Bunun için ibâdetlerin kabûl olmasını istiyenin, hîle ve hıyânet yapmaması, işçininücretini, teri kurumadan önce vermesi lazımdır. Kiralanan malı, umûmî yerleri tahripetmemelidir. Borcu çabuk ve eksiksiz ödemelidir. Bir kimse, malı olduğu halde, borcunuödemeyi bir saat geciktirirse, zalim ve âsi olur. Her an lanet altında bulunur. Borç ödememeköyle bir günahtır ki, uykuda bile durmadan yazılır. Değeri düşük olan para veya işe yaramayanmal vererek öder ve bunu hak sahibi istemeyerek alırsa, yine günah olur. Onu razı etmedikçe,gönlünü almadıkça günahtan kurtulamaz.Gayrı müslimlerin de mallarına, canlarına ve ırzlarına saldırması, orada hırsızlık yapmasıharamdır. Bunların, kalbini kırmak, malını almak müslümanın malını almaktan daha büyükgünahtır. Hayvan hakkı, insan hakkından, kâfirin hakkı da, hayvan hakkından daha büyükgünahtır.Fitneyi uyandırmamalıdır. Fitne çıkarmak, ortalığı karıştırmak, felâkete sebeb olmaktır,haramdır. Müslümanlığın güzel ahlâkını yaymada örnek olmalıdır. Hakîkî müslüman hemİslamiyete uyar, günah işlemez, hem de, kanûnlara uyar, suç işlemez. Kanuna uymayanhapishaneye gider. Dine uymayan da Cehanneme gider. Müslüman hapishaneye deCehenneme de gitmez.Müslüman, fitne çıkarmaz. Hiçbir mahlûka zarar vermez. “İnsanların en iyisi, insanlarafâideli olanıdır” ve “İmanı üstün olanınız, ahlâkı güzel olanınızdır!” hadis-i şeriflerini hiç unutmaz.Şairin dediği gibi, Fitneye mani olan bir yalan/ İyidir, sebeb olan doğrudan!Duanın kabul şartları 7.12.2002Duânın makbûl olması için, beş şart lâzımdır:1- Müslüman olmak.2- Ehl-i sünnet i’tikâdında olmak. Bunun için, dört mezhebden birinde olmak lâzımdır.3- Farzları yapmak. Kazaya kalmış namazları, geceleri de ve sünnetler yerine de kazaederek, bir an önce ödemelidir.Farz namazı kazaya kalan kimsenin, sünnet ve nâfile namazları ve duâları kabûl olmaz.Yanî, sahîh olsa da sevap verilmez. Şeytân, müslümanları aldatmak için, farzları öönemsizgösterip, sünnet ve nâfileleri yapmağa sevk eder. Namazı, vaktin geldiğini bilerek ve evvelvaktinde kılmalıdır.4- Haramdan sakınmalıdır. Helâl yiyenin duâsı makbûldür.5- Evliyâ-yı kirâmdan birini vesîle ederek, duâ etmelidir.Hadis-i şerifte, “Duânın kabûl olması için, iki şey lâzımdır: Birincisi, duâyı ihlâs ileyapmalıdır. İkincisi, yidiği ve giydiği helâldan olmalıdır. Müminin odasında, haramdan bir iplikvarsa, bu odada yapdığı duâsı, hiç kabûl olmaz” buyuruldu.İhlâs, Allahü teâlâdan başka, hiçbirşey düşünmeyip, yalnız Allahü teâlâdan istemektir.Bunun için, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi iman etmek ve ahkâm-ı islâmiyyeye uymak,bilhâssa üzerinde kul hakkı bulunmamak ve beş vakit namazı kılmak lâzımdır.Hazret-i Mûsâ, Tûr dağına giderken, yolda, namaz kılıp Hakka ağlayıp duâ eden bir zâtarastlamış. Mûsâ aleyhisselâm, münâcâtında bu kimsenin affı için Cenâb-ı Hakka niyâz ettiğinde,Cenâb-ı Hakdan nidâ gelip, “Yâ Mûsâ! Ben o zâtın namazını ve duâsını kabûl etmem. Zîrâ,üstüne giymiş olduğu elbisenin bedelinde haram para vardır!” buyurmuştur.Sultân-ı Enbiyâ “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, “Bir kimse, bir günah yapmakistese ve sonra Allahdan korkup onu terk eylese, Hak teâlâ hazretleri, o kula iki Cennet ihsâneder.”Hayvanın ve kâfirin hakkı için de, kıyâmette azâb yapılacaktır. Dünyada helâllaşılmadıise, âhıretde kâfirin hakkından kurtulmak daha zor olur. Hayvan hakkından kurtulmak ise,bundan da zor olur. Bunun için, kâfirlerin mallarına, canlarına, ırzlarına dokunmakdan çoksakınmalıdır. Onların kanûnlarına da uymalı, fitne, fesâd çıkarmamalıdır.Akıl ve nefis 8.12.2002Hak teâlâ her şeyden evvel aklı yaratmıştır. Ve ona ilim, zekâ, doğruluk, cömerdlik,tevekkül, korku, ümmîd gibi hasletleri vermişdir. İşte, bu akla sahip olan kimseler,yaratılışlarındaki gayeyi, yanî cenâb-ı Hakkın varlığını birliğini kabul ederek, Onun rızâsınakavuşurlar. En-Nâzi’at sûresi kırkıncı âyet-i kerîmesinde meâlen, “Cenâb-ı Hakkın huzûrundankorkup, nefsini gayrı meşru’ nefsânî arzûlardan men’ eden kimselerin varacakları yer muhakkakCennettir” buyuruldu.
Cenâb-ı Hak akıldan sonra, nefsi yaratmıştır. Buna, cehalet, şehvet, tamahkârlık, yalan,cimrilik, gadab, zulüm, murdarlık, fesâdlık ve şirk gibi aşağı duygular vermiştir.Ayet-i kerîmede meâlen, “Her kim benim emrimi tutmayıp nefsine uyarsa, varacağı mahalCehennemdir” ve “Zulüm edip, yalnız dünya hayatını seçen kimsenin varacağı yer,Cehennemdir” buyurulmuştur.Şu hâle göre herkesin, aklına danışıp iş yapması îcâb eder. Şâyed aklına danışmadan işyaparsa, nefsine uymuş olur ve nihâyet varacağı ebedî mevki’, Cehennem olmuş olur. Aklıelden bırakmayıp, nefs ve şehveti terk etmek îcâb eder. Çünkü, nefs ve şehvet, insanlar için enbüyük düşmandır. Aklları erip tam olarak düşünenler, Allahü teâlâya iman eder. Akıl ile hareketetmeyip, nefsine uyanlar, her zaman dalâlettedirler ve cenâb-ı Hakka varan yolu hiçbir zamanbulamazlar.Aklı olup düşünmeyen ve gözü olup Hakkı görmiyenler ve kulağı olup hakîkati işitmiyenleriçin cenâb-ı Hak Kur’ân-ı kerîmin A’râf sûresi, yüzyetmişdokuzuncu âyetinde meâlen, “Onlarancak dört ayaklı hayvanlar gibidir, belki de hayvanlardan daha fenâdır” buyurmaktadır.Müslüman evlâdı olup da, dâimâ nefsinin arzûsuna koşanlar da böyledir. Bunların yalnız ismimüslümandır.Aklın da anlayamayacağı hususlar vardır. Meselâ, Allahü teâlânın sıfatları, Cennette veCehennemde olan şeyler, ibâdetlerin nasıl yapılacağı ve din bilgilerinin çoğu böyledir. Akılbunlara eremez. Bu bilgilerde akıl ile nakil çatışırsa, nakle yani dine uyulur, aklın yanıldığıanlaşılır.Nakil yolu ile anlaşılan, yâni Peygamberlerin söyledikleri şeyleri, akıl ile araştırmayauğraşmak, düz yolda güç giden yüklü bir arabayı, yokuşa çıkarmak için zorlamağa benzer.Yokuşa doğru at kamçılanırsa, çabalaya çabalaya, ya yıkılıp canı çıkar. Yahut, alışmış olduğudüz yola kavuşmak için sağa, sola ve geriye kıvrılarak arabayı yıkar ve eşyalar harap olur.Akıl, haya ve iman 9.12.2002İman, kalb ile inanmak demektir. Cebrâîl aleyhisselâm, aklı, hayayı ve imanı Âdemaleyhisselâma getirdi. Ve dedi ki, “Yâ Âdem! Allahü teâlâ hazretleri selâm eder, sana getirdiğimşu üç hediyyenin birini kabûl etsin dedi.” Âdem aleyhisselâm aklı kabûl eyledi ve Cebrâîlaleyhisselâm, iman ile hayaya, (siz gidin) deyince, iman dedi ki, (Allahü teâlâ hazretleri banaemir eyledi ki, akıl nerede ise, sen de orada ol!) Ondan sonra haya da aynı şekilde, Allahü teâlâtarafından emir olunduğunu beyân ederek, her ikisi, akıl ile berâber Âdem aleyhisselâmdakaldılar. Allahü teâlâ kime akıl verirse, haya ile iman da onunla berâberdir. Aklı olmıyanın nehayası ve ne de imanı bulunmaz.Birgün Hasen-i Basrî hazretlerine yaşlı bir kadın gelerek,“Yâ imâm! Din temizliği nedir?Din cevheri nedir. Din hazînesi nedir?” diye sordu.Hasen-i Basrî cevâben, “Siz söyleyin biz dinleyelim” dedi. Kadın, “Din temizliği abdestalmaktır. Din cevheri, Allahü teâlâdan korkmak ve haya etmektir. Din kuvveti ise, namazdır.Çünkü, Hak teâlâ hazretleri, haya eden kulunu medh eylemişdir. Din hazînesi ilmdir. Çünkü, herkimin abdesti olmazsa, dîni temiz olmaz. Her kimin hayası olmazsa ve Allahü teâlânın korkusuolmazsa, onda dînin cevheri olmaz. Her kimin ilmi olmazsa, dînin hazînesi olmaz) dedi.Hasen-i Basrî “rahime-hullahü teâlâ” bu kadının sözüne hayrân olarak, hak söylediğinitasdîk etti.İmanı beş türlü temsîl ederler: İman beş katlı bir kaleye benzer. Birinci katı altından, ikincikatı gümüşten, üçüncü katı demirden, dördüncü katı tunçtan ve beşinci katı ise bakırdandır.Bakır dediğimiz kat, edebdir. Bir kimsenin edebi olmazsa, herhalde o kattan şeytân geçer.Şâyet edebi olup, şeytânı o kattan geçirmezse, o kimsenin imanı kurtulur.Demir dediğimiz sünnetdir. Tunç tabakası dediğimiz, farzdır. Gümüş tabakası dediğimiz,ihlâsdır. Altın tabakası dediğimiz Allahü teâlâ hazretlerine yakınlıkdır. Her kimin edebi varsa,sünnete yol bulur, ihlâsı varsa Allahü teâlânın sevgisine kavuşmağa yol bulmuş olur.Bir kimse âdâbı gözetmezse, yanî edebi olmazsa, sünnete yol bulamaz. Sünnetitutmayan kimse, farza yol bulamaz. Farzı tutmayan da, ihlâsa yol bulamaz.Her kim verdiğini Allahü teâlâ hazretlerinin rızâsı için verirse ve sevdiğini de, Allah içinseverse ve düşmanlığını da, Allah için yaparsa, o kimsenin imanı temâm olur. Ahlâkı güzelolanın da, imanı kâmil olur. İmanın alâmeti, kâfirleri kâfir oldukları için sevmemektir.İmanın mükemmel olması için 10.12.2002Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz, “Sizin imanen mükemmel olanınız,ahlâken güzel olup, insanlara iyilik yapanlardır.” buyururlar. Zîrâ, Hak teâlâ hazretleri Kur’ân-ıkerîmde buyurur ki: “Muhakkak sen yüksek bir ahlâk üzerindesin.” Yanî, Allahü teâlâ hazretleriHabîbinin ahlâkını medh eylemiştir.
- Page 1 and 2:
İSLÂM AHLÂKI--------------------
- Page 3 and 4:
zevcelerimizden ve çocuklarımızd
- Page 5 and 6:
olabilmesi, vera’ sayesindedir ve
- Page 7 and 8:
“Allahü teâlâ, bazı kulların
- Page 9 and 10:
Bunlara, acımalı ve incitmemelidi
- Page 11 and 12:
2 - Huy iki türlüdür: Birisi ins
- Page 13 and 14:
O iyi olunca herşey iyi olur 3.6.2
- Page 15 and 16:
İslâmiyet ilerlemeyi teknolojiyi
- Page 17 and 18:
Her sınıfın üremesi ve savunmas
- Page 19 and 20:
sıfatları, özellikleri vardır.
- Page 21 and 22:
olmakdan ve aşırı olmakdan kurtu
- Page 23 and 24:
3 - Af: Düşmandan veya suçludan
- Page 25 and 26:
“İşlerin en iyisi, onların ort
- Page 27 and 28:
Kahramanlığın, yiğitliğin teme
- Page 29 and 30:
İnsan, her ihtiyacını hâzırlam
- Page 31 and 32:
Yahûdî ve Hıristiyanlar, Muhamme
- Page 33 and 34:
Yapılmaması lâzım olan şeyler,
- Page 35 and 36:
zevklerine daldıkça, derdler, üz
- Page 37 and 38:
çağırıp: “Medînede birisinin
- Page 39 and 40:
hareketler görülünce, kâfir dem
- Page 41 and 42:
His organları ile anlaşılamıyan
- Page 43 and 44: Emirler insan gücünün üzerinde
- Page 45 and 46: söyliyerek niyet etmek câiz olur
- Page 47 and 48: Kalb hastalıklarından birisi de
- Page 49 and 50: insanların iyi, kötü her işini
- Page 51 and 52: Çirkin, iğrenç olmamak için, ç
- Page 53 and 54: Bu koku diğerlerine ateşden daha
- Page 55 and 56: Geçici şeylerle kibirlenmek 23.8.
- Page 57 and 58: Alay etmek için ve münâfıklık
- Page 59 and 60: Bir hadîs-i şerifte, “Bir kimse
- Page 61 and 62: gazâsında, askerin çokluğunu g
- Page 63 and 64: zan ederek gayret eyledi. Resûlull
- Page 65 and 66: idi. Çok yaşamasının sırrını
- Page 67 and 68: Hadîs-i şerifte, “Müminin din
- Page 69 and 70: ulamazlar. Bunun yegâne ilâcı, b
- Page 71 and 72: Ehl-i beyti sevmek imandandır 23.9
- Page 73 and 74: “Aliyi sevmek, iman, ona düşman
- Page 75 and 76: “İslâmiyet, teslimiyettir. Tesl
- Page 77 and 78: edilmesi lâzımdır. “İbâdet,
- Page 79 and 80: dünyalık kadar azalır” ve “D
- Page 81 and 82: Bir farzın yapılmasını, haramda
- Page 83 and 84: İnsana “Âlem-i sagîr” denir.
- Page 85 and 86: Günahta ısrar etmek 20.10.2002Gü
- Page 87 and 88: “Müminler için, her gün 25 def
- Page 89 and 90: şu kusuru olmasa, daha iyi olurdu
- Page 91 and 92: Müslüman olmamış ve olmıyan ki
- Page 93: şâhidlikle veya zâlime haber ver
- Page 97 and 98: uyurmuşlardı. O dört kelime şud
- Page 99 and 100: “Beni niçin doyurmadın?” 19.1
- Page 101 and 102: Yanlış iş yapmamak için fazla k
- Page 103 and 104: esledi. İdâre ve maişetini te’
- Page 105 and 106: Kibriyâ, büyüklük, üstünlük
- Page 107 and 108: gününün kıymetini bilselerdi bu
- Page 109 and 110: yoldaş olur. Her gece Tebâreke s
- Page 111 and 112: ızklar taksîm edilmiştir. Çalı
- Page 113 and 114: 2- Korkmadığı kimsenin yanında
- Page 115 and 116: dolaşmak, fakîrlerin imdâdına y
- Page 117 and 118: Vermede öncelik sırası 23.1.2003
- Page 119 and 120: saklamamaları çok güctür. Büy
- Page 121 and 122: nasıl kazandın? dediler. Çok az
- Page 123 and 124: hizmet edeceğini bilen ve bunu ken
- Page 125 and 126: Abdüllah bin Mes’ûd “radıyal
- Page 127 and 128: ağlamak ise, bütün günahların
- Page 129 and 130: örtüme sürdüm deyince, Hz.Ömer