PDF Dosyası - Ankara Üniversitesi Kitaplar Veritabanı

PDF Dosyası - Ankara Üniversitesi Kitaplar Veritabanı PDF Dosyası - Ankara Üniversitesi Kitaplar Veritabanı

kitaplar.ankara.edu.tr
from kitaplar.ankara.edu.tr More from this publisher
11.07.2015 Views

ANKARA ÜNIVERSITESI ILİIIIYAT FAKÜLTESI YAYINLARI NO; 168İSLAM KURUMIARIYAR İ N İDoç. Dr. İSMET KAYAO ĞLU

ANKARA ÜNIVERSITESI ILİIIIYAT FAKÜLTESI YAYINLARI NO; 168İSLAM KURUMIARIYAR İ N İDoç. Dr. İSMET KAYAO ĞLU


ANKARA ÜNIVERSITESI ILAHIYAT FAKÜLTESI YAYINLARI. No: 168İSLAM KURUMLARITARIHIDoç. Dr. İSMET KAYAO ĞLU


1. Bask ı : <strong>Ankara</strong> 19802. Bask ı : <strong>Ankara</strong> 1984ANKARA eNIVERSITES İ BASIMEV İ ANKARA-1 9 8 5


IÇINDEKILERÖNSÖZ 5- 8İSLAM MEDENİYETİNİN DOĞUŞU 9- 161- Halifelik 17- 392- Hukuk Kurumlar ı 40- 443- Ordu 45- 614- Berid (islâm Devletlerinde Haberle şme) 62- 755- Beytülmâl (Hazine) 76- 826- Toprak Yönetimi ve Tar ım 83- 957- Ticaret Hayat ı 96-1158- Şehirlerin Kurulu şu, Şehir Hayat ı 116-1219- Eğitim ve Öğretim Kurumlar ı 122-12910- Fütüvvet ve Al -inik 130-14011- Vakıflar 141-148Bİ BLİYOGRAFYA 149-152I- Genel Nitelikte Kitap ve Makaleler 149-150II- Konulara Göre Kitap ve Makaleler 150-152D İZİN 153-162


ÜNSÜZİslam Medeniyeti, şüphesiz kaynağını bir ilahi dinden alanmedeniyettir. Yani din olmasayd ı bu medeniyet de do ğmazd ı .İslam dininin yayılması ve birçok kavim ve milletleri içinealmas ı, onların bu yeni dine heyecanla sar ılmaları,üzerinde duraca'ğ'unız gibi, gelenek ve görenekleriyle birliktebirçok fikri ve maddi katk ıları, yeni bir medeniyetin do ğmasınasebep olmuştur.Bilindiği gibi islam Dini Hicaz topraklar ında doğmu ştur.Bu dinin yaratt ığı Klasik İslam Medeniyet! ise, doğduğu topraklardanbir tak ım tesirler alarak, daha sonra büyük fetihle':tamamlan ınca, tam hüviyetini göstermi ştir.İslam Medeniyetini iyi anlamak için, diğer medeniyetlerdenbelki daha fazla, ilk İslam topluluğunun içinden ç ıktığıortam ı ; İslam öncesi toplum içindeki etkilerini bilmek gerekir.Bunun yanında, Islam'ın kutsal metinlerini (Kur'an ve Hadis),İslamidan önceki Arabistan' ın dili ve geleneklerini de bilmelidir.islam Peygamber i'nin doğup, büyüdüğü, dininiyaydığı ortamı kavramak ve onun İslam temelleri üzerinekurduğu site - devleti anlamak son derece zorunludur,islam ın iman esaslar ı nas ıl müntesipleri aras ında bir maşerişuur meydana getirip ve inananlar aras ında yak ınlaşmay ıdoğuran «iman birli ğini» ortaya koyuyorsa; islam ın şartlarıda, İslam medeniyeti için bir tak ım maddi temeller hazırlamıştır.Yani bu sonuncu için örnek verilirse, camiler ve medreseletislam ın emrettiği şeyleri yerine getirmek, hamamlaryasakladi ğı şeylerden kurtulmak için müslümanlar ın hayatlarınagiren şeylerdir. Zaten İslam ülkelerine, şehirlerine mührünüvuran bu değil mi?5


Ikinci bir husus Islam Medeniyetinin tek bir şekil ve renk(altında görülmemesidir. Islam Medeniyeti yaln ızca Arap medeniyetindenibaret olmayıp, özellikle Abbasile r'le birlikteçeşitli milletlere mensup müslümanlar ın bu medeniyeteyeni şekil ve renkler katmalar ı dikkati çeker. B iz an sla veS a s a n i l le r'le olan temaslar, eski Ön - Asya'n ın sosyal veteknik (mesela tar ımla ilgili bilgiler) miras ı, idarede benimsenen kurallar vs. yeni Islam toplumunun yap ısında yer alan unsurlarolmuştur.Tür k 1 e r'in Islam dünyas ına yava şca nüfuzu ile, AbbasiImparatorluğunun ve onun eyaletlerinin fizyonomisinin nas ıldeğiştiği bilinmektedir. Islam Dünyasmda iktidara sahip olanTürkler, S e 1 ç u k 1 u 1 a r zaman ında Anadoluyu, Osmanl ılarzaman ında Balkanlar' ald ıklarında, Islam toplum yap ısının,yeni gelenek ve göreneklerden ne denli etkilendi ği, birçok yerdeuzmanlarca ifade edilmi ştir.Batı'da Türklerin Orta - Do ğu'ya gelmesinden sonra IslamMedeniyetinin çöktüğü veya bu devirden sonra parlak dü şün•ce alcunlan ve bilginlerin yeti şmediği yazılmıştır. HalbukiTürkler Orta - Doğu'nun yalnız bir bölümünde siyasi otoriteyiele almışlardır. Selçuklu sultanlan halifelere sayg ıl ı olmuşlar,kendileri halife olmak istememi şlerdir. Art ık bütün müslümanlarıidare eden bir devlet yerine, mahalli birkaç devletinortaya ç ıkışı, zaten bir bak ıma Abbasi imparatorlu ğunun genişliğikarşıs ında kontrolün kaybedilmesinin zorunlu bir sonucuolmuştur. Bir süre sonra yeni kurulan devletlerde -mesela,F at ı mile r, Memlûk ler- filmin ve fennin geri olduğunusöylemek, hele Anadolu Selçuklar ı hakkında böyle biryargıda bulunmak son derecede haks ızl ık olur. Oysa Ortaçağdakibu müslüman devletlerinin kültürel ve teknik seviyeleriOrtaçağ Avrupas ından daha üstün idi.Tarihte duraklama dönemi geçirmeyen ve eksi ği bulunmayanbir medeniyet yoktur. Islam medeniyetinin doğmas ın ıhaz ırlayan sebepler ortadan kalk ınca uzun bir duraklarnadan6


sonra Klasik Islam Medeniyetinin sönükle ştiği görülmektedir.Bunda, sözgeli şi, medreseler kurulduktan sonra art ık klasikkitapları!' nesiller boyunca okunup, tekrar edilmesi; fikri konulardagayet kesin kurallarla s ınırlan ılıp yeni durumlar içinyeni fikir ve çözümler aranmamas ı, Islam Dünyas ının tarımve ticaret kaynaklar ının gelistirilmemesi gibi hemen buradaanabileceğimiz hususlar akla gelmektedir.Şimdi elinizdeki kitab ın yaz ılış sebebi ve konusu ile ilgilikısma değinmek istiyorum : Bilindiği gibi insanlar sadece savaş yap ıp devlet kurup, devlet y ıkma ile zaman geçirmemi şlerdir.İnsanlar bulunduklar ı topraklar üzerinde e ğer uygun ortambulmuşlarsa bilgi ve yeteneklerini kullanarak medeniyetyaratm ışlardır. Islam Tarihi de sadece siyasi olaylardan ibaretdeğildir. Olayların topluma yans ıyan bir tak ım neticelerivardır. İşte Islam Kurumlara Tarihi, toplumunya şayan durumunu, toplum içinde kurulan bir tak ım sosyal,ekonomik, idari kurumlar ı konu almaktadır. Böylece toplum,zaman ve mekan içinde nas ıl yaşamaktad ır, insanların içindeyaşadıkları sosyal yap ı nas ıl bir yap ıdır; gözlerimizin önünde.olduğu gibi daha iyi canlanm ış olacakt ır.Burada, söz konusu olan, Islam kurumlar ı ancak ana hatlarıile anlat ılmışt ır. En az bilinmesi gerekli şeyler ele al ınarakayrıntılara fazla inilmemi ştir. Her Islam Kurumu ba şlı basmaaraşt ırma konusu olarak al ınırsa burada bahis konusu olankurumları birkaç cilt haline getirmek mümkündür. Yine, elealman Islam kurumlar ına aynı genişlik ve ağırl ıkta yer verilmedi.Baz ı konular ülkemizde i şlenmemiş veya gerektiği kadarincelenmemi ştir. Bunun başlıca sebebi, her konunun kendisinehas bir uzmanl ık alan ı olmas ıdır. Hukuk, Iktisat, Eğitimgibi. Mesela burada « İslamda Ticaret ve Ticaret Yollar ı»ile ilgili bölümü yazmak için Ilahiyat, Tarih ve Arapça bilgilerinesahip olmak yetmez. Islam Iktisadi ile ilgili literatüre veCoğrafya bilgisine de ihtiyaç vard ır. Bunun için, yine bu konuda Türkçe bir ara ştırmaya raslamadığım ve bugünkü halde7


Arapça kaynak kitaplara ba ş vurmaya henüz imkan bulamad ı-ğım için vaktiyle doktora öğrencisi olarak derslerini takip ettiğimhocam C. C a h e n 'in daha sonra kitap haline getirdi ğinotla ı mdan yararland ım. Herhalde Arapça kaynaklar ı incelemeimkanı olduğu zaman bu konu daha iyi anla şılacakt ır.Ele ald ığım ız kurumlar Klasik Islam Kurumlar ıdır : IslamDevletinin «alt ın çağında» bulunan kurumlard ır. Ve onların zaman s ınırı içinde hicri IV./miladi X. yüzy ıl ın sonuna kadarolan görünümleridir. Zorunlu aç ıklama ve kar şılaşt ırmalarolmad ıkça daha sonraki yüzy ıllardaki durum anlat ılmamıştır. Bu bak ımdan söz geli şi hukuk kurumlar ı içinde Seyhülislâm;vakıf kurumu içinde na= söz konusu edilmemi ştir. Ogünün toplumu oldu ğu gibi tasvir edilerek, bu günün gözüyleyorumdan kaçm ılmış ve okuyucuya kendi görü şü ölçüsündeserbestçe Islam toplumunu kavrama imkan ı verilmi ştir.Son olarak kitab ın haz ırlanmas ı esnas ında baz ı konulardabana görüşlerini aç ıklayan arkada şım Doç. Dr. Rami Ayas'ave düzeltmelere yard ımcı olan Asistan Nesimi Yaz ıcı'ya buradateşekkürlerimi belirtmek yerinde bir görev olur.<strong>Ankara</strong>, 28. VII. 1980Doç. Dr. İsmet KAYAOĞLU8


ISLAM MEDENİYETİNİN DOĞUŞUDünya'da geni ş topraklar üzerinde yay ılma ve uzun yıllaryaşama inikânım bulan birkaç medeniyet vard ır. Milâddan önceÖn Asya'da, M ısır'da büyük medeniyetlerin do ğduğunu bildiğimizhalde bugün bize intikal eden kal ıntıları müzelerimizdete şhir edilenler ile s ınırlı olabilecek derecede azd ır. Milâddansonra İlk ve Ortaçağlarda Yunan Medeniyeti veonun devam ı Roma Medeniyeti, Sasani Medeni y e t i en parlak medeniyetler olmu şlardır. Bunlara ilavetenÇ i n ve bilhassa H i n d i s ta n'da dini dü şünce ve hikmetgelişmiş, Batı'ya birçok yönden etki etmi ştir.Hiçbir medeniyet kendi ba şına gelişip olgunlaşırıamışt ır.Eski Mısır Medeniyeti, Eski Yunan Medeniyeti, Sasani Medeniyetigibi medeniyetler içinde mahalli deha ve unsurlar olduğugibi daha öncekilerin geli ştirip getirdikleri unsurlar da vardır.Kendi içine kapal ı bir medeniyetin doğup gelişmesi düşünülemez.Islâm Medeniyeti ise, temelinde tevhid Inancı bulunan dinikarakterde bir medeniyet olup VII. yüzy ılda Hicaz topraklarındadoğup gelişerek k ısa sürede do ğuda Maveraurmehir'inötelerine, kuzeyde Kafkasya'ya Bat ı'da Atlas Okyanusuna, Ispanya'daPirene dağlarına kadar uzanan topraklar üzerindekiçeşitli ırkların ve inançlarm kültür, gelenek ve dü şünce miraslannı kendi potas ında eriten bir medeniyet olmu ştur.Islâm Medeniyetine, eskiden Bat ılılarm dediği gibi, birArap Medeniyeti demek yanl ış olur. Bunda belki Araplardançok Türk, Fars, Hind ve Berberi katk ıları daha büyük ölçüdeolmuştur,


İslam Medeniyetinin maddi ve manevi temelleri vardır.Manevi temel Kur'an- ı Kerim ile Hz. Muhammed'in ya şamve sözleridir. Tarih boyunca müslümanlar ın ilham kaynağı Kitapve Sünnet olmu ştur. Peygamber Mekke'de Araplar ıniçinden seçilmi ş ve o Arapça konu ştuğu için Allah O'na islamdinini yaymas ı için Kur'an- ı Arapça olarak göndermi ştir.Kur'an Arapça oldu ğu için arapça kutsal say ılmaz. Ayn ışekilde Türkçe gönderilseydi Türkçe kutsal say ılmazdı. ÇünküAllah yaln ız Arapça bilir diye bir iddiada bulunulamaz. ZiraAllah seçti ği kulunun dilinde kitab ını göndermi ştir. AllahDavud P eyg a mb e r'e Zebur'u H z. Musa'ya Tevrat' ıİbranice indirdiği halde Isa P e y g a m b e rin ya şadığı s ıralardao bölgede Aramca konu şulduğu için İncil'in orijinaliaramcad ır. Yoksa herhangi bir dilin kutsall ığı söz konusu de.ğildir. Müslüman bilginler Kur'an' ın buyruklann ı ve inceliklerinianlamak için Arapça ö ğrenirler.islânı'm yayılışı, bugün bile düşünen insanlar ı hayrete düşürenbir süratle olmu ştur. Doğuşundan yirmi y ıl gibi kısa birsüre sonra bir imparatorluk (Sasani) çökmü ş, diğer bir imparatorluk(Bizans) derin yaralar alm ışt ır. Iran'da Zerdü şt diniİslamla temas ettikten sonra gittikçe eriyerek kaybolmu ş, Bizans'ınİslamlaşan topraklarındaki Hıristiyanlar say ıları azaldıkçabir az ınlık haline gelmi ş ve aralarında sürekli mezhepfarkları onları küçük cetnaatlere bölmü ştür.Islam ın ilk yay ılışındaki ruh, bir Arap fütûhat ı ve kimilerinindediği gibi bir ganimet pe şinde ko şma değil aksine islamdinini yaymak için sava ş (cihad) şeklinde olmuştur. Şüphesizbunda Araplara İslam Aleminin ilk çekirde ğini oluşturmaşerefi düşer.islam ın ilk yayıldığı alan olan Akdeniz havzas ı hakkındaBelçikalı bilgin Pir e n n e müslümanların bu bölgeye gelmesiyle,daha önce tamamen H ıristiyan olan k ıyılardaki sekeneninyer veya din de ğ'i ştirmesinin Avrupa'ya ve Avrupa Ticaretinebüyük zararlar verdi ği iddiasındad ır. Ona göre Akdç-10


nizin dini, ekonomik ve kültürel birliği bozulmuş, Doğudan gelenbar b a r lar (Araplar) VII. yüzy ılda Doğu ve Bat ı Avrupaüzerine hücum ederek büyük deniz yollar ını tehlikeye düşürmeksuretiyle ticarete halel getirmi şlerdir. Böylece B a t ı'ile Do ğ u aras ındaki komünikasyon yolu olan Akdeniz, yalnızS a r az en (bat ılı gözüyle müslüman olan)larm tekelinedüşmüştür. Uzun süre Bat ı'da tart ışılan bu tezin bugün tutar•hlığı kalmam ışt ır. Mare nostrum denilen Akdeniz Roma Imparatorluğununegemenli ği alt ında iken Araplar, burada bir unsurolarak vard ı. Daha sonra Araplar ın Bizans deniz hakimiyetineson vermelerinden sonra bütün Ortaça ğ boyunca budenizde serbestçe dola şıld ı. Pirenne'in iddia etti ği gibi hiçbirzaman Akdeniz'de ticaret trafi ğinin aksadığına delil getirilemez.Islam Dünyas ı ile Hıristiyan Avrupa Dünyas ı aras ında Akdenizbir bar ış denizi idi. Arap coğrafyac ısı İ b n Hurda z-b e h'in (IX. y.y.) yazd ığma bak ılırsa Provence'de bulunan Yahuditacirler deniz yoluyla M ıs ır'a oradan kara yolu ile Hind'eve hattâ Çin'e kadar ula şıyorlar& Ayr ıca H ıristiyanlarca kutsalolan Kudüs ve Filistin topraklar ına Avrupal ı Hac ı-1 a r deniz yolu ile gelmekte idiler. X. yüzy ıl için belgelerdeFatimiler Devrinde, İskenderiye'de bir Italyan ticaret k o-lonis i'nin bulunduğunu öğrenmekteyiz. O halde müslümanlarhiçbir zaman Do ğu ile Bat ıyı birbirinden ay ırmad ılar. AksineArap, Bizans, Bat ı üçgeni aras ında sava ş esnas ında bilebütün tehlikelere ra ğmen ticareti te şvik ettiler.Müslümanlar, ilahi olduğunu kabul ettikleri dini gittikleriyere kabul ettirdikten sonra oraya yerle şerek Daru'l İslamdediler. O yerin mahalli geleneklerine, k ıyafetlerine sayg ı gösterdiler.Yap ıcı kişiler oldular. Araplar, yerli halk ın aras ındaonlara dinleri ile birlikte, gittikçe, eski medeniyetler ve etnikunsurlarla değişen kültür, edebiyat ve sanatlar ın ı ö'ğrettiI2r.Mesela Kuzey Afrika'da Berberi, Ispanya'da Latin ve Vizigotunsurlarla, Sicilya'da Latin—Bizans H ıristiyanlığı ile temaslarıböyle oldu. Islamın İspanya ve Sicilya'daki parlak Do ğu Ak-11


deniz kültür ve medeniyeti bu unsurlarla birlikte do ğdu.İslam Dünyasında düşünce hareketlerinin başlamas ı ikiana ba şlık alt ında ele al ınabilir. Biri Halifeli ğin kimin hakkıolduğu şeklinde siyasi, diğeri ise Eski Yunandan yap ılan çevirilerdensonra artan Allah' ın sıfatlan ve insan ın İslam karşısmdakisorumluluk ve görevlerini konu eden fikri alandatoplanır.Bunlardan birincisi üzerinde burada konunun geni şliğindendolayı duramıyacağız. İkincisine, yani fikri hareketlereancak kısaca değinebiliriz. Bilindiği gibi ilk fikri ayr ılık, Mu--ıl İbn Ata'mn 748 tarihinde arkadaşıA m r b. U b e y d ile hocaları el - Hasan' ın halkas ındantezili hareketin önderi Vasayrılmaları ile ba şlamıştır. Mutezile'ye göre insan, Allah' ınmüdahalesi olmadan, kendi fiillerinin yarat ıcısıdır. İnsanınbu cüz'i iradesi, E h 1 i Sünnete göre mutlak Hâkim olanAllah' ın onu takip etmesini gerektirir. Halbuki insan ın hür olduğukabul edilince, ilahi irade iyileri mükafatland ırmada,kötüleri cezaland ırmada zorunluluk durumunda kal ır. BunuAllah, iradesinin sonucu değil, lütfunun bir gere ği olarak yapar.Ba şka bir deyi şle, Mutezililer Allah' ın mutlak iradesininyerine O'nun yaratt ıklarına karşı görevli olduğu hususunu ortayaatt ılar. İnsan serbesttir fakat ilahi irade serbest de ğil !iyilik ve kötülük konusunda Ehli Sünnet. « İyilik Allah' ın emrettiği;kötülük O'nun yasaklad ığı şeydir» der. Mutezile'ye göreise Allah taraf ından belirlenen mutlak bir iyilik ve mutlakbir kötülük yoktur, bunu ak ıl tayin eder. Mutezile insan ın hürolduğundan başka, günah ından dolay ı Cehenneme gitmeyeceğinisöyler. Ayrıca Allah' ın s ıfatları konusunda, bu_ s ıf atlar ınAllahla ayn ı veya ayrı olduğu ve Kur'an' ın yarat ılıp yarat ılmadıği hususlarında Ehli Sünnetten farkl ı görüşler ortaya at ılmıştır.Bütün bu fikirler İslam Aleminde büyük yank ılara sebepolmuştur. Mesela Mutezileyi savunan Halife M e'm u nKur'an' ın yarat ılmış olduğu görü şünü benimseyerek bunu resmigörü ş haline getirmek istemi ş, içlerinde mezhep imam ı A h-12


m e d İ b n H a n b e l'in de bulunduğu muarızlar ına şiddetledavranmaya kadar ileri gitmi ştir.İslam Dininin bilime verdiği değere paralel olarak bilimingeli ştiğine tan ık olmaktay ız. Kur'an- ı Kerim'de bilenlerlebilmeyenlerin e şit olmadığı belirtilmi ştir. Şüphesiz, ilk bilgilerdini bilgilerle ba şlamışt ır. Bir tek hadis ö ğrenmek için biraylık yoldan gelen kimse örnek gösterilmi ştir. Talabül - ilmmüslüman için tavsiye edilmi ştir. H z. Ömer her tarafaKur'an'ı öğretmek için hocalar göndermi ş ve halka Cuma günlericamide bulunmalar ını emretmi ştir. Böylece önce genel olarakhalka Kur'an ve Hadis ö ğretilmiştir.Dini bilimlerden sonra Tarih ve Coğrafyaya daireserlere kar şı ilgi doğmuştur. Emevi halifesi M u a vi y e, zamanınınbüyük bir k ısm ını tarih okumakla geçirmi ş, Büyükİ skender, S ez ar ve Aniba l'in ve ba şka tarihi kahramariların hayatlar ını öğrenmi ştir.Arapların Coğrafyaya kar şı merak ve ilgileri, daha çokhac için Mekke'ye gelen müslümanlara kolayl ık sağlamakaMac ından ileri gelir. Hac yolu ve konaklar ının iyi bilinmesigerekirdi. Ayr ıca bilim merkezlerinin dağınık olmas ı sebebiylebu yerlere gidecek ilim taliplerinin seyahatlar ını da kolaylaştırmakiçin coğrafya bilgisi gerekli idi.Bunlar bilimin geli şmesine katk ıda bulunduklar ı gibi dahabüyük çapta giri şimler de oldu. Halife Me'mun (813-833)Beytül Hilune ad ı alt ında bir kurum kurdu. Beytül - Hikmeniniçinde zengin bir kitapl ık ve bir rasathane vard ı. Bu kurumunbaşına Süryanice ve Arapca eserler yazmış olan ve Yununcada bilen Yahya b. M as e v e y h (öl. 857) getirilmişti.Burada Yunancadan A r i s t onun felsefesi, H i p o k-r a t ve Galen t ıbb ı ve B a t 1 am yus astronomisi önceSüryancaya ve sonra Arapçaya çevrildi. Bu çeviriller'inİslam bilim hayat ında etkisi son derecede önemli olmu ştur.Dârul - İlm ve Dârul - Bilme denilen bu kurum sayesindemüslümanlar M a n s ur (754-775) zaman ında başlayan çevi-13


i haraketleri ile Felsefe, T ıp, Geometri, Mant ık, Müzik alanlarındaY un anl ı 1 ar ı n; Astronomi, Tarih ve yine Müzikteİ ranl ı lar' ın; Hind Tıbbı, Eczacıhk, Matematik, Kozmoğrafyave Hikaye alanlar ında Hindlile r'in; Müneccimlik veTılsımda Nabatl ı lar'la Babilliler'in; Kimya ve Morfoloji'deM ı s ı r 1 'lar ı n ilmi eserlerinden yararland ılar.Burada temas etmek istedi ğimiz diğer bir ilmi cereyanİslam kültür hayat ında önemli bir yeri olan İhvanussafa adıalt ında toplanan siyasi—dini bir ekolün faaliyetleridir. X. yüzyıldamerkezi Basra'da kurulan İhvanus - safâ toplulu ğu, kendiaralar ında ahlâklar ını yüceltip, kar şılıklı yard ımlaşarak,bilhassa temiz ve pâk amellerle ölümsüz ruhlar ının kurtuluşunaçal ışmaktad ırlar. Türlü alanlarda 52 risaleden olu şan ilimleransiklopedisi niteliğinde eser b ırakmışlard ır. Bununla serbestve müsbet dü şünce çevresinde halkalanan topluluklar ınoluşmas ını kolaylaştırmışlardır.Daha sonra Medreselerin Kurulu şu ile evde, camide, özelkitapl ıklarda yap ılan eğitim ve öğretimin devlet himayesi iledaha yayg ınlaşmış ve kuvvetlenmi ş olduğunu görürüz. Selçuklusultanları Alparslan ve Melik ş a h' ın vezirliğini yapanNi z a m ü 1- M ü 1 k'ün 1067 tarihinde açt ığı NizamiyeMedresesi Islam kültür hayatında son derecede mühim bir hadiseolmuştur. Nizamül Mülk'ün yapt ırdığı talebeleri yedirip,içirip barındıran mektep tipi bundan sonra bir kültürel geli ş-me devrinin başlangıcı olmuştur. Art ık hükümdarlar ve yüksekrutbeli şahsiyetler Medrese ile ilgilenmeye ba şlamışlardır.Bu kurumlar ın sayıs ı gittikçe Bağdad, Nişâptır, Herat, Merv,Şam, Halep, v.s. gibi önemli şehirlerde artarak yayg ınlaşmıştır.Müslümanların büyük bir tecessüsle ve ö ğrenme co şkusuylabaşka milletlerin ilim, felsefe ve edebiyatlarına alaka duymalarıve 75 y ıl kadar k ısa say ılabilecek bir zaman içinde klâsikeserlerin Arapça çevirilerine sahip olmalar ı; yukarıda sözünüettiğimiz fikri cereyanlar ve sonra Medreselerin kurulmayaba şlamas ı İslâm Medeniyetinin «Alt ın Çağı»nm doğma-14


sım sağlamışt ır. Bu dönemde İslâm bilgin ve filozoflar ı kendikonularında daha öncekileri geride b ırakan yeni dü şüncelerve eserler ortaya koymu şlardır. Bir fikir vermek için T ıp'daZekeriya er-Razi ve İ bn Sina; Felsefede el-BattanI ve Ebu Reyhan el-Beyruni; KimyadaCâbir İ bn Hayyan; Tarihte Taberi, Mes'udi vedaha sonra İ bn Haldun gibi önde gelen şahsiyetleri sayabiliriz.İşte bunlar ve diğerlerinin fikri ve ilmi çal ışmalanİslam Dünyas ını, Ortaçağ Batı Dünyasmdan daha zengin veileri hale getirmi ştir.«Öncü ve haz ırlay ıc ı baz ı münferit ve mevzii ilmi ve kültüreltemaslardan sonra, Avrupa, XII. yüzy ıl içinde İslam Dünyası ilim ve tefekkürü ile sistemli bir temasa geçmi ş , ArapçaIlim ve felsefe eserleri Lâtinceye tercüme edilmi ştir. Büyükönemi ııi belirtmek için bu kültür-temas ı çağına, XVI. yüzy ıl rönesansı adı verilmiştir. İslam Dünyas ı daha sonralar ı kendiiçinde Galile'leri Newton'ları yeti ştirmemi ş olmakla beraber,Avrupa'ya ilmin daha rağbette, daha itibarl ı ve muhtevas ı zenginleşmişolarak geçmesini mümkün kılmış olmak suretiylemodern ilmin doğuşunda önemli bir mutavass ıt rolünü oynamışsay ılabilir.»Yukarıdan beri İslâm kültür hayat ın ın doğuş ve geli şmesinikısaca anlatmaya çal ışt ık. Yaln ız, İslâm medeniyetinin,bugüne kadar ula şmış olan ve bu parlak geçmi ş hakkında biziayd ınlatan maddi miras ı da vard ır. Söz konusu etti ğimiz Klâsikİslâm Medeniyetinin sanat eserlerinden mimaride, çini ve keramiksanat ında, tezhip, ağaç i şleri ve maden i şleme sanatlarındasay ıs ız şahaserleri bu medeniyetin yaratt ığı örneklerolup ayrıntılarına burada giremiyece ğiz.Yine İslâm Medeniyetinde, kendi içinde olu şan insani değerlerinsonucu olarak bir takım sosyal kurumlar kurulmu ş ,çoğu vak ıf olan hastahaneler (darü şşifa, bimaristan), hamamlar,medreseler, kütüphaneler, kervansaraylar v.s. insanlar ın1 5


hizmetine sunulmu ştur. Bunlardan zamammıza intikal edençoktur.İslam Medeniyetine, bu yönleri ile toplum içinde insanadeğer veren, onun maddi ve manevi ihtiyaçlar ını karşılayan, insanlıkâleminde ahlak üstünlüğü, hükümde adalet, ruh parlaklığıve şefkat gibi üstün de ğerlere yer veren bir evrenselmedeniyet demek yerinde bir hüküm olacakt ır.16


HAL İ FEL 'KHalife, H z. M u h a m m e d'in vefat ından sonra onunyerine geçerek din ve devlet i şlerini yürüten ki şiye verilmi şbir ünvan olarak bilinmektedir. Önce bu kelimenin tan ımı,halifenin görevleri ve ilk devirler hakk ındaki bilgimizi kısacaözetliyelim: Kur'an'da halife ve (çoğul olarak) hulafâ kelimelerimevcuttur. Halife, kendisinden önce yeryüzünde ya şamaktaolan meleklerin halefi veyahut Allah' ın nâibi olarakH z. Adem (II, 30) ve H z. D a v u d hakk ında kullanılmıştır.Hulafâ ise kendilerinden önce yeryüzünde ya şayanlarınerdikleri nimetlerden yararlanan ki şiler hakkında kullanılır (Kur'an VI, 165; XXIV, 55; XXVII, 62). Bu ayetlerde,Peygamberin yerine geçecek birinin bulunmas ı gerektiğinedair kesin bir i şaret yoktur. Müslüman tarihçilerin belirttiklerinegöre bu kelimeyi ilk kez H z. E b u b e k i r kendisiH z. M u h a m m e d'in yerine geçti ğini belirtmek için ünvanolarak kullanm ıştır. Fakat onun fiilen bu ünvan kulland ığışüphelidir. 1 Halbuki Ömer b. H a t t a b devrinde HalifatRasulAllah (peygamberin halefi) deyimi İslam Cemaatininbaşkan ın ın, genel bir ünvamdır. Emir el-mumhtin (müslümanlarınba şı) ünvan ise H z. Ö m e r'in seçimi esnas ında kabuledilmiştir. Burada HalifeRasulAllah deyimi, Hz. Muhammed'inyerini alan şahsiyetlerin O'nun yarg ıç ve cemaatindünyevi reisi olma görevlerini yüklendikleri fikrini ihtiva etmekteidi. Öte yandan, vefatiyle birlikte peygamberlik görevisona eren Hz. Muhammed'in manevi liderlik görevi müslü-1 - E,. 12 , s, 980.17


manlardan birine dü şüyordu. Yani yeni halife yeni dinimeselelerde tevil ve yorum yapmaya yetkili de ğildi. Görevi,mevcut dini korumak ve şeriat ı savunmakt ı. HalifatRasul-Allah ünvanı al ışılmış olarak ilk halifeler (ra şidûn) için, kullanıldı. Daha sonra Emeviler zaman ında, Muaviye'nin, iktidarıelinde tuttuğu için sultan s ıfat ı yanında, Kur'an'a dayanarak(XVII, 35) Hz. Muhammed'in temsilcisi de ğil, HalifatAllah ünvan ını benimsediği görülmektedir. Halbuki HalifatAllah ünvan ı daha önce, içeri ği ve cüreti itibariyle Hz. Ebubekirtaraf ından benimsenmemi şti. Abbasile r'in de HalifatAllah terimini kullandığını fakat bir çok din bilgininin (ulema)buna kar şı çıkt ıkları bilinmektedir. Bunun yan ısıra gerçekhalifeliğin H u 1 e f a-i Râ ş idin dönemine mahsus olduğunusöyleyen, Peygamberin «Halifelik benden sonra 30 y ılsürecek, ondan sonra hükümdarl ığa (k ırall ığa) dönü şecek»hadisine dayanarak halifelik görevini s ın ırlamak isteyen birbaşka görü ş, rağbet bulmam ıştır. Halbuki daha sonra sünnifakihler Dört Halife dönemindeki halifelikle, daha sonrakibiraz dünyevi nitelikteki halifelik aras ında bir fark görmü şlerdir. 2 Halifenin, peygamberin yerini alan ki şi olmadığın ıileri sürenler, islam sadece bir dindir ve halifelik dini birkurum değildir, fikrinden hareket ederler. Ali A b d u r r a-z ı k'a göre hilafet ne şer'an ve ne de aklen mevcuttur. Temelolarak al ınan icma, ilk üç halife hariç, hiç bir vakit mevcutolmadı. Halifelik dayana ğın ı silahl ı kuvvet ve şiddet yolu ilesağladı. Ona göre Islam yaln ız bir dindir, peygamberin sağlığındaArap birli ği din birliği ile gerçekle şmiştir. Peygamberşiilerin dediklerinin tersine, kendinden sonra bir halef tayinetmediği gibi bir İslam Devleti için imada da bulunmam ıştır.Binaenaleyh, Peygamberin ölümünden sonra Risalet sona erdiğigibi dini riyaset te son buldu. Peygamberin ölümündensonra dine dayanmayan bir riyaset olabilir ki buna hükûmet2 — E, 2.2 s. 981.18


ve devlet riyaseti diyebiliriz. 3Halife ünvan yanısıra imam ünvan da kullan ılmıştır.Bu iki kelime hemen hemen ayn ı anlamda kullan ılmışt ır. Birfarkla ki imam yani önde, ba şta olan ki şi ile müslümanlarınnamaz gibi ibadetlerini yönetti ğinden, dini s ıfat vurgulanmakistenmiştir.Halifelik kurumunun hukuki yönü ve ko şulları ile bu kurumuntarihi seyri üzerinde ayr ı ayrı durulabileceğinden bizönce Hz. Muhammed ve ilk halifelerden ba şlayarak bu konuyuinceleyelim:Önce H z. M u h a m m/e d'in kurduğu devletten ve si•yaset anlay ışından sözetmek gerekir. Hz. Muhammed Mekke'deya şarken çevresinde bir cemaat te şekkül ettiği halde,gerçek anlamda bir devlet kurulmad ı. Ancak hicretten sonraMedine'de bütün halk O'nun ba şkanl ığını tanıdı. O, buradabir site - devletin ba şkan ı oldu.Hz. Muhammed her şeyden önce, dini s ıfat ı ile, bir Peygamberdi.O'nun kutsal görevine inananlar, gurup halindeveya tek olarak kendisine biat ediyorlard ı. Yani bir sosyal anlaşrnakuruluyordu. Peygamberin Mekke'de hiç bir siyasi ay-•ıcalığı yoktu. Medine'de ba şladığı bu deneyi s ıras ında henüzbir devlet, otorite mefhumu mevcut de ğildi. Burada, verimlitopraklar üzerinde yerle şmiş olan kabileler aras ında kavgalarsüregelmekte idi. Hz., Muhammed'i ba şkan olarak seçenleryaln ız müslümanlığı kabul edenlerden ibaret olmad ığındanbu sosyal anla şmada bir dualite vard ı. O'nu peygamberolarak tan ıyanlar, hayat ın bütün yönleriyle kendilerine ba ş-kan seçiyor, halbuki diğerleri yaln ız siyasi lider olarak kabuletmekteydi: Oysa Prof. Muhammed Hamidulla h'agöre, Hz. Muhammed taraf ından tebliğ edilen islâm Dininde3 — A. Sanhoury, Le Califat, Paris, 1926, s. 38; Ali Abdurrazik,Is ıamiyet ve Hükümet, Çev.: Ömer R ıza, Istanbul, 1346 (1927).s. 24, 95.19


siyasi ve dini bir ayrılık yoktur. Bunun sonucu olarak Hz.Muhammed'in Peygamberlik s ıfatının tan ınmas ı, kendisi tarafındankurulan ve yönetilen devletin hüküm süren bir cemaatimyarat ıyordu. Müslümanlar bütün haklara sahiptiler.Ancak gayri müslim tebaya da müsamaha edildi vebunlar korundu. Görülüyor ki peygamberli ğin kaynağı ilahiidi. Peygamber Tanr ı'dan vahiy al ıyordu. Fakat bu kutsal görevlendirmeyetmiyordu. Tanr ı elçisinin muhataplar ım iknaetmesi ve bu ki şilerin onun peygamberli ğ'ini tanımas ı, onabiat etmesi gerekiyordu.Hz. Muhammed, Tanrı'nın elçisi olmas ına rağmen bir insandı.O da ölümlü idi. Ölüm onun görevini sona erdirdi. ÜstelikHz. Muhammed zaman zaman son peygamber oldu ğunuve kendisinden sonra art ık peygamber gelmeyeceğini söylediTanrı elçisinin görevi, Tanr ı'nın mesaj ını insanlara iletmektir. Hz. Muhammed bunu yapt ı ve kendinden sonra Kur'an' ınbütünüyle korunmas ı için tedbirler ald ı. Müslümanlar içinKur'an mevcuttur; o halde, cemaatin ihtiyaçlar ına cevap verenbir Kur'an bulunurken Peygambere art ık ihtiyaç yoktur.'Bu siyasi kanaati taşıyan Hz. Muhammed kendinden sonras ıiçin bir halef tayin etti ğini müslümanlara kesinlikle ifadeetmedi.Peygamber'in vefat ından sonra H z. E b u b eki r'in halifeolmas ı, müslümanlar için problemin ilk ortaya ç ıkmas ıaç ısından önemli ve üzerinde durulmas ı gereken ilk örnektir.Hz. Peygamber'in vefat ıyla ortaya çıkan otorite bo şluğukarşısında, «bir halifeye ihtiyaç yoktur» görü şüyle ortaya ç ı-kacak H a r i c i 1 e r i n bir kolu dışında İslam cemaati, onunyerine geçecek ki şiyi belirleme yoluna koyuldu. Herkes buotorite bo şluğunun doldurulmas ından yana idi. Bunun böyle4 — M. Hamidulla.h, Le Chef ele l'Etat ~alman â l'Epoque duProhete et des Califea, Recueil de la Soeit9 JeanBodi n, Tome XX, 1970, s. 483-485.20


devam etmesi müslümanlar ın karga şaya düşmelerine ve dağılmalarına neden olabilirdi. Nitekim «Kim Hz. Muhammed'etap ıyorsa bilsin ki o ölmü ştür; kim ki Allah'a tap ıyorsa şüphesizO bâkidir hayattad ır, ölmez.» diyen Hz. Ebubekir, tedirgnmüslümanlar ı teskin etmek istemi ştir.Bir halife seçmek için müslümanlar, Medine'de BenuSalde ad ı verilen bir avlu'da topland ılar. Burada, Ensar(müslümanlara Hicret s ıras ında yard ımc ı olan Medineliler)intemsilcileri ve bunlardan Hazrecllle r in reisi S a'd b.Ubâ d e, Muha cir in (Medine'ye göçedenler)den E b uBekir, Ömer b. Hattâb ve Ebu Ubeyde b. el-C e r r a h vard ı. Bu toplant ı'da bulunmayan bir k ıs ım K u •rey ş kabilesine mensup ki şiler Peygamber'in cenazesininbaşında idi. H z. A 1 i, ve Z u b ey r Peygamber'in k ız ıF a t ı m a'n ın evinde bulunmaktayd ı. Toplantının acele olarakyap ılmas ında etkili olan Ensar kendi aras ında ulaşılacakhedef üzerinde bir karara varm ış değildi. Hatta buradaki münakaşalaresnas ında iki halife olmas ın ı, birinin Ensararas ından diğerinin K ur e y ş lile rin içinden seçilmesiniistediklerini görmekteyiz. Ensar' ın başlang ıçta halife namzediolan S a'd b. Ubâ d e, H a zre c'in reisi idi. Evs veH a z r e c Kabileleri aras ında devaml ı rekabet ve çeki şmevardı Benu Saide'de Evs kabilesi temsilcileri bir Hazreclininhükmü ele geçireceğini farkettikleri anda eski dü şmanlıklanyeniden canland ı ve ona bir Kurey şliyi yeğlediler; sonundaEbubekir'e oy verdiler. Yine bu toplant ı s ıras ında Ensar, islâmiyeteve müslümanl ığa yapt ıklar ı yard ımı ve hizmeti dilegetirdi. H z. Ö m e r'in, H z. Ebu B eki r'in seçimindebüyük pay ı vard ı. O, «Peygamber müslümanlara senin namazkıldırman ı emretmedi mi? Böylece dinimiz için seni seçmedimi? Seni şimdi dünyam ız için seçmeyelim mi? Elini uzatbiat edelim, Resulullah yan ında hepimizden daha sevgili olanabiat edelim" dedi. Ömer bir soruya kar şıl ık "Vallahi, o gün,içinde bulunduğumuz durumda, Ebu Bekir'e biat etmekten daha21


iyisi yoktu. Şayet biat vukubulmadan oradan ayr ılsayd ık, onlar(Ensar) kendi içlerinden birine biat edeceklerdi ki, bundanendi şe ettik. Bu taktirde ya biz onlara biat edecektik veyamuhalif kalacakt ık. Bunun sonu da anar şi idi» demi ştir. 5Ertesi gün, bu defa mescitte müslümanlar Hz. Ebubekir'ebiat ettiler, Bundan amaç daha önce, s ın ırlı olan Benu Saidetoplant ıs ında bulunmayanlar ın onun halifeli ğini tan ımas ı idi."Hz. Ebubekir'in k ısa süren 2 yıllık hilafetinden sonraH z. Ömer halife oldu. Ömer'in halife olmas ı seçimden dahadeğişik bir yöntem ile oldu. Tarihciler Hz. Ömer'in halifeliğe gelişini şöyle anlat ırlar: Hasta olan Ebu Bekir, kâtibiHz. Osınan' ı çağırır. Benim söylediklerimi yaz, der. Besmeleve salvele'den sonra «Allah' ın kulu olan Ebu Bekir bu dünyadakison dakikada ve öbür dünyaya intikal edece ği ilk dakikadasizden, a şağıdaki hususlan istiyor. Ben sizin için şuşahısa biat etmenizi istiyorum...» dedikten sonra isminin yeriniboş bırak ıyor ve o anda bay ılıyor. Hz. Ebû Bekir bay ıldığıiçin, Hz Osman cümleyi tamamlayam ıyor. Sonra Osmancümleyi tamamlayarak «Ömer» ad ım yaz ıyor. Birkaç dakikasonra Hz Ebû Bekir kendine geliyor. Büyük ihtimalle Hz. Osman,Hz. Ebû Bekir'in vefat etti ğini sanmıştı. Devlet sekreteriolmas ı hasebiyle halifenin vasiyetnâmesini tamamlam ış veonu mühürleyip halka gösterecekti. Hz. Ebû Bekir, uyan ıncaHz. Osman'a ne yazd ığını sorar. Hz. Osman bunu okur: «Benölürsem, Hz. Ömer'e biat edin», Hz. Ebû Bekir bundan çokduygulan ır ve HZ. Osman'a «Sen halife'nin bütün şartlar ın ıhaizsin, kendi adım yazabilirdin, fakat Ömer'in ad ını yazdın,5 — Sanhoury, a.g.e., s. 281-86; E. Tyan, instıtutions du Droit Public~man, le Califat, Beyrut 1954, s. 157-163; M.S. Hatibo ğlu,Hiktfetin Kurey şliliği, A.C.I.F. Dergisi, C. XXIII, s. 159; M. Orhantilner, Hz, Ebu Bekir'in Halifel ığisdn Illiınteniz Vasf ı, Prof. TayyibOkiç Arma ğanı <strong>Ankara</strong> 1978, s. 125-26.6 — E. Tyan, a.g,e., s. 163; M. Hamidullah, is/dm Müesseseleriçoğaltılmıs notlar. Erzurum 1975, s. 67-68.22


Allah senden raz ı olsun» der. Böylece Ebû Bekir vasiyetnameyitamamlar ve Hz. Osman'a bunu hilafet mührü ile mühürlemesinisöyler. Daha sonra şehirde emniyetiyle sorumlu ki şiyiçağırarak ona şöyle der: «Bu zarf ı al, dışarı çık ve müslümanlarıçağırarak onlara de ki, bu kapal ı zarfta, Ebû Bekir'in yaslyetnâmesive onun yerine geçecek olan halifenin ad ı yaz ılıdır.Bu ad ı yazılı olan halifeye biat edin». Bu ki şi kimin adınınyaz ılı olduğunu bilmiyordu. Bunu yaln ız Hz. Osman biliyordu.Emniyetle sorumlu ki şi Halifenin vasiyetini halka duyurdu.Müslümanlar H z. Ö m e r'e biat ettiler, çünkü onuEbu Bekir seçmi şti Müslümanlar «Madem ki bunu Hz. EbuBekir seçti, o kim olursa olsun bizim halifemiz olacak.»Yine Hz. Ömer'in halife seçilmesi konusunda ba şka şöylebir olay anlat ılır. Buna göre Hz. Ömer'in seçildi ğini duyanHz. A 1 i, H z. S a'd b. Ebi Vakkas gibi müslümanlardanileri gelen birkaç ki şi Ebû Bekir'e gidip hal, ve hat ırın ısorduktan sonra şunları söylerler: «Muhtemelen sen Ömer'iseçtin» Ebû Bekir «evet» der. Ona hitap eden ki şi: «Sen Allah'ane cevap vereceksin? Böyle bir şahs ı tayin etmek için,Allah'tan korkmuyor musun? Herkes onun ne kadar sert birkişi olduğunu biliyor. O, hiç kimseyi dinlemek istemez, sennas ıl onu seçersin?». Bu olay ı nakleden şöyle devam ediyor :«Hz. Ebû Bekir, o kadar üzülüp k ızd ı ki, uzanm ış olduğu yatağmdaharekete geldi, oturdu ve şöyle dedi: «Ben Allah'a diyeceğinki, ben bu dünyada mevcut en iyi şahs ı tayin ettim.Ben Ömer'i sizden daha iyi tan ıyorum » ve devamla «Ben Al•lah' ı sizden daha iyi tan ırım, Ömer, şüphesiz serttir, fakat hilafetegelip, mesuliyeti yüklenirse ba şka türlü hareket ede.cektir. Şayet Ömer, benim dü şündüğüm şekilde hareket edersene alâ ve ben onun, dü şündüğüm şekilde hareket edece ğineInan ıyorum. Fakat o, böyle hareket etmezse, Allah onu cezalandıracakt ır.» Bunu müteakip, ziyaretçiler ç ıkarlar, birkaçdakika sonra da Hz. Ebû Bekir son nefesini verir.Böylece görüyoruz ki, Ebû Bekir bir nevi' seçimle hilafe-23


te geldiği halde, Hz Ömer seçimle de ğil, tayinle hilafetegeldi. Fakat her iki durumda da ortak taraf müslümanlar ınonlara biat edi şidir.7Bu yukarıda anlat ılan Ebü Bekir'in vasiyeti olay ı iki büyükorientalist, Caetani ve Della Vida taraf ından kabule sayangörülmemi ştir. Bu bilginler Ömer'in hilafeti kuvvet yoluyla,fiilen (de facto) ele geçirdi ğini ifade ederler. Peygamberinölümünden sonra halk indinde kazand ığı otorite, EbiSı Bekir'inhilafeti esnas ında ilk planda oynad ığı rol ve nihayetPeygamberin kay ınpederi olu şu Ömer'e iktidara ula şma fırsatıvermi şti. Bu da zaten İslâm öncesi dönemde kabile reisiolma geleneğindeki yönteme pf.:k uygun idi. M. Della Vida'yagöre: Vasiyet yolu ile tayin, de ğerinden büsbütün yoksunolurdu. Çünkü Arap gelene ğine ters dü şerdi. Halbuki fiileniktidarı ele geçirmek bu gelenek içinde gayet tabii idi.'H z. Ö m e r'in hilafetinin ayr ınt ılarına girmeyece ğizOnun zamanında İslâm Devletinin mali organizasyonu meselesiele al ındı. Bir hisseye sahip olan Arap kabilelerinin üyelerininÖmer'in kurmu ş olduğu divan da kay ıtları vard ı. Gaziler,ganimetlerden hisse ald ıkları gibi bu pay zamanla yinekayıtlı maaş haline dönü ştü. Önceleri Medine'de te şekküleden divan bilahare di ğer vilayetlere de yay ıldı. Önce yağmave sonda toprak vergisi yoluyla beslenen bir Hazine (Beytul mal) kuruldu. Ömer, daha birçok idari kurumlar ın öncüsüoldu.Hz. Ömer, bütün halifeli ği boyunca kendinden sonra ki.min halife olaca ğın ı düşünmüştür. Fakat istedi ği niteliktekimseyi bulamad ığı için bir sonuca varamam ıştı. O, bu konudakendisine sorulduğunda şöyle cevap vermi şti: « Şayet mevlâHuzayfe hayatta olsayd ı onu halife tayin ederdim.» Saha-7 — M. Hamidullah, islam Mitesseseleri Tarihi, s. 77-99.8 — E. Tyan, hıstıtutiarts du Droit Public Musulman, le Califat, 5. 177;1.A.. Ömer Mad.24


eden olan şu şah ıs Y a 1 anc ı Mus eylem e'ye kar şı yapılan sava şta şehit düşmüştü. Ve o, Kureyşten değildi. Böylecegörüyoruz ki, Hz. Ömer Kurey şten olmayan bu şahsi —hayatta olsayd ı— Peygamberin halifesi seçecekti.Hz. Ömer bir suikaste kurban gidince, daha ölüm dö şeğinde iken, kendisini ziyarete gelen birçok sahabi ona bir halifeseçmesinin zorunlu olduğunu söylediler. Ve Hz. Ebû Bekir'inbunu yapt ığını ilave ettiler. « Şayet Sen, kendine bir veliahtseçmezsen, senden sonra kar ışıklıklar olacak ve belki debir iç savaş ç ıkacak». Hz Ömer'e dindar, alim ve iyi insan olanoğlu. A b dullah b. Ö m e r'i seçmesini teklif ettiler. Hz.Ömer bu teklife çok k ızdı ve dedi ki «Ne yapaca ğımı biliyorum.Şayet birini tayin edersem, benden önce, benden dahaiyi olan birisi bunu yapt ı. Şayet kimseyi seçmezsem bunu dabenden önce ve benden çok daha iyi olan Peygamber yapt ı .Şu halde her iki şekilde de hareket edebilirim». Ve sözlerinedevamla «Bu dünyada oldu ğu gibi, öbür dünyada da sizi idareetmenin mesuliyeti alt ına girmek istemiyorum». Bu sözleriile şunu anlatmak istiyordu: «Ben bir veliaht tayin edersem,dolayl ı olarak, öldükten sonra da sizi idare etmi ş olacağımve bu veliaht ın yapt ıkları ile ben de sorumlu olacağım,bunu istemiyorum». «Hz. Muhammed vefat etti ğinde, onunen çok sevdiği on ki ş i vard ı, hatta Hz. Peygamber, bu kişilerinöldükten sonra Cennete gideceklerini müjdelerni şti(a ş are-i mübe ş ş er e). İşte bunlar arasmdan kendinizebir halife seçin». Bu on kişiden ikisi ölmüş, Hz. Ömer de yaralıidi. Bir kişi de Medine dışında idi. Bunlar, Peygamberinamcazadesi ve damad ı H z. A 1 i , Damad ı H z. Osma n,Zubeyr, Talha, Sa'd ve Abdurrahman b. Avfidi. Yeni halifeyi seçecek olan bu heyete üç ki şi bir tarafta, üçkişi diğer tarafta kalmamas ı için, yedinci şahıs olarak kendioğlu A tidulla h' ı ilave etti. Yaln ız bazı şartlar ileri sürdü:O, halife seçilerneyecekti. Şayet ço ğunluk temin edilirsebu durumda o çoğunluğa' uyacakt ı (mesela alt ıya karşı iki).25


Şayet her iki taraf, e şit olarak üçer ki şi olursa Abdullah b.Ömer, Abdurrahman b. Avf hangi tarafta ise reyini o tarafakullanacakt ı. Bu alt ı kişi topland ı, ilk olarak kimin aday olacağısoruldu. Üç ki şi «ben aday de ğilim» dedi. Geriye üç ki şikald ı Hz. Ali, Hz. Osman ve Hz. Abdurrahman b. Avf. Tambu s ırada Abdurrahman b. Avf «ben aday de ğilim beni hakemtayin ederseniz ikinizin aras ından (Hz. Ali ve Hz. Osman) hilafetedaha lây ık olduğunu zannettiğim kişiyi bütün varl ığımlaAllah'tan korkarak seçece ğim» dedi. Her ikisi de kabul ettiler.Bunun üzerine Abdurrahman' ın davran ışı enterasand ır.Medine'de bir çok gün halk ın aras ında gece gündüz dola şarakkarşılaştığı her şahsa şunu sordu. «Hz. Ali ve Hz. Osman'danhangisini tercih edersiniz?». Her kesimden, esnaf, sanatkar,genç, yaşl ı, kadın, erkek bir çok ki şinin görü şünü ald ı. I b nK e s i r'in belirttiğine göre «Abdurrahman b. Avf' ın karşılaştığışah ıslardan iki ki şi müstesna, herkes H z. Osma n' ı tencih etti». Yapt ığı kamu oyu yoklamas ı bittikten sonra o, camiye gitti, sabah namaz ın ı kıldıktan sonra minbere ç ıkıpmüslümanlara « Şimdi sizin yeni halifenizi bildirece ğim» dedi.Minberden H z. Osman ve H z. A 1 i 'ye ayr ı ayr ı ayn ısoruyu sordu. Önce Hz. Ali'ye « Şayet ben seni halife tayinedersem, sen her zaman, Kur'an- ı Kerim'e, Hz. Peygamber'insünnetine ve Hz. Ebu Bekir ile Ömer'in tatbikat ına uymayasöz verir misin?». Hz. Ali şu cevab ı verdi: «Kur'an- ı Kerimve Hz. Muhammed'in sünnetine evet, fakat ilk iki halifenintatbikat ına uymaya mecbur de ğilim. Ben de içtihad yapabilirim,müctehidim, onlara her şeyde uymaya mecbur değilim».Ayn ı soruyu bu defa Hz. Osman'a yöneltti o da şu cevab ı verdi:«Evet, Kur'an- ı Kerim, Peygamberimizin sünneti ve ilkiki halifenin tatbikat ına uyacağ' ıma söz veriyorum». Bu s ırada,Abdurrahman b. Avf ellerini havaya kald ırarak «Ya Rabbi,Sen şahid ol ki, islâm menfaati için, ben Osman' ı halifeolarak seçtim» dedi ve minberden inerek Hz. Osman'a, miii-26


ere çıkmasmı söyledi. Oradaki müslümanlar. Hz. Osman'abiat ettiler.°Hz. Comer'in on yıl süren halifeliğinden sonra devam edenH z. Osma n' ın hilafeti (611 656) daha çok halifenin siyasetinitakip etmek ve geli ştirmek olmu ştur. En büyük hizmetide herhalde bugün elimizde bulunan Kur'an' ı toplatt ırrn ış olmasıdır.Yalnız Hz. Osman, ailesini, Ü m e y y e o ğ ullar ı -n ı , koruyup onlara yüksek görevler verdi ğinden, müslümanlararasında ho şnutsuzluklara sebep olmu ştur. Hatta onun bu şekildekay ıncılık yapmas ı, düşmanlan taraf ından katledilmesineyol açm ıştır.Hz. Osman' ın öldürülmesinden sonra, ba şsız kalan müslümanlarbir müddet şaşkınlık ve duraksama içinde beklediler.Daha sonra H z. A 1 i'yi, mescitte biat etmek suretiyle,halife tan ıdılar. Fakat Osman' ın ölümü olayını unutmayanE m e v i sonuna mensup olanlarla birlikte H z. A y ş e, T alh a ve Z u b e y r bu cinayetten dolay ı H z. A 1 i'yi ithamadevam ettiler. Bu ki şiler, mescitte bulunmad ılar ve ona biatetmediler. Medine'deki Yahudilerin de oyunlar ı ve te şvikleriyleBasra'ya giden Hz. Ay şe Hz. Ali'ye baş kald ırdılar. İlk defaiki müslüman toplum karşı karşıya geldi. Bu hepimizin bildiği Cemel Vakas ıdır (656). Bu sava şın başlangıcında Hz. Alitaraf ından birkaç müslüman Hz. Ay şe taraf ına geçip «Niçinsavaşmak istiyorsunuz» diye sordu. Bundan az sonra her ikitaraf anla şt ılar. Barış sağlan ınca herkes sakin bir şekildedinlenmeye çekildi Fakat burada bulunan Abdullah tbnS e b e, bu haberden memnun de ğildi, yan ına birkaç yahudialarak, Hz. Ay şe taraf ından, Hz. Ali taraf ına doğru hücumetti. Gece bask ın ı olduğundan birkaç ki şi öldürüldü. Kimsene olduğunu anlamadan uyand ı. Taraflar birbirine ihanet9 — M. Hamidullah: Islam Müesseseteri Tarihi, s. 85-88; N. Elisseff,L'Orient Musulman au Moyen Age (622-1260), Paris, 1977,s. 72.27


edildiğini sand ılar. İşte Cemel Vakas ının as ıl sebebi bu idi,müslümanların hatas ı yoktu.leHz. Ali Mu-aviye'yi kendisine itaat ettirmeye çok çal ıştı .Onu ikna etmek için mektuplar yazd ı, elçiler gönderdi. Ama,Şam'da. Hz. Osman' ın kanl ı gömleğini teşhir eden ve onunkanını dava eden Muaviye, Ali ile anla şamad ı. Bilindiği gibiaralar ında Sıffın savaşı (657) vukubuldu. Bu sava ş esnas ındaHz. Ali yanl ıları başar ıya ula şacaklan esnada, Cemel Vak2-s ından sonra Muaviye'ye kat ılan A m r b. A s bir hile düşündü.Şöyle ki: İki taraf aras ında anlaşmazlığın halli içinAllah' ın Kitab ı'mn hakem olmas ını istedi. Kur'an sayfalar ını ,Ş am askerleri m ızraklarm ın uçlar ına takt ılar. Her nekadar Hz. Ali bunun bir hile olduğunu K u f elil e r'e veyan ındakilere söyledi ise de bunlar Kur'an'a kar şı sava şamıyacaklannı söylediler. Her iki ordu sava şı bırakıp hakemlerinkararlar ını beklediler. Hakemler birkaç ayl ık bir düşünmedöneminden sonra Dumat Candal'da buluştular (658).Fakat bir sonuca var ılmadı. Bir y ıl sonra bulu şmaya kararverildi. Zaman M u a v i y e'nin lehine çal ıştı. Zira Haric i-1 e r denilen yeni bir gurup Ali'den ayr ılarak, onu, Muaviye'yekarşı savaşmadığı için k ınadılar ve yeni bir mesele yaratt ılar.Ertesi y ıl (659) Ezruh'ta bulu şan iki taraf ın hakemleriaras ında nas ıl bir usulün uyguland ığı hakkında burada aynntıyagirmeyeceğiz. Hakemler Osman' ın haks ız yere öldürüldüğünüve Hz. Ali'nin sorumlu olduğunu ilân ettiler. Hz. Alibu karara itiraz etti ve bunun Kur'an'a uygun olmad ığın ı ifadeetti. Bundan sonra yeni bir halife seçimi bahis konusu oldu.Ali'nin halifeli ğinin tasdiki halk ın hat ır ından geçmiyordu.Bu yeni seçim konusunda tart ışmalar oldu. Amr, Muaviye'ninseçilmesi gerektiğini düşünüyordu. Ebu Musa ise halifeningerçek bir seçimle belirlenmesinden yana idi. Onun da Hz. ü-mer'in oğlu Abdullah'a meyli. vard ı. Fakat bütün safl ığıyle ve10 — M. Hamidullah, islam MüesSeseleri Tarihi, s. 95-97,28


ihlasla «Ali'yi de Muaviye'yi de azle karar verdi ğini» söylediktensonra Amr b. As: «Ebu Musa ile birlikte Ali'yi azlettiklerinive kendisinin Muaviye'yi nasbetti ğini» halk ın huzurundasöyledi. Ebu Musa'n ın itirazlar ı yank ı bulmad ı. Böyleceyeni halife Muaviye (660 - 680) oldu. 11.Böylece, dört halifenin nas ıl halife olduklar ını ve uygulananyöntemleri görmü ş olduk. Daha sonraki dönemlere şöylebir göz atarsak: Ali ve Muaviye kendi o ğulların ı tayin ettiler.Emevilerden, Velid üç naib birden tayin eder. Önce kardeşi,sonra yeğeni ve nihayet bir ikinci karde şi. Abbasiler Devri nde Birinci ve İkinci halifeler karde ştir. Ayn ışekilde 4., 5., 6., 7., 8., 9., 10., 17., 19., 20. ve 21. halifeler kardeştirler.Bunlar hep önceden tayin ile halife olmu şlard ır. 12Emeviler iktidara gelir gelmez, siyasi cinayetlerinsorumlular ını yakalama yükümlülüğünü unutturdular, Emevihanedan ın ın babadan o ğula halife olmas ı ilkesini kabul ettinmeğe çal ışt ılar. Bunun için halifeye mutlak itaat fikrini canl ıtuttular. Yaln ız bunu yaparken, yeni halife'ye biat etme prensibinisürdürdüler. Emevi halifesi Abdulmelik'le birlikte, yenibir yazı yolu ile tayin: «and» usulu başlad ı. Veliahtlar, yaz ılıolarak önceden tayin edildi. Biat merasimi ikinci planda kaldı. Emeviler döneminde, onlar ın hanedanl ık meşruiyetlerinitan ıtmak için büyük gayret gösterildi. Övgücüler, A bduln ıelik'ten,Mervan'a; Muaviye'den Osman'a kadar varan bir hukuktemeli bulunduğunu dile getirdiler. Hattâ baz ıları, Eme-11 — İ.A. Ali mad.; İ.A. Ezruh maddesi yazar ı P. Lammens hakemolay ın ın geçti ği yerin Dumat ul—Candal veya Ezruh'danhangisi olduğu hususunda ,bilginler aras ında çe şitli görüşteolanların bulunduğunu söyler; N. Elisseff, ı'Orient Musulmanau Moyen Age, s. 79-80, Hakem olay ından sonra bir sonuçal ınmadığın ı Ali yanlılar ının hakim oldukları topraklarda,Muaviye yanl ılarının Mısır ve Suriye'de ayr ı ayr ı hüküm sürmeyedevam ettiklerini yazar.12 — M. Hamickıllah, Epoque du Prophete et des Califes, s. 496.29


vi halifelerinin, «Peygamberin miras ını» paylaştıkları fikriniileri sürmeye kadar gittiler."Daha önce Ebû Bekir taraf ından ho ş görülmeyerek reddedilenHalifetullah ünvan art ık Emevilerin ilk dönemindenitibaren, bu sülaleye itaat sorumlulu ğunu yükleyeceği düşünülerek,benimsenmi ş ve kullanılmışt ır."Abbasiler Devri nde halifelik anlay ışına yenibaz ı değişiklikler getirildi. Abbasiler, Peygamberin ailesinemensup olduklarını her defas ında dile getiriyorlard ı. Bu s ı-fat iledir ki ilk halifeler kendi hareketlerini me şru kaynağadayand ırıyorlardı. Sonrakiler, halifeliğin, özellikle e 1- A b-b a s' ın soyundan olanların, yani Peygamberin sülalesininhakkı olduğunu ileri sürdüler. Fakat, Abbasilerin bu legal dayanakları,Ali soyundan gelenleri bertaraf etmek için yeteriderecede kesin dayanak olmaya kâfi gelmemekte idi.Abbasile r, iktidarın teokratik niteliğini art ırdılar.Emevilerin kulland ıkları ünvanlara yenilerini eklediler. Mansur,Allah'ın yeryüzündeki hakimi (Sultanullah fi arzihi) lakabın' aldı. Kendi şahısları üzerinde ilahi bir ba ğ kurma gayretigöze çarpt ı. Abbasi halifelerinin, birini huzura kabul ederken,Peygambere ait oldu ğu söylenen bir cübbe (burda), giymeleri,baston (Kadib) ta şımaları, başlar ına Kalansuva giymeleri(bu ,Emeviler döneminde de görülür), onlar ın dini yönlerinindaha fazla vurgulanmasm ı kolaylaştırmışt ır.' 3Daha sonra, Selçuklular Döneminde, emirler ve komutanlartaraf ından halifelere sayg ı gösterilerek ve otoriteleritan ınarak onlar ın manevi desteğinden yararlan ıldı. Selçuklularve Büveyho ğulları halifeye kar şı asker sevkederek onumağlup ettikleri halde ona biat etmekten, hürmete lay ık görmektenkurtulamam ışlardı. Selçuklu hükümdarlar ı, halifeli-13 — E. 1.2,, Khalifa maddesi, C. III, s. 971.14 — Aynı yer.15 — Aynı yer.30


ğin dünyevi otoritesini ellerinde tutuyor ve Sultan ünvan ınıta şıyorlard ı. Selçuklu sultanlan, halifeyi o şekilde avuçlar ıiçine alm ışlard ı ki, hoşlar ına gitmese bile halifeler onlar ın isteklerineboyun e ğmekte idi. Bu cümleden olarak halife Kaim,k ız ını Tuğrul Beğ'e vermeğe mecbur kalm ış t ı. Tuğrul Beğayr ıca halifeden "melik ul - ma şnk ve'l - mağrib" ünvan ını almıştı."Büyük Selçuklular döneminde ve hemen sonraki dönemlerdebirçok yerel yönetimlerin hamili ğini Abbasi halifesiyapmakta idi. Anadolu, Suriye ve İran'daki birçok emirlikler,halifenin otoritesi alt ında olup ondan emir el - mü'minin ünvanınıalarak bağlarını koparmamakta idiler. Suriye'deki Zengi'lerve Eyyübiler, Yernendeki Resuliler, Gazneliler, Güriler,Doğu—İran ve Hind ıstandaki prensler hep Bağdad halifesinitan ımakta idiler. Bat ı İslam Dünyas ın ın bir hükümdan olanElmurab ıtlardan Yusuf b. Ta şfin emir ul - müminin s ıfat ınıBağdad halifeliğinden tas dik ettirmi şti.'7Irak' ı istila eden Moğollar, 1258 y ılında son. Abbasi halifesiMu'tas ım Billah' ı öldürdülerse de halifelik kurumu ortadankalkmad ı. Kısa bir duraklamadan sonra M ısır'da halifeliktesis edildi. M ısır ve Suriye'ye hakim olan Memlukler,son Abbasi halifesinin amcas ını Kahire'ye ça ğırarak halifeyapt ılar. Sultan Baybars, M ıs ır kad ısmın yardımları ile buki şinin nesebinin Abbasilere ait oldu ğunu tahkik ettirerek,ona Mustans ır ünvan ı ile birlikte bütün İslam Dünyas ının halifelikotorite ve imtiyazlar ını tan ıdı. Ondan sonra Memlukluhalifeleri ta Osmanl ılara kadar süregeldi.Yukardan beri aç ıklamağa çal ışt ığımız halifeliğin bu tarihiseyri içinde, bir gurup müslüman vard ır ki, halifeliğin16 — Corci Zeydan, islam Medeniyeti Tarihi. Çev,: Zeki Megamiz.II, bs., İstanbul 1974, C. IV, s. 367-370; E. i.2, Khalife mad.,C. III, s. 975.17 — E. Aynı yer.31


meşruluğu hususunda ihtilafa dü şerek Tarihçiler taraf ındanşii görüş denilen bir fikri benimsemi şlerdir. Buna göre Hz.Muhammed, henüz vefat etmeden Hz. Ali'yi, do ğrudan doğruya,kendisine halife tayin etmi ştir. Ş iile r'e göre böylece1:1 gamber bir din ve devletin yan ısıra bir de sülale olu şturdu.Peygamberin erkek evlad ı olmadığı için, onun hem damadi(Hz. Fatma'n ın kocas ı), hem de amcas ının oğlu olmas ı hasebiyleHz. Ali'nin bu işe üstünlüğü vard ır. Zaten Peygambertarafından Hz. Ali'ye bir s ır tevdi edilmi ş, o da bunu oğlunasöylemiş ve bu suretle imamet nesilden nesile intikal etmi ş-tir. Onun bu üstünlüğü ta Hz. Adem'den beri mevcut olan veher nesilde seçkin birisinde kendisini gösteren ilahi bir nuruta şımas ı idi ki, Hz. Alinin bu naru, kendisine halef olan herimama intikal etmi ştir."Bu görü şte olan şiiler, Abbâsi halifelerini zaman zamangüç duruma sokmu şlard ı. Mesela, Fatimilerin M ı s ı r'ahakim olmalar ından sonra burada Ismaill hareketindenkaynaklanan bir sil halifelik kurulmu ştu


Bu şii görüşün karşısında, yukarıda Cemel Vakası dolayısıyladeğindiğimiz Harleiler ba şka bir görüş ileri sürerler:Halifelik hiç bir aile ve kabileye tahsis edilmemi ştir. Herhangibir müslüman, Arap olmasa, hatta köle bile olsa, halife seçilebilir.Daha da ileri giderek bir İmam mevcut olmas ınm dinibir vecibe olmad ığına, Imam' ın yokluğunun, müslümanlarındini yükümlülüklerini yerine getirn ıelerine engel olmad ı-ğmr, meşru bir hükümet şekline sahip olabileceklerini ilerisürerler. Haricller, durumun gere ği bir imam bulunmas ı gerekiyorsabu imamm seçilebilece ğine ve herhangi bir sebeplemaksada uygun olmadığı görülürse, o imaının hal veyakatledilebileceğine kanidirler.Bir de burada üzerinde durulmas ı gereken halifenin Kureys kabilesinden birinin olması meselesi var. Konunun kaynağı« İmamlar Kureyş'dendir» hadisine dayanmaktad ır. Birçokehli sünnete bağlı Fıkıh - Kelâm bilginleri bu halisi görüşlerinemesned olarak kullanm ışlardır. Imâm Ş a f ii(öl. 820), Hilafeti Kurey ş'in hakkı olarak göstermektedir. Namazvakti cemaat içinden seçilecek imamda bile neseb unsurunadikkat etmektedir. Ahmed ib n H anb e l'e (öl. 855)göre Halifelik, Kurey şli bir fâs ık ve fâcire aç ık olmaktad ır.Hangi Kureyşli eline k ılıç al ıp, iktidarı ele geçirse ona emiru'l- mü'minin denilebilmektedir. E ş'a r î (öl. 935), müslümanlarıniçine düştükleri ilk ihtilaf ın imamet olduğunu Maktdâtu'l- islâmiyyin adlı eserinde yazar. E b û M a n s u r M u-hamme d el--MaturIdi (öl. 944), Makalât' ında«Mesele dini aç ıdan ele al ınırsa, en dindar, en takva sahibini,işleri en iyi görecek, en iyi karar ı verebilecek olan ı aramak,böyle olanı linâmete getirmek gerekir. Ne var ki, Hz. Peygamber,İmamlar Kureyş'dendir, demi ş, Peygamberin arkada şlarıda imamı Kureyşden seçmiş, onlara biat etmi ştir.» BuradaMaturidi meseleyi Kur'an aç ıs ından bir türlü, Peygamberdenmenkul söze ve uygulamaya göre başka türlü anlamaktad ır.B âkillâni (öl. 1013) ise İmam olman ın yollarının nass ve33


seçim olduğunu Şianın nass görüşünü ele alarak bunu reddettiktensonra geriye seçim yolunun kald ığım söyler. Fakat buseçimde arad ığı s ıfatlar içerisinde Kurey şlilikten vazgeçmez.Bu arada Bakillâni, Ebu Bekir'in seçildikten sonra müslümanlara«En hay ırlınız olmadığım halde ba şınıza geçirildim»ifadesinin kabile ve a şiret bak ımından en hay ırl ınız değilimdemek istemesidir. Çünkü Hâ şimiler neseb yönünden üstünidi. Böylece anlatmak istiyordu ki, bu büyük mevkie nesebyüksekliği ile eri şilmez ve bu makam « İmamlar Kurey ştendir»hadisinin gerçe ği karşısında Kureyş'in s ırf Ha şimi kolunundeğil, bütün kollar ının hakkıdır. A b d u 1 k a h i r B a ğ-d a d i (öl. 1038), Usülu'd Din adl ı eserinde şu ifadeyi kullanır.« Şeriat, linâmeti Kurey ş'e tahsis etmi ştir», «linametin Kureyş'ehas olduğuna dair Ehl-i Sünnetin delili, Hz. Peygamberin:«linamlar Kurey ştendir» sözüdür. Bu haber sebebiyle, Ensar,Sakife günü, hilafeti Kurey ş'e teslim etmi ştir.» Bu anlataşşekli tarihi gerçe ğe uymamaktad ır. El-Ma v e r di (öl1058), el—Ahkamu's--Sultaniye, adl ı eserinde İmamete birkısım ayırmış ve «Hakk ında nas ve icma olduğu için, imar=Kureyşli olmas ı gerekir. Herkesten ayr ı düşünüp, İmametibütün insanlara caiz gördüğü için de, Dirâr 1bn Am r' ınsözüne itibar edilmez» der. "G azall (öl. 1111) de ayn ı hadisinve icmaın ışığı alt ında Kurey şlilerden ba şkas ına halifeli ğimeşru görmez. Ayn ı görüş paralelinde N e s ef I (öl. 1115),Ş ehristâni (öl. 1153), ibn Teymiye (öl. 1328) gibibilginler de vard ır.Aksi görüşte olan bilginler de vard ır : S a d r u ş - Ş e-r i a Ubeydullah İ bn Mes'ud el—Buhar ı (61.1346)Tadilu'l—Ulum adli eserinde, gerçek hilafetin otuz y ılda ömrünütamamlad ığını söyledikten sonra «zaruret varsa, şartortadan kalkar. Zaman ımızda Kureyşlilik şart ı da düşmüştür»der. Ünlü Şirazl ı Şafil alim, Kad ı I c i (öl. 1355) el-Mevakıf adl ı eserinde, neseb unsurunu üstünlük ölçüsü olaraktan ımadığını belirtir. Sahabenin - ad ı geçen hadis istika-34


metinde hareket etti ğini, dolay ıs ıyla bu şart ın kesinle ştiğiniileri sürer.2°Ünlü bilgin ve dü şünür 1bn Haldun (öl. 1406) Mukadddme'sinde,her ne kadar İmanlar Kurey ş'dendir hadisinisahih sayıyorsa da, bunu o devrin şartlarına bağlaması yönündendiğerlerinden ayr ılır. İmam ın tayini işini, «Ehlu'lakdive'l—hall» denilen ümmet içinde kararlar ı muteber kimselerinseçmesine b ırakır. imamda aranacak vasıflar içindeKureyşlilik şart ın ın bulunmasmda ihtilaf edildiğini söyler.21P r o f. M. H a m i d u 11 a h'a göre Peygamber . «imanlarKureyştendir» sözünü o günkü şartlar içinde söylemi ştir.Çünkü o biliyordu ki, Araplar ancak Kurey şden birini halifekabul ederler. Fakat Hz Peygamber «Kavminizin mevlas ı sizdendir»sözü ile bunu yumu şatmıştır. Ve böylece herhangi birmüslüman Kurey şlinin mevlâs ı bu yolla halife olabilir. 22Bütün bunlarla birlikte, gerek dört halife Kurey ş kabilesindenolduklar ı gibi, gerek Emevi halifeleri Kurey ş'in en şereflisisay ılan H â ş imiler den ve Abbâsi halifeleri de yinebu kabileden olmuştur. Tarih boyunca İslâm âleminde, nazariyeyerine, kuvvetin kaim oldu ğunu göz önünden uzak tutmamakgerekir.Her ne şekilde olursa olsun, görüldü ğü gibi ister seçim,ister veraset yoluyla halife tayin edilsin ve isterse bu i ş birgurup insan tarafından yap ıls ın, halife iktidarda ölünceye kadarkalıyordu. O mutlak hâkimdi.22Islam hukukçular ı, halifenin kendinden sonraki halifeyi20 — M. S. Hatibo ğlu, Iltilafetin Hurey şliliği, A.Ü.İ.F. Dergisi, C. XXIII,s. 172-185. Konu için yararland ığınuz bu araştırmaya, dahageniş bilgi almak için bak ılabilir.21 — M. S. Hatiboklu, s. 184.22 — M. Hamidullah, lAldm Müesseseleri Tarihi, Teksir Notları, Erzurum,1975, s. 84.23 — E. Tyan, Le Syst~e monocratique dans l' İslam Sunnite, R e c ttelı de la SocUt Jean Bodin Tome XX,1970, s. 505.35


tayin etmesini halifelik için gerekli şartlar ı taşıması ve kendisinebiat edilmesi şartlarıyle kabul ettiler. Halifeye biatedilmesinin önemi büyüktür. Bu bir «içtimal antla şma»dır. Buişle uğra şan bilginlere göre, Devletin ba şlangıcmda bir «siyasianlaşma» olmal ıdır. Önce kendi aralar ında anlaşan kişiler, birşahısla baz ı şartlarla anla şıp onu Ba şkan yaparlar. Ancak buşekilde kendisini kuvvet yolu ile halife yapamn, me şru dayan*ortadan kald ırılmış olur.Halifenin, müslümanlar taraf ından görevinden uzakla ş-t ırılmasi, onun adaleti gev şetmesi veya duyu organlar ındanbirinin fonksiyonunu yitirmesiyle mümkün olur. Baz ı şüphelidini akidelere kendisini kapt ırmas ı da hilaf etten al ınmasına yeterlidir. Bir de halife kendi iradesi ile i ş göremez, iktidarıçevresindeki şeriata uymayan ki şiler doldurursa yineayn ı sonuç doğan Yaln ız, halifenin hareketinin, iradesinin k ı-s ıtlanmas ı (hacr olay ı) dini akide ve pratiklere ayk ırı değilse,halife meşru say ılır Zalim ve adil olmayan halifeye veya onuvesayet alt ında tutana kar şı aç ık savaş müslümanların üzerinedüşen bir görevdir.Islam Fakihleri, halifeninin görevlerini tesbit etmi şlerdir.Özellikle el - Maverdi bunu on maddede toplam ıştır. "Bunlar :1 — Esasları tesbit edilmiş olan dini korumak; bu esaslardanuzakla şan biri ç ıkarsa, şüpheli fikirler ileri sürerek İslamilkelerinden uzakla şan olursa, ona doğru yolu öğretmekveya lay ık ciduğu cezayı vermek.2 — ıleti hakim k ılmak, verilen kararlar ın uygulanmas ını takıo etmek.3 — Islam topraklar ını, onun düşmanlarma karşı konumak ve içde de dilzensizliği, karışıklığı önlemek.24 — Ebu '1 - Hasan Ali el - Maverdi, Les Statuts G-out ıerr ıemontauxou ~les de droit publie et culministratif, çev.: E. Fagnan, Alger1915, s. 30 - 31.36


4 — Allah' ın kanunlarına karşı gelenlere hukuki cezalar ı(hudild) uygulamak; Allah' ın kullar ın ın —bu kelirneye dikkat!— haklar ına sayg ı gösterilmesini sağlamak.5 -- Müslümanlar ın oturduğu yerlerin düşmanla olans ınırlar ını (suğilr) berkitmek. Oraya asker, silah ve yiyecekkoydurtmak.6 — Islami kucaklamay ı reddedenlere kar şı cihad yapmak.Böylece Islâm ın bütün dinlere üstünlüğünü göstermek.7 — Kur'an hükümlerine ve onun aç ıklamas ına uygunolarak, Beytülmâl de toplanacak sadakalar ı, fey, harac cizyeve 5şür'ü korkmadan ve haks ızlık yapmadan toplamak.8 — Devlet görevlerinin (velaye) iyi i şlemesini temin etmekve sorumlular ın yetkilerini belirtmek.9 — Milletin yönetimi ve dinin savunulmas ı için bizzatişleri mürakabe etmek, iktidar ı doğrudan doğruya (mübaşara)üstlenmek.10 — Hazinenin gelir ve giderlerini ne savurganl ık, necimrilik yaparak belirlemek. Ödemeleri tam vaktinde yapmak.Son karar mercii halifedir. Fakat onun yürütme hakk ıyine yasa ile s ınırlıdır. Her ne kalar halife kad ı'yı tayin ediyorsada kendisi bile bu kad ının kararına bağlıdır. Islâmdahiç bir zaman, devlet: ba şkan ı bil mahkemenin yetkisinin d ı-şında düşünülmedi.25 Çünkü o mutlak bir iktidara sahip de ğildi.Daha önce, Mo ğ ol i s til a s ı na kadar (1258) halifeligindurumunu görmü ştük. Şimdi, aradaki zaman içindekidurum üzerinde aç ıklamaya girmeden konuya son vermekiçin sözü Osmanl ılara getirmek istiyoruz. Osmanl ı Sultanlarındanilk defa I. Murat (saltanat ı 1362-1389) kendisine saygıtabirleri içinde halife kelimesini kullanm ıştır (Halifetullahfi arzihi). Oğlu Sultan B ayezit (saltanat ı 1389-1402) «Seniyeryüzünde halife k ıldık» (Kur'an VI, 165) âyetini benimsedi.Sava ştığı başka ülke hükümdarlar ı taraf ından bu ünvan25 — M. Hamidunah, le Chat de l'Etat musulman... s. 499.37


kabul edildi. Çelebi Mehmet (saltanat ı 1413 - 1421)aynı şekilde kendi halifeli ğinden bahseder. Yaln ız ilk OsmanlıSultanları, kendi müttefikleri ile yaz ışmalarında, onlar hakkında da halife ünvan ını kullanmakda tereddüt etmemi şlerdir.Yalnız I I. Mehmet (F a t i h) (1451 - 1481), halife ünvanını kendisi için hiç kullanmad ı .Daha sonraki kayna ğı belirsiz rivayetlerin aksine I. S e-1 i m (1512 - 1520)'in, 1517'de Kahire'ye girmesinden sonrahalifelik makam ve ünvan ını aldığı belgelerle kan ıtlanm ış değildir.Osmanl ı hükümdarlar ı birbuçuk as ırdan beri cedlerineve kendilerine halife ünvan ı verilmesine al ışmışlardı. Kahire'detutulan bir günce (rüznâme) de I. Selim'in Kahire ulemasını toplay ıp, saltanat ın meşruiyeti için, hilafet makam ındaniçazet talebi laz ım olup olmadığım sormu ş ve üleman ınböyle bir i şleme lüzum olmad ığını söylemeleri üzerine, kendisininbu hususta halife ile asla temas etmemi ş olduğu anlaşılmaktadır."Selim'in ve kendinden sonraki Sultanlar ın ne siyasiyazışma belgelerinde, ne eserleri üzerinde ve ne de sikkelerinde, sultan, hâkan, emir el mü'minin lakablar ından başkasıyoktur. Ancak M ısır'ın fethinden sonra Selim, hâdim ul -harameyn ünvan ını kullanır.Avrupa halifenin, t ıpkı papanın Katoliklerin dini reisiolduğu gibi, bütün müslümanlanv ruhani lideri oldu ğuna dairyanl ış bir kan ıya varm ışt ır.Osmanl ı padi şahlar ı içinde Ab d u 1 h a m i t II (1876- 1909) halifeliği siyasi destek olarak dü şünmüştür. 1876 Kanun-ıEsasi'sinde (mad. 4) «Zat- ı hazret-i padi şahi hasbe'llâfe din-i Islam ın hamisi» kayd ı bulunmaktadır.Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra, ilk defa sultanlıkkaldırıld ı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, kanun yapma yetkisinitaşıdı. Anayasa, Meclfs ve yasalar sistemi getirildi. Ha-Iifeliğin kaldırılmas ı T.B.M. Meclisinde görü şüldü. Halifeliğin28 — t,. A. Halife mad.38


lehinde ve aleyhinde görü şmeler oldu." Halifeliğin lüzumunadair Kur'an'da hiç bir ayet olmad ığına ve Peygamberin bunuürnmetine terketti ğine «hilafet-i hakikiye» ve «hilafet-i sûriye»adli iki hilafet olup bunlardan hilafet-i hakikiye'nin şimdikişartlar alt ında mevcut olmad ığı, hilafet-i sûriye'nin mevcutolduğu, bunun güç kullanmak yoluyla kazan ılmış bir nevihükümdarl ık olduğu, ünlü fık ıh âlimi İzmir Mebusu S e y-yid Bey taraf ından uzun uzun anlat ıldı. O zaman ba şkanolan Ismet P a ş a'n ın hilafetin kald ırılmasının, Türkiye'nin hiç bir iç ve d ış siyasetine etki yapmayaca ğı hususundakiikna edici konuşmas ından sonra, halifeli ğin kald ırılmas ı kabuledilmiştir."27 — T.B.M, Meclisi Zab ıt Ceridesi, VII, 44-70.28 — Hilafetin Mahiyyeti Şeriyesi, yay. S. Menteş , İstanbul, 1969,Seyyid Bey'in T.B.M.M.'de halifeliğin kald ırılması konusundayaptığı konuşma metni; T.W, Arnold, İ.A. Halife mad.39


HUKUK KURUMLAR'Müslüman hillaimdarlar, adaleti gerçekle ştirmeyi fent"bir görev bildiler. Eskiden her hafta pazartesi ve per şembegünleri hplki huzura kabul ederlerdi. Burada hakem olarak,İlâhi Kelanı'm tercüman ı mevkiinde idiler. Fakat daha ilkbaşta bu görev, Suriye'y ı.: gönderilen ordularda ganimetle ilgilikaidelerin iyi işlemesini, miras, k ısas v.s. gibi konularıgözetleyen bir şahsiyete tevdi edildi.Ancak Emevi halifeleri za ınamndad ır ki belki Bizans -Suriye hukukunun da etkisi alt ında kadıhk ve diğer adli, kuruMlartesis edildi.Kadı kendisine başvuran davac ılar aras ındaki ihtilaflarıçözer ve cezaland ırılması istenen suçlulara kar şı İslam ,hukukununhükmünü söyler. Bunun için kendisine ne bir savc ı nede bir icra memuru yard ım eder. Görevinin s ınırları şeriattarafından kayda bağlanan hayat ın bütün olaylarına, yani evlenme,bo şanma, yetim haklar ı, miras, çeşitli akitler ve suçlularıncezas ı gibi hususlar' kapsar. Kad ı yaln ız başına hükümverir. Her ne kadar bir şûraya kulak vermesi usûlen arzu edilirsede onlar ın reylerini benimsemekle kay ıtlı değildir. Emevilerdevrinde halife her bölge için bir kad ı tayin ederdi. Araplaratalar ından gelen kabile ve örf hukukuna ba ğlı idiler. Kabileüyeleri kendi özel mahkemelerine ba ş vururlard ı. Fakatdaha sonra şartlar bu görevleri de kad ıya yükledi. O da selahiyetlerininbir k ısmını emri alt ında olan hakemlere vermekzorımluğunda kald ı. Daha sonra, müstakil bir emirli ğin vilâyetmerkezi olan yer, meselâ Bağdadtda olduğu gibi, bir40


Baş - kadı (Kadiu'l - kudât) ve ona bağlı kadılar silsilesi meydanageldi.O halde kad ı, bütün iktidarlar ını korurken ve bunlar ı istediğizaman icra ederken, tek ba şına kendisine vekiller de seçerdi.Bu iktidarlar yalnız adli değil aynı zamanda idarldir. Tarihin çeşitli devirlerinde kad ıların Beytülmal ın muhafız', Cumagünü hutbe okuyan, yetim ve vak ıf mallarının idarecisi,güçsüzlerin koruyucusu oldu ğu görülür. Bütün bu i ş ve s ıfatlariçin vekilleri vard ır.Kadının as ıl görevi medeni hukuk ve ceza hukukundaKur'an ve hadise dayanarak hüküm vermektir. Gerekirse hukukçulannotoritesine ba şvurabilir. Şüpheye düştüğü bir husustaf ıkıh ilmini bilen kimseye ba şvurur; yani fetva ararDaha sonra bu, resmi bir hukukçunun, müftinin, görevinin kurumlaşmasınıdoğurmuştur. Kad ıda aranan vas ıflar şunlardır: Sağlam bir muhakeme sahibi olmak, hür olmak, müslümanolmak, doğruluk, Kur'an, hadis ve hukuk bilgisine vak ıfolmak. Ama bunlar ın yanı s ıra çoğu kez kad ı sade bir insandır.Ahlak" ve dürüstlüğü nedeniyle herkes taraf ından saygıgörür.Kadı'nın bir kanun adamı olmas ı «ilmi» araştırması, kendisineiktidarının bir k ısmını vermiş olan hükümdar karşı,sında bağıms ızlığmm özel bir hal almasına yol açar. Halifeninvazife ahlaki, bize kendisine kar şı hüküm veren kadınınkararına saygıs ını göstermektedir. Öte yandan Harun ur-R e ş i d'in, Kad ı Ebu Yusu f'u Kanunu kendi lehineçevirmesi için çare aramak maksadiyle bask ı altında tuttuğugörülmü ştür. iktidar kad ıya hürmet eder. Hürriyetininve hayat ının tehdid edilmesi için harikulade durumlar laz ımdır.Bununla beraber, kadının mesuliyeti büyüktür. Adaletitevzi etmesi onu devaml ı olarak bir hata yapma tehlikesinegötürebilir ki ahirette bunun hesab ını vermekle yükümlüdür.Bu yüzden birçok hukukçu (fakih), kad ılık görevini yüklenmekistemediler,41


Hz. Peygamber zaman ında hukuki formasyona sahip kadrolarbulma endi şesi olmadığı gibi, muhtemelen hâkimin okuma- yaz?na bilmesi de gerekli değildi. Bir tak ım malumat y ı-ğmmdan çok, karakter üstünlü ğü, ruh inceliğinin dikkatealınması tabii idi. Her şeyden önce akıllılık ve olayları iyi kavrayışönemli idi.islâm hukukçuları ilk kad ıyı Hz. Muhammed'in tayin ettiğigörüşünü benimserler. Onun, Hz. Alityi, Muâz b. Cebel'ive Ma'k ıl b. Yesar' ı ayrı ayrı tayin etti ğini ifade ederler. Ancakbunlar gibi, onun devrinde görevlendirilenlerin valilik,komutanl ık, vergi toplay ıcısı gibi görevleri de üstlendikleribilinmektedir. Ancak Hz. Ömer zaman ında Ktifeye vali tayinedilen Şureyh'e bu görev için maa ş verilmeye başlanmıştır.Ona 100 dirhem ücret ve yeteri ölçüde çavdar unu takdir edilmiştir.Bundan sonra kad ılar hep Beytülmal'den ücret alm ışlardır.Daha geç zamanlar da vak ıf şartları içinde kad ılaragelirden bir pay ayrılmıştır. Fakat hiçbir zaman, adli konularda,taraflar ne suretle olursa olsun bir ücret ödememi ş-lerdir.İlk zamanlarda kad ıların özel bir duru şma yeri yoktu.Bu iş camide veya evde yap ılirdı. Hatta yol üstünde bile görüşülebileceğikabul edildi. Daha sonralar ı, oturumlar içinbir salon ayrıldı ki bu da caminin bir parças ı idi.Kadı bir dava'da sâkin karar vermek için, davac ının gösterdiğitan ıklar ı (şâhidleri) dinler, Şahâdet bir kimsenin başkabir kimsede olan hakk ını ispat için, hâkim önünde ve dâvâhnın karşısında serdetti ği iddiası üzerine, üçüncü bir kimsenin« şuna ve şuna şahadet ederim» diyerek dâvâyla ilgilibilgisini bildirmesine denir. Kur'an ve hadise dayan ılarak şa•hadet hakkinda temel kaideler tesis edilmi şlerdir. Dünya nizammınbozulmadan yürüyebilmesinde şüphesiz şahitlik ö-nemli bir yer al ır. Onun için Islam hukukunda şahitte bir takımsıfatlar aran ır. Eğer o, şahadetinde bir menfaat ararsa,şahadeti bat ıl olur. En güç nokta şüphesiz ad4let meselesidir.42


Ya kadı şahitleri adil olarak tan ımal ı yahut onların adâletleriönceden tesbit olunmal ıdır (bu i şe tezkiye denir). Çok kereuzun süren bu ara ştırma işi için H. II. /M. VII. yüzyılın sonundanitibaren kad ının yan ına sahib ul - Mesâil veya muzekkiünvanl ı bir yard ımcı memur verilmi ştir.Öte yandan İslam hukukuna göre yaln ız yazı veya mühür,ispat için yeterli değildir. Yazı ve mühürün kesin beyyine.(delil)olarak kabul edilebilmesi için, şüpheden vareste olması gerekir. Bunun içindir ki hukuki muameleler yap ılırkendüzenlenen vesikalar için adil olduklar ından şüphe edilmeyenkimseler bulundurulurdu. Böylece daimi şahidler ortaya ç ıkmıştır; bunların sayısı bazen binleri bulmu ş ise de, genelliklesayıları manduttu. Bunlar kad ının memurları olup, onun tarafındantayin ve azledilirlerdi. Bu daimi şahitlerden noterlik mesleği ortaya çıkmıştır. Noterlere Bağdad ve Kahire'deşııhfıd, Doğuda ve Mağrib'de ise udfıl ad ı verilmi ştir. (SonradanOsmanl ı imparatorluğunda bunlara Kâtib-i adl denilmiştir).Burada yeri gelmişken İslam dünyas ında önemli bir yeriolan muhtesib'den de bahsetmek faydal ı olacakt ır. Muhtesibekseriya üzerinde bir bak ıma kadılık görevi de bulunan, halifeveya onun veziri taraf ından atanan bir «müfetti ş » idi. Dinive manevi görevlerin yerine getirilmesini kontrol eden itibarsahibi bir memurdu. Fakat muhtesibin bakaca ğı işler, dahaçok, ticari i şlemlere, ölçülerin kontrolüne ve ticarette hileyapanlar ile borçlar ını ödemeyenleri cezaland ırma konularınıkapsard ı. Ortada bir şikayet olmasa bile, kamunun zarannabir durum olursa kanuni muameleye ba şvurma salahiyetivardı. Müslümanlar ın cuma günü cami'e gitmelerine, say ılarık ırk ı geçen yerlerde cemaat yapmalar ına, camilerin idare vetamirine, ezan ın zaman ında okunmas ına nezaret ederdi.Ayrıca şeriat hükümlerinin uygulanmas ını da kontroleder ki bunlar özetle Ramazanda oruç tutmayan kimseler ileiddetlerini doldurmadan evlenen kad ınlar ve genel ahlak ku-43


allarına uymayanlarm sorguya çekilmesi ve içki içilmemesi,musiki aletlerinin çal ınmamas ı, şeriate uygun olmayan oyunve eğlencelerin yap ılmamas ına dikkat etmektir.Muhtesibin önemli bir görevi de eğitim ve öğretimle ilgilidir.Bunun için okullar ı ziyaret eder; öğretim usullerini veöğretmenlerini tefti ş etmekle beraber, hocalarm ö ğrencilerinçok fazla cezaland ırmamalarm ı (mesela döğmemelerini) teminederdi.Bu konuyu fazla uzatmadan muhtesibin daha birçok sosyalhizmetleri oldu ğunu belirtmekle yetinelim, Yaln ız o bütüni şlerinde doğruluğurida her hangi bir şüphe olmayan olaylardakarar verebilirdi. Muhtesib yaln ız şüphe üzerine hareketedemez ve tahkikat için özel kap ılar ı açt ıramazdı .Burada İslâm Hukukunda çok geni ş yer tutan, İslâmHukukunun kaynaklar ına giremiyeceğiz, Kur'anda yasak, edilenşeyler ve bunlara kar şılık verilen cezalardan da bahsetmemizçok geni ş bir yer al ır. Biz yaln ız, islâmm sosyal yap ısıyönünden önemli olan birkaç kurumdan sözedebildik. Yoksaİslam Hukukunun tarihi geli şmesi ve smıdan, önemi itibariyle,kitab ımizın hacmini aşar.44


ORDUIslâmiyetten önce Arap kabileleri aras ında küçük sava ş-lar olduğu halde gerçek anlamda bir ordu mevcut de ğildi. İslâmdininin yayılışma paralel olarak önce Arap, daha sonradiğer ırkların müslüman oluşlanyla, gittikçe te şkilatlanan ordular meydana geldi.Islâmiyet bugün bile bütün dünyan ın hayretini uyand ı .ran bir süratle yay ıldı. Bunda hiç şüphesiz İslam Dininin ilahibir din olmas ı nedeniyle insanlar ın bu dini kucaklamalar ıen büyük âmildir. Daha Peygamberin ölümünden yirmi y ılsonra Araplar bu dini Arap Yanmadasm ın dışına, Mısır, Suriye,Irak, İran'a kadar yayarak bir imparatorluk kurmay ıbaşardılar. Bu bölgelerde hüküm süren şartlar . İslam fetihlerinikolaylaşt ırdı. Bizans ve Sasaniler aras ındaki sava şlar budevletlerin mali güçlerini azaltt ığı gibi halk aras ında siyasi vedini hoşnutsuzluklar yaratt ı: Suriye ve M ısır'ın bir kısmmahâkim olan Bizans, istenmeyen bir idare durumuna geldi.Irak'ta da Sami kavimden olan insanlar, Araplara meylettiler.Bu durum İslam fetihlerine yard ımcı oldu. İslâm ordusu gücünüve organizasyonunu bu fetihlerle birlikte kazand ı .İslam Açısmdan Savaşİslam dininin yayılması görevi bütün müslümanlar ınyükleneceği bir görev olarak kabul edilmi ştir. Düzenli bir ordununbulunmad ığı Islâmiyetin ilk yayılış dönerxilerinde bugörev bütün gönüllü müslümanlar tarafından yap ılmışt ır.45


(mücahidin, mütatavvrin) Müslümanların hepsinin savaşa katılmasının mümkün olmadığından, kabile reisleri kendi kabilelerindensağlam bünyeli erkeklerden bir yüzde miktar ıüzerinden insan verirlerdi. Bu gerçek anlamda bir ordu te şkiletmez. Bu arada isterlerse bu insanlar ba şka işlerle de uğra.şırlardı. Devaml ı hareket halinde olmalar ı, sert hayat şartlannadayar ımalan, savaş zamanında dini gayret ve heyecanlansavaşmalarına yard ımcı olurdu. As ıl dini amaçtan sonra, ga.nimet elde etmenin de sava şa itici bir etkisi vard ır.Islâm Dini aç ıs ından, kuramsal olarak, iman için sava ş-mak caizdir. Müslümanlar ın kendi aralar ında sava ş yapmas ıyasak edilmi ştir. Herhangi bir surette, ehl-i sünnete veya imanesaslarına karşı gelindiği takdirde, müslüman emirler, has ımlarıile savaş yapmak için gerekçe bulurlar. t b n H a 1 d u n,bir sosyolog gözü ile sava şı, kabile hayat ı ile ba şlayarak devamedegelen, insan topluluklar ının tabiat ında olan bir olayolarak görmektedir. Bununla birlikte o, yaln ız cihad için ve ba ş-kaldırmaları ezmek için savaş yapman ın gerekli olduğunuifade eder.Cihadm dışında, kâfirlerle yap ılan sava şlarda normal vehukuki bir «savaş ilâm» yoktur. Fakat ço ğu kez has ımlar birbirlerinemeydan okuyarak, aralar ında Allah'm hükmünü kıhçtanbaşka bir şeyin vermeyeceğini haykırırlar, 1Harp esnas ında, yaln ız savaşa gidenler aras ında vuru şmaolurken, sivil halkın öldürülmediği ve onlara zarar verilmediğigörülür. Islam hukuku cihad d ışındaki savaşı yasaklar.Yalnız dini hedefi olan yani dini yaymay ı amaç edinen sava şyasald ır. Ayn ı şekilde İslam Dini Arap kabileleri arasmda kandökmeyi de yasaklar; çünkü bu kaba, dine ayk ırı olarak dü şünülmüş,hedefinin de dünyevi oldu ğu belirtilmi ştir. 21. E. İ.2, Haıib III , p. 185.2. A.g. mad. s. 185.46


Ordunun TeşekkülüIslam ordularının teşekkülü, islâm fetihlerinin yap ılışsürecine parelel olarak bir geli şme gösterir. İlk müslümanolanlar, kendilerini sava şa sevkeden inanç ve fikirlerindendolayı, birer asker olarak kabul edilebilir. Buna göre M u h a-c i r 1 er ilk askerleri te şkil eder, ilk Islam komutan ı da Hz.Muhammed'dir.Islâmiyetten önceki ordu ve askerlik hakk ındaki bilgimizancak büyük sava şları anlatan belge ve yaz ıtlara dayan ır.Nâmi Y a z ı t ı'nda (71 - 73) A'râb ve H ımıs kelimeleri birçokkez geçer. Belki burada H ımıs (kuşkusuz hams'dan türemiş)bir düzenli orduyu ifade eder. A'râb ise at ve deve üzerindeKuzey bedevi birliklerini gösterir. Bu Nami yaz ıtınıntarihi M.Ö., III. yüzy ıla aittir. Deve üzerinde sefer yapan birilklerin Güney'de bulunup bulunmad ığı hususu kay ıtlara dayanarakaranmal ıdır. Devenin Kuzey Afrika ve Salu-â'ya nezaman girdi ğini kesinlikle bilmemekle birlikte, edebl metinlerde,ilk kez M.O. 46 y ılına ait Seza r' ın De bello Afrlcano(LXXIII, 4) adl ı kitabında K ı ral J u b a'mn alm ış olduğuganimetler aras ında 22 devenin de bulunduğu görülür. Ayncabu çağlarda, deve yeti ştirme i şi, en çok Sirenayik (bugünkü .Libya'nm s ımrlan içinde) de yaygm durumda idi. II. ve III. yüzyılaait olduğu söylenen bir küçük heykel, deve üstünde birsüvari ve bir ta ş kabartmas ında da hipodronıda bir arabal ıdeve buluntusuna raslanm ıştır (Sûs - Tunus). 3Islâm ın doğuşu esnas ında, yukar ıda söylediğimiz gibiherkes kendisini bir asker olarak görürken müslümanlardadüzenli asker bulundurulmas ı H z. Ömer zaman ında hükümetdivan ı kurulduğu s ırada ba şlamıştır. Bu divan ın adıhenüz o zaman Divanu'll Ceyş değildir. Emeviler zamanmdateşkilatlı bir ordu kurulmas ı tamamlanmış, mecbur! askerlik3. E,t.a Badw I, p. 910.47


Emevi devrinin ortas ına doğru ba şlamışt ır. 4İlk Islâm fetihlerinin hemen sonunda Suriye ve Irak'takalan sava şç ı Araplar, halk ın oturduğu kentlerde yerle şmeyip,kendileri için kurulan ve daha sonra yeni kentler haline gelenkamplarda yerle ştiler (Enisâr). Bu suretle, Irak'ta Basrave Kûfe; M ıs ır'da Fustât ve sonra İfrikiyya'da Kayravan kentleridoğdu. Ordunun teşekkülü, zamanmda doğan ihtiyaçlarile kabile geleneklerinin birle şmesi sonucu meydana ç ıkar.Birçok kabileden gelmi ş insanlar ın birbirine kar ışmas ındanoluşan orduda, insanlar daha alt seviyede, kentte oldu ğu gibikabilelerine göre bir arada toplan ırlar. 5Şuras ı açıkca bilinmektedir ki, ilk ordu tamamen müslüman Araplardan meydana gelmi ştir..Eski Bizans eyaletlerindebulunan yerle şik halk çoktan beri eski harp gelenekleriniterkettiklerinden, bunlar ı kendilerine tabi k ılarak ordu hizmetinealmak kolayd ı. Öte yandan askeri harekatlara, Arapkomutanları kendileriyle birlikte, islâm ı kabul etmi ş Arapolmayan kimseleri ( ınevâli) de i ştirak ettirdikleri gibi, henüzmüslüman olmayanlardan,. kom şu Orta Asya, Kuzey Iran, Ermenistan,Suriye Amanuslar ından getirttikleri sava şç ıları dakatabilirlerdi. 6Mevâlinin Islam ordusunda rolü oldukça büyük olmu ş -tur. Islâmiyeti kabul eden ve ırk 3.önünden Arap olmayan buaskerlerin Emeviler zaman ında güçleri artt ı. Çoğunlukla Horasanve Asya men şeli olan bu askerler, Arap askerlerinin yanındaçarp ışt ıkları halde, maaşlar ı ve ganimetlerden ald ıklar ıpay Araplar ınkinden azd ı. Bunlar dini ve sosyal yönden oldu ğukadar ekonomik yönden de Araplara e şit olmak istiyorlard ı .Ustelik, geçmi şte üstün kültüre sahip olma ve imparatorluk-4. Corci Zeydan, Medeniyet4 Isldiniyye Tarihi, Çev.: Z. Meğamiz, Dersaadet1327, C. 1, s. 147 v. d.5. E. i.2, Djaysh, II, p. 517.6. Aynı yer.48


lar kurmu ş olma şuuru ile Araplar ın kendilerini hakir görmelerinedayanamaz olmu şlard ı. Bu durum, ırk esasma değer verenEmevile r'e kar şı, muhas ım bir ortam meydana getirmiştir.Bilindiği gibi, gerçekten, H. 132/M. 750'de Emevi Haneda.mmyıkan ve halifeliğe el - Abbas Hanedan ını yükseltenbir hareketin kayna ğı Horasan askerlerinin zaferi ile sonuçlanmıştı . 7Abbas il e r zaman ında, orduda kabilelere dayanandüzenleme terkedildi. Birçok Arap kabilesinin yerle şik hayatageçmesi ve Arap toplumunun de ğişmesi kabile bağlarını gevşetti.Bu zamanda ordunun yaln ız Araplardan te şekkülü sonaerdi. Memleketlerini terkeden Araplar yerle şik hayata geçinceaskeri unsurun temeli olma fonksiyonunu b ırakmış oldular.Mevâliye Arap ordusunda büyük yer verildi. Ancak Abbasilerne Arap birliklerine ne de şu veya bu bölgeden gelen her türlüyabanc ı unsurlardan uzak birliklere güvendiler. Abbasilerdış zaferlerden ziyade, iç kar ışıklıklarda hizmet görecek, Arapkabile rekabetine yabanc ı bir ordu kurmaya çal ışt ılar. 8Halifenin en güvenilir birlikleri, iyi para alan ve iyi donatılanmuhafız birlikleri idi. Mutas ımdan itibaren muhaf ız birlikleriAraplardan de ğil, Horasan ve Fergana'da müslümanolan İranl ılardan ve daha sonra Türklerden te şekkül ettirildi.Savaş zamanında olduğu gibi barış zaman ında da halifeyi korudular.Memun Yeni Horasanhlarm deste ği ile güçlü kaldığıgibi, henüz Ava= bölgesinde vali olarak bulundu ğu s ırada,Mutasım, Bizansla sava şmak için, iyi ata binen ve ok atanTürklerden yakla şık dört bin ki şilik bir ordu kurmu ş idi.Mutasım'dan sonra hiç bir halife Türk birliklerine sözgeçiremiyecek ve bunlar art ık kendi komutanlar ının emirle-7. V.J. Parry, Istamcla Harp Sanat ı, Tarih Dergisi, Sayı :28-29, s. 195.8. N. Elisseeff, POrient Musultnan au Moyen Age (822-1280). Paris1977, s. 144.9. N. Elisseeff, A.g.e., s. 144.49


ine uyacaklard ı. Gittikçe kendi başlarına buyruk olan komutanlarhalifeyi tunursamad ılar. Bu komutanlar daha sonra,bulundukları yerin hâkirni 31up emir ul-umera ünvanın ıtaşımaya başladılar. 't°Horasan ordusu da, di ğerleri gibi, Abbasilerin birinciyüzyılından sonra varl ığını koruyamad ı. Halife M e -m u n Horasan' ı T ahiriler için özerk bir bölge olarakverince, bunlar toplanan askerlerin büyük bir kesimini ken•dileri için ay ırd ılar. Ayr ıca, Abhasiler iktidarlar ın' Horas a n 111 a ra borçlu idiler ve özellikle Memun, karde şi Eminüzerine zaferini onlar vas ıtas ıyla sağladı. Horasanhlar bunubiliyor ve Bağdad' ın kendileri için biraz a ğır bir hâmi oldug'unuhissediyorlard ı. M ısır ordusunu lâğveden Mutas ım, Ilo•rasanl ıların yerine T ü r k 1 e ri almaya ba şlamıştı. Gerçektebu Türklerden, önce özellikle İslâm s ınırları içinde yaşayanTürkler anla şıl ır. Fakat k ısa zaman sonra, İslam topraklar ıdışında doğup büyüyen genç Türkler de Orta Asya'dan ve bugünküRus steplerinden, sava şçılar ve tüccarlar taraf ındanköle (Memlûk) olarak toplanmaya ba şland ı. Türkler, ünlü A-rap yazar ı Câhiz'in Fa7asihı1-Etrâk adl ı kitab ında yazdığıüzere, askeri yönden yüksek bir de ğere sahip olduklar ıhizmet ba ğı ile bağlı oldukları reislerine de çok sad ıkt ırlar.Onlar l ıalifeden çok kendi komutanlar ının sözüne bağlı idiler.Türklerin iyi asker olma niteliklerini, yak ın zamanlara kadarDoğu'nun müslüman devletlerinin Türklerden olu şan bir or•dudan kurtulmalar ın ın imkâns ızlığı kan ıtlar. "Fakat, çe şitli ırklardan olu şan, dilleri ve teknik seviyelerifarkl ı askerler bir potada kayna şmadığından, karışıklıklarasebep olurlar; birbirlerini k ıskan ır, devlet gelirlerinden ald ıklarıpay ı münaka şa eder ve nihayet şeflerinin aralar ındakikavgalara giri şirler; bu yüzden de Ba ğdad ve Kahire'de kan-10. N. Elissaeff, A.g.e., s. 144; V.J. Parry A.g. Mak., s. 196--197.ıı . E.t. 2, 'Djaysh, II s. 51850


l ı sokak kavgalar ı olurdu. Hatta daha sonralar ı bir ordu değilde Selçuk l u l a r gibi bir halk, yani Türkler Islâmmeski topraklar ında yerle ştikleri vakit ordunun yap ıs ı bundansürekli olarak etkilenmeyecektir. Kayna ğında, Araplar gibigöçebe ve yeri geldikçe sava şç ı olan Türkmen unsuru, zaferlerinesas faktörü oldular. Müslüman Do ğu'nun yeni liderleri,ordular ını geleneksel devsirme Türk Ordusu tipi üzerine kuragelmişlerdir.Selçuklular ın kolları gibi, M ıs ır'da Fat ımilerden sonra kurulanE y y u b iler de Türk üstünlü ğü olan bir orduya sahip`,i.Anadolu S elçuklula r I, ordusuna, Bizans'takigibi az ölçüde Ermen i, F r en k v.s. unsurlar ı katmıştır. Moğol fatihleri, saflar ına Gür c ü 1 e r i katm ıştır. A r a p-1 a ra gelince, onlar, eski Sâmi ülkesi olan Irak ve Suriye'nin,Bizans Imparatorlu ğunun Asya kesimini içine alan Türk filtühatından sonra askeri bir rol oynamaktan (Arabistan'dabirkaç yer d ışında) uzakla şt ırılchlar22Asker MaaşlarıDevlet için en büyük me şguliyetlerden biri asker sayısı .n ın ve maa şlar ın ın ödenmesi hususudur. Bu hizmetler Divanu'l- Cey ş'e bağl ı arz ad ı verilen büronun görevidir. Iran'dakurulan devletlerde arz kelimesine nisbetle askeri idareninbaşkan ına ârız ad ı verilmi ştir.Genellikle, askere iki yoldan kaynak sa ğlan ırd ı : Savaştaelde edilen mal (sava şlar ın devam etti ği sürece ganlinet);inançl,a Islâm ve soyda Arap olan faal askerlere, devlet ge.lirlerinden ödenen tahsisat (ata). Şüphesiz, komutanlardaha fazla para al ırlard ı. Komutanlara Emeviler zaman ında(H. 41 - 132/M.661 - 750) y ılda yakla şık 500 dirhemden 100012. Ayni eser.51


dirheme ula şan ata verilirdi. Ekseriya para olarak yap ılanödemeler, e şya cinsinden toprak ürünleri ile tamamlamrd ı . 13Baz ı siyasi mülahazalarla da para da ğıtılmışt ır. Mesela Muaviyeparay ı yalnız askeri kendine çekmek için kullanmazd ı .Kendisine taraftarlar te şkil ve aleyhinde bulunanlar ın kin vedüşmanl ığın' teskin etmek için de da ğıtırd ı. Hattâ baz ı kimselerinHz. Ali yanl ıs ı olduğunu bildiği halde, bunlar ın maaşlarınınçoğalt ılmas ı için valilere emir verirdi. 14İslam idaresinin ilk yüzy ıl ı içinde hizmet eden Arap kuvvetleriningücü hakk ında elimizde vaz ıh bir rakam yoktur.Halife Ömer zaman ında (H. 13 - 23/MJ634 - 644) toplam 50.000,Emevi Devletinin alt ın çağında (yakla şık H. 81/M. 700) yüzbinkişi olduğu ileri sürülmüştür. Ancak rakamlar bir tahmindenöteye gitmez. Böyle bir tahmin bile atân ın, merkezi hükümetinmali durumu üzerinde a ğır bir yük olduğunu gösterir."İ lk Abbasiler zaman ında, bir piyade askeri, yiyeceğinindışında, yılda 960 dirhem, bir suvari asker bunun birkat ını alırd ı. Bu devirde Bağdad'da bir in şaat i şçisi gündedirhemin üçte birini al ırd ı. O halde y ılda 120 dirhem alan buişçi bir piyade askerinin ald ığı pararım sekizde birini alabiliyordu. Bu, bize, askerin iyi ücret ald ığını gösterir."Devletin bütçesi silah yap ımına, atelyelerin düzenli i şlemesine,kaleler ve askeri yollar yap ılmas ına, binek hayvam teminedilmesine cevap vermelidir. Abbasi Imparatorlu ğununalt ın çağında bütçesinin ondört milyon dinar oldu ğu bir dönemdebe ş milyon dinar silah imal ı, malzeme v.s. için harcanırken 50.000 ki şilik ordunun masraf ı bunun içinde değildi.13. V.J. Parry, İslamda, Harb Sanah, Tarih Dergisi, Say ı : 28 - 24)s. 194.14. Card Zeydan, Medeniyet-i islamiyye Tarihi Çay : Z. Me ğamiz.Derseadet, 1327 C. 1, s. 14915. V.J., Parry, A q. mak, s. 195.16. N. Elisseff, A.g.e., s. 144.52


Bu aşağı yukar ı devlet bütçesinin yans ını aldiğı için çok ağırbir yüktü. Ağır vergiler ve bunun yan ında halk ın hoşnutsuzluğuonları isyanlara siirüklüyordu. Buna kar şılık, askeri harcamalargittikçe ço ğalıyor ve bütçeden al ınan hisse art ıyordu. Üstelik hazine her zaman yeteri kadar paraya günü gününe malik olam ıyor, itiraz kar şıs ında ertelenen ödemelerdezamlar yap ılıyordu. Bu durum kar şısında gittikçe her bir eyaletin idaresi yük sek rütbeli s u b a yl a ra verildi ki,bunlar, ordular ına gerektiği vakit ücretlerini verebilsinler.Uygulaman ın, muhtar birtak ım emirliklerin doğmas ına yolaçt ığın ı burada aç ıklamaya gerek yoktur. İşte bunun için iktâsisteminin genelle ştirilmesine gidildi. Iktâ askerlere, suyunkaynağına giderek, bir kasaba veya bölgede vergi toplamay ısağlıyordu. Biz burada bu geli şmeden doğan idari değişmelerüzerinde duram ıyoruz. Fakat bilmemiz gerekir ki, iktatmngeliri, önemli bir ölçüde eski ücretten (500-1000 dinar) çokyüksekti. Bu durum ordunun politik—sosyal öneminin arttığınıve iktâ sahibi süvarinin kendisine ba ğlı bir kaç ki şi ile,gittikçe artan malzeme ve yiyecek masraflar ını karşıladıklarını gösterir. Ama bunun yanis ıra şunu da göz önüne almakgerekir ki, mukta, kendisine tahsis edilen bölgede, devletinyerine, masraflar ı üzerine almak zorundad ır. Bu yüzden iktâgelirleri tamamen asker ücretlerini ödemeye ayr ılmamıştı .Iktâ, onu uygulayan devlet ve uyguland ığı çağa göre çe şitli şekilde tecrübe edildi. Mesela iktâ, ordunun tamam ı veya birkısm ı için kullan ılabilirdi. Mukta'y ı, zekat vermekten yerinegöre maaf tutar veya tutmazd ı. Geçici el değiştirebilir, kesinve nihayet miras yoluyla intikal etti ği olurdu. Ikta sahibini(mukta')y ı devletin kontrolünden kurtanr veya devletin s ıkıgözetlemesi ve müdahalesi alt ında tutard ı. (M ısır'da durtunböyle idi ve Memlüklular ın düzeninde buna raslan ır)."17. Djaysh, II, 520-521.53


Silahlar ve Donat ım AraçlarıAraplar, belli başlı silah olarak kılıç (seyf) ve m ızrak(runıh) kullanm ışlardır. At üzerinde az kullan ılan yay, sava ş-tan ziyade ayda kullan ıl ırd ı. Bu hususta Araplar ile, Türklerve Iranl ılar arasında fark vardı. Iranl ılarda - hangi boy veağırlıkta olursa olsun - ok atma canl ı bir gelenek halinde idi.Türkler ise bir çok oku at üzerinde, çe şitli yönlere atarak,düşman içine korku saçmakta rnahir idiler. Yivli m ızrağınDoğu'da IX. yüzy ıldan beri bilindiği görülmektedir. Abbasisuvarileri yay ve m ızrağı geni ş ölçüde kulland ılar. Buradakargı, mızrak ve kıhcm yan ıs ıra savunma silah ı olarak kalkan(turs, duraka), zırh (diri) ve miğfer (lıfıza) gibi silahlar da zikredilebilir.18Silahlarm taşınmas ı için çe şitli hayvanlar kullan ılmıştır :Arabistan'da ve çöl bölgelerinde bu i ş için deve, Iran ve Türkkesiminde at ve beygir, daha sonra Hindistan'da fil. At çevikbir hayvan olduğundan suvarinin bine ğidir. Deve ise daha çoknakliye için kullan ılır. Tam techiz edilmi ş suvariye çe şitli adlarverilir. Tavaşi ad ı Eyyubiler devrinde kullan ılmıştır. (Tavaşi'nin bir anlam ı da kısırlaştırılmış hizmetçi demektir).Savaş aracı olarak, Islam ordular ı, dengeli bir hareket vebüyük bir güçle ta ş fırlatan manc ın ıktan, halatlann bükülmesisuretiyle gülleler atan arrâda'dan yararlanmakta geç kalmadılar.Büyük oklar atan ve i şlemesi için bir kaç ki şiye ihtiyaçduyulan kavs el - ziyâr müslümanlar taraf ından belki de H.597/M. 1200 yılından biraz önce bilinmekteydi. Di ğer çok kullanılanaletler aras ında tahtadan kule (burc, dabbâbe) ve surlarınyıkılmas ında kullanılan koç başı (keb ş) vard ı. Ayrıca yinekuşatma savaşlarında kullanılan bak ır borulardan at ılan(teki]; neffâta) veya kaplarda f ırlat ılan (tekili, kârüra) neftikullanmak için özel askeri k ıtalar (neffât) mevcuttu. 1g18. El. 2 Diaysh, II, 517; V.J. Parry, a.g.mak. s. 197.19. V.J. Parry, s. 200; C. Zeydan, a.g.e., s. 18054


Barudun Islam Dünyas ına giri şi tahmin edildi ği gibi, savaştekniğinde büyük değişmeleri sürüklemi ştir. Barudun mucidininÇinliler oldu ğu söylenir. Araplar bunu, lay ık olduğuderecede, geli ştirmi ş ve kullanm ışlard ı. 1820 yılında ölenİspanyol orientalisti Condi, Araplar ın, 1118 yıl ında Sicilya'-n ın Sirakuza şehrine hücum ettikleri zaman ate şli silahlarkullandıklarını ifade etmektedir. 2"Müslümanlar, karada oldu ğu gibi, denizde de kullan ılanneft veya «Greg,uvar ate şi»nin sırr ını çözmekte gecikmediler.Araplar birçok kez Istanbul'u almaya giri ştikleri halde, B i-z a n s l ı lar ın kulland ıkları ate şli silah kar şısında başar ılıolamam ışlard ı. En sonunda Araplar, uzun süre Rumlar ın tekniğinigizli tuttuklar ı bu maddenin mahiyetini öğrendiler.İ bni Hardu n'dan 1274 y ı l ında Sicilmasa kentini kuşatan,Marini Sultan ı Yakub'un burada ma/1=kve barut ateşi ile, demir parçalar ı atan bir alet kulland ığın ı(bunun doğruluğu şüphelidir), ayr ıca kuşatma âlederi bulunduğunuöğrenmekteyiz. 21Daha sonra, Memlük kaynaklar ında, Ç e r k e s 1 er D ö-n e m i'nin (1382 - 1516) büyük bir k ısm ında barut deyimineçok az rastlan ır. Ancak Memlüklerin güçlü y ılların ın sonunado ğru bu kelimeyi görürüz ve neft kelimesi gittikçe dahaaz kullan ıl ır. Neftin yerine barudun kullan ılışı Osmanl ılarınburayı fethinden sonra olsa gerektir. XIV. yüzy ıl ın son yıllarındanitibaren, Memlûkler, düzenli olarak topçulu ğu geliştirdiler. Bunun eski ku şatma arac ı olan manc ınığın yerini almas ı uzun zaman ı gerektirdi. Uzun süre midfa` ve mukhula, mancıniğa yard ımcı silahlar olarak, büyük olmayan i şlerde kullanıldı. Ayn ı kaynaklar, bunun at ıld ığı hedeflere az zarar ver-20. C. Zeydan, a.g.e., s. 172.21. Corci Zeydan, A.g.e., 173; E. İ. 2, Barücl, I, 1089; Manc ınık konusundabilgi için ∎ kz, Seyyit Ali, Musavver Tarih-J İskim, Derseadet,1329 C. II, s. 448.55


diğini bildirirler. Sonunda, manc ınığın Memlûklerin son zamanlamakadar gittikçe azalan ölçüde kullan ıldığını, bununXV. yüzy ılın sonlarına kadar sürdüğünü ve nihayet topun bununyerini ald ığım öğrenmektey ız. Top yaln ız kuşatmalarda(savunma ve püskürtme arac ı olarak) kullan ılmakta olup, savaşalanında kullan ılmıyordu. Bunun nedeni şöyle aç ıklanabilir: Ku şatmada topun kullan ılması daha önce manc ınığınyaptığı görevi aynen yapm ış olması ile birlikte sonuca ula ş -mak için taktik ve strateji yönünden geleneksel yol devam etmektedir.Topun sava ş alanında kullan ılmamas ı da, askeri topluluğunbu sava ş geleneğini değiştirme& haz ır olmadığındanve ate şli silahların kullanılma ümidinin bulunmayışından ilerigelmektedir.Sultan G a v r î, ate şli silahların kullamlmas ına kararverdikten sonra şu üç ilkeyi uygulamaya koyuldu : Onungayesi; önce çok say ıda top döktürmek, ikinci olarak fur ıCısiyyetalimiyle birlikte geleneksel askeri e ğitimi tekrar ele almakve üçüncü olarak arkebüz tak ımı adı -ile tüfenk kullanan birbirlik kurmak idi. 22Savaşta Usul ve StratejiSavaş ile siyaset aras ında yak ın ilginin bilinci, müslümanyazarlarda mevcuttur. Birincinin ba şarıl ı olması büyük ölçüdeikinciye bağlıdır. Bu sebeple, müslüman hükümdara tebaası olan insanlar aras ındaki bağlara kuvvetlendirmesi, özellikleaskerlerini onlara kar şı davran ışlarında para .ve mai şet-'erini iyi 'durumda tutarak sa ğlamlaştırmalar ı tavsiye edilir.Öte yandan onun, dü şman devletin genel durumu > maddi durumumoral durumu ve yapabilece ği kadar ıyla has ım ordu.nun memnun olmayan ki şileri ile ili şkiler kurarak bilgi alması gerekir. Bunun için bir casusluk servisi kurulrnal ıdır.22. C. Zeydan A.g.e., s. 172 - 173; Barıld, I, 1091.56


Ayrıca gerçek tüccar veya bu k ıl ıkta ki şilerden, dü şman devlethakk ında bilgi edinilmelidir. Dü şman ın da ayn ı şekilde hareketedece ği düşünülerek, özellikle orduda bir haber almaservisi kurulmal ıdır. Bunlara ek olarak sava ş veya savaş tehdidihallerinde, dü şman ın harekat ı araştırılmal ıdır. Bu amaçlaberld veya h ızl ı işaret verme araçlar ına baş vurulmalidır. 23Sava şa karar verildi ğinde, ordular çağırıl ır, herkesin yanındaki silahlardan ayr ı olarak ba şka silahlar da ğıt ılır ve eğerhükümdar ordunun ba şına geçmeyeeekse bir kumandan tayinedilirdi. Göçebelerde kad ınlar ve çocuklar, esir dü şme bile gözeal ınıp, savaşç ılara kat ılarak onlar ı güçlendirirler. Düzenliordularda ise bunlar yer almazlar. Mühimmat ise duruma göre,yürüyü ş kolunun önünde veya arkas ında ta şınır. Gidilenyol, arazi durumuna ve takviye alma durumuna bak ılarakctüd edilmelidir. Tam emniyet mülahazas ı ile keşif birliklerive hafif birlikler, çevrede dü şmanın ın yakla şmas ı ile ilgili heriz ve hareketi takip etmelidir. İlerleyiş halindeki ordu kampyerlerinde dururken bu yerler emniyetli olmal ı ve özelliklesu ihtiyac ını karşılamal ıdır. Eğer uzun süre kal ınacaksa, buradabir kare plan ı halinde vaziyet almal ı ve çevresi hendekleçevrilmelidir. 24Sava ş an ı yakla şt ığı zaman, sava ş mevzii seçilirken, güneş,rüzgar veya muhtemel bir su mecras ı ile rahats ız olacakduruma düşülmemelidir. Eğer düşman ayn ı tedbirleri ald ıysa,en uygun şekilde sava şmak için, manevraya giri şmek gerekir.Sava ş an ı için müneccimlerden uygun zaman öğrenilmelidir.25Ordu usulen, merkez (kalb), sağ (maymana), sol (maysara),ön (mukaddema) ve arka (sâka) olarak beş (hamis) müstakiltopluluk şeklinde düşünülmüştü. Bunlardan her biri, belki ha23. E. İ. 2, Harb, III, 186.24. E. İ. 2, Harb, III, 186.25. E. İ. t, Harb, III, 186.57


life M er v an II taraf ından, Bizans örnek al ınarak, daha küçükbölüklere ayr ılmışlard ı .Savaş düzenine gelince, ön ve arka kuvvetler esas kuvvetler ile birle şip as ıl savaş hatt ı bir merkez ve iki kanat ihtivaeder. Yine her biri sava ş esnas ında okçular önde, kalkanla ko•runan k ılıç ve süngüsü olan piyadeler onlar ın arkas ında ve nihayetüçüncü s ırada da silahla süvariler yer al ır. Sava şta merkezdekomutamn bayrağı ta şınır ki onun dalgalanmas ı veyadüşmesi savaşın ne durumda oldu ğuna bir i şarettir. Asl ındasavaşın ağırlık noktas ı siivari hücumunda toplan ır. Eğer dü şman taraf ına birinci hücumda girilmezse bu hüeum üç defatekrarlan ır. Piyadelerin ve okçular ın görevi önce uzaktan sonrayak ından, dü şman ın hücumunu kesmekti; süvariler de hücumkendilerine kadar yakla şırsa sava şa hemen kat ılırlar. Aksiyönde, piyadeler aras ında mesafeler b ırak ılarak, bunlar ınsüvarilerin geçmesini kolayla ştırmalar ı sağlan ır. Eğer kar şı hücumdanyara al ınmamış ise dü şman süvarilerinin k ısa zamandageri çekilmesi mümkün olur. Bu da onun saflar ında şaşkınl ığıve çaresizliği art ınr. Sayıca düşmandan az olduğu taktirde,saf halindeki s ıralan ış, sald ırıya dayanacak, iç içe geçmi ş daire veya kare biçiminde düzenleme şeklinde yap ılır. Ve Genelliklehücum merkezden ve kanatlardan, ayn ı anda yap ılmayarakayrı ayr ı yerlerden yap ılır. Bunun sonucu olarak ordunun bik ısm ı yenik durumdayken, di ğer bir k ısm ı galip duruma geçer.Kendi bölgesinde bulunan galip süvariler, yanda şlar ına suratlekoşar. En büyük tehlike, sava şın kazan ıldığını sanarak, dü ş-man ın eşyas ın ı yağmalamaya kalk ışmakt ır.İlk zamanlarda müslümanlar sava şlarda develerini, e şlerini,çocuklar ın ı ve malzemelerini sava ş alan ının gerisinde bulundururlardı. Bu durumda sava şta bir kat daha şiddetli çarpışmalarıve mutlaka kazanmak azmi ile sava şa girmeleri gerekirdi.Aksi halde, geride kalanlar dü şman ın eline geçebilirdi.26. E. İ. 2 Harb, III. 186: V.J. Parry. A.g. mak„ s. 198.58


Savaş Süresi ve SonucuSavaş kuşatma olmad ığı zamanlarda k ısa sürerdi. Savaşandevletin sayıca askeri çok olsa bile, cephede gerçek savaşanlannsayısı bini geçmezdi. Bunlar ın beslenme ve donat ımlarıoldukça güç olurdu. Ayr ıca iklim ve tabiat şartlar ı göz önüneal ınarak, genellikle k ışın savaşılırdı. Subayların, tar ımla uğraşmayaba şlamalarmdan sonra savaş mevsimi hasattan sonrayab ırak ılırdı. Onları bir kaç haftadan fazla silah alt ında tutmakgüç idi. Ekseriya sava ş, bir çarp ışma ile bir kaç yerin al ınması suretiyle bitirilirdi. 27 Savaş sonunda bir anlaşma yapmaya çal ışılırdı .Sava ş esnas ında kaybedilen ve bozulan silah ve malzemelerlehayvanlar ın yerlerine yenileri sa ğlan ır. İslam hukukunagöre kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar ve din adamlar ı öldürülmezler.Ku şatmalar ve bazan meydan sava şlar ında guruplar veyakişiler ferdi olarak aman isteyebilir. En büyük felaket ölülerisavaş alanında gömmeden çekilmektir. Sava şta öldürmektençok, esir almak amaçlan ır. Sava ş kesin olarak kazan ıldığındadüşman ın bulunduğu alan yağma edilirdi. Hükümdara sava şganimetlerinin 1/5 verilir, esir ve mallar ın geri kalan k ısmınınsavaşanlar aras ında taksim edilmesi gelenek idi.Savaş galibiyetle bitince, haber duyurmak için galip komutanveya veziri taraf ından gerekli yerlere mektuplar günde.rilirdi. Bu mektuplar en güzel bir üslupta yaz ıl ırdı. Dü şmanınkuvvetinin fazlal ığı belirtilerek kazan ılan sava şın önemi dilegetirilirdi. Eğer bu savaş kafirlere ve dinden dönenlere kar şıkazan ılmışsa, halife tebrik etmesi ve şeref payeleri vermesiiçin özellikle haberdar edilirdi. Galip komutan hükümdar tarafındanödüllendirilirdi. E ğer bu, bizzat hükümdann kendisiise, eğlenceler, oyunlar, yemekler, ödüller tertip edilirdi.27. E,T. z, Harb, III, - 187.59


DonanmaMüslümanların deniz ile ilgileri her şeyden önce, ticaretmaksad ından daha çok askeri bir maksat ta şımakta idi. Suriyeve M ıs ır k ıyılar ı müslümanlar ın eline geçince bu denizlerinötesine gitmeyi veya oralardan gelebilecek tehlikeleri dü şündüler. Buralarda Bizans'a ait gemileri görerek hem deniz yolculuklarına ve hem de deniz sava şlarına başladılar. Daha ötedenberi denizcilikte mahir olan F e n i k el iler in torunlar ı, vebilâhara M ısır ve Anadolu limanlar ının sakinleri aras ından ilkdenizci askerler seçilmeğe başland ı .H z. Ö nı e r deniz seferleri için, son derecede, dikkatlidavranmıştır. Rivayet edildi ğine göre, Mu a v i y e Hz. Ö-mer'den deniz sava şı için izin istemi ş Hz. Ömer izin vermemi ş-ti. Fakat, Muâviye ısrar edince Hz. Ömer, o zaman M ıs ır valisibulunan 'Amr bin As'a mektup yazarak deniz seferleri hakk ındagörüşünü sormu ştu. Amr şöyle yazd ı :«Ey Emiru'l - müminin, deniz çok büyüktür, gemiye binenlerde ona göre çok küçük birer yarat ık gibidir. Denizde bulunanın etraf ında su ve gökten ba şka bir şey yoktur. Deniz durgunolursa hüzün verir, azarsa insan ın akl ı ba şından gider, denizdeboğulmak endi şesi kurtulmak ümidinden fazlad ır. Gemiyebinenlerin hali dal üzerindeki kurtlar ın haline benzer, daleğilirse, boğ-ulmak muhakkakt ır. Kurtulu ş büyük ümit say ıl ır.»Bunun üzerine Hz. Ömer Muaviye'ye, «hiç bir müslüman ın böylebir tehlikeye at ılmas ına izin vermem» der. Bu olay ın gerçekolup olmad ığı bir yana, H•z. Osman zaman ında M u a-v i y e gönüllülerden olu şan bir askeri kuvvetle H. 28/M. 648y ıl ında donanma ile K ıbrıs'a gitti. Bu tarihten itibaren müslümanların deniz sava şlar ı ba şlad ı .Biz burada, yap ılan deniz seferleri üzerinde durmayacağız.Yaln ız Haçl ı Seferleri esnas ında M ısır limanlanndan Suriyelimanlar ına yard ım götürmek için islâm donanmasına büyükgörev dü ştü ğünü hat ırdan uzak tutmaval ım. Yine S ıı60


t an el-Z ahir B a yb ar s' ın Kıbns'a H. 669/M. 1270 yılındayaptığı sonuçsuz seferi ile Sultan B a r s b a y' ın bu adayave Rodos'a H. 827 - 829/M. 1424 - 1426, H. 847/M. 1443 y ıllarmdakiseferleri ve sonra M emlûkler zaman ında P o r-tekizli I e r'e kar şı yap ılan seferler H. 913/M. 1507 ve H.921/M. 1515 önemli deniz seferleridir. 28İlk tersane, Emevi halifelerinden A bdülmeli k b.M er v an zaman ında Tunus'ta meydana getirilmi ştir. Sava şdonanmas ı yaln ız hükûmetin yapt ırdığı gemilerden ibaret ol.mayıp, her vilayet veya liman, istek üzerine, belli miktarda gemi yapmaya mecburdu. M ısır ve Suriye liman kentlerinde veBasra körfezinde Ubulla'da gemi tersaneleri mevcut idi. 29Her harp gemisi kâid veya mukaddem denilen komutan ınidaresi alt ında bulunurdu. Donanma= ba ş komutanına emiru'l- mâ (amiral kelimesi buradan gelir) veya emirul- bahradı verilirdi. Selaha el din Eyyub I zaman ında M ısır'dabir «Donanma Dairesi» kurulmuş ve bu i ş için bir bütçe tahsisedilmi şti. 3°Bu konuya son vermeden önce, sava ş malzemelerinin sat ılmasının önemi üzerinde k ısaca durmak gerekir. Bilhassa barudicad edildikten sonra Kilise zaman zaman müslümanlaraat, silah, demir, bak ır, kalay, kükürt, gühercije, kereste ve benzerlerininsat ışına engel olmu ştu. Müslümanlar da buna kar şılıkbir çok lüzumlu maddeleri dü şmanlarma veya onlar ın yardımcılarma satmad ılar. Böylece her iki taraf bir yandan daekonomik sava ş için, yerine ve zaman ına göre hareket ettiler.28. E. İ. 2 Bahrigya, I, 974; N. Elisseff, Musııtman at ı MovenAge, s. 281.29. Seyyid Emir Ali, A.g.e., s. 458; Corci Zeydan, A.g.e., s. 185 v.d.30. Daha fazla bilgi için C. Zeydan, a.g.e., ş. 190-192.61


BER İ D ( İSLAM DEVLETLER İNDE HABERLEŞME)Insanların haberle şme ihtiyac ın ı hissettikleri zamanlardanitibaren postac ılığın varl ığı kabul edilir. Elde bulunan en eskimektup örnekleri ise Asurlulara (M.Ö. 1950 - 1800) aittir. Fakatteşkilatlanm ış bir kurum olarak postay ı Persler dönemindeı ;sonra (M.Ö. VI yy.) görmek mümkündür. İran'dan hemen sonraRoma İmparatorluğunda ve onun ikiye ayr ılmas ını müteakip de Doğu Roma, Bizans Imparatorlu ğunda çok düzenli i şleyendevlet postalar ı kurulmuş bulunmakta idi.Islâm Dünyas ına gelinceye kadar dünyada kuruldu ğu görülenpostac ıl ık kurumlar ı çeşitli isimler alt ında görev yapm ış -lard ır. Bu postalann hepsinin genel karakteri devlete ait postalar olmas ı ve devletin haberle şmesi yan ında haber alma faaliyetini de birlikte yürütmü ş olmas ıdır. Bunu belirttikten sonra en belirgin çizgileri ile klâsik dönemdeki Islâm Postac ılığınageçebiliriz.Berid Kelimesi, Kaynağı ve Kapsadığı AnlamIslam devletlerinin büyük ço ğunluğunda özellikle Emevive Abbas! devletlerinde postaya berid isminin verildi ğini görürüz.Konu ile ilgilenenlerce bu kelimenin gerek kökü ve gerekseifade ettiği kapsam üzerinde uzun münaka şalar yap ılmışve değişik görüşler ileri sürülmü ştür. 1 Biz burada de ğişik fi-Bu konu üzerinde doktora çal ışması yapan asistan ımız Nesirai Yazıcı'dan yararlan ılmıştır.1. Berid kelimesinin manas ı konusunda ileri sürülen görüşler için bakılabilecekyerlerden birkaç ı : F. Köprülü, Berid, I. A., II, 541 - 49 :62


kirlere ve bunlar üzerinde yap ılan çeşitli tartışmalara girmedenkısaca bu kelimenin. Lâtinceden, Yunancadan, Farsçac!an,Arapçadan, eski Mısır dilinden, hatta Asurcadan geldiği, Almancapferd kelimesi ile alâkas ı bulunduğu, Fransa'da baz ı katır irklarına verilen bir isim olan bardot kelimesi ile ili şkiliolduğu gibi görüşlerin olduğuna değindikten sonra; ilk defapostacılığı kurduğu kabul edilen Muaviy e'nin (H. 41 - 60/M. 661 - 680) bu te şkilat ı kurduğu s ıralarda Şam'da Bizans kurumlarıile karşılaştığı, hatta ilk Islâm fetihleri s ırasında Mısır'dahâlâ B i z a n s' ın posta teşkilat ının bulunduğu ve Lâtincede«posta hayvan ı» anlam ına gelen «veredus»un kelimeyeyakınlığun, elde bulunan di ğer verileri de değerlendirerek berisdkelimesinin Lâtince «veredus»tan geldi ğinin kesinlik kazandığınıbelirtmekle yetiniyoruz. 2Berki kelimesi Ortaça ğ İslâm devletlerinin hemen hepsinde;posta hayvan ı, suvari postac ı, devlet postas ı, posta menzili,iki posta menzili aras ındaki mesafe manâlarmda kullanılmıştır. aBerid kelimesinin ifade etti ği bu manaları arasında yeralan iki posta menzili aras ındaki mesafe için de coğrafyacılarlahukukçular aras ında bazı görüş ayrıhklarmın olduğu tesbitLütfl Paşa Tevarlh-i. al-i Osman, İstanbul, 1341, s. 372, d. not 3'tekitabın musahhihi Ali'nin görüşü; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanth DevletiTe şkilat ına Medhal, <strong>Ankara</strong>, 1970, s. 267, d. not. 1 ve ŞerafettinYaltkaya, ilhanlılar Devri İdare Te şkilat ına Dair Notlar,, THITM, II,(Istanbul 1932 - 39) s. 15, d. not 3'te Şehabedin Hafacı'mn görüş -leri; P. Hugounet, La, Poste des Califes et La Poste de. Sl ıah Paris,1884, p. 16 -17; M. Ali Bey, PTM, S. 156, s. 1776; Ayrı. mü. ayrı. mc .S. 30, 31, s. 572, 591; D. Sourdel, Barid, E. 1.2, I, Leyelen, 1960.s. 1077; Nikita ElissOeff, L'Orient Musul ınan au Moyen Age 622.1260Paris, 1977, p. 166 - 7; P.K. Hitti, History of The Arabs New York.1968, p. 322.2. F. Köprülü, Berid, İ.A., II. 541.3. F. Köprülü, Berid , İ.A. 541 - 542; Mehmed Ali, Posta Tarihi, PTM,S. 31, s. 591; İ.H. Uzunçarşill, Medhal, 438, d. not 1.63


edilmektedir. Co ğrafyac ılar; «Bir suvari postas ın ın bir gündealabileceği mesafeye» berkl derler ki bu, dört fersah yani 12mildir. Horasan ve Suriye için bunun yar ısı kabul edilir IslamHukukçular ı ise bir suvari postac ının namaz vakitleri ç ıkar ıl•dığında dört berldlik yani 48 millik bir yolu çöl sahas ında a şabileceğinikabul ederler. Bununla birlikte XIV. yüzy ıl Misl ımüellifleri, posta menzilleri aras ındaki mesafenin her zamanaynı olmadığını, yol üzerindeki su kuyular ının durumlarına veya yerleşme merkezlerinin konumlar ına göre aradaki mesafenin deği ştiğini kabul ederler ki, bunun do ğru olmas ı gerekir. 4Kısa Çizgileri İçinde İslâm Devletlerinde Postacılık,EmevilerDüzenli postac ılığın müslüman devletler içinde ilk defaEmevilerde, devletin kurucusu Mu a vi y e ile birlikte ba şlamışolduğunu kabul etmek gerekir. Hz. Peygamber zaman ındagerektiğinde çevre ülkelere ve hükümdarlara elçiler gönderildiğinibilmekteyiz. Daha sonra dört halife döneminde ordu ilehaberle şme için baz ı ki şilere görev verildi ği ve bunlara Beytül •marden develer tahsis edildi ği gibi geçecekleri yoldaki valilerlekomutana hitaben yaz ılan emirlerle dönecekse kendisine yenibinekler verilmesini, kalacaksa bindi ği devenin al ınmas ının teminedildiği görülürse de bu faaliyetleri postac ıl ık olarak kabul etmenin güçlüğü aç ıkt ır. Bu sebepten Islam Postac ılığıEmevilerin kurulmas ıyla ve devletin banisi Muaviye ile ba şlatılır. Muaviye; yeminli postac ılara, kendi özel mührü ile mühürlendiktensonra mektuplar ı verir ve onlar ı valilere, komutanlaragönderir, böylelikle de devlet haberle şmesini teminederdi. Muaviye, Suriye'nin fethinden beri orada valilik yapmakta idi ve Bizans'tan kalan idare mekanizmas ından esinlenmiş, ondaki eksiklik ve kötülükleri gidermi ş, bu arada berid4. F. Köprillti, Gösterilen yer.64


ad ı altında posta te şkilatını da kurmuştu.'Haberle şme i şini divanin - hatem yürütmekte idi.Muaviye'den sonra bu devletin ba şında bulunmuş olan halifeler,özellikle Abdülmelik b. Mervân (H. 65 - 86/M. 685 - 705)Velid b. Abdülmelik (H. 86 - 96/M. 705 - 715), Ömer b. Abdülaziz(H. 99 - 101/M. 717 - 720), Hi şâm b. Abdülmelik (H. 105 - 125/M. 724 - 743) bu te şkilatın düzenli çal ışması yönünde gayretgöstermi ş, gelişmesi için katkılarda bulunmuşlardır.Berîd te şkilatına ait olarak elde bulunan en eski paleografikbelge, 1933. senesinde Semerkant yak ınlarında Mug - Kaleharabelerinde yap ılan kaz ıda ç ıkarılmış olan, H. 99 - 100/M717 - 718 tarihli bir vesikad ır ki, bu ayn ı zamanda o tarihte oradaberid idaresinin bulundu ğunu göstermesi bak ımından daönem ta şır. 6Emevi hazinesinin bu te şkilatın düzenli çalışmas ı için 4milyonu bulan bir para ay ırdığı bilinmektedir. 7 Bu dönemdeteşkilatın en önemli özelli ği yalnız halifeye ve devlet haberle ş -mesine ayr ılmış olmas ı yan ında, Bizans' ın benzer kurumu ileaç ık benzerlikleri ta şımas ıdır.Abbasiler Devrinde Postac ılikAbbasi Devlet i, Emevi hanedan ı= son bulmas ıüzerine H. 132/M. 750 de kurulmu ş, kendisine Bağdat' ı merkezolarak kabul edip iki devre halinde H. 656/M. 1258 y ılma kadarhayatiyetini devam ettirmi ş olan ikinci büyük İslam Devletidir. Bu devletin çok geni ş topraklar üzerinde hüküm sürdü ğüdüşünülürse, devlet haberle şme teşkilatına olan büyük ihtiyac ı5. C. Zeydan, Medeniyet-i tslamiye Tarihi, çev. Zeki Meğamiz, İstanbul,1328, c. 1, s. 213; M. Ali, Posta iiıebahis4 PTM, S. 159, S. 1823;Ş. Eskin, Tiirk Posta Tarihi, <strong>Ankara</strong>, 1942, s. 12: D. Sourdel, E. IiBaril p. 1077; F. Köprülii, Berid, I.A., II, 541.6. Belgenin metni için bkz. Abdülkadir İnan, Belleten, S. 27, (<strong>Ankara</strong>,1943) s. 615 - 619.7. F. Köprülü, Berid, İ.A., II, 542.65


daha iyi anla şılır. Zira merkezde bulunan halifenin emirlerininuzak, yak ın vilayetlerin ba şında bulunan valilere bildirilmesi,yine bu valilerin yörelerindeki çe şitli durumları merkeze iletebilmeleriiçin muntazam i şleyen bir berid idaresine mutlakaihtiyaç vard ı. Bir başka yönü ile de ta şradaki valilerin çe şitlişekillerde bağıms ızl ık emeli taşımaları veya bir kötülüğe aletolmalar ı ancak berid idaresinin muntazam i şlemesiyle kısa zamandamerkezce öğrenilebilir, yeni aldığı bir cariyesine a şırıdüşkünlüğü nedeniyle devlet i şlerini aksatan bir valinin durumu,vergi görevlilerinin halka muameleleri, k ısaca bu geni ş ülkedeolup biten her şeyden merkezdeki halifenin haberdar olması bu te şkilat sayesinde gerçekle ştirilebilmekte idi.Devlet memurlar ının bir yerden di ğer bir yere görevlegönderildikleri zaman seyahatleri bu örgütce gerçekle ştirilmekte,hazineye vergiler berid vas ıtas ıyla ta şımnakta, halife vedevlet için gerekli e şyan ın naklinde bundan faydalan ıldığı gib;ordunun sevkedilmesinde de menzillerden istifade edilirdi.Hatta Fas' ın fethedilip Islam fatihlerinin Atlas Okyanusunaeri şmelerinin bir ni şanesi olarak kavanoz içine konmu ş bal ıkoradan devlet merkezine kadar berid örgütü vas ıtas ıyla getirilmişti.Görüldüğü gibi berid örgütünün iyice geli ştiği bu dönen ı -de iki büyük fonksiyonu birlikte icra etmesi gerekmekte idi.Bunlardan birincisi devlet haberle şmesi ve nakliyatı temin,ikincisi de bir haber alma te şkilatı vazifesidir. Bu ikinciyi birazdaha aç ıklayarak daha da iyi anlamak gerekirse, bu dönemde;«Eyaletlerde devletin otoritesi Emir ve Vali, Âmil veya yüksekmaliye memuru ile birlikte icra ediliyordu. Her biri bir askerikuvvete ve bir kumandana sahipti. Bunlar Eyaletlerde ortayaç ıkan olaylar ın raporlar ını Bağdad'a göndermekle görevliSahibü'I - berld'in umüml nezareti alt ında belirli bir noktaya66


kadar bağımsadılar.» 8 Bu kontrol ve nezaret görevleri konusundaHalife Mansur (H. 136 - 158/M. 754 - 775), devletiminmuntazam idaresi için dört becerikli ve temiz idareciyeihtiyacım vard ır. Birincisi, her türlü şüpheden uzak, doğruluktanayrılmayan kad ı; ikincisi zayıfın hakkını kuvvetliden alabilmegücüne sahip emniyet amiri; üçüncüsü maliye i şlerinidüzenli şekilde yürüten harac reisi ve nihayet bu üç memurundurumunu bana doğru olarak iletecek beri(' reisi demi ştin °Böyle olunca, doğrudan veya berid divan ının başkanı vasıtasıylahalife ile ilgi kurma durumunda olan vilayetlerdeki berldgörevlisi ile vali aras ında son derecede dikkat çekici bir münasebetinbulunduğu tesbit edilir. Bunun devletin tarihinderaslanan birçok örneklerinden birisini burada vermek gerekir.se; M e'm u n döneminde (813 - 833 M.) de Horasan valisi ikenbağımsızlık arzusu ile halifenin ismini hutbeden ç ıkaran, sonracamide bulunan berld görevlisinin, durumu kendisinden sorması üzerine çekinerek, bir yanl ışlık olduğunu merkeze bildi',ı durumun tekrar ı üzerine, buradaki fiir- memesini, fakat aynvâneki (berld görevlisi)nin, onun onay ını alarak durumu merkezegöndermesi örneğini verebiliriz."Berid te şkilat ının görevini eksiksiz yerine getirebilmesiiçin düzenli çalışan bir örgütünün bulunmas ı, merkezde birdivan ın, ülkenin diğer yerlerinde de büyükten küçü ğe doğrubir görevliler grubuna ihtiyac ı olacağı kolayca tahmin edilebilir.Bildiğimiz kadar ıyla yollar boyunca s ıralanmış olan postamerkezleri, menzilhanelerin kurulu şu Emeviler zamanında başlatılmıştır. Bunun say ısının yeterlilik düzeyine ula şması Abba.siler dönemindedir. Bu s ırada H. III/M. IX yüzyılda 930 menzilhaneninbulunduğunu bilmekteyiz. Bu menzilhaneler mun.8. B. Lewis, Tarihte Araplar, çev : Hakk ı D. Yıldız, İstanbul, 1979, s. 102.9. C. Zeydan, a.g.e., I, 214; P. Hugounet, a.g.e., 42; F. Köprtilli, Berld,I.A. II, 542.10.F. Köprülti, gösterilen yer.67


tazam yollar üzerinde yer almakta idi, postac ılarm ihtiyac ın ıgiderecek yeterliliğe sahip bulunmakta idiler. Zaten düzenlipostaellığın şartlarından birisi de muntazam yollar ve bu yol-.lan üzerinde asayi şin sağlanmış olmas ıdır. (Yollar ve ticaretkonusu ayrıca işlendiğinden burada kaydedilmedi).Taşrada menzilhaneler aras ında at, kat ır ve develerle sa ğ-lanan posta taşırnaciliğının ülkenin bütünündeki te şkilatı enkısa ifadesi ile . şu şekilde idi.. idarenin merkezi olan Bağdad'dadevletin çeşitli işlerinin düzenli yürütülmesi için kurulmu ş divanlararas ında bir divan, divanül berid; posta ve haber alimörgütünün en üst organ ı idi. Bu divanın başında bulunan kiş isahibia- berid ad ını alırdı . İstihbarat görevi dolay ısıyla kendisinesahibü'l- berid ve'l - ahbar'da denilirdi. Sahibü'l - beridhalife .ile doğrudan doğruya temas kurma durumunda bulunuyorduve en güvenilir ki şiler içinden seçilerek bu göreve getirilirdi.Nitekim bu devletin tarihinde bu kurala titizlikle uyulduğuve daima halifelere yak ın ve doğruluğuna güvenilir ki ş i-lerin te şkilatm başına getirildiği tesbit edilir. Zaten te şkilattanbeklenen en büyük özelliklerden biri olan bu durum, en üstkademeden ba şlamak üzere fürvâneki, nunraldci ve murattabgibi her derecedeki memurlar için de geçerli idi.En önemli iki görevi; a - Devlet haberle şmesini temin etmek,mernurlann ülke içi seyahatlar ını sağlamak ve postac ılıkile ilgili diğer görevler, b - İstihbarat ve gizli haber ta şıma vazifesi.Divanü'l - berid'in bu fonksiyonunu icra edebilmesiiçin ülke içinde düzenli çal ışan bir te şkilatı bulunmakta idi.Vilayetlerde valilerin yan ında en büyük berid memuru fürvânekiidi. Bir fürvâneki'nin te şkilat ın kurulu ş amac ı yönündesrralanabilecek çe şitli görevleri bulunmakta idi. Bu görevleriyerine getirebilmesi için son derecede yetenekli olmas ı gerektiği,gibi, doğruluktan ve halifeye ba ğl ılıktan asla ayr ılmamas ıgerekirdi. 1111. İ. Ebil Yusuf; Harun Re şid'e yazdığı Kitabtel - harac' ında doğru_luk konusuna önemle temas etmektedir, ÇeV.: .Özek, . İstanbul,1973, s. 285.68


Vilayet merkezlerinde valilerin yan ında bulunan, bir bakımapostanın bölge müdürü olan fürvâneki görevi icab ı valininçalışmalarını da merkeze rapor etrnekteydi. Kendisindensonra muvakkiler gelmekte idi ki, bunlar postan ın küçük bölgedekimemurlarıydılar. Teşkilatm en uç memur gurubunu dabizzat menzilhanelerde görev yapan murattablar meydana getiriyordu. 12Abbasi Imparatorluğunun tarih sa.hnesincle bulunduğu ge.niş zaman içerisinde görev yapan berid örgütü yan ında gerektiğindeyaya pos/acılar, saller de istihdam edildi ği gibi, Iran'danIslâm devletlerine intikal eden ve daha sonraki dönemlerdemükemmel te şkilata kavuşturulan güvercin postalannin da budevletde kullan ıldığını bilmekteyiz. Abbas! postas ının, halifenin,ve dolayısıyla devletin ihtiyaçlar ı için görev yaptığı bilinmekte ise de ücreti ödenmek kayd ıyla halkın az da olsa bu postadanfaydalandığı tesbit edilmektedir. "Büyük bir düzen içinde çal ışmasına özen gösterilen Abbas!postas ının gerçekten dönemine göre üstün bir haber ta şıyıcılığıgörevini yerine getirdiğini kaydetmek gerekir. Ernevipostas ında görülen Bizans tesiri bu s ırada büyük ölçüde yeriniIran tesirlerine b ıraktığı görülür.Posta te şkilatları Abbasiler haricinde ve sonras ındaki diğerIslâm devletlerinde de görülür. Nitekim Emevi hanedan ı-nın Ispanya'da hükümsüren Endülüs Emevileri kolundada bu yönde kurulmu ş düzenli te şkilatlar bulunmaktaidi. 14Konumuz islâm devletlerindeki postac ılık olduğu için öncesine temas etmiyeceğirniz Türk - Islâm Devletlerinde de bir-12. Berid teşkilat ı vazifeleri ve bir fürvanekrnin tayin karamamest,Kudame b. Cafer, Kitaba?' - harac ve sanatiPl-kitabe, Köprülti Ktp.nr. 1076, vr. 26 b de görülmektedir. Ayr. bkz. P. Hugounet, a.g.e.,p. 49 vd.13. P.K. Hitti, a.g.e„ 323 - 324; P. Hugounet, a.g.e., p. 53.41, M. Ali Bey, Posta Mebahisi, P•M, S. 159, s. 1825.69


irine yakın bazen de değişen özelliklere sahip posta te şkilatınınkurulduğunu belirtmek gerekir. Nitekim bu yönde ilk örnekolarak halkı ve kurucuları da Türk olan ve Türkistan bölgesindekurulan, Müslüman - Türk devletlerinin birincisi K a-r ahanl ı lar Devletini (840- 1212) hat ırlamam ız mümkündür.Gerçekten yüksek bir medeniyet düzeyine eri şmi ş olanve Güney Uygurlanmn birçok idare geleneklerine sahip olanKarahanl ılarm, daha Maveraünnehir'in istilas ından önce bile,ttlak diye isimlendirilen eski Türk Devlet Postas ı teşkilat ınave haberleşme gayesi ile kullanılan ateş kulelerine sahip olduklarıkesindir. İdare mekanizmas ı içinde yer alan ulağın yanında,ordunun bask ınlardan korunabilmesi için dü şmanın gelişinihaber vermek üzere dağların tepelerinde minare şeklindeateş kuleleri vard ı ki, Kaşgâr Hakâniye ülkesinde çok mükemmelolan bu teşkilat da bütünüyle eski Türk ananesinden al ınmışbulımuyordu. "İlk Müslüman Türk devletlerinden olan Gaznelile r'de(962 - 1187) berid te şkilat ının devam ettiği ve haber alma i şlerinintitizlikle yürütüldü ğü tesbit edilebilir. Gerek SultanMahmud (998 - 1030) ve gerekse o ğlu Sultan Mesud(1030 - 1040) zamanlar ında her valinin yan ına tayin edilen vevali muavini mevkiindeki kethüdadan ba şka, görevi ülke içindeolup bitenleri hükümdara bildirmek olan Sahib-i bertd veyaberid isimli bir görevli bulunurdu. Bu dönemde gizli habertaşıyıcılığı, istihbarat son derecede önem kazanmıştı veSultan Mesud'un saray ında Sultan Mahmud'un, Sultan Mahmud'unsaray ında da Mesud'un casuslar ı bulunmakta idi. Postatnni şlemesinin çok iyi belirlenmi ş kuralları bulunuyordu. 1615. F. Köprülü, Türkiye Tarihi, İstanbul, 1923, s. 115 - 116; H. G. Yurdaycluı,Isldm Tarihi Dersleri, <strong>Ankara</strong>, 1971, s. 57; Ayr. bkz, B.°gel, Türk Kültür Tarihine Giri ş, <strong>Ankara</strong>, 1978, I, 340, 343.16. F. Kbprill11, Kenti, İ . A., 544 545.70


Selça ıklıda0a PostaTürklerin kurdukları büyük devletlerden birisi hiç şüphesizBüyük Selçuklu imparatorlu ğu ve onun devam ı olandevletlerdir. Bu büyük imparatorlukdaki haberle şme teşkilatıkonusunda bilinenler pek açık değildir. Bununla birlikte muazzam bir imparatorluğun düzenli devlet örgütleri içinde sistemlibir şekilde çal ışan postas ının olduğu kolayca tahmin edilebilir.Fakat şunu hemen kaydetmek gerekir ki, bu dönem postas ı-nın özellikle Abbasi ve Gazneliler döneminde görülen ve gizlihaber taşıyıcılığı yönü oldukça ağır basan postadan ayrılantarafları olduğu tesbit edilmektedir. Eski Türk ananelerinebağlı olan Alparslan (1064 - 1072) casusluktan, casuslardan ve jurnalden nefret etmekte idi. Bir gün namaz k ıldığı sıradaönüne konulmuş olan veziri Nizam ii'l - Mülk (öl. 1092)aleyhindeki jurnal ı okuduktan sonra kendisine; «E ğer doğrusöylüyorlarsa ahlâk ım düzelt, eğer iftira ediyorlarsa onlar ı afveyleve bu gibi i şlerle uğraşmaya vakit bulamamaları için onlarımühim işlerle uğraştır.» tavsiyesinde bulunmuştur. 17 S u 1-tan Mesud - ve Sultan Mahmu d'un baba o ğul birbirlerininsarayında casus bulundıu-malarım hoş karşılamayanAlparslan, böyle çalışan bir te şkilatın dostları düşman, düşmanlarıda dost gösterebilece ğini söylemi ştin Tabiatıyle pastanıngörevinin yaln ızca bu olmadığı düşünülürse, yine Alparslanzamanında Selçuklu Devletinde pastan ın bulunduğu kuvvetletahmin edilebilir .Bununla birlikte kesin olan bir şey varsao da bu devletin merkezinde divan reisi seviyesinde bir görevlininpastan ın idaresinde bulunmad ığıdır. Zaten posta olmadanbu büyüklükte bir devletin idaresi mümkün de ğildir.Nitekim Selçuklu Devleti te şkilat ı üzerinde K a r a-han.1 1, Sâmani, Gazneli, Abbasi ve k ısmen de O-ğ u z idare ananelerinin etkili olduğunu biliyoruz. Bu devlet-17. O. Turan, Sektiklular Tarihi ve Türk Islam Medeaiyeti, <strong>Ankara</strong>,1965, s. 137 ( İbntil - Esir, X, 26; İbnii'l - Adim, 189b).71


lerde postac ılığın geli şmiş olarak varl ıklan da tesbit edilmi ş-tir. Ayr ıca, Büyük Selçuklu Devlet i'nin devam ı olandevletlerin hepsinde bu te şkilat bulunmakta idi.Burada şunu belirtmek gerekir ki, Kâ şgar ve Semerka,ntKarahanl ı lar ı'n ın da tesiriyle, Büyük Selçuklu-1 a r döneminden ba şlamak üzere, İslam devletlerinde postayaverilen berid ismi yerine, Türk postac ılığının en eski bir deyimi olup ulamak fiilinden yap ılmış bir isim olan ve M.S. 629yılında Bat ı Göktürk Devleti içinden geçerek, Hindistan'a kadar giden ünlü bir Buda rahibinin de bahsetti ğiulak kelimesinin tarihi ve edebi eserlerde kullan ılmaya başlaitildiğigörülür." Osmanl ı Devletinde de kurulu ştan itibaren1840 yılına kadar devam eden çok uzun dönem içinde postayaulak isminin verildi ği, ulak teşkilatı denildiğini bilmekteyiz.Diğer Türk - islâm devletlerinde de düzenli haberle şmeteşkilatlarm ın olduğunu tesbit etmekteyiz. Özellikle M ısır, Suriye,Irak ve Iran bölgelerinde kurulan devletlerde mükemme'_işleyen güvercin postalar' bulunmakta idi. Bu s ırada güvercinleriçin menzilhaneler yerine yollar boyunca belli aral ıklarlakuleler yapt ırıldığı, güvenilir ki şilerden buralara görevliler tayinedildiği ve binleri bulan güvercinlerin böyle bir vazife içinyetiştirildikleri görülür.Islam devletlerinde haberle şme konusunda söyleyeceklerimizibitirmeden önce son üç büyük devlet postas ından k ısacabahsedelim.Delhi Türk Sultanlan Devletinde PostaBu devletin Delhi'yi merkez yaparak 1206 y ılında A y b eytaraf ından kurulmu ş olduğunu ve ikibuçuk yüzyıl sürenkümdarl ık sülalesinin, L u d i han e d a n ı na geçi şine kadarbirçok bak ımlardan dikkate de ğer müesseseler kurduklar ın ı18. F. Köprülü, Yeni Fariside Türk Unsurlam, TM., VII - VIII, ( İstah•-bul, 1942) s. 9; ayn ı yazar, Berid, İ.A., II, 547: B. Ögel, a.g.e., I.340 - 357,72


iliyoruz. Konumuz olan haberle şme teşkilat ı sahas ında ise;Örgütün ba şında merkezde büyük bir görevlinin bulunmas ıkonusundaki Abbasi ananesinin, Gazneliler ve Gurl u-I a r vas ıtas ıyla Delhi Türk Sultanlar ı Devletine intikal ettiği görülür. Bu görevlinin ba ğl ı olduğu divan ın buradakiismi Divanü'l - berid el - Memalik'tir. Posta ve istihbaratişlerini birlikte koordine ederek yürütür. Ülkenin her taraf ındamerkezin ihtiyac ı olan posta ve istihbarat hergün Delhi'yeula şt ır ılır. Tabiat ıyla burada da büyük yollar üzerinde menzilhanelerve bu yerlerde harekete haz ır atlar bulundurulur, yoluüzerindeki menzil atlar ından postac ılar yararlan ırdı. " Bu devletin postan ın i şlemesine verdiği büyük önemi göstermek bakımındanşu örnek nakledilebilir. B a l a b an (1266 - 1290)döneminde, bir i ş için bir valiye müracaat eden ki şinin o valitarafından öldürüldüğü haberi postac ılarca merkeze geç ula ş-t ırılm ış, bunun cezas ını da cesetlerinin şehrin kap ıs ına as ılması suretiyle ödemi şlerdir."Mernlülderde PostaBulunduğu yer itibariyle bundan önce - ad ı geçen devlettençok uzaklarda kurulmu ş olmas ına rağmen, 1450'de Aybek tarafındankurulan Memlük Devletinde de, di ğer büyük müslümanimparatorluklarda gördü ğümüz postac ıl ık te şkilat ınındüzenli i şleyen bir örne ğinin bulunduğu görülür. Zaten sahibolduğu çok geniş topraklar dü şünüldüğünde, daha sonra Osmanlı kurumlar ı üzerinde de etkilerinden bahsedilen bu devletinhaberle şme işlerinin düzenli çalışmas ının gereği aç ıkcaanla şıl ır. Fakat bu devletin bu konudaki te şkilat ının başında19. H.G. Yurdayd ın, a.g.e., s. 283; F. Köprülü, Berid, İ.A. II, 541.20. M. Aziz Ahmed, siyasi Tarihi ve Miiesseseleri İle Delhi, Tiirk imparatorluğu,bask ıya haz.: Tansu Say, İstanbul, ty., s. 329; BalabanDönemi (1266- 1290) postas ı için bkz. F. Köprülü, Balaban, İ. A..II, 267.73


ir sahibü'l berld bulunmamakta, bunun yerine katib-i sır,deırâclAr ve emir candâr' ın bu görevi birlikte üstlendikleri, -özellikle birincisinin divan- ı inşan ın da reisi olarak devlet habe ı •leşmesinin koordinesi ve süratli çal ışmas ıyla yak ından ilgilen.diği görülür. Bu sebepten kendisine - berid ad ı da veri.lir. 21 Burada da yollar boyunca s ıralanan menzilhaneler vebunların bulunduğu yollarda emniyetin sa ğland ığı tesbit edilir.Postac ılara durumlarını bildirir belgeler verilir, suratle hareket eden bu ki şiler, Şam'dan Kahire'ye veya bunun aksi istikametinedört günde ula şırlar, yol Haleb'e kadar uzat ılırsa beşgünde merkezden oraya kadar haber götürebilirlerdi. S ıkışıkzamanlarda bu süre bir gün daha azalt ılabilirdi. Bu s ıradakomşu ülkelere kadar uzanan bir haberle şme ve casusluk zin.ciri kurulmu ş bulunuyordu.Özellikle güvercin postac ılığının bu devlette geli ştiği vebelli güzergahlar üzerinde muntazam güvercin haberle şmesiyapıldığını belirtmek yerinde olur. 22Moğollarda PostaOsmanl ı Postas ı üzerinde de özellikle etki gösteren Mo ğolPosta te şkilatı, kuruluşunda kendisinden daha önce bölgedebulunmuş olan devletlerin, bu arada Ç i n ve Gök türkdevletlerinin bu yoldaki te şkilatlanndan faydalanarak devletinbânisi taraf ından meydana getirilen ve korunmas ı bir yasahükmü olarak belirtilmi ş gerçekten de bu devlet ve kollar ındagörülen mükemmel bir te şkilattır. 23 Cengiz Ha n' ın (1206 -1227) büyük çapta askeri yollar yapt ırdığı bilinir. Moğol postacısı , elçi veya yam ismini taşır, menzilhanelere de bu devletteyamhane ad ı verilir ve her yamhanede belirli say ıda atlar bulundurulurdu.21. İ.H. Uzunçarşılı , Osmanlı Devleti Te şkilatına Medhal, 367, 437; F.Berfd, İ.A., II, 548.22. İ.H. Uzunçarşılı, a.g.e., 438 v.d.23. B Ögel, a.g.e., T, 339.74


Ilhanl ı lar sahasında Hülâgû nun (1251 - 1265) postaistasyonları, yamhanelerin bulunduğu çevrenin ahalisini burayayapacakları hizmetlerine karşıl ık olarak her türlü vergiden muaf tuttu ğu görülür." Ayn ı durumu daha sonralar ı Osmanlı Devletinde de görmekteyiz. Böylece Ilhanhlar'da postanınişlemesi düzenlenmi ş ve bunun devlete bir yük getirmemi şolmas ı da sağlanmıştır.İslam devletlerinde k ısa çizgileri ile temas etti ğimiz devletpostacılığı dönemlerindeki diğer devlet postaları ile karşılaştırıldığındaçok iyi i şlemi ş teşkilatlar olarak görülür. Fakatdevletlerin güçlü olduklar ı dönemlerde iyi i şleyen menzilhaneusulünün zaman içinde bozulduğu ve çevre ahaliye bir zulümvasıtas ı olarak çal ıştığı da görülür. Nitekim bütün çabalararağmen Ilhanhlar devletinde bu şekilde olan durum son zamanlardaMemlük devletinde de benzer hali alm ıştı. Hatta Osmanlı devletinde, Imparatorluğun en güçlü dönemlerinde ulaklarınahaliye bu yolla yapt ıkları zulümleri L ü t f i Pa ş a uzunuzun dile getirmektedir. 25Islam Posta te şkilat ını bitirirken Kur'an- ı Kerim, EnfalSüresi Ayet 60 tan kökünü alan ve daha önceki devletlerdeörneği görülmeyen ribatlan da bir haberle şme müessesesi olmayönleriyle hat ırlamak gerekir." Kaynaklar bu vasıta ilebir gecede Septe'den İskenderiye'ye haber ula ştırıldığını kaydederler.Ayn ı zamanda birer müstahkem mevki ve ordular ın,halk ın toplandıkları birer s ığınma yeri olan ribatlardan postahizmeti için yararlan ılmakta idi.24. B. Spüler, Iran Moğogart (Siyaset, İdare ve Kültür, İlhantslar Devri,1220 - 1350) çev : Cemal Köprülü, <strong>Ankara</strong> 1957, s. 46025. Lütfi Pa şa, Teudrih-i d14 Osritan, İstanbul, 1341, s. 371 - 384.26. Ribat konusunda bkz. F. Köprülü, Ribat, VD., II, Istanbul, 1942,s. 267 - 278; G. Marçais, Ribat, LA., IX, 734 - 7; (Oktay, Aslanapa'nın ilavesi, aynı eser, s. 237 - 238.)75


BEY TÜLM A L (HAZINE)Islam Dininin yayılmas ı için yap ılan fetihler s ıras ında vefetihlerden sonra Islam Devletinin genişlemesiyle beraber onunzenginleştiğine ve gelir kaynaklarının artt ığına tan ık olmaktayız.Bu durum, devlet gelirlerinin topland ığı ve yönetildiği birkurumun yani Beytülmâl'in kurulmas ına yol açm ıştır. E b ü 1'Ula M a r d i n'in tan ımı ile «Beytülmâl; mal evi, hazine, özellikle devlet hazinesi ve maliye idaresi demek olup bu tabirhem maliye i şlerinin idare edildiği binaya, hem de devlet maliyesine delalet eder.»İlk Islam devletlerinde iki ayr ı Beytülmal bulunmu ştur.Birincisi bütün müslümanlar ın hukuku bahis konusu olduğuzaman anılan Beyin - - müslimin; diğeri halifenin özelbütçesi ile ilgili olandır ki buna BeytuhnâIll - hassa ad ı verilmiştir.Fakat pratikte her zaman ikisini tam ay ırmak mümkünolmamıştır.İlk defa H z. Ömer devrinde, gelir kaynakIar ınm artmasısonucu, Medine'ye gelen para ve malların korunmas ı içinbir hazine tesis edildi ki buna «Beytülmal» denildi. Vakfa, EbuBekir devrinde de Beytülmâl tabiri mevcuttu. Fakat o devirde,gelen mallar, gerekli yerlere hemen da ğıtıldığından ve saklanmaküzere bir şey kalmadığından fiilen «Beytülmâl» mevcutdeğildi.Konuyu biraz daha aç ıklamak için Beytülmal'in önce gefir kaynaklar ını ve sarf yerlerini aç ıklamak gerekir.Devlet gelirlerinin ba şında müslümanlardan al ınan sadakagelir. Sadaka, zekat ile eş anlaml ı olarak kullan ılmıştır. (Zckat ıverilen şeyler; alt ın, gümüş ve paralar, ticaret mallar ı, hayvan-76


lar, hububat ve meyveler, madenler ve definelerdir). Bir yerinmüslüman zenginlerinden al ınan zekat öncelikle gene o yerinfakirlerine da ğıtıl ır. İlk halifeler döneminde devlet taraf ındantoplanan bu gelirler Kuran- ı Kerim'de (Kur'ân- ı Kerim, TeybeSuresi, ayet 60) gösterilen sekiz yere sarfedilmi ştir. Bunlar1 — Hiçbir şeyi olmayan fakirlere,2 — Miskinlere. Bunlar ın içine h ıristiyan ve musevilerinyoksullar ı da kat ılırdı. Müslüman olanlara verilen, 200 dirhemigeçmezdi. Zira fazla olursa zekata tabi olur.3 — Sadaka toplama i şiyle görevli kişilere (âmil).4 — Kalpleri İslâmiyete ısındırılacaklara (Müellefe-ikulûb).5 — Borçlu olanlara.6 — Kendi bedelini kazan ıp ödemek şart ı ile azad edilenkölelere.7 — Allah yolunda u ğraşanlara.8 — Yolda kalmış garip kimselere, verilirdi.Hz. Peygamber, Ebu Bekir ve Ömer dönemlerindezekat ın sarf yerleri bunlard ı. Peygamber say ılarıkırk ı a şan bir topluluğa, kalplerini İslâmiyete ısındırmak«müellefetü kulübuhum» ad ı alt ında toplayarak yard ım yapmıştı. Bunda amaç, onlardan Islâm'a gelebilecek zararlar ı önlemek,müslümanlara yard ımcı olmalarını sağlamak ve sonrahenüz müslüman olmayanlar ın kendilerine kat ılmalarını teşviketmek idi. Bu zümreden olan ve H z. Ebu B e k i r'in hilafetiesnas ında irtidat edip, sonra tekrar müslüman olan ikikişi hakkmda geçen bir olaydan sonra görülür ki bu ilk halifelermüellefe-i kulfıb'a yap ılan ödemeleri kesmi şlerdir. Dahasonraki zamanlarda zekât gelirlerinden verilmesi gereken butoplulu ğa bir ödeme yap ılmadı. Ancak Emevi halifesi Ö nı eb. A b d u 1 a z i z (H. 99 - 101/717 - 720) te'lif-i kultib amac ıylabaz ı atıyyelerde bulunduğu gibi tarihde bunun münferit birkaçörne ği vard ır.Zekat veya sadaka toplama i şi ile görevli ki şiler vard ı . Bu77


iş âmil veya dâmin ad ı verilen kişiler tarafından yap ılırdı. Amalile dfimin aras ında bir fark vard ır: Amal, vergiyi do ğrudan doğruyadevletin görevlisi olarak toprak sahibinden alan ki şidir.Dâmin ise bilhassa . Abbasilerin sonuna do ğru yaygınlaştığı görüldüğ-ii üzere, belli bir yerin veya yerlerin vergilerini devleteher yıl, bir tahmini miktar üzerinden pe şinen verdikten sonrakendi hesab ına bunları toplayan kişidir. Devlet bu usul ile zenginşahıslardan hem pe şin ve hem de miktar ı belli bir para al ır;fakat mükelleften alaca ğı miktardan az oldu ğu gibi i şlemlerinkontrolünü de yapamaz. Herhangi bir eyaletten elde edilendevlet gelirleri, devletin o yerdeki masraflar ı ve görevlilerinücretleri ödendikten sonra arta kalan merkeze gönderilirdi.Müslümanlardan alınan bu sadakadan başka gayri müslimlerdende birtak ım vergiler al ınmıştır. Bunlar fey ad ı alt ında toplanm ıştır. Aslında feyin anlamı, savaş yapmaks ızm veardından ko şmaks ızın müşriklerden kendi kendine gelen mallardemektir. Feyin içinde, cizye, harac ve u şûr yer almaktadır.Yalnız burada geçen u şûr ticaretten al ınan onda bir vergidemektir, öşürden ay ırmak gerekir, öşür müslümanların top.rakları üzerinden verdikleri bir tür sadakad ır.Gayri müslimlerden al ınan vergilerden önce k ısaca söz ettiktensonra diğer devlet gelirlerini aç ıklayacağız.Bunlardan cizye, Islâmiyeti kabul etmeyen ve Islam top•raklannda, canına ve malına dokunulmadan ya şıyan kimselerdenalman bir vergidir. Bu, insan ba şına konmuş bir vergidirCizye %eren gayri müslim Islam hakimiyetini tan ımış demektir.Kadınlardan, çocuklardan, sakat ve aciz olanlardan, halk iletemasta bulunmayan papazlardan cizye al ınmazd ı. Bunun dayanağışu ayet olmuştur : «Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'ada, ahiret gününe de inanmayan, Allah' ın ve Peygamberininharam kıldığını haram saymayan, hak dinini din kabul etmeyen kimselere, küçülüp boyun e ğerek, elleriyle cizye vereceklerizamana kadar sava şın.» (Kur'ân- ı Kerim, Tevbe Suresi,29).78


Bir de harâc adı verilen bir vergi türü vard ır. Harâc, fetihlersonunda, Islam topraklar ında oturan gayri müslimlerinmülkiyetlerinde kalan topraklar üzerinden al ınan vergidir. Butopraklar, müslümanlara da ğıtılnnamış, sahiplerinin ellerine,vergi karşılığı b ırakılmıştır. Böylece, henüz tar ıma alışmamışolan müslümanlar hem topra ğın iyi değerlendirilmesi ve hemde insani düşüncelerle böyle bir vergi almay ı daha uygun görmüşlerdir.Gayr ı müslimlerden al ınan bir ba şka vergi de «u şfır»dur. Buticari mallar için konulan adeta gümrük resmi şeklinde birvergidir. E şyanm cinsine veya vasf ına, şekil ve durumuna görealınırd ı. Bu vergi islâmiyetten önce meks (çoğulu: miiküs) adiile de mevcut olup gümrük resmi olarak Medine'de Kip t f veIranl ı tüccardan ticaretinin onda biri, bu isim alt ında tahsiledilirdi. Daha sonra halifeli ği zamanmda Ömer bu resmi,olduğu gibi b ıraktı. Ancak Hz. Ömer'in valisi Ebu Musae 1- E ş'a r î : «Müslüman tüccar, darülharbe gittiklerinde vergi ödemektedirler» şeklindeki mektubuna karşılık «Sen de onların tilecarları gelince ayn ı şekilde onda bir, z ımmilerin tüccarlarmdan onda yar ım (yani yirmide bir) vergi al» diye cevapvermiştir.Devlet gelirlerine intikal eden şeyler arasmda ganimetlerin1/5 ini de burada anmak gerekir. Buna humus da denir. Bi•lindiği gibi gayri müslimlerden sava şla al ınan mallar beş payaayrılır, 4/5 i savaşanlara verilir 1/5 i ise Allah' ın, Peygamberin,yak ınlarının (zi'l - kurba), yetimlerin, dü şkünlerin ve yol.cularındır (Kur'an- ı Kerim, Enfâl Suresi, 41). Humusun da ğıt ıldığı yerler hakk ında çeşitli görüşler vard ır. Bunun ayrıntı •larma burada girmiyece ğiz.Bunlardan ba şka karada ve denizde bulunan define; mirasçısıkalmadan ölenlerin mallar ı; madenlerden veya mera -lardan alınan beşte birler ve ayr ıca darphaneler, çiftlikler, tuzluklar,ormanlar ve su ürünlerinden alman vergiler devlet ha.zinesine giderdi.79


İslam ülkelerinin baz ı limanlar ından geçen gemiler, yiiklerinin onda birini nakden veya aynen mahalli hükümetlere vermeyemecbur tutulurdu.Ayrıca iktâ olarak verilmeyen, savâfi denilen devlet mülklerinden,değerlendirilmesi ne şekilde olursa olsun elde edilengelirler ve nihayet hukuki cezalardan elde edilen paralarda devlet gelirleri aras ında sayılır.Bunların yanı s ıra, baz ı zamanlar bir sebep bulunarak ba ş •ka vergiler de al ındığı olmuştur. Bunlar gerek söz konusu vergilerinfazlala şt ırılması ve gerek ekonomik hayatta darâib, rüsilınolarak tüccardan al ınan ve genellikle mükûs ad ı altındatoplanan vergi şeklinde anla şılır. Dindar hükümdarlar bu vergileri şeyi kaynaklar ı olmad ıkları için kald ırmak istemi şlerdir.Şimdi konumuzun ikinci bahsine gelelim. Devlet toplad ı-ğı bu para ve emvali ne şekilde kullarim ışt ır. Yukarıda zekatve sadakan ın sarf yerlerinin Kur'ân'da belirlendi ğine temasetmi ştik. «Zekatlar, Allah'dan bir farz olarak yoksullara, dü ş -künlere, memurlar ına, kalpleri müslümanl ığa ıs ınd ırılacaklaraverilir; kölelerin, borçlular ın, Allah yolunda olanlar ın ve yoldakalanların uğrunda sarf edilir» (Kur'ân- ı Kerim, Teybe Suresi,60). Sava şta elde edilen ganimetler ise yine Kur'an'da şu şekildegeçer. «... biliniz ki ele geçirdi ğiniz ganimetlerin be şte biriAllah' ın, Peygamberin ve yak ınların ın, yetimlerin, dü şkünlerinve yolcular ınd ır» (Kur'ân- ı Kerim, Enfal Suresi, 41). Yine yukarıdamüellefei kulübün pay ının ıslâmiyet güçlendirildiktensonra nas ıl kaldırıldığını ve Allah' ın ve Peygamberinin pay ı içinde müslümanlar ın menfaatleri ve dini hizmetler için kullan ıldığıbilinmektedir. H z. Ömer zi'l - kurban ın hissesini kes.miştir. Böylece humsun yani be şte birin dağıt ımında deği şik.likler olmu ş ve yaln ız yetimler, miskinler ve yolculara hisseayrılmıştır. Bu arada cihad için sava şanlara yard ım edilmiştir.Bu suretle ayette gösterilen be ş yere ayn ı oranda bir ödeme yapılmas ının Hz. Ömer'in anlay ışına uygun olmad ığı, peygamberinyak ınlarına ihtiyaçlar ı olduğu takdirde ödeme yap ılacağı du-80


umu ortaya ç ıkmıştır. Ebu Hanif e, Hz. Ömer'in bu uygulamasın ı ganimetlerin 1/5 inan dağıtımı için caiz görmüş vedevlet başkanlarının bu konuda serbest olduğunu kabul etmi ş-tir. Halbuki Imam Ş af i i, zi'l - kurba'nm haklar ının ortadankalkmayacağuu savunmuştur.Bütün bu devlet gelirlerinin da ğıtılması işi, toplanmas ı kadar önemli bir i ş olmuştur. H z. Ömer bu i ş için bir divankurmuştur. Bu gelirlerin da ğıt ıldığı yerler Kur'an- ı Kerim'in•Haşr Suresi 7 - 10. ayetleri göz önüne al ınarak yap ılmıştır. Bunagöre bu yerler : Allah, Peygamber, yak ınları, yetimler, düş .künler, yolcular, muhacirler, ensar ve onlardan sonra gelenlerşeklindedir. Hz. Ömer bu ayetlerden sonuncusu üzerinde şöylebir ifadede bulunmu ştur «Bu ayet, bütün insanlar ı yani müslümanları içine almıştır; hiçbir müslüman kalmam ıştır ki onunbu maldan hakk ı ve nasibi olmas ın. Ancak sizin sahip oldu ğunuzköleler müstesnâ. In şallah ben yaşarsam her müslümanahakk ı ulaşacakt ır.» Burada her müslüman ın devlet gelirlerin.de hakk ı olduğu ilkesi bulunmaktadır.Mali işleri idare, Divan' ın temel görevi idi. Vezirlik hizmetigeliştikçe o da geli şti. Ancak bütün mali operasyonlar ın Divan'dayap ılmas ı gittikçe güçle ştiğinden, günlük gelir ve giderlerinhesabı kadar ayr ınt ılı işleri ve muhasebe hizmetlerini icraetmek için Divanu'l zimam denilen bir kurum (buna Doğu'daDivanu'l müdürüne müstevft denir) kurulmuştu.(Bkz. Mali Durum Konusu s. 89.)Giderlerle ilgili i ş özel bir divana verilmi şti ki buna Divanafakâtdenirdi. Ordu için ise Divanu'l cey ş vardı. Beytülmâlise gelir ve giderlerin kaydedildi ği merkez durumunda;di. Burada katipler (kuttâb) ve muhasipler (hussâb) binbirlerini denelteyerek ve muhasebe tekniklerine uygun olarakçalışırd ı. Bunlar kendilerine has divâni ismi verilen bir ,tak ım harflerin ve rakamlar ın kısalt ılmış şekli olan bir yaz ışekli kullan ırlardı.Beytülmâl'de, büyük bir güven içinde, tahmini bütçelerle,81


toprakların ayrınt ıl ı kadastrolar ı ve vergi değerleri, cizye ilebunlardan yükümlü olanlar ın, muhtemelen zekat vereceklerinkayıtlar ı bulunurdu. Bunlardan bize kadar gelen H. VII/M.XIII. yüzy ıla ait Mısır'da Fayyum, Irak'ta Savâd ve Iran'daKum ile ilgili örnekler mevcuttur. Ba şka yerler için de olmamalar ı için bir sebep yoktur.Vergilerin al ınmas ı hususunda sert pratik usuller çok eskiden beri vard ı. Bağdad' ın Bâdurava kesi ıninin valisi H. IVM. X. yüzyılın ba şında Vezir A I i b. İ s a'ya şunları yazd ı .Burada adamlar hissiz olarak tan ınırlar, hapse at ılmak ve zincirevurulmak onlar için adi i şlerdendir. Ali b. İsa, vergisinizaman ında vermeyenler için i şkence yapma yerine bakâya (ertekme) i şlemi yapt ı. Harun e 1- R e ş i d zaman ında «ve ı -gi için kamç ılarnak, makaralara asmak ve zincire vurinak» gibi hususlar men edilmi ştir. H. 184/M. 800 y ıl ına kadar emlaksahipleri vergi yüzünden i şkenceye uğrad ıkları halde Harunnl - Reşid zaman ında bu yöntem kald ır ıldı. H. 188/M. 803 y ıl ında M ıs ır' ın vergi i şlerine tayin edilen biri, kamç ısız ve sopas ızolarak vergileri toplayaca ğın ı vaad etmi şti. Halbuki, Basra,Babilonya ve Akûla bölgelerinin amili ise çok ceberrut bir kimolarak tan ınır.Lkbbasi halifesinin emrinde çal ışan küttâb ve hussâb adlar ı ile mali i şlerle görevli ki şiler devletin gelir kaynaklar ınıeyaletlere göre yazarak birer bütçe tanzim etmi şlerdir. Abbaçilerdönemine ait iyi ar şiv kaynaklar ından al ınmış dört bütçeörneğin sahibiz. Bunlar halifeli ğin bütün gelir kaynaklar ın ıgöstermemekle birlikte bize bir .fikir verir. Zira cizye ile menkulmalların zekat ı ve bir de bilhassa mükûs bu bürolara ba ğ-lı olmadıkları için kesin bir sonuca var ılmaz. Bu hal üzere, H.II/M. VIII. yüzy ıl ın ikinci yarıs ı için 400 milyon dirhem birgelir ; bunu takip eden yüzy ıl ın ortas ında 300 milyon; H. IVM. X. yüzy ılda ise 210 milyona dü şmüştür. Bu azalma büyükölçüde halifeliğin topraklar ın ın kopup ayr ılmas ından ileri gelmiştir.82


TOPRAK YÖNETIMI VE T A R IMTarım ve Hayvanc ılıkİslam ülkelerinde ekilemeyen topraklarm çoklu ğu tarımsalekonomi ile hayvanc ılığı birbiriyle bağıntılı kılar. Eski çağlarda,ekilebilen toprakların ancak az bir kısmı ekiliyordu. İslamfetihlerinden önce tar ımsal bir ekonominin geli şmeye başladığıgörülür. Islam fetihlerinin etkisi olumlu yönde oldu. Çünkübu bölgeye göç edenler tar ımsal araziye hürmet ettiler ve birçoğuşehire yerle şip bir k ısmı da askerlik mesleğini seçtiler.Sonra göçebelik hayatma son verdiler.Yaln ız ilk Islam fetihleri s ıras ında ekonomik yap ıya hürmetedenler, XI. yüzy ılda Bat ıya Arap ve XIII. yüzy ılda DoğuyaMoğol ak ınları s ıras ında hürmet etmeyeceklerdir.Yerlilerin tar ım tekniği uzun bir zaman Arap ak ınları/untesirini gördü. 900 y ıllarına doğru Ibn V a h ş i y e, devriyeİslam öncesi için, tarım hakkında bilgi veren bir yazar olmuştur.Yazarın eski Önasya milletleri hakk ındaki tarım görüşü,bu milletlerin klasik tar ım usullerine sihir katt ıklarmı söylemesikendisine bir tak ım tenkitlerin yönelmesine sebep olmu ştur .Nabatl ı la rın tarım konusundaki metodları ve i şin içindesihirin bulunmas ı gerçekten bu devrin İslam devri kar şıs ındabir nevi bilançosunu çizmesi bak ım ından gayet enteresan olmu ş-tur. Tabiatiyle bu nevi eserlerde kitabi olanlar ile tatbik edilenleribirbirinden ay ırmak bir hayli güçtür.Tarımla ilgili kitapların en çok Mısır'da yaz ılmas ı bu ülkede tar ımın tanzimi ve devletle ştirilmi ş olmas ı karekterindenileri gelmektedir.83


(41), .Solırdel., La Otu., de Piot" Qfaaeiqueadea abzum~İslam Dünyasmda suyun önemi büyüktür


Su meselesi hemen her yerde nazik bir problerndir. Topraksulan ır ya da sulanmaz olarak iki kategoride görülüyordu.Bunun için antik ça ğdan beri şarkta çe şitli tiplerde su kaldı -raçlan tekâmül ettirildi. Aç ılan su kanalları ve bostan dolab•ları (na'ura) vas ıtas ıyle sudan maksimum yararlanma yollannagidilirdi. Küçük kanallar özel, büyük kanallar tüzel ki şilertaraf ından aç ılırdı. Çizilmesi, ihtimam ı ve beslenmesi bu konudaki kitaplardan edindi ğimiz bilgilere göre az çok teknikbilgi ve idare isteyen bir i şti. Emeviler ve Abbasiler, Suriye veIrak'ta angarya olarak çal ışt ır ılan köylülerin şikayetleri paha.s ına birçok su kanallar ı yapt ılar Bilhassa Orta Asya -Ve Ferganasulama sistemlerindeki üstünlükler göze çarp ıyordu. Iranve Magrib'de suyun buharla şmasm ı önlemek için yeraltı kanallarıyaygındı. Hatta Iran'da su barajlarının mevcud olduğusöylenir. M ıs ır'da ise mesele ba şka çeşitli. Çünkü M ısır'ın ha.yatı olan Nil'in sular ını dağıtmak bahis konusu idi. Y ılın belirlimevsiminde taşan Nil'in sular ını Fustat yakınlarında ölçen bir alete göre yak ın havuzlar kullanılırdı. Vergiler de bunabağlı idi.Toprak RejimiToprak ve üzerinde çal ışanların hukuki şartları hukuk kitaplanndakirealitelerle ba ğdaşamıyor. Arap fetihlerinin ertesindetoprak rejimi a şağı yukarı şöyle idi : Arabistan'da art ıkmüslüman şehirlerde ve baz ı vahalarda- şahsi mülkiyetler vardı.I. hicri yüzyılda halifelerin genel tutumuna bak ılırsa Arabistandışında fethedilen topraklar ya devlete maledilir ya daeski sahiplerine vergi (harac) kar şılığı bırak ılırdı. Gerçektenüç veya dört nesil boyunca organizasyon eksikli ğinden ve baz ıözel hallerde resmen, yukar ı Mezopotamya'da görüldüğü' gibiözel ınülkiyetler te şekkül etti. Bu mülkiyetler şüphesiz hermüslümanın malı üzerinden verdi ği zekat gibi öşür denilen vehasılattan al ınan vergiye tabi tutulurdu. Yerlilere b ırakılan85


topraklar harac vergisi ödemelerine kar şılıkt ı. Fethedilen topraklarfey' (gayr- ı müslimlerden sulhen al ınan mal) sayıldığındanİslam cemaatinin rakabesi olarak kabul edildi. Önceleriharac gayr- ı müslimlerden al ınırken, bilahare sahibi müslümanolduktan sonra da bir vergi olarak al ınmaya devam edildi.Devlet mallar ına gelince, iki k ısma ayrılıyordu. Biri doğrudandoğruya ya devletin i şlettiği ve divana bağlı olan arazi,diğeri özel kişilere ve baz ı tüzel ki şilere, yine baz ı şartlar alt ındamüsaade ile verilen topraklar idi. İslam öncesi Arabistan'-mda hint* denilen topraklar vard ı ki bunlar bütün kabileninistifade ettiği topraklard ı. Bu nevi topraklar İslam fetihlerizamanında bilhassa çöl yak ınlarında bulunuyorlard ı. Fakat hukukidüşünce tarz ı bu topraklar ın devlet mal ı olmas ını zorunlukılıyordu. Bu halde de devlet ister onlar ı muhafaza eder, isterse götürü usulüyle özel ki şilere b ırakabilirdi.Başlıca devlet topraklar ı karayollar ı , şehir içindeki geni şcaddeler, nehirler, kamunun yarar ına aç ılan kanallar ve onlarınkenarlar ından başka, as ıl devlete ait olan tar ım arazileri deözellikle M ısır'da mevcut idi. Bu ülkede idarenin bütün tar ım•sal operasyonlar ı sıkı kontrölü alt ına almas ı özel mülkiyeti ortadan,kald ırlyordn. Ancak, devletin mülte-ıll' Illeri vard ı. Asilanlamda hiçbir harac topra ğı yoktu. Harac diye çiftçilerin devleteödediği ortakç ı bir iraddan ba şka bir şey değildi.Devletin özel ki şilerin yarar ına imtiyaz ın ı verdiği, özel mülkiyeteyak ın şartlar alt ındaki mülkiyetlere Katâyi -Katia denir.Arapça ayn ı kökten doğan iktâ' kelimesi üzerinde durulmayadeğer. Bu iktâ, istila dolay ıs ıyle, sahipsiz kalan yerlerin, devleteait vergilerini ödemek kayd ı ile şah ıslara devredilmesindendoğan bir sistemdir. Bu topraklar zaman tandit edilmeden birmüslümana b ırak ıl ır ki bu ki şi (Mukta') bütün imtiyazlar ı eldeedebileceği gibi bütün masraflar ı da uhdesine alacakt ır. Yanibir mal sahibinin bütün tasarruf haklar ına sahip olacak, fakathiçbir zaman efendi olarak hareket etmeyecektir. Toprak üzerindekihakk ı onun toprağı değerlendirmesine ba ğlanm ıştır .86


Eğer verilen topra ğı ekmez ve ektirmezse i şletme hakkı başkabir müslümana verilirdi ı «Bu iktâ sisteminin İslamiyetin menfaatineve memleketin imarma hizmet etmek, dü şmana zararvermek dü şüncesi ile yap ıldığına dair ifade, bunlar ın askerimahiyet ve gayesi ile alâkas ına bağlıdır. Bu takdirde fiiliyattabugünkü mânâs ı ile mülkiyetten farkl ı görülmeyen bu iktalarasahip olanlar ın vergilerini tediye ettikten sonra hizmetmukabili olarak bunun askerlik ile nas ıl kabil-i telif olduğunadair varit olacak bir sualin, henüz askeri bir sm ıfın teşekkületmediği ve herkesin asker say ıldığı bu ilk devrin şartlarınaaygun bulunduğu tarz ında cevapland ınlabilir. İslam ordular ı.nın Araplardan te şekkül etti ği ilk devrin şartlar ına uygun olarakkurulan bu iktalar, Abbasiler zamanm ın askerlik hizmetiAraplardan Türklerin eline geçince art ık ikta vasf ını kaybetmiş bulunuyordu.Ba şlang ıçta ücretli asker olan Türkler zamanla divan i şlerinehakim olduktan ve para iktisadiyat ı sars ıldıktan sonra orduihtiyaclan, hazineye ait vergilerin tahsil edilip maa ş olaraktevzii yerine do ğrudan doğruya arazi gelirlerine ba ğlandı.Daha sonraları iktâ ınefhumunun mânâs ı daha da geni ş-leyerek her türlü arazi vergileri, maden i şletmeleri, gümrükresimleri, cizye ve hayvan vergileri iltizam ına da itlak edilmi şolup bu sonuncu şekle art ık mukataa ist ılahı alem olmuştur. 2»Ortaklık Ve Toprağın İşlenmesiHangi şekil mülkiyet olursa olsun işletme ya doğrudandoğruya - küçük ise - bizzat sahibi taraf ından veya mülk sahibiolmayan i şçiler taraf ından yap ılırdı . İslam hukuku tarımsektöründe patron ile i şçi aras ında üç çe şit ilişki önerir : Mu-1. Cahen, Dist" des Oriffines... 100.2. Turan Osman, iktâ. İsl. Ansk. C. V. 950.Daha geni ş bilgi bk. İnalc ık H; islam Arazi ve Ver Sistemininme§ekkiilü, İ slam İlimieri En ş. Dergisi, 1.1959.87


zara`a, Mıısakat, Muğârasa. Birincisi en çok yaygın olanıdır.Bunda mülk sahibi toprağıyla birlikte, tamamen veya k ısmentohum ve gerekli alet ve hayvan ı verir; m ıtzâri' (tarım işçisi)ise gücünü ortaya koyar. Sonra her ikisi mahsulü topra ğın verimine,anlaşma yapanların getirdikleri sermayeye göre taksimederler. Muzâri' emeği ile iştirak edene mahsulün 1/5'ni vermekyayg ın idi. Musâkat ise, kelimesinin ifade etti ği gibi birsulama kontrat ıdır. Burada dikilen ağaçların bak ılması bahiskonusudur.Gerekli tarım aletleri ve hayvanlar mülk sahibi tarafındanverilir. Çiftçinin eme ği daha fazla olduğundan has ılatikiye taksim edilir. Nihayet muğârasa bir fidanl ık anlaşmasıdır.Mülk sahibi ikinci ki şiden gösterdiği arsa üzerinde ağaçdikmesini ister. Bu a ğaçl ık normal gelir getirmeye ba şlayıncabu defa gelir değil, mülkiyet daha önce anla şılan ölçülerdepay edilir.İslam hukuku uzun süreli akitleri ho ş görmez. Zaman içindeahval değiştiğinden tatbiki güç olabilir ve yine ahidler içerisindeverilecek şeyler üzerinde sarahat yoksa bu akidler iyikarşılanmaz. Bunun için bu nevi akidleri haz ırlayanlar oldukçagüçlük çekerdi. Fatihler, muzâra'a konusunda yap ılan akidlerbirkaç y ıl geçerli olur kan ısında idiler. Gerçekten büyükbir çoğunlukla bu durum İslam öncesi mevcud durumun dahasonra da sessiz ve sürekli olarak devam etmesine hizmet etmiştir.Hukuk ve örf, şehir civarmda olan bahçeler için, öncekilerdendeğişik şekillerde ve geçici i şletme yollar ı gösteriyordu.En çok görülen şekliyle şehirliler arazi parçalarını ücretle ça•lıştırdıkları çiftçilerle de ğerlendiriyorlard ı. Bazen de bir i şçiningerekli aletleri getirerek belli bir miktar para kar şılığındabir araziyi kiralad ığı da oluyordu. Fakat bu pek yayg ın değildiGenel bir kan ıya göre Araplar kuzeye do ğru yayıld ıkça hertarafta küçük mülkiyet geriliyordu. Çok kere mülk sahiplerideğişti ama hiç bir zaman dünkü çiftçinin ertesi gün mal sahibiolduğuna dair bir i şaret yoktur,88


Ana hatlanyle dört çe şit arazi miilldyet1 görüyoruz : Önceköylüye ait küçük toprak parçalar ı; onun üstünde az çok birkasaban ın eşrafı arasına giren ve bütün kasabaya de ğilse deönemli miktarda toprağa sahip, Bizans'ta da benzerini gördü ğümüzkişilerin mülkiyetleri. Bunlar ın dışında sahipleri şehirlerdeoturan, i şlenmesi köylülere b ırakılan araziler vard ı. Bu tiparaziler şehirde ya da şehire yak ın olan bahçelerle beraber ençok büyük şehirlerin yak ınlarında bulunuyordu. Nihayet çokbüyük malikaneler gelir ki bunlar eski veya yeni kökten birkaçyüz aristokrat ın ellerinde tuttuklar ı mülkiyetlerdi.Bu nevi mülkiyetlerin geli şmesi mütevazi toprak sahiplerinin aleyhine olmuştur.Diğer yandan toprağı üzerinde çalışmayan, şehirlerde oturan,gelirini vekil veya tayin ettirdi ği birkaç ki şi arac ılığı iletoplayan mülk sahipleri de vard ı.Toprak konusunda bu söylediklerimiz Arap Fütuhatuuneski ile ilişkisini kesmediğini ve önemli değişiklik getirmediğinigösterr. Esas değişiklikler XI. yüzyıldan itibaren zuhur etmeyebaşlamıştır.Mali Durumİslam fetihleri s ırasında ihtiyaçlar ı az olan toplum için eldeedilen ganimetler geniş gelir kaynaklar ı sağlıyordu. Maliidarenin mahalli tahsildarlan, yeni sahipleri için az veya çokvergi almayı temin ediyordu. Yine Arapça isimleri alt ında buvergiler eski vergilerin devam ı idi. Fakat geni ş ve te şkilatlı bildevletin önce fetihlerin azalmas ı ve sonra duraklamas ı sonundabüyük bir gayretle gelirlerini art ırması lüzumu belirdi.Ba şlangıçta vergiler -mükelleflerin dinlerine göre al ınırd ı .Müslümanlar bilindiği gibi zekat veya sadaka, gayri ınüslimlerşahıslan üzerinden cizye ve topraklar ı üzerinden harac vermekleyükümlü idiler. Görüldüğü gibi harac, toprak sahibimüslüman olduktan sonra da al ınmaya devam etmişti. Abbasi-89


'erin çabalar ı bu konuda yeni değildi. Hedefi, daha çok E b uY u s u f'un Kitab el - Harac' ında görüldüğü gibi İslam prensiplerineuyularak daha iyi mahsul almak gayesiyle topra ğındaha iyi i şlenmesini temin etmekti. Şüphesiz toprak muntazamgelir kaynaklar ının en belli ba şlı olan ıdır. Mali hükümlerbunun üzerine bina edilir. Vergi çe şitlerine göre topraklar basit olarak s ınıfland ırdmıştır : Mülkiyeti müslümanlara ait olantopraklar ki, bunlar üzerinden rekoltenin 1/10 (Ondabir)'i al ı-nır; Divana ait emlak (Divan el - day'a)'tan say ılan daha önceadı geçen Katayi` (Katiâ) arazisi müslüman topraklar ı olarakele al ınmıştır. Harac arazisi ise daha çe şitli bir rejime tabi ol.muştur. Harac daha çok küçük mülkiyetler üzerinden al ınırken, öşür büyük araziler üzerinden al ınırdı. Daha önce ortakcılara y ıllık gelirleri verildikten, para olarak ölçülüp hesabavurulduktan sonra gerçek onda bir (ö şür)den a şağı verilirdi.Diğer yandan vergi iki çe şit hesaplanabilirdi. Biri topra ğınverimi ve ekin çe şidine göre yüzde olarak de ğişebilen bir hesaplaal ınırd ı ki buna mukâsanıa, diğeri ıslah edilen toprakyüzeyleri ve alman rand ıman ile çal ışma şartlarına göre al ınırdıki buna da misâha denirdi. Bu iki sistemden biri diğerine üstüngelemedi. Her ikisi de tatbik edilegeldi. Belirli yüzeyler üzerindenvergi alma usulü (Misaha) Sasaniler den bir as ırönce intikal etmi şti. Bununla beraber mukasama usulünde gelirinher yıl değişik olması ve taşıma zorlukları varsa da Bağdad'dakimükelleflerin çoğu muka'sarna sistemine dönülmesiniistemi ştir. Çünkü vergisini nakit olarak ödemekle sorumlu çiftçininürününü acele satmak zorunda kalmas ı, birtak ım spekülatörlerinav ına düşmesine sebep oluyordu. Üstelik bir büyükbölgenin beslenmesinde ürün olarak vergi toplama daha uygungörülüyordu. Bununla beraber misaha Suriye ve İran' ın birçokbölgelerinde yayg ın idi. Vergi nisbeti ürünün türüne topra ğınverimine ve sulama şekline tabi idi. Genel kaideye göre, sula.nan topraklar sulak topraklar ın yarısını veriyordu. Haraç daen fazla rekoltenin yar ısı kadar olabilirdi,90


Devlet, bizzat ândl ünvamyle görevlendirdiği kimse, bölgeninmali idarecisi vas ıtas ıyla vergisini toplard ı. Fakat orta çağdabütün devletlerde oldu ğu gibi ~in adı altında görevli biriaracılığıyle de vergi tahsili mecburiyetinde idi veya bu yolutercih ediyordu. Zâmin zengin bir kimse olup tahsil edece ğivergilerden kendisine bir miktar kâr al ır, buna karşılık devletepeşin olarak para verirdi. Bu halde devletin mutlak gelirindenaz bir mikdar eksiklik olurdu. Devletle zâmin aras ındaki anlaşmalar iki, üç y ıl için yap ılırd ı. Bu vergi alma usulü hiçbiryenilik taşımaz, onu kabâla ve mukata'a şekilleriyle karıştır.mamak gerekir. Mesela, Kabak M ıs ır'da baz ı arazilerin öncedenhiç ölçülmeden götürü usuluyle ödenmesi demekti. Bu halde,çiftciler hemen kolayl ıkla ödeyemedikleri için onlar ın yerine,kasabada ileri gelen bir kimse, daha sonra almak üzereöderdi. Bu kimse zâmin de ğildir. Eğer bu şahıs bir gelir teminediyorsa bu çiftci ile kendi arasmda özel bir i ştir. Devletin isegelirinde hiç bir azalma yoktur. Mukâta'aya gelince, bu sözcükk.t.'a kökünden geldiği için Kati'a ve ikta' ile çok defa kar ıştırılmıştır.Asl ında, devletin, bir oymak veya bölge ba şkanınadefaten ya da uzun bir süre için toptan ödeyece ği bir miktarpara karşılığında o bölgenin imtiyaz ını bırakmas ıdır. Devlet.art ık fertlerden al ınan vergilerin nas ıl alındığı ile meşgul olmazd ı .Vergiler genellikle birçok taksitte ödenirdi. Özellikle hububatüzerinden mahsub edilince, tahsili her mahsül toplama-= sonunda olurdu.Aynı şekilde yerlilerin hayvanlar ı - atları da dahil - vergiyetabi idi. Fakat genellikle hayvanc ıl ık göçebe müslümanlarıni şi idi. Zekât her ba ş hayvandan cinsine göre verilirdi. Gayr-imüslimlere gelince, temel olarak cizyeden ba şka, sat ış an ındabaşka bir hak öderlerdi. Bütün bunlar İslam dünyas ında ağırbir vergi sisteminin varl ığını gösterir. Toptan ödeme güçlük.leri zuhur etti ği zaman, idarenin özel kolayl ıklar gösterdi ğiolurdu91


Gayr-ı müslimlerden al ınan cizye, z=ginler için temsili birmiktardan öteye geçmiyordu. islam öncesi, toprak üzerindenalınan:cizye, fetihler s ıras ında yavaş yavaş değişerek şah ıs başınaal ınmaya başlad ı. Baz ı yerlerde ve mesela M ıs ır' ın büyükbir, kesiminde sorumlu kurumlar taraf ından adam ba şı 2 dinaralın ırdı. Cizye mikdarı, başka yerlerde, özellikle Do ğuda varlık derecesine göre mahalli de ğişiklikler bir yana üç s ınıftatoplan ır : Fakirler için 12 dirhem, ortahalliler için 24 dirhem,zenginler için 48 dirhem Fakir için bu 10 - 15 günlük bir çal ışmaya,eger iyi gelir sa ğlayan meslek sahibi biri ise, daha az birmüddet çal ışmaya eşdeğerdi. Birçok metinler zengin olanlar ın.cizyesini ödeyemeyenlerin yard ımına kat ıldıkların ı gösterir.Arazi vergisi ancak mahallinden ödendiği halde, cizye fert (mükellef)nerede bulunursa bulunsun orada ödenirdi.Geriye kalan vergiye giren e şya aras ında ta şınabilen mallarda var. E şyanın fiat ı, ana para ve stok üzerinden ayr ılarakmahsülden al ınır. Fakat tatbikat ını anlamak bir hayli zordur.Çünkü ticari i şlemlerde araya bir sürü taks, gümrük, ruhsat,ateliye ve dükkan kiras ı gibi işlemler girer. Bunlardan birkaçimıticaret bahsi gelince görece ğiz. Ülkelere ve devirlere göredeğişken olan bu i şlemlerin detaylar ına inemeyec ğiz. Ancak bütünbu mali hakları İslam hukukçuları Mükûs adı alt ında genelbir terimle ifade ediyorlar. Esnaf s ınıfına İslam hukukçular ı-nın ilgisi fazlad ır. Dindarl ıkları ile bilinen hükümdarlar bu ticarivergileri ilga ediyor fakat daha sonra tekrar koymayamecbur oluyorlard ı. Gerçekte yaln ız toprak gelirleri üzerine binaedilen bir ekonominin geli şme çağlarmda ticaret ve zenaaterbab ının da gelirlerinden hisse al ınmas ı için gayret sarfedildi ğimüşahede edilir. Devletin bu kaynaklar ına ayr ıca bulunan definenin 1/5'i, ganimetler, intikal haklar ı ve mirastan varestekalmış mallar, devlet taraf ından bizzat i şletilen araziler, smaive ticari kurumlar kat ılır. Bunlara, al ınan hediyeleri ve gayr- ımeşru yollarla zenginle şenler ile büyük memurlar, tüccar veyaeşraftan haczedilen Mallar ı da ilave etmek mümkündür,92


Şüphesiz böyle geli şmiş ve geni ş vergi sistemi; ayn ı şekildegeniş ve salahiyetli bir teşkilat ister. Böyle bir te şkilat oldukçabürokrat olup, birçok muhasib eliyle yaz ışma yapıyordu.Vergi verecek arazi ve emlakin geni şlik ve kıymetini hesaplamakve bunlar ın sın ıfı, ödemelerin günlük durumunu geneltoplama i şleme ve gelirgiderlerin ayarlanmas ı v.s. gibi i şlemlerisaymak gerekir. Hesaplar XiI. yüzy ıla kadar Yunan rakamlanyle,Bağdad'da divani rakamlarla yaz ılırd ı. Yaln ız şurası kayda de ğer ki Arab rakamlar ı bazen XIX. yüzy ıla kadarbekledikten sonra yerle şti. Buna sebep, teknisyen ailelerin tutuculuğuve özellikle para biriminin ondal ık sisteme uyma.masıdır.Idarenin karşıla ştığı bir ba şka mesele, tüccarlar ın da karşılaştığıgibi hâsdatm gönderilmesi işi idi. Bu i ş zor ve tehlikeli(riskli) idi. Mahalli harcamalar ı yine mahalli gelirlerden ç ı-kard ıktan sonra eldeki meblağ küçülüyordu. Merkezi mali idareninbelli ba şl ı şehirlerde alt kademede maliye servisleri vardı.Diğer yandan hükümete gönderilecek para, ne bütün olarakne de parça parça gönderiliyordu. Sorumlu memurlar merkezeödeme makbuzlar ını gönderiyor, böylece hükümetin ne kadargelire güvenebileceği anlaşılıyordu.Sonra para sistemi imparatorlu ğun bat ı kısmı ile doğu kısmında ayn ı değildi. Bu husustaki servisler iki büyük bölgeselte şkiiata ayr ılmışt ı. Baz ı servisler özel gelirler, tekel idaresimuhtemelen iade edilen müsadere mallar ının işletilmesi v.s.gibi işlerle uğraşırd ı. Her özel veya genel serviste zimam denilenhesap kontrolü i şi ile uğraşan bir büro ayn ı zamanda pren•sip, organizasyon i şleriyle de uğra şırd ı .Iran'da ve daha sonra İslam Dünyas ının büyük bir kesiminde zimam teriminin yerini ( ıstifâ'dan) mustevfi ald ı. Bu zimammüessesesi halife M e h d i'ye atfedilir.Mahallinde sarfedilmeyen gelirler devlet hazinesine dünüyordu.Devlet imalatlan ve hediyeler Beytülmal'a giderdi. Devlet hazinesi, halifenin (has) özel kasas ından ayrı idi. Halifeye93


özel mülkünden ve i şlerinden gelen gelirden ba şka adli tazminatlar ve el konulan mallar kal ıyordu. Bu şekilde kurulanözel fon halifenin ihsan ve ikramda bulunmas ına yard ım etti ğ igibi, kriz veya ihtiyaç halinde devlet hazinesinin yard ımınakoşmaya imkan veriyordu. Öte yandan bütün vergilerin geliriayni vezneye ulaşmıyordu. Prensip olarak zekat yaln ız halkmenfaatleri için hay ır kurumlar ına bizzat verildi ği bölgede kullanılmalıdır.Bunun gibi devlet onlar ı kontrol etti ği zaman va.kıf gelirleri de ayn ı durumdadır.Harcamalara gelince, bunlar bir yandan bilhassa devletmemurları ve görevlilerinin iicretlenyle u ğraşan Diyala, diğeryandan Ordu harcamalar ı gibi çeşitli kategoriden hizmetlereödeme yapan özel servislerdir. Abbasi halife ve vezirlik müesseselerininen mükemmel olduğu zamanlarda, gerçek anlam&bütçeler yapmak için gayret gösterildi. M ısır'a ait i şler hakkında yanl ış anlaşılan bir hesap cedveline göre hükümetin öncedenmutlak geliri tayin etti ği, sonra her bölge taraf ındanödenecek vergiler kotalara bölünerek her mahalli kurulu ştanve şahıslardan al ınacak mikdar tesbit ediliyor anlam ı çıkard ı-yordu. Aslmda bu hiç böyle de ğildir. Şu var ki, M ısır'da bir çokhallerde tarım re'sen tayin edilir ve vergi tutan bu halde olduğugibi kabala olarak verilen arazilerde de önceden tayin edilirdi.Belirli yüzeyler üzerinden alman vergi bütçe içinde öncedentesbit edilme imkan ı sağlard ı. Bunlara ilaveten Cizye deönceden tahmin edilirdi. Çünkü doğum ve ölümlerin kayd ı tutulur,buna göre cizye verme ya şına gelen, sorumlu tutulurdu.Bunlara karşılık diğer vergiler, önceden görülemez ve kesinyahut yaklaşık tahmin edilemezler. Abbasi'lere ait bütçe örneğiolarak elimizde itimad edebilece ğimiz, geçen as ır sonlarındaAlfred Von Kremer taraf ından incelenen dört örnek var. İlküçü alt ın üzerine i şlem yapılan eyaletleri, gümü ş ile yap ılaneyaletlerden ayırıyor. Sonuncusu A I i b. İ s a'nm H. 306/ M.919'da yapt ığı bütçedir ki hepsini alim olarak hesapl ıyor.• 94


Bu bütçelere göre genel gelir, VIII. yüzy ılın ikinci yarısında400 milyon dirhemden fazla iken, bu miktar 14 21 milyondinar dü şmüştür. X. yüzyıl ın başında yakla şık olarak 210 milyondinar olmuştur. Bölge bölge ve mümkün oldu ğu kadar karşıla şt ırılarak bak ılırsa genel olarak hazine gelirleri dengeli görülür.Azalmalar daha önce de belirtti ğimiz gibi ancak toprakkayb ı ile ilişkilidir.95


TICARET HAYATIIslAm ve TicaretAraplar daha Cahiliyet Devrinde ticaret ile u ğraşıyorlardı .Hicaz tacirlerinin Kuzey Arabistan kentleriyle ili şki kurup vekervanlar gönderdiklerini bildi ğimiz gibi Bahreyn Araplar ınında Hindistan'la al ışveriş ettiklerine dair izlere raslamaktay ız..Güneyde Aden önemli bir al ışveri ş yeriydi. Fırat'tan Yemen'ekadar arap kabileleri kervanlarla birbirine ba ğlı idi. Bizzat ticaretkervanlar ına kat ılan Hz. Muhammed bu düzene hiçbirsurette engel olmad ığı gibi bilakis teşvik etmi ştir. Hatta dinibir görev olan hac farizas ını yerine getirirken müslümanlarınalış - veriş yapmalarmda bir sak ınca görmemiştir. Hacc ı kolayla ştırmak, yol, yol üzerine dizilmi ş çe şmeler yapmak gibi hacıların güvenlik ve rahat ı için halifeler veya vezirleri taraf ındanyap ılan herşeyin ticarete yarar ı olmuştur.°Öte yandan müslümanlar ı ticaret yapmaya te şvik eden «Insanancak çal ıştığına eri şir. (Kuran- ı Kerim Necm, 39) ; Allah'ın arz ı geniş değilmiydi (Kuran-ı Kerim Nisa, 97)» ayetlerinive P ey g am b e rin şu hadislerini anal ım: Halkın zaruriihtiyaçlarını, çarşı ve pazar ımızda satmak için getirenler Allahyolundaki mücahitler gibidir. 2 Korkak tacir kazançtan mahrumiyet,cesur tacir ise çok kazanmakla nz ıkland ırılmışt ır. 3 Insanlarınrızıklarm ın onda dokuzu ticaretle me şgul olanlarda,biri de hayvan yeti ştirmek ve hayvan s ırt ından kazanmak gibi1. Heyd W., Yalcvn- Doğu Ticaret Tarihi, T.T.H. Ank. 1975, s. 29-30.2. Mehmet Arif, Binbir Hadis, İstanbul 1975, s. 151.3. Ayn ı eser, s. 13996


işlerle uğra şanlardad ır. 4 Ticareti kesada dü şen ve kazançda(kisib) güçlük çeken Uman'a gitsin. 5Halifeler ticaretin geli şmesine, saraylarına ve oturduklar ışehire zenginliğin almas ına gayret sarfetmi şlerdir. Anadolu veFırat l ıavzasmdan, Arabistan ve M ısır'a giden yol üzerindekiŞam şehrinin ve Abbasiler devrinde Dicle üzerinde kurulanBağdad'm canl ı birer ticaret merkezi oldu ğunu biliyoruz.Bu konu ekseriya, Avrupa'l ı tarihciler aras ında, tek yönlüolarak, Avrupa ile ili şkileri yönünden derin münaka şalarayol açtı. Tart ışmalar Belçikalı tarihçi Pir e n n me şhurkitab ı ile açıldı. Ona göre Islâm, ticarete kar şı ve Akdeniz'',ikiye böldüğü için Doğu - Bat ı ticaretini y ıktı ve bir tarım temeliüzerine kurulan Kuzey - Güney ülkeleri'nin Avrupada ekonomikreorganizasyona gitmelerine sebep oldu. Kitap oldukçaverimli olmasma rağmen, yap ılan incelemeler sonucu a şağıyukarı bugün, muhtevas ından hiçbiri ayakta durmuyor. Ko•layca anla şıldı ki gerilemenin ne Arap_futuhat ından önce ba ş-ladığı ve ne de tanı bir bölünnıenin hiç bir zaman vaki oldu ğu,itiraz edilmeyecek hallerde birçok faktörlerin i şe karıştığı gö•rülür. Bunun aksi yönünde bir görü ş savunan Ş tur e Bo-1 i n ve Maurice L omb ar d ise İslâm - Avrupa ilişkilerininkâfi derece önemli oldu ğunu ve Avrupa ekonomisininyap ıs ını (bir çok noktaların) aç ıklamak için gerekli oldu ğunuileri sürdüler. Bu ekonominin uyan ışına Karolenjiyenlerdensonra Islâm' ın etkisi olduğunu beyan ettiler. Bu tezler de, yetersizölçüde ortaya serildi ğinden, tamamen kabul edilmediler.Pirenne gibi, bu tezler, yer ve tarihleri tefrik etmede kay ıts ızve büyük sahalar ı gözönüne alma e ğilimi, iyi olmas ına karşılık,gelişimlerine ve hadiselere karşı dikkatsizdir. Çal ışmalartemelinden daha temkinli olarak yeniden ele almak gerekir vebir erken sonuca varmaktan da sak ın ılmalıd ır.4. Aynı eser, s. 1375. Aynı eser, s. 33097


Islâmiyetin ticarete dü şman olduğu hakkında önyargı içinadil olmak gerektiğini söyledik. Arap fethi, siyasi askeri sonuçlarıile ticarete ilk ba şta zarar verdi mi? Bu fetih herhaldebazı yolları kaldırdı. Fakat Bizans ile Suriye, M ısır aras ındayollar ancak gerçek sava şlar s ırasında kesildi. Müslüman kontrolualtına geçen topraklarda, eski yollar yenileri taraf ındandeğişti. (Istanbul'un beslenmesi, kutsal şehirleri ziyaret). ŞüphesizK t esif on (Medâin) Hanedan ı nin düşmesiyle,bir as ır bekledikten sonra, Ba ğdad onun yerini ald ı. Ama, Arapşefleri yine bir miktar mü şteri tedarik ettiler. K ısacas ı, eğerbir bunalım var idiyse bu esas değil bir intibak meselesidir.En geç 800 y ılına doğru kendimizi ticari bir faaliyetin kar şısmdabuluruz. Yaln ız iyice yerle şik değil ama daha önce mevcutolmayan şekilde geni ş olarak bulunur. Her ne kadar Emevilerdevrinde bu canlanışın merhalelerini takip edecek ölçüde kâf::olmayan dökümanlar ımıza rağmen, bu devirde ticaret geleneğinikoruyan bir faaliyetin varl ığı şüphesizdir.Öte yandan, Islâm Dünyas ının, Bizans - Sasani s ınırlarınıay ırışı, bir politik birlik olarak müspet de ğerlendirilmi ştir.Bu inkâr edilemez, fakat mubalağa etmemek laz ımdır. Bir yan.dan ticaret IX. ve X. yüzyıllardaki bölünmelerden sonra ya şayacak, diğer yandan bir politik birlikten ekonomik birli ğe varıldığınıhükmetmek imkans ızdır. Hemen diyebiliriz ki politikbirlik, ne ölçü ve tarlalar ın aynı oluşu ne de içte geçi ş hakkıödemenin bütünüyle mevcut olmas ından doğuyor. Dil birliğibüyük bir kolayl ık temin ediyor fakat bu birlik k ısa bir zamandaolmadı ve birçok tüccar arapça bilmeden seyahat ettiler.Kanun birliğine gelince, mesele daha çok tersinedir. Ziraçeşitli din mensupları geziyor. Islam, doktrin olarak büyükticaretle az me şgul oluyor : ,I şte, birlik (ünite) buradad ır, geleneksel,daha önce mevcut ve büyük ticaretle de kuvvetlenenbir gelenek.98


Deniz ve Kara YollanVIII. yüzy ıl ın sonundan itibaren şüphesiz Irak ticaretincanl ı olduğu bir aland ır. Bu ülkeden hareket ederek belli başlı ticaret yollar ını sayabiliriz.Birinci gurupta Basra Körfezi ülkeleri ile Hind Okyanusuve hattâ daha uzakta olan sahil ülkeleri var. Geni ş anlamdabunlar kendi ba şlar ına bir bütün ve fakat bir k ısmı Akdeniz'eulaşan yollar ın doğu kesimini teşkil ederler. Bu nokta da i şaretetmek gerekir ki Orta - Antik ça ğda Akdeniz - Hind Okyanusuilişkileri olabildiği kadariyle bilhassa K ızıl Deniz'den geçiyordu.Gördüğümüz gibi Bizans, Habe şistan' ın yardımıyle İslâm ın ç ıkışı esnas ında bu durumu korumaya çal ıştı. Fakat Sa.sani devleti, o zaman Roma'ya de ğil de Istanbul'a ula şan birticareti yine politik yönden de ğil de coğrafi yönden normal ola-.rak Basra Körfezi'ne do ğru çekti, (görece ğiz ki Akdeniz'de merkezlerinyer de ğiştirmesi XI. yüzy ıldan sonra K ız ıl Deniz'ineski üstünlüğünü yeniden getirecektir.) Eski Sasani devletindekitüccar ın üstünlüğü, Akdeniz'de hiçbir büyük ticaret merkezine mal sevketmeyen Emevi rejimi taraf ından ciddi surette sars ılmad ı. Bağdad' ın kurulmas ından sonra da bu üstünlük.bu şehir Orta - Do ğu'nun merkezi kald ığı müddetçe devam etti.Bu ticarete kat ılan denizciler Irakl ı ve Uman'll Araplar olabilir ama Iran Hâkimiyeti inkâr edilemez görünüyor. Hattâ Basra'nın kilit nokta oldu ğu zamanda bile bu üstünlü ğiin izlerihem Hindistan taraf ından ve ötesinde oldu ğu gibi Yemen veAfrika kıyılarında da kesin ve nettir. Bu da dikkat çekicidir.1000 y ıllar ına do ğru Basra Körfezinde belli başl ı yüklemelimanları Basra ve Sirâf' t ır. Basra veya tam anlamiyle bugünyeni bir kom şu metropol Basraya ba ğlı Ubullah liman ı, körfezin tâ bir ucunda, F ırat nehrinin ağzında (bugünkünden dahaaz içerde) bulundu ğundan gemilere uzun bir yol a şmak zorunluğunu veriyordu. ..Ama, Ba ğdad'a hemen ula şmak arzusunugösteren tüccara da karadan me şakkatli bir mesafe gitmelerini99


önlüyordu. Sirâf bizahiti çok iyi bir limand ı, fakat doğrudandoğruya Irak yerine güney Iran' ı besliyordu. SIrâf çok kurakve çorak topraklar k ıyısında bulunuyordu. Bağl ı oldukları limanSirâf olan birçok gemi uygun zamanlarda Basra'ya do ğ-ru denize aç ılıyorlardı. Hind Okyanusundaki ticaret'in tarihihakk ında sahip olduğumuz en önemli vesikalar ı biz bu Sirâfl ıtüccar ve denizcilere borçluyuz.Basra Körfezinden gemiler Bat ı Hindistan limanlanna veSeylan'a yöneliyorlard ı. Çoğu burada duruyordu. Ancak, birkısmı Bengal Körfezine ç ıkıyordu. Fakat birço ğu da doğrudandoğruya Malağa Yarımadasına, bugünkü modern Singapur'unkuzey bat ıs ında bulunan Kalâ'ya yöneliyordu. Devam etmekistedikleri vakit buradan Çin - Hindi limanlar ın ı ziyaret ediyorveya doğrudan doğruya Çin'e doğru çıkarak Kanton'a ula şıyorlardı. Genel olarak bunun ötesinde art ık kimse macera aramıyordu.Çok büyük denizleri geçmekten sak ınmak için emniyetve ticaret bir araya getiriliyordu. Fakat muson rüzgârlanmakul-1(1u. Bilhassa dönüşte gemilerin Basra Körfezine gidecekleriyerde Hindistan'dan Arabistan'a ve Do ğu - Afrika'yakayd ıkları olurdu. Durum az - çok IX. yüzy ılda böyle idi. Fakatbu yüzyılın sonunda Kanton'daki Orta - Do ğulular Çin'de içkanşıklıklar sonucu öldürüldüler. Uzun süre aradaki do ğrudanbağ kötü şartlar içinde sa ğland ı. Orta Doğulula.rla, UzakDoğulular aras ındaki belli başlı pazar yeri Çinli'lerin Kalâ'yainmeleri suretiyle sağlandı .Basra Körfezinin tacirleri ve Yemenli tüccarlar ın, Afrikakıyılarına gittikleri bir gerçektir. Bugünkü Zanzibar (kelimefarsçad ır)'a kadar inmi şlerdir. Bölgesel olarak Yemenlilerle,Etyopyal ılar veya Somali sakinleri aras ında ili şkiler vard ı .Ve gemiler Mekke'nin liman şehri olan Cidde'ye kadar var ı-yordu. Fakat bu gemilerin içinden çok az ı Kız ıl Deniz'in yukarısına kadar ç ıkıyordu. Birkaç M ısır gemisi bir uçtan diğer6. Daha geniş bilgi için bk. Heyd W., Yak ın - Doğu Ticaret Tarihi, s. 40100


uca bu denizi geçiyordu. Fakat X. yüzy ıldan önce bunların iştirak'pek önemli say ılmaz. Burada bir k ısım tüccar Cidde'yibeslemekle iktifa ediyor ya K ızıl Deniz'in en uzak noktasmdanya da AyZalı'dan hareket ederek bir müddet çölü geçtikten sonra deniz yoluyla Cidde'ye ula şıyorlard ı.Bağdad'a mallann ı getirmekle yetinmeyen ve Ba ğdad'agelerek diğer tüccarın getirdiklerini almak isteyenler, M ısır'aulaşmak için, Arabistan yanmadasm ın kuzeyindeki çölü güçlüklegeçiyorlard ı. Buraya veya Suriye limanlanna varmak içindaha kuzeyden dola şmak zorunda idiler, Bizanshlar devrindeyarış noktası Suriye'nin kuzeyinde Antakya idi. Fakat dahasonra Şam' ın genişlemesi, denize ula şılan yollan, sıras ıyle Sûr,Trablus ve Orta Çağda Beyrut'a kadar indirdi. Öte yandankervanlar Istanbul'a gitmek için Anadolu'dan ya Kilikya, veToroslar yoluyla veya Malatya'dan geçiyordu. Akdeniz'de ikibüyük limandan biri İstanbul diğeri ise Iskenderiye idi. VIIIyüzyıldan itibaren B i z a n s, Müslümanlar ı püskürtemeyeceğini anlay ınca fetihlerden elde etti ği gelirlerin yerine kaim olmaküzere, tüccarlar ı İstanbul veya diğer Bizans sahil kentlerineçekmeye çal ıştı. Bu kentlerden de Bizans Kayserinin kontrolü dışındaki kentlere gitmelerini yasaklad ı. Doğu ile H ıristiyanBat ı aras ında bu çağda ilişkilerin yavaşlamasm ın biri debudur. Mamafih ve yine şüphesiz bu nedenle başta Sicilya veGirit gibi Akdeniz'e hakim olan adalar ın IX. yüzy ılda Israrlıhakimiyetine geçmesiyle Bizans'l ıların deniz hakimiyeti topatutuldu. Suriye ve Giritli korsanlar Yunanistan'da, Magriblive Ispanyollar İtalya yar ımadas ında (Bari kentini 30 y ıl işgalettiler) ve Fransa sahillerinde haydut ve h ırs ız yatağı Garde -Freinet ve o gündenberi adlar ını verdikleri des Maures da ğlarındanIsviçre'ye kadar Bizansm Bat ıda zaafiyeti ve Islâm cephesiüzerinde mahalli direnmeler görülür. Fakat korsanlar ınfaaliyeti ayn ı zamanda ticari ili şkilerin azlığını gösterir. Vebunun sebebi de ancak ekonomik olur. Ancak ticari ili şkilerinbu yoldan kesilerek Doğu - Bat ı aras ında başka yol bulduğuna101


(«D., Sourdel., La Civ., de risram C/a8sique»den ahr ımışbx1)Bir Klasik islâm Şehri olan Halep.


hiikmetmemelidir. Ticari mallar Istanbul'dan İtalya'nm kuze•yine (Venedik) varmak için Yunanistan ve Adriyatik k ıyılarından(Dalmaçya korsanlarma ra ğmen) geçiyor ve Magrib ile I-talya'nın giineyi (bilhassa .Aınalfi) aras ında ilişkiler kuruluyordu.«Mankus» kelimesinin Italya'ya girmesi buna tan ıklık eder.Ayrıca Ispanya ile-o zaman Karolenjiyenler idaresindeki Fransaaras ında da birtakım bağlar mevcuttu. Deniz ticareti, yarısıDoğuda, elveri şli olmayan sahillerde; M ısır 1VIagrib ve Ispanyaile gayet aktif bir durumda idi. Yani .siyasi engeller neolursa olsun Akdeniz'in güney yar ısı olan Müslüman ülkelerleticari ili şkiler oldukça aktif idi.Deniz yollarma kara yollarını da ilâve etmek gerekir. Birazönce iki denizi birbirine ba ğlayan yollardan bahsettik. Fakatöyle yollar vard ır ki, meselâ Akdeniz kıyısı ülkelerini hattaFas' ı Büyük Sahrâ vas ıtasiyle Sudan'a kadar bağlar. Ama bellibaşlı kara yollan, Islânı'm doğmas ından önce bile Orta Asya'nınetrafında teşekkül eder. Baz ıları bu ülkeleri Bağdad'abağlar ki bu karayollardan önce Ktesifon (Medain)'e varmakiçin Nişapur, Rey (Bugünkü Tahran' ın yanında) ve Hemedaddangeçilirdi. Bu yol aynı zamanda Horasanli hacıların Arabistan'dangeçerek, Mekke'ye ula ştıklan yoldur. Diğer yollar .Buhara ve Fergana'nuı ötesinde Çin'in içlerine geleneksel ipekyollarıyle varır ve burada ancak iki imparatorlu ğun tüccar'alış - veriş yapardı. Nihayet bir üçüncü yol Orta - Asya'y ı Harezm yoluyla Volga ülkelerine bağlardı ki burada N o r m a n d-1 a ra da rastlan ır&Eğer kanıtlamak gerekirse burada bulunan paralar gösterirki, Rusya ile Mezopotamya aras ındaki ticaret, devaml ı olarak Hazar devletleri ile Müslümanlar aras ındaki savaşlardanve coğrafi engellerden ötürü, bu yolu takip etmi ştir.Bununla birlikte Orta Asya'n ın ürünleri Iran' ın kuzeyinden KaraDeniz'de Trabzon liman ına varıyor ve buradan Istanbul'aulaşıyordu. Istanbul'dan da Kiev'den gelen «Normand» ad ı ve-103


ilen tüccarlar Bizans hububanyla birlikte bu ürünleri al ı -yordu.Bu alış- verişte Batı'nın, işin içinde olmamas ı dikkati çe.ker. Ispanya ile Fransa aras ında bağların olduğunu söyledik.Bu bağlar smırm her iki tarafındaki Mu sev il er tarafındansağlanmış görünüyor. Fakat neden, ilk ça ğda ve hatta OrtaÇağın başlarında buraya gelen Do ğ ulular artık gelmiyor.Ve hatta Islam Dünyas ı'nın içinde bile Magribliler Doğu'-ya gidiyor. Doğulular buraya gelmiyor. Bunun sebebi art ık ticaretetmemeleri değil ticareti başka yerlerle yapmaland ır.Bir sebep olarak da dini husumetler hat ırlatıldı. Ama Müslümanlarbaşka birçok müslüman olmayan ülkelere ve Istanbul'agidiyorlard ı. Yine H ıristiyan Avrupa'da Doğulu hıristiyanlar,ve hatta iki tarafta da bulunan Yahudiler için husumetbir rol oynamazd ı. Olabilir ki Bizanshlar Çinliler gibi Avrupahlarda deniz yolundan gelen tacirlere s ınırlarını kapatsmlar.Aynı şekilde Müslümanlar ın limanlann ı daha sonraları Bat ıl ıhıristiyanlara kapatt ıkları gibi. Fakat şurası açıktır ki Fransave Italya'n ın kuzeyindeki limanlar şarldılann meçhulü idi. Bununda izah', ekonomik cazibenin eksikliği ve mevcud olan mübadeledeİtalya ve Ispanya yarımadas ındaki kara yollar ının, veOrta - Avrupa yollarının bu ülkelerin tacirleri taraf ından tercihedilmesidir.Ne olursa olsun yine şurası bilinmelidir ki biraz sonra göreceğimizgibi istisnalar hariç, bir tarafta Büyük Okyanus bölgesinintüccan diğer tarafta Hind Okyanusu tüccan var. Birbölgedeki şahıs diğerine dühul etmez. Deniz yolunda kesin birçizgi çizmek güçtür. Rusya ile Çin aras ında gerçekten doğrudandoğruya ticaret yap ıldığı farkedilnıiyor. XI ve XII. yüzyıllardaMagrib'den Hindistan'a kadar gidenlere rastlan ır.Bunlar müslüman olan kimselerdir, katiyen yabanc ı yoktur.7. Heyd W., ayn ı eser, s. 66, 75 - 76104


Cemaatlararası fşbirliğiTicaret yollar ından bahsettikten sonra, şimdi işi yapankişilere gelelim. Baz ı bölgelerin aktif veya pasifli ğine değindik.Diğer bir önemli husus ta çe şitli din mensuplar ı aras ındakiticarettir. Bu i şe kat ılanlar müslüman, h ıristiyan, yahudi, zerdü şt, Orta Asya'da Buddist ve mevcut oldu ğu sürece Mani dinimensupları idi. Her birinden olduğu gibi bunlar yaln ız değillerdir;beraber yolculuk eder ve i ş görürler: Doğru veya yanlış olsun ama tipik olmas ı bak ımından, haks ızlığa uğrayan biryahudi tacire müslüman tüccar ın nas ıl yard ıma koştukları görülür. Ayrıca Hind Okyanusu'nda Hindular ve bir kaç Çinlimüslümanla beraber ayn ı gemide seyahat edebilirler Ama birnoktada gemici ile taciri ay ırmak gerekir. Hind Okyanusu kiyılarında Arap, Fars, ve Hindu (Çinliler kendi denizlerinde,Malezyahlar daha güneyde yine kendi denizlerinde) Akdeniz'deSuriyeli, Magribl ve Ispanyollar her biri kendi k ıyılarında veadalarda denizcili ği ellerinde tutarlar.Iran as ıllı bir coğrafyac ı ve memur olan t b n Hurda z.b i h (IX. y. y.)' ın bir gurup yahudi tüccar hakk ında, esasen(adlarına randaniye diyerek birçok fantazist varsay ımlara a-ç ık kap ı bıraktığı, sadece farsça yol gösteren (rah - dâr) demekolan ve Bağdad'a al ış - veri şe gelen) rus normand) tüccarmın hikâyesini de buna karışt ırarak nakletti ği bölüm dikkatleriüzerine çekti.Ona göre bu yahudiler, h ıristiyan veya müslüman Bat ı Av.rupa'dan hareket ederek Çin'e kadar vanrken seçtikleri üç giizergâhüzerinden geçerler. Yol üzerinde, en az ından, cemiyetlerininyard ımiyle de her dilde i şlerini yürütürler. Güzergâh=lanndan iki tanesi deniz üzerindendir. Biri K ızıl Deniz ve Süvey ş geçidinden diğeri Basra Körfezi, Mezopotamya ve Suriye'dengeçerek denize ula şır. Diğer iki güzergâh karasald ır. Bi.rincisi aşağı yukarı Basra Körfezi, Mezopotamya ve Suriyehattını izler. Ötekisi Bizans imparatorlu ğunun kuzeyinden do•105


laşarak ve İslam Dünyasmi Orta Asyadaki parçalar ıyle birleştiren,Güney Rusya, Hazar Devletinden Hazar denizine ve oradanÇin'e varan yoldur. ibn Hurdazbi h'in izahmdaki,anakronik ihtimaller, Uzak Doğu ile Akdeniz'i birle ştiren insanlarınmaceralannm emsalsizliği ve ne müslüman ne de Avrupaliteratüründe bu konuda şahitlik edecek bilginin bulımmaınası,bütün dinlerin elele verdi ğini bildirir bütün bilgilerlegösteren tuhaf bin organizasyon mevcuttur. 8ibn Hurdazbih'in bu tan ıklığını reddetmeyip bir müddetiçin geçerli sayarak ihtiyatl ı olmak ve detaylar ında eşi olmayankesinliği görmek yerinde olur.Ulaşım Araçlarının TekniğiBurada, çeşitli alanlardaki seyahat ko şullarının tasvirinegirişmek imkans ızdır. Deniz yolculuğu bahis konusu oluncabelirtilmesi gerekir ki Akdeniz'de kullan ılan yöntem ve gereçlerle Hind Okyanusu arasmda bir ayr ılık vardır. Hind OkyanusundaAkdeniz'de ve Çin Denizi'ndeki (Malezyal ılann tekbir ağaç gövdesine oyulan yekpare kay ıklardan söz etmeden)farklı yapıdaki gemiler, tahtadan yap ılarak çivi çak ılmadanbirbirine lifli zift ile yap ıştırılarak bütünlenirdi. Uygulananbu usul için Ortaçağdan itibaren hayrete dü şüldü. İnan ıldığınagöre, m ıknatıs gücü olan yer alt ındaki dağlar bu gemileri kendilerineçekerlerdi. Fakat şuras ı da mümkündür ki fırt ına vekayalara karşı ziftle yap ıştınlan gemiler çivi ile çak ılarak yapılanlardan daha esnek ve dayan ıkl ı idi.Fakat daha büyük bir ihtimalle gemi in şa edilen yerlerdehalat liflerinin demir çividen daha kolay sa ğlanmas ı da bu usulesebep olabilir. Üstelik demir paslan ır. Hind Okyanusu'nda gemilerçoğunlukla hindistan cevizi ağac ından inşa ediliyor veayn ı zamanda bu cins a ğaçtan ip ve yelken çad ın temin ediliyordu.Hurma ağacının da zaman zaman kullan ıldığı olur; me-8. Heyd W., Yaksen- Doğu Tiçaret 4. 137106


sela gemi direklerinde oldu ğu gibi. önemli bir husus da, Olurma ağacı müstesna ki bilhassa hurma istihsali için yeti ştirilirdi.Vc bu yüzden fazla kullan ılmazdı) diğer ağaçların hiç biriIslam Dünyas ı topraklar ı üzerinde bitmezdi. Bu sebepten debütün gemicilik ve deniz ticareti gerekli olan ilk maddeleriniIslam Dünyas ı dışından ve mesela Hint, Doğu - Afrika gibi bellibaşlı ülkelerden ithal etmek gere ğini duyarclı. Ekseriya buağaçlar gemilerin arkas ında yüzdürülmek suretiyle ta şınırd ı.Ama genellikle gemiler denizcilerin u ğrak yeri olan memleketlerdein şa edilir...Hind Okyanusu'ndad ır ki tarihte ilk defa, hatta Islâm'danönce üç kö şeli ve dilde kar ışıklıkla buna «üç kö şe» ismi verilenhalbuki Akdeniz'de dört kö şe olan yelkenler kullanıldı. Bubazen şiddetli olan rüzgara kar şı daha kolayl ıkla manevra yapmayısağlardı. Gemilerdeki dümen sistemi her iki deniz bölgesindede XIII. yüzy ılda görülmeye ba şlar. Yine her iki taraftada pusulanin denizcilik için kullan ılmas ı aynı devre rastlar.Bu usul Çinlilerce biliniyordu, ama pratik olarak ne zamankullanıldığı bilinmiyor. Orta - Ça ğın sonlarına kadar Hint Okyanusunundenizcileri k ıyılardan uzak olduklar ı vakit, arz ve«dünün özelliklerini geleneksel olarak biliyor ve tecrübe ileelde ettikleri yerinde sonuçlar ı mevcut idi. Bunlar ın içindenVasco de Gam a'n ın çağdaşı olan Ib n Maci d'inki ilkolanları aras ında değer bak ımından hepsini geçer. 9Akdeniz'de, müslüman ülkelerinde a ğacın azlığı (bugünkündendaha da az) ve gemi yap ımına müsait olmamas ı birproblem idi. Bilhassa konifer (coniferes) türü a ğaçlar aran ırve Mısır bunu İskenderum körfezinden temin ederdi. Bazen deI t aly a n 1 a r dan haz ır yap ılmış gemiler almd ığı veya parçalanmış gemilerin tahtalar-1nm kullan ıldığı olurdu. Islam denizciliğinin,Avrupa denizcili ği karşısında gerilemesinin sebebininde bu ağaç eksikliğinin sebep olduğu ileri sürüldü. Fakat9. Ferrand G., şihabeddi» b, Ahmed b, 310,eid nvul, t A.107


u düşüncenin abart ılmaması gerekir. Zira bu sebep olmadanda başka denizciliklerin çöktü ğü de görülmüştür.Karada ise belli ba şlı ulaşım hayvan s ırtmda ve bilhassadeve ile yap ılırdı. Doğu dünyas ı yol yapma tekniğine yabanc ıdeğildi. Ama pratik' nedenlerle pistler tercih edilirdi. Böyleolunca da tekerlek üzerinde araba ile nakliyat yapma yerinehayvan s ırt ında ta şıtma tercih edilirdi. Menziller organize edilince,hayvanlar ın ayakları her türlü araziye yatk ın olduğu gibinehirleri s ığ yerlerinden ,geçmeleri arkalarmda araba çekmelerindendaha kolay oldu. Çünkü daha bu zamanlarda tekerlekbileziğ'i bilinmiyordu. Bu demek de ğildir ki dağlık bölgelerdeyollar ve nehirler üzerine köprüler ve üzerinde ta şımyap ılan nehirlerin üzerinden de aç ılır - kapan ır köprüler yap ılmamışolsun. Ticaretin geli şmesine adım uydurarak yer yerinsan, eşya ve hayvan için geceyi geçirmeye yarayan ve TürkçeKervansaray dediğimiz yerler organize edildi.Ne denizde ne de karada hiç bir zaman yaln ız seyahat edilmiyordu.Deniz üzerinde mevsimlerin rolü karadakinden dahafazlad ır. Bunlardan ayr ı olarak; emniyet, ve mü şterek konvoyteşkil etmenin zorunluğu, birbirinin yardımına koşmak, gözönündetutulan şeylerdi. idari koiıtrol oldukça basitle ştirilmiştir.Zaman zakr an gelen mallar ın birikmesi o yerde bir nevigeçici fuar doğmas ına sebep olurdu.Ticareti Yapılan MallarBurada ta şınan bütün malları saymak iınkâns ızd ır. Öncebilinmesi gerekir ki «Do ğu Ticareti» yaln ız Binbir Gece Masallarındageçen e şyalar ve hayâl edilen mallar de ğildi. Şüphesizçok uzun süren -Hind Okyanusunda gidi ş - dönüş aşağı yukarıbir y ıl'al ırd ı - seyahatler çok kâr getirmeseydi hiç kimseyi cezbetmezdi.Bu atmosfer denizci S in d b a cl' ın hikâyeleri ileBuzurg İ bn Ş ahriyar' ın (X y. y.) yarı - tarihi olanAcaib ul - Hind'inde bulunur. Ekonomik bir deyişle, uzak yol108


ticareti eğer e şyan ın fiyat ı, ağırlığı ve büyüklüğüne nisbetlebüyük olmasa idi bu i şlere girmezdi. O halde bunlar lüks e ş •yalar ve değerli olan şeylerdi. Fakat yaln ız bu e şyalara munha•s ır olduğu sonucuna varmamal ıdır. Bunun yan ında mü şteriler,daha günlük ihtiyaçlar ı olan hububata ihtiyaçlar ı vard ı kibunların ticaretteki devaml ı yeri berikilerin tesadi.ifi olmalar ı-na kar şılık bir denge kurard ı .Kısaca uzak yol ticareti; iki çe şit e şyan ın tertibi üzerinedayan ır; biri gemileri dolduran ve r ıakil masraf ını sağlayan eş -ya, diğeri geliri art ıran küçük hacimli değerli eşyalar. Yaln ızburada bir cümle ile, yayg ın olan tüketim ürünlerinden besin -ve endüstri ürünlerinin yak ın bölgeler aras ında değişimini ilâveedelim : Yukar ı Mezopotamya'n ın buğdayı ve madenleriBağdad'a, M ısır' ın çeşitli yiyecek maddeleri Kahire'ye ula şır.Birincisinde ula şım Dicle, ikincisinde Nil üzerinde yap ılır.Hint Okyanusu ve ötesinden getirilen maddeler tabiatiylekıymetli maddelerdir. De ğerli ta şlar çok seyrek getirildiği halde,baharat ve bilhassa yemekte kullan ıldığı gibi ecza, parfümve güzellik maddesi olarak da kullan ılan' biber, v.s. vard ır.Fırsat dü şerse Çin'den porselen, ipekli i şler, belki ince küğıtta şınmas ının ve korunmas ının tehlikelerini abartmamahdır- getirtilir. Fakat ayn ı zamanda, hatta belli bir mesafe arasındata şınarak bir yere depo edilen demir, kalay v.s..., pirinçbal ık taşınırd ı. Aksi yönde Hind'e Çin'e daha önce Bat ı HindOkyanusunda, Do ğu Afrika'da aranan veya Akdeniz'den getirtilenmercan ve fildi şi gönderildiği gibi zeytinyağı, hurma, tuz,Basra Körfezinin incileri, sağlam ve yaygın olan kuma şlar dagönderilirdi. Akdeniz havzas ında ise, Doğu kesimine müslümanBat ı veya hıristiyan kesiminden demir ve di ğer madenler,sağlam kuma şlar, tahta getirilir. Bir merhaleden di ğerinezeytinya ğı, buğday, tuzlu bal ık ve tuz ta şın ır. Transit maddesiolarak şap, ince dokulu kuma şlar, mamul madeni e şyalar, cam,ve baharat sat ılırdı .Kuzey ülkelerinden ise deniz ve kara yoluyla bal, mum.109


kürkler ve köleler getirtilir, Güney şehirlerinden, Afrika'dan daköleler, fildi şi vs.... getirtilir. Bütün bunlardan özel yerleriniöğrenmek için bir iki örnek ç ıkarmak gerekir. Her ne kadarönemli olursa olsun, istihlak maddeleri ve mesela biber, hiçbir kay ıp vermeden demesek bile, imalat aktivitesini tehlikeyedüşürmeden, Islam ülkelerinde ortadan kaybolabilirdi. Halbukidemir ve tahta gibi ilk maddelerin kaybolmas ı daha fonksiyonelsonuçlar doğurur ve Islam ekonomisine daha organikolarak girer. İlk maddeleri kendi ülkesine getirip daha yüksekfiatlı maddeler imal etmek, az ücretle emek i şçisi sağlamakbir koloni ekonomisini gösterir. O zamanki Islam Dünyaszbundan yararlanan, Avrupa ise bunu temin edendi . Bununlaberaber imalâtçuun fazlasiyle bir bol sat ışı yoktur. Ayrıca.denge yava ş yavaş bozulur ve XI. yüzy ıldan itibaren Bat ı kölevermeyi keser. Ve dokuma endüstrisi için lüzumlu olan şap kesildiğindenDoğu'ya ürünlerini ak ıtmaya ba şlar. Ortaçağm so 'nunda transit ticareti, mahalli ürünlerin sat ışının üstüne çıkacakt ır. Bu da tacirlerin yollar ının değişmesinde derin tesirlerin olacağına işaret eder.Ticaret ŞekilleriIthal ve ihrac edilen mallar ın miktarı üzerinde hiçbir istatistiğesahip değiliz. Bu bize aradaki fark ı verebilirdi. Maamafih,birkaç genel hüküm ç ıkarabiliriz : Modern ekonomi havası içinde yetişen bir ki şiye çok tuhaf gelse de, hiçbir Ortaça ğdevletinin gayesinin ihracata dönük olmad ığını göriiriiz. Aksinenispeten ithalat ın ihracattan çok te şvik edildiğini görürüz.Bunun nedeni Ortaçağda imalatm mandut s ınırları içinde yapılanmalı satmaktan çok, mal k ıtlığı çekmenin yaratt ığı kor .kudur. Zenginlik ve refah, önemli olarak kabul edilen her şeyiedinmek ve yukardaki tehlikeyi en kolay şekilde bir yana itmektenibarettir.Devletin kendi mal ı toprağı ve atelyeleri olduğu gibi, çe,110


şitli ülkelere -göre de ğişen, ticaret tekelleri de vard ır. BunaMatear usulü denir ki kelime anlam ı sadece ticaret, anbar ticaretidemektir. M ısır'da hakl ı olarak çok gelişmiş olan buusulün demir ve ağaç ithaline kar şılık şap ihraç edilerek kullanıldığıgörülür. Ortaçağm ortas ında gemi ve silâh imalindekullanılan demir ve ağaç sat ın alışında karşılık olarak şap kullanılmışt ır. Çünkü alt ın kaynaklar ının tükenmesinden korkulmuştur.Daha sonralar ı bu çeşit hareket edildiği hakkında bil.gimiz yoktur. Gelenekleri daha de ğişik olan Irak'da bu usuleyak ın bir sistem getirmeye çal ışan B u v ey h i l er in gayretleriba şarısızl ıkla son bulur. Bu tekellerin d ışında devlet uygunbulduğu maddeleri kendine ilk tercih tan ıyarak ve çoğukez resmi fiyat üzerinden sat ın al ırd ı. Bu usul sarbest ticaretesekte vurduğundan tacirlerin protestolarma sebep olurdu. Birsınır şehrine veya Islam ülkesi içinde bir büyük şehre varan tacirlerkendi istedikleri gibi e şyalarım satmaya ve müşterilerinde onlara ko şarak doğrudan doğruya ilişki kurmalarma müsaadeedilmezdi. Büyük d ış ticaret ile parekende sat ış veya elsanatlar ı ticareti aras ında kesin bir ayr ım vard ı. Bu işte uygulanansistem funduk (belki yunanca «Pandokeia» dan gelen bukelime Italyanca fondaco oldu) sistemiydi ki şu şekilde yürü.tülür : Görevliler veya devlet memurlar ı gelen maddeleri birdepoya çekerler ve detayl ı bir tesbitten sonra orada, daha öncebelirli olan ölçüler üzerinden, gümrük ücreti mal ın sat ışmdanönce veya sonra al ınırd ı. Bu devlet için avantajl ı idi. Sonra bumaddeler müzayede ile özellikle- perakendecilere sat ıl ırdı. Bitişte bir komisyoncu s i m s a r (İtalyanca «sensal»), arac ılıkederdi ki bu memleketin adetlerini, dilini ve fiyatla= bilme.yen sat ıc ı için bir ihtiyaç idi.M ıs ır hariç, al ınan resmi harçlar hakk ında detayl ı bilgivermek için yeterli bilgimiz yoktur. Bu harçlar yaln ız gümrükvergilerinden ibaret de ğil, ticaret ve yap ılan hizmetleri (indirme,sayma v.s.) kapsayarak, yakla şık % 10'dan % 30'a kadar,malma ve tacirine göre de ğişen bir ölçü üzerinden al ınırdı .111


Öte yandan yeteri derecede ithal etmeyen tüccardan, ihracmalları üzerinden vergi hesaplan ırdı. Nazmi fıkıh, özel bir ölçüolan Hz. Ömer'i örnek alarak, d ışardan gelen tüccardan siyasikanaatleri ve dini inan ışlarını göz önüne alarak bir vergi ölçer: Buna göre yabanc ı Bizans'm da yapt ığına aynen kar şılıkolarak % 10, zimmi % 5 ve müslüman % 2,5 öder. Bunun tatbikat ını anlamak zordur ve şüphesiz çok değişik olmuşturAma özellikle X. yüzy ıldan itibaren yaz ılan hisbe kitaplarmdasiyasi ilişkiler yönünden ve baz ı ürünlere duyulan ihtiyaç aç ısından bu yüzde miktarlar= dü şürüldüğü görülmektedir.- Öte yandan, ticari deniz limanlar ındaki durumun karayollarıüzerinde bulunan s ınır noktalarından farkl ı olduğu ve buradatüccarın s ıfatlarına bak ılmayarak, yabanc ı ülkeden gelenher eşya üzerinden ayn ı ölçüde 'uşeır alındığı vakidir.Ödeme Şekilleri Ve KrediTüccarın olduğu gibi vergi toplayanlar ın da bir problemivardı, o da paranm nakli i şi idi. Eşya nakline ekseriya paranaklinin de eklendi ği söylenir. Para torbalar ı= nakli baz ıyönlerden daha çok tehlikeye maruz idi. Bu nedenle tehlikeyien az ına indirmek için çare arand ı. Tahsildarlarm Sakk diyeadland ırılan (bugünkü çek buradan ç ıkar) ödeme pusulalar ındansöz edildi. Antik çağda Kredi usullerinin kullan ılmasınabaşland ı ki Ortaçağ Islam Dünyası 'buna müdahale etmedi ğigibi belki daha mükemmel bir hale getirmedi ve fakat kullanılmasını geliştirdi.En başta gelen Poliçedir (al ışılmış tercümesi kesin olarakmünasiptir denemez) ki hukuk kitaplar ı arapça yayg ın olarakyollama anlamma gelen havale diye isimlendirir; bu as ılkullanışta Farsça ad ı olan s u f t a c a diye isimlenir. Bu şuşekilde aç ıklan ır : A diye isimlendirdiğimiz bir kimse B ye birmektup vererek, uzakta oturan üçüncü şahıs C den B ye birmiktar para vermesini ister ki A ona kar şılıklı olarak bir fırsat112


çıkarsa aynen mislini verecektir : Böylece B hiç bir şey götürmeden,kendisi için ikameti esnas ında gerekli olan paray ı buyerde bulacakt ır. Yap ılan hizmet önemlidir ama oynad ığı rolüpek büyütmemelidir : Bu ancak birbirini tan ıyan tacirler aras ında oluyordu. O halde belli bir daire içinde belli yerler aras ında geçerli idi. Tacirler birbirlerinin mali durumu hakkmdagörüşüyor ve haberle şiyorlardı .Bir defas ında XI. yüzy ılda Basra'da bugün Clearing dene•bilecek bir sistemin kullan ıldığını görüyoruz. Şöyle ki : Tacirler kendi aralar ında banka denebilecek bir yere paralar ın ıkoyuyor ve aralar ındaki ödemeleri yaz ı ile buradan yolluyorlard ı. Fakat bu usulün daha genelle ştirilerek kullan ıldığı hakkında kesin bir şey söylemek imkans ızd ır. Mevduat ı, özel vekesin emirler d ışında ödemeler için kullanmak yasak idi.Nazik bir mesele de tacirler için gerekli paray ı, sermayeyibulmak ve paras ı olan kimse için de bu paray ı çalıştırmak meselesiidi. Bir tacirin yaln ız kendi mallanyla ticaret yapmas ı istisnaidi ve genel olarak di ğerleri için çal ışırd ı . Emek-seray e'nin iki türlü i şbirliği vard ır : Birisi şirket usülü idi.Yani ortaklar mü şterek maldan belirli bir ölçüde - karlar ımalırlar. İkincisi daha enteresan olan M u d a r a b a veya K i-r a d usulüdür. Bu halde, sermaye sahibi tacize paray ı çal ış -t ırmak için Kapital verir. Buna karşıl ık muhtemel kazanc ı-nın bir miktar ını talep eder. Bu ameliye bir ölçüde Bizansve Yahudi tüccarl ar ı taraf ından bilintnekteydi. FakatMüslümanların bunu daha yumu şak bir şekilde adepte ettiklerive seyahat eden taciri tehlikelere kar şı daha çok garantiettiği görülmektedir. Daha sonra İtalyanların Commenda yapt ıkları bu mudaraba sisteminin daha az geli şmiş durumda olduğu söylenir. Bunun nedeni Islam Hukuku'nun avans ı ancakpara olarak kabul etmesi ve mal olarak kabul etmemesinebağlan ır.Nazan olarak bütün eski kanunlar ve eski dinler faizi haramettiği gibi İslam da onu haram sayd ı. Neyin tam olarak113


yasak edildiğini anlamak ve bu konuda daha sonraki i şlemlerinyeni koşullar alt ında aldıkları şekilleri anlamak zordur. Islam'ın hiç bir surette, prensip olarak, i şletilen bir sermayeninkarşılığını almaya kar şı olmadığı görülür. Mahküm edilen şey.yoksulluğu sömüren faizdir, bir sepet hurma ödünç vererek ikisepet hurmay ı hiç bir çal ışma ve iş tehlikesi olmadan almaktır. Yine yüzdesi çok yüksek olan faiz de mahküm edilmi ştirBu usülün yay ılmas ı tabiatiyle say ıları artan faizcileri s ıkmışt ır. Ama her yerde olduğu gibi, bir yolunu bularak, güya sat ı nal ınan mal karşılığı olarak gerçekte al ınan para miktarmdandaha çok yüksek borç tan ımak suretiyle i ş resmileştirilmiştir.Bir yere ticaret nedeniyle yolculuk eden veya kendi evindeparasını saklamak istemeyen zengin ki şiler bunu emin sand ıklaratevdi ederlerdi. Bu ki şiler, parayı emanet ettikleri kimsenin onu kullanmasma müsaade ederlerdi. . Fakat bu s ınırlı birhak içinde olurdu. Belki bunun nedeni paralar ın .intizam içindeolmamas ıdır. Alınan para, ayn ı cins para şeklinde iade edilir.Rehinler de ayn ı şekilde olur.Genel olarak, her türlü tesadüfü ve haks ızlığı bertaraf etmekiçin küçük ticaretin en küçük ayr ıntılarına kadar inen f ı-kıh büyük ticaretin ihtiyaçlar ına iyice cevap- vermez. Bu ba,kımdan da riziko ve müphem şeyler bertaraf edilemez. Ama buhususu pek aksi yönde abartmamak gerekir. Müslümanlar ınkulland ığı Mudaraba i şleminde tacirin maruz kalabilece ği rizikoların,birbirine yakın olan Bizans veya musevi i şlemlerindendaha iyi bir şekilde önlenebildiği ortaya koyulmu ştur. Ve hatta yahudi tüccar ın müslüman kontrat ı formları kulland ıklar ıbelirtilmiştir. Bu demektir ki İslam kanun ve tatbikat ı, en azından baz ı hallerde, daha önceki kanun ve .geleneklerden dahaileri bir görünüm sunmaktad ır.«Banka» i şlemleri, bu işte uzman olmayanlar taraf ındanyap ılırdı. Ne İslam Dünyas ında ne de Ortaça ğın sonuna kadarHıristiyan Dünyas ında tacir ile bankac ı aras ındaki iş birliği bugünküyolları takip etmiyordu. Bu i ş için ortada olan bir ta114


af ta Sayrafi ve onun biraz de ğişik tipi Cahbaz idi ki bu kimse para de ğiştirme ve devlet hesab ına parayı kontrol etme i ş .lerine bakard ı. Öte yanda ise elindeki imkanlar ve garantilernedeniyle para kabul eden ve ödünç para veren büyük tacizidi. Başka ekonomik s ınıflarda s ıyrılmış olan kimseler de butür i şlemler yapabilirlerdi.115


Ş EHIRLERIN KURULU Ş U VEŞ EHIR HAYATIBaşlangıçta Arap toplum hayat ında kent önemli ve fazladeğer verilen bir nitelikte olmam ıştır. Sonra «Medine» yanikent medeniyetin bulundu ğu yer olmuştur. Onun için I b nHaldun tek medeni hayat ın kent hayat ı olduğunu belinmiştir.Arap fetihlerini takiben çok süratli olarak şehir kurmafaaliyeti ba şladı. Önceleri basit bir kamp yeri olan ve geçmi ş-te kalabal ık bir iskan yeri olmayan şehirlerin süratle büyükmerkezler olduğu görülür. Daha sonraki yüzy ıllarda A b b as i-1 e r Bağdad' ı, Magrib'de İ drisiler Fas' ı, Mıs ır'da F a-t ı miler Kahire'yi kurup geli ştirdiler. Bir mazisi olan . Şamve Kurtuba şehirleri hiç ula şamad ıkları bir genişliğe kavuş -tular. Herşeye rağmen şehirleşme bölgelere göre çok dağınıkbir durum arz eder. Bağdad ve Kahire gibi dev şehirlerin varlığıbütün şehirlerin büyük oldu ğu Mezopotamya, Iran, M ısırve Mağrib'in temelde k ırsal kaldığı intibamı vermemelidir.Şehirlerin de politik şartlara bağlı olarak yükselme ve dü şmedevirleri vard ır. Mağrib'de birçok- merkezler, Ba ğdad yak ınlarındaSamarra şehri ve Umeyyelerden sonra Şam gerilemiştir .Ekseriya yeni şehirlerin doğuşu yakınındaki eski şehirleringerilemesine sebep olmu ştur. Mesela Bağdad Ktesifon'un, KayravanKartaca şehrinin silinmesine yol açm ıştır. Bunun içinyeni bir şehir yaratma her zaman zorunlu olarak yepyeni biryerleşme merkezi kazanma demek de ğildir.1. Kuban Doğan, Sanat Tarihimizin Sorunları. İstanbul 1975, s. 117.116


Bununla beraber Yunan ve Romen devirlerinde oldu ğu gibiAraplar 'için de şehir siyasi hakimiyet bakmundan esast ır.Atalarının bedevi olmas ına karşılık tonmlarmın kolaylıkla şe.hirle ştiğine tan ık oluyoruz. Böyle olunca toprağın işlenmesiitaat alt ına al ınan halka b ırakılmışt ır.Bir şehir kurmak için, müslümanlar iki şeyi önceden hesaplarlardı:Cami ve çarşı. Buna tabiat ıyle bölge merkezi birşehirden bahsedilince lüzumu halinde Vali'nin saray ım ilaveetmek gerekir. Ayrıca bu zamanlarda gerçek bir şehir, kale vesurlarla tahkim edilmi ş bir şekilde dil Ortaçağ İslamdünyas ının, olduğu gibi takdim edilmesi herhalde çok güçtür.Arkeolojik araştırmalar antik çağlara doğru yönelmiştir. Neşredilmemi ş tek hafriyat (kaz ı) Bağdad yakmındaki terkedilmişSamarra şehri üzerindedir. Bu yer üzerinde yeni bir şehir kurulmadığındançal ışma şartları gayet kolay olmuştur. Burasıbize bir prens şehrini takdim etti ğinden diğer şehirleri bu modelüzerine s ıralayamay ız. Aralarında dıüşterek noktalar ol•makla beraber mesela Yemen şehirleri Azerbaycan ve Türkistanşehirleri, Ispanya şehirlerine benzemezler.Müslüman şehirleri aras ında kendiliğinden oluşan ve İslamöncesi bir mazisi olan şehirlerle, yap ılan, yeniden kurulanşehirleri diğerlerinden ay ırt etmek ba şlangıçta kolay olmakla berabersonradan kaybolur. in şa edilen bir şehrin önceki modellerindenilham ald ığı gibi buraya çe şitli kaynaklardan gelen halk vebüyüyen şehir hizmetleri bu yeri kendili ğinden olu şan şehirlereyaklaştırır. Şüphesiz Arabistan'da araplar ı şehir hayat ına hazırlayanyerler vardır. Fakat fethedilen şehirlerde Yemen veMekke'nin bu şehirlerde kendi geleneklerinden çok şehir yapı .sı üzerine tesir etti ğini zannetmemek gerekir. Hatta yeni birihtiyaca cevap veren emsar şehirleri bile önceden mevcud birtipik Arap Şehirciliğine göre düşünülmemi ştir.Genel olarak fetihler y ıkıcı olmadığından ilk yıllarda şe.hirler Antik Çağdan beri gelen karakterlerini korumu şlardır.Çağdaş değişmelerin dışında kalarak, antik devirdeki geome t-117


(«D., Sourdel., La Civ., de rislam Classique»den almmaştı25Ticaret için gerekli iki unsur : Köprü ve Kervan.


ik çizgilerin ve düzenin yerini, sokaklar ı karmaşık ve hanelereayrılmış müslüman şehirlerini görmek ürbanist ( şehirci) içinşaşırt ıc ıdır.Araplar fetihleri s ıras ında Yunan ve Roma kolonilerininyeni şehirler olma karakteri kaybolmu ş, planları bozulmuşdurumdayd ı. Geometrik ölçülerin hakim oldu ğu merkezin çevresinde,daha az ölçülü mahalleler do ğmuştur. Bununla beraberçoğu Doğu şehirleri hiç bir zaman Greko - Romen mimarisinintesirinde kalmad ı . Şehirler kendili ğinden büyüyüp geli ş-medi. İdarecilerin şehircilik kayg ıs ından uzak durduğunu söylemekimkans ızd ır. Aksine Bağdad, Şam, Kahire v.s. gibi şehirlerde eski nizamlara uyuldu ğu gibi yeni şeyler de organizeedilmiştir. Hat ırdan uzak tutmamak gerekir ki Do ğu - Romave Bizans Arap Fetihleri esnas ında hemen hemen tamamenmemurlarını belediyelere bağlad ı ve şehirler ta şradaki kurumlarbirle ştirildi. Taşra belirli yönlerden ba ğıms ız kaldığı haldeşehirden idare ediliyordu. Art ık Arapların önünde eski şehirlerdeğil, otonomiye dü şman merkezci büyük devletlerin yayıldığı görülür.«Bazen ileri sürüldüğü gibi, riıiislüma.n kentlerinin ba şlıcaöğelerinin daha eski kentlerde bulunanlara benzetilmesi, yanlışdeğerlendirmelere yol açabilir : Müslüman kentinin pazar ı ,çarşısı, Roma forumuna tekabül etmez. Özellikle ilk müslümankentlerinde, cami, i şlevsel olarak; ne Roma bazilikas ına nede H ıristiyan Kilisesine benzer. Belki ikisinin bir toplam ıdır.Bazen kent olman ın 'prerogatif'i (özel imtiyaz ı) olarak kabuledilen hamamlar da, Romal ılarda olduğu gibi halkın eğlencesiiçin kurulmuş amtsal yap ılar olmamıştır. Arap kentinin sosyalkarekteristikleri de kendine özgüydü. Bu bak ımdan baz ı yüzeyselbenzerliklere bak ılarak İslâm kentlerinin üzerine otur•duklar ı eski kentlerin, amac ı, strüktürü üzerinde hiç bir etkiyapmadıkların ı söylemek doğru değildir. » 22. Kuban, Ayn ı eser, s. 11$.119


Inşa edilen büyük şehirlere dönelim; burada baz ı mahallelerbelirli etnik guruplara, kavimlere, askeri hizmetlere vekatay ı' sahiplerine tahsis edildiğinden bu gibi şehirlerde eskitopografik çizgilerin izlerine rastlan ır. Genellikle halka mal ısus geni ş yollar, bunlar üzerinde oturtulan dükkanlar, meselaözellikle Kahire'de oldu ğu gibi bina ve mağaza mülkiyetinesahip devlet, şehrin büyük bir k ısmının toprağına da sahipti.Idarenin kayg ısı dini ve idari binalardan başka meslek ve ticaretmahallelerinin da ğılımmı organize etmek, şehrin her bakımdansu ihtiyac ım temin etmek, hamamlar kurmak ve yolların aç ılmas ı, temizlenmesi işleriyle meşgul olmakt ı (Bu i şmuhtesibe bağl ı idi).Ev hakk ında soyut bir fikir vermek mümkün de ğildir. Busosyal sınıflara ve bulunduğu iklime göre değişir. Yaln ız Bağdad ve Kahire'de alt ı kata kadar varan binalar ın az olmad ığısöylenir. Ünlü yazar C a h i z'de kirac ı - ev sahibi ili şkisi üzerine eğlenceli bir pasaja raslan ır. Ev sahibinin vekiline kiracılarm kap ı, pencere ve çat ıyı götürmemeleri için gözetlenmesiniistemesi, İslam ülkelerinde ağac ın azlığından ileri gelmektedir.Zenginlerin evleri yüksek olmayan, pencereleri d ışarıkapal ı, avluya aç ık ve avlusunun ortasmda çe şmesi ve teras ıbulunan müstakil yerlerdi. So ğuk ya da serin olan ve ormanları bulunan yerlerdeki evlerin çat ısı meyilli idi. Ama , genelolarak evler kat ı tuğladan ve üzeri kireç siyah idi. Mobilyas ınagelince, yine ağaç eksikli ğinden hal ılar, üzerinde oturulan, çalışılanekseriya uyunan mobilyan ın temeli idi. Halbuki zenginler bunu ayn ı zamanda duvarlar ı süslemek için kullanırlard ı .Şimdi bu şehirlerde ya şayan sosyal sınıflan k ısaca sayalım : Sosyal bak ımdan şehir halk ı, değişik ölçülerde önce hükümet mensuplar ını temsil eder. Askerler bir yandan, di ğeryandan memurlar, ba şkentlerde saray görevlileri... Zaman yönündenAbbasilere yak ın yıllarda askerlerle - katipler (memurlar)aras ında etnik ve sosyal fark büyük de ğildir. Her ikisi deaynı ortamdan ç ıkar, Ordunun yava ş yava ş etnik ve ekonomik120


değişimlere uğramas ı aristokrat askerlerle, sayılan az olankan asaletine dayal ı Kuttâb arasmdaki mesafeyi açar. Yine buseviyede meslekleri değişik olmas ına rağmen din adamları (hukukve ilim adamları dahil) bulunur. Sonra arada net bir kesintiolmadan çeşitli el sanatlar ı ve ticaret erbab ı gelir. Bunlararas ında az ından çoğuna çeşitli zenginlik derecesinde olanlarbulunur. Nihayet, devaml ı geliri olmayan, yukarıdakilerinhizmetinde say ılan büyük bir topluluk, fakirler gelir.121


E Ğ ITIM VE Ö Ğ RETIM KURUMLARIBaşlangıçta Eğitim ve Öğretim .Islâm'da daha sonra geli şmiş bulunan öğretim kurumlarındanbahsetmeden önce e ğitim - öğretimin tarihi ba şlangıcındanbahsetmek doğru olacakt ır. Henüz birer eğitim merkezihaline gelmeyen mescid ve camilerden, daha sonra özel olarakkurulan medreselerden önce Islâm dininin do ğduğu ve yayıldığıülkelerde, daha önceki yüzy ıllarda dini inanç ve ilkelere dayanan bir çok ö ğretim ve ara ştırma kurumlar ı vard ı.Islâmiyet ilme büyük önem vermi ştir. Cehaletle sava ş Peygamber'in en önde gelen görevi olmu ştur. Kur'an'la gelen ilkvahiy ayeti : «Yaradan Allah' ın ad ıyla oku» emridir. «O, insanabilmediğini öğretti» 2 ayetiyle devam eder. Peygamber ise erkekolsun, kad ın olsun, bütün müslümanlara ilmi ö ğrenmeninfarz olduğunu söylemiştin. Biz bunda Islâm ın temel eğitimi veöğretimi kanununu bulmaktay ız. Öte yandan Peygamber MedineCamiinde oturur yak ın arkadaşlarına vahyedilen Kur'an'.üç defa tekrar ederek ezberletinceye kadar ö ğretmeye çal ışırdı.Ayrıca Peygamber, Kur'an okumay ı öğretmek üzere ba şkalarını görevlendirmi ş ve mesela M u s'a b b. U m ey r'i Medinehalk ına Kur'an ö ğretmeye göndermi ştir. Yemen'e vali olarakgönderilen en iyi. Kur'an okuyanlardan M u a z b. C e-b e 1 hem zekat toplam ış hem de Kur'an ö ğretmiştin 3Islam dininin bilime ve eğitime verdiği önemi görmek için1. Medrese mad., Meydan - Larousse VIII, 5152. Kuran- ı Kerim, Ala.k suresi ayet 1, 53. Dağ - Öymen, 'aldın Eğitim Tarihi ş . 3122


şu olayı hatırlayal ım : Birçok siyer kitaplarının yazdığı gibiPeygamber Bedir sava şı nda (M. 624) esir alman K u-rey ş liler den hürriyetlerine kavu şmaları için bir şart ilerisürmü ştür. İçlerinden paras ı olmayıp, okuma yazma bilenler,müslümanlara okuma yazma ö ğreteceklerdi. Böylece herhürriyetine kavuşan esir'e karşılık on müslüman okuma yazma öğrendi.Kur'an' ın ilk dersleri Onun okunmas ı idi, ilk öğretmen(muallimi evvel) de Hz. Peygamber'in kendisiydi. PeygamberKur'an'ı sahabeye öğretmişti. Sahabe de Kur'an'', - ona binaolunan veya ondan kollara ayr ılan filmlerle beraber - halka kik.retmişlerdi. 4İslâmiyetten önce Arabistan'da okuma yazma bilenlerinsayısı az iken bu dinin yay ılmasına paralel olarak, okuyan kişisayısı da artt ı . İslâmın yayılmasından sonra müslümanlara ilkeğitim kurumları olan Küttablarda ders veren ö ğretmenleriçoğunlukla gayrı müslimler, H ıristiyan ve Yahudiler te şkilediyordu.Kısaca, islâmda eğitimin gayelerini özetlersek ba şlıca dörthedef •vard ı : 1 - Dini hedef, 2 - Toplumsal hedef, 3 - Zihni hazzaulaşma hedefi 4 - Maddi hedef.İslâmın ilk devirlerinde ö ğretimin yaln ız dini hedefi vard ı .İ b n .H al d u n İslam ülkelerinde çocuğun öğretimiyle ilgiliçeşitli yollar ın izlendiğini belirtir. Ona göre, Doğul-ular ve Endülüshalk ı Kur'an'dan önce Arap dilinin öğretilmesi üzerindedururlar. Halbuki İbn Haldun, Kad ı Ebu Bekir b. e 1 -A r a bi'nin adl ı eserinden naklen « Şu bizim yurdunhalk ının gafletine bak ki onlar çocuklara ilk önce Kur'an okutarak,anlamad ıkları şeyleri öğretiyorlar» 5 der4. C. Zeydan, Med. İsl. Tar., C. III s. 3945. ibn. Haldun, Mukaddime, Türkçeye Çev.: Z.K. Ugan, C. III, s, 164-167. Öymen, Da ğ , İslam Eğt. Tar. s. 62.A.Sayılı, Ortaça ğ İslil ın Dünyas ında İlmi Çal ışma, Araştırma C.I.<strong>Ankara</strong> 1963, s.123


(«A. Mkpell, Nataşa, et aa Civ>ıleax alınmıştır.)«Yaradan Rabbinin ad ıyla oku, o insana bilmediğini öğretti»(Kur'an, Atak şuresi 1, 5)124


Medreselerin Kurulmas ıİlk zamanlar evlerde, sonra mescidlerde ve özel kütüphanelerdeyap ılan öğretim bu yerlerin d ışına ta şmak zorundakaldı. Artık ihtiyaca mekan bak ımından cevap vermeyen veas ıl hizmetleri aksatan bu yerlerin d ışında, yeni eğitim kurumlarının bu arada Yüksek E ğitim kurumlar ı olan medreselerinkurulu şu bazen dini görü ş ayr ıl ıklar ından ve bazen de siyasidestek aramak nedenlerinden do ğmaktad ır.Sultan veya emirin tâbi oldu ğu mezhebin takviye ve teyididahi medreselerin in şas ına sebep olmu ştur. Bununla beraberşu hususu hat ırda tutmal ıdır ki kurulan medreselerde °kutulankonular, özellikle hadis, Şia mezhebinden okutulandanayrı bir muhteva ta şır. Dolayısiyle konular ın öğretiminde fiilenşiiliğe saldırı esas alınd ı . H. IV/M. X. yüzyıl ortalarına kadarbir yeralt ı faaliyeti sürdüren Ş la hareket i, Irak'dave M ısır'da Fatimilerin elinde zahiri siyasi bir ba şarı elde edin.ce davas ını aç ıkça yaymaya ba şladı. Kendilerine özgü bir hadisve kısmen fık ıh geli ştirip onlar ı merkezi imaml ık doktrinininhizmetine verdiler. O devrin ö ğrenim kurumlar ını benimsediklerigibi yenilerini de tesis ettiler. Siyasi iktidarlar ına dayanarakbu kurumlar ı kendi ideolojilerini (da'va) yaymak için birerpropaganda makinas ı haline getirdiler. H. 361 / M. 972 y ıl ında,sonralar ı sunni bir kurum haline getirilen ve bugün de dünyacatan ınan e 1- E z h e r, Kahire'de Fatimiler taraf ından kurulduÖnceleri Şiiliğe karşı bir karşı - propaganda olarak ortayaç ıkan medreseler, Şii iktidarlar zaman ında akademik kurumlarıpropaganda aletleri olarak kullanmalar ı sonraları sünnihüküm darlann (Selçuki ve Eyyubiler) Şia yıkıldıktan sonra,sünni eğitim kurumlar ına devlet desteği sağlamalarına olanakvermiştir.Sünniliğin bilhassa, şafii ve hanefi mezheplerinin güçlen-6. Faziurrahman, islam, London, 1966. Bkz. Türkçeye Çev.: M. Da ğ .E ğ itim Haraketleri, Sayi194-195, s. 14-15.125


mesi için Doğuda, sünni yönelimli birçok öğretim kurumlar ıkuruldu. Sünnili k, Doğuda IV. yüzyılda başka mezheplerile nüfuz mücadelesine girmek mecburiyetinde kald ı. BirçokMüderris yapt ıkları hususi evlerde hadis okutmakta ve f ıkıhdersleri vermekte idiler. 7Müslüman tarihciler medresenin tarihini yazmakta güçlükçekmektedirler. Birçoklar ı Medreseyi Nizam ül-Mülk'ün kurduğımuileri sürmekte iseler de Makrizi ve S uyüti ondanönce medreseler (medaris) bulundu ğunu söylemektedirler.Yine de biz ilk resmi, yani devlet ve devlet adamlar ı taraf ındandestek gören ilk yüksek öğretim kurumu olarak medreseninAlparslan ve Melikşah'm veziri Nizam ül - Mülk taraf ından aç ıldığınıkabul edelim. Nizamiye medreseler! olarak tan ınan bukurumda ehli sünnet görüşü savunulmuş ve Gazali buradaders vermi ştir. 1067 yılında in şas ı tamamlanan bu medrese ileyüksek rütbeli şahsiyetler ilgilenmekte ve talebelere maddiyardımda bulunmakta idiler.V. yüzy ılın ilk yarısında, Ni şapur'da tan ınan dört medresevard ı. Bunlar, B e y h a k rnin H. 441 (1049) de Ni şapur'da mi,iderrisolduğu zaman kurduğu medrese ;Emir N a s r b. Sebüktekin'in (H. 389 (998) da Ni şapur valisi) kurduğu medrese;Ebu Sad İ smail el-Esterabadrnin kurdu ğumedrese ile nihayet ünlü bilgin E b (.1 İ shak el- İ sfer al '-nin kurduğu medreselerdir. Ayr ıca Nizam ul-Mülk Nişapor'dadaha önce bir medrese kurmu ş ve başına İ mam ul-Harameyn el-Cuveyni getirilmi ştir.Nizam ül Mülk ve ondan sonra Irak, Horasan, Elcezirev.b. yerlerde medrese k ısa zamanda geli şti. Nizam ül - Mülk,Nişapür ve Bağdad'daki medreselerle yetinmedi. Ayn ı zamandaBelh, Musul, Herat ve Merv'de birer Nizamiye medresesivardı. V. yüzyılda Nizam ül - Mülk'ün himmetiyle geli şen medreseler,Doğu'da daha uzun zaman devam etti. 8 1234 y ılında7. J. Pedersen Mescid, Mad. İ. A. VIII, 518. J. Pedersen Mescid mad., İ. A., VIII , 52126


halife Mustans ır dört mezhep için muhte şem bir medrese olanMustansirlye'yi kurdu. 75 öğrencisi, bir Kur'an ve bir hadishocas ı ve bir de hekimi vard ı. Mektebe bağlı bir kütüphane,hamamlar, hastane ve bir de mutfak bulunmakta idi. Giri ştebir duvar saati; mektebin yan ında halifenin bir kö şkten bütünbinaya bakabileceği bir bahçe bulunuyordu. 9Her ne kadar Bağdad, Moğol Sultan]. H ü l a g Cintın istilasmaUğradı ise de Nizamiye ve Mustans ıriye'ye bir şey olmadı.Ibn B a t t û t a (XIV. y.y.) Seyahatnamesinde her ikisinden de bahsetmektedir.l°Medreseler en çok Orta Asya'da, bilhassa Semerkand'daTimurlular zamanında geli şti; Timur, Semerkand'a «hind tarzında»bir cami yapt ırırken, zevcesi de bir 'medrese in şa etmiştir.Irak ve Suriye şehirlerinde medrese açma hareketi V. yüzyıldanitibaren yayılmağa başladı. Nureddin b. Z e n gŞaffiler için, Şam, Halep, Hama, Hurns, Baalbek'de medreseleryapt ırd ı. Bu bölgede birçok yerlerde medreseler in şa edilmiştir.Ama Şam bu konuda en zengin bir yer olmu ştur. Bukonuda Nuay mi (ölnı. 927/1521) ed dtiris fi tarihi'l&iris adlı kitabında bunların yer ve sayılarını göstermektedir.Kudüs'te medrese ilk olarak S alahaddin taraf ındankuruldu. Nizam ül - Mülkiden sonra, medrese kurmakta en çokşöhret kazanan şahsiyet Salahaddin olmu ştur. Onun bir 'çokmedreseleri aras ında Şafiinin türbesi yan ındaki Salahiye veyaNastriye adl ı medresesini anal ım.Mısır'ın Fatimilerin eline geçi şinden bir yıl sonra Kahireşehri doğmuş ve burada daha sonra Ezher <strong>Üniversitesi</strong>nin çekirdeğiolan bir cami yap ılmıştır. Fatimi hiikiimdarlann ınbirçoğu camii geni şletmi ş vakıf ve tesislerle zenginle ştirmeye9. G. Le Stange, Baglıclad, s. 266 vd.10. İbn Battuta, Le voyage, II, 108, v.d.127


çalışmışlar, bu meyanda el-Aziz Nizar (976- 996) camiimedrese haline getirmi ş ve 35 kişilik bir yoksullar yurdu tesis etmiştir. uEyyûbiler ve Memlûkler devrinde medrese say ıs ı son derecedeartt ı. Beyne! - Kasreyn soka ğında, Kahire'de eski Fatimisarayının zemini üzerinde iki dizi halinde medreseler kurulmuştur.Zaman s ımnnı aşarak, Osmanl ılarda kemaline ermedenönce, Anadolu'da Selçuklular devrinde medreselerin ilim vefen yıldızları gibi her taraf ı kapladığmı söylemeden geçemiyeceğiz.Konya'da S ırçal ı Medrese (1242 - 43), Karatay medresesi(1251-52), İnce Minareli Medrese; Sivas'ta Gök Medrese, Mu.zaffer Barücirdi ve di ğerleri ile Kayseri'de Çifte Medreselersayılabilir.Burada hepsini ismen anam ıyacağım ız Kuzey Afrika'da,Ispanya'da da Do ğu'daki emsalleri üzerine yap ılan medreselerbirer e ğitim ve öğretim yeri olarak İslâm kültürüne hizmet etmişlerdir.İslâm eğitim tarihi, İslâm kültürünün büyük bir kesiminikaplamaktad ır. Dikkat edilirse medreselere kadar gelen e ğitimve öğretimden bahsederken sadece cami, küttab, edebi meclislerev.b. değinerek geçtik. Bunlar ın üzerinde ayr ı ayrı dur ,ği gibi İslâm eğitim ve öğretiminde öğretmenlerinmak, gerektiyetişme ve hayat şartları ile öğretmen - öğrenci ilişkileri, öğrencilerinsosyal imkanları ve ders programlar ı gibi bahisleri deele alarak bu konu üzerinde etrafl ıca durulabilir. "Bu eğitim ve öğretim kurumları sayesindedir ki Ortaça ğİslam Dünyas ında fikri bak ımdan olduğu kadar, sosyal ba-11. K. Vollers, Ezher Maddesi, İ. A. IV, 43312. Geniş bilgi için bkz.: Shalaby A., History of Muslim Education,Beirut 1954; Öymen H.R., Istamiyette ö ğretim ve E ğitim, A.Ü. ilgihiyatFakültesi Derg. 1983 s. 61 - 79; Yurdayd ın H.G. Islam TarihiDersleri, <strong>Ankara</strong> 1971.128


kımçlan da di ğer dünya ülkelerinden daha ileri düzeye yanimıştır. Bir örnek olarak, Klâsik İslam Çağında meydana getirilenfikri edebi eserlerin o zamanki Avrupadan say ıca çokfazla oldu ğu s ık s ık belirtilmi ştir " İslam eğitim kurumlarındanyeti şenler, dini ve sosyal görevler ald ıkları gibi, kültürelalanda da meyvelerini vermekten geri kalmam ıştır.13. Cahen Cl. 11.91am dee ortose,g, 89129


FÜT1DVVET VE AHIL İ KFütüvvetin sözlük anlam ı, yiğit bir delikanl ıda (fatâ) bulunansitayi şe lay ık vas ıflar ın bütünü ve özellikle cömertlik (sahâ,kerem) demektir. Kelimenin kayna ğı henüz yeterince ayd ınlığakavuşturulmam ıştır. H ammer, bizzat, fütüvveyi bir çe şit atabinicilikolarak görür. ı islâm ın ilk çağlarında fütüvve kelimesideğil, fatâ mevcuttur. Bu genç, güçlü, mükrim bir ki şiyi ifadeeder. Islâmda en iyi fatâ örne ği Hz. Ali gösterilmi ştir.Bize intikal eden şair ve sûfilerin hayat ını anlatan metinlerdefityan (fatâ'n ın çoğulu) küçük birlikler halinde ya şayançe şitli sosyal, etnik ortamlardan gelen her türlü aile ba ğı meslekbağı ve kavim ba ğı dışında kalarak bir arada sadakat vearkada şlık bağlarıyle ya şayan ki şiler olarak geçer. İlk zamanlarsosyal çalkant ıların kundakç ılar ı oldukları kroniklerin kullandıkları kötü isimlerle belirtilmi ştir. Bunlarda en çok geçenayyaran : «kanun dışı topluluk», şâtır (şuttür) : «kurnaz ki şiler»,evbaş «haydut» ve Selçuklular'dan itibaren rind (rünûd)kelimeleridir.Bağdad'da ayyarûn, otoritenin gev şediği sırada su yüzüne ç ıkar. Bunlar ın ta ş ve sopalarla silahlanmış bir durumdahalife E m i n'in (809 - 813) ordusunda karde şi Me'mu n'unHorasanhlardan olu şan ordusuna kar şı ve daha sonra daM u s t a i n'in (862 - 866) arkas ında Mu'ta z'a (866 - 869)karşı döğüştüklerini görüyoruz. X. yüzy ıldan XII. yüzy ıla varanzaman içinde ç ıkard ıkları karışıklıklarda büyük başarılarsağlad ılar. Fakat güçlü iktidarlar esnas ında sinerler (Buveyhi1301. C. Cahen, Futuwwa mad., l'Encyclopedie de l'Islam, Nouvelle EditionT. II s. 983 (k ısaca E 12 diye gösterilmi ştir.)


Aduddevle; üç büyük Selçuklu sultan). Abbasilerin son y ıllarındacereyan eden iç sava şlarda, onlar ın polis olarak hizmetleritalep edildi. Ayr ıca 972 y ılında Bizansa karşı aç ılan kutsalsavaşa kat ılmak isteyenlere silah da ğıtıldığında şehirde birçokkar ışıklıklar oldu ve bu yüzden bir mahalle yang ına verildi.Zaman zaman Ba ğdad'da polis şefinin desteğini sağlarlar. Hat•ta daha sonraki rivayetlere göre Büveyhi Ebu K a 1 i c a r dabunlarla ili şki halindedir. Bir yüzy ıl sonra 1135 y ılında, Bağdad'dafityan' ın şefi, arkas ında vezirleri ve hatta sultan ın ailemensuplar ın ı sürükler. Güçlü Oldukları sıralar yağma yapt ıklarıda olur. Bunlar, baz ı büyük kimseler örneği, pazarlarda(sûk) kurduklar ı bir nevi hafâra, himaye göreviyle tacirlerin şikayetve s ızlanmalarına sebep olurlar.Bunlar, şüphesiz ekseriya belli bir mesle ği ve belli bir durumuolmayan mütevazi kimselerdir. Davran ışlarmın saiki öylegörünüyor ki ya ğma zevki ve menfaat temin etmektir. Bununlabirlikte dikkatimizi çeken devaml ı bir istekleri var ki oda şurta (polis) birlikleri içine girmek istemeleridir. Bu istekonlara bir yandan muntazam bir gelir sa ğlar, öte yandan artık polisi kendi karşılarında bulmazlar. Bu nedenle, baz ı defalarpi şman olan ayyarûn, hükümet kuvvetleri içinde, daha dündostları olan kimselere kar şı savaşırlar. 2 Daha genel bir şekilde,şurta bulunmayan şehirlerde, nitelikleri bir tak ım askerisportif geleneklerle canl ı tutulmu ş bir mahalli milis gücünütemsil ederler.Adı geçen fityan ile ayyart ın aras ında ne gibi bir ilgi kurulabilir.Metinlerin şüphe b ırakmadıkları nokta şudur ki, fityan'akendi kendine veya ba şkas ı taraf ından ayyarem denildiğigibi bunun aksine ayyarûn'a da fityan veya fütüvveri denilmi ştir. En az ından kısmi bir eşitlik söz konusudur. Meselebunun mutlak olup olmad ığını, ispat edildiği ölçüde, anlamaktır. Buna cevap vermek için şehir asabiyyât ımn varl ığını2. E 12, s. 984131


hat ırlıyal ım. Doğu şehirlerinde şu veya bu doktrin ad ı altındasava ş bayrağı kaldıran, şu veya bu isim alt ında toplanan, amaher zaman bir şehir toplumunun derin özelli ğini ta şıyan çe şit-_ li topluluklar vard ır. Böylece, metinlerde, asabiyye ile fütüvvehiç olmazsa k ısmi olarak birbirine ba ğl ı bir hal arzeder. Manevi:aç ıdan asabiyye bir gurubun kendi fertleri aras ındaki dayan ışmaprensibi, fütüvve buna varmak için ula şılması gereken s ıfatve niteliktir. Öz olarak fütüvve, ne sosyal - ideolojik olan amabu çevrede bir kurum, ne hattâ yaln ızca mahrum s ınıflarm birreaksiyonu; aksine genel strüktüral bir unsur ve Ortaça ğ Şarkının şehir toplumunun temelidir.?Fütüvvet, önceleri tasavvufi dünya görü şü ile bağ kurarkendaha sonra mesleki te şekküllerin dü şünce ve töre sistemiolmuştur.Fütüvvetin temel ilkelerinden olan di ğerkaml ık ve bununpratik sonucu cömertlik (sehâ) aras ında s ıkı bir bağ vardır.Ayr ıca baz ı süfiler fütüvvet hakk ında bilgi verirler. Dervişlerinetkisi alt ında kalan baz ı fütüvvet çevreleri bunlar ınadet ve erkanlarm ı benimsemi şlerdir. Ama fütüvvet ile sûfîliğin aras ında kesin farklar mevcuttur. H a 1 if e en- N âs ı r(1180 - 1225) ile haleflerinin idaresindeki saray fütüvveti ileAnadolu şehirlerinde halk aras ında görülen fütüvvet belli nok.talarda birbirinden ayr ılırlar. 4Fütüvvetin devlet büyükleri ve hatta sultanlar taraf ındankabul gördüğü ve bazen siyasi iktidarlar ın kuvvetlenditmekiçin kullan ıldığı olmuştur. İmamiye mezhebini kabul etmi şolan en-I■1 as ı r d inill a h, kendisini fütüvvet ehlinir ıimam ve muktedas ı ilân etmiş ve her taraf taki fütüvvet ehline, ,kendi ad ına şalvar glydirllmesi , şedd kuşatılması, serbet kilmesive ok atılması hakk ında emirler göndermi ştir. 53. E i2, s. 9844. Taeschner F., islamda Fiitiivvet Te şkilatt, B e 1 le ten C. XXXVIno: 142, s. 226132


Tarihçi İ bn Bib i'den öğrendiğirnize göre Anadolu'dasarayda da fiitüvve vard ır. Onun yazdığına göre Anadolu SelçukluSultan ı İ zzettin Key k âvus I, isteği üzerine 611/1213 yılma doğru halife en-Nâ s ır'dan füttivve elbisesi aldı. Onunhalefi olan Alae d di rı. K ey kub at I (616 - 634/1219 - 1236)zamanında en - Nâs ır'ın dini işlerde danışmanı büyük şeyhE'bû Hafs Ömer es-Suhreverdi Konya'ya elçis ıfartiyle gelerek fütüvvenin gereklerini ifa etti. Bu olay Anadolu'dafiltüvvetin yay ılmasına imkan vermekle birlikte saray çevresindengelen bu iti ş bilahare ahiliğin gelişmesine ortam hazırladı.°Öte yandan Anadolu'da ortaya ç ıkmadan önce fütüvveninİranda da göze çarpt ığı ileri sürülmü ştür. Orta Asya'da C e n-g i z Han (1155 - 1227) Çin'den sonra Türklerle meskûn Buhara,Semerkand, Taşkent şehirlerine yönelip halk ı kılıçtangeçirdiği esnada bu kıyımdan can ını kurtaranlar önce Selçukluhakimiyeti alt ındaki İran'a sonra Anadolu'ya göç etmeyemecbur oldular. Bu olaydan hemen sonra Iran'da ve Anadolu'da sanat ve tecimde bir canl ılık göze çarpar. 8Dernek ki Anadolu'da, fütüvvet te şkilatının kuralların ıbenimseyen ahilik bu göçlerden sonra kurulmu ş ve geli şmiş -tir. Fütüvvetin eskiden beri yayg ın olduğu öteki İslâm ülkelerindeesnaf ve sanatkarlar aras ında bu örgütün benzeri görül.memiştir. Anadolu Ahiliğinin piri olan Ahl E v r a n' ın burayageli şi yine bu s ıralardadır.°5. Gölpınarlı A., İslam ve Türk illerinde Fiitilvvet Teşkilat ı, IktisatFakültesi Mee m-u a s ı C. XI, 1950, s. 76 (naklen: İbnu'l -Esir, el - Kamil, Mısır 1302 C. XII s. 181; Ebu'l Fida, el - Mu-Umar,Matbaa-I Amire 1286 C. III, s. 142-143; İbn Tiktakü, Kitab el - Fahri,Mısır, 1317 s. 287)6. E İ2, s. 985; İbn Bibi, Houtsma bask ısı Leiden 1920, s. 220 - 2277. E t2, s. 9858. Çağatay, N., Bi; Türk Kurumu Olan Ahilik, <strong>Ankara</strong>, 1974, s. 55 - 539. Ayn ı eser, s. 56133


Burada k ısaca Abi E v r a n' ın, kişiliği üzerinde durmakgerekir. Ahi Evran, do ğduğu yer belli olmamakla birlikte birveli ve ahi olduğu gibi ayn ı zamanda bir dabba ğ olarak tan ın ır.O r han Gazi zaman ında (1326-1359) 93 ya şında öldüğü veEbeı İhak, s Geyikli Baba, Hac ı Bekta ş , AbdalMus a. ile çağdaş olduğu bilclirilir. Hac ı Bekta ş ' ınVelayetname'sinden ö ğrendi ğimize göre Ahi Evran, AlaeddinKeykubad' ın çağdaşıdır. Konya'da Ş ems-i T e r b i z i'yebiat ederek tasavvuf dersi alm ış ve dervi ş olmuştur. DahasonraDenizli, Kayseri ve K ırşehir'de ömrünü geçirmi ştir. O, ahlüklasanat ın ahenkli bir birle şimi olan ahiliği kurmuş ve yüzy ıllarboyunca esnaf ve sanatkarlara yön vermi ştir. 1° Ahi Evran önceleridabbağlarm ve deri ile ilgili bütün mesleklerin piri olduğuhalde daha sonra di ğer bütün sanat erbab ının da sayg ı-sını kazanmıştır.Birtak ım meslek teşekkülleri içinde ahilerin mesleğe intisap,giyinme ve tav ırların ı tayin eden törenleri vard ır. BunlarArapça ve ço ğu Türkçe fütüvvetnamelerde anlat ılmışt ır. Fütüvve'degiri ş merasimine büyük önem atfedilir. Duhül merasimiiki kademede icra olunur. Herhangi bir genç birli ğe du ıği takdirde, kendisini tecrübe için kabul edecek bir as--hül ettiil ataya ba şvurmak zorunluğundad ır. Buna «Vallb», ustas ına«matlûb» denir. Tecrübe devresi bittikten sonra «tâlib» « Şedd»yani bir futa ku şanma yoluyla birli ğe girer. Bir müddet sonra«Libâs el - futuvva» giymesi ve «Ka's el - futuvva»dan tatmaksüretiyle «refik» yani tam hukuka sahip aza olur. Fütüvvete şkilatlar ı mensuplar ı baz ı müelliflere göre Kavli, Şurbive Seyfi olmak üzere üç, di ğer bazılarına göre ise yaln ız Kavlive Seyfi olmak üzere iki dereceye ayr ılır. 1° Ancak söz ile an-10. C. H, Tarım, Tarihte K ıx şehri - gülşehri, İstanbul 1948, s. 7811. Taeschner F., «Islam Ortaçaıjinda Fiiiürve Teşkilatı» iktisaF a k. Mecmuas ı C. XV, İst, 1954, s. 14 - 15 Yazar bu bilgiyi134


gaje olanlar (Kavli) en a şağı s ınıfı, kılıç ile bezenenler (Seyfi)en yüksek s ınıfı ve bunlar ın ortas ında ayin kadehinden içenler(Şurbi) orta s ınıfı temsil eder.«Genç, intisap etti ği mesleğin s ırrın ı öğreninceye kadarustas ına hizmetle yükümlüdür. Bir yol atas ı ve yol karde şiedinerek fütüvvete intisap etmi ş ve fütüvvet şartlar ına uyaca•ğına söz vermi ş olan sâlik, hayat ı boyunca yol atas ı ile yolkarde şine hürmet ve yard ım edeceği gibi onlar ın da sevgisine,hürmetine ve yard ımına mazhar olacakt ır. Ustas ına, mesleğine,sanatına, genellikle llıvaria yani fütüvvet ehline, sonra daaralar ında hiç bir fark gözetmeksizin insanlara yard ım etmekgörevidir.» 12Fütüvvet ehlinin özel bir k ıyafeti yoktur. Siyah, beyaz veyeşil renkde sof elbise giymek, b ıçak ta şımak, yün serpû ş vetaylasan bir özellik say ılmaz. İ b n B a t t ü t a'n ın anlatt ığıahilerin başlanna giydikleri külah ın, Hac ı B e k t a ş' ı pirtan ıyan Yeniçeriler in ba şında da bulunmas ı ahiliğinfütüvvet geleneğinin bir etkisi olduğu san ılmaktad ır. 13 Yukardada geçen şedd ku şanmamn yerine Evliya Çelebi zamanındape ştemal ku şanmak geleneğinin aldığını görüyoruz.daha birçok fütüvvet töreleri vard ır ki biz bunlar ı yukar ı-da da belirtti ğimiz gibi fütüvvetnamelerde bulmaktay ız. Hemenbelirtelim ki bu fütüvvet edebiyat ında zenaat ın iktisadiyan ı hakk ında hemen hemen hiç bilgiye rastlanmamaktad ır. 14Osmanl ı devrine varmadan bir tak ım sûfi fütüvvetnamelerivard ır. Mesela es-Sül e mi (412/1020), onun talebesi K uA. Gölpınarlı'mn Ayasofya Kütüphanesi 2049 noda kay ıtl ı farsçabir fütüvetnamenin türkçe tercümesini yapt ığı islâm ve Türk ilerindefütüvuet te şkilat ı ve kaynaklar ı " Iktisat Fak. Mec. C. XI. Ist. 1950, s.235-261 adl ı makalesinden vermektedir.12. Gölpınarl ı A., İslâm ve Türk illerinde fütüvvet te şkilat ı s. 9013. A. g. makale, s. 8714. Taeschner F., islâm Ortaça ğında Fütüvue Te şkilat ı " s. 21-135


ş eyr'i (465/1073) sonra Ş ehabeddin es-SuhreverdI (632/1234) ve İ b n u'l Arabi (638/1234) ve Acem şairiHa t i f f (927/1520) ye kadar kesiksiz bir şekilde uzanan süfîfütüvvetnameleri vard ır. 15 Fakat bu tür yaz ılar aras ında enönemliolan Seyyid Mehmed b. Seyyid Alaeddir:el-Hüseyni el-Razavrnin 931/1524 tarihini ta şıyanFütiivvetname-i Keblir ıidir. Bu eserde korporasyonlar ın (esnafteşekkülleri) fütüvvet adet ve gelenekleri gayet aç ıkt ır. Bunagöre korporasyonlar ın fütüvvetinde dokuz mertebe vard ır.Halbuki ahilikte ç ırak, kalfa ve usta gibi üç mertebe vard ır.Hemen her sayfas ında şii (oniki imam) karekteri bulunan SeyyidMehmed b. Seyyid Alaeddin'in Fütüvvet name-i Kebirizikredilebilir. Kaleme al ınd ığı zaman (h. X. / m XVI. yüzy ıl)Safeviler sayesinde oniki imamc ılar bir yay ılma çağı idrak ettilerki, bu da yeni Iran imparatorlu ğunun kurulmas ına katkıdabulundu. Seyyid Mehmed'in Fütüvvetname-i Kebirininbütününü içeren çok az elyazmas ı vard ır. Birçoğu Fütüvvetad ı alt ında özet olarak bundan daha az hacimli bir halde kütüphanelerdeönümüze ç ıkmaktad ır. Fakat bu özetlerde aslınınşii karekterinin kayboldu ğu göze çarpmaktad ır. 16 Geneönemli bir fütüvvetname Yahya b. Hali 1 el - Burga z l'nin yazd ığı orijinal Fütüvvetnamedir. Bunun sonuncL ıokuyucuya aç ıklanan ıstılahlar Seyyid Mehmed'inkinde de bu.lunmaktad ır. Bu eserde takdim edilen, fütüvvet gelene ğinindericiler taraf ından temsil edilen ahiler üzerine etkisi vard ır. ıBununla birlikte ulema s ın ıfı içinden yükselen sesler, hemSeyyid Mehmed'in Fütüvvetname-i Kebir'inin şii yönelimlerineve hem de Abi Evran'a dericiler taraf ından yap ılan yüceltmelerekarşı çıkm ışt ır. Münir B el g r a d i adl ı bir bilgin yaz-15. Taeschner F., ufslamda Fütüvvet Te şkilat ı» s. 23416. E 12, s. 98917. E. İo, s. 990; Gölp ınarl ı A., Burgazi. ve Fiitillıvetnamesi, IktisatFa k. M e c. C. XV. no : 1 - 4. s. 76 - 153136


dığı Nısâb el - intisâb ve âdâb el - iktisâb adl ı eserinde bu türpratiklere 'çatt ığı gibi sunni görü ş aç ısından zenaatkarl ığınnas ıl olmas ı gerektiğini aç ıkladı. Ama bu eser yöneltildi ği meslekerbab ına kadar ula şmad ı . 18Böylece burada k ısaca fütüvvetin Islam toplumunda do•ğup, Türk -• Islam sosyal yap ıs ında nas ıl bir önem kazand ığınıgördük. Bu enteresan konu hakk ında daha geni ş bilgi birkaçfütüvvetname örneği okumak suretiyle geni şletilebilir. Bu kurumunTürk toplum yap ısındaki önemli yerini Evliya Çelebi'-nin, esnaf te şekkülleri hakk ında ve İbn Battüta'run Anadoluabileri hakk ında verdikleri bilgilerde ve daha birçok tarih veseyahat kitaplar ında bulmak mümkündür.Mesleki Organizasyonislâ.m dünyas ında genel olarak VIII. yüzy ıldan itibarenküçük - büyük, eski - yeni şehirler nüfuslarının artışlarına paralel olarak ekonomik bir geli şme gösterdiler. Bu ilerleme KuzeyAfrika'da, Ispanya'da oldu ğu gibi Orta Doğuda da müşahadeedilir. Yerli imalat ın art ışıyla Akdeniz'in çeşitli bölgeleriaras ında ve ayr ıca Hind Okyanusunda ticari al ış veriş gittikçeartt ı .Şehirlerde üretim ve tüketim maddelerinin ço ğalmas ı birçokmesleklerin semtlere göre yay ılmas ına sebep oldu. Genelolarak her şehirde Ulu Cami'nin hemen etraf ında sük (pazar)bulunur. Bu ve birbirine ili şkili sokakların her biri bir esnafgurubuna ayrılmıştır. Burada günlük ihtiyaca yarayan her aletve her g ıda maddesi bulunur. Bunun yan ında stik'daki dükkanlardan daha sağlam yap ılmış özel ve lüks ticaret maddelerisatan ilanlar (Kaysariya) vard ır. Bu dar ve ekseriya üstü kapalı yerler birer kuma ş pazarı iken sonra k ıymetli maddelerinkonduğu yerler olmuştur. Hanların hemen yak ınına da sarrafdenilen para değiştirme işlemleriyle uğraşanlar yerleşerek sük1$. E 12, 8. 990137


ve onu te şkil eden elemanlar şehrin ekonomik merkezi durumunagelmi ştir.Ortaçağ müslüman şehirleri hakk ında çözülmemi ş bir mesele var : Acaba esnaf te şkilatı var m ıydı ?Uzun zamandan beri Louis Ma s s i g n o n'un çal ış -maların ın tesiri alt ında, İslam Dünyas ında çok erken zamanlarda, en az ından Abbasilerden itibaren esnaf topluluklann ınvarl ığı kabul ediliyordu. Bu yazar Avrupa'dakilerle k ıyas edilebilenloncalar ın X. yüzy ıldan itibaren kurulduğunu ve hattabürılar ın Avrupa'dakilerden eski oldu ğunu yazd ı . 1° Görü şünüXVII. yüzy ılda ~anl ı İmparatorlu ğunda lonca tipi meslekiorganizasyonlar ın mevcud olduğu ve bunlar ın zamanla şekillerindenhiç bir şey kaybetmeden daha önceki Türk Devletlerinde örnekleri bulunduğu fikrine dayand ırıyordu. Massignon'agöre bu loncalar miladi X. yüzy ıl civarmda do ğan Do ğuörneklerinden kayna ğını alıyordu. Bunlar futuvva (fityan veyagençler) denen dini örgütlerle s ıkı ilişkilerde bulunuyordu. Bunukan ıtlamak için mesleğe giri ş merasimlerini örnek gösteriyorduve O, İsmaililiğe bu te şkilatlann kurulmas ında büyükbir önem veriyordu. Zira daha sonraki ça ğlarda şii geleneğininizleri bulunduğunu ileri sürüyordu.Bernard L e wi s ve ondan sonra C ah en bu görüşüreddettiler. Önce metod yönünden : Zira bir as ır için geçerliolan diğer as ır için geçerli olmad ığından as ırdan as ıra s ıçramakhatal ıdır. Diğer yandan Türk - İran ülkelerinde câri olanşeyleri kendili ğinden bütün islam ülkelerine te şmil etmemelidir.Özellikle Fütüvvein ın baz ı meslek çevreleriyle ili şkisi olduğuşüphesizdir. Fakat bu ili şkiler XIII - XIV. yüzy ılda bilhassaSelçuklu hakimiyeti alt ındaki ülkelerden önce görülmez.20 Daha önceki zamanlar için hiç bir belge yoktur. Sonra19. Bu görüşler şu makalede toplanm ıştır : L. Massignonı , La Futuvvaou pacte d'honneur artisanal, Nouvelle • Clio. 195220. Futuvva hakk ında : E İ .2, Taeschner'in, makalesi,138


Ismailik hakkında, Abbasiler .devrinde şehir içi mesleki organizasyonlardaherhangi bir şii bulaşmanın örneklerine sahipolunmaz. I smaililik ve hele K arma t doktrini, yalnızçiftçi ortamlarda bir müddet sosyal bir görünü ş kazanabildi. Bilindiği gibi Bağdad'da halk tabakas ı şii değildir. Hanbelidir.O halde Sümüdir.Loncalar ın gerçekten var oldu ğunu doğrulamak için hemmesleklerin nizamnameleri (hisbe, ihtisab) ve hem de bunlarabağlı görevlilerin (Doğuda muhtesib, Bat ıda sahib-es-sûk) varlığıüzerine dayamlnu ştır: Hisbe üzerine yazalan kitaplar meselaBatıda XII. yiizy ıldan önce görülmez. Daha önce ticari al ış -verişlerde ve daha geni ş ölçüde sosyal ili şkilerde helal olan veolmayan hususlarda k ısa, toplama birer hukuki mecmualard ır,Bu hisbe kitaplar ı meslek teşkilatlarmm rolü ve organizasyonuüzerinde bilgi vermiyor. Fakat -mesleki çevrelerle ili şkisi olmayan,hükümete bağlı muhtesibden bahseder.Loncaların lehinde birkaç müsbet delil getirebilecek hususlarşunlard ır : Baz ı mesleklerde birlik duygusu (esprit decorps), yüksek bir mesle ğe dahil olma fikri, ve baz ı şahıslarınadlarının sonuna mesleklerinin lakab olarak eklenmesi gibi;fakat bu misaller seyrektir ve az kan ıtlayıcıdır. Diğer yandan,camiler ve hanlar gibi meslek isimleri ta şıyan binalar vard ır venihayet bunlar aras ında işbirliği ve cezai sorumluluk zikredilir.Islâm hukuku suç olduğu zaman' mü şterek mesuliyeti arar :Bu hususta Arap kabileletinin geleneklerinin hat ıras ı bulunur.Kabileler gibi gelene ği ve askerler gibi bir te şkilatı (Divanu'l -ceyş) olmayan kişiler için gayet tabi iki mesleki dayan ışma birçember olabilir. Bu sonuncu, bir korporatif te şkilatı gerektirmez.O halde şimdilik Islam Dünyas ında XII. ci a.sırdan önCekidevre için lonca te şkilatlann ın varlığı hakkında olumsuz cevapverilir. Hristiyan dünyas ında mevcud olanla bir yak ınlaşma21._ R. Mantran, i'E"xpan8ion lifusulmane, s. 294.139


yapmaya çok çal ışıldı. Le vi-Prov e n c a 1, müslüman ispanya'dakimeslek guruplar ı hakk ında bilgi verirken. «Kurtubave diğer şehirlerde lonca denilebilecek bir çok «tabakalar ın»ve çeşitli meslek guruplar ın ın işaretini tarihi metinlere dayanarak»anlat ırken hataya dü şmedi. 2222. R Mantran, l'Expanısion Musultnane, s. 295.140


VAKIFLARInsanlık tarihinin en büyük yard ımlaşma kuruınlarmdanbiri Vak ıftır. Islâm dini sosyal yard ımlaşmaya büyük önemvermektedir. Zaten insan, ahlâki ve insani bir görev olarak çevresine yardım etmek ister. Vak ıf, insanların hayatta iken yapabileceklerimaddi en büyük hayır işidir.Vakıf şöyle tanımla= : Yararı kullara ait olmak üzere birmalı kendi mülkünden ç ıkararak Allah yolunda tahsis etmektir.Vak ıf kelimesi Kur'an'da mevcut de ğilse de bu kelimeninanlamına yakın birçok kelime vard ır : «Sevdiğiniz şeylerdensarfetinedikçe iyili ğe erişemezsiniz. Her ne sarfederseniz şüphesizAllah onu bilir (Kur'an III, 92)», R iyilikte ve fenalıktansak ınmakta yard ımlaşın ... (Kur'an V, Z)» ve diğer birçokayetlerde «b i r r», «sadaka» ve «ihsan» kelimeleri geçer.Müslümanlar ı vakıf kurmaya götüren en başta gelen âmilPeygamberin hadisleri olmu ştur. O bir hadisinde şöyle buyu•rur «Ademoğlu ölünce yapmakta olduğu hayırlı işleri durur.Ancak üçü müstesnadır : Faydalı ilim bırakan, arkasından. duaeden iyi evladı olan, bir de sadaka-i câriye yani kesilmeden de.vam eden hayır yapanların sevabı kesilmez. i Yine vak ıf hakkındasağlam bir dayanak, H z. Ö m e r'den rivayet edilen birhadistir. Burada Hz. Ömer sağlığmda Semğ denilen öz mal:bir hurmalığı vakfetmek isteyerek : - «Ya Resullullah! Banagöre en güzel ve k ıymetli bir hurmahğa malik bulunuyorum.Halis kazancım olan bu mahrm vakfetmek istiyorum, diye peygamberesorduğunda O : «Bu hurmahğm aslm ı, rakabesini1. Müslim, Vasiyye 14; Ebu Davud, Vasya 14; Tirralal, Ahkam 36:Ahmed b. Hanbel III. 372.141


vakfet. Art ık o sat ılmaz, hibe edilmez, vâris olunmaz, yaln ızonun malu.-.ülü (ihtiyac ı olana) infak edilir, yedirilir» buyurdu. 2Böylece vakf ın meşruluğu Kitap, Sünnet ve İcmâ ile sabitolmuştur. 3Öte yandan İslâmiyetten önce de Arabistan'da vakf ın bulunduğu ileri sürülmüştür. Ancak müslümanlar ın genel görüşünegöre Arabistan'da islâmdan önce vak ıf yoktu. 4 Bir görüşegöre de : «B e n u Ş e y b e, Peygamber zaman ında Ka'be'ninkoruyucuları idi. Bugüne kadar imtiyazlanm muhafaza ettiler. Kay ıtlar, İslâm öncesi devirde bu idarenin vak ıf idaresinedönüştüğünü görmeye imkân verir. Burada vak ıf kelimesimevcuttur. Mülkiyet, ebedi olarak nriâbede ve onun Tannsmahasredilmiş olup işletilmesi ise özel ki şilere, bedel kar şılığıverilmiştir». 5Vakıf kaynağından bahsederken, di ğer dinlerde de vak.fın bulunduğuna işaret edelim. Budist vakıfların mevcut olduğu ve en büyük Budist mâbetleri bugün Brahmanlar taraf ındanyönetilmektedir. 6 Zengin Uygur edebiyat ının elde kalanbelgeleri aras ında vakıf vesikalan bulunmu ştur. 7 Prof. K ö p-rülü vakf ın en eski kaynağı hakk ında şu bilgiyi vermektedir:«Bizce vak ıflar ın menşeini yalnız Roma ve Cermen hukuklanndadeğil, daha eski şark medeniyetlerinde, ve bilhassa Mezopotamya'da aramak daha doğrudur. Bâsbil'de Sumu-lailudevrinde tesis edilmi ş dini bir vakıf hakk ında malumat ımızvard ır: Ruhunun selametini temin etmek isteyen dindar bir2. "Ahbis aslahu sebbil samarahu", Sahih-i Buhari Muhtasar ı Tecrid-iSarih Tercümesi, C. VIII s. 221.3. Ali Haydar, Ahkam 'ul - Vukuf, s. 6.4. Şafii, K. Umm, III, 275-280.5. Düssaud, Pindtration des Arabes en Syrie, p. 123; Wellhausen, Restecırabischen Heidentems ( ın,skizzenund vorarbeitein), 88.6. Ruben Budist vak ıflar ı hakk ında, V a k 1 f l a r Der g. Ii, s. 180.Çev.: Meliha Tortak.7. A. g. mak. s. 180.142


adam, mabud Şaarum ile mâbede Şallat namlarma bir mâbedyaptırmış ve tayin etti ği bir rahibin oturmas ı için de bir mülktahsis etmişti. Bunu tesbit eden ve umumiyetle Kudurru ad ıverilen hukuki vesika, vak ıf sahibi bu rahibin vazifesi üzerindeher türlü iddiadan vazgeçti ğini, aksi takdirde hükürndarın veŞarrıas'ın bir düşmanı gibi muameleye tabi tutulmas ı lazımgeldiğini tasrih etmektedir. Bu tesisler, Babil hukukuna göre.daha ziyade bir hibe mahiyetindedir. 8 Bunlar ve Hititletde gör.düğilmüz mümasil dini hayri müesseseler, tunumi s ıtrette, yakfm ilk örnekleri gibi telakki olunabilir. islâm vakflyelerininsonunda,. vak ıf şartlarına riayet etmeyenler hakk ındaki lânetformiilleri bile Babil hukuk vesikalarmda ayniyle mevcuttur».9 Öte yandan Köprülü vakıf müessesesi hakk ında yazdığıgeniş bir -tetkikde, «Isla ın vakfı= menşeini açıklarken bununeski Roma hukukundan de ğil Bizans hukukundan esinle.nerek geli ştiğini ifade eder. 10 Ona göre : Kur'an'da vakfa , dairhiçbir açık işaret bulunmamakla beraber, islam fakihleri muhtelifhadislere istinaden bu miiesseseyi Peygamber zamanmairca ederler. Baz ı islam yazarları, İ brahim Peygambertarafından yap ılan vakıfların varlığından da bahsederler. Halbukivakıf müessesesi Peygamberin öllimiinden sonra, Hicretinilk asrında teşekkül etmi ş ve ikinci asıllı son yarısında hukukişeklini almıştır. Kur'an'da ve Peygamber devrinde durumuşüpheli ve tartışmalı olan böyle bir hukuki kurum nas ıl bukadar büyük inki şaf gösteriyor. islâmiyetin verâset hakk ındakikat'i hiikümlerini -kaçamakh bir şekilde olsa bile- değiştirmekgibi ilk islam Imkukçular ım rencide edecek bir mahiyetarzetmesine rağmen, bu kurum nas ıl olup da muhite uy8. E. Cuq, Ptudes sur le droit babyloniesz, Paris 3.929, s. 75.9. Köprülti F., Tan ıtnıa yazısı : Prof, E. Arsebük, »indeks istiw ıteden şahsiyet; vakıf, s. 458, Vak ı flar Der g is i, C. II, s. 458.10. Köprillti F., Vak ıf Müessesesinin Hukuk; nu ılıiyeti ve tariht tekd ınüL12,Vak ı flar Dergisi, C. II, s. 1 -37.143


gun bir sistem haline getiriliyor. Köprülü bunun sebebini,fetihle'• sonunda büyük ferdi servetler ve geni ş topraklar ındoğmas ı sonunda bilhassa M ısır ve Suriye'de bulunan bu toprakların«Bizansta kilise ve manast ırların mülklerinde pek çoktatbik edilen bir nevi tasarruf şekli İslam vak ıf sistemine degirmiştir» diyerek « İslâmiyetin hicri birinci as ırdaki tarihi inkişaf',vak ıf müessesesinin vücut bulmas ı için icab eden iktisadişartlar ı haz ırlamış ve mümasil H ıristiyan tesisleri İslamfakihlerine vakf ın hukuki esaslar ını ve şekillerini vücuda getirmekiçin laz ım olan örnekleri vermi şti» görüşünü savunmuştur.Yine eski dinlerde ve uygarl ıklarda vak ıf konusuna dönersek,Anadolu'nun eski uluslanndan olan Hititler in yaz ılıtabletler halinde vakfiyelere sahip olduklar ı Boğazköy'de yapılankazılardan elde edilen belgelerin Türk - İslam Müzesindekorunduğu belirtilmiştir. ııTürklerde İslam öncesi vak ıf konusu nas ıl bir durumdaydı sorusu akla gelebilir. Orta Asya'da ya şayan Türklerin büyükbir uygarl ık kurduklar ı kaz ılarla kan ıtlanmışt ır. Ama bunlarınsosyal yaşayışlann ı ayd ınlatan belgelerden yoksunuz. Va.kıf kuruınunun ortaya ç ıkabilmesi için yerle şmiş bir toplulukolmas ı, kişiler aras ında ev, silah ve bir - iki parça ta şınır eşy'ıdan daha geniş ölçüde özel mülkiyetin bulunmas ı gerekir. 12ğda ve her toplumda dini ve laik gayelerle yap ılan te-Her çasislere bugünkü anlamiyle vak ıf demek gerekmez. Vakfa benzer kurumlar eski devirlerde kavimlerde çok defa bir tap ınakve din adamlar ı teşkilatına lüzum gösteren dinler dolayisiyledoğmuştur. Göçebe olarak ya şayan topluluklarda, şamaniz.man de özelliği dolay ısiyle bugünkü anlam ı ile vak ıf kurumuna11. Yücel Erdem, Vak ıflar ve Vakfiyeler, « Orta-Dokka» 10. XI.1974 s. 2.12. Ogel Bahaettin, İslamiyette ıt önce Türk Kültür Tarihi T.T.K. yay..<strong>Ankara</strong>, 1962144


enzer kurumlara rastlayam ıyacağımız tabiîdir. "Vak ıf hakk ında mezhep imamlarının görüşü ise şöyledir:I m a m-ı Az am vak ıf hakkında gayet dikkatli davranm ıştıt..Bu dikkat ve hassasiyet Kur'an'daki miras ayetlerinin çi ğnenmemesinihedef almaktad ır. Imam-1 Azam vakfa cevaz vermekle beraber, lüzum ifade etmeyece ğini 4 ve ariyet kabilindenolduğunu söyler. Bu durumda vakfolunan mal vâk ıfın mülkündenç ıkmaz ve istedi ği zaman vak ıftan geri dönebilir. Imam- ıAzam vakfı bir müessese olarak kabul eder. Onun ö ğrencisiolan İ mam Ebu Yusuf vakf ın ateşli bir taraftan olarakhocas ınm kabul etmedi ği gallesi (geliri) tamamiyle vâk ı-fa (vakfeden ki şiye) ait olmak üzere vak ıf tesisin bir hadls'edayanarak kabul etmi ştir. Imam Ebu Yusuf, hanefi mezhebindekivak ıf prensiplerinin esaslanm kurmu ştur. 16 Kendisi birhac esnas ında Medine'deki Islâm vak ıflarını gördükten sonrabu müessesenin Islâm ümmeti için çok faydal ı olacağına kanaatgetirmi ştir.Ş af i I, Ebu Hanife'den ayr ı görüştedir. Şafil vakfın, mülkiyetolarak, vâk ıfın ve varislerinin mülkiyeti olarak kalaca ğıhakkındaki görüşü reddeder.İmam Şafil ve İmam Ahmed 1bn H a n b e l'e göremüebbed bir cihete vakfedilen bir mülk vâk ıfın mülkündenç ıkar. Halbuki Malikilere göre vakfedilen bir mal, ba şkasınınmülküne girmezse de baz ı tasarruflar itibariyle vâk ıfın -ve yarislerininmülkünden ç ıkmaz. 1/13. Hüseyin Hatemi, Türk Hukukunda Vak ıf Kurma Muamelesi, s. 12-13.14. Vakf- ı lazım: Vakfeden veya Hakim Taraf ından Feshedilmesi caizOlmayan Vabf.15. Berki Ali Himmet. Vak ıflar, s. 5.16. Köprülii F. Vak ıf Müessesesi, V ak ı fl ar Der gis i, C. 11. s. 4.17. Bilmen O. N. Ist ılahat- ı Fıkhiyye Kamusu, C. IV, s. 172.Berki A. H., Vak ıflar, s. 43 dipnot: 2.145


Vak ıf, insanlar ın düşünebildikleri kurumlar ın en hayırlı -s ıd ır. Vakıftan maksat şöyle s ıralanabilir :1 — Allah' ın yan ında bir mükafata ula şmak (dini hedef);2 — Bir mali insanlar ın yarar ına sunmak;3 — Vak ıf tesis etmekle eserini ölümünden sonra, o malın ayakta kalaca ğı sürece, devam ettirmek;4 — Vakfedenin, eserlerinin kendisi için garanti edildi ği.ne emniyet vermektir. 18Bir de vakf ın tarih boyunca hangi alanlarda yap ıldığınabir göz atal ım : Cami, mektep, medrese, namazgâh, kütüphane,imaret (a şevi), kervansaray, hastane, esnaf loncalan, çe şme,sebil, kuyu, su yolu, dükkan, misafirhane, yol, köprü, kald ırım,hela, çama şırhane, han, hamam, bedesten, türbe, iskele, denizfeneri, zorhane, okçu ve güre şçi .meydanlan (spor sahalar ı;yapmak, borçlulara yard ım, esir ve köleleri azad etmek, esirlerimünasibiyle evlendirmek, fakir k ızlara çeyiz vermek, yoksullaraodun, kömür almak, g ıda yard ımı yapmak, hizmetçilerinefendileri taraf ından azarlanmamas ı için k ırd ıkları kâse vekaplarin yerine yenisini almak (bunu İbn Battûta da söyler),hayvanlar ı korumak, ku şlara yem paras ı ayırmak, hasta leyleklere bakmak, koyun cinsinin ve tohumlar ın ıslahına çal ış -mak, gazilere at yeti ştirmek, sanata te şvik etmek, kuma ş ütüsüiçin mengene tahsis etmek, a ğaç dikmek, hapistekilere et:ve karl ı su vermek, borçtan hapse girenlerin borcunu ödemek.istihkam, kale, top dökümü, askeri techizata, donanmaya yar-•dım etmek, baharda ö ğrencileri k ır gezisine götürmek, kitaplarıntashihini sağlamak, dağlara ıssız yerlere geçit kurmakinsan ın neye ihtiyac ı varsa onu yapmak 19 gibi daha akla gel -meyen ve fakat vakfiyeler okunursa hayretle kar şılanan bir-18. Pesle O. La tlı orıe et la Pratique des Habous dans le Rite Malekite,p. 22.19. Keskio ğlu, O., Vak ıf Hizmetlerinin Çoklu ğu ve önemi, DiyanetGazetesi, Say ı : 85.146


çok vak ıflar ulvi maksatlarla meydana getirilmi ştir.Islâm ın ilk çağlarında vak ıf tesisi henüz yay ılmadığıvak ıf belgelerine az raslan ır. Hicri 290 y ılından önce bir kitabemevcut değildir (Kudüs'te bir an ıt-mezar). 20 Ancak, hicrl V.(M. XI) yüzy ıldan itibaren ismine vakfiye dediğimiz valufmisteklerini, şartlarını içine alan ve hakimin tescilini içeren belgelerleçok kar şılaşırız. Bir vakfiye tanzim edilirken şu hususlargöz önünde tutulur1 — Allah'a hamd ve sena. Vakf ın ecir ve sevab ı hakkındaayet ve hadisler zikredilir.2 — Vakfolunan mallar, yerlerinin belirlenmesi;3 — Vakfolunan mallar ın nas ıl idare olunaca ğı;4 — Vândat ın kimler taraf ından idare olunacağı;5 — Vakfın kimler taraf ından yönetilece ği;6 — Kad ının vakf ın sıhhat ve lüzumuna dair hükmü;7 — Şahitler ve kad ı'nın imzas ı ;Burada daha sonralar ı İslâm dünyas ında ortaya ç ıkan âdlveya ehli vakıf denilen bir vak ıf çeşidinden de, öneminden do.layı, bahsetmek gereklidir. Buna en eski örnek, Ş âfi rninFustat'taki evini, mü ştemilat ı ile soyundan gelenlere b ırakmasıd ır. 21Bu vak ıfların gayesi, esas dini hay ırlar yan ında, neslinbir akâr b ırakmak; siyasi devrimlerin ve sosyal kar ışıklıklarındoğduğu zamanlarda zalim hükümdar ve idarecilerin zaptve müsadereSinden (el koymas ından) korumakt ır. Öte yandan.Kur'an' ın miras hükümlerini, me şru bir yol arayarak ya mirasahak kazanmayanlar ı mala ortak etmek veya aksine malavaris olanlar ı bundan mahrum etmeyi hedef al ırdı. Bunun ya.nında aile vakf ı tesis eden mevkûfun parçalara bölünmemesinigözetirdi. Yine bir kimse, ailesi ve çocuklar ı için vakıf tesis20. Cahen Cl., Reflexions sur le Waqf Ancien, S t u d i a Islamie a.XIV, P. 41.21. Şafii, Kitabu'l - Umm, C. s. 281 - 283.147


ederken, mevküfun •herhangi bir borç kar şılığında alacakl ılarıneline geçmesine engel olurdu. (Bu, Ebu - Suild'un bir fetvası ile (1574) k ınanm ışt ır). 22Vak ıf hakk ında baz ı bilginlerin menfi görü şleri de ol.muştur :Her ne kadar vak ıflar, sefalet ve fakirlikle sava ş ve ilmite şvik için hizmet etmi şse de zamanla parazit haline gelen büyükkitleleri beslemek suretiyle ekonomik ve moral yöndenmahzurlar do ğurmuştur. Yine vak ıf kurmak için zenginler,sermayeyi verimli bir i ş sonunda değil fakat fakir halk ın s ırtmdanç ıkararak eserleri meydana getirmi şlerdir. Öte yandan,büyük arazi ve akarlar ın vak ıf haline gelmesinden sonra bunlariyi işletilmemi ştir. Ve hatta bu kötü i şletmecilik yüzündenyeni tar ım yöntem ve aletleri ihmal edilmi ştir. 2.3Yine bir ba şka görü şe göre : «Vak ıflar sayesinde bir ki şivakıf bir yerde doğar, vak ıf bir be şikte uyur, vak ıf mallardanyer içer, vakıf kitaplardan okur, vak ıf bir medresede hocal ıkeder, vak ıf idaresinden ücretini al ır ve öldüğü zaman kendisivakıf bir tabuta konur ve vak ıf bir mezarl ığa gömülür.» 24Her ne olursa olsun, k ısaca özetlersek, ulvi gayelerindenuzaklaşt ır ılmayan vak ıflar iktisadi hayat için hiç de zararl ı değil,faydal ı olmuş, bütün sosyal hedefleriyle Osmanl ı Türktoplumunda en olgun şekline ulaşmış ve bu toplumda çok yamili, bir kurum olmu ştur.22. Heffening, Wakf, E. I., IV, 1159, Morand M., De la Nature jurkliquedu Hobous, 250 in (Etudes de droit musulman AlOrien, Alger, 1910)23. Heffening, Wakf, E. I. C. IV, s. 1158.24. Arsebtik, E., Mdmeleke istinad eden şahsiyet, Ada 1 e t C e r i -d e s i, S. 37, s. 1130.148


B İ SL İ YOGRAFYA*I — GENEL NI 11;LIKTE KITAP VE MAKALELERBarthold W., Islam Medoniyeti Taxihi, Fuat KöprilliVntin Başlangıç,izah ve Dlizeltmelerlyle 2. bask ı, <strong>Ankara</strong>, 1963.Cahen Claude, 11slam des Origines au Debut de rEmpire Ottomaıt,Paris, 1970.The Cambridge History of islam, ed.: P.M. Holt;Ann K.S. Lambton; Bernard LewisVol 1 : The Central İslamic LandsVol 2 : The Further islamic Lands, islamic Society and Civiiization, Cambridge, 1970.Classicisme et Döclin Culture' dans l'Histoirede l'Islam, (Actes du Symposium İnternational de la CivilisationMusulmane) organise par R. Brunschvig, G.E. Von Grunebaum, Paris,1957.Ellisseff Nikita, l'Orient Musulman au Moyen Age 622.1260,Paris, 1977Gaudefroy - Demombynes Maurice, Les 1 stitutions Musulm,c ınesParis, 1946.Hamidullah Muhanuned, islam Peygamberi, Hayatı ve Eseri, çev.M. Sait Mutlu (1. cilt); M. Sait Mutlu, Salih Tu ğ (2. cilt), 3. bask ı,İstanbul, 1972.Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlam ı (Med1), Diyanetİşleri Başkanl ığı Yayını, <strong>Ankara</strong>, 1973.The Legacy of İslam, ed. Joseph Schacht, C.E.Bosworth, second edition, Oxford, 1974.Levy Reuben, The Social Structwre of İslam, Cambridge, 1962.Mehmet Arif, Binbir Hadis, İstanbul, 1975.Miquel Andr, rtslaın et sa Civilisation VII - XX. siectes, Pante, 1968Pakalm Mehmet 'Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve fierimtertSözlü ğü, 2. bask ı , İstanbul, 1971 - 1972.Sayılı Aydın, Ortaçağ İslam Dünyasında ilmi Çalışma Temposun ıkikiA ğıriasıncının Baz ı Temel Sebepleri (Avrupa ile Mukoyese), A r a ş-* Kitapta kullan ılan kaynaldann hepsi buraya al ınmadı.149


t ı r m EL DTCF Felsefe Ara ştırmalar ı Enstitüsü Dergisi I. cilt, 1963,<strong>Ankara</strong>, s. 5 - 71.Seyyid Emir Ali, Musavver Tarihi islam, çev. M. Rauf, Dersaadet1329 (1911).Sourdel D. - danine Sourdel, La Civilisation de rislain Ckutsique,Paris, 1968.Zeydan Core', Medeniyeti islamiye Tarihi, çev. Z. Megamiz„,5 cilt,Dersaadet, 1328 -1330 (1910 -1911).II — KONULARA GÖRE KITAP VE MAK.ALELER1 — HALinoiLİKAli Abdurrazık, İslamiyet ve Hükümet, çev. Ömer Riza, lstanbui,1346 (1927). "Hamidullah Muhammed, Le Chef de l'Etat Musulman d l'Epoquedu Prophete et des Califes, Recueil de la Socit Jan Bodin, TomeXX, 1970.Hanvidullah Muhammed, islam Müesseseleri Tarihi, (çogaltümışnotlar), Erzurum, 1975.Hatiboglu Mehmed Said, İslamda İlk Siyasi Kavmiyeteilik HildfetinEureyşitiği, A. Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, c. XXIII, 1978.el - blaverdi Ebu'l - Hasan Ali, Ahkamu's - Sultaniyye, Kahire,1327 (1909).Sanhoury Abdurrazzak, Le Califat, Paris, 1926.Sourdel Dominique - Lambton Ann K.S., Khalifa mad., E. İ. (2)Seyyld Bey, Hilafeti?! Makiyeti Şeriyesi, yayınlayan Suphi Menteş,Istanbul, 1969.Tyan Emile, institutions du Droit Public Musulman I; le CalifatBeiroute, 1954.2 — HUKUK KURUMLARICoulson N. J., A History of İslamic Law, «Islarnic Surveys» coll.Edinburgh, 1964.Heffening W., Şahid mad. t A,Mardin Ebu'l - Ula, Kad ı mad. t A.Schaeht Joseph, islam Hukukuna Giriş, çev. Mehmet Da ğ, AbdülkadirŞener, <strong>Ankara</strong>, 1977.Tyan E., Histoire de fOrganisatiosı Judiciaire en yays2 vol., r&M. Leyde, 1960.3 — ORDUCahen Claude - Ayalon David, Djaysh mad. B. İ.150


Khadduri Macid - Calıen Claude, Harb mad. E. t (2)Parry V. J., Bargd mad. E. İ. (2)Parry V. J., İslamda Harb Sanatı, Çev. E. Merçil, S. Özbaran, Ta -rih Dergisi, Say ı 28 - 29, İstanbul 1975.Von Wissman H., 73adw mad. E. İ. (2)•4 — BERİD ( İSLAM DEVLETLERİNDE HABERLEŞME)Hugounet Paul, La Poste des Califes et la Poste de Shah, Paris, 1884Köprülü Fuat, Ribat, Vak ı flar Dergisi, e. II., <strong>Ankara</strong>, 1942.Köprülü Fuat, Berid mad. İ. A.Kudama b. Caler, Hitabu'l- karda ve scısıatu'l - kitabe, KöprülliKtp., nr. 1076.Marçais Georges, Ribat mad. İ. A.Mehmed Ali, Posta Tarihi, P o s t a ve Telgraf M e etaus ı, Say ı 31 Eylül 1319, s. 590- 592.Mehmed Ali, Posta Mebahisi, Posta ve. Telgraf Meemuası, Sayı 159, Temmuz 1330, s. 1822 - 1826.Sauvaget J., La Poste aux Chevaux dans l'Empire des MarrıelouksParis, 1941.Sourdel Dominique, Barid mad, E. İ. (2)5 — •BELTÜLIVIAL .Cahen Claude, Bayt al - mal mad. E. İ. (2).Ebu Ubeyd el - Kas ım b. Sallâm, Kitabu'l Emal, yay. MuhammedHalil Harras, Kahire, 1968.Fayda Mustafa. Uz, Ömer Zaman ında Devlet Gelirlerinin Dağıt ım ı,(bas ıma haz ır makale).Mardin Ehül'Ulâ, Beytül ındl mad. İ. A.Mez Adam, Orta Zaman Türk • İslam Dünyas ında Maliye, çev, CemalKöprülü, Ülkü Mecmuas ı, Sayı 47 - 48 - 49, <strong>Ankara</strong>, 1937.S ıdd ıki S. A., Islam Devletinde Mali Yap ı, Istanbul, 1972,6 — TOPRAK VE TARIMCahen Claude, l'islam des Origines au -Mut de d'Enipire Ottonıain,Paris, 1970.Dennett David C., Conversion and the Poll - Tax In Early IslamCambridge Mass, 1950.Ebu Yusuf, Kitabu'l Harac, çev. Ali Özek, İstanbul, 1970.İnalc ık Halil, İslam Arazi ve Vergi Sisteminin Te şekkülü, '81 anıİ limleri Enstitüsü Dergisi, I, 1959.Turan Osman, ikta mad. İ . A.7 — TICARET HAYATICook M. A. (ed) Studies in the Econamie History of the Middle EastLondon, 1970, part öne.151


Heyd W., Yak ın-Doğu Ticaret Tarihi, çeV. Enver Ziya Karal,T.T.K. yay. <strong>Ankara</strong>, 1975.Lombard Maurice, riskini dans sa Premiere Grandeur (VIII - XIsicles), Paris, 1971.8 — ŞEI-IIRLERİN KURULUŞU, ŞEHIR HAYATIKuban Doğan, Sanat Ta,-;iltimiz;;z Soruntalz, istanbul,Lapidus tra M (ed.), Muslim Cities in the later Middle A.ges,Cambridge, Mass. 1967.Marçais Georges, Consi4rations sur la Ville musulmane et le mulatasib,Recueil de la SociOt Jean Bodin VI, Bruxelles, 1954.9 — EG1TİM VE ÖGRETİM KURUMLARIDağ M., Öymen Hıfzırrahman, islam Eğitim Tarihi, <strong>Ankara</strong>, 197-.Lİbn Haldun, Mukaddime, çev. Z.K. Ugan, c. II, <strong>Ankara</strong>, 1954.Pedersen John, Mescid Mad. I. A.Shalaby Ahmad, History of Muslim Education, Beirut, 1954.Tuğ Salih, Barly Educational institution in the islamic World,(Actes du XXIX Congrs İnternational des Orientalistes), EtudesArabes et islamiques, yol. 4., Paris, 1975.Vollers K., Ezher mad. I.A.Yurdayd ın Hüseyin G., islam Tarihi Dersleri, <strong>Ankara</strong>, 1971.10 — FÜTÜVVET VE AHİLİKÇağatay Neşet, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, <strong>Ankara</strong>, 1974.Gölpınarl ı Abdulbaki Burgazi ve «Fütüvvetnamesi», tktisatFakültesi Mecmuas ı, c. XV., 1954.Gölpınarlı Abdülbaki Islam ve Türk illerinde Fütüvvet Te şkilatı,iktisat Fakültesi Mecmuas ı, c. XI, 1950.Taeschner Franz, islamda Fütüvvet Te şkilatı, B e 11 e t e n, eXXXVI, no: 142.Taeschner Franz, Islam Ortaçağındct Fiitüvve Te şkilatı, IktisatFakültesi Mec ınuas ı, c. XV., 1954.Taeschner Franz, Futuwwa, E. İ. (2).11 — VAKIFLARBerki Ali Himmet, Vak ıflar, İstanbul, 1940.Cahen Claude, Reflexions sur le Waqf Ancien, S t u d i a İ slamica,XIV., Paris.Heffening W., Wakf mad. E. I. (2)Kayaoğlu İsmet, Vakf ın Menşei Hakkincla Görüşler, Vak ı flaDergisi, e. XI, (tarihsiz).Köprülü Fuat, Vak ıf Müessesesinin Hukuki Mahiyeti ve TarihiTekdmülü, V.aktflar Dergisi, c. II., 1942.Ruben W., Buddhist Vakiflar ı Hakk ında, Vak ı flar Dergisic. II, 1942.152


D İ ZINAAbbas (el) 49Abbas! (ler) 6, 18, 29, 30, 49, 52,71, 78, 87, 89Abbasi Devleti 65Abbas! Postas ı 69Abdal Musa 134Abdulhamit II 38Abdulkahir Ba ğdadı 34Abdullah b. Omer 25Abdullah İbn Seba - 27Abdulmelik b. Mervan 29, 61, 65Abdurrahman b. Avf 25, 26Adem (Hz.) 17Adriyatik 103Aduddevle (Buveyh ı) 131Afrika 110Afrika (Do ğu) 100Afrika (Kuzey) 47, 137Ahd 29Ahi Evran 133, 134, 136Ahilik 133Ahmed İbn Hanbel 13, 33, 145Akdeniz 11, 99, 106, 107Akılla 82Alaeddin Keykubat I 133Alfred Von Kremer 94Ali (Hz.) 21, 23, 25, 26, 27, 29, 3242, 130Ali Abdurrazik 18Ali b. İsa 82, 94Alparslan 14, 71Ama,lfi 103Aman 59Amanuslar 48Amili 66, 77, 78, 91Amr b. As 28Anadolu 31, 133Anibal 13Antakya 101Arab 47Arabistan 5, 85, 86, 142Aramca 10Arap 83Arapça 10, 83Arap fetihleri 85, 89, 98Araplar 45, 48, 49, 87Arap rakamlar ı 93Arazi mülkiyeti 89Arrâda 54Arz 51Anadolu Selçuklular ı 51Asabiyye 132Askerler 120Askerlik 83Astronomi 14Asurlular 62Aşare-i Mübe şşere 25At 54Atâ 51Ateş kulesi 70Atiyye 77Atlas Okyanusu 66Ava= 49Avrupa ticareti 10Aybek, 72, 73Ayşe (Hz.) 27Ayyârhn 130, 131Ayzab 101Aziz (el-) Nizar 128BBaa1bek 127Babil 142Babil Hukuku 143Babilliler 14Babilonya 82Badtıra.va 82153


Bağdad 14, 31, 50, 65, 82, 98,109, 116Bahreyn 96Bâkillani 33Balaban 73Banka 114Barbarlar 11Bari 101Barüd 55Barut ate şi 55Basra 48, 82, 99, 100Basra Körfezi 99, 105, 109Bat ı 9, 11Bat ı Göktürk Devleti 72Batta,ni 15Baybars (Sultan ez Zahir)31, 61Bayezit I 37Bayrak 58Bedir Savaşı 123Belh 126Bengal Körfezi 100Benu Saide 21, 22Benu Şeybe 142Berberi 9, 11Berid 62, 64, 65, 66Berid reisi 67Beygir 54Beyrünl 15Beyrut 101Beyt ul - hikme 13Beyt ul - mal 42, 76, 81, 93Beyt ulmali'l - hassâ 76Beytu - müslimin 76!Mal 19Bilim 13Birlik duygusu 139Bizans 6, 11, 45, 51, 62, 65, 69, 119Bizansl ılar 104Bolin, Sture 9799 Baston (Kadib) 30Bostan dolab ı 85Buda rahibi 72Budist vak ıflar 142Buhara 103Burc 54Burgazi (el-) Yahya b. Halil 136Buveyhiler 30, 111Buzurg İbn Şahriyar 108Bütçe 82CCâbir İbn Hayyan 15Caetani 24Cahbaz 115Cahen CL 8, 138Cü.hiz 50, 120Câmi 117, 122, 128Casusluk servisi 56Cemel Vakas ı 33Cengiz Han 74, 133Cermen hukuku 142Cidde 100, 101Cihad 10, 46, 80Coğrafya 13Cizye 78, 82, 87. 89, 92, 94Clearing 113Cübbe 30ÇÇarşı 117Çelebi Mehmed 38Çeviriler 14Çiftçiler 79Çin 9, 74, 100, 104, 109Çin Denizi 106Çin - Hindi 100Çinliler 55, 104DDabbâbe 54154


Dâmin 78Darâib 80Darphane 79Dür ul- harp 79Dür ul - hikme 13Dür ul - ilin 13Dür ul - İslâm 11Dâvud_ (Hz.) 10, 17Define 79Delhi 72Delhi Türk Sultanlar ı Devleti72, 73Della Vida 24Denizcilik 60Devâdar 74Deve 54Devlet hazinesi 93Devlet mülkü 80Devşirme 51Dicle 97Din adamlar ı 121Dinar 92Dini riyâset 18Dil" 54Dirâr İbn Amr 34Dirhem 82, 92, 95Divan 24, 81, 86, 94DivânI 81, 93Divân ul - berid 68Divân ul berid el-memâlik 73Divân ul- ceyş 47, 51, 139Divâ,n ul - Day'a 90Divân ul -Hatem 65Divân ul -Istifa 81Divân un - nafakat 81Divân Zimâm 81Donanma 60, 61Doğu 11Doğu - Akdeniz 12Duhül 134Dumat ul- Candal 28Duraka 54Düşünce hareketleri 12EEbu Bekir (Hz.) 17, 18, 20, 21,22, 30, 77, 81Ebu Bekir b. el - Arabi (Kad ı )123Ebu Kalicar 131Ebu İshak 134Ebu. Yusuf ( İmam) 41, 145Ebu Ubeyd b. el - Cerrah 21Ebu Musa el - Eş'ari 79Eczac ılık 14Edebi meclisler 128Ehli vakıf 147Ehlu'l -akdi ve'l - hal 35Ehli sünnet 12Elcezire 126Elçi 74F,meviler 29, 30, 47, 49, 67Emevi Hanedan ı 65Emevi Hazinesi 65Emevi Postas ı 69Emin 130Emir 66Emir Candâr 74Emir el - mu ıninin 17Emiru'l bahr 61Emiru'l - berid 74Emiru'l - mâ 61Emiru'l umerâ 50Emniyet tuniri 67Ernsâr 48Emsâr şehirleri 117Endülüs Emevlleri 69Enstu. 22Ermenistan 48Ermeni 51155


156Es'arl 33Evbaş 130Eyyübiler 31, 128Esnaf teşkilatı 138Evliya Çelebi 135, 137Evs 21Eyyılbiler 51Ezher 125, 127Ezruh 28FFaiz 113Fakirlik 121Pars 9Fas 66, 116Fata 130Fatımiler 6, 32, 116, 125Fergana 49Fetva 41Fayyum 82Felsefe 14, 15Fenikeliler 60Fergana 85Fey' 78, 86Fırat 97Fil 54Filistin 11Fityan 130Fransa 101Frenk 51Funduk 111Furasiyye 56Fustat 48, 85, 147Fürvaneki 67, 68, 69Füttivve (t) 130, 132, 133,Füttivvetnameler 134GGalile 15Ganimet 46, 51, 79, 89Garde -F reinet 101Gayri (Sultan) 56Gayri müslim 20Gazali 34, 126Gazneliler 31, 70, 73Geometri 14Girit 101Göçebe (lik) 83, 144Göktürk 74Gönüllü müslümanlar 45Greguvar ate şi 55Grekö -Romen 119Güriler (Gurlular) 31, 73Güney Uygurlar ı 70Gürcü (ler) 51Güvercin Postas ı 69, 72Geyikli Baba 134HHac 13Hac ı Bektaş 134, 135Haer 36Hadim n1 - harameyn 38Haçlı Seferleri 60Haf ara 131Halep 14, 74, 118, 127Halife - hulefa 17, 19, 66, 93, 94HalifatAllah 18HalifatRasulAllah 17, 18Halifetullalı 30Hakem olay ı 28Hama 127liamidullah M. (Prof.) 19, 35Hammer 130135 Han 137Harae 78, 79, 85, 86, 89, 90Harac reisi 67Harieller 20, 28, 33Harun ur - Re şid 41, 82Harp 46Hasan (Hz.) 32


Haşimiler 27, 34, 35Hatifi 136Hazine 24, 66Hazrec (liler) 21Havale 112Hazar Devletleri 103Herat 14, 126Hımıs 47Hilafet-1 hakikiye 39süriye 39Horasan 48, 49, 67Horasanlı hac ılar 103Herasanl ılar 49, 50Horasan askerleri 49Horasan ordusu 50Hikaye 14Ilima 86Hind 9, 109Hindliler 14Hind Okyanusu 106, 17Hindistan 9, 31, 100Hind tıbbı 14Hisbe 139Hişam b. Abdülmelik 65Hititler 144Hukuki cezalar 80Hulefa-i raşidin 18HumR 127Humüs 79Ilussab 81, 82Hüza 54Huzeyfe 24Hülagü 75, 127Irak 48, 72, 82, 100, 127Istifa 93İIbn Battüta 127, 135, 146tbn Bibi 133Ibn Haldun 15, 35, 46, 116, 123İbn Hurdazbih 11, 105İbn Kesir 26İbn Macid 07İbn Sina 15Ibn Teymiye 34ibnu'l - Arab' 136İbn Vahşiyye 83İbrahim (Hz.) 143İbranice 10Ici (Kad ı) 34Içtimai anla şma 36İdrisiler 116İfrikiyya 48thvan 135Ihvanussafa 14iktâ 53, 80, 86, 87İlahi Kelâm 40Ilhanlılar 75Imam 19, 33İmam Azam 145Imamlık Doktrini 125Imamul -Harameyn el-Cuveyni126Incil 10Iran 10, 31, 69, 72, 82, 85, 90, 93,100, 133Iran (Kuzey) 48Iranlı (lar) 14, 49, 79Insani değerler 15İpek yolu 103İskender (Büyük) 13Iskenderiye 75Iskenderun 107Islam Devleti 18, 65, 75, 76Islam Dünyas ı 91, 93İslam fakihleri (hukulicular)92, 143islam ordular ı 87Islam Postas ı 75157


Islâm sanat ı 15Ismalli 32Ismaililik 139Ismet Paşa 39Ispanya 11, 69, 104, 137, 140İstanbul 103İtalyanlar 107Izzettin Keykubat I 133JJuba (Kral) 47Kabâla 91Kad ı (lık) 40, 67Kadiu'l - kudat (Ba ş - kad ı) 41Kahire 38, 50, 74, 108, 116, 120,128Kalansuva 30Kalâ 100Kale 117Kalkan 54Kâid 61Kanton 100Kanun-i Esâsi 38Karahanl ı 71, 72Karahanl ı Devleti 70Kara Deniz 103Karayollar ı 103Kargı 54Karolenjiyenler 97Karmat 139Kartaca 116Ka's el - füttivve 134Kaşgâr Hakâniyye 70Katâyi - Katia 86, 90Kâtib-i adi 43Kâtib-i s ır 74Kavli 134Kavs el - ziyâr 54Kayravan 48, 116Kayseri 134Kervansaray 108Kılıç 54K ıpti .79Kırşehir 134K ız ıldeniz 100, 101, 105Kiev 103Kilise 61, 119Kilikya 101Kimya 14, 15Kirâd 113Koç ba şı (Kebş) 54Komutanlar 51Köprülü F. (Prof.) 142, 143, 144Kozmoğrafya 14Kredi usullere 112Kudurru 143Kudüs 11Küf e 48Kufeliler 28Kum 82Kur'an 10, 122, 123Kureyş 21Kurey şliler 123Kurey ş Kabilesi 35Kurey şlilik. (Hilafette) 33Kurtuba 140Kuşatma âletleri 55Kuşeyri 136Ktesifon (Medâin) 98, 103, 116Kuttâb (Katipler) 81Küttâb 82, 123, 128LLanet formülleri 143Lâtin 11Levi Provençal 140Lewis Bernard 138Libas el - Futuvva 134Libya 47158


Lombard Maurice 97Lonca (lar) 138Ludi Hanedan ı 72Lûtfi Paşa 75MMadenler 79Mağrib 85, 101Mahmud (Sultan) 70, 71Makrizi 126Malağa Yar ımadas ı 100Malezyal ılar 105Mâliki 145Mankus 103Mansur 13, 67Mant ık 14Matear 111Marini Sultan ı Yakup 55Massignon 138Matematik 14Matlûb 134Maturidi 33Mâverdi 34, 36Medeniyet 5Medine 79Medine 116Medreseler 7, 125Medreselerin kurulu şu 14Mehdi 93Mekke 100, 103Meks (ço ğ. mûküs) 79Melik şah 14Memlük 31Memlükler 6, 56, 61, 73, 128Memlük Devleti 75Memun 12, 13, 49, 67, 130Memurlar 120Mendi (ler) 63, 66, 108Menzilhane 67, 73MerMar 79Merv 14, 126Mervan 29, 58Mescid 122Mesud (Sultan) 70Mes'udi 15Mevali 48, 49Mezopotamya 85, 103, 142Mısır 32, 48, 61, 72, 82, 83, 92, 94100, 101, 144Mısırlılar 14Mıs ır Medeniyeti 9Mızrak 54Moğol 83Moğol istilas ı 37Moğollar 74Morfoloji 14Midfa` 55Miquel A. 124Misâhâ 90Mualliroi evvel 123Muaviye 13, 28, 29, 60, 63, 64, 65Muaz b. Cebel 122Mudâraba 113Mug - Kale 65Muğirasa 87Muhacirler 47Muhaf ız birlikleri 49Muhammed (Hz.) 17, 18, 19, 20,47, 96Muhasipler 81Muhtesib 43Mukaddem 61Mukata`a 91Mukasama 90Mukhula 55Muktâ` 53, 86Murad I 37Murattab 68, 69Musa (Hz.) 10Musab b. Umeyr 122Muskkat 87Museviler 104159


Museyleme (Yalanc ı Pey.) 25Mustain 130Mustevfl 93Musul 126Mutasım 49Mutaz 130Mutezile 12Muvakkt 68Muzâraa 87Muzart 88 -Milellefe-i kulüb 77, 88Mühimmat (savaşta) 57Mtikils 80, 82, 92Mültezim 86Müneccimlik 14Münir Belgrad' 136Müsadere malları 93Milstevfl 81Müzik 14NNabatl ılar 14, 83Nalb-i kberid 70Nâmi yazıtı 47Nas ır (En-) Halife 132Msulye 127Na-sr b. Sebüktekin (Emir)Na`fira 85Neff at 54Noft 55Nesefi 34Newton 15Nil 85, 109Nisapur 14, 103Nizaınlye Medresesi 14, 126Nizam ul Mülk 14, 71, 126Normand (lar) 103NuaymI 127Nureddin Zengi 126OOğuz 71Ok atma 54, 132160Okçular 58Ordu 94Orhan Gazi 134Ormanlar 79Orta Asya 48, 85, 103, 144Orta Do ğu 137Osman (Hz.) 22, 25, 26, 27, 60Osmanlı Devleti 75Osmanl ı Sultanlar ı 37Osmanlı Postas ı 74Osmanlı Türk Toplumu 148On - Asya 83Omer (Hz.) 17, 21, 22, 23, 24, 25,27, 42, 52, 60, 76, 77, 79, 81, 88,112, 141Öşür 78, 90, 85Omer b. Abdulaziz 65, 70PPersler 62,Peygamber (Hz.) 10, 30, 32, 3364, 77, 96, 141, 142, 143Pirenne 10, 97Piyadeler 58Portekizliler 61126 Posta hayvan ı 63Pusula 107RRandâniye 105Resuliler 31Rey 103What 75Rind (Ço ğ, Rünüd) 130Risâlet 18Rodos 61Roma 99, 119Roma Hukuku 142, 143Roma Imparatorlu ğu 62Roma Medeniyeti 9Rönesans 15Rum 54


ItuaRusya 103, 104Rilsüm 80SSadaka 76, 80Sa'd b. Ebi Vakkas 23, 25Sa'd b. Ubâde 21Sahibu'l berid 66, 68, 70Sahibu'l berid ve'l ahbar 68Sahibu'l mesâil 43Sahrâ 47, 103Sa.i (yaya postac ı) 69Sakk 112Salahaddin Eyyfibi 61, 127Salahiye 127Samâni 71Samarra 116Sami 45Sarazen 11Sasaniler 6, 45, 90, 99Sasani Medeniyeti 9Savad 82Savaf I 80Sayrafi 115Selçuklular 6, 30, 51, 71, 72Selçuklu Sultanlar ı 31Semğ 141Semerkant 65, 127Selim I 38Septe 75Seyf 54Seyfi 134Seyyid Bey 39Seyyid Mehmed 136Sezar 13, 47Sıffin Sava şı 28Sicilya 11, 55Simsar 111Sindbad 108Siraf 99, 100Sirakuza 55Sirenaik 47Site - devlet 5Sosyal sın ıflar 120Sourdel D. 84, 102, 118Su baraj ı 85Subaylar 59Sudan 103Sûfi fütüvvetnameleri 135Suftaca 112Sûk 137Su kanal ı 85Sûr 101Sûs (Tunus'ta) 47Su ürünleri 79suyilti 126Suriye 31, 48, 60, 72, 90, 101127, 144Sülemi (es-) 135Sünnilik 123Sünni hflkümdarlar 125Süvari Poztac ı 65Süvey ş 105ŞŞâfil ( İmam) 33, 81, 15, 147ŞahâcletŞalvar g;y:lli-ilmerA 152Şam 14, 63, 74, 97, 116, 127Şam askerleri 28Şât ır (ço ğ , Şüttâr)Şedd Kuşatılmasr .132, 134Şehabeddin es - Suhroverdi 136Şehristâni 34Şemsi Tobrizi 134Şorbot 1011-nes' 132Şia 33, 12.5Şii halifek 32Şiiler 32Şirket 3Şuhûd 43Ştira 40Şurbi 134161


Şureyh 42Şurta 131TTaberi 15Taberistan 32Talha 25, 27Talib 134Tarih 13, 14, 15Taşkent 133Tava şi 54Teokratik iktidar 30Tersane 61Tılsım 14Tıp 14, 15Ticaret 7Ticaret erbab ı 121Ticaret kolonisi (Italyan) 11Ticaret yollar ı 98Timur 127Top 56Trabzon 103Tuğrul Bey 31Tunus 61Turs 54Tuzluklar 79Tilfenk 56Türk (ler) 6, 9, 49, 50, 87Türkiye Büyük Millet Meclisi ûSTürk Devlet Postas ı 70Türk - İslam Müzesi 144Türkmen 51Türkistan 70Türk Postac ılığı 72UUbeydullah İbn Mesud ($adruşşeria)34Ubulla 61, 99Udıll 43Ulak teşkilatı 72Uman 97UşUr 78, 79162Uygur 142Uzak -Do ğu 100VVakıf 141, 142, 143, 144, 145,146, 148Vak ıf 145Vakfiye 147Vali 66Vasco de Gama 107Vasıl İbn Ata, 12Velid b. Abdülmelik 65Veraset 143Veredus 63Vezirlik 94Vizigot 11YYahudiler 27Yahudi tüccar 113Yanı 74Yamhane 74Yemen 31, 32Yeniçeriler 135Yivli mızrak 54Yunanistan 103Yunanl ılar 14Yunan Medeniyçti 9Yunan , Rakamlar ı 93Yusuf b. Ta şfin 31ZZa ırtin 91Zekat 76, 80, 89, 91, 94Zekeriya er - Razi 15Zengiler 31Zenginler 120Zerdüşt 10Zeydiler 32Zirh 54Zi'l -kurba 80, 81Zimaın 93Zuoeyr 21, 25, 27

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!