YENi ÜMiTDoç. Dr. Mustafa ÜNVER *Nisan / Mayıs / Haziran - 2009 / 84Âyetler ister kâfir, ister münafık ya da Yahudi veya Hıristiyan hakkındainmiş olsun, esbab-ı nüzul şunu veya bunu göstersin her fert kendi şahsıyla,çevresiyle, şöyle-böyle içinde bulunduğu zaman ya da mekânla bir çeşit aklî,mantıkî, hissî, vicdanî münasebetler tesis ederek, her zaman ona muhatapolabilir ve onun o tazelerden taze mesajlarını gönlünde duyabilir.KUR’ÂN’IMEKKî-MEDENîiLE ANLAMAKAllah Tealâinsana değervererekonun fıtrî yapısınıdikkate almış, bununsonucu olarak da, ilâhîkelâmını nâzil olduğuvasatın özelliklerineuygun form ve muhtevadainzal buyurmuştur.Bütün ifadeler en iyi, ilk serdedildiklerimekân ve makamda anlaşılır. Kur’ân-ıKerîm ifadeleri de bu genellemeden istisnadeğildir. Nitekim Kur’ân’ın sağlıklı olarakanlaşılmasını ve tefsir edilmesini temineden usûllerden birisi de, âyetlerin içinde nâziloldukları bütün tarihî, dinî, kültürel, ekonomikve sosyal durumların dikkate alınmasıdır.Bu metot, âyetlerin iniş sebeplerini inceleyenesbâbu nüzul ilminden daha geniş bir alanaoturmaktadır. Bize göre bu hususların tefsirusûlü türü eserlerde yerini alan Mekkî-Medenîİlmi çatısı altında ele alınması hem mümkün,hem de uygundur. Hattâ Mekkî-Medenî fikrinindayandığı pek çok ortak esas sebebiyleKur’ân’ın tarihî, dinî, kültürel, ekonomik,sosyal vb. hususiyetleri aynı başlık altında vebirlikte mütalâa edilmelidir.Bilindiği üzere Kur’ân, Mekke ve Medineolmak üzere iki dönemde nâzil olmuştur. Hicrettenönce nâzil olmuş âyetler Mekkî, hicrettensonra nâzil olmuş âyetler de Medenî’dir.Bu sınıflamaya göre Kur’ân âyetlerinden herbiri muhakkak Mekkî ya da Medenî olmakdurumundadır. Yüz on dört sûrenin Mekkî-Medenî tasnifine göre, Kur’ân’ın seksen altısûresi Mekke döneminde, yirmi sekiz sûreside Medine’de nâzil olmuştur.Allah Tealâ, ilâhî ve evrensel vasıflara sahipkelâmını, milâdî yedinci yüzyılın Arap lisanıiçinde inzal etmeyi murad buyurmuştur. İlâhîyönünü kaybetmeksizin beşerî unsurlara tercümanlıkyapan Allah kelâmı Kur’ân, bu yönüyleinsana çok büyük bir kıymet biçmekte ve pek26
önemli bir mesaj iletmekte, diğer taraftan insana da çok mutenabir değer ve şeref kazandırmaktadır. Çünkü Allah Tealâinsanın hidâyetini bulması ve halifelik vazifesini lâyıkı veçhileîfâ edebilmesi için kelâm-ı ezelîsini beşer diliyle göndermiştir.“Düşünüp anlayasınız diye Biz onu Arapça bir Kur’ân olarakindirdik.” (Yusuf sûresi, 12/2) Bu ve benzeri pek çok âyetindile getirdiği husus düşünüldüğünde, Yüce Rabb’imizin ezelîkelâmını biz kullarının hayır ve menfaati için anlayabileceğimizbeşerî bir dil formatına dökmesinin, ne büyük bir şükrümucip nimet olduğu idrak edilebilmektedir.Kur’ân’ın Mekke döneminde nâzil olan âyetlerininiman ve teslimiyete dâir mesajları, çok yalın, keskin,çarpıcı, etkileyici ve ikna edici tarzda gelmiştir. Mekkeâyetlerinin çoğu, iman kurtarma hassasiyetiyle kısa ve şoktesirinde nâzil olmuştur. Beşer beyni, kısalığına ters orantılışok âyetler karşısında âdeta sarsılmakta, ilâhî hakikatlerkarşısında daha öncesinde sahip olduğu bütün ezberleribozulmakta ve buna muhatap olan insan kendisini helaktenkurtaracak bir çıkış yolu aramaya başlamaktadır. Doğrusubu âyetler hidâyete nasipli muhataplarına “kul oldumSana Allah’ım” diyerek secdeye kapanmaktan başka bir yolbırakmamaktadır. Çünkü bu âyetler o kadar güçlüdür ki,âdeta Hz. Musa’nın karşısına çıkan sihirbazların hakkı görmeleriüzerine “Âlemlerin Rabbine, Musa’yla Harun’unRabbine iman ettik.” (A’raf sûresi, 7/122) demeleri gibi imanedip secdeye kapanmaktan başka bir seçenek bırakmamaktadır.Örnek olarak aşağıdaki âyetlerin şok etkisi yapan gücünebir kulak verelim:إِذَا السَّ مَ اءُ انْشَ قَّتْ وَ أَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَ حُ قَّتْ وَ إِذَا األْ َرْ ضُ مُدَّ تْوَ أَلْقَتْ مَا فِيهَا وَ تَخَ لَّتْ وَ أَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَ حُ قَّتْ“Gök yarıldığı zaman, Rabbinin buyruğuna boyun eğdiğive yarılma muhakkak vukû bulduğu zaman. Yer uzatılıpdümdüz edildiği zaman, içindekileri dışarı atıp bomboşkaldığı zaman, Rabbinin buyruğuna boyun eğdiği veiçindekileri dışarı atıp boşalma muhakkak vukû bulduğuzaman. Bakın hele, neler olacak o zaman!” (İnşikak sûresi,84/1–5) Mealle birlikte beşer sözüne dönüşmüş bu yıkıkdökük çeviriyle bile insanı derinden etkileyen bu âyetlerin,bir de icaz özelliği bulunan orijinal diliyle putperest Mekkesokaklarında okunup yankılandığını tasavvur edelim vemeydana getirdiği tesiri bir düşünelim.Yaklaşık on üç yıl süren bu dönemin ardından başlayanMedine döneminde nâzil olan âyetler ise, Müslümanlarınhicretle kavuştukları yerleşik düzene paralel tonda nispetenrahatlamış; ama bir o kadar da mesuliyet aşılayıcı mahiyetarz ederler. Mekke döneminde kökleri atılmış olan inançesaslarının, davranışlar boyutuna yansıyan gerekleri, vazifeve mesuliyetleri, nefislerden başka bir engelin baskı kuramadığırahatlık ve nefes almışlık içerisinde âdeta inci tanelerigibi dizilir Medine âyetlerinde. Kuşkusuz bu dönemâyetlerinde, tartışılmaz önemine binaen iman vurgusu yinetekrar edilir. Ancak yanında ibadet, ahlâk ve içtimâî davranışkuralları da bildirilir. Mekke’dekinden farklı olarakbu dönemin imtihan kervanına Allah yolunda malı infaketmenin yanına canı feda etme de katılmıştır yoğun olarak:“<strong>Ey</strong> iman edenler! Sizi elim bir azaptan kurtaracakbir ticaret göstereyim mi? Allah’a ve Resûlüne inanırsınız,mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda hizmet edersiniz;bir bilseniz böyle hareket etmek, sizin için ne kadar dahayırlıdır!” (Saff sûresi, 61/10–11)Kur’ân’ın derin anlamlarına nüfuz etmede bu bilgininbüyük değeri vardır. Çünkü İslâm davetinin geçirdiği sıkıntıve merhaleleri âyetlerle adım adım izlemek, Kur’ân’ınproblemlere nasıl çözümler getirdiğini, bunu yaparken insangerçeğine en üst düzeyde riâyet etmenin bir göstergesiolarak tedrici usûlü kullanarak nasıl en mükemmel sonucaulaştığını, insanları vahyin nurunda nasıl terbiye ettiğinimüşahede etmek, Mekkî-Medenî ilkesinin işletilmesiylemümkün olmaktadır. Öte yandan gerek Mekke’de gerekMedine’de insanların hem vahye hem de birbirlerine nasılmuamelede bulunduğunu görebilmek de yine bu ilim vesilesiylehâsıl olur. Kur’ân-ı Kerîm’in kavramlarını, fikir ve tasavvurlarını,toplum kurgusu ve anlayışını peyderpey nasılolgunlaştırıp kemale erdirdiği, onun Mekkî’si ve Medenî’sidikkate alınarak gözlenir. Meselâ Kâfirûn sûresi’ni okuyanve bu sûrenin hangi ortamda, nerede ve ne zaman nâzil olduğunubilmeyen birisi âyetleri doğru anlayamayabilir ve“sizin dininiz size, benim dinim de bana” prensibini farklıyorumlayarak yanlış sonuçlar çıkarabilir. Hattâ insanlararehberlik etmenin, onlara hakkı göstermenin, Allah yolundaçalışıp çabalamanın zorunlu olmadığını da ileri sürebilir.Oysa Ramazan el-Bûtî’nin de dediği gibi bu sûreninMekke’de nâzil olduğunu, ileri gelen müşriklerin efendimizehitaben “gel ey Muhammed, biz senin ilâhına bir yıltapalım, sen de bizim ilâhımıza bir yıl tap” 1 demeleri üzerinenâzil olduğu bilindiğinde, yukarıda zikri geçen yanlışdüşüncelere mahal kalmaz. 2Ayrıca tabiî ortam yanında âyetlerin çeşitli hâllerdenâzil olması detayı da âlimlerimiz tarafından kayıt altınaalınmıştır. Sözgelimi yolculukta, gündüz ve gece hâlinde,seher vaktinde, yaz ve kış mevsimlerinde, yatakta ve uykuesnasında, arzda ve semada, toplu melekler eşliğinde, ayrıcaCuhfe, Beyt-i Makdis, Taif ve Hudeybiye gibi mekânlardanâzil olan âyet ve sûreler tespit edilmeye çalışılmış, haklarındakimâlûmat kayıt altına alınmıştır. 327