Yüksek insanlar, ârifler, dünyada iken, âhıretteki rûh lezzetlerinden bir kısmına kavuşurlar.Bedenin Cennetine dünyada kavuşulamaz.Allahü teâlâ, dünyada kendini göstermedi. His uzvları ile anlaşılmadı. Böyle olması,insanlara büyük rahmettir. Görülseydi, kötü kimseler, Ona hakâret ederler, alay ederler, kahır vegadab-i ilâhiye sebep olurlardı. Kötülerin yanı sıra, iyiler de azâb görürlerdi. İyiler şehîd olurlarise de, dünyada rahat, huzûr kalmazdı.Cennet lezzetleri, dünya lezzetleri gibi değildir. Hatta, dünya lezzetlerine hiç benzemezler.Allahü teâlâ, Cennetteki lezzetleri, dünyada işiterek anlıyabilmemiz için, dünyada onlarabenziyen lezzetler yarattı.Böylece, o lezzetlere kavuşmak için çalışmamızı emr etti. Cennet lezzetlerinin tadınıalabilmek için, önce acı, sıkıntı çekmek lâzım değildir. Çünkü, Cennetteki bedenin yapısı,dünyadaki gibi değildir. Dünyadaki beden, yok olacak bir halde yaratıldı. Takrîben yüz senedayanacak kadar sağlamdır. Cennetdeki beden ise, sonsuz kalacak, hiç yıpranmıyacaksağlamlıktadır. Aralarındaki benzerlik, insan ile, aynadaki hayali arasındaki benzerlik gibidir.İnsan aklı, kıyametteki varlıkları anlıyamaz. Akıl, his organları ile duyulanları ve bunlarabenziyenleri anlıyabilir. Cennet nimetlerini, lezzetlerini, dünyadakilere benzetmek, onlarüzerinde mantık, fikir yürütmek insanı, çürük, yanlış netîcelere götürür. Bilinmiyen şeyleri,bilinen şeylere benzeterek, fikir yürütmek, bâtıldır, geçersizdir.İnsanlar dört kısımdır 17.6.20021– Peygambere inanır ve buna uyar. Bunlar dünyada rahat ve huzûr içinde yaşar.Âhırette, doğru Cennete gider. Nefsine uyarak hâsıl olan günahları, kalb ile tevbe, dil ile istigfârederek ve dünyada sıkıntılar çekerek, af edilecek, doğru Cennete giderek, nimetler içindesonsuz yaşayacaktır. Bunlara “Sâlih kul” denir.2– Peygambere inanır ve buna uyar. Dünyada dert, sıkıntı ve hastalık içinde yaşar.Derdlere sabır ve şükür eder. Sabırları, derecelerinin, sonsuz nimetlerinin artmasına sebep olur.Bunlar, nefslerine uymaz. Bunlara “Velî” “Evliya” denir. Böyle kimseler azdır.3– Peygambere inanır. Peygambere değil, nefsine uyar. Dünyada sıkıntı çeker. Bunlar,nefslerine uyarak hâsıl olan günahlar kadar Cehennemde yandıkdan sonra, Cennetegireceklerdir. Bunlara “Fâsık, günahkâr kul” denir. İslâmiyetin bir emrini beğenmiyen kâfir olur.Kâfirler, Cennete girmeyecek, Cehennemde sonsuz yanacaklardır.4– Peygambere inanmaz. Fakat, İslâmiyyenin emir ve yasak ettiği şeyleri zeka ile bulup,bunlara uyarlar. Bunlar, dünyada rahat eder. Fakat ahirette sonsuz olarak Cehennemde kalırlar.Allahü teâlânın merhameti, ihsânı, nîmetleri, o kadar çoktur ki, sonsuzdur. Kullarına çokacıdığı için, onların dünyada rahat, huzur içinde, kardeşce yaşamaları, âhirette de, sonsuzSaadete, bitmez, tükenmez nîmetlere kavuşmaları için, yapılması lâzım olan iyilikleri vesakınılması lâzım olan kötülükleri, Peygamberlerine, melek vâsıtası ile bildirmiş, bunları bildirenbir çok kitap da göndermiştir.Dinli olsun, dinsiz olsun, inansın inanmasın, herhangi bir kimse, bilerek veya bilmeyerek,dinin emir ve yasaklara uyduğu kadar, dünyada rahat ve huzur içinde yaşar. Bu, faydalı bir ilâcıkullanan herkesin, dertten, sıkıntıdan kurtulması gibidir. Şimdi, dinsiz, îmansız çok kimsenin vemüslüman olmıyan milletlerin rahat, huzur içinde yaşamaları, inanmadıkları, bilmedikleri halde,İslamiyetin emirlerine uygun olarak çalıştıkları içindir. Müslüman olduklarını söyliyen, âdet olarakibâdetleri yapan, çok kimselerin ise, sefâlet, sıkıntılar içinde yaşamalarının sebebi de, dinimizinemirlerine ve güzel ahlâka uymadıkları içindir. Dünyada ve âhırette sonsuz saadetekavuşabilmek için ise, önce îman etmek, inanmak ve bilerek, niyet ederek uymak lâzımdır.İyiliklerin başı, bu dört huydur. 18.6.2002Kalb ile rûhun hâllerini ve işlerini bildiren ilme “Ahlâk ilmi” denir. Huy, kalb ile rûhunmelekesi, yani alışkanlığı demektir. Huy, iyi veya kötü iş yapmağa sebep olur. Yahut da, iyi vekötü olmıyan şeye sebep olur. Birincisine, iyi ahlâk denir. Cömertlik, şecâ’at yani yiğitlik,yumuşaklık böyledir. İkincisine kötü ahlâk denir. Hasîslik ve erkekler için korkaklık böyledir.Kalbin ve rûhun iki kuvveti vardır. Birincisi, anlama kuvveti, İkincisi, hareket ettiren, yapıcıkuvveti. Yapıcı kuvvetin birinci kısmına “Şehvet” denir ki, zevkli, tatlı şeylere kavuşmak istiyenkuvvetdir. İkinci kısmına “Gadab” denir ki, beğenmediği şeylerden uzaklaştırmak istiyenkuvvetdir. Bu dört kuvvetten muhtelif işler meydana gelir. Bu işler akla uygun, güzel, noksan
olmakdan ve aşırı olmakdan kurtulmuş olursa, bunları yapan huy fazîlet olur. Noksan veya aşırıolan işleri yapan huy, rezâlet olur.Aklın nazarî kuvveti iyi olursa, o huya “Hikmet” denir. İkinci kuvveti olan “Hikmet-i amelî”kuvveti iyi olursa, o huya “Adâlet” denir. Kalbin ve rûhun, yapıcı kuvvetlerinin şehvânî kuvveti iyiolursa, o huya “İffet” denir. Gadabî kısmı iyi olursa, o huya “Şecâ’at” denir.İyiliklerin başı, bu dört huydur. Adâletin azı çoğu olmaz. Diğer üçünün aşırı ve noksanolmaları, rezâlet olur. Hikmetin aşırısı , ukalâlıktır. Noksan olması ise; kalın kafalılıktır. Adâletinaşırısı ve noksanı olmaz. Yalnız zıddı, tersi olur ki, bu da “Zulüm”dür. İffetin aşırısı “Fücûr” yani“Sefâhet”tir. Noksan olması ise “Humûd” yani durgunlukdur. Şecâatin aşırısı saldırmaktır.Noksanı, korkaklıkdır.Ukala huylu kimse, rûhun kuvveti olan aklını, hiyle, dedikodu, maskaralık yapmak içinkullanır. Kalın kafalı kimse, hakîkatları anlıyamaz. İyi, kötü şeyleri birbirinden ayıramaz. Atılgan,saldırgan huylu kimse, kendini tehlikelere atar. Kuvvetli düşmanla döğüşmeğe kalkar. Korkakolan adam, sabır edemez. Dayanamaz. Hakkını arayamaz. Fücûr huylu olan kimse, yemekte,içmekte ve evlenmekte mekrûhlara ve haramlara sapar. Çirkin, kötü işlerden zevk alır.Humûd huylu olan kimse de, helâl olan zevkleri, meşrû’ olan arzûları terk eder. Yâ kendihelâk olur, yahut nesli kesilir.İnsanlarda bulunan bütün güzel ahlâk, yukarıda bildirilen dört iyiana huydan doğar. Herkes bu dört huy ile öğünür. Hatta, soyu ile, yakınları ile iftihâr edenkimseler, onlarda bu huylar bulunduğu için öğünürler.Zekanın ahlâk ilmindeki yeri 19.6.2002Hikmetten meydana gelen zeka, bir melekedir. Bir alışkanlıktır. Bunun yardımı ile, insan,bilinen şeylerden, bilinmiyenleri çıkarır. Delîlleri bir araya toplıyarak, aranılan şeyleri bulur.İnsanların zekâları muhtelif miktârdadır. Zekânın en üstün derecesine “Dehâ” denir. Zekâ Testüsûlü ile ölçülür.İlk zeka testini Osmanlılar yaptı. Osmanlı orduları Avrupada ilerliyor. Viyana eldengidiyordu. Viyana gidince, bütün Avrupanın Müslümanların eline geçmesi çok kolay olacaktı.Osmânlılar, Avrupaya islâm medeniyetini getiriyor. İlm, fen, ahlâk nûrları, hıristiyanlığınkararttığı, uyuşturduğu yerlere, zindelik, insanlık, huzûr, saadet saçıyordu.Asrlarca, diktatörlerin, kapitalistlerin, papazların zulümleri altında inleyen, barbarlaşanAvrupa, İslâm adâleti ile, islâm ilmleri ile, İslâm ahlâkı ile, insan haklarına kavuşuyordu. Avrupadiktatörleri ve öncelikle hıristiyan kiliseleri, Osmanlı ordularına karşı son gayretleriniharcıyorlardı.Bir gece, İstanbuldaki, ingiliz sefîri, Londraya târihî mektûbunu yolladı. BULDUM...BULDUM!... Osmânlı ordularının ilerleme sebepini buldum. Onları durdurmanın yolunu buldumdiyor. Şöyle yazıyordu:“Osmânlılar ele geçirdikleri her yerde din, ırk farkı gözetmeksizin, seçdikleri çocuklarınzekâlarını ölçüyor, ileri zekâlıları ayırarak, medreselerde okutup, islâm terbiyesi ileyetişdiriyorlar. Bunlar arasından da seçtiklerine, saraydaki ENDERUN denilen yüksek okulda, ozamanın en ileri bilgilerini veriyorlar. İşte, Osmânlı siyâset adamları, başkumandanları, böyleseçilen, yetişdirilen keskin zekâlı şahsiyyetlerdir. Sokullular, Köprülüler, böyle yetişmiştir.Osmânlı akınlarını durdurmak, hıristiyanlığı kurtarmak için biricik çare, enderun mekteblerini vemedreseleri dağıtmak, onları içerden yıkmaktır”.Bu mektûbdan sonra, İngilterede “Müstemlekeler nezâreti” kuruldu. Burada yetiştirilencâsûslar ve hıristiyan misyonerleri vasıtasıyla yalan propaganda ve yaldızlı va’dlerle avladıklarıcâhilleri Osmânlı devletinin kilid noktalarına yerleştirmeğe ve bu kuklaların eli ile; medreselerdenfen, ahlâk derslerini, hatta, yüksek din bilgilerini kaldırmağa, Müslümanları câhil bırakmağauğraştılar. Bu sinsi kampanyalarında, tanzîmattan sonra tam başarı sağladılar. Osmanlı devletiyıkıldı. Osmanlının dünyaya yaydığı saadet, huzûr nûrları söndü.Şecaatten doğan onbir iyi huy 20.6.2002Gadabın, öfkenin iyi yönde kullanılmasına, şecaat denir. Bundan onbir iyi huy meydanagelir:1 - Ağır başlı olmak: Medh olunmaktan sevinmez, zem olunmaktan, kötülenmektenüzülmez. Fakirle zenginleri bir tutar. Tatlıyı, acıyı tefrîk etmez. Olayların değişmesi ile vekorkulu, sıkıntılı hâller karşısında çalışması sarsılmaz.2 - Necdet, yani yiğitlik: Korkulu hâllerde, sıkıntılı işlerde, sabır ve sebât etmektir. Buzamanda, bağırıp çağırmaz. Uygunsuz iş yapmaz.
- Page 1 and 2: İSLÂM AHLÂKI--------------------
- Page 3 and 4: zevcelerimizden ve çocuklarımızd
- Page 5 and 6: olabilmesi, vera’ sayesindedir ve
- Page 7 and 8: “Allahü teâlâ, bazı kulların
- Page 9 and 10: Bunlara, acımalı ve incitmemelidi
- Page 11 and 12: 2 - Huy iki türlüdür: Birisi ins
- Page 13 and 14: O iyi olunca herşey iyi olur 3.6.2
- Page 15 and 16: İslâmiyet ilerlemeyi teknolojiyi
- Page 17 and 18: Her sınıfın üremesi ve savunmas
- Page 19: sıfatları, özellikleri vardır.
- Page 23 and 24: 3 - Af: Düşmandan veya suçludan
- Page 25 and 26: “İşlerin en iyisi, onların ort
- Page 27 and 28: Kahramanlığın, yiğitliğin teme
- Page 29 and 30: İnsan, her ihtiyacını hâzırlam
- Page 31 and 32: Yahûdî ve Hıristiyanlar, Muhamme
- Page 33 and 34: Yapılmaması lâzım olan şeyler,
- Page 35 and 36: zevklerine daldıkça, derdler, üz
- Page 37 and 38: çağırıp: “Medînede birisinin
- Page 39 and 40: hareketler görülünce, kâfir dem
- Page 41 and 42: His organları ile anlaşılamıyan
- Page 43 and 44: Emirler insan gücünün üzerinde
- Page 45 and 46: söyliyerek niyet etmek câiz olur
- Page 47 and 48: Kalb hastalıklarından birisi de
- Page 49 and 50: insanların iyi, kötü her işini
- Page 51 and 52: Çirkin, iğrenç olmamak için, ç
- Page 53 and 54: Bu koku diğerlerine ateşden daha
- Page 55 and 56: Geçici şeylerle kibirlenmek 23.8.
- Page 57 and 58: Alay etmek için ve münâfıklık
- Page 59 and 60: Bir hadîs-i şerifte, “Bir kimse
- Page 61 and 62: gazâsında, askerin çokluğunu g
- Page 63 and 64: zan ederek gayret eyledi. Resûlull
- Page 65 and 66: idi. Çok yaşamasının sırrını
- Page 67 and 68: Hadîs-i şerifte, “Müminin din
- Page 69 and 70: ulamazlar. Bunun yegâne ilâcı, b
- Page 71 and 72:
Ehl-i beyti sevmek imandandır 23.9
- Page 73 and 74:
“Aliyi sevmek, iman, ona düşman
- Page 75 and 76:
“İslâmiyet, teslimiyettir. Tesl
- Page 77 and 78:
edilmesi lâzımdır. “İbâdet,
- Page 79 and 80:
dünyalık kadar azalır” ve “D
- Page 81 and 82:
Bir farzın yapılmasını, haramda
- Page 83 and 84:
İnsana “Âlem-i sagîr” denir.
- Page 85 and 86:
Günahta ısrar etmek 20.10.2002Gü
- Page 87 and 88:
“Müminler için, her gün 25 def
- Page 89 and 90:
şu kusuru olmasa, daha iyi olurdu
- Page 91 and 92:
Müslüman olmamış ve olmıyan ki
- Page 93 and 94:
şâhidlikle veya zâlime haber ver
- Page 95 and 96:
Cenâb-ı Hak akıldan sonra, nefsi
- Page 97 and 98:
uyurmuşlardı. O dört kelime şud
- Page 99 and 100:
“Beni niçin doyurmadın?” 19.1
- Page 101 and 102:
Yanlış iş yapmamak için fazla k
- Page 103 and 104:
esledi. İdâre ve maişetini te’
- Page 105 and 106:
Kibriyâ, büyüklük, üstünlük
- Page 107 and 108:
gününün kıymetini bilselerdi bu
- Page 109 and 110:
yoldaş olur. Her gece Tebâreke s
- Page 111 and 112:
ızklar taksîm edilmiştir. Çalı
- Page 113 and 114:
2- Korkmadığı kimsenin yanında
- Page 115 and 116:
dolaşmak, fakîrlerin imdâdına y
- Page 117 and 118:
Vermede öncelik sırası 23.1.2003
- Page 119 and 120:
saklamamaları çok güctür. Büy
- Page 121 and 122:
nasıl kazandın? dediler. Çok az
- Page 123 and 124:
hizmet edeceğini bilen ve bunu ken
- Page 125 and 126:
Abdüllah bin Mes’ûd “radıyal
- Page 127 and 128:
ağlamak ise, bütün günahların
- Page 129 and 130:
örtüme sürdüm deyince, Hz.Ömer