İffete benziyen kötü huy 28.6.2002İffete benziyen kötü huy da vardır: Kötü iş yapmazlar. Şehvetlerinin arkasında koşmazlar.Ağır başlı, fazîletli, ilim ve güzel ahlâk sâhibi görünürler. Dillerde medh olunur, her yerde hürmetgösterilir. Mâlı çok olanlar arasında ve mevkı’ sâhibleri yanında sözleri kırılmaz. Kendilerinegelen hediyyelerin ardı kesilmez. Adak, zekât paraları önlerine yığılır.Farz ve sünnetleri yapmakda gevşektirler. Başkalarının yanında, nâfile ibâdetleriyapmaktan, bedenleri za’îf olmuşdur. Nefs-i emmâreleri ise, pek kuvvetlenmiştir. İnsanlararasında emîn, Allah nazarında hâindirler. Sahte tarîkatcılar ve dünyaya düşkün, dünyaları içinahiretlerini satmaktan çekinmeyen din adamları böyledir.Bazı köylüler, şehirdeki yemekleri yimez. Bazıları da, parasına kıyamayıp kıymetli gıdaalmaz. Bunları gören, kendilerini derviş sanır. Kanaat ve iffet sâhibi görünürler. Bunlar,kanaatsız ve iffetsizdir. Yaptıkları, hep gösteriştir, yalandır, riyâdır.Cömertliğe benziyen kötü huy da olur: Mâlı alınteri ile kazanmamış, mîrâsa konmuş veyakaçakçılık, istifcilik yapmış, yahud piyango, toto vurmuştur. Mâlın kıymetini bilmez. Haramlara,lüzûmsuz yerlere dağıtır. Aklın ve İslâmiyetin beğenmediği kötü yerlere saçar. Ahmaklar, bunucömert sanır. Hâlbuki, bunda cömertlik denilen iyi huy yoktur.Mâl kazanmak, dağa yük çıkarmak gibidir. Mâl dağıtmak, yuvarlak taşı, dağdan aşağıbırakmağa benzer. Fakirlik, çok kimsenin iyi adam olmasına mani olur. Çok kimse, fakirliksıkıntısı ile imanını elden kaçırmış, mürted olmuştur. Hadîs-i şerifte, “Eshâbım için fakirliksaadetdir. Âhır zamandaki ümmetim için, zengin olmak saadettir” buyuruldu. Şair nedemiş: İyi anladım, uzun tecribe ile:/Adam ilimle ölçülür, ilim de mâl ile!Mâlı helâldan, şartlarına uygun kazanmak güçtür. Helâl yoldan, İslâmiyete uyarakkazanan az olur. Helâl mâl damla damla, haram mâl ise, sel gibi akarak gelir. Mâl dağıtmaktacömertlik iyidir. İsraf ise, kötüdür, haramdır. Cömert demek, cömertlik huyunu kazanmak, cimrilikdenilen kötü huydan kurtulmak için vermek demektir. Dünyadan birşey ele geçirmek için venefsin kötü arzûsuna kavuşmak için vermeğe cömertlik denilmez.Kahramanlığa benziyen kötü huy 29.6.2002Şecâ’ate yani kahramanlığa benziyen kötü huy da vardır: Şecâ’at göstermesi, şecâ’athuyunu kazanıp, tehevvür ve korkaklık kötü huylarından kurtulması için değildir. Dünya mâlını,mevkı’ini ele geçirmek için tehlikeye atılır. Yahut şöhret kazanmak ister. Mâl toplamak için,Müslümanların yolunu keser, hayvanlarını kapar, evlere girer. Bunları yapabilmek için tehlikelereatılır. Bunlar arasında yakalananlar, işkencelere katlanarak, hatta mallarını, canlarını vermeğigöze alarak, suç ortaklarını ele vermemeği şecâ’at sayarlar.Hâlbuki, bu alçaklarda şecâ’atin kokusu bile yoktur. Şecâ’at sâhibi kimse, aklın ve dîninbeğendiği şeyi yapmak için ortaya atılır. Millete, devlete hizmet etmek, sevap kazanmak ister.Şecâ’at güzel huyuna kavuşarak, Allahü teâlânın rızâsına ulaşmağı sever.Kurdun, kaplanın saldırmaları da bir kahramânın hücûmuna benzer ise de, şecâ’atlaalâkaları yoktur. Kuvvetleri ve yaratılışları îcâbı saldırarak zarar yaparlar. İyi düşünce ile ve hayıryapmak, sevap kazanmak için ileri atılmazlar. Kendilerine dayanamıyan zayıflara hücûmederler. Silâhlı ve kuvvetli bir kimsenin, silâhsız, çıplak, aç bir kimseye saldırması da böyledir.Bu ise, şecâ’at olmaz. Şecâ’at demek, aklı, fikri ve bilgisi ile saldırmayı uygun görmek,dünya kazancını düşünmeyip, rûhunda şecâ’at iyi huyu bulundurmağı, tehevvür ve korkaklıkkötü huylarından kurtulmağı istemek demekdir.Böyle kimse, zararlı, çirkin iş işlemekden ise, ölmeği tercîh eder. Şerefle ölmeği, şerefsizyaşamaktan üstün tutar. Hayır ile anılmağı, yüz karası ile yaşamağa değişir. Şecâ’atte,yaralanmak ve ölmek tehlikeleri olduğu için, önceden tatlı olmıyabilir. Fakat sonunda, dünya veâhıret kazanclarının ve zaferin lezzeti ile sonsuz tatlı olur.Hele İslâmiyeti korumak, Resûlullahın parlak dînini yaymak için can vererek (Şehîdolmak) lezzeti, dünya ve âhıret lezzetlerinin hiç birinde bulunmaz. Nitekim Âl-i İmrân sûresininyüzaltmışdokuzuncu âyetinde meâlen, “Allah yolunda canlarını verenleri ölü sanmayınız!Onlar diridir. Rablerinin nimetlerine kavuşmuşlardır” buyurulmuşdur. Şecâ’ati medh edenhadis-i şerifler sayılamıyacak kadar çoktur. Savaştan kaçmak, insanı ölümden kurtarmaz. Ömrüuzatmaz. Düşman karşısında kalmak da, insanı öldürmez, yok etmez. Ecel, ileri ve geri gitmez.İnsanın ömrü değişmez. Çok olur ki, kaçmak ölüme sebep olur. Düşmana karşı dayanmak da,zafere ve selâmete kavuşturur.
Kahramanlığın, yiğitliğin temeli 30.6.2002Şecâ’atin, kahramanlığı temeli, Allahü teâlânın takdîrine râzı olmak, Ona tevekkül etmek,Ona güvenmektir. Allahın arslanı, şecâ’at nehirlerinin kaynağı, evliyalık bağçesinin gülü olanhazret-i Alî “radıyallahü anh”, savaşta, hücûm sırasında, başı açık, kolları sıvalı koşar ve şubeytleri okurdu:Ölümden kaçmak, şu iki gün doğru olmaz:Ecel geldiği gün ve gelmediği gün.Ecel geldîse kaçmak fayda vermez,Gelmedi ise, tedbîr olmaz hiç uygun!Bazı cahiller, korkaklığı yiğitlik zanneder. Mâlını, mevkı’ini kaybettiği için veya düşmaneline esîr düştüğü için intihâr eden, yani kendini öldüren ahmaklarda şecâ’at değil, korkaklıkvardır. Şecâ’at sâhibi olan dertlere, belâlara göğüs gerer, dayanır, sabır eder.Bu ahmaklar ise, ölmekle sıkıntıdan kurtulacaklarını sanırlar. Bunlar çok câhildir. Ölüncedaha çok sıkıntılara, acılara düşeceklerini bilmiyorlar. İntihâr etmek, başkasını öldürmektendaha büyük günahdır. Şiddetli azâb çekecektir. Aklı gittikden sonra intihâr eden böyle değildir.Ölmeği değil, Allahü teâlâdan sıhhat ve âfiyet istemelidir.Adâlete benziyen kötü huy da vardır. Bu, iffete benzeyen kötü huya yakındır. Adâlet iyihuyundan mahrûm, kötü bir kimse, bulunduğu yerlere adâleti öven levhalar asar. Adâletüzerinde konuşur. Fıkralar yazar. Daha kötüsü, adâleti temsîl eden vazîfeleri, kürsîleri tutar.Gösteriş olarak, âdillerle düşer kalkar. İçleri zulüm, kin, intikam ile doludur. Adâlet ise, huyları vehareketleri dîne ve akla uygun olmak demektir. Görünüşü, içi gibi olmaktır. Herkesin yanında,yalnız iken olduğu gibi bulunmakdır. İki yüzlülük, adâlet değil, münâfıklıkdır. İnsanın önce Allahüteâlâya karşı lâzım olan şükür borcunu ödemesi lazımdır. Bu, öönemli vazîfe, Allahü teâlânınvarlığını düşünmektir.İnsan, nimetlerin Allahü tealadan geldiğini anlamalı ve dil ile hamd ve senâ etmelidir.Bunun için de, Onun emrlerini yapmak, haramlarından sakınmakdır. İnsan kendini temizlemeli.Böylece, Allahü teâlâya yaklaşmalıdır. İnsanları irşâd etmeli, doğru, sâlih olmalarınaçalışmalıdır.İyi huyların en şereflisi 1.7.2002Adâlet, iyi huyların en şereflisidir. Âdil kimse, insanların en iyisidir. Adâlet; ittifâk, eşitlikdemektir. İki şeyin yâ kendileri veya sıfatları eşit olur. Benziyen yerlerinde birleşmişler demektir.Demek ki adâlet, birlikten, vahdetten doğmaktadır. Vahdet ise, en şerefli bir sıfat, en üstün birhâldir. Çünkü, bütün varlıklar bir varlıktan meydana gelmiştir.Âlemde rastlanan her birlik, hakîkî biricik varlığa benzemektedir. Her varlık, o bir olanvarlıktan olduğu gibi, her birlik, o birdendir. Ölçme, karşılaştırma işlerinde, eşitlik gibi şereflisi,kıymetlisi yoktur. İşte bunun için, iyiliklerin en şereflisi adâletdir. Adâlet, ortada olmaktır. Ortadanayrılanda adâlet olmaz. Üç yerde adâletin bulunması lâzımdır:1 - Bir malı, bir nimeti bölerken adâlet ile bölmek lâzımdır.2 - Mu’âmelâtta, alış verişte adâlet lâzımdır.3 - Ukûbâtda, cezâ vermekte adâlet lâzımdır. Yanlış yapan karşılığını bulmalıdır. Fakat,bu karşılığı ancak devlet yapar. Kendisine haksızlık yapılan kimse, buna karşılık yapmamalı,bunu emniyete, mahkemeye haber vermelidir. Müslüman, hem İslâmiyete uyar, günah işlemez.Hem de kanûna uyar, suç işlemez. Adâlet olunca, herkes korkusuz yaşar. Adâlet, korkusuzlukdemektir.Adâlet nedir? Bunu insan aklı ile bulmak çok güç olduğu için, Allahü teâlâ, kullarınaacıyarak, memleketleri korumak için, bir ölçü âleti gönderdi. Bu ilâhî ölçü ile, adâleti ölçmekkolay oldu. Bu ölçü, Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” getirdikleri dinlerdir.İslâmiyete nâmûs-i ilâhî de denir.Bugün ve kıyâmete kadar kullanılması emir olunan ilâhî ölçü, Muhammed aleyhisselâmagönderilen dindir.İnsan, medenî olarak yaratılmıştır. Yani, öyle yaratılmıştır ki, birbirleri ile karışmak, birarada yaşamak, yardımlaşmak zorundadırlar. Hayvanlar, medenî yaratılmadı. Medînede,şehrde birlikte yaşamağa mecbûr değildirler.İnsan nâzik, zayıf yaratıldığı için, pişmemiş yemek yiyemez. Gıda, elbise ve binânın,hâzırlanması lâzımdır. Yani, san’atlara ihtiyac vardır. Bunun için de, araştırmak, düşünmek ve
- Page 1 and 2: İSLÂM AHLÂKI--------------------
- Page 3 and 4: zevcelerimizden ve çocuklarımızd
- Page 5 and 6: olabilmesi, vera’ sayesindedir ve
- Page 7 and 8: “Allahü teâlâ, bazı kulların
- Page 9 and 10: Bunlara, acımalı ve incitmemelidi
- Page 11 and 12: 2 - Huy iki türlüdür: Birisi ins
- Page 13 and 14: O iyi olunca herşey iyi olur 3.6.2
- Page 15 and 16: İslâmiyet ilerlemeyi teknolojiyi
- Page 17 and 18: Her sınıfın üremesi ve savunmas
- Page 19 and 20: sıfatları, özellikleri vardır.
- Page 21 and 22: olmakdan ve aşırı olmakdan kurtu
- Page 23 and 24: 3 - Af: Düşmandan veya suçludan
- Page 25: “İşlerin en iyisi, onların ort
- Page 29 and 30: İnsan, her ihtiyacını hâzırlam
- Page 31 and 32: Yahûdî ve Hıristiyanlar, Muhamme
- Page 33 and 34: Yapılmaması lâzım olan şeyler,
- Page 35 and 36: zevklerine daldıkça, derdler, üz
- Page 37 and 38: çağırıp: “Medînede birisinin
- Page 39 and 40: hareketler görülünce, kâfir dem
- Page 41 and 42: His organları ile anlaşılamıyan
- Page 43 and 44: Emirler insan gücünün üzerinde
- Page 45 and 46: söyliyerek niyet etmek câiz olur
- Page 47 and 48: Kalb hastalıklarından birisi de
- Page 49 and 50: insanların iyi, kötü her işini
- Page 51 and 52: Çirkin, iğrenç olmamak için, ç
- Page 53 and 54: Bu koku diğerlerine ateşden daha
- Page 55 and 56: Geçici şeylerle kibirlenmek 23.8.
- Page 57 and 58: Alay etmek için ve münâfıklık
- Page 59 and 60: Bir hadîs-i şerifte, “Bir kimse
- Page 61 and 62: gazâsında, askerin çokluğunu g
- Page 63 and 64: zan ederek gayret eyledi. Resûlull
- Page 65 and 66: idi. Çok yaşamasının sırrını
- Page 67 and 68: Hadîs-i şerifte, “Müminin din
- Page 69 and 70: ulamazlar. Bunun yegâne ilâcı, b
- Page 71 and 72: Ehl-i beyti sevmek imandandır 23.9
- Page 73 and 74: “Aliyi sevmek, iman, ona düşman
- Page 75 and 76: “İslâmiyet, teslimiyettir. Tesl
- Page 77 and 78:
edilmesi lâzımdır. “İbâdet,
- Page 79 and 80:
dünyalık kadar azalır” ve “D
- Page 81 and 82:
Bir farzın yapılmasını, haramda
- Page 83 and 84:
İnsana “Âlem-i sagîr” denir.
- Page 85 and 86:
Günahta ısrar etmek 20.10.2002Gü
- Page 87 and 88:
“Müminler için, her gün 25 def
- Page 89 and 90:
şu kusuru olmasa, daha iyi olurdu
- Page 91 and 92:
Müslüman olmamış ve olmıyan ki
- Page 93 and 94:
şâhidlikle veya zâlime haber ver
- Page 95 and 96:
Cenâb-ı Hak akıldan sonra, nefsi
- Page 97 and 98:
uyurmuşlardı. O dört kelime şud
- Page 99 and 100:
“Beni niçin doyurmadın?” 19.1
- Page 101 and 102:
Yanlış iş yapmamak için fazla k
- Page 103 and 104:
esledi. İdâre ve maişetini te’
- Page 105 and 106:
Kibriyâ, büyüklük, üstünlük
- Page 107 and 108:
gününün kıymetini bilselerdi bu
- Page 109 and 110:
yoldaş olur. Her gece Tebâreke s
- Page 111 and 112:
ızklar taksîm edilmiştir. Çalı
- Page 113 and 114:
2- Korkmadığı kimsenin yanında
- Page 115 and 116:
dolaşmak, fakîrlerin imdâdına y
- Page 117 and 118:
Vermede öncelik sırası 23.1.2003
- Page 119 and 120:
saklamamaları çok güctür. Büy
- Page 121 and 122:
nasıl kazandın? dediler. Çok az
- Page 123 and 124:
hizmet edeceğini bilen ve bunu ken
- Page 125 and 126:
Abdüllah bin Mes’ûd “radıyal
- Page 127 and 128:
ağlamak ise, bütün günahların
- Page 129 and 130:
örtüme sürdüm deyince, Hz.Ömer