tecribe yapmak, çalışmak lâzımdır. İşte adalet huzur içinde yaşamanın, çalışmanın şartalarınıölçülerini bildirir. Bunlara uyan hem dünyada hem de âhırette rahat eder.İslamiyet güzel ahlâkı emreder 2.7.2002İslâmiyet fenni, tekniği, çalışmağı, güzel ahlâkı teşvîk etmekte, emir eylemektedir. İslamdüşmanları, İslâmiyete alçakca iftirâ ediyor. İslâmiyet, insanları uyuşturmakta, çalışmağıfrenlemektedir diyerek, küstahca yalan söylüyorlar.İslâm memleketlerinde avladıkları, aldattıkları, câhil, soysuz kimselere, bol para ve mevkı’sağlıyarak, onları da, böyle konuşduruyorlar. Fenni, ilmi, çalışmağı emir eden, çalışanları övenâyet-i kerîmeler ve hadis-i şerifler meydanda dururken, bu alçak, hayasızca iftirâlar, güneşibalçıkla sıvamağa benziyor.Asırlardır yaptıkları acı tecrübelerle, kaba kuvvetle İslamiyete bir zarar veremeyeceklerinianlayınca bu hileye başvurdular. İslamiyete ancak içeriden zarar verebileceklerini anladıkları içinkaleyi içeriden yıkmaya çalışıyorlar. Bunun için de islamiyetin kalesi olan âlimleri, mezhepleriyok etmeyi, halkın gözünden düşürmeyi planladılar.Bilhassa İngilizler, asırlardır İslâmiyete sinsice saldırıyor. İslâmiyeti içerden yıkıyorlar.Yalanlarına gençlerin kolay aldanmalarını sağlıyabilmek için, islâm bilgilerini, din kitaplarını yokediyorlar. İslâmiyete hücûm etmek için, Londrada (Müstemlekeler bakanlığı) kurdularBurada hâin plânlar hâzırladılar. Binlerce câsûs yetiştirdiler. Tuzaklarına düşen câhil,soysuz din adamlarından, Necdli Abdülvehhâb oğlu Muhammed ve Der’iyye emîri Sü’ûd oğluMuhammed ile işbirliği yaparak ve milyonlarca lira ve silâh kuvvetleri ile “Vehhâbîlik” sapıkfırkasını kurdular. Müslümanların hâmîsi, bekçisi olan Osmânlı devletini içerden yıktılar.Abdürreşîd İbrâhîm efendi, 1910 da İstanbulda basılan türkçe (Âlem-i islâm) kitapınınikinci cildinde, “İngilizlerin islâm düşmanlığı” yazısında diyor ki:“Hilâfet-i islâmiyyenin bir an evvel kaldırılması, İngilizlerin birinci düşünceleridir. Kırımmuhârebesine sebep olmaları ve burada Türklere yardım etmeleri, hilâfeti yok etmek için bir hîleidi. Pâris muâhedesi, bu hîleyi ortaya koymakdadır.Her zaman Müslümanların başına gelen felâketler, hangi perde ile örtülürse örtülsün, hepingilizlerden gelmişdir. İngiliz siyâsetinin temeli, İslâmiyeti yok etmektir. Çünkü, İslâmiyettenkorkmaktadırlar. Müslümanları aldatmak için, satılmış vicdanları kullanmaktadırlar. Bunları islâmâlimi, kahraman olarak tanıtırlar. Sözümüzün hülâsası, İslâmiyetin en büyük düşmanıİngilizlerdir.” Abdürreşîd efendi, 1944 de Japonyada vefât etti.Adâlet olmayınca 3.7.2002Adalet olmayınca, açıkgözler, başkasının hakkına saldırır. Zulmedenler olur. Çünkü, hernefis, istediğine kavuşmak ister. Tatlı olanı almağa uğraşır. Bu şeyleri istiyen birkaç kişiçekişmeğe başlar. Bir leşe toplanan köpeklerin birbirlerine hırlamaları gibi, aralarında döğüşmebaşlar.Bunları ayırmak için, adalet lâzım olur. Alış verişte, herkes kendi yaptığının daha kıymetliolduğunu söyler. Yapılan şeylerin karşılıklı değerlerini adâlet ile ölçmek lâzım olur. Eşyânındeğerlerini karşılıklı ölçen şey, altındır yani paradır. Her milletin kullandığı kâğıd liralar, şimdihep altın karşılığıdır. Yani, altını çok olan devletler, çok kâğıd para basabilir. Altını az olan,kâğıd parayı çok basarsa, bunların kıymeti olmaz. Çünkü, Allahü teâlâ, altını para olarakyaratmışdır. Başka hiçbirşey, altının yerini tutamaz.Bunun içindir ki, zekâtın altın olarak hesâb edilmesi ve verilmesi emir olunmuştur.Eşyânın kıymetlerini altınla, adâleti gözeterek ölçmek lâzımdır. Âdil bir devlet, zulmü, işkenceyiönler. Adâleti temîn eder. Eşyânın kıymetlerini, adâlet ile tesbît eder.Adalet eşitlik demek değildir. Her hususta eşitliğin zararları sayılamayacak kadar çoktur.Onun için Allahü teâlâ, her şeyi hikmetli ve adaletli yaratmıştır. Adalet olunca işler düzgün yürür.Mesela beş parmağın beşi de aynı olsaydı, baş parmak diğerlerinin arasında olsaydı, bugünkükadar verimli iş yapılamaz, büyük eksiklik olurdu.Dinleri, Allahü teâlâ adâleti sağlamak için göndermiştir. Adâleti sağlamaları için, bu ilâhîkanûnları gönderdi. Hadîd sûresi yirmibeşinci âyetinde meâlen, “Onlara kitap ve terâzîgönderdik ki, bunlarla adâleti yerine getirsinler” buyuruldu.Burada, kitap, din demektir. Çünkü din, Kur’ân-ı kerîmdeki emir ve yasakların ismidir.Terâzî de, altına işâretdir. Çünkü altın, ağırlıkla ölçülür. Kur’ân-ı kerîmin emir ve yasaklarınıbeğenmiyen, çağımıza uygun değildir diyen dinden çıkar.
İnsan, her ihtiyacını hâzırlamağa mecbûrdur. Bunu hâzırlıyan da, fen ve san’attır veçalışmaktır. Bir insanın her san’atı öğrenmesi, mümkin değildir. Herbir san’atı mu’ayyenkimseler öğrenir, yapar. Herkes, kendine lâzım olan şeyi, bu san’at sâhibinden alır.Bu san’at sâhibi de, kendine lâzım olan başka birşeyi, onu yapan diğer san’at sâhibindenalır. Böylece, insanlar birbirlerinin ihtiyaclarını te’mîn eder. Bunun için, insan yalnız yaşıyamaz.Bir arada yaşamağa mecbûrdurlar. Bir arada yaşayabilmek için de adalet lazımdır.Adâlette öncelik sırası 4.7.2002İnsanın önce kendine, hareketlerine, uzuvlarını adâlet etmesi lâzımdır. İkinci olarak, çolukçocuğuna, komşularına, arkadaşlarına adâlet yapması lâzımdır. İdarecilerin de, millete adâletyapması lâzımdır.Demek ki, bir insanda adâlet huyunun bulunabilmesi için, önce kendi hareketlerinde,uzuvlarına adâlet bulunmalıdır. Her kuvvetini, her organını, ne için yaratıldı ise, o yoldakullanmalıdır.Allahü teâlânın âdetini değişdirip, onları aklın ve İslâmiyetin beğenmediği yerlerdekullanmamalıdır. Çoluk çocuğu varsa, onlara karşı da, akla ve dîne uygun hareket etmeli, dîningösterdiği güzel ahlâkdan sapmamalıdır. Güzel ahlâk ile huylanmalıdır.Adaletli yöneticiler, bu dünyada, Allahü teâlânın halîfesi olmuştur. Kıyâmette de âdilleriçin va’d edilen nimetlere kavuşur. Böyle bir hayırlı kimsenin hayır ve bereketi, onun bulunduğutâli’li zamana, mubârek yere ve orada bulunmakla bahtiyâr olan insanlara, hayvanlara, hattanebatlara ve rızklara sirâyet der, yayılır.Fakat, Allah korusun, bir yerdeki idareciler, şefkatli, iyi huylu, adâletli olmazsa, insanhaklarına saldırırlar, zulüm, yağma, işkence yaparlarsa, bunlar adâlet erbâbı değil, iblislerinahbâbı, şeytanların yoldaşlarıdırlar.Emri altında olanlara merhamet etmeyenler, kıyâmet günü Allahü teâlânınmerhametinden uzak kalacaklardır. Men, lâ yerham, lâ yurham! buyurulmuşdur ki, acımıyanaacınmaz demektir.Zalim ideraciler, birkaç senelik, geçici dünya zevkleri için, milyonlara eziyyet ederler.Fakat, zulümlerinin cezâsını çekmedikce, bu dünyadan gitmezler. O kadar refâh ve lezzetleriçinde oldukları halde, elbette şiddetli sıkıntılar, büyük derdler yakalarını bırakmaz. O saltanathiçbirinin elinde kalmaz. Çok olur ki, saltanatları düşmanlarının eline geçer. Bu hâli görür.Ciğerleri yanar. Meryem sûresinin seksenbirinci âyetinde meâlen, “Mâlik, hâkim olduğunusöylediği şeylerin hepsini elinden alırız. Yalnız başına huzûrumuza gelir” buyuruldu.Burada buyurulduğu gibi, Allahü teâlânın huzuruna, yüzü kara, sürünerek getirilir. Yaptığıkötülükleri inkâr edemez. Hepsinin cezâsını çok acı olarak çeker.Nimetlere şükretmeyen nankördür 5.7.2002İslâm ahlâkı ile ahlanmış kimse, iyilik edene, mâl ile, hizmet ile karşılık verir. Bunuyapamıyan, hamd ve senâ, teşekkür ve duâ eder. Karşılık yapmıyanın başına kakılır. Kötülenir.İncitilir. Çünkü, iyiliğe karşı, iyilik yapmak, insanlık vazîfesidir.Böyle olunca, her iyiliği yapan, en büyük iyilik olarak, yok iken var eden, en güzel şekiliveren, lüzûmlu uzvları, kuvvetleri ihsân eden, herbirini bir âhenk ile işleterek sıhhat veren, akılve zekâ bahş eden, çoluk çocuk, ev, ihtiyac eşyâsı, gıda, içecek, elbiselerimizi yaratan yüce birsâhibe, bu nimetleri sebepsiz, karşılıksız ihsân eden ve her an yok olmakdan, düşmandan,hastalıkdan muhâfaza eden ve bize hiç ihtiyacı olmıyan, sonsuz kuvvet, kudret sâhibi olan,Allahü teâlâya şükür etmemek, kulluk hakkını ödememek ne büyük kabâhât, ne çok zulüm vene alçak bir vaziyyet olur?Hele, Ona ve nimetlerin Ondan geldiğine inanmamak veya bunları başkasından bilmek enbüyük zulüm, en çirkin yüz karası olur. Bir kimseye her ihtiyacı verilse, her ay yetecek para, gıdahediyye olunsa, bu kimse, o ihsân sâhibini her yerde herkese nasıl över. Gece gündüz onunsevgisini, teveccühünü, onun kalbini kazanmağa uğraşmaz mı?Onu dertlerden, sıkıntılardan muhâfaza etmeğe çalışmaz mı? Ona hizmet edebilmek için,kendini tehlikelere atmaz mı? Bunları yapmasa, o ihsân sâhibine hiç kıymet vermese, herkesonu ayıblamaz mı? Hatta, insanlık vazîfesini yapmıyor diye cezâlandırılmaz mı?İyilik eden bir insanın hakkına böyle riâyet ediliyor da, her nimetin, her iyiliğin hakîkî sâhibiolan, hepsini yaratan, gönderen, Allahü teâlâya şükür etmek, Onun beğendiği, istediği şeyleriyapmak, niçin lâzım olmasın?Elbette, en çok Ona şükür etmek, en çok Ona itâ’at etmek, ibâdet etmek lâzımdır. Çünkü,Onun nimetleri yanında başkalarının iyilikleri, deniz yanında damla kadar bile değildir. Hatta,
- Page 1 and 2: İSLÂM AHLÂKI--------------------
- Page 3 and 4: zevcelerimizden ve çocuklarımızd
- Page 5 and 6: olabilmesi, vera’ sayesindedir ve
- Page 7 and 8: “Allahü teâlâ, bazı kulların
- Page 9 and 10: Bunlara, acımalı ve incitmemelidi
- Page 11 and 12: 2 - Huy iki türlüdür: Birisi ins
- Page 13 and 14: O iyi olunca herşey iyi olur 3.6.2
- Page 15 and 16: İslâmiyet ilerlemeyi teknolojiyi
- Page 17 and 18: Her sınıfın üremesi ve savunmas
- Page 19 and 20: sıfatları, özellikleri vardır.
- Page 21 and 22: olmakdan ve aşırı olmakdan kurtu
- Page 23 and 24: 3 - Af: Düşmandan veya suçludan
- Page 25 and 26: “İşlerin en iyisi, onların ort
- Page 27: Kahramanlığın, yiğitliğin teme
- Page 31 and 32: Yahûdî ve Hıristiyanlar, Muhamme
- Page 33 and 34: Yapılmaması lâzım olan şeyler,
- Page 35 and 36: zevklerine daldıkça, derdler, üz
- Page 37 and 38: çağırıp: “Medînede birisinin
- Page 39 and 40: hareketler görülünce, kâfir dem
- Page 41 and 42: His organları ile anlaşılamıyan
- Page 43 and 44: Emirler insan gücünün üzerinde
- Page 45 and 46: söyliyerek niyet etmek câiz olur
- Page 47 and 48: Kalb hastalıklarından birisi de
- Page 49 and 50: insanların iyi, kötü her işini
- Page 51 and 52: Çirkin, iğrenç olmamak için, ç
- Page 53 and 54: Bu koku diğerlerine ateşden daha
- Page 55 and 56: Geçici şeylerle kibirlenmek 23.8.
- Page 57 and 58: Alay etmek için ve münâfıklık
- Page 59 and 60: Bir hadîs-i şerifte, “Bir kimse
- Page 61 and 62: gazâsında, askerin çokluğunu g
- Page 63 and 64: zan ederek gayret eyledi. Resûlull
- Page 65 and 66: idi. Çok yaşamasının sırrını
- Page 67 and 68: Hadîs-i şerifte, “Müminin din
- Page 69 and 70: ulamazlar. Bunun yegâne ilâcı, b
- Page 71 and 72: Ehl-i beyti sevmek imandandır 23.9
- Page 73 and 74: “Aliyi sevmek, iman, ona düşman
- Page 75 and 76: “İslâmiyet, teslimiyettir. Tesl
- Page 77 and 78: edilmesi lâzımdır. “İbâdet,
- Page 79 and 80:
dünyalık kadar azalır” ve “D
- Page 81 and 82:
Bir farzın yapılmasını, haramda
- Page 83 and 84:
İnsana “Âlem-i sagîr” denir.
- Page 85 and 86:
Günahta ısrar etmek 20.10.2002Gü
- Page 87 and 88:
“Müminler için, her gün 25 def
- Page 89 and 90:
şu kusuru olmasa, daha iyi olurdu
- Page 91 and 92:
Müslüman olmamış ve olmıyan ki
- Page 93 and 94:
şâhidlikle veya zâlime haber ver
- Page 95 and 96:
Cenâb-ı Hak akıldan sonra, nefsi
- Page 97 and 98:
uyurmuşlardı. O dört kelime şud
- Page 99 and 100:
“Beni niçin doyurmadın?” 19.1
- Page 101 and 102:
Yanlış iş yapmamak için fazla k
- Page 103 and 104:
esledi. İdâre ve maişetini te’
- Page 105 and 106:
Kibriyâ, büyüklük, üstünlük
- Page 107 and 108:
gününün kıymetini bilselerdi bu
- Page 109 and 110:
yoldaş olur. Her gece Tebâreke s
- Page 111 and 112:
ızklar taksîm edilmiştir. Çalı
- Page 113 and 114:
2- Korkmadığı kimsenin yanında
- Page 115 and 116:
dolaşmak, fakîrlerin imdâdına y
- Page 117 and 118:
Vermede öncelik sırası 23.1.2003
- Page 119 and 120:
saklamamaları çok güctür. Büy
- Page 121 and 122:
nasıl kazandın? dediler. Çok az
- Page 123 and 124:
hizmet edeceğini bilen ve bunu ken
- Page 125 and 126:
Abdüllah bin Mes’ûd “radıyal
- Page 127 and 128:
ağlamak ise, bütün günahların
- Page 129 and 130:
örtüme sürdüm deyince, Hz.Ömer