Ananın, babanın, hocanın, itâ’at lâzım olmıyan emrleri yapılmadığı zaman özr, behâneanlatmalı ve hafîf ve yumuşak söylemelidir. Yani, emri yapmamak, isyân ve hakâret şeklindeolmayıp, kusur ve kabâhat şekli verilerek fitneye sebeb olmamalıdır.Mısrlı Hasen Bennâ ve bunun yetişdirmelerinden Seyyid Kutb gibi mezhebsiz, câhil dinadamları, (Cihâd, zulm edenlere ve zâlimlere karşıdır) âyet-i kerîmesini ileri sürerek, devleteisyân ettikleri için ler.İdâm edildiler. Aldatdıkları binlerce genç de, zındanlarda senelerce işkenceçekdikden sonra öldürüldüler. (İhvân-ı müslimîn), yani müslüman kardeşler denilen bu gençler,1982 de Sûriyedeki zâlim Es’ad hükûmetine de isyân ederek, Hama şehrinin yakılıp yıkılmasınave on binlerce müslümanın fecî’ şekilde öldürülmesine sebeb oldular. Hâlbuki, zâlim, hatta kâfirdevlete karşı isyân etmeği, fitne çıkarmağı, dînimiz yasak etmektedir. Böyle fitne çıkarmak,cihâd değil, ahmaklıkdır. Büyük günahtır.Cihadı sahıslar değil devlet yapar 29.12.2002Mısrlı Hasen Bennâ ve Seyyid Kutub gibi kimseler, “Cihâd, zulmedenlere ve zâlimlerekarşıdır” âyet-i kerîmesini ileri sürerek gençleri devlete karşı ayaklandırdılar. Halbukie,bu âyet-ikerîme, Hac sûresinde olup, Medînede yeni kurulan islâm devletinin, Mekkedeki kâfirlerle cihâdyapmasına izin vermektedir.Bu âyet-i kerîme, islâm devletinin, zâlim, kâfir diktatörlerle cihâd etmesine izinvermektedir. Yanî cihâdı, devlet yapar. Devletin ordusu yapar. İnsanın öteye, beriyesaldırmasına, devlete karşı gelmesine cihâd denmez. Eşkıyâlık denir ki, büyük günahdır.Ehl-i sünnet âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ”, kâfir, zâlim hükûmete bile ısyân etmeğiyasak etmiştir. Mezhebsiz, câhil din adamları, Ehl-i sünnet âlimlerinin yüksekliklerini bilmedikleriiçin ve tefsîr, fıkh kitaplarının manâlarını anlamadıkları için, kendilerini âlim sanıyorlar. Âyet-ikerîmelerden ve hadis-i şeriflerden yanlış, bozuk ma’nâlar çıkararak, islâm dînine vemüslümanlara çok zarar yapıyorlar.Halbuki, isyan etmemek Ehli sünnetin prensiplerindendir. Tarih boyunca Ehli sünnetindevlete isyanı görülmemiştir. Osmanlı devletinde görülen, Celali, Kabakçı gibi isyanlar da dışkökenlidir. Osmânlılara karşı yapılan son ihtilâli ingilizler hâzırladı. Merkezi Selânikde bulunanüçüncü ordunun bazı genç subayları, ingiliz câsûsları tarafından aldatıldı.7 Temmuzda Şemsî pâşa, tegmen Âtıf tarafından vuruldu. Dış destekli İttihat Terakkimensuplarının idâre ettiği ordu, ingiliz ve fransız silâhları ile, İstanbula yürüdü. Devletin idâresicâhillerin eline geçti. Ehliyyetli kimseler zındanlara atıldı. Çoğu i’dâm edildi.1915 ocak ayında Enver pâşa, Rus hudûduna asker gönderilmesi için emir verdi.Tecribeli subaylar, yollarda kar var, martdan sonra gönderelim dediler. Hayır, ben emirediyorum, şimdi gidilecek dedi, bu subayları cezâlandırdı. 86.000 asker Sarıkamış’ta donaraköldü. Her tarafda verilen, böyle ahmakca emrler ve i’dâmlar, milleti bıkdırdı.Pâşalar bu hâli anlayınca, canlarını kurtarmak için Avrupaya kaçtılar. Talât pâşaBerlinde, Enver pâşa 1922 de Rusyada, Cemâl pâşa Tiflisde öldürüldü. Enver pâşanınkemikleri 1996 da İstanbula nakl edildi. 1908 isyânı milletimize nice büyük zararlar verdi. Devletbüyük felâket oldu. On yıl içinde, Osmanlı devletini bitirdiler. İslam alemi perişan oldu. BugünOrtadoğuda, kan ve gözyaşının dinmemiş olması Osmanlının adaletli idaresinden mahrumkalmasındandır.“Kibrli olanları elbette sevmez!” 30.12.2002Allahü teâlâ, kullarına gönderdiği kitapların hepsinde, kibri ve gururlanmayı kötülemiş veyasak etmiştir. Meselâ, Kur’ân-ı kerîmde, Nahl sûresinin yirmiüçüncü âyetinde meâlen, “Allahüteâlâ, kibrli olanları elbette sevmez!” buyurmaktadır.İncîlde bildiriyor ki, havârîler, Îsâ aleyhisselâma sordu: Ey Allahın Peygamberi! İçimizde,hangimiz büyük, hangimiz küçüktür? Bu sorularına karşılık olarak, Îsâ aleyhisselâm: “Enbüyüğünüz, en küçüktür. En küçüğünüz de, en büyüktür” buyurdu.Böylece, kendini büyük gören küçüktür. Kendini küçük gören büyüktür demiş oldu.Peygamberlerin sonuncusu ve hepsinin en üstünü olan Muhammed aleyhisselâm da, birçokhadis-i şeriflerinde, kibirli olanları kötülemiş, alçak gönüllü olanları övmüştür. Meselâ bir hadis-işerifte, “Allah rızâsı için tevâzu’ edeni, yanî kendini Müslümanlardan üstün görmiyeni,Allahü teâlâ yükseltir” buyurmuştur.Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki, Allahü teâlâ ilim gibi, kudret gibi bütün sıfatlarındankullarına biraz ihsân buyurmuştur. Fakat, yalnız üç sıfatı kendine mahsûstur. Bu üç sıfattan hiçbir mahlûkuna vermemişdir. Bu üç sıfatı, kibriyâ, ganî olmak ve yaratmak sıfatlarıdır.
Kibriyâ, büyüklük, üstünlük demektir. Ganî olmak, başkalarına muhtac olmamak, herşeyOna muhtac olmak demektir. Buna karşılık olarak kullarına üç aşağı, alçak sıfat vermiştir. Bunlarda, zül ve inkisâr, yani aşağılık, kırıklık ile ihtiyac ve fânî olmak, yok olmaktır.Bunun için kibirlenmek, Allahü teâlânın sıfatına, hakkına tecâvüz etmek olur. Kullarakibirlenmek yakışmaz. En büyük günahdır. Hadîs-i kudsîde, “Azamet ve kibriyâ banamahsûstur. Bu iki sıfatta, bana ortak olmak istiyenlere, çok acı azâb ederim” buyuruldu.Bunun içindir ki, din âlimleri, tesavvuf büyükleri, her zaman, Müslümanlara tevâzu’, alçakgönüllü olmağı emir buyurmuştur. Müslümanlar egoist olmaz. Egoist olanları, Allahü teâlâsevmez.Evliyânın büyüklerinden tesavvufun reîslerinden olan seyyid Abdülkâdir-i Geylânî“kuddise sirruh” hazretleri, bir gün, yanında Seyyid Ahmed Rıfâ’î ve birçok talebesi olduğuhalde, birgün Dicle nehri kenârında oturmuşlardı. Konuşurlarken kendisinden hâsıl olankerâmetler, dinleyicileri hayran bırakıyordu. Bunlardan birisi şaşkınlıkla, medh edici bir sözkaçırınca, Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri nefsini kırmak için, “Dünyada, benden aşağı birMüslüman bulunacağını sanmam” buyurarak, oradakileri gaflet uykusundan uyandırmışlardır.İyilik eden sevilir! 31.12.2002Hadis-i şerifte,”İnsanlar, kendilerine ihsân, iyilik edenleri sever. Bu sevgi, insanınyaratılışında vardır” buyuruldu. Yapılan ihsân, ne kadar kıymetli ve ne kadar çok olursa, sevgide o kadar fazla olur. Bunun için, herkes anasını, babasını, hocasını, ustasını, vatanını, dinkardeşlerini çok sever.Bir müslümanın mürşidi, yanî hocası, kendisine, din ve dünya bilgilerini, imanını, Allahını,Peygamberini, güzel ahlâkı öğrettiği için, onu herkesden, çok sever. Bu sevgi, cibillîdir yaniİnsanın doğuşunda vardır.Bu sevgiden mahrûm olan kimse, hakîkî insan değildir. Hayvan gibidir. Çok sevilen kimse,insanın kalbinden, hâtırından çıkmaz. Onun şekli, kalbine yerleşir. Bir insan bir Allah dostunu,mesela, İmam-ı Rabbani hazretlerini, Abdülkadir-i Geylani hazretlerini sever devamlı bunudüşünürse, ondan kalbine feyz gelir. Feyz, kalbden kalbe gelen, insana Allahü teâlânın râzıolduğu şeyleri yaptıran nûrdur, bir kuvvettir.Feyzler, Resûlullahın mubârek kalbinden yayılmakta, Evliyânın kalbleri vâsıtası ile,Evliyâyı çok seven kalblere gelmektedir. Evliyânın kalbleri ayna gibidir. Bir aynadan fışkıranışıklar, karşısındaki aynaya ve bundan da, bunun karşısındaki aynaya gelir.Böylece, Resûlullahın kalbinden fışkıran feyzler bizim zamanımızdaki Evliyânın kalblerinegelir. Bir ayna gibidir. Aynaya gelen ışıklar ve karşısında bulunan cisimler, karşı aynada görülür.Aynanın karşısında bulunan ikinci bir ayna ve bunun karşısındaki üçüncü aynada da görünürler.Resûlullahın mubârek kalbinden yayılan feyzler, ma’rifet nûrları da, bu kalbe bağlı olan kalbleregelir. Kalbleri bağlıyan bağ, muhabbettir. Eshâb-ı kirâm, Resûlullahı çok sevdikleri için, bunûrlara kavuştular.Sevgi ne kadar çok olursa, gelen feyz de çok olur. Sevmek, inanıp ve işleri ve ahlâkıOnun gibi olmak demektir. Eshâb-ı kirâmın kalblerine gelen feyzler, sonraki asırdaki gençlerinkalblerine de geldi. Bunların da İslamiyete uymaları kolay ve tatlı oldu. Her biri, birer Velî oldu.Uzak memleketde ve mezârda olan Velîden de feyzler yayılmakda, âşıklarının kalblerinegelmekte, kalbleri nûrlanmaktadır. Resûlullahın mubârek kalbinden yayılan feyzlere sonrakiasrıdaki âşıkların kalbleri de kavuşarak, zamanımızdaki Evliyânın kalblerine geliyor ve bunlarınkalblerinden, kendilerini sevenlerin kalblerine ve bu arada bizlere de geliyor. Buna kavuşmakiçin, Ehl-i sünnet i’tikâdında olmak ve İslamiyete tâbi’ olmak şarttır.Yakınlarını, dostlarını ziyaret sevabı 1.1.2003Müslüman olan ve dînini kayıran akrabasını ziyâret eden bir kimseye, yetmiş nâfile hacsevapı verilir. Gönül almak ziyâreti çok sevapdır. İ’tikâdı bozuk olan, mezhebsiz olan akrabâyıziyâret etmek sevap değildir. Bunların da telefonla hal hatırı sormalı, selam göndermeli,düşmanlığına sebep olmamalıdır.Dînini öğreten hocaya hurmet, saygı ve ta’zîm ve ziyaret etmelidir. Hoca hakkı ana-babahakkından daha üstündür. Çünkü, ana-baba evlâdı büyütür, bakar. Kötülükden, haramlardankorur. İbâdete alıştırır. Üstad ise, evlâda hem dünya ve hem de âhıret hayatını kazandırır, din vediyânetini, Ehl-i sünnet i’tikâdını, farzları, haramları sana öğretir. Dînini, imanını öğreten anababanınhakkı, hocanın hakkından da üstündür.Çocukları küçük iken hocaya gönderip okutmalıdır. Herşeyden evvel, Allahü teâlânın râzıolduğu, emir ettiği şeyleri öğretmelidir. İyi bir mümin olmaları için gayret etmelidir. Büyüdüktensonra, edeb zor olur. Onların ve hanımının suçlarını affetmeli. Peygamberimiz “aleyhisselâm”
- Page 1 and 2:
İSLÂM AHLÂKI--------------------
- Page 3 and 4:
zevcelerimizden ve çocuklarımızd
- Page 5 and 6:
olabilmesi, vera’ sayesindedir ve
- Page 7 and 8:
“Allahü teâlâ, bazı kulların
- Page 9 and 10:
Bunlara, acımalı ve incitmemelidi
- Page 11 and 12:
2 - Huy iki türlüdür: Birisi ins
- Page 13 and 14:
O iyi olunca herşey iyi olur 3.6.2
- Page 15 and 16:
İslâmiyet ilerlemeyi teknolojiyi
- Page 17 and 18:
Her sınıfın üremesi ve savunmas
- Page 19 and 20:
sıfatları, özellikleri vardır.
- Page 21 and 22:
olmakdan ve aşırı olmakdan kurtu
- Page 23 and 24:
3 - Af: Düşmandan veya suçludan
- Page 25 and 26:
“İşlerin en iyisi, onların ort
- Page 27 and 28:
Kahramanlığın, yiğitliğin teme
- Page 29 and 30:
İnsan, her ihtiyacını hâzırlam
- Page 31 and 32:
Yahûdî ve Hıristiyanlar, Muhamme
- Page 33 and 34:
Yapılmaması lâzım olan şeyler,
- Page 35 and 36:
zevklerine daldıkça, derdler, üz
- Page 37 and 38:
çağırıp: “Medînede birisinin
- Page 39 and 40:
hareketler görülünce, kâfir dem
- Page 41 and 42:
His organları ile anlaşılamıyan
- Page 43 and 44:
Emirler insan gücünün üzerinde
- Page 45 and 46:
söyliyerek niyet etmek câiz olur
- Page 47 and 48:
Kalb hastalıklarından birisi de
- Page 49 and 50:
insanların iyi, kötü her işini
- Page 51 and 52:
Çirkin, iğrenç olmamak için, ç
- Page 53 and 54: Bu koku diğerlerine ateşden daha
- Page 55 and 56: Geçici şeylerle kibirlenmek 23.8.
- Page 57 and 58: Alay etmek için ve münâfıklık
- Page 59 and 60: Bir hadîs-i şerifte, “Bir kimse
- Page 61 and 62: gazâsında, askerin çokluğunu g
- Page 63 and 64: zan ederek gayret eyledi. Resûlull
- Page 65 and 66: idi. Çok yaşamasının sırrını
- Page 67 and 68: Hadîs-i şerifte, “Müminin din
- Page 69 and 70: ulamazlar. Bunun yegâne ilâcı, b
- Page 71 and 72: Ehl-i beyti sevmek imandandır 23.9
- Page 73 and 74: “Aliyi sevmek, iman, ona düşman
- Page 75 and 76: “İslâmiyet, teslimiyettir. Tesl
- Page 77 and 78: edilmesi lâzımdır. “İbâdet,
- Page 79 and 80: dünyalık kadar azalır” ve “D
- Page 81 and 82: Bir farzın yapılmasını, haramda
- Page 83 and 84: İnsana “Âlem-i sagîr” denir.
- Page 85 and 86: Günahta ısrar etmek 20.10.2002Gü
- Page 87 and 88: “Müminler için, her gün 25 def
- Page 89 and 90: şu kusuru olmasa, daha iyi olurdu
- Page 91 and 92: Müslüman olmamış ve olmıyan ki
- Page 93 and 94: şâhidlikle veya zâlime haber ver
- Page 95 and 96: Cenâb-ı Hak akıldan sonra, nefsi
- Page 97 and 98: uyurmuşlardı. O dört kelime şud
- Page 99 and 100: “Beni niçin doyurmadın?” 19.1
- Page 101 and 102: Yanlış iş yapmamak için fazla k
- Page 103: esledi. İdâre ve maişetini te’
- Page 107 and 108: gününün kıymetini bilselerdi bu
- Page 109 and 110: yoldaş olur. Her gece Tebâreke s
- Page 111 and 112: ızklar taksîm edilmiştir. Çalı
- Page 113 and 114: 2- Korkmadığı kimsenin yanında
- Page 115 and 116: dolaşmak, fakîrlerin imdâdına y
- Page 117 and 118: Vermede öncelik sırası 23.1.2003
- Page 119 and 120: saklamamaları çok güctür. Büy
- Page 121 and 122: nasıl kazandın? dediler. Çok az
- Page 123 and 124: hizmet edeceğini bilen ve bunu ken
- Page 125 and 126: Abdüllah bin Mes’ûd “radıyal
- Page 127 and 128: ağlamak ise, bütün günahların
- Page 129 and 130: örtüme sürdüm deyince, Hz.Ömer