tüneli inşa etmeye dair ilk adım 1941yılında İsviçre ile yapılan görüşmelerle atılmış fakat busonuçsuz kalmıştır. Bunun üzerine 1944 yılındaİngiliz Holst şirketiyle anlaşılır ve ART'in yapımı 1947yılında Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) yönetiminde MEBve THK üyelerinden oluşan bir komisyon tarafındanbaşlatılır. Yer olarak uçak fabrikası arazisi değil,yapının eğitime yönelik işlevi öne çıkarılarakkurulması düşünülen üniversite kampüsü seçilir(bugünkü Gazi Üniversitesi bölgesi). 1949 yılında TheBritish Thomson-Houston şirketi çalışanları ile Türköğrenci ve öğretmenleri tarafından tünelin montajınabaşlanır ve 1950 yılında işler duruma getirilir. MEB veTHK bu yıla kadar Rüzgar Tüneli için toplam iki buçukmilyon lira harcamıştır. İnşa edildiği dönem içinART'nin, büyüklüğü ve teknolojisi itibarıyla Balkanlardahil yakın coğrafyada bir benzerinin olmadığı veAvrupa'nın önde gelen rüzgar tünellerinden olduğu8anlaşılmaktadır.ART, araştırma-geliştirme işlevi ve teknoloji üretmeyeyönelik vurgusuyla Türkiye'de yapılı çevrenin tarihiaçısından oldukça kendine has ve çalışılmamış birtipolojiye işaret etmektedir. Yapının hacmininoldukça büyük bir kısmını, planda da görülebildiğigibi, kapalı devre olarak çalışan tünelin kendisikapsamaktadır. Bu anlamda yapının pek çok <strong>endüstri</strong>binası gibi sadece bazı makineleri içeren bir kabuk yada kaporta olmaktan öte, kendisinin bilgi üretmeküzere tasarlanmış bir makine olduğu gözlemi anlamlıolacaktır. Tünel dışında yapının geri kalan kısmı,gerekli gözlemlerin yapılabilmesi için kullanılankontrol odası, hava akımını üreten pervanenin gereklimotor donanımını içeren bölümler ve idari ve bakımayönelik personelin kullanımı için bazı odalardanoluşmaktadır. Tünelin dairesel kesitleri, dönemin ülkeşartları için oldukça zorlayıcı bir betonarmeuygulamasının gerçekleştirildiğini ortayakoymaktadır.912 13Resim 10-13- Havacılık ve Spor, (1941-1948), THK yayınıÜretken fakat oldukça kısa bir dönemin ardından1950'li yıllarla birlikte havacılık sanayi kuruluşlarınınbir bir kapatılması ile ART de amaçsız kalmıştır. Buyıllarda değişen dünya konjonktürü, soğuk savaşdöneminde Türkiye'nin üstlendiği yeni uluslararasırol, Marshall planı gibi gelişmelerle <strong>endüstri</strong>yelatılımdan vazgeçilmesi ve yoğun olarak tarımsalüretime yönelinmesi gibi etkilerle TürkiyeCumhuriyeti uçak üretmekten vazgeçmiş ve ihtiyacınıekonomik yardım çerçevesinde A.B.D.'den alınanuçak ve motorlarla sağlama yoluna gitmiştir. AmerikanLockheed şirketinden alınan jet uçaklarının silahlıkuvvetler envanterine girdiği yıllarda aslında THK-16kodlu ve Mehmetçik isminde eğitime yönelik bir jettasarımının THK tarafından geliştirilmekte olduğu9bilinmektedir.Bu gelişmelerin üzerine 1952 yılında uçak fabrikası,1954 yılında da uçak motoru fabrikası Makine veKimya Endüstrisi Kurumu'na (MKEK) devredilir. MKEKbir süre eski tasarımları geliştirerek uçak üretiminedevam eder. Motor fabrikası 1955'te traktör imalatınageçerek bugünkü Türk Traktör Fabrikası haline getirilir.Uçak fabrikasında ise 1959'da üretim durdurulur,1963'den sonra traktör üretimine başlanır. 1968yılında fabrika MKEK Tekstil Makineleri Fabrikası'nadönüştürülür, daha sonra ise kapatılır. Günümüzdekısmen Türkkuşu Genel Müdürlüğü tarafındanEtimesgut Eğitim Merkezi olarak, kısmen de GümrükMuhafaza Müdürlüğü tarafından kullanılmaktadır.ART ise, 1955 yılında Milli Savunma Bakanlığı'na(MSB) devredilir. MSB tarafından tünelin çalıştırılmasıiçin bir çok girişimde bulunulur. Bu kapsamda çalışmagrupları kurulur, konferanslar düzenlenir, bir çokmühendis eğitimlere gönderilir, Theodore von Karmangibi dünyaca ünlü bilim adamlarından danışmanlıkhizmeti alınır. Bu yollarla elde edilen raporlar rüzgartünelinin kapasite ve olanaklarını övse de,girişimlerden bir sonuç alınamaz ve Rüzgar Tüneli1990'lı yıllara kadar ancak depo olarak kullanılabilir.1993 yılında Türkiye Bilimsel ve Teknik AraştırmaKurumu'na (TÜBİTAK) bağlı Savunma Sanayii. .56 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI57. .


14 1519Resim 14- Etimesgut Uçak Fabrikası hava fotoğrafıResim 15- Etimesgut Uçak Fabrikası hava fotoğrafı202116 17Resim 16- Deniz T, Türk Uçak Üretimi, (Kendi Basımı), 2004, s. 52 Resim 17- Deniz T, Türk Uçak Üretimi, (Kendi Basımı), 2004, s. 52dayalı <strong>endüstri</strong>yel üretime dair girişimin kalıtlarıolarak bu coğrafya için oldukça sıra dışı birdönemin tanıklarıdırlar. Gelecekte de bukimlikleriyle toplumsal bellekte hak ettikleri yerinsağlanması ve bu amaçla fiziksel olarak korunarakgelecek kuşaklara aktarılmaları önemlidir.22 23 24Resim 19-24- <strong>Ankara</strong> Rüzgar Tüneli, Fotoğraflar: Bilge İmamoğlu, 2004Resim 18- 80 Kare <strong>Ankara</strong>, VEKAM, <strong>Ankara</strong>, 2004Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü (SAGE) ile mülkiyetsahibi MSB arasında bir protokol imzalanıp tesisin işletimiTÜBİTAK-SAGE'ye verilir. Aynı yıl TÜBİTAK-SAGEtarafından ART'yi yeniden çalıştırmak için bir projebaşlatır. Proje kapsamında yapılan bakım vemodernizasyon çalışmaları 1998 yılı ortasındabitirildiğinde, inşasından yaklaşık 50 sene sonra ülkemiz,deneysel aerodinamik alanında hizmet verebilecek biraltyapıya kavuşmuştur.Rüzgar Tünelinin ve bu çalışmada isimleri geçmiş Kayseri,Eskişehir, İstanbul ve <strong>Ankara</strong>'daki fabrika ve atölyebinalarının taşıdıkları anlam, havacılık sanayi ve tarihibağlamının ötesindedir. Bu yapılar, hammadde, insankaynakları ve bilgi ve teknoloji anlamında öz kaynaklara18DİPNOTLAR1Tayhani, İ. Atatürk'ün Bağımsızlık Politikası ve UçakSanayi, Türk Hava Kurumu, <strong>Ankara</strong>, 2001, s. 189.2Deniz T, Türk Uçak Üretimi, (Kendi Basımı), 2004, s. 9.3Tayhani, a.g.e. s. 217.4Deniz, a.g.e. s. 9.5Deniz, a.g.e. ss. 9-21.6Deniz, a.g.e. ss .29-34, Tayhani a.g.e. s. 229-232.7Ziylan, A. “Rüzgar Tüneli, Savunma Sanayii,Atatürkçülük” Aselsan, Sayı: 48, Kasım 1998.http://www.aselsan.com.tr/DERGI/kasim98/ruz_fr.htm8Özcan, Nevzat. “<strong>Ankara</strong> Rüzgar Tünelinin Kuruluşuve Geçmişi Hakkında”, yayınlanmamış rapor, 1986.9Deniz, a.g.e. s. 48.KAYNAKÇAAlbayrak, B. Aydıncak, İ. Dizemen, İ. E. Gürses, Y.Haser, A. B. "'Tayyare'den 'Uçak'a: Bir MontajÖyküsü”, Mühendis ve Makina, Aralık, 2000.Baals, D. D. ve Corliss, W. R. Wind Tunnels of NASA,Scientific and Technical Information Branch, NationalAeronautics and Space Administration,Washington, D.C. 1981.Deniz T, Türk Uçak Üretimi, (KendiBasımı), 2004.İnceöz, S. "Türkiye'nin İlk UçakFabrikasını Kuran Adam Nuri Demirağ",Aksiyon, 15-21 Haziran 1996.Tayhani, İ. Atatürk'ün BağımsızlıkPolitikası ve Uçak Sanayi, Türk HavaKurumu Yayınları, <strong>Ankara</strong>, 2001.Özcan, N. “<strong>Ankara</strong> Rüzgar TünelininKuruluşu ve Geçmişi Hakkında”,yayınlanmamış rapor, 1986.Ziylan, A. “Rüzgar Tüneli, SavunmaSanayii, Atatürkçülük” Aselsan, Sayı: 48,Kasım 1998.http://www.savebritainsheritage.org/farnborough/farnborough2.htm (01. 04. 2005).Resim 25- TÜBİTAK-SAGE Arşivi25. .58 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI59. .


ESKİŞEHİR, KILIÇOĞLU TUĞLA VE KİREMİT FABRİKASI 1GİRİŞE. Madran, Doç. Dr., ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Koruma / Restorasyon, K. Nalbant, Y. Mimar, GSA,N. Özgönül, Dr., ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Koruma / RestorasyonKentlerin kimliğini oluşturan öğeler arasında, kentinoluşumu ve gelişimi sürecinde değişik kültürlertarafından üretilen mimarlık yapıtları ve bunların biraraya gelmesiyle biçimlenen alanlar önemli bir yeresahiptir.Bir toplumun yaşamsal gereksinmelerini karşılayanmimarlık yapıtları bu gereksinimlere yanıt vereceknitelikte zenginlik ve çeşitliliği içerir. Konutlartoplumların özel yaşamlarına, ticari yapılar ekonomikgirdi ve ilişkilere, dini yapılar dinsel gereksinmeleregöre oluşturulmuştur. 19. yüzyıl sanayi devrimindensonra bir çok değişik sanayi kolu için, çeşitli <strong>endüstri</strong>yelyapı türleri, Türkiye'nin demiryolu ağına paralel olarakhızla inşa edilmeye başlanmıştır. Dönemine göre vedoğası gereği yeni teknolojiler ile inşa edilen bu yapılarbugün “<strong>endüstri</strong> <strong>mirası</strong> (industrial heritage)“ ve bu<strong>mirası</strong>n araştırılması da “<strong>endüstri</strong> arkeolojisi (industrialarcheology)” olarak tanımlanmaktadır. Bu yapıların birdönemin sanayi yaşamının, ülkenin sosyo-ekonomikgeçmişinin somut örnekleri olması nedeniylekorunmaları gerektiği, günümüzde uluslararası koruma2platformunda kabul görmüş ve Avrupa Ülkelerinde butür yapılarda birçok koruma uygulamasıgerçekleştirilmiştir. Ülkemiz için oldukça yeni olan<strong>endüstri</strong> <strong>mirası</strong> tanımı, her ne kadar yasaldüzenlemelerde tam olarak yer almamışsa da, <strong>endüstri</strong>yapıları belgelenmeye, tescil edilmeye ve çağdaşişlevlerle donatılarak kullanılmaya başlanmıştır.İstanbul Silahtar Ağa Elektrik Santralı, Cibali TütünFabrikaları, İzmir Sümerbank Bez fabrikası bu örneklerarasındadır.Eskişehir kent merkezi de bu <strong>mirası</strong>n özgün örnekleriniiçermektedir. Pişmiş toprak sanayinin ilk kurulduğu kentolan Eskişehir'deki tuğla ve kiremit fabrikaları 1990'lıyıllardan itibaren Kültür ve Tabiat Varlıklarını KorumaKurulları tarafından korunması gerekli kültür varlığı olaraktescil edilmiş, böylece Türk Sanayinin gelişme çağının buçok önemli belgeleri yasal olarak koruma altına alınmıştır.ESKİŞEHİR KENTİ VE SANAYİEskişehir kenti doğu-batı yönünde uzanan Porsuk çayı,demiryolu ve <strong>Ankara</strong>-Bursa-Bilecik karayolununoluşturduğu kentsel eşiklerle beraber yaşayan doğrusal biryapıya sahiptir Kente ulaşan yolların burada kesişmesi vesıcak su kaynaklarının varlığı Köprübaşı noktasınınkonumsal değerini arttırmıştır.19. yüzyıl sonunda, kentin genel formunda sanayi öncesikent yapısı özellikleri izlenmektedir.. Mekanda işlevselfarklılaşma Odunpazarı'ndaki konut alanları ile kentmerkezi olarak nitelendirilebilecek olan Köprübaşıyakınındaki çarşı ile tanımlanmıştır. Şehrin önemli diniyapıları etrafında oluşan mahallelerde genellikle toplumsalsınıf farklılaşmasını yansıtan bir ayrışma yerine etnikgruplara bağlı bir ayrışmadan söz edilmektedir.1878-1920 yılları arasında kent gelişmeye devam etmiş,yeni mahalleler eklenmiş ve 15 -16 bin kişilik nüfus1920'lerde 25 bine çıkmıştır. Kente demir yolunun gelmesive Kafkasya göçmenlerinin yerleştirilmesi nüfus artışınaneden olan unsurlardır. Bu dönem Eskişehir'in fiziki, siyasalve ekonomik yapısında dönüm noktası olmuştur. Bu durumaynı zamanda kentin makro formunda rahatlıklaizlenebilen etkiler yaratmıştır. Şehrin büyümesi güneydekiilk çekirdekten kuzeydeki demiryolu yönünde gelişen,çarşıya kadar uzanan alanda devam etmiştir. Cumhuriyetinilanından iki yıl sonra İl olan kentin ekonomik yapısı, doğubatıyönündeki yolların buradan geçmesiyle değişmeyebaşlamış, sanayide ilk olabilecek malzemelerin üretildiği veyurt çapında yayıldığı bir biçime dönüşmüştür. Önemli birtahıl bölgesi olan yörede, dönemin ölçülerine göre büyükdenebilecek un fabrikaları yanında kiremit - tuğla fabrikalarıda kurulmuştur. Berlin Bağdat demiryolunun yapımısırasında kurulan Cer Atölyesi (1894), daha sonra kurulanTayyare Bakım Atölyesi (1926), bölgenin en fazla işçiistihdam eden kuruluşları olmuştur. 1930'lar Eskişehirsanayine yeni kamu girişimlerinin katıldığı ve özelkesimdeki işletmelerin büyümelerini sürdürdükleri yıllardır.Bu dönemde İl'in geleneksel sanayi olan un ve tuğlafabrikaları kapasitelerini genişleterek belli büyüklüklereulaşmıştır. Yeni açılan ve belli bir kapasiteye ulaşmayaçalışan şeker fabrikası da yeni işletmelerin açılmasına öncüolmuştur.1930-40 arasında demiryollarına verilen ağırlık ile Eskişehiryeni başkent <strong>Ankara</strong>'yı batıya bağlayan demiryolu ağıüstünde önemli bir sanayi kenti konumuna gelmiştir. 1941yılında sanayi üretimi içinde ilk sırada şeker, ikinci sırada üçun fabrikası bulunurken, üçüncü sırada tuğla ve kiremitfabrikaları yer almıştır. Bu dönemde kent güneyde üst gelirgruplarının oturduğu eski mahalleler, batıda fabrika alanlarıile sınırlanırken, kuzeyde de demir yoluna kadar uzanan biryapılanma gösterir. 1940'larda merkez çevresinde kurulanmahalleler Odunpazarı'ndaki üst gelir gruplarını kendineçekerken, kent çeperinde kurulan mahalleler ise daha çokişçi ve göçmen mahalleleri olarak farklılaşmış ve yenimekansal oluşum sınıf farklılığını da yansıtmıştır.1927-1950 aralığında nüfusun iki katına çıkmasının nedeniolarak, idari, ticari ve <strong>endüstri</strong>yel gelişim gösterilebilir. Buyeni oluşumla diğer illerden kente göçler artmış, işçigrubunun % 60'nı dışardan gelenler oluşturmuştur.Kentin gelişme hızının en yüksek olduğu dönem 1950 - 70yılları arasıdır. Kentte kamusal yatırımlar artmış veSümerbank Basma Fabrikası ile Şeker Fabrikasına bağlıkurulan makine fabrikası dönemin önemli yatırımlarıolmuştur. Hızlı nüfus artışına paralel olarak kentin gelişmeside sürmüş, yeni göçmen mahalleleri kurulmuştur. Bumahallelerin dağınık yapılanmasının en önemli nedeni,kamu ve özel sanayi kuruluşlarının yer seçim kararlarınınbütüncül olmamasından kaynaklanmıştır. Kent içindegelişen bu kuruluşlar, gelişme çekirdeklerini oluşturmuş veçevrelerinde konut alanları ortaya çıkmıştır.1970-80'li yıllarda, sanayi tesislerinin kent içinde kalmaları,altyapı sorunlarını gündeme getirmiş, gelişemeyen yenisanayi tesisleri kentin dışına yönlendirilmiş, bu yeni eğilimsonucunda kent içindeki sanayi yapıları terk edilmeyebaşlanmıştır. Sonuç olarak 19. yüzyıl sonundan başlayarakkentin gelişmesinde çekim noktasını oluşturan sanayibölgeleri, “çöküntü” alanları olarak olumsuz bir dönüşümiçine girmiştir.KENTTE KİREMİT VE TUĞLA SANAYİİKurtuluş savaşı sonrası Porsuk kıyısında gelenekselmerkezin hemen doğusunda gıda sanayi tesisleri ve unfabrikaları kurulmaya başlamış, bununla birlikte topraksanayisi de canlanmıştır. 1920'lerden itibaren kiremit, tuğlave toprak ürünleri sanayi kentin kuzeyinde yoğunlaşmıştır.Eskişehir'de pişmiş toprağa dayalı sanayi her dönemdeçok önemli bir yere sahip olmuştur. Örneğin 1932yılında Eskişehir'de, Teşvik-i Sanayi Kanunundanyararlanan 19 firma vardı ve bunların içinde en ağırlıklısanayi tesisi 145 işçi çalıştıran iki tuğla ve kiremitfabrikasıydı. 1940'lı yıllarda Kurt Kiremit, Çift Kurt veAslan Kiremit fabrikaları, şeker ve un fabrikalarındansonra en çok üretim yapan sanayi birimleriydi (YurtAnsiklopedisi, cilt:4, sf. 2874.).1970'li yıllarda demiryolunun önemini yitirmesi veulaşımda karayollarının ağırlık kazanması ile karayollarıçekim noktası olmaya başlamış ve kentinyapılanmasında etken olmuştur. Plansız yapılan yerseçimi bugün değişen ve gelişen teknolojiler ile yaşambiçimlerinin değişimi, sanayi alanlarının ve bunlarınetrafında konumlanan konut alanlarının değişimineneden olmuştur.KILIÇOĞLU KİREMİT FABRİKASI VE YERLEŞKESİKONUMMerkez Fabrikalar bölgesinde inşa edilmiş olan ve halenAydemir ailesi mülkiyetinde bulunan fabrika yapıları veservis birimleri, mimari özellikleri açısından dönemselve niteliksel farklılıklar gösteren bir yapılar grubudur.Değişik tür fabrikaların yer aldığı fabrikalar bölgesindeKılıçoğlu yerleşkesi hacimsel olarak diğer fabrikalar göredaha büyük bir alana sahiptir. Yerleşkenin kuzeyinde Etibisküvileri fabrikası, batısında Doğan kiremit fabrikası,güney batıda Kartal kiremit fabrikası ve doğuda İl ÇevreMüdürlüğü tesisleri ve lojmanları ile TCDD yolları velojmanları, güney doğusunda Eskişehir Gar'ına bağlıdemiryolları birimleri. Bölgede büyük üretimhanelerdışında depo yapıları ve küçük üretim birimleri de yeralmaktadır. Arada yaşam birimlerinin de bulunduğufabrikalar bölgesi farklı yapı türlerini barındırmış,yaşam, üretim vb. işlevlerle yaşayan bir çevre olaraktasarlanmış ve zaman içinde yapılan mekansal ve teknikeklemeler ile gelişmiş, bugün ise yeni sanayi bölgesininoluşması ile terk edilmiş yapıların yer aldığı bir bölgehaline gelmiştir.KISA TARİHÇE1927 yılına değin yurt dışından alınan Marsilya tipikiremit, bu yıldan sonra Türkiye'de ilk kez Eskişehir'deüretilmeye başlanmıştır. 1927'de Kurt Sait ve MuhtarBaşkurt'un ortaklığı ile kurulan Kurt Kiremit Fabrikası ileBulgar Çirkof Kardeşlerce kurulan Aslan KiremitFabrikası Eskişehir'de kiremit üreten ilk işletmelerdir.Kurt Sait 1933'te Çift Kurt adlı bir kiremit tesisi dahakurmuş, 1949'da ise Aslan Kiremit Fabrikasını da alarakadını Kılıçoğlu Tuğla ve Kiremit Fabrikası olarakdeğiştirmiştir.Fabrika sahiplerinden alınan bilgilere göre fabrikayapıları değişik tarihlerde inşa edilmiştir. Yerleşkeninüretime yönelik ilk yapısı, 1 ve 2 no'lu fabrikalarınyapımındaki tuğlaların imal edilmesi için inşa edilen ve1926 yılına tarihlenen eski tuğla ateş fırını ve bu fırınınbacasıdır.. .60 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI61. .


klasik öğeler yapının üzerinde tekrar düşünmeyigerektirmektedir. 10 adet kare ayaktan oluşankolonatlı/revaklı bir cephe ayaklar üzerinde ince birbaşlık ve üzerinde antik dönem mimarisinin benzeriarşitrav niteliğinde kalın bir kiriş ve saçak ilesonlanmaktadır. Kiriş niteliğindeki geniş bölümdebüyük harflerle “KILIÇOĞLU KİREMİT TUĞLAFABRİKASI” yazısı bulunmaktadır. (Resim 3) Revaklıcephenin iç kısmındaki duvarda, cephedekiaçıklıkların ortasına gelecek şekilde zemindenyüksekte, dikdörtgen formlu duvardan çıkıntı yapan veetrafı çerçeveli mimari öğeler yer almaktadır. Bu düzendönemin Orta Avrupa'da etkili olmuş neo klasikyaklaşımlarıyla ilişkilendirilebilir. Aynı zamandaBauhaus esintilerini de üzerinde taşımaktadır.Eskişehir gibi bir Anadolu kentinde, üstelik de 20yüzyılın ilk yarısının sonunda böyle bir yapının yeralması, doğrusu düşsel ve fantastik çağırışımlaryapmaktadır. Yapının kuzey ve güney cephelerindemalzeme ile oluşan hareketlilik ve simetrik, modülerdüzen tasarımda modern bir yaklaşımın göstergesidir.Fabrikadaki işlev akış şemasında;hazırlama/öğütme▼▼▼▼▼▼toprak depolama/silotoprak dinlendirme/su kulesimakine dairesi/kiremit imalat/kalıp hazırlık/işlik/presfırınlama/zigzag fırın-kamara fırınkurutma/kellerdepolama/paketlemegibi birbiri ile ilişkili işlemler yer almaktadır. (Resim 6)2 No'lu Fabrika: Ana girişten hemen sonra izlenendoğudaki ilk yapı grubudur. Fabrika kuzey - güneyyönünde dikdörtgen formlu bir ana yapı ve doğuda bumekana bitişik iki ayrı mekandan oluşur. 1 no'lufabrikada olduğu gibi bu fabrikada da mekanikdonatıları ile birlikte doğrusal olarak tasarlanmış şubirimler yer almaktadır: (Çizim 3)Çizim 1- Kompleksteki yapıların tarihleme çalışmasıBugünkü yapıların inşaatına 1942 yılında başlanmış ve1 no'lu fabrikanın üretim birimlerinden imalat bölümü1942; silo ve kurutma 1947; zigzag fırını 1948 yılındatamamlanmış ve ilk üretimin gerçekleştiği KılıçoğluFabrikası bütünü 1949 yılında hizmetegirmiştir. (Resim 1) Birinci fabrika inşaatı sürerken aynızamanda ikinci fabrika da devreye girmiş ve bufabrikaya ait birimlerin inşaatı da başlamıştır. İkincifabrikanın Keller kurutma birimi 1947 detamamlanırken zigzag fırın, kamara fırın, tuğla ve cottoimalat, hazırlama, silo birimleri de 1952 yılındatamamlanarak üretime başlamıştır. Projeleri İsviçre,Zürich'deki bir mimarlık bürosuna ( ZiegeletechnBureau) yaptırılan Kılıçoğlu fabrikasının mimarı3Robert Aebi & Cieag'dır . Yapım süreci on yıla yayılmışolan iki fabrikanın tasarımları bu büro tarafındangerçekleştirilmiştir. Üretimde kullanılan fabrikalardakiteknik donatıların tamamı da yurt dışındangetirtilmiştir. Birinci yapıya ihtiyaç nedeniyle 1969yılında tek katlı yemekhane, 1973 yılında da mekanikatölyesi eklenmiştir. Alanın üçüncü fabrikası 1974yılında inşa edilmiştir. Tasarımı Aydın Boysan'a aittir.Bu yapılar dışında 1973-80 yılları arasında yerleşkeyedepo, araç bakım atölyesi ve ahşap atölyesi gibi yapılareklenmiştir. (Çizim 1)GENEL TANIMMerkez fabrika bölgesinde doğu batı yönünde uzayanyerleşkeye, kuzeydeki Fabrikalar Caddesi'ndenulaşılmaktadır. Giriş noktasında bekçi mekanı veüretilen malzemelerin sergilendiği bir mekan bulunur.Bu noktadan sonra ağaçlıklı bir yol ile güneye doğrualanın ilk yapısı olan ve ilk birimlerinin inşasına 1942yılında başlanan 1 no'lu fabrikaya ulaşılır. 1 no'lufabrikanın kuzeyinde 1952 yılında üretime başlayan 2no'lu fabrika yer almaktadır. (Resim 2) 1 no'lufabrikanın güneyinde bu yapıya paralel olarak 1974yılında inşa edilen ve “Yalçın“ olarak tanımlananüçüncü fabrika yer almaktadır. 2 no'lu fabrikanınkuzeydoğu köşesinde depo ve iki baca ile ilk ateş tuğlaüretim ocağı bulunmaktadır. Yönetim yapısınınbatısında araç bakım, tamir atölyeleri konumlanmıştır.Fabrikalar arasındaki açık alanlar üretimde kullanılacaktoprak, depolara kaldırılacak ürünler ya da atık, defoluürünlerin depolanması amacıyla kullanılmaktadır. 1no'lu fabrikaya bitişik yemekhane, elektrik ve bakımatölyesi ve güneyinde su deposu/kulesi bulunmaktadır.Alanda 1 no'lu fabrikanın kuzeyinden geçen vegüneydoğudaki kentin ana istasyonuna ulaşan birdekovil hattı izlenmektedir. Bu hat ile özelliklefabrikaya kömür taşındığı bilinmektedir.1 No'lu Fabrika: Yerleşkenin en önemli simge yapısıdır.Fabrikanın projelendirilmesine 1942 yılında başlanmışve aşamalı olarak tamamlanan yapılar 1949'da üretimegeçmiştir. Yapı gerek kullanılan malzeme gerekseüretim yöntemlerinden/teknolojisinden kaynaklananrasyonel yapısı ile bir dönem yapısı olaraknitelenebilecek iken; doğu cephesinde karşılaşılan neoBirleşen dikdörtgen formlu açık mekanlar ve içindekideğişik amaçlı kullanılan mekanik donanımlar ve özelstrüktürel yapısı ile fabrika yapısından oluşankompleks, toprağın dinlendirildiği iki katyüksekliğinde dikdörtgen formlu silo mekanı ilebaşlamakta ve bu mekandan üretim işleminingerçekleştiği mekanlar doğrusal ve aşamalı olarakdevam etmektedir. (Resim 4-5) (Çizim 2)Resim 1- Tamamlandığı ilk yıllarda 1 no'lu fabrikaResim 3- 1 No’lu fabrikanın doğu cephesindeki simge yazı1 23 4 5Resim 4- 1 No’lu Fabrika-Keller kurutmahazırlama/öğütme▼tuğla ve cotto imalat▼kamara fırın (Resim 7)▼makine dairesi/kiremit imalat/kalıp hazırlık/işlik/pres▼zigzag fırınResim 2- 2 No’lu fabrikanın genel görünümüResim 5- 1 No’lu fabrika, kalıp hazırlık makina ve mekanizması. .62 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI63. .


6 7Çizim 2- Rölöve- 1 nolu fabrikanın zemin kat planıÇizim 3- Rölöve- 2 no’lu fabrika zemin kat planıResim 6- 1no'lu fabrikanın üretim bandıResim 7- Kamara fırınResim 8- 2 no'lu fabrikanın güney cephesiResim 9- İçinde mekanik bant bulunan bağlayıcı kütleResim 10- Konik formlu baca8Bu ana kitlenin doğusundaki mekanlarda ise kellerkurutma ve silo birimleri konumlanmıştır. Yapınınhazırlama bölümü haricindeki diğer birimleri üçkatlıdır. Tüm kitleler tuğla ile inşa edilmiştir.Üzerlerinde iki ayrı kütleden oluşan üçgen alınlıklıkırma çatı bulunmaktadır. (Resim 8) Zigzag fırın,kamara fırın ve tuğla-cottoimalat bölümlerinin yeraldığı ana kitlede her katta belli bir modüle dayalıolarak konumlanmış pencereler bulunur. Uzundikdörtgen yapı kırma çatılarla hareketlenirken,yapının belli bölümlerinden çıkan dikey su kuleleri ilebu cephe ve kitle hareketlenmiştir.Birinci ve ikinci fabrikalar, içinde hammaddeyitaşıyan mekanik bant bulunan, “ L” formundabetonarme kolonlar üzerinde yükseltilmiş, üçaçıklıktan oluşan bir kütle ile bağlanmıştır. Betonarmetaşıyıcı ve tuğla dolgu ile inşa edilmiş bağlayıcı kütlebir taraftan fabrikaları üst kotlarda bağlarken , diğertaraftan da yapılar arasındaki açık alanıtanımlamaktadır. (Resim 9)3 No'lu Fabrika (Yalçın): Alandaki üçüncü fabrikayapısı 1 no'lu fabrikaya paralel ve 2 no'lu fabrika ilebağlantılı inşa edilmiştir. Alanda halen kullanılan tekyapıdır. Fabrikaya ailenin genç yaşta ölen oğlunun adıverilmiştir. Betonarme prefabrik elemanlardan oluşantaşıyıcı sistem ve arası tuğla dolgu ile inşa edilmiş yapıyaklaşık 9 metre yüksekliğindedir. Tek mekandanoluşan fabrikanın üç ana üretim bölümübulunmaktadır. Bu üretim birimlerinin bazılarınınüstleri ofis olarak kullanılmaktadır. İki katyüksekliğinde asma katların bulunduğu yapıda presbölümü, ilk kurutma bölümü ve ana kurutmabölümleri bulunmaktadır. Yoğun üretimin yapıldığıfabrikanın iç mekanı ve mekanik donatılarındamodern malzeme ve teknikler kullanılmıştır . Ancakbu fabrika ile diğerlerinin hiçbir mimari bağı yoktur.Bacalar: Eskişehir'in bir sanayi kenti oluşunun somutöğeleri olan bacalar kent siluetine görsel ve mimari değerkatmaktadır. 3 no'lu fabrikanın kuzeydoğusunda ilk ateşfırını ile birlikte üretimin önemli simge öğelerinden biriolan bacalar zeminden yukarı doğru daralarak yükselenkonik formu ile aynı zamanda alanı tanıtan öğe olmaözelliğini de taşımaktadır (Resim 10) . Üretim artıklarınınarasında kaybolmuş ikinci baca ise alt kotlara yakın biryerden yıkılmıştır.Fabrikayı düşeyde simgeleyen bu öğeler korunmasıgereken değerler arasında yer almaktadır.Su deposu / Kule: 1 no'lu fabrikanın güneyindeki iç avludayer alan yapı kare formludur. Yapım tarihi bilinmeyentuğla yapı fabrika ile benzer mimari özelliklere sahiptir.Yapının zemin kotu altında üretimde kullanılmak üzere sudeposu bulunmaktadır. Yaklaşık 20 m. yüksekliğinde olanyapının cepheleri üç birimden oluşan üst kotta yarım dairekemer formlu plasterler ile hareketlenmiştir. Kuleninkuzey cephesinde suyun seviyesini kontrol eden mekanikbir mekanizma bulunmaktadır (Resim 11) . Alandakibacalarla birlikte simge değeri olan yapı bölgedeki özgüntek su deposudur.Bu üretim yapılarına ek olarak alanda çeşitli zamanlardaihtiyaca göre şekillenmiş ve mimari değer taşımayanyönetim birimi, yemekhane, depo, ahşap ve araç bakımatölye yapıları bulunmaktadır.SORUNLARYukarıda da belirtildiği gibi, kentin bu bölümünde topraksanayinin devam etmemesini onlar yerine konut, ticaretve belli oranda da yönetsel işlevlerin gelmesini öngörentemel plan kararları yanında üretim biçim veteknolojilerinin değişmesi, alanın giderek kent içindekalması fabrikaların kullanılmamasına ve içindeki teknikdonatıların sökülerek yapıların terk edilmesine nedenolmuştur. Bu nedenle 2004 yılında Kılıçoğluyerleşkesinde sadece “3 no'lu fabrika /Yalçın” üretimedevam etmekte, 2 no'lu fabrikanın sadece bir bölümüdepo amacıyla kullanılmaktaydı. Bu husus yapılarınve içindeki özgün makine vb. donatıların giderekyıpranmasına, nitelik yitirmesine ve yok olmasınaneden olmaktadır. Nitekim bunun sonucu bacalardanbiri alt kotlara kadar yıkılmış, fabrika 1 içindeki teknikmalzemelerin bir bölümü sökülmüş, kullanılmayanbölümler hurdalığa dönüşmüştür.Yapılar ile ilgili bir başka sorun ise zaman içindeyapılmış eklerdir. Kuruluşunda bacalar ve ateş fırını,fabrika 1 ve 2, yönetim birimi ve köşkten oluşan alan,zaman içinde ihtiyaçtan kaynaklanan yeni yapılar ilenitelik değiştirmiştir. Yapıların özgün özelliklerinin birbölümü bu ekler yüzünden algılanmamayabaşlamıştır. Örneğin alanın ilk üretim yapısı olan 1no'lu fabrikaya eklenen yeni kitleler fabrikanın özgünkuzey cephesinin kapanmasına neden olmuştur.(Çizim 4)Parsellerdeki bazı yapılar ise yapıldıkları dönemlerinmimari, sosyal, kültürel özelliklerini yansıtmayanniteliksiz yapılar olup korunmaya değer özelliklergöstermemektedirler. Bu nedenle depo, ahşapatölyesi, garaj gibi yapılar tescile değer kültür varlığıözellikleri taşımamaktadırlar. Ayrıca, mevcut yapılarile yalnızca malzeme kullanımında dil birliğininoluşturan yeni ek yapılar, mimari özellikleri veniteliksiz yapım tekniği ile çevreye uyumsağlamamaktadır.DEĞERLENDİRMEBu çalışma kapsamında 1940'lı yılların başındaİsviçre' de hazırlanan projelerle ve dönemin engelişmiş teknikleri ile bütüncül olarak tasarlanan veinşa edilen 1 no'lu fabrika ve 2 no'lu fabrika yapı910. .64 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI65. .


Resim 11- Su deposugrupları, mekansal nitelikleri, malzeme kullanım veyapım teknikleri, teknik donatıları ve öğeleriylebütünleşen bir temel niteliğe sahiptir. Bu bütünlük, bufabrikaların, toprak sanayinin Eskişehir'de halenmevcut ve kısmen de olsa çalışan en önemli yapıgrubu olmalarını sağlamıştır. Ancak, değişiknedenlere bağlı olarak değişik tarihlerde yapılanmüdahaleler ile bu bütünlüğün bir bölümünün yokolduğu da gözlenmektedir. Yerleşke ve onu oluşturanbirimler bu nitelikleri ile “ <strong>endüstri</strong> <strong>mirası</strong>” olarak bir4değer taşımaktadırlar.1949 yılından bugüne çeşitli müdahalelere uğramışolsalar da, değişik dönemlere bağlı olarak değişengereksinmelerin karşılanması amacıyla eklenen kitleve mekanların sürekli hizmet vermesi bu yapıgrubunun süreklilik değeri olduğunu göstermektedir.Kılıçoğlu yerleşkesindeki yapılar, Cumhuriyetinhemen sonrasında inşa edilen ve bu dönemde kentinekonomik ve sosyal, kültürel yaşamında önem taşıyanöğelerdir. “ Kılıçoğlu” markası uzun yıllar üretimsektörüne öncülük yapmış, kentte ve ülkede buetkinlikle anılmıştır.Kılıçoğlu Fabrikaları Eskişehir'de döneminin fabrikayapısı anlayışını ve teknolojisini günümüze kadartaşıyan yegane yapı grubudur. Tasarımından üretimeilk ve öncü olma özelliği kentte ve dolayısıylaAnadolu' da bu değeri artırmaktadır. Teklik değeri de11bu değer ile birlikte düşünülmesi gereken bir değerdir.Yapıların türü, mimari üslubu, yapıldığı dönem, tasarımcısıve içinde bulunduğu bölge gibi değişik belirleyicilere bağlıolarak oluşan bu değer bu yapıların kaybedilmemesi içintek başına gerekçe oluşturabilecek önemdedir.Farklı işlevlerdeki yapıların bir araya getirilmesindekitasarım, yapılar arasındaki açık alanların nitelikleri ve birdizge halinde bir araya gelişleri, fabrika yapısındakimekansal düzen ve hiyerarşi bu alanların bir tasarımbütünlüğü içerisinde oluştuğunu göstermektedir. Bu hususda alana ve yapılara ayrı bir değer katmaktadır. Grup olaraktasarlanmış ve yıllara yayılarak gelişen alanın buözelliğinden dolayı da grup değeri bulunmaktadır.(Resim 12)Yerleşkenin ve yapıların ekonomik ömürlerini yitirmemişolmaları, çağdaş işlevlere dönüşebilme potansiyelleri vekent içinde çok önemli bir konumda bulunmaları, fabrikalargrubunun işlevsel ve ekonomik değerini yitirmediğinigöstermektedir.Yerleşkedeki yapıların eğitim değeri vardır. Yapıları veonların bir araya gelerek oluşturdukları alanlar, yaşamınmekana yansıması olarak kabul edildiğinde, bu yapı vealanlar, değişik dönemlerde yaşayan topluluklar ve onlarınsosyal, kültürel, ekonomik, teknik ve siyasal yaşamlarıylailgili olarak en somut bilgileri veren somut birer kaynakolmaktadırlar.Kılıçoğlu fabrika yapıları günümüze kadar değişikdönemlerin anlayışını, yaklaşımını ve bir aradalığını sunansomut bir örnek olarak belge değerine de sahiptir.Alandaki Yasal Düzenlemeler ve Mevcut StatüKılıçoğlu Kiremit Fabrikasının bulunduğu alan son yıllardadeğişik kurum ve kuruluşlarca yapılan planlar ve alınankararlar ile yeniden tanımlanmıştır. Yapılar ilk kez, EskişehirKültür ve Tabiat Varlıkların Koruma Kurulu'nun 14. 08.2003 gün ve 2479 sayılı kararı ile alandaki birçok başka yapıgibi, 2863 sayılı yasa uyarınca taşınmaz kültür varlığı olaraktescil edilmiştir.Bu nedenle Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, büyük birbölümü “Fabrikalar Bölgesi” olarak anılan alanda, aynı yıldaağırlıklı olarak yönetsel ve ticari kullanımları ön gören1/1000 ölçekli uygulama imar planlarını tamamlamış, taslakplanları ve taslak 18. madde uygulamasını Eskişehir Kültürve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu onayına sunmuş,Koruma Kurulu 13. 10. 2003 gün ve 2564 sayılı kararı ile buişlemleri prensipte uygun bulmuştur.Fabrikalar Bölgesi her ne kadar sit alanı olarak tescil ve ilanedilmemişse de Kılıçoğlu, Doğan Kiremit ve Kartal Kiremitolarak anılan fabrikaların yapı ve dolayısıyla parsellerinintescil edilmiş olması ve bu parsellerin çok büyük alanlarıkapsaması, alanın neredeyse bir <strong>endüstri</strong> sit alanı olarakgörülebileceğini göstermektedir. Plan ne bu hususu ne deyukarıda 5. bölümün değerlendirme kısmında tartışılandeğerlerin hemen hiçbirini göz önüne almayan bir anlayışlahazırlanmıştır.Kılıçoğlu özelinde ise yapıların bir arada olmalarındankaynaklanan grup değerleri, bir toprak sanayinin mekândadağılımını gösteren belge değeri vb. önemli girdilerdüşünülmeden, sadece tescilli kültür varlıklarının fizikselolarak yerinde kalmalarını öngören oldukça sığ biryaklaşım sergilenmiştir. Bu yaklaşım, planın sadecebölgenin ticarete dönüşümünü bunu da 18. maddeuygulaması ile sağlanmasını öngörmüştür. Şöyle ki; tescilliyapılar parselleriyle birlikte korunmamış, bu yüzden deyapıların birbiriyle ilişkileri kopartılarak bütünlüklerizedelenmiştir. Zaten bu noktada; Çevre ve OrmanBakanlığı tarafından imar planının iptaline ilişkin olarakEskişehir İdare Mahkemesi nezdinde açılan davada ilgilimahkeme, tescilli parsellerde imar yasasının 18.maddesinin uygulanmış olduğunu, bu hususun ise 2863sayılı yasanın 18. maddesine aykırı olduğunu belirterekparselasyon uygulamasını iptal etmiştir. 18. madde“ Korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı parselleri,taşınmaz kültür varlıklarının mahiyetine tesir edecek şekilve surette ayrılamaz ve birleştirilemez” hükmünüiçermektedir. Yargı, yapılan uygulamanın kültürvarlıklarının niteliğini olumsuz etkilediğini böylece hükmebağlamış bulunmaktadır. Bu karar Kılıçoğlu özelindeirdelendiğinde, eski parsellerin bölünmesinde alandabulunan kültür varlığı niteliğindeki yapıların bütünlük vegrup değerleri göz önünde tutulmadığı, yapıların arasınayeşil alanlar, geniş yaya arterleri getirilerek fabrikayapılarının birbirinden kopartıldığı ortaya çıkmaktadır.Bu süreçte, alanda bulunan ve tescillenen tek yapılarınkoruma statülerinin devam etmesi yerinde bir kararolmuştur. Bu kararla 1930'lardan itibaren gelişen kiremitve tuğla üretiminin ne tür yapılarda yer aldığı, hangiteknolojilerin kullanıldığına ilişkin bir belge korunmuşolacaktır. Bu tür yaklaşımların kentsel bellek açısından daönem taşıdığı, somut bu veriler ile gelecekte kentin gelişmesüreci daha kolay anlaşılacaktır.Korumanın kullanılarak gerçekleşeceği evrensel birsöylemdir ve ülkemizde de uzun yıllardır kabul görmüş veuygulanmaktadır. Birçok kültür varlığının özgün işlevi ileyaşamını sürdürmesi günümüzde o işlevin geçerliğikalmadığından dolayı gerçekleşememekte, yapılar ileuyumlu çağdaş işlevlerle yapıların ve dolayısıyla yapıldığıdönemin sosyal, kültürel değerlerin sürdürülmesisağlanmaktadır. Ancak, koruma kullanma arasındakidengenin sadece yapıda değil, tüm çevrede de aranması,korunması gerekli tescilli kültür varlıklarının çevrelerindeonların alacağı işlevlere katkıda bulunacak yeterince açıkalan vb. öğelerin de planlamanın önemli girdileri arasındaolduğunun benimsenmesi gerekmektedir.DİPNOTLAR1Bu çalışma, 2004 yılında halen Kılıçoğlu fabrikalar grubunu yönetenAydemir ailesinin talebi ile MİYAR Ltd.Şti tarafından yerleşkeninkorunması ve değerlendirilmesi amacıyla yapılan bir ön projeninraporu üstüne kurgulanmıştır. Bir bölümünde halen üretiminsürdürüldüğü bu yapılar grubu, kentin yeni gelişme bölgesinde yeraldıkları ve bu üretimin organize sanayi bölgesine taşınması vb.Çizim 4- Kültürel ve doğal varlıkların değerlendirilmesiResim 1212nedenlerle bir “koruma, gelişim, canlandırma” projesi ile elealınmıştır. Projenin amacı, özgün işlevini yitirmiş bir yapıgrubunun, çağdaş yeni yapılaşmalarla bütünleşerek kenteçağdaş bir hizmet vermesi olarak tanımlanmıştır.2Endüstri Mirasını konu eden uluslararası iki belge üretilmiştir.Bunlar; Recommendation no. r (90) 20 of the Committee ofMinisters to Member States on the Protection andConservation of the Industrial Technical and Civil EngineeringHeritage in Europe, (adopted by the Committee of Ministerson 13 September 1990, at the 443rd meeting of the Ministers'Deputies), Council of Europe; ve Committee of Ministers veThe Nizhny Tagil for the Industrial Heritage, July 2003, Tıccıh,belgeleridir. Ayrıca ICOMOS 2006 yılı 18 Nisan, “Tarihi Sitlerve Anıtlar Günü”nün temasını Endüstri Mirası olaraktanımlamış ve ülkeleri bu konuda çalışmalar yapmaya davetetmiştir. bkz. www.international.icomos.org3Bu konudaki kaynak orijinal paftalar üzerindeki bilgileredayalıdır.1 No’lu fabrikanın orijinal mimari ve teknik çizimleribulunmaktadır.4Değerler ile ilgili olarak bkz. Madran, E., Özgönül, N., Kültürelve Doğal Değerlerin Korunması , <strong>Mimarlar</strong> <strong>Odası</strong> <strong>Ankara</strong><strong>Şubesi</strong>, 2005. .66 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI67. .


“ÖTEKİ MODERNİZM” OLARAKERKEN DÖNEM FABRİKA TASARIMIResim 2 - Continental Motor Company, Detroit – Fotoğraf: WalterGropius, Jahrbuch des Destschen Werkbundes, 1913Resim 3 – Lingotto Fabrikası havadan görünüşwww.rebel.net/~futurist/trucco.jpgParis Hennebique's archives, Institut Français d'Architecture izniyle yayımlanmıştır.Pedro Belo Ravara, Lizbon Teknik Üniversitesi, Mimarlık FakültesiYirminci yüzyılın ilk yirmi yılı içinde mühendislerinmüjdeledikleri ve mimarların yeni biçimleri ve yaşamatarzlarını başlatabilecek bir sistem olarak kabulettikleri yeni inşaat sisteminin temelini betonarmeteşkil etmekteydi. 1867 gibi oldukça geride kalmış birtarihten itibaren çeşitli betonarme sistemleri geliştirildive pazarlandı. Ancak yaygınlığı ve sistematikkullanımı göz önünde tutulunca en başarılı veparadigmatik betonarme sisteminin FrançoisHennebique'in Belçika'da 1892 yılında geliştirdiğisistem olduğu söylenebilir.Bu betonarme sistemleri bu kadar erken tarihlerdeAvrupa'da geliştirilmiş olduğuna göre Amerika'dakiResim 1- Villa Hennebique, Bourg-laReine, Hauts-de-Seine, 1901-3,. .fabrika inşaatlarında kullanılan betonarme sistemlerineden bir esin kaynağı olmuştur? Gerek WalterGropius'un 1913 tarihli Die Entwicklung ModernerIndustriebaukunst' unda gerekse Le Corbusier'in 1923tarihli Vers une Architecture'ünde Amerikan fabrikalarıyer almaktadır. Fabrikalar yanında başka <strong>endüstri</strong> yapısıörneklerine de modern mimarlık yazınında rastlıyoruz.Örneğin 1926 tarihli Mendelsohn'un Amerika' sında daKuzey ve Güney Amerika'daki betonarme tahıl depolarıfotoğraflarını görüyoruz.“Tarihi olmayan” bir ülkeye ait bu modern imgelerinAvrupa'ya ithal edilmesiyle, Modern hareketindesteklediği tabula rasa politikasının daha iyianlaşılması ve bu politikaya yakınlık duyulmasısağlanmıştır. Hiçbir yere ait olmayan bir ütopik bölgeninele geçirilmesinin aracı olarak standardizasyon vetekrarlanabilirlik fikri Amerika'da ufuklara kadar uzanankırların ve ovaların sömürgeleştirilmesi fikri ile iç içeydi.Böylesi bir yaklaşım geniş ve açık kırsal alanlar üzerindegerçekleştirilebilecek yeni bir <strong>endüstri</strong>yel peysajöngörüyordu.Arazi söz konusu olunca Avrupa'daki inşaat sanayindestandardizasyon çok önemli bir etken olarakdeğerlendirilmemişti, çünkü zaten kırsal kesimlerbinalarla işgal edilmiş durumdaydı. Standardizasyondandaha önemli bir şey vardı Avrupa'da. Bilimselyöntemlerle sanayileştirilmiş olan hat yöntemleri vesistemleri gelişiyordu. Bu sistemler ve yöntemler,tarihsel çelişkiler, alternatif devrimler ve fikirleredayanan Avrupa'nın kültürel ortamına ve değişikbiçimlerde inşa edilmiş olan gerçekliğine kolaylıklaintibak edebiliyordu. Avrupa'nın gerçekliği,Avrupa'daki çeşitli heterotopyaların temsillerini sanatsalve mimari bir manifesto mümkün kılıyordu. (Resim 1)François Hennebique çalışmalarıyla büyük etkidebulunmuş, uluslararası üne sahip bir kişidir. Patentlibetonarme inşaat sistemini elinden geldiğince dünyanınher tarafına ihraç eden yeni bir sömürgeci tipi halinegelmiştir. Ancak, sistemini, işlevsel bir standardizasyonuyarlaması yapmadan ihraç etmektedir. Yapı üretiminitek bir inşa sistemine sistemine dayandırarak dahasistematik ve uyumlu hale getirmişse de sonuç ürünüstandardize edememiştir. Çünkü ürünü standardizeetse geçmiş yıllarda Fransa'da gereken esnek çözümtürünü kaybetme riskini göze almış olacaktır.Hennebique'ye göre betonarme inşaat teknolojisiişgücü konusundaki yeni fikirlerin yansıdığı bir alandır.Buna göre, önceki zanaat dalları açısından eksikliğiduyulan becerikli insan gücünün yerini daha az nitelikliancak özelleşmiş insan gücü almıştır. Bu yeni emek türü,iş yerindeki güvenlik ve sağlık gibi alanlarda iyileşmeleride temsil etmektedir. Ancak bu yeni tür, kentinmimarisinin ilerlemenin görülebilir bir işareti olarak1anlaşıldığı modern dünyayı asla temsil etmez. (Resim 2)Bu açıdan bakınca, Avrupalı öncü mimarların gözünde,20. yüzyılın başlarında modernitenin ideal modeliAmerikan fabrikası idi. Detroit ve Buffalo'daki devasafabrikaları ve siloları gören bu mimarlar, sosyalistmimari fikirlerini, bu tarzın sunduğu sonsuz büyümeolanaklarını, anıtsallığı, soyutlamayı, esnekliği,uyarlanabilirliği ve son olarak da, inşaat malzemesiolarak betonarmenin ifade gücünü dikkate alarakyeniden oluşturdular. Endüstriyel yapılar ve en baştaAmerikan fabrikası, modernizasyon, kolektif emek,daha adil, daha açık ve daha demokratik olan birtoplumun inşası fikrini de temsil etmekteydi.Bunun fiziki karşılığına da, mimarlığı tarihselaksesuarlarından kurtararak sadece ilerlemenin saf birnesnesi haline getirmekle ulaşılabilirdi. Böylesi birmimarlığın temellerini de ABD'nin fabrika komplekslerioluşturabilirdi.İDEAL FABRİKAAlbert Kahn, tasarım ve projenin düzenleniş tarzınısomutlaştıran kişi oldu. Kahn'ın çalışmaları ABD'dekisanayi üzerinde unutulmaz bir etkide bulundu. PackardMotor Company fabrikasından (1905) başlayarak,Dodge (1911) ya da Henry Ford'un fabrikaları (1909,1913 ve 1918) ile devam eden kırk yıllık bir süre içindegelişen bu çizgi içinde ideal fabrikanın organizasyonunave standartlaşmasına yönelik kavramlar üretildi. Birproje-tasarım şirketinde Taylorcu örgütlenmeyönteminin temsili olan süreç, Kahn'a ait fabrikatasarımlarına ve üretimdeki organizasyonuna dadamgasını vurdu.Albert Kahn ve ortaklarının yaptığı tasarımlar, onunşirketini nasıl yönettiğini, kullandığı üretimyöntemlerini ve bu yöntemlerin binalara nasıluygulandığını gösteriyordu. Kahn, uygulamaları hemsanayi süreçlerinden hem de bu fabrikalardaki sanayietkinliklerinin düzenleniş tarzından esinlenmiştir. Bubakımdan Albert Kahn'ın 1930'larda 400 kişiyeistihdam sağlayan projeleri Le Corbusier'in projelerigibi olamazdı. Bu rasyonalizasyon ve standardizasyonyöntemleri de Fransız mimarın yaratıcı özgürlük vesürekli olarak yeni ve hiç denenmemiş biçimlerarayışına benzetilemez.Kahn'ın bir proje çalışmasını sürdürme hızı da LeCorbusier'in her bir projesi üzerinde düşünmek veçizmek için ihtiyaç duyduğu zamandan çok farklıdır.Kahn'ın müşterileri ile yaptığı anlaşmaya görebelirlenen ve sıkı denetlenen inşaat bütçesi de LeCorbusier'in projelerinin maliyetleri ile kıyaslanamaz.Kahn'ın çalışmalarındaki işlevsellik binalarınkullanımındaki pratiklikten kaynaklanır, binanınişlevsel ömrü ise toplam üretim hedefine görehesaplanırdı. Bu sürenin sonunda fabrikada üretimdurdurulur ve metalar başka bir yerde ve başka birşekilde üretilirdi. Çünkü çalışma süreci bunugerektiriyordu. Avrupalı mimarlar ise geçiciişlevselliğin koşulladığı bu betonarme binalardan,kendi anıtsal modernite fikirlerini oluşturdular.Sonuçta bu fabrikalar aslında Amerikan sanayigirişimciliğinin ve mimarlık pratiğinin somutlaşmasıolan anonim mesleki uzlaşma ruhu temelindeüretilmişlerdi.AVRUPA'NIN İTHALİSanayi projelerinin hazırlanışında belirli ölçülerdeuzmanlaşmayı hoş karşılayan eğilim büyümekteydi vebundan dolayı bu alanda ilerlemenin hızı arttı.Bununla beraber Avrupa'da sanayi projesi betonarmeinşaat denemeleri için bir fırsat olarak görüldü.Betonarme Avrupa'da teknolojik kariyerinin henüzbaşlangıcındaydı ve bu malzeme kentte yaygın olarak68 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI69. .


Resim 4- Renovasyon öncesi Lingotto FabrikasıResim 5 - Lingotto FabrikasıÇatıdaki piste çıkan rampalarResim 6 – Lingotto-Renovasyon sonrasıbulunan ya da kenti temsil eden olan başka türdenprojelere ilgi duyan müşterilerin taleplerinikarşılamıyordu. Hennebique'nin binaları, kolon/kirişsistemine dayalı monolitik beton strüktürün nasılsaklanarak 19. yüzyılın mimari geleneğini hatırlatanbir tarzda inşa ve dekore edildiğini göstermektedir.Öte yandan, modernist mesajın farkında olan Avrupalımimarlara göre fabrika, betonarme inşa sistemininimkanlarının ortaya konabilmesine imkan tanıyor vegeleceğin mimarisine yön gösterebiliyordu.MATTÉ-TRUCCO VEKAPALI FABRİKAModern Mimari Tarihi'nde Fiat'ın mühendisi vemimarı olan Giacommo Matté-Trucco'dan veTorino'da tasarladığı Lingotto Fabrikasından çok az2bahsedilir. Le Corbusier'in kitabında dile getirilenonun çalışmalarındaki işlevselci ve <strong>endüstri</strong>yeltasarıma duyulan hayranlık, mimarlık yazınındakiilginin başlıca kaynağıdır. Matté-Trucco'nunçalışmaları, aralarında Mies Van der Rohe'nin debulunduğu muhalif Bauhaus grubu tarafındanyayınlanan G adlı dergideki yazı sayesinde daha iyitanınma olanağı bulmuştur. (Resim 3)Fütürist ve modernist mimarlar, Lingotto fabrikasınıdaha çok çatısındaki geniş araba pistinden dolayı birikon ya da çok önemli bir simge olarak alkışladılar.Reyner Banham, Amerikalı mühendis ve mimarlarınbir binanın çatısına böyle geniş bir pist yerleştirmeyiasla düşünmeyeceklerini, böyle bir tasarımın nefabrikadaki üretim sürecine ne de kendi meslekiçizgilerine hiçbir faydası olmayacak bir savurganlık3olarak göreceklerini savundu. Banham'ın Amerikalıtasarımcıların düşünceleri hakkındaki bu savı,Amerikalı mimar ile Modern Avrupalı öncü mimarınarasındaki zihniyet farklılığını gösterir. Avrupalılarmimari olgular hakkında bir açıklama yapmayımümkün kılacak stilistik yönleri bulmaya çalışıyorlar. .ve bu stilistik özelliklerin ilerlemeyi ve geleceği nasıltemsil edebileceği üzerinde duruyorlardı. Avrupa'dabetonarme fabrika ile ilişkilenen işlevselci mimarininüzerinde, basit bir faydacılığın ya da yapısalihtiyaçların çok ötesine geçmiş bir ikonografikanlamlar örtüsü bulunuyordu. (Resim 4-5)Daha önce Albert Kahn'ın modellerine göre inşaedilen otomobil fabrikalarının yerini 1915 ile 1921yılları arasında inşa edilen Matté-Trucco'nun binasıaldı. Fabrikalar artık Amerikan fabrikası modelinegöre yapılmamaya başlandı. Varolan kültüreleğilimlere göre inşa edilmiş olan Lingotto fabrikası ilesanayi mimarisi yeniden icat edildi ve böylece AlbertKahn'ın en fazla bir yüzyıl olarak tahmin ettiği bina4ömrünün uzatılması mümkün oldu .Avrupa fabrikası ölümsüz gibiydi ve biçimi ve anlamı,üretim bandının nihai hedefini gözeten şirket ilkesinehiçbir zaman bağlı kalmadığından ötürü,başlangıçtaki işlevinin çok ötesine geçiyordu. Matté-Trucco'nun Fiat'ta gerçekleştirdiği devrim, meslekipratiğin, mimarinin saf hedefinin her zaman öncelikteolduğu kamusal ve simgesel etik anlayışına uymakzorunda kaldığı bir dünyayı dönüştürebilecek güçtedeğildi. Lingotto, kendi varoluşuyla, sadece Torinokenti ile ya da Piemonte bölgesi ile sınırlı kalmayan,modernleşme çabaları içinde yeni bina modelleriyaratmış olan İtalya'nın her tarafına yayılan birtoplumsal ayaklanmayı temsil ediyordu.Günümüzün Lingotto' sunu görünce, bu yapıyı mikroetkinlikleri ve küçük operasyonları mümkün kılan birmimari tarzı olarak algılamak kolaydır. Bugün devarlığını sürdürmesi binanın anlamını ortaya koyar.Bu binanın mimarisini, geçmişinden gelen çizgileridoğrulamaktadır. Bu bina, kökleri tarihte olanmodernist bir binadır. Lingotto, Renzo Piano'nuntitizlikle tasarlayarak dönüştürdüğü, sergi vekonferans merkezi, oditoryum, araştırma ve eğitimbirimleri, otel ve alışveriş merkezi gibi birçok işleviiçeren yeni biçimlendirmesinin de katkısıyla kesin birsanayi <strong>mirası</strong> statüsüne sahiptir. (Resim 6-8)Lingotto'nun, zamanın karanlıklarında yok olarakkaçınılmaz olarak yerlerine yenilerinin konduğuAmerikan fabrikalarından çok farklı bir yeri vardır.Lingotto binası biçimsel olarak kendi içinde bitmiş vekapalı bir birimdir. Bu açıdan, üretim süreci daha çokgörev talep ettiğinde yeni düşey ya da yatay eklemelerkabul etmeyi bekleyen Amerikan sanayikomplekslerinden farklıdır. Bu tür eklentilerianalitiktir. Çünkü, bu eklentiler daha karmaşık vedaha küresel bir operasyon için özel ve yerelihtiyaçlara yanıt vermekteydiler. Oysa Lingottoörneğinde, tasarım, operasyonun bütününe ilişkingenel anlayışın bir sonucudur. Bu tutum nedeniyleüretim, akıcı ve cömert bir şekilde tasarlanan kapalıbir yapının ve biçimin içine hapsedilebilmektedir. Bubinanın tasarımında çeşitli özel görevler ve/ya daetkinlikler sentezlenmek istenmiştir. Yapımındanseksen beş yıl sonra genel çizgileri ve üzerineyerleştirildiği alandaki yeri değiştirilmeden vegörünümünde değişiklik yapılmaksızın çok amaçlı birbina haline getirilmesi, Lingotto'nun başka amaçlariçin kullanılabilirliği konusundaki esnekliğinikanıtlamaktadır. Bu özelliği, betonarme yapısındangelen monolitik ve süreklilik karakteri ile mümkünolmuştur. Uluslararası normlara uygun olarak bilimselaçıdan denetlenen betonarme, faydacı işlevselliğindenkurtulmuş özerk ve bağımsız bir inşaatsistemi haline gelmiştir. Betonarmenin yapısal biçimi,Lingotto ile soyutlaşmış, işlevselliğinden kurtulmuştur.Kuzey Amerika'daki fabrikaların hiçbir zaman sahipolamadıkları nihaî nesne niteliğini bu binayakazandıran anıtsal ikonografik değer, biçimdeki budoymuşluktur. Matté-Trucco daha soyut bir eseryaratarak, Albert Kahn'ın analitik tasarımlarında herzaman reddettiği bir şey olan sentetik yaklaşımıbenimsemiştir. Matté-Trucco nitelikli bir mühendisolmasına rağmen, Lingotto' nun tasarımını yaparkenanalitik uygulama içinde boğulmaktan kendisinikurtarmayı başarabilmiştir. Kahn ise tasarladığı herfabrikada değişik işlevlere ilişkin analitik yorumunusürdürmüştür.WALTER GROPIUS VE SANAYİ ESTETİĞİAmerikan fabrikası modeli, fabrikaların nasıl inşaedileceği konusunda uzmanlaşmış bilginin ve yenifikirlerin göstergesi olarak, yeni proje işleri almakamacıyla, bir mimari görüntü olarak ithal edildi.Walter Gropius Die Entwicklung Moderner Industrie-Baukunst' un yayımlandığı 1913'te yani modernhistoriografinin başlangıcında bu tarihsel anıntemsilciliğini yaptı. Gropius'un üç yıl önce yaptığıABD gezisinde gördüğü fabrikalar Almanya'dakiAlfeld'te ayakkabı kalıbı fabrikası olan Benscheidt'intasarımını etkiledi. Kendisini Carl Benscheidt'a sanayimimarisi konusunda bir uzman olarak tanıtmıştı.Gropius bu uzmanlığını o dönemde sanayi mimarisialanında en ilerici örnekleri temsil eden ABD'dekibetonarme fabrikaları ziyaretine borçludur.Gelecekteki müşterisine gösterdiği fotoğraflar bunukanıtlıyordu. Adına betonarme denilen malzemenin“bol miktarda” kullanımına başvuran yeni bir mimaritarzını savunurken, savlarını bu fotoğraflar5destekliyordu. Gropius “geniş, yoğun, dokunulmamışve zinde biçimler”e dayalı anıtsal, monolitikmimariden yana bir tutum takındı. Ona göre ancak buşekilde “Avrupa yaratıcılığını içinde çaba harcamayadevam ettiği ve gerçek sanatsal naifliğin yolu üzerindedurmakta olan” “tarihsel nostalji”yi gölgede6bırakabilecek yeni bir mimari tarzı ortaya çıkabilirdi.70 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI71. .


Fotoğraf 4-5, 7-8 Berengo Gardin - Architecture Review, 1996Resim 7-8 – Lingotto-Renovasyon sonrası avlulardan bir görünüş ve konser salonuResim 9-10 – Fagus Werk binasının kuzey-batısındaki camdan köşe ve güney-doğusundaki konsol merdivenlerGropius'un iddiasının merkezinde monolitikbetonarme sistemlerin hem ifade hem biçimözellikleri bulunmaktaydı. Carl Benscheidt'egösterdiği binalar onun savunduklarından çok farklınedenlerle tasarımlanıp inşa edilseler de mimarınilgisini biçimsel nitelikler çekiyordu. Gropius'unönemsediği bu binaların uluslararası özellikleriydi,inşa edilmelerinde öncelik taşıyan özel nedenler onunilgisini çekmiyordu. Benscheidt'ın 20 Mart 1911'deWalter Gropius'a yazdığı mektupta şunları okuyoruz:“Lütfen bu planları inceleyerek dış yüzeylere neyapabileceğinizi belirleyiniz (.....). Fabrikanıntamamına bir geschmacksvoll (zevkli ve modayauygun) bir görünüm kazandırmak için....temelunsurları mimar Werner tarafından tasarımlanmışolan bizim fabrikamızı architektonisch,künstlerische7(mimari, sanatsal) tasarımını üstleneceksiniz....”Benscheidt mimari biçimin, sanayi yapısı görünümündenkurtarılmış bir sanatsal anlayışın önemi kadaryeni ve ilerici bir bina sistemine başvurmanıngereğinin farkındaydı. Mimarı Eduard Werner'itamamen devre dışı bırakmasa da onun etki alanınısınırlayarak projenin dış ambalajını, fabrikatasarımında “uzmanlaşmış” umut vaat eden gençsanatçılar Walter Gropius'a ve Adolf Meyer'ebırakıyordu. (Resim 9-10)Emek ve teknolojinin ön plana çıktığı binanın dışyüzeyinde bu yeni sistemler yoğun biçimdegörülebiliyordu. Başka bir ifadeyle, 19. yüzyılındekoratif yeni-stillerinin yerine inşaat sistemlerininhakikatinin ve malzemesinin konmasıstandartlaştırılmış bilginin uluslararasılaştırılmasınaemanet ediliyordu. Betonarme teknolojisi,kazandırdığı yapısal olanaklardan dolayı bu türmimari ile temsil edildi. Bina sisteminin ya damalzemesinin doğruluğundan feragat edilip binanıngüney-doğusunda konsol merdivenler, kuzey-batısındada camdan köşe yapılması bu durumu açıkçagöstermektedir. Bu tercihin tek nedeni yapıyageleneksel tuğla bina görünümü vermekti.Tuğla gibi geleneksel bir malzemeye teslim olmanın birnedeni binaya belirli ölçüde bir ev havası verebilmektidiyebiliriz. Anıtsal ölçeği küçültülen fabrika böyleceinsanileştirilmiş olmaktaydı. Başlangıçta Avrupalımimarların fabrika modeli konusunda bu kadar coşkuluolmalarının en önemli nedenlerinden biri budur.Fabrika işçilerin eviydi ve yeni modern toplumunhedeflerini bir araya getiriyordu. Betonarme fabrikanınnihaî anlamı Marksist teori ışığında yorumlandı veModernitenin inşa sürecinin altındaki içsel bir ahlakiçerçeve olarak kabul edildi. Avrupalı mimar kamusaletiğin bu ahlaki yükünü kendi sırtında taşıdı ve böylecemimari hakkındaki düşünce tarzını uluslararasılaştırdı.Denilebilir ki, betonarme fabrika anlamın savunucusuhaline geldi; betonarmenin faydacı özellikleri onuidolleştirilmiş bir nesneye dönüştürdü. Modernmimarinin bütünü bu fabrika imajı tarafından gebebırakıldı. Fabrika betonarmenin inşa sisteminin ilkörneğidir ve en yetenekli mimarlar bu zemin üzerindeAvrupa'daki modern mimari <strong>mirası</strong>nı oluşturan biçimselçeşitliliği yaratmıştır.SONUÇUzmanlaşma ile korporatizm arasındaki ilişki AlbertKahn'ın bürosunda açık seçik görülebilir. Günümüzde,Detroit'teki bürosu, mimarlardan, sekreterlerden,mühendislerden maliyet hesaplayıcılarından,müfettişlerden vb. oluşan 270 kişilik bir istihdamkapasitesine sahiptir. Üretiminin yüzde 70'ini hastaneve sanayi binaları oluşturmaktadır. (Resim 11)Albert Kahn'ın sanayici müşterileri için üstlendiği işler1905 ile 1915 yılları arasında betonarme evresi ile başlamıştır.Kahn'ın kolon/kiriş sistemi, doygunluk noktasınaulaşınca sona erdi. Çünkü, Kahn, müşterinin ya daşirketin ihtiyacının ne olduğunu, üretim süreçlerini ve busürecin nasıl işlediğini öğrenirken anlayabiliyordu.Betonarme sanayinin kendisinin yaşamakta olduğu ilkdeneyim, esnek ve farklı fabrika model ve türlerininihtiyaçlarını giderebilecek uyarlanabilir çözümlerimümkün kılıyordu. Avrupa'daki mimarların odaklandığı,mimarinin görüntü ve temsiliyet sorunları gibi felsefi veteorik/estetik hususların dışındaki bir alandaydı builerlemeler. Aslında, Amerikan faydacılığının mimaridilinin kökleri, Horatio Greenough'un altmış yıl önce8savunmuş olduğu “doğal” bina modelindedir.1905 yılında Packard fabrikasında başlatılmış olanprototipten Highland Park'taki New Shop ile vazgeçilinceşirketleşme için bir fırsat doğdu ve projenin yürütülüşbiçiminde değişikliklere gidildi. Bu değişikliğe yol açanuzmanın katkısına verilen önemdir. Daha deneyselolanın değil daha “üretken” bir pragmatizm türününtercih edildiği bu değişiklikler öyledir ki, inşaatsisteminden dolayı ortaya çıkan hiçbir mekanik form,üretim mühendisliğinin organik, değişken boyutlarınakarşı duramaz. Mimari “uzmanlaşma”nın merkezindeortaya çıkıp, farklı ve kendi başına özerk bir uzmanlaşmaalanı olan üretim mühendisliği tasarıma hakimdir.Tek bir büroda, bütünleşmiş bir projeyi temel alan biranonim şirket olarak bilinse de, Albert Kahn örneğinde,tek bir varlıktan oluşan çalışan bir proje halindebütünleşmek, sürecin tasarımı anlamına gelir. Bundandolayı, fabrikalar söz konusu olduğunda, fabrikadakiüretim süreci, fabrikanın fiziki tasarımı karşısında öncelikkazanabildi. Bir zamanlar atölyedeki usta mimar olanAlbert Kahn'ın yerini şimdi iş yöneticisi Albert Kahnalmıştı. Bundan sonra, önemli olanın özerk mimari üründeğil, yüksek randımanlı üretim sistemi olduğu,9başkalarıyla ortak işlere yönelecekti.Walter Gropius, Peter Behrens'in atölyesindekideneyiminden yararlanarak potansiyel sanayicimüşteriler için mimari tasarımlar yapan bir mimar olaraktanınmıştır, ama bu makalede bahsedilen diğerleri gibi,aslında onun yaptığı işler de ontolojik bir mimari biçimoluşturma yöntemini temsil eder. Tıpkı başka ontolojikdeğerlerin klasik mimariyi biçimlendirdiği gibi.Bu, belki de Modernizmin büyük kararsızlığı.Modernizm kavramı, mimarinin düzenlenmesi veuluslararasılaştırılması yöntemi olarak analitik olarakdüşünülmüş sistemlerden yoksundur. Avrupalımimarlar bu modellerin görsel niteliklerine hayranlıkduymuşlar ve bunları ilerici mimari olarak görmüşlerdi.Ancak, sonucunda bu orijinal arkitektonik modelleriüreten böylesi bir analitik mesleki pratiği uygulamayakarşıydılar.DİPNOTLAR1234Bkz. DELHUMEAU, Gwenaël, (1999): L'Invention duBéton Armé: Hennebique 1890-1914; Paris: InstitutFrançais D'Architecture, Éditions Norma.LE CORBUSIER (Charles Edouard Jeanneret), (1995, Birincibaskı-1923): Vers une Architecture; Paris: Flammarion. s242. Mimarlık tarihçileri de örneğin, Reyner Banham, bueserden Avrupa'daki fütürist hareketin örneklerinden biriolarak söz etmektedir BANHAM, Reyner, (1980): Theoryand Design in the First Machine Age (ikinci baskı);Cambridge, Massachusetts: The MIT Press. s 193. AyrıcaKenneth Frampton da bu binadan büyük bir estetik değeriolan ilk betonarme binalardan biri olarak söz etmektedir.FRAMPTON, Kenneth, (1985): Modern Architecture: ACritical History; London and New York: World of Art,Thames and Hudson. s 39. Bu metinde de çatıyayerleştirilmiş olan otomobil pisti dikkate alınmaktadır.BANHAM, Reyner, (1986): A Concrete Atlantis: U.S.Industrial Building and European Modern Architecture1900-1925; London: The MIT Press. ss 244-247KAHN, Albert, (1925): Industrial and CommercialBuildings: their probable life, obsolescence anddepreciation; Bentley Historical Library, University ofMichigan.. .72 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI73. .


KENTİN HAYALETLERİ : HATIRLAMAK,UNUTMAK YA DA “KARARSIZ (K)ALANLAR”Alper Semih Alkan, Y. Mimar / Araştırma Görevlisi, ODTÜ Mimarlık FakültesiResim 11 - Albert Kahn'ın bürosu56788GROPIUS, Walter, (1975, Birinci baskı-1913,): “TheDevelopment of Modern Industrial Architecture”; in Formand Function; London: The Open University;. s 55GROPIUS, Walter, a.g.e., s 55BANHAM, Reyner, a.g.e. s 187Bkz: GREENOUGH, Horatio, (1947): Form and Function;Berkeley and Los Angeles: University of California Press.Greenough'un yazıları ilk kez çeşitli dergilerde 1835 ileöldüğü 1852 yılları arasında yayımlanmıştır. 1853 yılındayazıları ve fikirleri hakkındaki değerlendirmelere ilk kezgeniş yer verilmiştir. Horatio Greenough'a göre gerçekAmerikan mimarisinin yaratılmasında etkide bulunanbiçimsel güçlerin dayanağı bir binanın uygulanma iradesinindoğal mekaniği idi.Çizimler, mimarinin temsili yerine “kuralları” haline gelir,basit, etkin binanın ötesine geçen herhangi bir kavramsal yada anlamlı esinlenmesi olmayan inşaat ilkeleri olarakgörülürler. Çizimler, ilkeler ya da kurallar olarak kabuledilirse mimari nesnenin ayrıntılı bir resmini temsiletmeleri gerekmez. Çünkü bu durumda mimari nesneçizim aracılığıyla temsil edilmemektedir. Bir mimarinesnenin sunumu, özel ihtiyaçlarına göre çok sayıdateknik çizim halinde parçalanır. Bu çizimlerin her birieylem halindeki, işleyen sürdürülebilirlik sistemlerinitemsil eder. Bunlar artık işin yönetimi ve binanınkendisinin tasarımından çok bina ile ilgili verilerdir.Bundan dolayı, Albert Kahn'ın çizimlerinin inşa edilmişolan ile hiçbir ilişkisinin kalmamış olduğu hakikati bizişaşırtmamalıdır. Çünkü, Kahn'ın çizimleri, mimarinesneyi değil, bina düzeninin ya da düzenlemesininilkelerini temsil ederler.İngilizceden Çeviri: Oktay Etiman, oetiman@yahoo.comUzunca zamandır mimarlık gündemindekikonulardan biri olan <strong>endüstri</strong>yel yapıların dönüşümü,<strong>Ankara</strong> Havagazı Fabrikası'nın yıkımıyla üst sıralarayerleşti. İstanbul Karaköy liman bölgesi ve HaydarpaşaGarı gibi uluslararası aktörlerin de içinde yer aldığı,temel motivasyonu mekansal olmaktan çok ekonomikgerekçelerle dillendirilen birçok başka dönüşümprojesi ile hararetlenen tartışmalar, HavagazıFabrikası'nın tahribiyle akut bir önem kazandı. Özelyasalarla imar yönetmelikleri dışında bırakılan kentiçindeki bu alanlar ve buralarda yer alan yapılarüzerindeki tasarruf, kentlinin zaten dahil olamadığıkarar mekanizmalarının da dışına çıkartılmayaçalışılırken, <strong>endüstri</strong>yel yapıların listenin üstsıralarında yer alması ise <strong>endüstri</strong> dönemini kapatmış(!) bir ülke için pek sıradışı bir durum değil ne de olsa.Bunu dillendirirken siyasi iradenin otel, alışverişmerkezi gibi birinci dereceden ticari programlardışında bir işlevselliğe ya da bunun dışındaki birkamusallığa tahammülünün olmadığı anlaşılıyor. Kentdokusunu yapboz gibi şekillendirmeyi isteyenlerintarihin maddi anlatısı üzerindeki tahribatlarınınfarkına varmalarını beklemek de boşuna.Bu gelişmelerle ilgili, Havagazı Fabrikası ve tehlikealtındaki birçok diğer yapı için yazılar yazıldı, tepkilerdile getirildi ve dahası da olacak şüphesiz. Ancak bunoktada dönüşüme ya da herhangi bir müdahaleye sözkonusu olan/olabilecek yapılarla ilgili tartışılmasıgereken konulardan birisi de hayli geç kalmışolmaktan ileri gelen dağarcık eksikliği. Bu durumdaöncelikle bu ve benzer alanların mevcut sistem içindevarolmalarını sağlayacak girişimlere ihtiyaç var.Endüstriyel devrime oldukça geç eklemlenmiş birdevletin bu kalıtını bugün hoyratça tahrip edebiliyoroluşunu sadece tezcanlı ve işgüzar politikacılarınihtiraslı girişimleriyle ya da yüzeysel bir ideolojiktahrip çabası ile açıklamak da yetersiz kalacaktır. Siyasikarar mekanizmalarının, üstelik ticari etkinliğin bizzataracısı olarak, projeleri gündeme getirme biçimiaffedilecek gibi değil. Fakat bu dönüştürme çabalarınınaltında yatan asıl nedenin <strong>endüstri</strong> sonrası kentleşmeve buna bağlı ihtiyaçlar olduğunu da unutmamakgerekiyor. Dahası, koruma ve dönüştürme konusundabir dağarcık oluşturamamış bir kent kültürü için bunuiçselleştirmek de kolay olmayacaktır. Yine de1990'ların ikinci yarısında benzer sorunları yaşamış veyerine göre iyi çözümler de üretmiş olan gelişmişülkelerin deneyimlerini eleştirel bir bakışlairdelemekte fayda var.Kent içindeki belirsiz alanlarla ilgili olarak benzersorunları gözlemleyen ve eleştiren İspanyolmimar/akademisyen Ignasi de Sola Morales'intariflediği “terrain vague”* kavramı bu alanların veiçerdiği yapıların dönüşümünde izlenecek stratejininoluşturulmasında bir çerçeve oluşturabilir. Morales'egöre terk edilmiş ya da işlevsizleşmiş bu alanlar (konutbölgeleri, demiryolu istasyonları, limanlar, güvensizkonut bölgeleri ya da <strong>endüstri</strong>nin kirlettiği bölgeler)ekonomik açıdan kentin artık varol(a)madığı yerlerdir.Yerleşimsiz kenar mahalleler, işlevsiz çöküntü adalarıgibi verimsiz/güvensiz olmaları nedeniyle gözdençıkarılan bu kent parçaları için “kentsel mekanınnegatif alanı” tanımlamasını da yapan Morales'e görebu alanların kararsızlığı aynı zamanda kentlinin ihtiyaç1duyduğu yabancılaşmanın arayüzüdür de. Endüstrisonrası dönemin kentsel modeli içinde yalnızlaşan veçoğunlukla üretim bölgeleri olan bu alanların mevcutsisteme eklemlenmesinin ya da daha sert bir deyişleterbiye edilmesinin fazlasıyla eleştirilen modernplanlama anlayışıyla örtüştüğüne dikkat çekenMorales, mimarların bu tür alanları ehlileştirmeyeçalışırken yapıcı olmaktan çok yıkıcı olduklarını önesürer. Bunu örneklemek için de tasarımcı girişim ile. .74 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI75. .


Resim 1- Eski Liman bölgesinden Expo '67 konutları ve Silo'ya bakış.sanatçı gözlem arasındaki farka değinerek fotografüzerinden sanatçıların buralardaki alternatif, yabancıve bir anlamda öteki olanı ortaya çıkarmadakibecerilerini ifade eder.Morales, bunu mimarlığın biçimci olduğu vedolayısıyla bu türden alanlarda derin değişimlere yolaçtığını öne sürerek açıklamaktadır. Diğer yandanmodern kentin bölünmüş bireylerinin ise biçimleredeğil birtakım kuvvetlere ve hareketlere ihtiyaçduyduğunu ekler. Sanatın buralardaki alternatif veyabancı olanı koruyarak kentin üretken verimliliğine2tekrar sunduğunu ifade eder. Peki bu ikili durumiçinde sanat dışında çıkar yol yok mu? Ya da birzamanlar mimar ve mühendislerin kurduğu bu dünyaüzerinde bugün söyleyecekleri sözleri yok mu? Açıkçabu düşünceye karşı durmamakla birlikte geçen zamanzarfında mimarlığın da bu taleplerin farkına vardığı vetasarım ve planlama yaklaşımlarının biçimdenharekete, plastikten dinamiğe evrildiği söylenebilir. Buikililiğin mimari programla yeniden ele alındığıörneklere artık daha sık rastlanıyor. Parc de la Villette(Fransa), La Fonderie: Brüksel Endüstri Müzesi(Belçika) Emscher Park (Almanya) gibi örneklerdekidönüşüm sözü edilen değişimin iyi örnekleri olarakanılabilir.Endüstriyel mekanların sanat tarafından değil de dahaçok sanat için dönüştürüldüğü projelerse halagündemdeki yerlerini koruyor. Örneğin İstanbulModern, Silahtarağa Elektrik Santrali, <strong>Ankara</strong> ÇağdaşSanatlar Müzesi ve Güzel Sanatlar Galerisi (TCDD CerBakım Atölyeleri) gibi <strong>endüstri</strong>yel yapılarındönüşümünde sanatın aracılık etmesi Tate Modern(Londra), Massachusetts Çağdaş Sanatlar Müzesi,Musée d'Orsay (Paris), Gazi Technopolis (Atina) ve LaFriche La Belle de Mai Sanat Merkezi ( Marsilya)örneklerinde de görülen uluslararası bir eğilim.Endüstriyel yapıların sanat için yeni esin kaynağıolması ve sanatla yaratma-varolma ilişkisi içinegirmesiyle ortaya çıkan “<strong>endüstri</strong>yel galeri mekanı” bukurumları tanımlamak için de kullanılabilir. Ancak, builişkinin başlangıcına bakılırsa tam tersi bir etkibulunur. 1950'lerde Amerika Birleşik Devletleri'nde,rantabilitesini ya da üretim zincirindeki yerini yitirerekatıl kalmış fabrika, atölye, büyük mağazalar gibi<strong>endüstri</strong>yel üretim-depo yapılarını, sanatçıların atölyeevolarak kullanmaya başlamasıyla ortaya çıkan builişkinin aslında sanat üzerindeki etkisinin daha3belirgin olduğu da öne sürülmektedir. Hatta o zamaniçin marjinal olarak nitelenebilecek bu durumunzaman içinde sıradanlaştığı bile söylenebilir.Sözü edilen bu ilişkinin mimari biçimden ziyadeprogramın dönüşümüyle ortaya çıktığı örnekler halaçok az. Montréal eski liman bölgesindeki tahıl silolarıve bunlarla ilişkili <strong>endüstri</strong>yel yapı gruplarınındönüşümüyle ilgili deneyim de bunlardan biridir.Mimar Thomas McIntosh ve besteci Emmanual Madantarafından devasa bir enstrümana dönüştürülen tahılsilosu tartışmayı açmak için iyi bir örnek olabilir. [Neyazık ki sonunda müze ya da otele dönüştürülmesiplanlanan] bu tahıl silosunun nihai işlevinden ziyadedönüşüm süreci ve bu süreçte yer alan aktörlerincelemeye değer. Zira korunmak istenen her yapınınmüze olarak tariflenmesi de başka bir sorundur.“Müze”leştirilmiş bir yapıya bu yolla varoluşuyla ilgilitemel bir dokunulmazlık sağlandığı düşünülebilir.Fakat müze, kurumsal yapısı ve tarihsel misyonunedeniyle koruma ve dönüştürme girişimlerinde acilolamayacak, uzun soluklu bir proje. Daha da önemlisi,bu girişimler içerik üretemediği ya da bunun araçlarınasahip olamadığı durumlarda tarihle kurulan ilişkininçok boyutlu temsil edildiği müzelerin kurumsalkimliğine de zarar vermektedir. Montréal limanındakisilo örneğinde ise buna karşı gelişen bir duyarlılıksergilenmektedir.1952 yılında inşa edilen, ve küresel tahıl ticaretindekideğişiklikler sonucu limanın önemini yitirmesiyle1996 yılında kapatılan ve Hermitage Canada örgütütarafından 5B-1 numarasıyla envantere geçirilen yapı,45 metre yükseklik ve 200 metreye yakın uzunluğuylave Moshe Safdie tarafından tasarlanan Habitat '67konutlarıyla aynı panoramada yer almaktadır. Bununda ötesinde mimari ve teknolojik gelişmenin gözlegörülür bir temsilcisi olarak Montreal'in tarihindemaddi bir belge olarak durmaktadır.4(Resim 1)“Silophone,” Montréal'in <strong>endüstri</strong>yel panoramasıiçindeki önemli nirengi noktalarından olan 5B-1numaralı tahıl silosunun ses, mekan ve iletişimteknolojileri aracılığıyla bir ses laboratuvarınaFotograf: A. S. AlkanQuartier éphemere,http://www.quartierephemere.org/images_e/index.html,Resim 2- Ambarların içine yerleştirilen cihazlardönüştürülmesidir. Projenin mimarları, Avrupa'dakiçöküntü alanlarını, çevresel etkenleriyle birlikte elealan ve mevcut kültürel programlarıyla etrafındakisosyal grupların entegrasyonunu hedefleyendönüşüm projelerinden etkilendiklerini dilegetiriyorlar. Silophone projesini de Montréal'de terkedilmiş bir yapının sanal olarak ele geçirilmesi olaraktanımlıyorlar. Siloyu mikrofonlar ve iletişimdonanımı kullanarak İnternet tabanlı, etkileşimli,devasa bir akustik organa dönüştüren McIntosh veMadan, projelerini müzik, mimarlık ve internet sanatıarasındaki sınırları belirsizleştiren bir enstrümanolarak görüyorlar ve bu yolla bina ile ilgili birfarkındalık yaratarak, terkedilmiş silo için en uygunyeni işlevin keşfedilmesine olanak sağlamak5istediklerini ifade ediyorlar: (Resim 2)“Biz projeyi sanal bir işgal olarak değerlendiriyoruz.İnsanlar için, çökmek üzere olan boş birmekandan dünyanın en büyük müzikenstrümanına dönüştü ve o da Montreal'de. Bütünbu olanların satır aralarında duran gerçek ise binanınyıkılması ya da condominiuma dönüşmesindenbaşka, ilginç bir şeylerin olması gerektiği.Silophone, 5B-1 numaralı tahıl ambarının içindeiletişim teknolojileri aracılığıyla dünyanın dört biryanından derlediğimiz seslerin yayınlanmasıesasına dayanıyor. Sesler siloya telefon hattı ya dainternet aracılığıyla ulaşıyor. Silo içindeki devasabüyüklükteki bir beton tahıl ambarının içindeyayınlanıyor ve strüktürün çarpıcı akustiknitelikleri sayesinde yankılanıp dönüştürülerekrenklendiriliyor. Oluşan bu ses mikrofonlar aracılığıylakaydedilerek göndericisine iletilmek ya dayapının dışındaki gözlem noktasındaki dinleyicilereulaştırılmak üzere yeniden yayınlanıyor.İsteyen herkes, enstrümanı değişik seslerle doldurarakprojeye katkıda bulunabiliyor.” (Resim63)Projenin gerçekleştirilmesi için DoCoMoMoQuebec, Hermitage Kanada, Bell and QuatierEphémère gibi birçok örgüt ve organizasyon destekvermiştir. Planlama sürecinde, DoCoMoMo Quebecve Quebec Endüstriyel Miras Derneği (AQPI) 6-7Ekim 2000 tarihlerinde silonun yenidencanlandırılması sürecinde gündeme gelecek<strong>endüstri</strong>yel, mimari ve estetik konuları ele alacak birçalıştay düzenlemiştir ve mimarlardan oluşan beş7farklı grubu bir proje yarışmasına davet etmiştir.Aslında Silo 5B-1 daha önce de farklı alanlardan ilgiçekmişti. Daha kullanım dışı kaldığı 1996 yılında,Quartier Éphémère (Silophone projesinin dedestekleyicisi olan, sanatçılar tarafından yönlendirilenbir oluşum) Récollets banliyösünde “Banliyöde Panik”( Panique au Faubourg) başlıklı bir enstalasyonlar dizisidüzenlemişti. Silo #5'in de aralarında bulunduğubirçok eski binayı ve yapıyı kullanan sergilerkapsamında, Geneviève L'Heureux, Annie Lebel andStéphane Pratte'dan oluşan Atelier In Situ adlı grup,yavaş yavaş çözülmekte olan silonun yüzeyine8gerçeküstü görüntüler yansıtmışlardı. Böylece,Silophone çapraşık kuramsal ve sanatsal bir kurguolmaktan çıkarak disiplinler arası bir dayanışmanınürünü ve kültürel bir dönüşüm projesi haline gelmiştir.(Resim 4-5)Bu bağlamda “Banliyöde Panik,” farklı disiplinlerinbölgenin olağandışı mekansal niteliklerine karşıgösterdiği hassasiyeti yansıtmaktadır. Silo 5B-1örneğinde ise kullanılan imgeler yapının tarihi vekentsel bağlamının oluşturduğu ortak belleğegöndermede bulunur. Ayrıca gündelik yaşamınpratiğinde dikkat edilmeyen unsurları öne çıkararakaslında tam da Morales'in ortaya attığı belirsizlikiçinden üretilen bir “yer” ortaya çıkar. Ancak buradakiyersellik İnternet tabanlı mekanüstü niteliğinden ötürübaşka bir şekilde vücut bulur.Sözü edilen bütün bu gelişmelerin etkisiyle eski limanbölgesinin dönüştürülmesinde söz sahibi kurumlardanbiri olan Liman İdaresi, 2005-2006 yıllarında 2025yılına dek etkin olacak bir vizyon planı hazırlamıştır.Bu raporda korunması, dönüştürülmesi ve yıkılmasıöngörülen yapılarla ilgili kapsamlı bir tarihçe vegerekçeler oluşturularak kamuoyuna sunulmuştur.Toplam 3 milyar dolarlık bir yatırım büyüklüğüöngören bu proje içinde 5B-1 numaralı silonunkendine yer bulabilmesi Silophone sayesindegerçekleşmiştir. Montréal Liman Yönetimi'nininisiyatifine bırakılan Silo 5B-1 için ilk aşamada 50milyon olmak üzere 2015 yılına kadar toplam 300milyon dolarlık bir yatırım öngörülüyor ki bu daprojenin içinde ne kadar önemli bir girdi olduğunu9kanıtlamaktadır. Her ne kadar bu ekonomik verininnasıl bir mekan etrafında şekilleneceği henüz belirsizolsa da (zira yapının otel ya da tipik sayılabilecek biryaklaşımla çağdaş sanat müzesine dönüştürülmesi sözkonusu) esasen Silo 5B-1'in hikayesinin kapatıldığı1996'dan sonraki kısmı heyecan vericidir. Yine deburaya kadar katedilen mesafeye bakılırsa toplumsaluzlaşının ve ortak faydanın belirlenmesindeki süreçteyazılan raporlar ve tutanaklardan daha çok kentinaktörlerinin söz sahibi olduğu görülecektir. Daha daönemlisi Expo '67 alanındaki yapıları bazı “girişimci”ya da “uzak görüşlü” politikacıların kararlarıyla tahripetmiş olan Montréal, benzer girişimlere karşı daha10temkinli olmayı öğrenmiş görünüyor.. .76 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI77. .


Resim 3- Liman kıyısındaki Silophone gözlem istasyonu, silonun içine yayın yapmayı ve yankılanan sesleri dinlemeyi sağlayan bir düzeneğibarındırıyorResim 4-5 Tahıl Silosu 5B-1 üzerine projeksiyonlarKaynak: http://www.quartierephemere.org/soutenir/evenements/panique_faubourg.html,Bu gelişmelerin odağında yer alan Silophone, yapınınsalt akustik özeliklerini öne çıkarmakla kalmaz. Proje,aynı zamanda Montreal'in sınırlarını da aşan birgirişim tarafından yapıyı kentsel miras olarak yenidenetkinleştirme çabasıdır. Asıl öğretici ve esin verici olantam da bu sürecin kendisidir. Çünkü, yapının zatenorada öylece duran bir niteliğini kullanarak – <strong>endüstri</strong>çağının seslerini belki yeniden üreterek ve İnternetaracılığıyla da mekansal sınırların ötesine taşıyarak –kamuoyunca kabul görmüş bir dönüşümün gerçekleştirilmesiamaçlanmıştır: Bir yandan silo, içine konanetkileşimli teknoloji sayesinde kazandığı yeni anlamlamimarlık üstü bir tartışmanın parçası haline gelmektedirve bu geçici durumun yarattığı özerklikle müzisyenlere,ses mühendislerine ve kent sakinlerine dahaönce sahip olmayı hayal bile etmedikleri olanaklarsunmaktadır; diğer yandan da yapının mevcudiyetindetemsil bulan <strong>endüstri</strong>yel anlatıyı güncelleyerekyeniden sunmaktadır. Emmanuel Madan'ın da işaretettiği gibi Silophone etrafında hayat bulan topluluğunürettiği şey aslında birçok kişinin katkıda bulunduğuzaman-mekan üstü bir kolektif bir sanat yapıtıdır. Dahada önemlisi Silo 5B-1'in içindeki boşluğu makinelerinuğultuları ve gıcırtılarının yerine her türden sesindoldurmasıyla oluşan enstrüman “silophone” almışken,projenin “<strong>endüstri</strong> galeri mekanını” yorumlayanfarklı ve iyi bir örnek olduğu söylenebilir. Ne de olsaelimizdeki, aslında hiçbir şey inşa etmeden eldeFotograf: A. S. AlkanKaynak: Resim 6- Silophone projesinin 09. 07. 2000 tarihli açılış gününden,Emmanuel Madan ve Thomas McIntoshedilmiş bir mimari projedir kendi başına. Böyleceakustik bir organa dönüşen silonun yeni bir ruhlacanlandığını söylemek pek de abartılı olmayacaktır.(Resim 6)Yeniden kendi coğrafyamıza ve deneyimlerimizedönersek, “ehil ellere” emanet ettiğimiz <strong>endüstri</strong>yelyapıların ruhlarının <strong>Ankara</strong> Havagazı Fabrikası'nınyıkımından sonra rahat olmadıklarını görebiliriz. Fakatfelaket gerçekleşene dek geçen zaman içinde etkinolabilecek sivil aygıtları ve mekanizmaları oluşturmayanbiz kentliler de suçluyuz. Kentsel deneyimin çeşitlendiği,alternatif olasılıkların barındığı her türdenmekanın varolmasını sağlamak aynı zamanda kentingerektirdiği çoğulluğu gerçekleştirebilmek için de şart.Dolayısıyla, yitirdiğimiz her “kararsız alan” aslındakentsel belleğimizden sildiğimiz zengin kavramlaratekabül ediyor. Kentin hayaletleri diyebileceğimiz bualanlara ve yapılara karşı en azından farkındalık borcumuzolduğunu bilerek belki de bir fark yaratabiliriz.Maddi tarihimiz ve belleğimiz olan kent ve yapılar için“tarihte kaldılar” diyebilme fütursuzluğunu sergileyenler,onlara kovulması gereken hayaletler olarak bakanlarve unutmanın hafifliğini tüketimin doyumsuziştahıyla parlatanlar kendi hayaletlerinin de onlardandaha tezcanlı girişimcilerce kovulacağı günlerin uzakolmayacağını bilmelidirler. Tarihte kalmak ya datarihten kalmak arasındaki ince çizgi, anımsamak vebilmekle keskinleşir ancak ve maalesef izlediğimizyolun sonunda elde var hiç.DİPNOTLAR* Yazarın notu: Fransızca olan “terrain” ve “vague”sözcüklerinin çağrıştırdığı eşanlamlılıklar Türkçe'yetercüme edilmesi güç bir durum yarattı. Terrain, “arazi”olarak çevrilebilirse de üzerinde inşa edilebilirlikçağrıştırdığı için daha geniş bir çağrışımı olan “alan” olarakçevirmek daha doğru göründü. Vague ise “üstü örtülü,belirsiz, kararsız” sözcükleriyle karşılanan bir anlamınyanısıra “salınımda olan, durağan/statik olmayan”anlamlarını da içeriyor. Dolayısıyla bunda da kararsız dahauygun geldi. Böylece yazı içinde “terrain vague” kavramı“kararsız alanlar” olarak yer aldı.1Ignasi de Sola-Morales Rubio. “Terrain Vague”, KERB:Journal of Landscape Architecture, Vol. 3. [Internet]Addres:http://www.tce.rmit.edu.au/LEP/kerb/Kerb3/Articles/CVs/ignasi.htm. Erişim: 17.04.2002. Özgün yayın: Ignasi de Solà-Morales Rubió. “Terrain Vague,” Anyplace. Cambridge:MIT Press, 1995: 118–123.2A.g.e.Endüstriyel yapıların sergi mekanı ya da müze olarakdönüştürülmesi ve bunun sürdürülebilirliğine ilişkinyazısında Richard Williams, bu ilişki üzerinde durur ve“<strong>endüstri</strong>yel galeri mekanı” tanımını yaptıktan sonra bununkurumsallaşmış durumu olan bu müzelere ve Tate Modern,Tate Gallery gibi dönüşüm projelerinin hatırlama-unutmailişkisi üzerindeki etkisine odaklanır. Bkz. RichardWilliams. “Remembering, Forgetting, and the IndustrialGallery Space,” Urban Memory: History and Amnesia inthe Modern City, Ed. Mark Crinson. London: Routledge,2005: 121-141.34Aslında bunun 1983 yılında 1 ve 2 nolu silonunyıkılmasına gösterilen tepkilerin bir sonucu olduğunu dadüşünebiliriz. Zira 2 nolu silonun yıkımından sonra geriyekalan temel ve arazisindeki diğer yapıların izlerinin<strong>endüstri</strong>yel arkeoloji alanı olarak korunmasına kararverilmiştir. Daha fazla bilgi için bkz. Michael Stratton veBarrie Trinder. Twentieth Century Industrial Archaelogy.Londra: E & FN Spon, 2000.5678910Silonun içine gönderilmek istenen ses dosyası adresindeki protokolyardımıyla .mp3 formatında yüklenerek silonun içindeyayınlanıyor ve daha sonra siloda yankılanan seskaydedilerek yine web sayfası üzerinden kullanıcıyaulaştırılıyor. Telefonla (+1-514-8445555) da erişilebilenproje hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Sonic Inhabitation ofSilo 5B-1, Montréal. [Internet], Adres:http://www.silophone.net, Erişim: 10.11.2006.Sonic Inhabitation of Silo 5B-1, Montréal. [Internet], Adres:http://www.silophone.net/eng/about.html, Erişim:10.11.2006.Bu çalıştayın sonucunda üretilen projelerin hepsineulaşmak mümkün olmadı, ancak iki öneriden oteledönüştürme önerisi Montréal Liman İdaresi'nin hazırladığıraporda (The Montréal Harborfront, Final Report andRecommendations. [Internet, PDF], Adres:http://www.havremontreal.qc.ca/en/publications/pdf/rapport_final/SHM_Final_Report.pdf, Erişim: 07.11.2006. )vemoden sanat müzesine dönüştürme önerisi de aşağıdakiadreste bulunabilir: Cardinal Hardy & AssociatesArchitects, [Internet] Adres: http://www.cardinalhardy.ca/proj-urb.html,Erişim: 7.11.206.Daniel Langlois Foundation for Art, Science andTechnology, Projects Funded. [Internet], Adres:http://www.fondationlanglois.org/html/e/page.php?NumPage=82,Erişim:08.11.2006.Montréal Liman Bölgesi, Sonuç Raporu ve Önerileri.[Internet, PDF], Adres:http://www.havremontreal.qc.ca/en/publications/pdf/rapport_final/SHM_Final_Report.pdf, Erişim: 07.11.2006.Montréal Liman Bölgesi, Sonuç Raporu ve Önerileri..[Internet, PDF], Adres:http://www.havremontreal.qc.ca/en/publications/pdf/rapport_final/SHM_Final_Report.pdf, Erişim: 07.11.2006.. .78 dosya ENDÜSTRI MIRASIdosya ENDÜSTRI MIRASI79. .

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!