Farzları terk etmek büyük günahtır. Bu günahlardan kurtulmak için ibâdetleri yapmaklâzımdır. İbâdet yapmadan Cennete girmek için duâ etmek günahdır. Hadîs-i şerifte, “Aklı olankimse, nefsine uymaz ve ibâdet yapar. Ahmak olan, nefsine uyar, sonra Allahın rahmetinibekler” buyuruldu. Âhıret için lâzım olan şeyleri, bu fânî dünyada hâzırlamak lâzımdır.Şeytanın hîlelerinden dördüncüsü, şimdi dünyayı kazanmak için çalış da, rahata kavuş,o zaman, rahat rahat, huzûr içinde ibâdet edersin, diyerek ibâdet yapmağa mani olur.Buna cevâb olarak, ecel benim elimde değildir. Herkesin ömrünü Allahü teâlâ ezeldetakdîr etmiştir. Belki yakında ölürüm. İbâdet vazîfelerini vaktinde yapmalıyım, demelidir. Hadîs-işerifte, “Helekel-müsevvifün” buyuruldu ki, bugünkü vazîfelerini yarına bırakanlar zarar ettiler,demektir.Şeytanın hîlelerinden beşincisi, ibâdetleri terk ettiremeyince, çabuk kıl, vaktini kaçırma,diyerek şartlarını, farzlarını tamam yaptırmamak ister. Buna karşılık, farzlar çok azdır. Bunları,yavaş yavaş ve şartlarına uygun olarak yapmak lâzımdır. Farz olmıyanları da, şartlarına uygunolarak az yapmak, şartları noksan olarak çok yapmakdan iyidir, demelidir.Şeytanın hileleri (2) 10.8.2002Şeytan altıncı hîle olarak, ibâdetlerini gizli yap. Allahü teâlâ, senin sevgini ve şerefiniinsanların kalbine yerleştirir, diyerek gizli riyâya düşürmek ister. Buna karşılık, ben Allahüteâlânın kuluyum. O, benim sâhibimdir. İbâdetimi isterse beğenir, isterse red eder. İnsanlarabildirip bildirmemesine karışamam, demelidir.Yedinci hîle olarak da, ibâdet yapmağa ne lüzûm var? İnsanların sa’îd ve şakî olacaklarıezelde takdîr edilmişdir. Sa’îd olan, ibâdeti terk edince, af edilir, Cennete gider. Ezelde şakîolan, ne kadar ibâdet yaparsa yapsın, faydasi olmaz, muhakkak Cehenneme gider. O halde,kendini boşuna yorma! Rahatına bak, der.Buna cevâb olarak, ben kulum, kulun vazîfesi, sâhibinin emrini yapmaktır, demelidir.Buna karşılık, “Emri yapmayınca, azâb korkusu olursa, emri yapmak lâzım olur. Ezelde sa’îdolan için bu korku yoktur” derse, buna cevâb olarak da, Rabbim herşeyi bilir ve dilediğini yapar.Dilediğine hayır, dilediğine şer verir. Kimsede, Ona süâl sormak hakkı yoktur demelidir.İblîs, Îsâ aleyhisselâma görünerek, “Ezelde Allahü teâlânın takdîr ettikleri hâsıl olur”diyorsun, öyle mi? dedi. Evet, öyledir buyurdu. Öyle ise, kendini şu dağın tepesinden aşağı at.Eğer ezelde selâmetin takdîr edilmiş ise, sana birşey olmaz dedi. Cevâbında, ey mel’ûn! Allahüteâlâ kullarını imtihân eder. Kulun, sâhibini imtihân etmeğe hakkı yoktur, buyurdu.Şeytanın bu hîlesine karşı, “İbâdet yapmak faydalıdir. Çünkü, ezelde sa’îd isem,sevapların artması, derecelerin yükselmesi için ibâdetleri yapmak lâzımdır. Şakî isem, ibâdetyapmamak azâbından kurtulmak için, ibâdet yapacağım” demelidir. İbâdet yapmanın bana hiçbirzararı da olmaz. Çünkü, Allahü teâlâ hakîmdir. İbâdet yapanlara azâb etmesi, Onun hikmetineyakışmaz. İbâdeti terk etmenin, ezelde sa’îd olana zararı olmasa bile, faydasi yoktur.Böyle olunca, terk etmek nasıl tercîh edilir? Aklı olan kimse, faydalı olanı yapar. Faydasizolanı terk eder. Ezelde şakî isem, Rabbime itâ’at etmiş olarak Cehenneme girmeği, âsî olarakgirmeğe tercîh ederim. Bundan başka, Allahü teâlâ, ibâdet edenleri Cennete sokacağını, ibâdetetmiyenlere Cehennemde azâb yapacağını va’d etmiştir. Allahü teâlâ va’dinde sâdıkdır.Va’dinden dönmiyeceği, söz birliği ile bildirilmiştir.Allahü teâlâ herşeyi sebep ile yaratmaktadır. Âdet-i ilâhiyyesi böyledir. Ancak mu’cize vekerâmet olarak âdetini bozmaktadır. İbâdetleri, Cennete girmek için sebep yaptığını bildiriyor.Yani, Cennet nimetlerini ibâdetlere karşılık olarak yaratmışdır. Hadîs-i şerifte, “Hiç kimseCennete, ibâdeti sebepi ile girmez” buyuruldu. Karşılık başkadır, sebep olmak başkadır.Şeytanın hileleri (3) 11.8.2002Şeytan sekizinci hîle olarak riyâyı tavsiye eder. Herkes görsün de, beğensin, der. Bunacevâb olarak, kendine fayda ve zarar vermek, kimsenin elinde değildir. Başkalarına ise, hiçveremezler. Böyle olan kimselerden birşey beklemek abes olur, bâtıl olur. Fayda ve zarar verenancak Allahü teâlâdır. Yalnız onun görmesi, bana yetişir, demelidir.Dokuzuncu hîle olarak, ibâdetlere mani olamıyacağını anlayınca, insana ucb, yaniibâdetlerini beğenmek vesvesesi verir. Senin gibi akllı, uyanık kimse var mı? Bu zamanda,herkes gaflet uykusunda iken, sen ibâdet yapıyorsun, der. Buna karşılık, bu akl ve intibâhbenden değildir. Rabbimin ihsânıdır. Onun ihsânı olmasa, ibâdet yapamam demelidir.Şeytan hîlelerinin onuncusu olarak, ibâdet yapmak ezelde takdîr edilmiş ise, mümkin olur.Allahü teâlânın takdîri değişmez. İbâdet yapmakta ve terk etmekde insanlar mecbûr olmaktadır,der.Şeytanın bu sözü bir evvelkinin aynıdır. Ezelde sa’îd denilenlere ibâdet yapmak nasîbolur. Şakî denilenlerin de terk etmeleri lâzım olur. Şeytanın bu hîlesine karşı, herşeyi ve
insanların iyi, kötü her işini Allahü teâlâ yaratıyor ise de, insanlara ve hayvanlara (irâde-icüz’iyye) vermiştir. İrâde-i cüz’iyye insandan meydana gelir. Fakat, insan bunu yarattıdenilemez. Çünkü irâde hâricde mevcûd birşey değildir. İnsanın kalbinde hâsıl olmaktadır.Hâricde mevcûd olan şeyin meydana gelmesine (Halk etmek), yaratmak denir. Allahü teâlânın(İrâde-i külliye)si ise hâricde vücûdü var olan bir kuvvetdir.Allahü teâlâ, insanın ihtiyârî hareketini yaratmak için, insanın irâdesini sebep kılmıştır. Buşart olmasa da yaratır. Fakat bu şart ile, bu sebep ile yaratması âdetidir. Peygamberlerinde veEvliyâsında bu âdetini bozarak sebepsiz de yarattığı çok görülmüşdür. Buna (Mucize veKerâmet) denir.İnsanların işleri yalnız irâde-i cüz’iyye ile meydana gelmez. Yani insanın her istediğivücûde gelmez. Yalnız Allahü teâlânın irâdesi ile de yaratmak âdeti değildir. Bunun için, insanlarişlerinde mecbûr değildirler. İnsan irâde eder. Hareket etmesini ister, kudretini kullanır, Allahüteâlâ da, irâde ederse, iş meydana gelir. Şeytan, “İnsan, Allahü teâlâ isterse ibâdet yapar,istemezse yapmaz. O halde insan, işleri yapıp yapmamakda cebr olunmaktadır. İnsan çalışsada, çalışmasa da, ezeldeki kaza ve kader hâsıl olacaktır” diyerek aldatmaktadır.Şeytanın hileleri (4) 12.8.2002Şeytan kaza ve kader konuları ile insanı tuzağa düşürmek ister. İnsanın işlerini Allahüteâlânın ezelde takdîr etmesi demek, insanın neleri irâde edeceğini bilmesi ve dilemesidemektir.Bunları Levh-ül-mahfûzda yazmıştır. Böyle olduğu için, kulun mecbûr olması lâzımgelmez. Büyük islâm âlimi seyyid Abdülhakîm efendi, “Ezeldeki kaza ve kader, Allahü teâlânınkullarının neleri yapmak istediğini ezelde bilmesidir. Neleri yapmasını ezelde emir etmesideğildir” buyurdu.Yani kaza ve kader, emr-i ezelî değildir, ilm-i ezelîdir. Yani bir cebr-i mütehakkim değil,ilm-i mütekaddimdir. Bir kimse, birisinin bir günde yapacağı şeyleri bilse ve bunları yapmasınıirâde etse ve hepsini bir kâğıda yazsa, bunları yapacak olan kimse, o kimsenin mecbûru olmaz.Yapacaklarımı biliyordun ve yapılmasını istedin ve kâğıda yazdın. O halde, bunları sen yaptında diyemez. Çünkü, bunları kendi irâdesi ile ve kendisi yapmışdır. O kimsenin bildiği ve dilediğive yazdığı için yapmamıştır.Allahü teâlânın ezelde bilmesi ve dilemesi ve levh-ül-mahfûza yazması da, insanlarımecbûr etmek olmaz. Allahü teâlâ ezelde dilediği için, levh-ül-mahfûza yazmıştır. Kulunyapacağını bildiği için, yapılmasını irâde etmiştir. Allahü teâlânın ezeldeki bilgisi, kulun kendiirâdesi ile yapacağı işe bağlıdır. Kulun işi de, Allahü teâlânın bu ilmi ve irâdesi ile ve yaratmasıile meydana gelmekdedir. Kul, irâdesini kullanmazsa, Allahü teâlâ, kulun irâdesinikullanmıyacağını ezelde bilir ve bildiği için irâde etmez ve yaratmaz.Demek ki, ilim ma’lûma tâbi’dir. İnsanların irâdesi olmasaydı da, insanların işleri yalnızAllahü teâlânın irâdesi ile yaratılsaydı, insanlar mecbûrdur denilirdi. Ehl-i sünnet mezhebinegöre, insanların işleri, insanın kudreti ile Allahü teâlânın kudretinin birlikde te’sîri ile meydanagelmekdedir.Akıl, nefs ve rûh, kalb gibi birer varlıktırlar. Bu üçünün de, kalb ile bağlantısı, irtibâtıvardır. İnsanın, gözü, kulağı, burnu, ağzı ve cildi ile his etdiği renk, ses, koku, tad ve sıcaklık,sertlik gibi şeyler, duygu sinirleri ile dimâga gelir. Beyin de bunları hemen kalbe bildirir. Aklın,nefsin, rûhun ve şeytanın arzûları, istekleri de, kalbe gelir. Kalb, ne yapılacağına karar verir,irâde eder, seçer. Bu şeyleri yâ red eder, yok eder. Yahut dimâga bildirir. Dimâg da, bunlarıhareket sinirleri ile uzvlara, organlara bildirir. Organlar da, Allahü teâlâ isterse ve kuvvet verirse,hareket ederek, kalbin irâde ve ihtiyâr etdiği şey yapılır.Kibir her iyiliğe engeldir 13.8.2002Kibir, kendisini başkasından üstün görmektir. Kibirli kimsenin kalbi, kendini başkasındanüstün görmekle rahat eder. Diğer bir kötü huy olan “Ucb” ise, kendini başkalarından üstünbilmektir. Burada başkasını düşünmez. Kendini ve ibâdetlerini beğenir.Kibir; kötü huydur. Haramdır. Yaratanını, Rabbini unutmanın alâmetidir. Kibir her iyiliğemanidir. Çok din adamı, bu kötü hastalığa yakalanmışdır. Hadîs-i şerifte, “Kalbinde zerre kadarkibir bulunan kimse Cennete girmez” buyuruldu.Kibrin aksine “Tevazu” denir. Tevazu kendini başkaları ile bir görmektir. Başkalarındandaha üstün ve daha aşağı görmemektir. Tevazu, insan için çok iyi bir huydur. Hadîs-i şerifte,“Tevazu edene müjdeler olsun” buyuruldu.Tevazu sâhibi, kendini başkalarından aşağı görmez. Zelîl ve miskîn olmaz. Mâlınıhelâldan kazanıp çok hediye verir. Âlimlerle ve fen adamları ile tanışır. Fakirlere merhamet eder.Hadîs-i şerifte, “Tevazu eden, helâl kazanan, huyu güzel olan, herkese karşı yumuşak olan ve
- Page 1 and 2: İSLÂM AHLÂKI--------------------
- Page 3 and 4: zevcelerimizden ve çocuklarımızd
- Page 5 and 6: olabilmesi, vera’ sayesindedir ve
- Page 7 and 8: “Allahü teâlâ, bazı kulların
- Page 9 and 10: Bunlara, acımalı ve incitmemelidi
- Page 11 and 12: 2 - Huy iki türlüdür: Birisi ins
- Page 13 and 14: O iyi olunca herşey iyi olur 3.6.2
- Page 15 and 16: İslâmiyet ilerlemeyi teknolojiyi
- Page 17 and 18: Her sınıfın üremesi ve savunmas
- Page 19 and 20: sıfatları, özellikleri vardır.
- Page 21 and 22: olmakdan ve aşırı olmakdan kurtu
- Page 23 and 24: 3 - Af: Düşmandan veya suçludan
- Page 25 and 26: “İşlerin en iyisi, onların ort
- Page 27 and 28: Kahramanlığın, yiğitliğin teme
- Page 29 and 30: İnsan, her ihtiyacını hâzırlam
- Page 31 and 32: Yahûdî ve Hıristiyanlar, Muhamme
- Page 33 and 34: Yapılmaması lâzım olan şeyler,
- Page 35 and 36: zevklerine daldıkça, derdler, üz
- Page 37 and 38: çağırıp: “Medînede birisinin
- Page 39 and 40: hareketler görülünce, kâfir dem
- Page 41 and 42: His organları ile anlaşılamıyan
- Page 43 and 44: Emirler insan gücünün üzerinde
- Page 45 and 46: söyliyerek niyet etmek câiz olur
- Page 47: Kalb hastalıklarından birisi de
- Page 51 and 52: Çirkin, iğrenç olmamak için, ç
- Page 53 and 54: Bu koku diğerlerine ateşden daha
- Page 55 and 56: Geçici şeylerle kibirlenmek 23.8.
- Page 57 and 58: Alay etmek için ve münâfıklık
- Page 59 and 60: Bir hadîs-i şerifte, “Bir kimse
- Page 61 and 62: gazâsında, askerin çokluğunu g
- Page 63 and 64: zan ederek gayret eyledi. Resûlull
- Page 65 and 66: idi. Çok yaşamasının sırrını
- Page 67 and 68: Hadîs-i şerifte, “Müminin din
- Page 69 and 70: ulamazlar. Bunun yegâne ilâcı, b
- Page 71 and 72: Ehl-i beyti sevmek imandandır 23.9
- Page 73 and 74: “Aliyi sevmek, iman, ona düşman
- Page 75 and 76: “İslâmiyet, teslimiyettir. Tesl
- Page 77 and 78: edilmesi lâzımdır. “İbâdet,
- Page 79 and 80: dünyalık kadar azalır” ve “D
- Page 81 and 82: Bir farzın yapılmasını, haramda
- Page 83 and 84: İnsana “Âlem-i sagîr” denir.
- Page 85 and 86: Günahta ısrar etmek 20.10.2002Gü
- Page 87 and 88: “Müminler için, her gün 25 def
- Page 89 and 90: şu kusuru olmasa, daha iyi olurdu
- Page 91 and 92: Müslüman olmamış ve olmıyan ki
- Page 93 and 94: şâhidlikle veya zâlime haber ver
- Page 95 and 96: Cenâb-ı Hak akıldan sonra, nefsi
- Page 97 and 98: uyurmuşlardı. O dört kelime şud
- Page 99 and 100:
“Beni niçin doyurmadın?” 19.1
- Page 101 and 102:
Yanlış iş yapmamak için fazla k
- Page 103 and 104:
esledi. İdâre ve maişetini te’
- Page 105 and 106:
Kibriyâ, büyüklük, üstünlük
- Page 107 and 108:
gününün kıymetini bilselerdi bu
- Page 109 and 110:
yoldaş olur. Her gece Tebâreke s
- Page 111 and 112:
ızklar taksîm edilmiştir. Çalı
- Page 113 and 114:
2- Korkmadığı kimsenin yanında
- Page 115 and 116:
dolaşmak, fakîrlerin imdâdına y
- Page 117 and 118:
Vermede öncelik sırası 23.1.2003
- Page 119 and 120:
saklamamaları çok güctür. Büy
- Page 121 and 122:
nasıl kazandın? dediler. Çok az
- Page 123 and 124:
hizmet edeceğini bilen ve bunu ken
- Page 125 and 126:
Abdüllah bin Mes’ûd “radıyal
- Page 127 and 128:
ağlamak ise, bütün günahların
- Page 129 and 130:
örtüme sürdüm deyince, Hz.Ömer