12.07.2015 Views

Ey, günahlarla kirlenmiş kimseleri hemen ... - Yeni Ümit

Ey, günahlarla kirlenmiş kimseleri hemen ... - Yeni Ümit

Ey, günahlarla kirlenmiş kimseleri hemen ... - Yeni Ümit

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Varlığın özü, yaratılışın en anlamlı nüktesi HazretiMuhammed’dir. O, yaratılış ağacı itibarıyla hem birilk hem de son gibidir. Varlık bir şiir gibi O’nunadına nazmedilmiş; vücudu ise bu manzumenin âdeta enson kelimesi gibidir. O’nun dünyayı şereflendirmesi, insanlığınyeniden doğuşunun remzi; peygamberliği, eşyave hâdiselerin aydınlanıp gerçek değerleriyle ortaya çıkmasınınvesilesi; hicreti, insanlığın kurtuluş yolu; mesajıda dünya ve ahiret saadetinin köprüsü olmuştur. Mü’mingönüller O’nun sayesinde varlığı bir meşher gibi temâşâedip değerlendirebilmiş, bir kitap gibi okuyup yorumlayabilmişve O’nun aydınlık ikliminde yollar bulup Hakk’ayürüyebilmişlerdir. O’nunla hakikate uyanan ruhlar, sürekliebediyet soluklar durur.. O’nu sîretinin derinlikleriylekavrayabilenler, bütün ilimlerin özünü, usâresini elde etmişsayılırlar.Aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen O hâlâ ufkumuzdayeni doğmuş bir yıldız gibi pırıl pırıl ve bütünvarlığı aydınlatabilecek güçte güneş gibi –aslında O, güneşede taç giydiren bir ziyadır– güçlü bir ışık kaynağı.. vazifeufku, gönüllere kulluk şuurunu sunan bir hikmet nüktesi,sevgiyle doygunluğa ulaşmış ruhu, varlığı birbirine bağlayanbir büyüklük emâresi.İnsan ne zaman O’nu çağrıştıran iklime girse, kanınınsevgiyle aktığını duyar.. O’nun atmosferine adımınıatar atmaz, kendini Allah’a giden yolların ortasında bulur.O’nun köyünü ziyaret bile âdeta, Işık Çağı'na ulaşmaadına bir rıhtım, bir liman, bir rampa gibidir; bu rıhtım,bu liman, bu rampa, inanmış gönülleri O’nunla diz dizegelme bucağına ulaştırır ve doygunlaşmış ruhlara yeni biraşk u şevk üfler. İnsan onu kaç defa ziyaret etmiş olursaolsun, müntesiplerinin derbederliğinden ötürü o mübarekhazîreyi ne kadar sönük görürse görsün, ne zaman o yeşil,o âhenkli, o romantik, o sevgiyle tüten “metâf-ı kudsiyân”aadım atsa, ruhu hep bir güzellik, bir şiir, bir mûsıkî banyosualmış gibi o hususî âlemin derinliğini, zenginliğiniduymaya başlar.. kalbi, bir vuslat mülâhazasına teslim olur,ritim değişikliğine girer ve neş’e-hüzün arası bir sürü duygugel-gitleri yaşar.Yeşil kubbe ve onu çevreleyen mübarekmâbed; bir yandan etrafındaki irili-ufaklıdağlar-tepeler, hep sonsuzluk duygusuylaesip duran çöller-vahalar ve her zaman ötelereaçık gibi duran uçsuz bucaksız beyâbân;diğer yandan da göklerin nâmütenâhiliğiyleo kadar mükemmel bir uyum içindedir ki,sanki bu mübarek kütle, semada programlanmışda, daha sonra bulunduğu yere resmedilmişgibi bir görünüm arz etmektedir.Evet insan, o mehâbetle tüllenen mekân, onun çeperisayılan mübarek mâbed ve “Sidretü’l-Müntehâ”ya doğrufırlamış gibi bir edâsı olan yeşil kubbe karşısında, her zamanİslâm dünyasının umumî ahvaliyle alâkalı en derinmülâhazalara gömülür, en içten duygularla buluşur ve binbir his tufanıyla sırılsıklam olur. Bazen o kudsî mekânı birbuğu bürür; mâbedin her yanını bir hüzün sarar.. ve işteo zaman “Kubbe-i Hadrâ” şaha kalkmış gibi bir hâl alır..ruhumuzla konuşur.. el açıp bağrındaki misafirin arkasınageçerek semalara dil döker; döker ve bize hasret ve hicranlarımızındestanlarını sunar. Bazen orada her yanı âdeta birışık sarar.. mescid, ayın etrafındaki hâleye döner ve kubbe,gök ehline sevinç tahiyyelerini takdim ediyor gibi bir vaziyetalır. Bazen onun göklere bakan ve için için bekleyenöyle derin bir görünümü olur ki, o hâliyle onu umumîtasalarınıza bir tercüman tahayyül edebileceğiniz gibi, sevinçlerinizidile getiren bir gazelhân şeklinde de düşleyebilirsiniz;düşleyebilir de onun o derûnî sükûtu, o sessizinfiali içinde ne duyulmaz şeyleri duyar, ne sezilmez şeylerisezer ve kendinizi âdeta, bulunduğunuz mekânın buudlarınıaşmış da bir başka derinliğe açılmış gibi sanırsınız.Yeşil kubbe ve onu çevreleyen mübarek mâbed; biryandan etrafındaki irili-ufaklı dağlar-tepeler, hep sonsuzlukduygusuyla esip duran çöller-vahalar ve her zaman ötelereaçık gibi duran uçsuz bucaksız beyâbân; diğer yandan dagöklerin nâmütenâhiliğiyle o kadar mükemmel bir uyum3

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!