YENi ÜMiTTemmuz Nisan / Mayıs / Ağustos / Hazîrân / <strong>Ey</strong>lül -- 2009 2008 // 84 812
Varlığın özü, yaratılışın en anlamlı nüktesi HazretiMuhammed’dir. O, yaratılış ağacı itibarıyla hem birilk hem de son gibidir. Varlık bir şiir gibi O’nunadına nazmedilmiş; vücudu ise bu manzumenin âdeta enson kelimesi gibidir. O’nun dünyayı şereflendirmesi, insanlığınyeniden doğuşunun remzi; peygamberliği, eşyave hâdiselerin aydınlanıp gerçek değerleriyle ortaya çıkmasınınvesilesi; hicreti, insanlığın kurtuluş yolu; mesajıda dünya ve ahiret saadetinin köprüsü olmuştur. Mü’mingönüller O’nun sayesinde varlığı bir meşher gibi temâşâedip değerlendirebilmiş, bir kitap gibi okuyup yorumlayabilmişve O’nun aydınlık ikliminde yollar bulup Hakk’ayürüyebilmişlerdir. O’nunla hakikate uyanan ruhlar, sürekliebediyet soluklar durur.. O’nu sîretinin derinlikleriylekavrayabilenler, bütün ilimlerin özünü, usâresini elde etmişsayılırlar.Aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen O hâlâ ufkumuzdayeni doğmuş bir yıldız gibi pırıl pırıl ve bütünvarlığı aydınlatabilecek güçte güneş gibi –aslında O, güneşede taç giydiren bir ziyadır– güçlü bir ışık kaynağı.. vazifeufku, gönüllere kulluk şuurunu sunan bir hikmet nüktesi,sevgiyle doygunluğa ulaşmış ruhu, varlığı birbirine bağlayanbir büyüklük emâresi.İnsan ne zaman O’nu çağrıştıran iklime girse, kanınınsevgiyle aktığını duyar.. O’nun atmosferine adımınıatar atmaz, kendini Allah’a giden yolların ortasında bulur.O’nun köyünü ziyaret bile âdeta, Işık Çağı'na ulaşmaadına bir rıhtım, bir liman, bir rampa gibidir; bu rıhtım,bu liman, bu rampa, inanmış gönülleri O’nunla diz dizegelme bucağına ulaştırır ve doygunlaşmış ruhlara yeni biraşk u şevk üfler. İnsan onu kaç defa ziyaret etmiş olursaolsun, müntesiplerinin derbederliğinden ötürü o mübarekhazîreyi ne kadar sönük görürse görsün, ne zaman o yeşil,o âhenkli, o romantik, o sevgiyle tüten “metâf-ı kudsiyân”aadım atsa, ruhu hep bir güzellik, bir şiir, bir mûsıkî banyosualmış gibi o hususî âlemin derinliğini, zenginliğiniduymaya başlar.. kalbi, bir vuslat mülâhazasına teslim olur,ritim değişikliğine girer ve neş’e-hüzün arası bir sürü duygugel-gitleri yaşar.Yeşil kubbe ve onu çevreleyen mübarekmâbed; bir yandan etrafındaki irili-ufaklıdağlar-tepeler, hep sonsuzluk duygusuylaesip duran çöller-vahalar ve her zaman ötelereaçık gibi duran uçsuz bucaksız beyâbân;diğer yandan da göklerin nâmütenâhiliğiyleo kadar mükemmel bir uyum içindedir ki,sanki bu mübarek kütle, semada programlanmışda, daha sonra bulunduğu yere resmedilmişgibi bir görünüm arz etmektedir.Evet insan, o mehâbetle tüllenen mekân, onun çeperisayılan mübarek mâbed ve “Sidretü’l-Müntehâ”ya doğrufırlamış gibi bir edâsı olan yeşil kubbe karşısında, her zamanİslâm dünyasının umumî ahvaliyle alâkalı en derinmülâhazalara gömülür, en içten duygularla buluşur ve binbir his tufanıyla sırılsıklam olur. Bazen o kudsî mekânı birbuğu bürür; mâbedin her yanını bir hüzün sarar.. ve işteo zaman “Kubbe-i Hadrâ” şaha kalkmış gibi bir hâl alır..ruhumuzla konuşur.. el açıp bağrındaki misafirin arkasınageçerek semalara dil döker; döker ve bize hasret ve hicranlarımızındestanlarını sunar. Bazen orada her yanı âdeta birışık sarar.. mescid, ayın etrafındaki hâleye döner ve kubbe,gök ehline sevinç tahiyyelerini takdim ediyor gibi bir vaziyetalır. Bazen onun göklere bakan ve için için bekleyenöyle derin bir görünümü olur ki, o hâliyle onu umumîtasalarınıza bir tercüman tahayyül edebileceğiniz gibi, sevinçlerinizidile getiren bir gazelhân şeklinde de düşleyebilirsiniz;düşleyebilir de onun o derûnî sükûtu, o sessizinfiali içinde ne duyulmaz şeyleri duyar, ne sezilmez şeylerisezer ve kendinizi âdeta, bulunduğunuz mekânın buudlarınıaşmış da bir başka derinliğe açılmış gibi sanırsınız.Yeşil kubbe ve onu çevreleyen mübarek mâbed; biryandan etrafındaki irili-ufaklı dağlar-tepeler, hep sonsuzlukduygusuyla esip duran çöller-vahalar ve her zaman ötelereaçık gibi duran uçsuz bucaksız beyâbân; diğer yandan dagöklerin nâmütenâhiliğiyle o kadar mükemmel bir uyum3
- Page 4 and 5: içindedir ki, sanki bu mübarek k
- Page 6 and 7: anlaşılmasını problemli gördü
- Page 8 and 9: YENi ÜMiTProf. Dr. Muhit MERT *Nis
- Page 10 and 11: zail olacağına ve zulüm ile âb
- Page 16 and 17: manlar; sıddîklar da, hayâl, tas
- Page 18: YENi ÜMiTBilal ÜNSAL *Nisan / May
- Page 21 and 22: Osmanlının son dönemlerinde eği
- Page 23 and 24: Allah dostlarının, Cenab-ı Allah
- Page 25 and 26: yorum.’ Bir de baktım ki, o zât
- Page 27 and 28: önemli bir mesaj iletmekte, diğer
- Page 29 and 30: Mekkî âyetlerin ayırıcı muhtev
- Page 31 and 32: Bu resmî kayıtlara göre 1456-154
- Page 33 and 34: cektir. Ancak mukarada tahvili Tür
- Page 35 and 36: E F E S L E RBir GeceOndört asır
- Page 37 and 38: talim etmek üzere bir rahmet olara
- Page 39 and 40: ibadeti, maddeden mâneviye, Yüce
- Page 41 and 42: gün bu tarz üzere devam ediyor. 7
- Page 43 and 44: YENi ÜMiTOsman KARYAĞDI *Nisan /
- Page 45 and 46: Üstad’ın ifadesiyle Nurların b
- Page 47 and 48: Lezzetleri tahrib edip acılaştır
- Page 49 and 50: ütün insanları öldürme, bir in
- Page 51 and 52: urnunu, kulağını kesilmesini) ya
- Page 53 and 54:
türlü mücadelelerinde böyle bir
- Page 55 and 56:
siledir. Geçmiş milletler arasın
- Page 57 and 58:
tün engelliler diğer insanların
- Page 59 and 60:
günlük hayatlarında düstur edin
- Page 61 and 62:
Muaviye adlı bir kadının evindek
- Page 63 and 64:
irlikte omuz omuza mücadele ettikt
- Page 65 and 66:
İbadet ve TaatıKendisindeki sekî
- Page 67 and 68:
YENİ ÜMİTNisan / Mayıs / Hazira