12.07.2015 Views

ADALET KiTABI - Doç. Dr. Bülent ARI

ADALET KiTABI - Doç. Dr. Bülent ARI

ADALET KiTABI - Doç. Dr. Bülent ARI

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ADÂLETKİTABI


Ekmek, su, aş bulmak gecikebilirTemele taş bulmak gecikebilirDevlete baş bulmak gecikebilirAdalet gecikmez tez verilmeliN. Yıldırım GENÇOSMANOĞLU


© T.C. <strong>ADALET</strong> BAKANLIĞIADÂLET KİTABIEDİTÖRLER:<strong>Bülent</strong> <strong>ARI</strong>Selim ASLANTAŞISBN ----ADÂLET KİTABI / Ed. <strong>Bülent</strong> <strong>ARI</strong> – Selim ASLANTAŞAnkara: Adalet Bakanlığı, 007.06 s.: rnk res.; 8 cm. – (Adalet Bakanlığı Yayınları)ISBN: 978-975-7978--4I. Adalet, II. Hukuk, III. Hukuk tarihiYAYIN KOORDİNATÖRÜSerhat Buhari BaytekinGRAFİK TAS<strong>ARI</strong>M UYGULAMAOğuz ÇetinYAPIMOrient YayıncılıkBüklüm sok. No:9/06660 Kavaklıdere – ANKARATel: 0 48 5474Faks: 0 48 7876orient@orientyayinlari.comANKARA - 007


İÇİNDEKİLERTakdİm Cemil ÇİÇEK, Adalet BakanıKİtap Hakkında <strong>Doç</strong>. <strong>Dr</strong>. <strong>Bülent</strong> <strong>ARI</strong>, Çankaya Üniversitesi/<strong>Dr</strong>. Selim ASLANTAŞ, Hacettepe ÜniversitesiixxiKutadgu Bİlİg’de Türk İdare Geleneğİ ve Adâlet 25Prof. <strong>Dr</strong>. Halil İNALCIK, Bilkent ÜniversitesiYasa, Yasak, Yasaknâme Tabİrlerİ 41<strong>Doç</strong>. <strong>Dr</strong>. Mehmet CANATAR, İstanbul ÜniversitesiOrtazaman Türk Hukukî Müesseselerİ:İslâm Amme Hukukundan Ayrı Bİr Türk Amme Hukuku Yok Mudur? 55Prof. <strong>Dr</strong>. M. Fuad KÖPRÜLÜOsmanlı Hukukuna Gİrİş: Örfî-Sultanî Hukuk ve Fâtİh’İn Kanûnları 81Prof. <strong>Dr</strong>. Halil İNALCIK, Bilkent ÜniversitesiOsmanlı İdare Felsefesİnde Adâlet 105Prof. <strong>Dr</strong>. Fahri UNAN, Hacettepe ÜniversitesiKazasker Ruznamçe Defterİne Göre Kadılık 117Prof. <strong>Dr</strong>. Halil İNALCIK, Bilkent ÜniversitesiOsmanlı Hukuk Sİstemİnde Adâletİn Üstünlüğü 139Prof. <strong>Dr</strong>. Halil İNALCIK, Bilkent ÜniversitesiTanzİmat dÖnemİ’nde Türk Hukuku 187Prof. <strong>Dr</strong>. Ahmet MUMCU, Başkent ÜniversitesiTanzİmat dÖnemİ’nde Yüksek Yargı ve Meclİs-İ Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adlİye (1838-1876) 207<strong>Doç</strong>. <strong>Dr</strong>. Mehmet SEYİTDANLIOĞLU, Hacettepe ÜniversitesiOsmanlı Medenİ Kanunu: Mecelle 221<strong>Doç</strong>. <strong>Dr</strong>. Osman KAŞIKÇI, Erzincan ÜniversitesiAdlİye Nezaretİ’nİn Teşkİlat Tarİhçesİ 245Yrd. <strong>Doç</strong>. <strong>Dr</strong>. Fatmagül DEMİREL, Yıldız Teknik ÜniversitesiCumhurİyet Dönemİ Türk Hukuk Resepsİyonu 269Prof. <strong>Dr</strong>. Ahmet MUMCU, Başkent ÜniversitesiAvrupa Bİrlİğİ Müktesebatı’na Uyum Reformları 283Prof. <strong>Dr</strong>. Hasan Tahsin FENDOĞLU, Dicle ÜniversitesiKısaltmalar 304


TakdİmEski Türk devletlerinden Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan iki bin yıllık tarihimizde,adâlet kavramının çok önemli bir yer tuttuğunu görmekteyiz. Bu uzun tarihîsüreç içinde, siyasî, sosyal, ekonomik, dinî ve kültürel hayatımızda köklü değişikliklermeydana gelmiş, bu değişimlerden adâlet anlayışımız da etkilenmiştir. Ancak adâleteolan derin bağlılığımızda ve ona atfettiğimiz değerde hiçbir azalma olmamıştır.Geçmişimizde adâlet mefhumunun hangi kaynaklardan beslendiğini, hangi hukukîuygulamaların yürürlükte olduğunu, hayatımızı düzenleyen hukukî müesseselerinhangi temeller üzerinde yükseldiğini bilmek, bizlere sadece geçmişin bilgisine sahip olmagücünü vermekle kalmaz, geleceğimizi de daha iyi tasarlamamıza imkan sağlar. Buimkân ise ancak ve ancak hukuk ve adâlet alanında yapılacak tarih araştırmaları ilemümkündür.Bakanlığımız mensuplarının ve kamuoyunun dikkatine, adâlete ve ona bağlıolarak doğan ve gelişen müesseselere dair yapılan araştırmalardan bir kesit sunmak, bualanla ilgili inceleme ve araştırmaları desteklemeye olduğu kadar, yukarıda sözü edilenimkanın gerçekleşmesine de önemli bir katkı sağlayacaktır. Bu amaçla Bakanlığımız,her biri konusunun uzmanı olan kıymetli araştırmacıların Türk hukuk ve adâlettarihinin önemli meselelerine ışık tutan çalışmalarının yer aldığı Adâlet Kitabı’nıyayınlamaktadır. Bu vesileyle, katkılarından dolayı bütün araştırmacılara en içtenteşekkürlerimi sunar, Adâlet Kitabı’nın ileride yapılacak yayınlar için güzel bir örnekoluşturmasını dilerim.Cemil ÇİÇEKT.C. Adalet Bakanı


Kİtap HAkkında<strong>Bülent</strong> <strong>ARI</strong> / Selim ASLANTAŞAdâlet Kitabı, dünyanın en köklü geçmişine sahip milletlerinden olanTürklerin, adâlet anlayışını, idare geleneklerinde bu anlayışın yerini, tarihîsüreçte yaşanan değişim ve dönüşümleri, yüzyıllar içinde teşekkül edenönemli hukuk ve adâlet kurumlarını inceleyen araştırmalardan bir demetsunmak amacıyla hazırlanmıştır. Eserlerin seçiminde, kronolojik bir bütünlüksağlanmaya çalışılmış, hukuk ve adâlet tarihimizin önemli meselelerininincelendiği çalışmalara özellikle yer verilmiştir. Adâlet Kitabı’na alınaneserlerin bir kısmı daha önce yayınlanmış, bir kısmı ise ilk defa buradayayınlanmaktadır.Kitabın ilk yazısı, Osmanlı tarihçiliğinin müstesna ismi Halil İnalcık’ın“Kutadgu Bilig’de Türk İdare Geleneği ve Adâlet” başlıklı makalesidir. İnalcık araştırmasında, Yusuf Has Hacib’in, Reşit Rahmeti Arat’ındeyişiyle, Türk dili ve edebiyatının olduğu kadar, Türk kültür tarihinin deen muazzam eserlerinden biri olan Kutadgu Bilig’ini, Türk ve İran siyasetnazariyeleri çerçevesinde tahlil eder. Araştırmanın önemli bir bölümü, bunazariyelerde adâlet kavramının yerini tespite ayrılmıştır. İnalcık’ın tahlilinegöre, Eski Hint-İran devlet anlayışında, halkın huzursuzluğu ve hoşnutsuzluğuotoriteyi tehlikeye düşüren, fakirliğe yol açan bir durumdur. Hükümdar,bu tehlikeleri ancak âdil olmakla önleyebilir. Hükümdarlara öğütleriçeren Kelile ve Dimne, Pendnâme ve Siyasetnâme gibi eserlerde bir anlamda adilolmanın yolu gösterilir. Bu eserlerde adâlet, halkın üzerinden zulmü gidermek,kuvvetlinin zayıfı ezmesine meydan vermemek, halkın can ve malınıemniyette bulundurmak şeklinde anlatılır.İnalcık, bu Hint-İran geleneği ele aldıktan sonra eski Türk devlet geleneğinive bu iki gelenek arasındaki farklılıkları inceler. O’nun tespitiyle,İran geleneğinde, hükümdarın mutlak otoritesini sınırlayan kurallar şeklin-. Makalenin ilk yayını için bkz. “Kutadgu Bilig’de Türk ve İran Siyaset Nazariye ve Gelenekleri”, Reşit RahmetiArat İçin, Ankara: T.K.A.E., 1966, s. 259-275.. Reşit Rahmeti Arat (yay.), Kutadgu Bilig, Metin, Cilt I, Ankara: T.D.K. Yayınları, 1947, s. VII.xi


de maddeleşmemiş olan adâlet, tamamıyla hükümdarın bir bağışlama hakkı,lütuf ve ihsanının bir tecellisidir. Türklerde ise adâlet, hükümdarı bağlayan objektifhukuk kaideleri mecmuası olan törüye sıkı bir şekilde bağlıdır. Törününesası, Orta Asya’daki toplum ve siyaset düzeninde hâkim olan örfî hukuktur.İnalcık, törü ile adâlet arasındaki bu yakın ilişkiye temas ettikten sonra,adâletin eski Türk devlet geleneği içindeki yerini Kutadgu Bilig’ten hareketleele alır. Devlet kurucu belli başlı Türk hükümdarlarının kanûnnâmeçıkarmalarının bir tesadüf olmadığına ve bu geleneğin Osmanlılar tarafındanda kuvvetle takip edildiğine dikkat çeker. Makale bir bütün olarak,hem İslamiyet’ten önce, hem de sonra Türk devlet geleneği ve bu gelenekiçinde hukuk ve adâletin yerini anlamak bakımından çok kıymetli yorumlarihtiva etmektedir.Mehmet Canatar, “Yasa, Yasak, Yasaknâme Tabirleri” başlıklı araştırmasında öncelikle Türk hukuk tarihinde önemli bir yer işgal eden yasa,yasak ve yasaknâme kavramlarını etimolojik açıdan incelemekte ve Türklerdeyasa koyma geleneğini, bu kavramların törü ile olan ilişkisini ve Osmanlılaraintikalini, tarihsel bağlamda analiz etmektedir. Özellikle söz konusukavramlar üzerinde konunun uzmanları tarafından yapılagelen etimolojiktartışmaları ele alan Canatar, yasa ve yasak tabirlerinin tarih sahnesine CengizHan ve Moğollarla birlikte ortaya çıktığı ve XIII. yüzyılın ortalarındanitibaren Türkçeye girdiği şeklindeki genel kabulü reddeder. Yasa ve yasakınMoğollardan çok önce Türklerin Orhun Âbideleri gibi en eski tarihî kaynaklarındagörüldüğünü ve kullanıldığını kuvvetle vurgular.Modern Türk tarihçiliğinin kurucusu Mehmed Fuad Köprülü’nün “OrtazamanTürk Hukukî Müesseseleri: İslâm Amme HukukundanAyrı Bir Türk Amme Hukuku Yok Mudur?” isimli klasiği yaklaşıkyetmiş yıl önce kaleme alınmış olmakla birlikte, kıymetinden hiçbir şey kaybetmemiştir.Bu eser, Türk hukuk tarihi araştırma metoduna dair önemli tespit-. Makalenin aslı için bkz. “Türk Kültür Tarihi Çerçevesinde Yasa, Yasak, Yatgak Tabirleri Üzerine”, Türkler, II,(ed. H.C. Güzel-K. Çiçek-S. Koca), s. 929-937.. Köprülü’nün eseri ilk olarak II. Türk Tarih Kurultayı’na tebliğ olarak sunulmuş, aynı başlıkla 1937’de DevletBasımevi tarafından kitap olarak, yine aynı başlıkla (Belleten, 5-6, (1938), s. 39-72) makale olarak yayınlanmıştır.xii


ler içermektedir. Köprülü, Türk hukuk tarihi üzerinde çalışan müsteşriklerinönyargılarla biçimlenmiş görüşlerini çok ciddî bir tenkide tabi tutar.Özellikle kamu hukukunda Türklerin özgün bir yapı ortaya koymaksızın,yalnız taklit ve iktibas ile yetindikleri yolundaki iddialara tarihî kaynaklarıyetkin bir şekilde kullanarak güçlü itirazlarda bulunur. Bazı batılı yazarların,“Türklerin ancak İslamiyet’e girmelerinden sonra bir hukuk kültürünesahip oldukları, bunun da İslâm hukukundan başka bir şey olmadığı” iddialarınıtarihî delillerle çürütür. Köprülü, Türklerin, İslâmiyet’i kabul ettiktensonra İslam hukukunu esas alan devletler kurduklarını, ancak bunlarınözellikle kamu hukuku alanında sadece İslâm’a dayanmadıklarını vurgular.Türkler gibi eski zamanlardan beri büyük siyasî yapılar kurmuş bir milletinkamu hukuku bakımından kendine özgü kurumlar meydana getirmesini,tarihî gelişimin doğal bir sonucu olarak değerlendirir. Köprülü’nün makalesi,Türklerde köklü bir hukukî geleneğin (özellikle de kamu hukuku alanındahem İslamiyet’ten önce, hem de İslamiyet’in kabulünden sonra çokdiri bir şekilde yaşayan geleneğin) varlığını ispat etmesi bakımından sonderece önemlidir.Kitabın dördüncü makalesi, Halil İnalcık’ın “Osmanlı HukukunaGiriş Örfî-Sultanî Hukuk ve Fâtih’in Kanûnları” başlıklı çalışmasıdır. İnalcık, incelemesinde, Osmanlı Devleti’nde hukukî yapının temeldinamiklerini ele alırken, devletin neşvünema bulduğu şartlara dikkatçeker. Bu şartların diğer İslam devletlerinden farklı olarak, OsmanlılaraŞeri’atı aşan bir hukuk düzeni geliştirmelerine imkân tanıdığını tarihî delillerlegösterir. Bu hukuk düzeni, hükümdarın sırf kendi iradesine dayanarak,Şeri’atın dışındaki konularda kanun koyma yetkisidir. Bu yetki örfîhukuka dayanır. İnalcık, araştırmasında, örfî hukukun İslam fıkhı içindekiyerini ve bu konuda İslam uleması arasındaki görüş farklılıklarını tahlileder. İnalcık’a göre, İbn Haldun gibi bazı İslam uleması, örfî hukukumeşrû saymazlar. Bu âlimlere göre, dört mezhep Şeri’ata kesin şeklini vermiştir.Buna karşın bir kısım ulema, örf prensibinin Şeri’atın dışında kalanve Şeri’atın tanıdığı konularda uygulanabileceğini düşünmektedir. Bazıları. Makalenin ilk yayını için bkz. “Osmanlı Hukukuna Giriş Örfî-Sultanî Hukuk ve Fâtih’in Kanûnları” AÜS-BFD, XIII, (1958), s. 102-126.xiii


Şeri’atın dört aslı (Edille-i Şer’iyye= Kur’an, sünnet, icma’ ve kıyâs) yanında, beşincibir kaynak olarak örfü kabul ederken, bazı fakîhler ise örfün kıyâs yoluile konulan kanûnlara tercih edilebileceğini söylerler.İnalcık, İslam uleması arasında bu konudaki tartışmaları ele aldıktan sonra,Türklerin İslamiyet’i kabulleri ile birlikte İslam hukukuna yaptıkları katkılarıinceler. Bu bağlamda, İslâm hukuk tarihinde örfün önem kazanarak,yeni bir devir açılmasının, Müslüman-Türk devletlerinin kuruluşu ile aynıdöneme rastladığına, Türk ve Moğollarla devletin, siyasî ve icraî açıdan mutlakve üstün bir nitelik kazandığına, devletin menfaat ve ihtiyaçlarını öndetutan örfî hukukun benimsendiğine dikkat çeker. İnalcık, İslâm dünyasınahâkim bir unsur olarak girip yerleşen Türklerin, Orta-Asya’dan köklü ve yerleşikbir devlet anlayışı ile geldiklerini, bu anlayış ve geleneklere, beylerinve Türkmen-Oğuz gruplarının sıkı bir şekilde bağlı kaldıklarını, Osmanlılarında esasta bu geleneği güçlü bir şekilde devam ettirdiklerini örneklerleanlatır. Osmanlı Devleti’ni bir imparatorluğa dönüştüren Fâtih’in, bu geleneğedayanarak koyduğu kanunları titiz bir şekilde ele alıp, Osmanlı hukukununözgün niteliğini sarahatle tarif ve tespit eder.Fahri Unan’ın “Osmanlı İdare Felsefesinde Adâlet” başlıklı makalesi,klâsik dönem Osmanlı yazarlarından Kınalı-zâde Ali Çelebi’nin (1510-1572) Ahlâk-ı Alâî isimli eserinden hareketle, adâlet kavramının Osmanlıidare felsefesi içindeki yerini anlamayı amaçlamaktadır. Unan, OsmanlıDevleti’nde idarenin dört temel unsura dayandığının ve bu unsurlardan birininde adâlet olduğunun altını çizer. Bu unsurlar, Dâire-i Adliye denilenformülle ifade edilir. Dâire-i Adliye ya da Adâlet Çemberi, devlet idaresininayrılmaz bir parçasıdır. Bu çember, adâletle açılır ve adâletle kapanır: Adâlet,cihânın salâhının teminâtıdır; cihan, duvarı devlet olan bir bahçe gibidir; devletinişlerini tanzim eden Şerî‘at (kānûn)tır; Şerî‘atı mülk (hükümdârlık)ten başka bir şeykoruyamaz; ancak mülkün hâkimi olan hükümdâr bunu asker olmadan başaramaz;asker ise ancak mal (para) ile sağlanır; malı (parayı) kazanan reâyâdır; raiyyeti âleminpâdişâhına kul eden, ona bağlı kılan ise sâdece ve sâdece adâlettir’.Adâlet, sâdece iyi insanlara değil, herkese uygulanmalıdır. Herkese hakkıverilmeli, neye müstahak ise onun karşılığını görmelidir. Bu, hem suç-xiv


lar hem de mükâfatlar için geçerlidir. Bir suç işleyen kişinin göreceği ceza,ne eksik ne fazla, suçunun tam karşılığı olmalıdır. Hakkın eksik verilmesihak sahibine, fazla verilmesi ise diğer insanlara zulüm olur. Adâlet, toplumuoluşturan tabakalar arasındaki dengenin sağlanması ve bu tabakaların ekonomikfaaliyetlerini sağlıklı bir şekilde sürdürmeleri için de gereklidir.Unan, Kınalı-zâde’nin adâlet ile ilgili düşüncelerini tahlil ederken, müellifinpadişahın vasfıyla ilgili yaptığı değerlendirmelere de dikkat çeker. Padişah,ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını karşılamalı, haksızlığa uğrayanlarıkoruyup kollamalı ve onların mağduriyetlerini gidermelidir. Kendi köşesineçekilip halktan gizlenen bir padişah, halkın durumunu bilemeyeceğinden,yapılan zulüm ve haksızlıklardan haberdar olamaz. Hükümdarın etrafındaduvar ören çevresi, çoğunlukla olan bitenleri kendisine tam olarakaktarmazlar. Bunun sonucunda ülkeyi kaplayan zulüm ve haksızlık, düzenibozar, çevreye zalimler hâkim olur. Bu yüzden, zulme ve haksızlığa meydanvermemek için ideal bir hükümdar, reayanın durumunu her gün bizzatöğrenmeli, haftada veya ayda bir gün reayanın işleriyle doğrudan ilgilenmelidir.Unan, incelemesinin sonunda yaptığı değerlendirmede, Kınalı-zâde’yiklâsik dönem İslâm siyâset literatürünün içine yerleştirir. Bu literatürüntemel unsuru, zulüm ile adâlet arasındaki zıtlıktır. Zulmün olduğu ülkedeadâlet, adâletin bulunduğu ülkede ise zulüm kendisine yer bulamaz.Altıncı makale, Adâlet Kitabı vesilesiyle İngilizceden Türkçeye tercümeedilen Halil İnalcık’ın “Kazasker Ruznamçe Defterine Göre Kadılık” adlı çalışmasıdır. İnalcık, yazısında İstanbul Müftülüğü’nde muhafaza edilenKazasker Ruznamçe Defterlerini esas alır. Bu defterler, imparatorluğundört bir tarafındaki kadılıklarda görev alacak olan adayların (mülâzim)devam cetvelleri ile tayin ve terfilerini içerir. Adaylar, Anadolu ve Rumelikazaskerlerinin divanlarına devam edip, bir yandan hizmet içi eğitim alırken,diğer taraftan da terfîan tayin edilecekleri yeni bir görevi beklerlerdi.Kayıtlar, aşağıdan yukarıya doğru hiyerarşik olarak kadıların bir envante-. Makalenin İngilizce aslı için bkz. H. İnalcık, “The Ruznamče Registers of the Kadiasker of Rumeli as Preservedin the İstanbul Müftülük Archives”, TURCICA, XX, (1988), s. 251-275.xv


ini de vermektedir. İsimleri, görev mahallerini ve aldıkları ücretleri bildirenbu kayıtlar, Osmanlı yargı teşkilatı tarihi açısından zengin bir kaynakkoleksiyonudur.İnalcık araştırmasında, İlmiye teşkilatının Osmanlı idare sistemindekiyerini, İlmiye’nin tedris ve kaza fonksiyonlarını, kadıların hangi eğitim süreçlerindengeçerek göreve atandıklarını, kadılık çeşitlerini ve rotasyon sisteminiinceler. Kazasker ruznamçe kayıtlarından hareketle, rutin bir kadıtayinindeki safhaları bütün detaylarıyla ortaya koyar. Bu süreçte, nizamlaraaykırı yapılan işlemlerin alt gruplar arasında nasıl huzursuzluklara ve çalkantılarasebep olduğunu vurgular. Ayrıca, ilmiyye sınıfı içindeki usulsüzlüklerve iltimaslara temas ederek yargı sistemindeki çözülmenin tarihî sebeplerinitahlil eder. Osmanlı yargı sisteminin terminolojisini de tek tek ve titiz birşekilde sunarak bu sistemin temel niteliklerini anlamayı kolaylaştırır.Halil İnalcık’ın “Osmanlı Hukuk Sisteminde Adâletin Üstünlüğü”isimli makalesi, onun “Adâletnâmeler” başlıklı anıtsal çalışmasının geniş birözetidir. Adâletnâmeler, padişahlar tarafından ülkede yaygın bir hal alanyolsuzluk, usulsüzlük ve zulümleri önlemek üzere çıkarılan tamim şeklindekifermanlardır. Makalenin aslında, bu adâletnâmelerden on yedi tanesiOsmanlıca harflerle yayınlanmıştır. Adâlet Kitabı’nda ise makalenin içinde,bir örnek olmak üzere 1004/1595 tarihli adâletnâmenin Latin harfleriyletam transkripsiyonu verilmiştir.İnalcık, bu hacimli araştırmasında, öncelikle adâletnâmelerin Türk idaregeleneğindeki yerini tespit eder ve bu geleneğin tatbikatta Dârü’l-’adl, Dîvânü’lmezâlim,Divân-i a’la, teftîş-i memâlik ve adâletnâme ilânı gibi birtakım müesseselerevücut verdiğinin altını çizer. Devamla bu müesseselerin eski İran veİslam devletlerindeki işleyişinden örnekler verir. Meselâ Sâsânî imparatorluğundaher ayın ilk haftasında halktan herhangi biri, şikâyetini doğrudandoğruya hükümdara sunmak hakkına sahipti. Sâsânî hükümdarları, halkınbizzat kendi aleyhlerine şikâyette bulunmasına imkân verirlerdi. Bu şekildeşikâyet kabulü, adâletin yerine getirilmesi anlamında hükümdarın en yükseködevi sayılırdı. Çünkü yalnız o her türlü haksızlığı bertaraf edebilecek. Makalenin aslı için bkz. “Adâletnâmeler”, T.T.K. Belgeler Dergisi, II/3-4, (1965), s. 49-145.xvi


mutlak bir hüküm ve kudrete sahip olduğundan, halkın en son başvuracağı,adâlet ve himayesine sığınacağı kişiydi.İnalcık’a göre, Osmanlı padişahları bu geleneği sürdürmüşlerdir. Divandabaşkanlık vazifesinden çekildikten sonra da, Kasr-i Adâlet veya AdâletKöşkü denilen yerde, divana açılan pencere arkasından, davaları dinlemeyien mühim vazifeleri arasında saymışlardır. Hükümdarın, halkın şikâyetlerinibizzat dinlemekten uzak kalması daima kötülenmiştir. IV. Mehmedbu maksatla Edirne’de saray duvarını yardırıp bir Adâlet Köşkü yaptırmıştır.Divan’da şikâyetlerin dinlenmesi, teftişler yoluyla zulüm ve haksızlıklarıntespiti gibi, adâletnâme yayınlanması da, hükümdarın, ülkesinde adâletikurmak için başvurduğu başlıca tedbirlerden biridir. Adâlet kavramı,otorite sahiplerinin halkı ezmesini önleme şeklinde anlaşılmaktadır. İnalcıkaraştırmasında daha sonra, Osmanlı İmparatorluğu’nda Şer‘e, örfe, emr-ipadişâhîye, kanûn-ı kadime ve deftere aykırı haksız uygulamaların kaynaklarını,kadı ve nâiblerin yolsuzluklarını tespit eder. Bunlar karşısında Osmanlı padişahlarınınaldığı tedbirleri geniş bir şekilde inceler, çıkarılan adâletnamelerdenörnekler verir.İnalcık’ın “Osmanlı Hukuk Sisteminde Adâletin Üstünlüğü” makalesinde deaçıkça gösterildiği üzere Osmanlı hukuk ve adâlet sisteminde zaman içindeönemli sorunlar yaşanmaya başlandı. Bu sorunlar, Osmanlı sisteminingenel yapısı ile yakın bir ilişki içinde artarak devam etti. XIX. yüzyıla gelindiğindeartık hukuk ve adâlet düzeninde köklü reformlar yapmak zorunluhale geldi. Tarihimizde Tanzimat Dönemi olarak adlandırılan ve 1839Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla başlayan süreçte, sistemin genelinde ve özellikleyargı alanında reformlar hız kazandı. Tanzimat, yalnızca Türk hukukve adâlet tarihinin kritik safhasını teşkil etmesi bakımından değil, CumhuriyetDönemi’nde yapılan reformlara tarihsel zemin oluşturması bakımındanda oldukça önemlidir. Tanzimat’la birlikte Türkler artık yüzleriniBatı medeniyetine çevirdiler. Toplum hayatının büyük bir kısmında olduğugibi hukuk ve adâlet düzeninde de Batı’daki uygulamaları benimsemeyebaşladılar. Cumhuriyet’le birlikte çok ciddî bir ivme kazanan bu süreç,xvii


elan devam etmektedir. Kitabın bundan sonraki makaleleri büyük önemihaiz bu süreçte, hukuk ve adâlet düzeninde meydana gelen değişim ve dönüşümleriele almaktadır.Bu bölümün ilk yazısı Ahmet Mumcu’nun “Tanzimat Dönemi’ndeTürk Hukuku” adlı çalışmasıdır. Mumcu, Osmanlı İmparatorluğu’ndaTanzimat Fermanı ile başlayan büyük değişim sürecini, hukuk tarihi bakımındananalize tabi tutmakta, Tanzimat ve Islahat fermanlarını, kamu hukukunu(anayasa ve ceza hukuku) ve yargı teşkilatını incelemektedir.Tanzimat Fermanı’nın can, mal, ırz güvenliklerini sağlayıcı ifadeler taşıması,vergi ve askerlik işlerinin adâletle görülmesinin sağlanması emri ve“kanunsuz suç ve ceza olmaz; muhakemesiz kimseye ceza verilemez” ilkelerinitanıması ile bir “temel haklar fermanı” niteliğini haiz olduğunu belirtenMumcu, onun bir anayasa olmamasına rağmen modern anayasalardakien temel ilkeleri (yani can, ırz, mal, güvenliğini) taşıdığına dikkat çeker.Tarihçi, Islahat Fermanı’nı ele aldığı bölümde Islahat Fermanı’nın, şeklîve hukukî nitelikleri bakımından, Tanzimat Fermanı’na benzediğini ancakiçeriği bakımından bazı farklılıklar taşıdığına işaret eder. Islahat Fermanı’ndaİslâm kamu hukuku ilkelerine bir ölçüde aykırı düşse de, zimmîlerin Müslümanlarlaeşit tutulmasını Tanzimat Fermanı’nın olumlu bir biçimde tamamlanmasıolarak değerlendirir. Ancak öte taraftan, zimmîlere ve yabancılarayargılama bakımından tanınan ayrıcalıkları, hukuk birliğini sarsıcıve yıkıcı etkiler yarattığını düşünür.Mumcu, Kanun-i Esasî bahsinde ise, Kanun-i Esasî’de devletin genel yapısının,organlarının, bunlar arasındaki ilişkilerin, vatandaşların temel hak veözgürlüklerinin belirtildiğini ve böylece ilk kez, Osmanlı İmparatorluğu’nunhukukî durumunun belgelendiğini, buna karşılık, devletin temel yapısındahiçbir değişiklik yapılmadığını, padişahın yetkilerine hiçbir sınır konulmadığını,yasama ve yürütme güçlerinin eskiden olduğu gibi yine padişahınşahsında birleştiğini ifade eder. Kamu ve özel hukuk alanlarında yapılanreformları da ele alan Mumcu, makalesinin sonunda Tanzimat’ın hukukalanında olumlu ve olumsuz yönlerini sistematik bir şekilde değerlendirir.xviii


Mumcu’ya göre, Tanzimat Dönemi’nde gerçekleştirilen düzenlemeler bugünkühukuk düzenin kökenini oluşturmuş ve Cumhuriyet Dönemi’ndekihukuk reformları da bu düzenlemeler üzerinde yükselmiştir.Mehmet Seyitdanlıoğlu, “Tanzimat Dönemi’nde Yüksek Yargı veMeclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye” adlı çalışmasında Tanzimat Dönemi’ninen önemli kurumlarından olan Meclis-i Vala-yı Ahkâm-ı Adliye’nin yüksekyargı fonksiyonunu ele almaktadır. Seyitdanlıoğlu, bu organın kuruluşunuTanzimat Fermanı ile başlayan sürecin bir ürünü olarak değerlendirir. ÇünküTanzimat Fermanı ile haklar ve yükümlülükler yönünden Osmanlı tebaasınındevlet ile ilişkileri belirlenmiş, padişahın yetkileri kendi rızasıylasınırlandırılmış ve bu yeni prensiplere uygun yeni kurumlar oluşturulmayabaşlanmıştır. İşte bu kurumlardan biri de Tanzimat Fermanı’nın temelprensiplerini hayata geçirecek bir reform meclisi, bir yüksek yargı organıolarak işlev görmek üzere kurulan Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye’dir.Seyitdanlıoğlu’na göre, Türk yüksek yargısının kurumsal temeli olanMeclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye hem yasama, hem de yargı faaliyetleri açısındanTanzimat Dönemi’nde çok önemli roller oynamıştır. Zaman zamanikiye ayrılıp, yeniden birleştirilmesi, çalışmalarını aksatmışsa da bu organönemini hiçbir zaman yitirmemiştir. Kuruluşundan itibaren bünyesinde yapılandeğişiklikler, Osmanlı yönetiminde güçler ayrımına doğru bir gelişmesağlamıştır. Seyitdanlıoğlu, Meclis-i Vala-yı Ahkâm-ı Adliye’nin 1868’deŞûra-yı Devlet ve Divân-ı Ahkâm-ı Adliye şeklinde iki kısma ayrılmasını,Türkiye’de modern yüksek yargı sisteminin gelişiminde bir kilometre taşıolarak değerlendirmektedir.Osman Kaşıkçı, “Osmanlı Medeni Kanunu: Mecelle” adlı çalışmasında Türklerin ilk medeni kanunu olan Mecelle’yi analitik bir şekildeinceler. Yazar, öncelikle Mecelle’nin hazırlanış sebepleri üzerinde durur.Bu bağlamda Tanzimat’taki kanunlaştırma hareketi, bu dönemde iktisadîve sosyal alanda meydana gelen değişmeler ve bu değişmelerin doğurduğu. Makalenin ilk yayını için bkz. “Osmanlı Medeni Kanunu: Mecelle”, Osmanlı, 6, (ed. G. Eren-K. Çiçek-C. Oğuz),s. 519-532.xix


farklılıklardan arınmış bir muamelat kitabının hazırlanma zarureti üzerindedurur. Devamla bu konu hakkında Osmanlı dünyasında yapılan tartışmalaradeğinir. Mecelle Cemiyeti’nin teşkilini, Mecelle’nin hazırlanışını veyürürlüğe girişini, Mecelle’nin eksikliklerini, getirdiği yenilikleri, sistem vetekniğini, ikmal çalışmalarını ve yürürlükten kaldırılışını konu ile ilgili kaynakve literatürü kullanarak ortaya koyar.Fatmagül Demirel, arşiv vesikalarına dayanan “Adliye Nezareti’ninTeşkilat Tarihçesi” başlıklı makalesinde, Adliye Nezareti’nin kuruluşunu,nazırlık, müsteşarlık, ceza, hukuk, sicil, mezahip, evrak, muhasebe, istatistikmüdürlüklerinin ve nazırlığa bağlı komisyonların yapı ve işleyişini, adliyememurlarının seçim ve tayin usullerini inceler. 1876-1914 arasında Osmanlıİmparatorluğu’nda kurulan mahkemeler hakkında bilgiler verir. Demirel’e göre,Adliye Nezareti’nin kuruluşu, Osmanlı Devleti’nde diğer nezaretlerin kuruluşugibi batılılaşma sürecinin bir parçasıdır. Bu süreçle ortaya çıkan değişimdenen fazla etkilenen alanlardan biri adlî teşkilattır. Bu alanındaki değişim toplumudoğrudan etkilediği için batılı anlamda modern adli teşkilata geçiş oldukçayavaş ve sancılı olmuştur. Demirel, özellikle altyapı eksikliğinin ve mali sıkıntıların,bu modernleşmeyi yavaşlatan en temel etkenler olarak değerlendirir. Yenikurulan adli teşkilatın ülke çapında yapılandırılmasında önemli sorunlar yaşanmasınarağmen sürecin kesintiye uğramadığını belirtir. Demirel’in değerlendirmesinegöre, Adliye Nezareti’nin kurulması ve yeni mahkemelerin açılmasıylahukuk birliğine giden yolda önemli mesafeler kaydedilmiş ve bugünkü adlî teşkilatımızıntemelleri atılmıştır.“Cumhuriyet Dönemi Türk Hukuk Resepsiyonu” isimli makalesindeAhmet Mumcu, Türk hukuk ve adâlet tarihinin en önemli aşamalarındanbirini oluşturan ve Büyük Atatürk’ün önderliğinde geçekleşenCumhuriyet Dönemi’ndeki hukuk resepsiyonunu ele almaktadır. Mumcu,öncelikle genel olarak hukuk resepsiyonun kavramsal çerçevesini ortayakoyar ve dünyadaki tecrübelerden örnekler verir. Mumcu, resepsiyonutemelde ikiye ayırır. Birincisi zamana yayılan doğal bir sürecin tamamlan-xx


masıyla, ikincisi ise radikal kararlarla, hızlı bir şekilde gerçekleşen resepsiyondur.Mumcu, Türk hukuk resepsiyonunu ikinci tür resepsiyon olarakdeğerlendirir. O’na göre 1920’de başlayan ve 1938’de esas itibarıyla tamamlananTürk hukuk resepsiyonunun dünya tarihinde bir örneği daha yoktur.Bazı aksak yanlarına rağmen Türk resepsiyonu bütünüyle olumludurve büyük bir cesaret ve kararlılıkla başlayan tam bir devrim hareketidir.Bu devrim, yalnızca Türk milletinin çağdaşlaşma yolunda büyük bir adımatmasına imkân vermekle kalmamış, onu birçok açıdan devrin Batılı toplumlarınınilerisine taşımıştır.Hasan Tahsin Fendoğlu’nun “Avrupa Birliği Müktesebatı’na UyumReformları” başlıklı makalesi, kitabın son çalışmasıdır. Fendoğlu makalesinde,Avrupa Birliği müktesebatında uyum sürecinde 1982’den günümüzekadar anayasa ve yasalarımızda yapılan değişiklikleri ele almaktadır.Fendoğlu’nun değerlendirmesiyle, bu süreç temelde insanımızın özgürlüklerdendaha fazla istifade etmesine imkân sağlayacak hukukî zeminin güçlendirilmesiniamaçlamaktadır. Bütün bu reformlar, sadece kişilerin özgürlükleriningenişlemesine değil, toplumsal uzlaşmanın daha sağlam temellerüzerinde yükselmesine yardım edecektir. Reformların görece kısa bir zamaniçinde gerçekleştirilmesi, zaman zaman bazı uygulama sorunlarına yolaçsa da uzun vadede bu sorunlar aşılacaktır. Türk hukuk ve adâlet tarihininson halkasını oluşturan bu gelişme, Cumhuriyetimizin kurucusu BüyükAtatürk’ün Türk milletine gösterdiği çağdaş medeniyete ulaşma ülküsününgerçekleşmesi açısından önemli bir dönüm noktasını teşkil eder.Yukarıda Adâlet Kitabı’nda yer alan çalışmalara kısaca temas edildi. Şüphesiz,Türklerin hukuk ve adâlet tarihi hakkında ciltler dolusu araştırmave inceleme yapılmış ve muazzam bir yayın külliyatı meydana getirilmiştir.Editörler olarak temennimiz, Adâlet Kitabı’nın başta büyük fedakârlıklarlaülkemizin dört bir köşesinde görev yapan yargı mensupları olmak üzere,Türk hukuk ve adâlet tarihine ilgi duyanların bu konudaki bilgi birikimineve zikredilen geniş hacimli külliyata küçük de olsa bir katkı sağlamasıdır.xxi


Kıymetli araştırma ve incelemeleriyle yaptıkları değerli katkıları için esersahiplerine, Adâlet Kitabı’nın yayınlanması hususunda gösterdikleri yakınilgi ve destekten dolayı başta Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek olmak üzereAdalet Bakanı Müsteşarı Sayın Fahri Kasırga’ya, Adalet Bakanı MüsteşarYardımcısı Sayın Ahmet Hamsici’ye, Adalet Bakanlığı Eğitim DairesiBaşkanı Sayın Özcan Avcı’ya ve emeği geçen bütün Adalet Bakanlığı mensuplarınaen içten şükranlarımızı sunarız.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!