Fitne olmadığı, yani dînine veya dünyasına veya başkalarına zarar olmadığı zaman,haram ve mekrûh işliyene mani olmak lâzımdır. Mâni olmamak, susmak haram olur. Müdâheneetmek, haram işlemeğe râzı olmağı gösterir. Susmak çok yerde iyidir. Fakat, hakkı, hayırısöyliyecek yerde susulmaz.Peygamber efendimize,Yâ Resûlallah! Geçmiş ümmetlerden bir kısmına zelzele ile azâbyapıldı. Toprak altında kaldılar. Bunların arasında sâlihler , iyi insanlar da vardı, denildikde,“Evet, sâlihler de birlikde helâk oldular. Çünkü, Allaha isyân olunurken susmuşlardı. Onlardanayrılmamışlardı” buyuruldu.Hadîs-i şerifte, “Ümmetimden bir kısmı, kabirlerinden maymun ve hınzır şekilindekalkacaklardır. Bunlar Allahü teâlâya isyân edenlerin arasına karışanlar, onlarla berâber yiyipiçenlerdir” buyuruldu.İlmini, lâzım olduğu zaman söylemekten çekinmemelidir.”Bir kimse, Allahü teâlânın ihsânettiği ilmi, lâzım olduğu zaman söylemezse, kıyâmet günü boynuna ateşten tasma taklacaktır”hadis-i şerifi ve Nisâ sûresinin, “Kendilerine ilim ve hidâyet verdiğimiz kimseler, ilimleriniinsanlardan saklarlarsa, Allahın ve la’net edenlerin la’netleri, bunların üzerine olsun!” meâlindekiotuzaltıncı âyet-i kerîmesi, müdâhene etmenin haram olduğunu göstermekdedir.Müdâhenenin, dinde gevşekliğin zıddı, karşılığı, “Gayret” tir. Mâide sûresinde ellidördüncüâyet-i kerîmesinde meâlen, “Allah yolunda cihâd ederler, kötülenmekten korkmazlar” buyuruldu.Dinde, gayreti olanların mâlları ile, cânları ile ve sözleri ile ve kalemleri ile, Allah rızâsı için emrimaruf etmeleri lâzım olduğu, bu âyet-i kerîmede bildirilmektedir.Hadîs-i şerifte, “Çok acı olsa da,hakkı söyleyiniz!” buyuruldu.Bir zâhid, bir hükümdarın yanında çalgı çalanları görünce, çalgı âletlerini kırdı. Hükümdar,bunun, arslanların arasına bıraklmasını emir etti. Arslanların yanında, hemen namaza durdu.Arslanlar, bunu, yalamağa başladılar. Bunu arslanların yanından alıp hükümdara getirdiler.Arslanlardan korkmadın mı? dedi. Hayır. Arslanlar beni yalayınca, tükürükleri necs midir? Allahüteâlâ, namazımı kabûl etti mi, etmedi mi? diye düşündüm dedi.İnsanlar, üç kısımdır 15.10.2002Kendisine veya başkalarına zarar gelmek korkusundan dolayı iyiliği emir etmek ve haramımen etmek mümkin olmazsa, fitneye mâni olmak için susmağa, “Müdârâ” etmek denir. Kalbi,haramı men etmek istediği halde, müdârâ yapmak câizdir. Hatta, sadaka sevapı hâsıl olur.Müdârâ ederken tatlı dilli ve güler yüzlü olmak lâzımdır.İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyurdu ki: “İnsanlar, üç kısmdır: Bir kısmı, gıda gibidir. Herkese,her zaman lâzımdır. İkinci kısmı, ilâc gibidirler. İhtiyac zamanında lâzım olurlar. Üçüncü kısmı,hastalık gibidir. Bunlara ihtiyac olmaz. Fakat, kendileri insanlara müsallat olurlar, bulaşırlar.Bunlardan kurtulmak için, müdârâ etmek lâzımdır.”Müdârâ, dinine zarar gelmemesi için fedakarlıkta bulunmaktır. Müdârâ, câizdir. Ba’zan damüstehab olur. Evinde, hanımına müdârâ etmiyen kimsenin rahatı, huzûru kalmaz. Resûlullahabir misâfir geldi, “İçeri alınız! O, kötü bir insandır” buyurdu. İçeri girince, onunla tatlı ve neş’elikonuştu. Gidince, yumuşak konuşmasının sebepi soruldukda, “Kıyâmetde, en kötü yerdebulunacak kimse, dünyada zararından korunmak için ikrâm olunandır” buyurdu.Hadîs-i şerifte, “Sıkılmadan açıkca haram işliyen kimseyi gıybet etmek câiz olduğu gibi,şerlerinden korunmak için bunlara müdârâ etmek de câizdir. Fakat müdârâ, müdâhene şekilinialmamalıdır” buyuruldu. Müdârâ, dîni veya dünyayı zarardan kurtarmak için, dünyamenfaatinden vermektir. Müdâhene, dünya ele geçirmek için, dinden vermekdir. Zâlime müdârâederken kendisi ve zulümleri medh olunmaz.Bir ibâdeti, bir işi yapmak için, dört mezhebden birine yapmak lâzımdır. İbadetlerde ruhsatve azimet vardır. Kuvvetli, hâli elverişli olanın, azîmet ile amel etmesi efdaldir. Güç olan işiyapmak, nefse daha ağır gelir. Nefsi daha çok ezer, zayıflatır. İbâdetler, nefsi zayıflatmek için,kırmak için emir olundu.Çünkü nefs, insanın da, Allahın da düşmanıdır. Onu zayıflatarak azmasını önlemeklâzımdır. Fakat, büsbütün öldürülmez. Çünkü, bedenin hizmetcisidir. Ahmak ve câhil hizmetcidir.Zayıf, hasta, sıkışık halde olan kimsenin, ibâdetlerinde, işlerinde azîmet yolunu terk etmesi,ruhsat yolu ile yapması lâzımdır. Kendi mezhebinin ruhsat yolu ile yapması da güç olursa, diğerüç mezhebden birini taklîd ederek yapması câiz olur.Tefekkür etmek 16.10.2002İnsanın, günahlarını düşünmesi ve bunlara tevbe etmesi, tâatlarını, ibâdetlerini düşünüp,bunlara da, şükür etmesi lâzımdır. Mahlûklardaki ve kendi bedenindeki ince san’atları, düzenleri,birbirlerine olan bağlılıklarını düşünerek de, Allahü teâlânın varlığını ve büyüklüğünü anlamasılâzımdır. Mahlûkların, varlıkların hepsine “Âlem” denir.
İnsana “Âlem-i sagîr” denir. İnsandan başka varlıkların hepsine “Âlem-i kebîr” denir.Âlem-i kebîrde olan herşeyin, âlem-i sagîrde, bir nümûnesi, benzeri vardır. İnsanın kalbi, rûhâlemine açılan bir kapıdır. Kâfirlerde bu kapı kapanmış, harâb olmuştur.Bunun için, kâfirlerin rûh âleminden haberleri yoktur ve olamaz. Kalbin hayat bulması, rûhâlemine açılması için tek çâre, tek ilâc, iman etmesidir, Müslüman olmasıdır. Müminin kalbkapısından Âlem-i emre girmesi ve bu âlemde sonsuza, ebedî hayata ilerlemesi için, çalışmasılâzımdır.İslâmiyetin sekiz ana ilminden biri olan “Tasavvuf” ilmi, bu çalışmaları öğreten, mu’azzambir ilimdir. Bu ilmin mütehassıslarına “Velî” ve “Mürşid” denir. Mürşidlerin en meşhûru, imâm-ıRabbânî Ahmed Fârûkîdir.Tıb ve fen fakültelerinde okuyup da, mahlûklardaki san’at inceliklerini, aralarındaki hesâblıbağlantıları gören ve anlıyabilen aklı başında bir kimsenin, Allahü teâlânın varlığına, birliğine,büyüklüğüne, ilmine, kudretine inanmaması mümkün değildir. İnanmıyanın, anormal, geri kafalı,câhil olması, yahut inâdcı, şehvetlerine düşkün bir budala olması veya nefsine esîr olmuş,işkence yapmaktan zevk alan, zâlim bir sadist olması lâzım gelir. Kâfirlerin hayat hikâyeleriincelenirse, bu üç kısmdan biri olduğu hemen meydana çıkar.Hadîs-i şerifte, “Varlıklardaki nizâmı düşünerek Allahü teâlâya iman ediniz!” buyuruldu.Astronomi okuyup da, yer küresinin, ayın, güneşin ve bütün yıldızların boşlukta dönmelerinde vebirbirlerinden uzaklıklarında bulunan düzeni, hesâbları anlıyan kimsenin, imanı artar. Dağların,madenlerin, nehirlerin, denizlerin, hayvanların, bitkilerin, hatta mikropların yaratılmasında, çeşitlifaydalar vardır. Hiçbiri boş yere, lüzûmsuz yaratılmamışdır.Bulutlar, yağmurlar, şimşekler ve yıldırımlar, yer altındaki sular ve enerji maddeleri vehava, kısaca her varlık belirli hizmetler, belli vazîfeler yapmaktadır. İnsanlar, bu sayısızmahlûkların, sayılamıyacak hizmetlerinden bugüne kadar pek azını anlıyabilmişdir.“Tefekkür gibi kıymetli ibâdet yoktur”17.10.2002Aklı başında olan kimsenin, tefekkür vazîfesini hiç ihmâl etmemesi lâzımdır. Yarınölmiyeceğinden emîn olan kimse var mıdır? Allahü teâlâ, hiçbir şeyi bâtıl, faydasizyaratmamıştır. İnsanların anlıyamadıkları, göremedikleri faydalar, anlıyabildiklerinden katkatdaha çoktur.Tefekkür, dört türlü olur. Allahü teâlânın mahlûklarındaki güzel san’atları, faydalarıdüşünmek, Ona inanmağa ve sevmeğe sebep olur. Onun va’d ettiği sevapları düşünmek, ibâdetyapmağa sebep olur. Onun haber verdiği azâbları düşünmek, Ondan korkmağa, kimseyekötülük yapmamağa sebep olur.Onun nimetlerine, ihsânlarına karşılık, nefsine uyarak günah işlediğini, gaflet içindeyaşadığını düşünmek, Allahdan haya etmeğe, utanmağa sebep olur. Allahü teâlâ, yerlerde vegöklerde bulunan mahlûkları düşünerek ibret alanları sever.Hadîs-i şerifte, “Tefekkür gibi kıymetli ibâdet yoktur” “Bir an tefekkür, altmış seneibâdetden daha hayırlıdır”. “Tefekkür, ibâdetin yarısıdır.” “Tefekkür gibi kıymetli ibâdet yoktur”buyurulduTefekkür etmek, dinimizde mühim bir ibâdettir. Tefekkür etmek, Allahü teâlânın yarattığışeyler üzerinde düşünmek ve bunlardan ibret almaktır. Kur'an-ı kerimde akl-ı selim sahipleriövülürken mealen buyuruluyor ki: “Onlar ayakta iken, otururken, yanları üstüne yatarken hepAllahı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışını inceden inceye düşünürler. "Ey Rabbimiz, senbunları boşuna yaratmadın. Sen (boş, manasız şeyler yaratmaktan) münezzehsin. BiziCehennem azabından koru" derler.”Mahlûkların yaratılışındaki hikmetleri kavrıyamıyan insan aklı, bunların hâlıkını, yaratanınıhiç anlayamaz. Onun büyüklüğünü, sıfatlarını birâz anlıyabilen islâm âlimleri, şaşkınadönmüşler. “Onu anlamak, anlaşılamıyacağını anlamaktır” demişlerdir.Mûsâ aleyhisselâmın ümmetinden biri, otuz sene ibâdet etmiş. Bir bulut kendisine gölgeyaparak, güneşden korumuştu. Birgün bulut gelmemiş, güneşte kalmıştı. Annesine sebepinisormuş. Herhalde bir günah yapmışsın, demişdi. Hayır, günah işlemedim deyince, göklere,çiçeklere bakmadın mı? Onları görünce, yaratanın azametini düşünmedin mi? demiş. Evet,baktım. Fakat, tefekkürde kusur etdim diyince, bundan büyük günah olur mu? Hemen tevbe et,demişti.Özürü kabûl etmemek günah olur 18.10.2002Müslümanın hatalı bir iş yaptığında özür dilemesi lazım olduğu gibi, özrü kabul etmek delazımdır. Hadîs-i şerifte, “Müslüman kardeşinin özürünü kabûl etmemek günah olur” buyuruldu.
- Page 1 and 2:
İSLÂM AHLÂKI--------------------
- Page 3 and 4:
zevcelerimizden ve çocuklarımızd
- Page 5 and 6:
olabilmesi, vera’ sayesindedir ve
- Page 7 and 8:
“Allahü teâlâ, bazı kulların
- Page 9 and 10:
Bunlara, acımalı ve incitmemelidi
- Page 11 and 12:
2 - Huy iki türlüdür: Birisi ins
- Page 13 and 14:
O iyi olunca herşey iyi olur 3.6.2
- Page 15 and 16:
İslâmiyet ilerlemeyi teknolojiyi
- Page 17 and 18:
Her sınıfın üremesi ve savunmas
- Page 19 and 20:
sıfatları, özellikleri vardır.
- Page 21 and 22:
olmakdan ve aşırı olmakdan kurtu
- Page 23 and 24:
3 - Af: Düşmandan veya suçludan
- Page 25 and 26:
“İşlerin en iyisi, onların ort
- Page 27 and 28:
Kahramanlığın, yiğitliğin teme
- Page 29 and 30:
İnsan, her ihtiyacını hâzırlam
- Page 31 and 32: Yahûdî ve Hıristiyanlar, Muhamme
- Page 33 and 34: Yapılmaması lâzım olan şeyler,
- Page 35 and 36: zevklerine daldıkça, derdler, üz
- Page 37 and 38: çağırıp: “Medînede birisinin
- Page 39 and 40: hareketler görülünce, kâfir dem
- Page 41 and 42: His organları ile anlaşılamıyan
- Page 43 and 44: Emirler insan gücünün üzerinde
- Page 45 and 46: söyliyerek niyet etmek câiz olur
- Page 47 and 48: Kalb hastalıklarından birisi de
- Page 49 and 50: insanların iyi, kötü her işini
- Page 51 and 52: Çirkin, iğrenç olmamak için, ç
- Page 53 and 54: Bu koku diğerlerine ateşden daha
- Page 55 and 56: Geçici şeylerle kibirlenmek 23.8.
- Page 57 and 58: Alay etmek için ve münâfıklık
- Page 59 and 60: Bir hadîs-i şerifte, “Bir kimse
- Page 61 and 62: gazâsında, askerin çokluğunu g
- Page 63 and 64: zan ederek gayret eyledi. Resûlull
- Page 65 and 66: idi. Çok yaşamasının sırrını
- Page 67 and 68: Hadîs-i şerifte, “Müminin din
- Page 69 and 70: ulamazlar. Bunun yegâne ilâcı, b
- Page 71 and 72: Ehl-i beyti sevmek imandandır 23.9
- Page 73 and 74: “Aliyi sevmek, iman, ona düşman
- Page 75 and 76: “İslâmiyet, teslimiyettir. Tesl
- Page 77 and 78: edilmesi lâzımdır. “İbâdet,
- Page 79 and 80: dünyalık kadar azalır” ve “D
- Page 81: Bir farzın yapılmasını, haramda
- Page 85 and 86: Günahta ısrar etmek 20.10.2002Gü
- Page 87 and 88: “Müminler için, her gün 25 def
- Page 89 and 90: şu kusuru olmasa, daha iyi olurdu
- Page 91 and 92: Müslüman olmamış ve olmıyan ki
- Page 93 and 94: şâhidlikle veya zâlime haber ver
- Page 95 and 96: Cenâb-ı Hak akıldan sonra, nefsi
- Page 97 and 98: uyurmuşlardı. O dört kelime şud
- Page 99 and 100: “Beni niçin doyurmadın?” 19.1
- Page 101 and 102: Yanlış iş yapmamak için fazla k
- Page 103 and 104: esledi. İdâre ve maişetini te’
- Page 105 and 106: Kibriyâ, büyüklük, üstünlük
- Page 107 and 108: gününün kıymetini bilselerdi bu
- Page 109 and 110: yoldaş olur. Her gece Tebâreke s
- Page 111 and 112: ızklar taksîm edilmiştir. Çalı
- Page 113 and 114: 2- Korkmadığı kimsenin yanında
- Page 115 and 116: dolaşmak, fakîrlerin imdâdına y
- Page 117 and 118: Vermede öncelik sırası 23.1.2003
- Page 119 and 120: saklamamaları çok güctür. Büy
- Page 121 and 122: nasıl kazandın? dediler. Çok az
- Page 123 and 124: hizmet edeceğini bilen ve bunu ken
- Page 125 and 126: Abdüllah bin Mes’ûd “radıyal
- Page 127 and 128: ağlamak ise, bütün günahların
- Page 129 and 130: örtüme sürdüm deyince, Hz.Ömer